Başı örtülü, başı örtüsüz tüm kadınların, genciyle yaşlısıyla tüm insanlarımızın, bu ülkenin, tüm vatandaşlarının, saf ve temiz duygularını sömürmenize, müsaade etmem, etmeyeceğim! Bunu böyle bilesin. Ak Parti’nin, siyaset kalpazanlığının sonu yok. Memleketin, geleceğiyle oynadıkları kumarın, sınırı yok. Saray’da kumpasın, dümenin, her türlüsü var, ama ahlaktan eser yok. Adeta “entrikanın her çeşidi” yaşanıyor… Sayın Erdoğan’ın saray düzeni, işte tam olarak budur. Bizans Sarayı’nın bile bunlardan öğrenecekleri var.
Hatta Makyavel bunları görse, kitabının adını Prens değil, Reis yapardı. O onu dedi, bu bunu dedi, saraydaki ekipler şunu dedi, gazeteciler bunu dedi…Dipsiz bir kuyuda, her gün, daha da batarken, herkes, birbirinin üstüne basarak, kendini kurtarmanın telaşında… ve tüm bu hengamede, herkes her şeyi söylüyor, ama aslında, tüm yetki bir kişide…
Sayın Erdoğan; İşte o nedenle, ben de, bizzat sana seslenmek istiyorum: Gel, bu konunun üzerindeki, tüm tartışmaları kaldıralım. Bu kapanmış yaranın üzerinde, vicdansızca tepinerek, kadınların, en helal haklarını, yeniden tartışmaya açmayalım.
Gel, bu meseleyi, Türkiye’nin gündeminden, sonsuza dek, çekip çıkartalım. Gel, milletimizin tamamını kapsayacak, Gazi Meclisimizin, bir bütün olarak, arkasında dimdik duracağı, Türkiye’ye yakışır bir düzenleme yapalım. Eğer, “Bizim bir metnimiz var, noktasına bile dokundurtmam.” demiyorsan; Eğer, “Ben siyasi rant peşindeyim, bu pastayı kimseye yedirtmem.” demiyorsan; Gerçekten, samimiyetle, ortak akıl arıyorsan; Gerçekten, meseleyi, mutabakatla çözme niyetindeysen; Gerçekten, giderayak, kadınlara bir faydan dokunsun istiyorsan; Hadi buyur! Ben varım! İyi Parti olarak, biz varız! Çalışmamız burada. Biz buradayız.Eksikleri gideren, özgürlük alanlarını genişleten, ve milletimizin ekseriyetini, ortak bir noktada buluşturacak, teklifimiz hazır. Biz hazırız. Millet için, memleket için, hayra vesile olacak,s ahici bir mutabakata varıp, bu, “esasında var olmayan” tartışmayı, tarihe gömmek için, biz hazırız.
Haydi buyurun! Milletimiz de görsün, şahitlik etsin.Bu konuda kim samimi, kim değil, tüm Türkiye izlesin.Gelin bu işe, bir büyük nokta koyalım. Millet-devlet bütünlüğüne, daha fazla zarar vermeyelim. Milleti bu konuyla, tekrar tekrar muhatap etmenin utancından, siyaseti artık kurtaralım Ve artık, milletimizin gerçek sorunlarına dönelim. Kanayan yaralara dönelim.
Geçim derdine dönelim. Kaynamayan tencerelere, okula aç giden, çocuklarımıza dönelim. Siyasetin gerçek öznesine, milletimize dönelim. Başörtülü başörtüsüz, tüm kadınların, hayatını dar eden, yakıcı meselelere gelelim. Milletin korkularına değil, umutlarına talip olalım. Yeni hikayeler yazmanın kavgasını verelim. Vizyonla, projeyle, kadrolarımızla, siyasetimizle rekabet edelim. Bu vesileyle, buradan, başörtülü başörtüsüz, tüm kadınlarımıza, ve tüm fertleriyle, milletimize seslenmek istiyorum: İçiniz rahat olsun. Bundan 25 yıl önce, üniversitelerin kapısındaki kızlarımıza, hakaret edenlerin karşısına, bizler dikilmiştik; bugün de, kadınlara sürtük diyen, kendini bilmezlerin karşısında, yine ben varım, İyi Parti var. Dün, kadınlara zulmedenlerin karşısına, bizler dikilmiştik; bugün de, kadınlara zulmetmeye kalkanların karşında, yine ben varım, İyi Parti var.
Dün, kadınlar üzerinden, siyaset dizayn etmeye kalkan, vesayetçilerin karşısına, bizler dikilmiştik; Bugün de, kadınlar üzerinden siyasi rant kovalayan, yeni vesayetçilerin karşısında, yine ben varım, İyi Parti var."Dün de biz vardık, bugün de biz varız, yarın da biz olacağız! Her kim ki; kadınlar başta olmak üzere, milletimizin her bir ferdinin; kılığına kıyafetine, haline, tavrına, meşrebine, sözüne, fikrine, vicdanına, her ne surette olursa olsun, el uzatmaya, dil uzatmaya kalkarsa; karşısında yine beni bulacak, İyi Parti’yi bulacak! Hiç merak etmeyin. 20 yıllık bir iktidarın, ülkemizde; ekonomiden, eğitime, sağlıktan, hukuka kadar, hemen her alanda sergilediği, devasa beceriksizliğin, hayatımızı esir alan, acı sonuçlarını, hep birlikte yaşıyoruz.
Bilge Kağan yazıtında, ne yazar, biliyor musunuz? “Türk Milleti için, gece uyumadım, gündüz oturmadım. Tanrı lütfettiği için, ölecek milleti kaldırdım. Çıplak milleti, giydirdim. Fakir milleti, zengin ettim. Nüfusu az milleti, çok ettim. Başka milletler arasında, onları pek üstün kıldım.”
Gelin görün ki; 20 yıllık iktidarında, kadim devlet geleneğimizden, zerre nasiplenememiş Sayın Erdoğan’ın, beceriksiz idaresinde; artık her sabaha, “Acaba bugün, başıma ne gelecek?” kaygısı ile uyanıyoruz. Artık her günü; Ayakta kalabilme endişesi ile geçiriyoruz. Artık her ayı; büyüyen borçlarla, büyüyen dertlerle, büyüyen bir belirsizlikle tamamlıyoruz.
Bu vahim tabloya, sebep olanlar ise; her sabaha, ihtişamlı saraylarında uyanıyorlar. Her günü, lüks içinde, sefa içinde, büyük bir keyifle geçiriyorlar. Her ay; beceriksizliklerine kılıf olarak, yepyeni bahaneler, yepyeni yalanlar, yepyeni masallar uyduruyorlar. Şimdi bu düzen, adil bir düzen midir? Elbette hayır! Bu düzen, Türk Milleti’ne layık bir düzen midir? Elbette hayır!Bu düzen, koskoca Türk Devleti’ne, yakışır bir düzen midir? Elbette hayır!
Çünkü Sayın Erdoğan, bu düzeni, milletin iyiliği için değil, kendi koltuğunu korumak için, bilerek ve isteyerek kurdu. 5 bin yıllık, kadim devlet geleneğimizi küçümsedi. Cumhuriyetimizin, kurucu değerlerini, birikimini ve mirasını küçümsedi. Hatta devletimizi, devlet yapan, aziz milletimizi bile küçümsedi. Nitekim, bugün geldiğimiz noktada, Bay Kriz ve arkadaşları; kerim devlet anlayışımızdan, nasibini alamayan bir zihniyetle; Milletin kaderine, el koymaya, Millet iradesini, ipotek altına almaya çalışıyorlar. Oculuk, buculuk, şuculuk üzerinden, kutuplaşma alanları oluşturup; devletle millet arasındaki, kutsal bağı aşındırıyorlar. Parti trolü gibi hareket eden atanmışların, abuk sabuk sözlerini, “devlet aklı” diye, yutturmaya çalışıyorlar.
Uyguladıkları, her saçma sapan politikayı, bir “devlet politikası” olarak, meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yani devletimizi, milletimize karşı, adeta bir zulüm aparatı olarak kullanıyorlar. Ancak, bizim anlayışımıza göre; Yönetenlerin zalim olması, devleti zalim yapmaz. Yönetenlerin beceriksiz olması, devleti beceriksiz yapmaz. Yönetenlerin ciddiyetsiz olması, devleti ciddiyetsiz yapmaz. Yönetenlerin kötü olması, devleti kötü yapmaz.
Devletin bürokratının, parti komiseri gibi davranması, devleti Ak Partili yapmaz. Makbul vatandaş olabilmenin tek şartının, Ak Parti’ye biat etmeye bağlanması ise, Devletin değil, iktidarın ne kadar sorunlu olduğunu, ve devleti, ne derece tahrip ettiğini gösterir. Bu kadar basit!Ülkemizde ne yazık ki bugün; kanun var; ama hakkıyla uygulayan yok! Kurum var; ama hakkıyla işleten yok! Devlet var; ama hakkıyla yöneten yok! Büyük devlet insanı Nizamülmülk’ün, Siyasetname’sinde, Humus Valisi’nin, Ömer Bin Abdülaziz’e yazdığı, mektuptan söz edilir:Vali, mektubunda der ki: “Humus şehrinin duvarları, harabeye döndü. Onarılması gerek. Ne buyurursunuz?” Ömer Bin Abdülaziz der ki: “Humus şehrinin duvarlarını, adalet duvarı haline getir. Yolları korkudan, zulümden temizle. O zaman duvarın harca, kerpice ihtiyacı kalmaz.” Şu satırlardaki ferasete bakar mısınız?
Ne var ki; bugün maalesef, güzel ülkemizde duvarlar, adalete karşı örülüyor. Yollar korku, zulüm ve baskı için döşeniyor. İhalesi de, harami yandaşlara veriliyor. Çünkü bugün devletimizi; adalet kavramına, tamamen yabancı bir iktidar yönetiyor.Güç sarhoşluğu içinde yalpalayan, Ak Parti iktidarı, kendisini adeta devlet sanıyor. Sayın Erdoğan’ın tüm talepleri, kanun biliniyor. Tüm eylemleri, tüm düşünceleri, ve tüm sözleri, yasa yerine konuluyor.
Mesela, Sayın Erdoğan; bizzat kendisinin imzaladığı, uluslararası bir sözleşme olan, İstanbul Sözleşmesini, bir gece yarısı, aklına estiğinde, hukuka aykırı bir şekilde, yetkisini ve haddini aşarak, feshedebiliyor. Üstelik, bu yetki aşımına karşı açılan davanın, hükmünü de, sipariş usulüyle, yine kendisi veriyor. Millet iradesini, vesayet altına almak için, hiçbir engel tanımıyor. Mesela, iktidar; devleti değil, algıyı yönettiği için; Televizyonlara, sipariş yayın yaptırdığı gibi; gazetelere, sipariş manşet attırdığı gibi; internet sitelerine de, sipariş haber yaptırmak istiyor.Yalandan beslenen siyasetlerini, sosyal medya üzerinden sürdürebilmek için, gerçekleri haykıran sesleri, kesmeye çalışıyor. Bunun için de, dezenformasyonla mücadele adı altında, düpedüz bir istibdat yasasını, hayata geçirmekten geri durmuyor.
Mesela, bir tarafta, milletimiz; toprağını ekemiyor, hayvanını besleyemiyor, dükkânını döndüremiyor. Gençlerimiz, KPSS’den aldığı 92 puana rağmen, mülakatta eleniyor. Atanamıyor. Hakkını alamıyor. Yiyecek ekmeği, başını sokacak çatıyı, barınacak yurdu bulamıyor.Sansürden, baskıdan ve endişeden, adeta, nefes bile alamıyor.
Ama diğer tarafta; iktidarın beslediği, bir avuç şımarık; lüks, şatafat ve israf içinde, gününü gün ediyor.Torpilli yeğenler, pudra şekerciler ,son model arabalarıyla, ortalıkta fink atıyor.Yandaşlar, haramiler, rant şebekeleri; mafyalar, simsarlar, tefeciler; devletin etrafında, akbabalar gibi, dört dönüyor. 5 maaş, 10 maaş, 11 maaş alan, saray danışmanları, göz göre göre, milletimizin hakkını yiyor.
İşte biz, İyi Parti olarak; Kul hakkına göz diken, beytülmale el uzatan, bu harami düzene karşıyız! Haklıyı ezip, güçlüyü kollayan, bu kirli zihniyete karşıyız! Keyfe ve adamına göre çalışan, bu ucube sisteme karşıyız! Çünkü biz, demokrasiden yanayız!Çünkü biz, milletimizin taleplerinden yanayız! Çünkü biz, millet iradesinin, baş üstünde tutulmasından yanayız! İşte bu yüzden; Dün, mağrurun karşısında, biz vardık! Bugün de, mağdurun yanında, yine biz varız! Dün, zalimin karşısında, biz vardık! Bugün de, mazlumun yanında, yine biz varız! Dün, 28 Şubatçıların karşısında, biz vardık! Bugün de, hürriyetin yanında, yine biz varız!
Dün, “Muhtar bile olamazsın” diyenlerin karşısında, biz vardık! Bugün de, Ekrem kardeşimin yanında, yine biz varız! Dün, dinozor meraklılarının karşısında, biz vardık! Bugün de, “Çocukların üşüdüğü bir kentte, hiçbir kalp ısınamaz.” diyenlerin yanında, yine biz varız!Dün, 25 yıl boyunca, Ankara’yı, rant çukuruna çevirenlerin karşısında, biz vardık! Bugün de, sadece 4 yılda, başkente huzuru getiren, Mansur Başkanın yanında, yine biz varız! Pınarhisar’da, biz vardık! Saraçhane’de, biz vardık! Ankara’da da, Adana’da da, Antalya’da da, Hatay’da da, yine biz olacağız! Biz buradayız, dimdik, kaya gibi ayaktayız! Hiç merak etmeyin, çok yakında; sandık günü geldiğinde, tüm Türkiye’de de, topyekûn biz olacağız!"
Fatih Sultan Mehmet Han, ne diyor? “Kadıyı satın aldığın gün, Adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, Devlet de ölür.” İşte biz de, milletimizle birlikte; öldürülen adaleti, yeniden diriltecek, hırpalanan devletimizi onarıp, tüm şanıyla, yeniden ayağa kaldıracağız! Vesayetçilere imrenenleri, def edecek, Harun gibi gelip, Karun olanları, tıpış tıpış göndereceğiz!
Kararlarından şüphe duymadığımız, bir hukuk düzenini inşa edecek, yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı, kökünden çözeceğiz! Yasakların değil, özgürlüğün; baskıların değil, demokrasinin; suskunluğun değil, ortak aklın yeşerdiği; tam ve kâmil bir adaleti, yeniden hâkim kılacağız! İktidarın, bu büyük milletin önüne diktiği, o uğursuz duvarları, hep birlikte yıkacağız! Çünkü, bize bu yakışır! Çünkü, devletimize bu yakışır!
Çünkü; devlete, adalet yakışır! Biz yıllardır, Sayın Erdoğan’ı uyarıyoruz. O kulak asmasa da, biz yıllardır; “Devleti devlet gibi, devlet ciddiyetiyle, devlet aklıyla, Türk Devleti’ne yakışır donanımdaki, liyakatli kadrolarla yönet.” diyoruz. Ama o bizi değil, maaş düşkünü, saray şarlatanlarını dinlemeyi tercih ediyor. O yüzden de, maalesef, bugün, devletimiz; ciddiyetsiz, liyakatsiz ve beceriksiz ellerde, bir yönetim krizi yaşıyor. Kuralsız, kurumsuz ve hesapsız bir anlayışla; Türk Devleti’nin ağırlığı da, aklı da, itibarı da, yerle bir ediliyor.
Çünkü Bay Kriz, her işin başına; layık olanı değil, kendine sadık olanı getiriyor. Sorumluluk sahibi olanı değil, arsızı kolluyor. İş bileni değil, söz dinleyeni koruyor. Ve; kimsenin hiçbir şey bilmediği bir yerde, Sayın Erdoğan, her şeyi biliyor… Mesela, ekonomi biliyor. Mesela, hukuk biliyor. Mesela, diplomasi biliyor. Hatta kim bilir, belki İspanyolca’yı bile biliyordur…Ancak bu durum, maalesef hiçbirimiz için, şaşırtıcı değil.Çünkü, iktidarın yönetim anlayışında; tarımdan anlamayanın, Tarım Bakanı olduğunu gördük. Ekonomi bilmeyenin, Maliye Bakanı olduğunu gördük.
Yönettiği bakanlığına mal satanın, Ticaret Bakanı olduğunu gördük.Tek meziyeti Sayın Erdoğan’ın dediğini yapmak olanın, Merkez Bankası Başkanı; Enflasyonu en güzel makyajlayanın da, TÜİK Başkanı olduğunu gördük. Rektörler, elçiler, bürokratlar gördük… Bu gözler neler gördü, neler…
Hatırlıyor musunuz? Mesela; En büyük özelliği, Damat olmak olan, bir Damat Bakan vardı… “Dolar 10 lira olacak, 15 lira olacak ya, çok beklersiniz!” demişti. Ama kendisi paket olduktan sonra halefi Nebati Bakan, elini hızlı tuttu;
Dolar 10 lira değil, 15 lira da değil, Tam 18 lira 79 kuruş oldu. Peki sonra ne oldu?Bütün sözler unutuldu. Enflasyon, son 20 yılın zirvesini gördü. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisi, suratlarında patladı.“Türkiye Ekonomi Modeli” dedikleri, sözüm ona kurtuluş reçetesi de, üzerine tüy dikti.
Tüm bu yaşananlardan sonra; utançlarından, insan içine çıkamamaları gerekirdi değil mi? Ama öyle olmadı. Bay Kriz, hâlâ daha; 20 yıldır yapamadıklarını, seçime 5 kala, “yapacağım” diyor. 20 yıldır beceremediklerini, sandık geldikten sonra, “becereceğim” diye satıyor. 20 yıldır tutturamadığı dikişi, 2023’te “tutturacağım” diye pazarlıyor. Dış politikada da, durum farklı değil. Sanki, “He-Man” çizgi filmini izliyoruz. Bir gün, kaplan gibi bağırıyor; Ama ertesi gün, sevimli mi sevimli, pofuduk bir ev kedisine dönüveriyor. Bir gün Atılgan, ertesi gün Titrek… Bir gün, “Katil Esed” diye bağırıyor. Ertesi gün, “Esad’la görüşebiliriz.” diyor. Bir gün Sisi, darbeci oluyor.
Ertesi gün; “siyasette küslük olmaz” diye, geri vites yapıyor. Ez cümle; devlet ciddiyetinden ve akılcılıktan uzak bu davranışlar; devletimizin gücünün de, devlete duyulan güvenin de, devletin niteliğinin de, niceliğinin de, asaletinin de, içini boşaltıyor. İşte bu yüzden biz, İyi Parti olarak; Devletimizi, içine hapsedildiği ciddiyetsizlikten Kurumlarımızı, içine hapsedildiği liyakatsizlikten, milletimizi de, içine hapsedildiği krizler sarmalından, çekip çıkarmaya geliyoruz!
Her gün, birbirinden cıvık açıklamalarla, asap bozanları, “Vasatokrasiyi”, bu aziz millete dayatanları, Koskoca bir ülkenin kaderini, bir kişinin sevgisine, nefretine, ve kaprislerine indirgeyen, bu acayip yönetim anlayışını, değiştirmeye geliyoruz!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, eşin, dostun, akrabanın, güdümünden çıkartmaya, işinin ehli kadrolarla yönetmeye, aklın ve bilimin ışığında, yükseltmeye geliyoruz! Çünkü bize bu yakışır! Çünkü devletimize bu yakışır!Çünkü devlete, liyakat yakışır! Çünkü devlete, ciddiyet yakışır! Sayın Erdoğan, devlet yönetiminde, ciddiyetin önemini bilmediği gibi, ağzından çıkan sözün de, kıymetinin farkında değil. Bu devleti, 85 milyon adına temsil ettiğinin, şuurunda değil. Saray’a girdiğinden beri, ne usul kaldı, ne izan kaldı, ne de nezaket kaldı.
Milletimizi maraba, kendisini de, “Beştepe Lordu” olarak gördüğü için; hoşuna gitmeyen her eyleme, her söze, her düşünceye, edecek bir hakaret buldu. Açtı ağzını, yumdu gözünü… Tarihinin her döneminde, “Aziz” olan, Büyük Türk Milleti’ne, adeta bir hakaret repertuarını layık gördü. Devlet insanlığının, beyaz eldivenini, kirlettiği yetmedi, diline de küfrü bulaştırdı.
“Ya bunlar öğrenci mi?Bunlar çürük.” dedi. “Ya bunlar gazeteci mi? Bunlar terörist.” dedi.“Ya bunlar üretici mi? Bunlar hain.” dedi.Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, esnafından, çiftçisine, öğrencisinden, emeklisine herkes; bir gün, “nankör” oldu. bir gün, “şükürsüz” oldu. Bir gün, “vicdansız” oldu. Hatta gün geldi; “sürtük” bile oldu.
Tüm bu çirkin sözlerinin karşısında; hiçbir zaman özür dilemedi. Hiçbir zaman utanmadı, hiçbir zaman sıkılmadı. Hatta, yüzü bile kızarmadı. Edebi de, ahlakı da, saygıyı da, bir kenara attı.Birleştireceğine, nefret saçtı. Özellikle, milletin teveccühünü kaybettiğini anladığı günden beri de; sadece dilini kirletmedi; Gözünü de, hırstan kör etti. Kalbini de, öfkesinin esiri etti. Vicdanını da, kin karasına boyamayı, tercih etti.
Gencecik yaşta katledilen, Özgecan’ımız için; “Kendi başına bırakılan, ya davulcuya, ya zurnacıya.” diyecek kadar, merhametini kaybetti. “Çocuklarım aç, yiyecek ekmeğim yok.” diyen insanımızın sözlerini, abartılı bularak, elinin tersiyle itmeyi tercih etti. Söndüremedikleri yangında, telef olan canlara, “beyaz et” dedi, geçti.
Üstünde, şehitlerimizin kanı olan vatan toprağını; “kupon arazi” olarak gördü. Doların yeşilini, ağacın yeşilinden, daha çok sevdi. Rahmetli Süleyman Demirel’in tarifiyle; “Bozkırı yeşile çevirme kavgasıyla” hiç işi olmadı, tam tersine, “Yeşili betona çevirme kavgasına” girişti.İşte o nedenle, biz de, İyi Parti iktidarında;“Betonu yeşile çevirme kavgasını” başlatacağız! Vicdanları kanatan, tüm yaralarımızı, birer birer saracağız! Milletimizi; bölen değil, birleştiren, ayıran değil, büyüten,
Kutuplaştıran değil, buluşturan olacağız! Hakaretin yerini, saygıyla, öfkenin yerini, anlayışla, “Ben bilirimciliğin” yerini, ortak akılla, nefretin yerini, sevgiyle değiştireceğiz! Milletimizin, mayasında olan, şefkat ve merhamet duygusunun sarsılmasına, asla müsaade etmeyeceğiz. Devletimizin kuruluş kodlarına işlemiş, Anadolu’muzun samimiyetine, gölge düşürülmesine, asla izin vermeyeceğiz! Devletin dilini, devletin adabını, devletin edebini, Ve devletin merhametli elini, yeniden hatırlatacağız! Değerlerimize, geleneklerimize, törelerimize yaraşır bir şekilde, devleti hakkıyla yöneteceğiz!
Çünkü, bize bu yakışır! Çünkü, devletimize bu yakışır! Çünkü devlete, samimiyet yakışır! Çünkü devlete, merhamet yakışır! Sayın Erdoğan ve iktidarının, bu kadar hoyratlaşmasının, esas sebebi nedir, biliyor musunuz? Çünkü, nereden geldiklerini unuttular. İçine doğdukları, Anadolu’yu unuttular. Saraya kapanınca, aziz milletimizi unuttular. Bugün, milletten kopuk bir halde, akıllarınca, devlet yönetmeye çalışıyorlar. Milletin değerlerinden uzaklaştıkça, devletin değerlerinden de uzaklaşıyorlar.İşte o nedenle, bugün devlet, devlet olmaktan çıktı, Ve Sayın Erdoğan’ın, şahsi vesayetine mahkûm edildi.
Hâlbuki devlet; milletin, her rengini, her düşüncesini, her kimliğini, tasada ve kıvançta ortaklığını, güzel bir geleceğe olan beklentisini, ortak bir tarihe, beraber sahip olma hissini, eşitliğini, güvenliğini, ve milli egemenliğini taşır. Hiç kimsenin, bu egemenlik üzerinde, bir vesayet hakkı yoktur. Çünkü devletin, dünü için de, bugünü için de, yarını için de; hakem de, hâkim de millettir! Demokrasinin temel şartı budur.
Eğer ki, demokrasiye inanıyorsanız; Millete de inanmak mecburiyetindesiniz! Eğer ki, demokrasiye inanıyorsanız; Anadolu’nun ferasetini, anlamak mecburiyetindesiniz! Eğer ki, demokrasiye inanıyorsanız; fazilet sahibi insanlarımızı, dinlemek mecburiyetindesiniz! Ama Sayın Erdoğan için demokrasi, en başından beri, işine geldiğinde binip, işi bitince indiği, bir trenden ibaret oldu. Ve ne zaman ki; milletimizin, artık ona inanmadığını görmeye başladı; ne zaman ki; Anadolu’nun, ferasetinin karşısında, yenik düşeceğini anlamaya başladı; ne zaman ki; Fazilet sahibi insanlarımızın, gözünden düştüğünü, hissetmeye başladı; işte o zaman; Sayın Erdoğan için, demokrasi treninden inme vakti de, gelip çatmış oldu.
Kaçınılmaz yenilgisini ötelemek için; her geçen gün, daha da otoriterleşti. Önce milletimizi; yalanla, tehditle, baskıyla korkutmaya çalıştı. Baktı olmuyor; bu vatanın cesur yürekleri korkmuyor; haksızlık karşısında susmuyor; istibdata boyun eğmiyor; O zaman da, bizzat kendisi, milletten korkmaya başladı.
Nitekim, bu korkunun; Ete, kemiğe bürünmüş hâli de; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’dir. Bu ucube sistem, Sayın Erdoğan’ın, millet karşısındaki, son çırpışının ürünüdür. Biz bu çırpınışı, 2010’da gördük, karşı çıktık. 2017’de gördük, il il, ilçe ilçe dolaşıp, “Hayır!” dedik. Sayın Erdoğan’ı, demokrasi kahramanı ilan edenler, o günlerde konfeti patlatırken, biz bıkmadan, usanmadan, mücadeleye devam ettik. Çünkü biz, hiçbir zaman, demokrasiden vazgeçenlerden olmadık! Çünkü biz, hiçbir zaman, milletimizin iradesinden kaçanlardan olmadık! Çünkü biz, hiçbir zaman, korkaklardan olmadık!Çünkü biz; umulmadık bir zamanda, umulmadık bir yerlerden, çıkıp geldik!
Elektrikleri kestiler, megafonla seslendik! Megafonları aldılar, kapı kapı dolaştık! Kapıları kapadılar, otoparklarda buluştuk! Çöp kamyonlarıyla, yolumuzu kestiler; sokaklarda yürüdük!
Yılmadık, yorulmadık, yıkılmadık, Türk siyasetinin, merkezcil kuvveti, milli merkezi olduk! “Kırk katır mı, kırk satır mı?” tercihine zorlanan milletimize, yepyeni bir tercih sunduk!Statükodan beslenenlerin tekerine, çomak sokup, karamsarlığa mahkûm edilen memleketimize, bir güneş gibi doğduk! Milletin sesinden korkanlara karşı, Milletin Kürsüsü’nü açtık!Demokrasiden kaçanlara karşı, ortak aklı hatırlattık! Devletimizin değerlerini unutanlara karşı, cumhuriyetimizi anlattık!
Zor günlerden geçerken, gücümüzü, milletimizden aldık! Engelleri aşarken, dirayetimizi, milletimizden aldık! Zorbalarda mücadele ederken, cesaretimizi, milletimizden aldık. İşte bu yüzden; bizi yolumuzdan döndürecek, Allah'tan başka, hiçbir güç tanımıyorum.Çünkü İyi Parti, sıratı, müstakim üzerine olanların partisidir.İyi Parti, kula kulluk etmeyenlerin partisidir. İyi Parti, ona buna, eyvallahı olmayanların partisidir.İyi Parti, Türk’ün, varoluş iradesidir. İyi Parti, icazetini, sadece milletten alanların partisidir.
Nitekim bu anlayışı; Allah’ın izniyle, ilk seçimde, devletimizle yeniden kavuşturacağız! Devlet ile milleti, yeniden buluşturacağız! Türkiye’yi, Atatürk’ümüzün büyük vizyonuna, mutlaka ulaştıracağız! Hiç merak etmeyin; O sene, bu sene! İyi Parti iktidarında, öncelikle; Türkiye’ye, her alanda yük olan bu zihniyeti, ve onun ürünü olan, bu ucube sistemi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile değiştireceğiz.Yetkileri, tek bir kişinin, iki dudağından alıp, “Yeter söz milletindir!” diyeceğiz.
Senin insanın, benim insanım, demeden, Senin mahallen, benim mahallem, demeden, ayırmadan, bölmeden, demokrasi geleneğimizi, 85 milyon için yeniden yaşatacağız! Hakkın, kuvvetten üstün olduğunu, herkese göstereceğiz! Hürriyetin, istibattan güçlü olduğunu, herkese göstereceğiz! Cesaretin, korkuyu yendiğini, herkese göstereceğiz! Devletin, milletiyle el ele verdiğinde, nerelere yükseldiğini, herkese göstereceğiz!
Çünkü bize bu yakışır! Çünkü devlete, cesaret yakışır! Çünkü devlete, millet yakışır! Yarının zengin, mutlu, güçlü Türkiye’sinde, Millete, Başbakan yakışır! Ve takdir, yüce milletimindir! Çünkü bize bu yakışır! Çünkü devlete, cesaret yakışır! Çünkü devlete, millet yakışır! Yarının zengin, mutlu, güçlü Türkiye’sinde, Millete, Başbakan yakışır! Ve takdir, yüce milletimindir!"