Cem Küçük, Türkiye gazetesinde "Türk siyasetinde Bülent Arınç olayı" başlığıyla yayımlanan yazısında "Geçenlerde de yazdığım gibi ülkemiz medyasının birinci hastalığı dansöz tipi eyyamcılık olayıdır. Jet Fadıl tarzı eyyamcılığın şampiyonu da Ahmet Hakan'dır. Onu ikinci sırada Fatih Altaylı takip eder. Bunlar rüzgâr gülü gibi sürekli eyyam yaparak yollarını bulurlar. Bunlar dik ve mert duruş sahibi değildir. Bir siyasi ve ahlaki görüş sahibi değildir" ifadesini kullandı.
Küçük şöyle devam etti:
"Medyamızın ikinci hastalığı ise bir siyasi duruşu olmakla birlikte eğriye eğri doğruya doğru dememe hastalığıdır. Bu da vahim bir olaydır. Bizim taraf medyasının şu an en aktüel ve güncel problemi budur. Daha önce de yazdığım gibi bizim taraf medyasının Ekrem İmamoğlu'na saçma sapan gerekçelerle saldırması İmamoğlu'nun ekmeğine yağ sürdü ve hâlâ sürüyor. Eğer siz karşı çıktığınız insan ile ilgili bile eğriye eğri doğruya doğru sözler söylemezseniz hiçbir toplumsal etkiniz kalmaz.
Bir yazar yanlış analizler yapıyorsa bile inandıklarını yazıyorsa o hemen okura geçer. Okur bunu anlar. Ama eğer bir yazar inanmadığı şeylerin propagandasını yapıyorsa bu da bir süre sonra belli olur ve o yazar hiç tesiri ve önemi olmayan biri olur. Maalesef bizim taraf medyasının etkisinin ve gücünün azalmasının başlıca sebebi budur.
Bakın benim son 3 yıldaki siyasi tavırlarının önemli bir kısmına katılmadığım ama inandığı yolda yürüyen bir adam örneği vereceğim. O kişi Bülent Arınç'tır. Medya arşivlerinde hepsi var ki ben Bülent Bey ile çok tartışma içine girdim. O kavgalarımdan da pişman değilim. Konu konu baktığımda çoğunda da hâlâ haklı olduğum kanaatindeyim. Fakat Bülent Arınç benim beğenmediğim o çizgisinden zerre sapmadı. Hiç inanmadığı şekilde eyyam yapmadı. Arınç hep kendi siyasal duruşu çerçevesinde tutarlıydı. Hep inandığı şekilde konuştu ve konuştuğu şekilde inandı. Mağrur duruşundan taviz vermedi. İşte bakın bu nokta çok hayatidir.
Maalesef son 3 senelik Türkiye siyasetinde eyyam yapmayan ve inanmadıkları düşüncelerin propagandasını yapmayan bir siyasetçi ve gazeteci neredeyse kalmadı. Ben Arınç ile tartışırken de kendisinin karakterinin dik ve mert duruş olduğunu biliyor ve bunu da ifade ediyordum. Hatta bir yayında benimle ilgili sert ifadeler kullandığı zaman Arınç'ın bana düşman olsa bile mert düşman olacağını söylemiştim.
Bakın geçenlerde ben bu köşede Abdurrahman Dilipak ve Mustafa Yeneroğlu'nu da çok övdüm oysa ben her iki isimle de aynı dünya görüşünde bir yazar değilimdir. Yeneroğlu'nu fazla liberal bulurum. Dilipak'ı ise fazla radikal bulurum. Ben muhafazakâr-milliyetçi-demokrat bir adamım. Ama hem Dilipak'ı hem Yeneroğlu'nu kendi içinde tutarlı özü sözü bir adamlar olarak görür ve saygı duyarım. İşte şimdi tüm kamuoyunun da gördüğü şey beğenelim ya da beğenmeyelim Bülent Arınç'ın tutarlı duruşunun kazanmış olduğu gerçeğidir. Arınç bugün Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanı olmuştur. Dikkat edin Arınç bu makama ulaşmak için Başkan Erdoğan'a hiçbir yalakalık yapmamıştır. Hâlâ da sorsanız şu anki hükûmetin yanlış yaptığına inandığı yüzlerce şey söylüyor. AK Partili bakanların ve milletvekillerinin yanında ‘Arkadaşlar bu partili cumhurbaşkanlığı doğru model olmadı. Acaba hem ülkemiz hem de Başkanımız Erdoğan'ın geleceği için parlamenter sisteme dönmemiz daha mı hayırlı olur, diye düşünüyorum. Bunu tartışmalıyız’ diye konuşmaktan çekinmiyor. Kapalı kapılar arkasında başka önünde başka konuşmuyor. Kendi inandığı demokrat duruş açısından eleştirilerini söylüyor ama öte yandan Recep Tayyip Erdoğan'ı da satmıyor. O manada sadakatini gösteriyor. Erdoğan dışı başka oluşumlarla fingirdemiyor. Fakat Tayyip Erdoğan'a zarar verdiğini düşündüğü kim varsa da onlara yalakalık yapmıyor.
Çata çat onlara karşı mücadele veriyor. Bazen doğru yapıyor bazen yanlış yapıyor. Bazen aşırı duygusal davranıyor bazen akılcı davranıyor. Ama Hazreti Mevlana'nın dediği gibi göründüğü gibi oluyor ya da olduğu gibi görünüyor. Bülent Arınç'ın şu an bu önemli makama gelmesinin sebebi budur. Bu durumu tüm bizim taraf köşe yazarları ve AK Parti'nin eski ve yeni tüm milletvekilleri dikkatle incelemeli ve objektif analiz yapmalıdır. Türk siyasetinde Bülent Arınç olayından ders çıkarmaları gerekir.
Zamanında Bülent Arınç'ı çok ağır eleştirmiş bir yazar olarak benim bunları yazdığım gibi onlar da yazmalıdır. Kafalarını kuma gömmelerinin bir yararı yok. Bakın bu konuda ilginç bir hatıramı okurlarıma aktarmak istiyorum. AK Parti'nin şu an milletvekili olmayan ama geçtiğimiz dönemde milletvekili olan bir arkadaşım bana aynen şöyle söylemişti:
‘Bir gün milletvekili evinde oturuyorum. Bir baktım Bülent Arınç geldi. Birden tüm AK Partili arkadaşlarımız Bülent Bey'e yöneldiler. İstisnasız hepsi çok büyük saygı gösteriyorlar. Yakın ilgileniyorlar ve hatta resim çektiriyorlar. Düşünün o dönem de Arınç yine bildiğini okuyor ve gayet sert eleştiriler yapıyor. Ben de Reis'i savunacağım diye Arınç ile çok didişmiş bir siyasetçiyim. Sonra düşündüm niye bu arkadaşlar Arınç'a bu saygıyı duyuyorlar? Çünkü Bülent Arınç -sevelim sevmeyelim- her ortamda bir duruş ve bir omurga sahibi. Bizler ise durumdan vazife çıkararak konjonktürel hareket ettik ve bu da adam gibi bir duruş olarak algılanmadı. Bizlere oportünist olarak bakıldı. Bize yakın medyanın şu anki hâli de budur.’
Bu siyasetçi dostumu bu öz eleştirisi için takdir etmiştim. Bana göre hem bizim taraf medyasında hem siyasi hayatta bu öz eleştiriyi yapması gereken çok kişi var. İster komünist ister ‘İslamcı’ ister liberal ister Kemalist ister sağcı ister solcu olun ama eğriye eğri doğruya doğru diyebilen duruş sahibi olmak önemli.
İnsan bazen şartlardan ötürü inandıklarını yazamayabilir ama inanmadığı şeyleri yazmak tam manasıyla onursuzluktur. Millet de bunu görür ve size bir süre sonra faturayı çıkartır."