ABD'de göçmenler: Trump eğer istiyorsa gideriz, umurumuzda değil

Başkanlık kampanyası döneminde göçmen karşıtı söylemleriyle tepki çeken Donald Trump, başkan seçilmesinin ardından verdiği ilk televizyon röportajında suça karışan iki ya da üç milyon ‘kağıtsız’; yani geçerli bir vizesi olmadığı halde ülkede kalan göçmeni
ABD'de göçmenler: Trump eğer istiyorsa gideriz, umurumuzda değil
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

BirGün'den Ömür Şahin'in haberine göre, ABD’de 11 milyon ‘kağıtsız’, 30 milyon kadar da ‘kağıtlı’; yani yeşil kartlı göçmen bulunuyor. Kendilerini Trump’ın hedefinde hisseden göçmenler çok tedirgin. Hayır, bunu açıkça söylemiyorlar. Durup durup gösterilen, ‘evinize gönderirim’ sopasından öyle usanmışlar ki, konu açılır açılmaz “Gönderirse gideriz, umurumuzda değil” deyip omuz silkiyorlar.

Virginia eyaletinde, ilk kalıcı İngiliz yerleşimi olan bölgedeyim. Amerikalılar buraya İngiltere’den göçüp yerleşen, yerleşik olanı da kovan beyaz atalarının mirasını görmeye geliyor. Bölgedeki; temizlik, bahçe ya da mutfak işlerinin büyük kısmını ise çoğu Latin Amerika’dan, Trump’ın “Duvar öreceğim” dediği Meksika sınırından geçerek gelenler yapıyor.

‘Trumpçı mısın?’

Bir otelin kapısından girer girmez karışılaşıyorum onunla. Tek kelime İngilizce konuşmuyor, aramızda tercüman var. 60 yaşında, otelin işlek olduğu sezonda günde 8-10 saat temizlik yapıyor. Hiç durmadan işleyen ellerinde şişlikler var. 11 yıl önce daha iyi ekonomik koşullar sağlayabilmek için El Salvador’da bıraktığı ailesine düzenli para gönderiyor. Eşi, dört çocuğu ve iki torunu, orada… Yanında ise bir oğlu var, o da çalışıyor. Bir ara bana da Trump gibi düşünüp düşünmediğimi soruyor, ellerini iki yana açarak, “Umurumda değil, gönderirse gideriz” diyor.

Üç hafta yürümüş
Yanımda çat pat İngilizce konuşan genç bir kadınla odalara doğru ilerliyorum. Arkadaşlarıyla iletişim kurmama aracılık etse de kendisiyle ilgili tek kelime söylemiyor. Tedirginliğinin boyutunu oteli terk ederken elimden aldığı cep telefonumda, yaptığım görüşmelere ait bir fotoğraf ya da kayıt aradığında anlayacağım…
Bir odaya giriyoruz, temizlik yapan iki kadın… Trump, dediğimde gülümsüyorlar, “Gönderirse gideriz, bizim bir ülkemiz var.” Kendilerini yabancı hissettikleri bu yere bir türlü karışamıyorlar.

Aileleri buraya parça parça gelmiş. Aralarından birinin kızı üç hafta yürüyerek Meksika sınırına ulaşmış.

Sınırı geçmek için, daha uzun süre yürüyenler olduğunu sonra başkasından öğreniyorum; geçişin parası olanlar için daha kolay olduğunu da: “Eğer 3 bin 500 dolar verirsen, istediğin adrese seni teslim ediyorlar.”

Devam ediyor: “Bölgedeki göçmenler, genelde prefabrik treyler tipi yapılarda ya da apartman dairelerinde kalıyorlar. Kalacakları yerleri çoğunlukla çalıştıkları işyerilerinin sahipleri tutuyor, kirayı da maaşlarından kesiyor. Eğer işveren tutmazsa, kağıdı olan bir arkadaşlarından yardım istiyorlar.”

Amerikalılar bu işlerde çalışmıyor
Göçmenlerle çalışan bir işyeri sahibiyle sohbet ediyorum. Sıklıkla duyduğumuzu tekrar ediyor: “Temizlik gibi en alt seviyedeki ve ağır iş pozisyonlarını vatandaş olan Amerikalılarla dolduramıyoruz.”

Göçmenlerin durumlarını suistimal edip, onları daha az paraya çalıştıran çok sayıda işveren olduğunu söylüyor ve ekliyor sonra: “Trump’ın göçmenleri göndermesi mümkün değil, çünkü eğer gönderirse ortada bu işlerde çalışacak kimse kalmaz. Belki sadece, şu anda hapisanelerde olanları gönderebilir.”

ABD’de bir kesim, göçmenlerin Amerikalıların elinden işlerini aldığına, vergi ödemeden sosyal haklardan yararlandığına dair temelsiz iddialara dayanan argümanları savunuyor. Karşı taraf ise göçmen yanlısı argümanını ekonominin büyümesine katkı sağladıklarına, hatta üretimin yüzde 15’ini sırtlanarak ekonominin bel kemiği olduklarına, kağıtsız göçmenin yılda 12 milyardolar vergi ödediğine dair veriler üzerine kuruyor. Varlıkları, hayatları göz ardı edilen göçmenlerin ‘değeri’ ekonomiye verdikleri zarar ya da yaptıkları katkı üzerinden biçiliyor.

Obama tarihin en çok sınır dışı eden ABD Başkanı

Yönetiminde en çok sınır dışı işlemi gerçekleşen ABD Başkanı Barack Obama, başkanlık koltuğuna oturduğu 2009’dan bu yana 2,5 milyon göçmeni sınır dışı etmiş. Bu sayı George W. Bush dönemindekinden yüzde 23 daha fazla. Hatta kendisine ‘Commander in Chief’ (Başkomutan) yerine ‘Deporter in Chief’ (Baş sınır dışı edici) diye isim takılmış durumda. Obama’nın döneminde ülkeye giriş yapmak isteyen göçmen sayısının artmasının da bunda etkisi olduğu belirtiliyor. Uzmanlar ABD’de göçmen karşıtlığının, zannedilenin aksine göçmen sayısının artmasıyla gelişmediğini, bu karşıtlığın yönetimler tarafından pompalandığını belirtiyor. Pew araştırma şirketine kadar Cumhuriyetçilerin yüzde 71’i göçmenlerin ekonomiyi kötüleştirip, suç oranını artırdığına inanıyor. Bu oran Demokratlar’da yüzde 34. Gerçekte göçmenlerin suça meylinin ABD vatandaşlarından daha az olduğu ifade ediliyor.

‘Onlara sık sık sorarım, nasıl katlandınız?’


Başkent Washington’daki İnsan Hakları Ofisi’nden Karen Vanegas, 1980’de savaşın paramparça ettiği El Salvador’dan ABD’ye göçen bir ailenin ABD’de doğan ilk çocuğu.

Vanegas’ın değerlendirmeleri göçmenlerin içinde bulunduğu koşulları çarpıcı şekilde ortaya koyuyor: “Kapsamlı bir göçmenlik reformu yapılamaması bir kağıtsız göçmen nüfusu yarattı. İş verenlerin istismar ettiği ve ucuza çalıştırdığı bir nüfus. Genel olarak, bu işgücü ABD vatandaşlarının yapmak istemediği ağır işleri doldurmak için kullanıldı. Kağıtsız göçmenlerden oluşan iş gücü gözden çıkarılabilir olarak görülüyor. Ekonominin iyi olduğu dönemlerde ABD; Meksika ya da Orta Amerika uluslarını ek işgücü olarak gördü. Bu ülke, tarihsel olarak, ekonominin kötüye gittiği dönemlerde kağıtsız göçmenleri sınır dışı etmeye odaklanır.”

Göçmenlik etrafında dönen toplumsal tartışmanın ‘sınır dışı edelim mi etmeyelim mi’ ve ‘bunu ne kadar sürede yapalım’ sorularına indirgendiğini söyleyen Vanegas’a göre, kağıtsız göçmenlerin çocuklarının ‘kimlikleri ve hakları’, ailelerinin durumları nedeniyle görmezden geliniyor: “Kağıtsız göçmenlerin çoğunun çocukları ABD’de doğmuştur. Bu çocuklara ikinci sınıf muamelesi yapılır. Çünkü aileleri her an sınır dışı edilebilir durumdadır.”

Küçük yaşta aileleriyle birlikte ABD’ye gelen bu sebeple de “Bildikleri tek ülke ABD olan” göçmen çocuklarının da yasal statü kazanmak için mücadele ettiğini hatırlatan Vanegas, her yıl ABD liselerinden mezun olan kağıtsız gençlerin eğitimlerine devam edemediğini belirtiyor.

Vanegas, kendi ailesinin hikâyesini de şu sözlerle anlatıyor: ‘Annem, anayurdu El Salvador’da üniversiteye başlamış, ancak patlayan iç savaş onu ülkeyi terk etmeye ve birdenbire eğitimini kesmeye zorlamış. Babam El Salvador’un, şiddetli yoksulluğun üniversiteyi imkânsız hale getirdiği şeker ve tütün tarlalarında büyümüş.

Amerikan rüyalarını” elde etmek, çocuklarına eğitim sağlamak, bir iş ve ev sahibi olmak için çok çalışmışlar. Çok zormuş. Sınırlı İngilizce bilgisi ve eğitim nedeniyle düşük ücretli emek yoğun işlerde çalışmışlar. Onlara sık sık sorarım, nasıl katlandınız, diye, karşılıkları şu olur: “Rüyamız” bizim “Amerikan rüyamız”…’