Bostancı, yerel seçim süreci ve seçim sonrasındaki olası gelişmelere ilişkin BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
Sayın Bostancı, yerel seçimlerde son viraja girildi, ilk kez ittifaklarla girilen bu yerel seçim sonuçlarına ilişkin beklenti ve tahmininiz nedir?
Bu seçimlerin hem ittifak, hem mahalli seçim olması nedeniyle, kendine has karakteristik özellikleri var. Genel seçimlerde, ittifaklar yapılmıştı 24 Haziran'da, herkes kendi partisine oy veriyordu, toplamda ittifaklara yansıyordu. Mahalli seçimlerde böyle bir yasal altyapı olmadığı için karşılıklı anlaşmayla ittifaklar gerçekleştiriliyor ve kimi yerlerde bir parti, kimi yerlerde diğeri aday gösteriyor. Bunun siyasal davranışa etkisi 24 Haziran'dan biraz daha farklı olur her iki ittifak için. Birincil tercihler değil, ikincil tercihlerin çalışabileceği bir zemin var. Dolayısıyla ikincil tercihler, asli tercihlerden eğilim tutum olarak daha farklıdır. Genel manada söylüyorum, bu da genel seçimlerden daha farklı tablonun çıkması anlamına gelir. Bir de genel seçimlerde herkes her yerde seçime giriyordu, yerel seçimlerde herkes her yerde seçime girmiyor. Bu da biraz farklı oy oranları anlamına gelir. Burada başarı ve başarısızlığın ölçütü olarak görülecek husus, belediyeleri kimlerin, hangi ittifaktan adayın kazandığı üzerinden yorumlar yapılacaktır.
Benim sahadan izlenimim, Cumhur ittifakının bu seçimlerden başarıyla çıkacağı istikametindedir. Başarı derken, belediye başkanlıkları bakımından ve il genel belediye meclisi sonuçları bakımından cumhur ittifakı başarılı çıkacaktır. Bunun en önemli nedeni, Cumhur ittifakının, hem geçmişe hem de geleceğe yönelik öngörüsü olan bir siyaset olarak okunmasıdır vatandaş tarafından. Millet ittifakının ise ortaklıklarının tek hususunun sadece AK Parti'ye MHP'ye karşı olmak, Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir yapı teşekkül ettirmeleri ve geleceğe ilişkin herhangi bir tasavvur, herhangi bir öngörü ortaya koyamamalarıdır. Çünkü kurdukları ittifakın da esasen birlikte davranmaya ve beraberce Türkiye'nin geleceğine bir siyasal güç merkezi olarak öngörülebilir bir politika üzerinde uzlaşmaya manidir.
Buradan Meclis aritmetiğini değiştirecek bir sonuç çıkabilir mi derseniz? Bugünden bunu konuşmak doğru olmaz, çünkü yapılacak her yorum aynı zamanda seçime kısa süre kalmış. Seçmen davranışına ilişkin farklı değerlendirmelere açık olacaktır. O bakımdan ben bu aşamada henüz seçimler bitmeden geleceğe ilişkin bir öngörüde bulunmayı doğru bulmam. Ama muhakkak her siyasal durum, her tablo siyasetin okunmasına ilişkin farklı değerlendirmeleri gündeme taşıyacaktır. Ama başarı ve başarısızlığa ilişkin herkesin bir hikayesi olacağı için mahalli seçimler sonrasında siyasi stabiliteyi bozabilecek ve farklı spekülasyonlara yol açacak yeni bir durumun ortaya çıkma ihtimalini de biraz zayıf görürüm.
Erken genel seçimin gündeme gelmesi gibi mi?
Seçim değil, onu kastetmiyorum, zaten öyle bir şey ortaya çıkmaz, düşünülemez. Çünkü mukabil (karşı) tarafın da yeni bir seçimden ümit edebileceği bir sonuç yok, öyle bir gücü, öngörüsü, öyle bir programı yok. Onlar sadece karşıtlığa dayalı siyasetten ve mevcut ekonomiye ilişkin parametre değişikliğinden medet uman ama buna ilişin kendileri ne yapacak, bu konuda şüphesiz sözleri bulunmayan bir pozisyondalar, onun için ikna edici değiller. O manada bir gelişme beklemem. Ama siyasetin yeniden yapılanması bakımından eğer geleceğe dönük bir öngörü oluşturamıyorsanız, sağlam bir siyasal zemininiz yoksa, bu anlaşılırsa, bu kimi partilerde iç tartışmalar yaratır tabii ki.
Partiniz ve ittifak ortağınız sık sık beka vurgusu yapıyor. Yerel seçim sonuçları nasıl ülkenin bekası için nasıl bir tehdit oluşturabilir?
Beka konusu Türkiye için uzun bir tarihsel bir tarihsel süreç içinde önemli ve temel kavramlardan birisi. Osmanlı'nın gerileme ve çökme sürecinden tutun, Kuvayi Milliye hareketinden Türkiye Cumhuriyeti'nin teşekkülünden bir hat çizin, bu coğrafyada var olma mücadelesi her zaman çok önem taşıdı. Türkiye'deki toplam siyasal söylemi analiz ederseniz, doğrudan ve dolaylı olarak beka meselesine atıf yapan, çok geniş bir repertuvar bulursunuz. Bu, Türkiye siyasetinin temel motiflerinden birisi. İkincisi, Türkiye'de son 6 yıl içerisinde çok önemli olaylar oldu. İşte Gezi ile başlayan 15 Temmuz'la devam eden, dövizdeki spekülasyonlar... Başka bir boyut kazanan bir çizgi var. Bu çizgi sadece iç dinamiklerle açıklanabilecek gelişmeler değil. Bunun bir dış dinamikleri olduğuna ilişkin çok çeşitli hem veriler var hem de kamuoyunda böylesine sağlam bir algı var. Türkiye bu coğrafyada izole bir ülke değil. Bu coğrafyadaki başka ülkelere baktığımızda hepsinin başına bir takım işler gelmiş. İşte Irak 3'e bölünmüş, işte Suriye 2011'den beri bir savaşın içerisinde, Mısır ikiye bölünmüş. Şimdi ortada Türkiye'nin huzur içinde olduğunu kim söyleyebilir. Son 6 yıllık olaylar da esasen Türkiye'yi de bu kaotik coğrafyanın parçası olarak içeriden, dışarıdan etkileyen olaylar. O yüzden Türkiye'de insanların ortak kader ve gelecek duygusu etrafında sağlam bir kanaate sahip olmaları, bu ülkenin var olmasına ilişkin siyaset yürütürken, bu duyguyu ve yaklaşımı en temele koymaları eşyanın tabiatı icabıdır.
Cumhur ittifakı bunu çok dile getiriyor. Fakat, Millet ittifakı içinde de birçok kıymetli insanın Türkiye'nin yakın dönemde yaşadıklarını ve mevcut tarihsel süreci değerlendirdiklerini de beka meselesinin önemli olduğunu düşündüklerini sanıyorum. Böyle olduğunda niye söylemiyorlar diye düşünülebilir. Şimdi cumhur ittifakı bunu temel tezlerden birisi ve ortak saf oluşturmanın en temel vurgusu haline getirdiğinde, diğer ittifakın, cumhur ittifakına malzeme vermemek için sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranıyor.
Mahalli seçimlerde, evet belediye başkanı seçiyoruz. Ancak, siyaset hiçbir zaman sınırlı bir alanda değerlendirilmez. Siyaset torbasına her şey konulur. Seçimlerden sonra, kim ne kadar oy almış, dolayısıyla bu çerçevede Türkiye'nin uluslararası politikadaki pozisyonu ve politikalarını devam ettirmesi bakımından siyasal tablo bize ne söylüyor? İçerdekiler ve şüphesiz dışarıdakiler buna yönelik dikkat ve ilgiyle davranacaklardır. O nedenle bu iş nihai olarak beka ile Türkiye'nin temel meseleleriyle ilgili çok karakteristik unsurları taşıyor. Cumhur ittifakının da bu hususa sürekli vurgu yapması bu yüzden.
Ama bunu vurgularken, muhalefet partilerinin oluşturduğu ittifak veya diğer muhalefet partileri zillet ittifakı olarak nitelendiriliyor. Muhalefet partileri Türkiye için tehdit mi?
Tabii seçim atmosferi içinde birçok siyasal eleştiriler mütekabil (karşılıklı) şekilde dile getiriliyor. Ak Parti'nin söylediği eleştirilerin sadece ilgili siyasi partilerin, Türkiye gerçekleri ile uyuşmadığını düşündüğümüz ve iddia ettiğimiz siyasi mühendislik çabalarına yönelik olduğunu vurgulamam gerekir. Yani halka oy kullananlara, bu partilere gönül vermiş insanlara yönelik bir eleştiri kesinlikle değildir. Çünkü bir demokrasinin varlığı size oy verenler kadar, başkalarına oy verenlerle de bağlantılıdır. Buradaki eleştiri esasen sadece Ak Parti'ye, MHP'ye, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı olma esasında yürütülen bir siyasetin açmazlarına, risklerine ve tehlikelerine ilişkindir. Bu doğru bir iş değil. Sizin bir perspektifiniz olur siyaset oluştururken, uyumlu bir sosyolojiyle birlikte davranırsınız, aynı zamanda alternatif bir güç merkezi olduğunuza ilişin parametreleriniz olur. Millet ittifakında bu nitelikleri görmüyoruz. Bu sadece eklektik, araçsal -Ak Parti'ye karşı olmaktan kaynaklanan- karşı taraf zayıflasın da ne olursa olsun mantığından öte siyaseti olmayan o yüzden de siyasetin çok olumlu tarafında mütalaa edilemeyecek bir siyasal mühendislik yapısı olduğu için eleştiriliyor.
Muhalefet partilerinin listelerinden adaylarla ilgili HDP'li veya PKK'lı olduklarına ilişkin listeler yayınlandı, işte Ankara'da Mansur Yavaş ile ilgili iddialar dile getirildi. Seçime kısa süre kala dile getirilen iddialar nedeniyle muhalefet sözcüleri bu durumu, kaybetme telaşı olarak yorumluyor...
Muhalefetin başka tür yorum yapması beklenmez. Onlar kendi bulundukları yerden yorum yapıyorlar. Tablonun siyasete ilişkin bir tarafı var, bir de hukuka ilişkin tarafı var. Siyasete ilişkin tarafı şu. CHP ve İYİ Parti bir ittifak yaptılar. Görünüşte HDP bu ittifakın içinde yokmuş gibi. Ama belli ki örtülü bir işbirliği var, çünkü HDP belli yerlerde CHP ve İYİ Parti adayları kazansın diye aday çıkarmadı. Böyle mahcup ve örtülü anlayış biraz tuhaf. İttifak ediyorsanız niye açıkça söylemiyorsunuz, etmiyorsanız niye açıkça söylemiyorsunuz. Böyle bir tül örtünün altında yarı şeffaf hem yaparım, hem yapmam tarzında yarı örtülü bir siyaset bir kere mahiyeti itibariyle problemli. İnsanların aklına da şunu pekâlâ getirebilir: Acaba bu arkadaşların siyaset yapma biçimi böyle hep yarı tülün arkasında yarı görüntüde mi olacak, diye de bir izlenim doğurabilir. Niçin böyle davranıyorlar? Çünkü burada sosyolojik manada bir arada olamayacak insanlar var. Onları bu kesimde tutabilmek adına yarı mahcup tarzda bu ittifakı sürdürmek istiyorlar. Dile getirilen husus, HDP'li bir takım adayların yani profili itibariyle o çizgide olan isimlerin CHP ve İYİ listelerinde yer aldığı dolayısıyla bu ittifakın herhangi tül altında yanı kalmadığı, insanlar oy verirken aynı zamanda CHP adayına değil HDP adayına oy verdiklerini düşünmeleri. Siyasal eleştiri kısmı bununla ilgili. Yani bu insanlar HDP politikalarını teyit etmiş insanlar ve CHP iyi parti listelerinde yer alıyorlar.
Denilebilir ki HDP meşru parti, listelerde gösterilebilir ne mahsuru var? Tabii bunu diğer ittifaka sormak lazım. . Niye bu kadar mahcup ve örtülü yürütüyorsunuz. Madem HDP'yi meşru bir parti olarak görüyorsanız, göğsünüzü gere gere niçin söylemiyorsunuz. HDP Türkiye siyasetinde tartışmalı bir partidir. HDP'nin bence temel problemi Türkiye'deki PKK terörü konusunda çok problemli bir yerde duruşudur. İnsanlar HDP'ye oy verirken, demokratik ve reşit bir iradeye oy verdiklerini düşünmeleri gerekir.
Karşılıklı sert suçlamalar nedeniyle ülkenin iyice kutuplaştığı yorumları var. Bu durumun toplumsal barışı tehdit ettiğini düşünüyor musunuz?
Toplumsal barışın tehlikede olduğuna dair bir emare görmüyorum. Hepimiz sahadayız. İnsanları dolaşıyoruz, kimin hangi partiden olduğunu bilmiyoruz, CHP'li İYİ Partili HDP'li oluyor... Herkesin elini sıkıyoruz. Halkımız son derece medeni. Demokratik kültürün halkımızın nezdinde oturmuş görüyorum ben. Seçim döneminde bu tür eleştiriler, dikkat çekmeler mutlaka yapılır.
Ama dikkatimizi niye sadece negatif eleştiriler üzerine veriyoruz. Aynı zamanda bizim cumhurbaşkanımız 82 milyonun kardeşliği diyor, birliğine, ortak kadere vurgu yapıyor. Eleştirilerin sadece üst kademe yöneticilerine olduğuna ilişkin eleştiri yapıyor. Bizim halka ilişkin hiçbir eleştirimiz yoktur. Ben sadece bu eleştirel dile takılarak, sanki olmayan husus üzerinden toplumsal barış tehdit altındaymış gibi görmeyi doğru bulmam.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere parti sözcüleriniz, muhalefet adaylarına yönelik, haklarındaki iddialar nedeniyle seçimden sonra görevden alınabileceklerini dile getiriyorlar. Bu durum, seçmende, nasılsa benim seçtiğim görevden alınıyor, irademe saygı duyulmuyor duygusu oluşturmaz mı?
Tabii öyle değil, göreceksiniz bu seçimlerde de insanlar büyük oranda sandığa gidecekler. Demek ki demokratik süreçler işliyor, İnsanlar iradelerini sandığa yansıtmak istiyorlar. Mevcut gelişmeler de, bu tür durumları kendi iradelerine yönelik onları önemsizleştiren artık sandığa gitse de gitmese de artık öneminin kalmadığına dair bir duruma işaret etmiyor. Oy verme davranışı düşse, dediğiniz doğru ama benim öyle bir kanaatim yok. Hukuki kıstaslar açık, kim olursa olsun, terörle ilintisi varsa ve kamusal bir rolü seçimde millete hizmet etmek için gelmiş bir rolü, başka amaçlar için terörle şaibeli amaçlar için kullanıyorsa hukuk bunun gereğini zaten yapar. Bu Türkiye'yle ilgili bir hususu değil bu dünyanın her yerinde böyledir. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'ye mahsus bir duruma vurgu yapmıyor ki. Hukuk her yerde çalışır. Zaten HDP'ye ilişkin bir tür o tartışmalı profil algıyı karıştırıyor. Bakın burada da reşit bir demokratik irade de bunları yapmaz. Eğer reşit bir demokratik irade yoksa, siyasetten önce hukuk buna izin vermez
Bir de partili belediye başkanlarınız da metal yorgunluğu gerekçesiyle istifa etmek zorunda kaldı, bu tabanınızda bir kırgınlık yarattı mı?
Sonuçta seçmen adaya da partiye de oy veriyor. Bizde genellikle partiye oy verme daha baskındır. Bahsettiğiniz görevden almalar daha çok metropollerde oldu. Metropollerde aslolan partiye verilen oylardır. Çünkü yüz yüze ilişkilerin olmadığı genel siyasi semboller eğilimler ve tutumlar üzerinden şekillenmiş bir siyasal sonuç söz konusu. Şüphesiz her birinin kendine has gerekçeleri vardır, şimdi bunları müzakere etmek konumuz değil. Ama halkın da genel olarak bu tür değerlendirmelerden tedirgin olmadığını, iradesinin yok sayıldığına ilişkin bir herhangi bir tutum göstermediğini söyleyebilirim. Zaten tabiatı icabı sinir uçları halka yaslanan bir siyasetin, halka rağmen bir iş yapması beklenmez. O nedenle ben herhangi bir küskünlük gözlemlemiyorum, sonuçta hizmet etmiş, bir yere kadar bayrağı taşımış parti adına kamusal rolünü yerine getirmiş, bir yerde görev değişikliği icap ettiği düşünülmüş. Nasıl seçilirken takdir o yönde çalıştıysa, bu yönde bir karar alındığında da, şüphesiz bir çok müzakere değerlendirmeyle alınıyor.
Ekonomi konusunda bir seçimden sonra kötüye gidiş olacak kaygısı dile getiriliyor. İşte kime sorsanız döviz fırlayacak yorumları dile getiriyor. Seçimden sonra sizce de böyle bir risk var mı?
Niye kötü olacak. Bunlar da siyasal spekülasyon olan konu olan unsurlar. Ağustos'ta malum ani bir zıplama oldu sonra normalleşti. Böyle ortamlar biraz tedirginliğin ortamlarıdır. Ve siz muhalif çevre olarak sürekli bu tedirginliği ve gerilimi kaşımak isterseniz, kaşırsınız. Bu Türkiye'nin hayrına mıdır, değildir. Türkiye, kötü olsa, bundan muhalefet fayda mı sağlayacak? Sen Türkiye'nin kötü olmasına siyasi yatırım yapma, iyi olması için ne söylüyorsun ona bak. Eğer iyi olmasına ilişkin sözün yoksa tek numaran kötü olmasına ilişkin bir retoriği dolaşıma sokmaktır. Bu doğru bir şey değil. Türkiye büyük bir ekonomidir. 15-20 yıl öncesinin Türkiye'si değil. Seçimden sonra emin olun ekonomiye ilişkin parametreler çok daha iyiye doğru seyredecektir.
Yürütme gerekli adımları atacak piyasa kuralları neyse o çerçevede davranılacak, esasen dövizde hareketlenme için bir sebep yok. Çünkü birçok tedbir alındı ekonomiye ilişkin. Döviz talebini bir bakıma ortadan kaldıran tedbirler alındı. Döviz bir yerde stabil seyredecektir. Onun dışında ekonomide verimliliği artıracak hamleler yapılacaktır. Sadece mali politikalar değil, yatırımlarla da tahkim edilecektir. Bu memlekette uzun yıllardır kalkınma, gelişme büyüme istikametinde davranmış bir aklın, şimdi tersine çalışması için de bir neden yok. O bakımdan seçimlerden sonra ben daha iyi olacağı kanaatindeyim. Tedirginlik de ortadan kısa süredir kalkacaktır. Kötü olmaya yatırım yapanlar kaybederler. Hem siyaseten hem ekonomik olarak kaybederler.
İdam tartışması seçim döneminde yeniden başladı. Seçimden sonra bu konuda yasal düzenleme gündeme gelebilir mi?
Türkiye'de tabii çok trajik olaylar oldu. İki konu var toplumun çok hassas olduğu. Bunlardan bir tanesi 15 Temmuz'da Türkiye'nin kaderine güç marifetiyle el koymaya çalışan bir çete yapısı var. Ve bombalamış yakmış yıkmış tankları milletin üzerine sürmüş. Şimdi bu büyük infial yaratıyor. Bu toplumsal infial anlaşılır bir durum. İkincisi de bu çocuk istismarları ve cinayetleri bir başka infial kaynağı. Bunlar tabii toplumumuzda bir cezalandırma yöntemi olarak acaba idam olsa mı duygusunu düşüncesini gündeme getiriyor. Bunlar tabii hassas konular. Bir toplumsal duyarlılıkları bileceksin, iki hukuku toplumsal duyarlılıklarda hesaba katan ama sağlam bir akıl zeminde ilerleyen bir çizgide götüreceksin. Şu anda bu durumumuz hiç şüphesiz 18 yıllık tarihimizde kayıtlı. Hukuk çok önemli. Hukuk isteklerin etkisi altında kalmamış bir akılla davranma biçimidir. Nihai noktada toplumun bütüncül çıkarlarını hesaba katarsın, suç ve ceza arasında elbette bir orantı olmalıdır. Elbette işin failin cezalandırılması hem ibret teşkil etmesi hem kamu vicdanında bir karşılığının olması mühimdir. Aynı zamanda toplumun ortak çıkarları nerede, bunu ıskalayarak davranamazsın, burada akıl çizgisinde hukuki tavır alman gerekir. Bunlar gündeme geliyor tabii çeşitli biçimlerde. Ama bu işlerin nasıl olacağı belli, toplumun ortak aklının devrede olması lazım. Yani falan siyasal grubun bir projesi programı olarak değil de toplamda aklımız nasıl çalışıyor bunun üzerinden gidilmesi gereken işlerdir
MHP ile aranızda gerilime neden olan af tartışması var. Seçimden sonra af ya da ceza infaz sisteminde yeni bir düzenleme olacak mı?
Bu konudaki tartışma, müzakere etme aramızda gerilim unsuru olmadı. Biz karşılıklı müzakere ettik her zaman ederiz, sonuçta memleketin hayrına olan nedir ona bakmak lazım. Esasen cumhur ittifakını temellendiren siyaset de bu. Suç ve ceza ilişkisi, cezaların infazı meselesi çok önemli bir konu. Hapishanelerde çok sayıda insan var ama bu çok sayı infaz sistemine ilişkin davranışta bir temel saik olmaz. Cezalandırmanın temel mantığını asla ıskalamaksızın neler yapılabilir buna bakmak elbette herkesin görevi. Bir hukuki yargı reformu diyebileceğim kapsamlı geniş bir çalışma yürütülüyor. Muhteviyatına ilişkin ben de henüz ben de çok bilgi sahibi değilim. Ancak bu yine dediğim gibi Türkiye'nin ortak çıkarları, geleceği bakımından hukuk devleti olma nosyonunu da tahkim eden suç ve ceza ilişkisini varsa bazı problemler, onları daha tutarlı ve doğru çizdiğe oluşturmaya çalışan bir yaklaşım olarak şekillenir diye düşünüyorum. Seçimden sonra tabii ki bu kamuoyuna intikal eder tartışılır konuşulur. Bunları belli bir siyasal çevrenin de perspektifi olarak da görmek istemem. Yani bu çok kapsamlı ve kapsayıcı şekilde yürütülmesi gereken bir iştir. O toplumun ortak aklı çizgisinde değerlendirmemizi yaparız.