Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, TELE1’de Zeynel Lüle’nin sunduğu Habere Doğru programının konuğu oldu.
Şık, programda muhalefete yönelik eleştirilerde bulunarak, Gezi Davası kararları sonrası kullandığı İtiraz etmeyen herkes bu kararın sorumlusudur. Çok net söylüyorum, orada kitleleri görebilselerdi o kararı alamazlardı” sözlerini tekrar etti.
Tüm muhalefet partilerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini belirten Şık, Bu altılı ittifak, şu an görüşmeleri süren üçüncü ittifakın bileşenlerinin hep birlikte ortak müşterek yaratması gerekir. Ben hep aynı şeyi iddia ediyorum; bu ülkenin ihtiyacı olan bir sened-i ittifak” dedi.
Muhalefete anket sonuçları üzerinden de yüklenen Şık, şu açıklamaları yaptı:
Önümüzdeki seçime dair en doğru tespit bir belirsizlik olduğudur. Anketlere baktığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor; Türkiye’nin en büyük partisinde kararsızlar ve protesto oylarının biriktiği… Bu oran ortalama yüzde 30’un üzerinde. İktidar bloğuna (AKP-MHP) baktığımızda bir oy kopuşu olduğu ortada. Ama muhalefet bloğuna baktığımızda ise bu kadar siyasal ve ideolojik çeşitliliğe rağmen oradan kopan seçmenin protesto ve kararsızlarda birikmesi bize şu gerçeği gösteriyor. Demek ki bu kadar çeşitliliğe rağmen muhalefet partileri insanlara umut aşılamıyor, hayal kurmasını sağlayamıyor. Önümüzdeki bir yıl boyunca sadece bunun üzerinde uzlaşmak gerekiyor.
Bu altılı ittifak, şu an görüşmeleri süren ve yakın zamanda somutlaşacak üçüncü ittifakın bileşenlerinin hep birlikte ortak müşterek yaratması gerekir. Ben hep aynı şeyi iddia ediyorum; bu ülkenin ihtiyacı olan bir sened-i ittifak. İkinci bir sened-i ittifak. İlk sened-i ittifak bu coğrafyada demokratikleşmenin, meşrutiyetin önünü açmıştı. Şu anda yeni bir Türkiye diyorsak, bunu talep eden bütün siyasi yapıların bu sened-i ittifakı hazırlaması gerekir.
Mevzuyu adaylık tartışmaktan çıkarmak gerekiyor. Çünkü yapmamız gereken o üzerinde ortaklaşılacak cumhurbaşkanının nasıl bir sistemi temsil edeceğini insanlara göstermemiz gerekiyor. Bunu yapmadığınız sürece Türkiye’nin her zaman bu karanlıkta kalma riski var. Kürt meselesini nasıl çözeceksiniz, yargı bağımsızlığını nasıl sağlayacaksınız, doğa-çevre talanına nasıl son vereceksiniz… Bunlara dair hiçbir şey söylemeyip ‘Karşımızda korkunç bir karanlık var’ demek doğru bir politik hat değil benim söylediğim bu.”