""Milliyetçilik Türk milletine aittir" diyen Akşener, "Bir kişiye beş kişi saldıran haydutlardan ne milliyetçi olur ne de adam olur" yanıtını verdi.
Bahçeli kişisel Twitter hesabından yaptığı açıklamada İyi Parti'nin kurultayı hatırlatarak, "3-4 Ağustos 2019 tarihinde İYİ Parti’nin 4. Olağanüstü Kurultayı yapılacaktır. Çağrım şudur: Fiziken orada, fikren aramızda bulunan dava arkadaşlarımın müştereken karar alıp Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüşün tarihi sorumluluğunu yerine getirmeleri halisane ve samimi beklentimdir. Buluşma yerimiz zillet değil millettir. Kucaklaşma zamanı gelmiştir. İYİ Parti’nin Olağanüstü Kurultay’ında MHP’yle bütünleşme ve birleşme hamlesi Türkiye’nin gücüne güç katacak, yarım asırlık davamızı birlik ve dirlik içinde geleceğe taşıyacaktır" demişti.
İyi Parti'nin 4. Olağanüstü Kurultayı sürüyor. Akşener kurultayda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
Hep söyledim, yine söylüyorum: Türkiye darlık çekecek bir ülke değildir. En verimli topraklar üzerinde, yeraltı kaynakları zengin, genç, üretken bir ülkedir. Türk milleti yokluktan değil, basiretsiz yönetim anlayışı yüzünden darlık yaşıyor. Sayın Erdoğan'ın ve koskoca devlet hazinesini teslim ettiği damadının, günü kurtarmaya yönelik açıklamalarına bakmayın. Türkiye gibi yüksek potansiyele sahip bir ülkeyi, Merkez Bankası'nın “İhtiyat Akçesi”ne muhtaç hale getiren, işte o basiretsiz, savurgan yönetim anlayışıdır.
2228 yaşındaki Türk Ordusu'nun silah fabrikasını, götürüp yabancıların eline teslim ediyorlar. Har vurup harman savuruyorlar. Sıkışınca da hep aynı nakarat: Dış güçler de dış güçler… Sanırsın, milyonlar harcadıkları lüks arabalara dış güçler biniyor. Sanırsın otoyollar, havaalanları, şehir hastaneleri üzerinden, araç garantisini, yolcu garantisini, hasta garantisini dış güçler veriyor… Sanırsın, milletten kopan, milletini duymayan, saraya kapanan dış güçler. Sanırsın, ekonomiden anlamayan damadı o göreve dış güçler getirdi. Sanırsın, liyakatsiz kadroları devlete dış güçler doldurdu. Hayır; hepsini bugünün iktidar sahipleri yaptı.
Şimdi fatura aziz milletimize kesiliyor. Buna sessiz kalamayız, kalmayacağız… Omuzlarına fatura yüklenen milletimizin, siyasi faturayı da sorumlulara kesmesi için, yılmadan çalışacağız. İlk fatura 23 Haziran'da yola çıktı. 23 Haziran sonuçları göstermiştir ki, milletimiz olan bitenin farkında. Bu işin dönüşü yok. Türkiye 17 yıllık kabustan uyanıyor. Türkiye'nin iyi ve cesur insanları iktidara yürüyor…
17 yıllık nobranlığın, kuralsızlığın, liyakatsizliğin ve tek adam zihniyetinin ülkemizi getirdiği yer ortada. Biz “hukuk” derken, sadece mahkeme salonlarından bahsetmiyoruz. Biz “hukuk” derken, hukukun sağlayacağı adaletin, güvenin, huzurun; Üretime, yatırıma, zenginliğe dönüşeceği bir ülkeden bahsediyoruz.
Mübarek ağaçları, zeytinlikleri müteahhit hırsına feda ettiler, Cerattepe'yi, Kaz Dağları'nı, doymaz altın iştahına kurban ettiler, On binlerce ağaca kıymayı, utanmadan matah bir işmiş gibi, pazarlamaya kalktılar Salda Gölü gibi Cennet bir köşeyi, çöle çevirmeye yöneldiler. Buna izin vermeyeceğiz. Akarsularımızı daha fazla kirlettirmeyeceğiz. Ormanlarımızı daha fazla talan ettirmeyeceğiz. Meralarımıza daha fazla beton diktirmeyeceğiz. Çiftçimizi daha fazla küstürmeyeceğiz. Bilmeyenlere de öğreteceğiz ki; Vatan toprağı, suyuyla, ağacıyla, çiçeğiyle, tüm canlılarıyla kutsaldır. Dünümüzü ve bugünümüzü çaldılar; Geleceğimizi yakmalarına müsaade etmeyeceğiz. Bunun için varız. Bunun için mücadele ediyoruz. İşte sırf bu yüzden ilan ediyoruz ki; bugün geleceğin ilk günü…
Saraya kapanmış bir iktidarın, milleti duyması mümkün değil. Onca zenginlik arasında, bu ülkede yokluk olmasına, açlık olmasına isyan ediyorum. İsyan ediyorum kardeşim, isyan. Bu potansiyeli harekete geçiremeyen, bizleri yokluğa mahkum edenlere, isyan ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların emanetine ihanet edenlere, isyan ediyorum. İş bulamadığı için evine hüzün çöken, Ekonomik sebeplerle dağılan aileleri gördükçe, isyan ediyorum. Tam 17 yıldır “en iyisi bu” diye kendini pazarlayan bu iktidara, isyan ediyorum. Avrupa'nın en zengin ülkesi olmamız gerekirken, kişi başı milli gelirde en fakir ülkesi olmamız nasıl bir başarıdır? Her dört gençten biri işsizse, bu nasıl başarıdır? Yıllarca büyüme masallarıyla kandırdılar. Türkiye'yi 3 kat büyüttük diye böbürlendiler. Oysa biz büyürken, dünya bizden daha çok büyüdü. En büyük 10 ekonomi arasına girmeyi hedeflerken, en büyük 20 ekonominin bile dışında kaldık.
Kendisini sürekli olarak geçmişle kıyaslayan bir hastalığa yakalandık. Ekonomi batıyor diyorsun; İsmet Paşa zamanında yiyecek ekmek yoktu diyor. Her şey ateş pahası, insanlar aç diyorsun; Ecevit zamanında benzin kuyruğu vardı diyor. Başarılı görünmek için, tarihimizde karanlık sayfa arıyorlar. Bulamadılar mı, yeni bir tarih yazmaya kalkıyorlar. Yunanistan'a peşkeş çektiğiniz adaları geri alın diyorsun; Misak-ı Milli'nin tapusu olan Lozan'a dil uzatıyorlar.
Kendi şanlı tarihine bile savaş açmakta sakınca görmeyen bu iktidar, Türkiye için artık bir ayak bağıdır. Bunlar kendilerini büyük göstermek için geçmişi kurcalarken, gelişmiş devletler geleceği kurguluyor… Almanya geleceği konuşuyor. Amerika geleceği konuşuyor. İngiliz siyaseti, geleceği planlıyor. Güney Kore, Japonya, Çin, Fransa, İsviçre, İsveç, Norveç, Rusya… Bütün bu ülkeler geleceğin taşlarını döşüyorlar. Ak Parti iktidarı ise, ülkenin temel taşlarını sökmekle meşgul. Milletin geleceğini değil, sadece iktidarının geleceğini düşünüyor. Peki ne olacak? En baştan söyleyeyim; Bu devran böyle gitmeyecek. Türkiye iyi olacak… Çünkü artık biz varız, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Peki ne yapacağız? Milletimiz, İyi Parti iktidarını hayal etmekle uğraşmayacak, görecek ve bilecek. Şüpheler yerini umuda ve inanmışlığa bırakacak. Demokrasi vizyonumuzu ortaya koyacağız. Hızlı karar alan, hızlı işleyen, ama aynı zamanda hesap veren, yeni bir sistem kuracağız. Herkesin görüşünü alıp, herkesin derdini dinleyip, Milletimizin her bir ferdinin hakkını koruyacak, yeni bir anayasa hazırlayacağız. Bize yüzde 51 yetmez. Öyle bir anayasa hazırlayacağız ki, toplumsal mutabakat neymiş görecekler. Her bir Türk vatandaşı bilecek ki: “Devletim beni korur, devletim beni aç ve açıkta bırakmaz.” Her bir Türk vatandaşı bilecek ki: “Olur da bir haksızlığa uğrarsam, Ankara'da hakimler var.”
Her bir genç bilecek ki: “Benim devletim bana en iyi eğitimi sağlar. Devletim bana iş olanağı sağlar. Devletim beni ele muhtaç etmez.” Her bir kadın bilecek ki: “Bana kalkan el olursa, devletim o eli kırar.” Kadına şiddet gösterenleri, adaletin şiddeti ile tanıştıracağız. Toplumsal Eşitlik ve Adalet vizyonumuzu ortaya koyacağız. Fırsat eşitsizliği ve kadının toplumdaki yeri, Türkiye'nin kalkınmasının önünde büyük engel.
TÜİK'e göre işsizlik rakamı yüzde 13.7… Damattan sonra, işsizlik rakamları nasıl açıklanıyor biliyor musunuz? Son 1 ayda iş aradınız mı diye soruyorlar? En son 32 gün önce iş aradıysan, yine işsiz değilsin. İş bulamadığın için iş aramayı bıraktıysan, yine işsiz değilsin. Ben size söyleyeyim. Türkiye'nin çalışabilir nüfusunun yüzde 54'ünün işi yok. Bugün 82 milyon nüfusa sahibiz. Ancak kayıtlı olarak sadece 22 milyon çalışanımız var. İşçi maliyetleri neden bu kadar yüksek biliyor musunuz? Tüm yükü çalışan 22 milyonun üstüne yığdığımız için. 82 milyon vatandaşımızın sağlık giderlerini, sadece 22 milyon kişi ödediği için. 12 milyon emeklinin maaşını, bu 22 milyon kişi ödediği için. Asgari ücretliden vergi alırken, devleti soyanlardan vergi almadığımız için. Toplumsal Adalet olmadığı için. Fırsat eşitliği sağlanamadığı için. Bundan büyük bir beka sorunu olabilir mi? Ama damada sorarsan, uçuyoruz…
Ekonomi vizyonumuzu ortaya koyacağız. Öncelikle, Türkiye'yi her geçen gün büyüyen ekonomik krizden çıkartacağız. Bunun için ilk adım, üreten sermayenin yükünü hafifletmek olacak. Bakın, Türkiye'de imalat sanayindeki en büyük 500 şirket, net karının yüzde 88'i kadar, faiz ödemesi yaptı. Bu rakam, küçük esnafımızda daha da yüksek. Bu yükün altındaki hangi şirket üretebilir ki? Ama burada önemli bir kriterimiz var. 2001 krizindeki gibi, bu işin finansal yükünü, devlete ve millete ödetmeyeceğiz. Sırtını iktidara dayayıp, kazandıklarını yurtdışına yığanları değil, ekonomik şartlardan dolayı zora düşenleri kurtaracağız. İflas eden şirketlerin, işsiz kalan çalışanlarını, tecrübe ve becerilerine göre, kendi işlerini kurmaya teşvik edeceğiz. Asya ülkeleri, 1997 krizinden sonra, benzer bir yolla, birçok başarılı ve genç şirketi iş dünyasına kazandırdılar. Biz de krizi fırsata çevirecek adımlar atacağız.
Sonra ise iktidardakilerin hiç bilmediği, görmediği bir Türkiye resmi çizeceğiz. Kayıt dışı ekonominin olmadığı… Herkesin eşit şartlarda vergi verdiği… Naylon faturacıların, hayali ihracatçıların, kaçakçıların, nefes bile alamayacağı bir ekosistem yaratacağız. Devletin kasası Türk milletinin namusudur. Devlet, milletin rızkını dağıtır. Devlet, milletten vergi alır, topladığı vergiyi milletinin selameti için harcar. Devlet akıllı olur. Devlet dürüst olur. Ne yazık ki, milletin vergileri ile oluşan bu havuzun dibinde, koca bir delik var. Rantın, hırsın, iş bilmezliğin açtığı, koca bir delik var. Ne kadar su taşırsan taşı, bu delikten akıp gidiyor. Biz, Türkiye'nin elini kolunu bağlayan, havuzun dibindeki bu deliği kapatacağız. Bunu yaptığımızda, Türkiye'nin ne büyük bir ekonomik güç olduğunu göreceğiz. Şirketlerimiz yurt dışından borçlanmak zorunda kalmayacak. Bankalarımız yabancı kapısında para aramak zorunda kalmayacak. Türkiye'de yeni bir bolluk dönemine gireceğiz. Geçici değil, sürekli bir bolluğun temelini atacağız. Sürdürülebilir olmayan hiçbir çaba başarıya ulaşamaz.
2002-2008 yılları arasında yaşadığımız, ekonomik bahar havasının sebebi, dünyadaki parasal genişlemeydi. ABD, Avrupa ve Asya'da faizlerin sıfıra yaklaşması, bu paranın yüksek faiz veren, gelişmekte olan ülkelere akmasını sağladı. Sadece Türkiye değil, Brezilya da, Arjantin de bundan payını aldı. Ne zaman ki dünya piyasasında faizler arttı, gelişmekte olan ülkelere gelen para, geri dönmeye başladı. Biz Türkiye'nin ABD Merkez Bankasına, Avrupa Merkez Bankasına bağlı kaderini değiştireceğiz. Ekonomide sağlayacağımız atılım, devlet kaynaklarını artıracak. Bu kaynağı eğitim için kullanacağız. Türkiye'yi bir teknoloji merkezine dönüştürmek için kullanacağız. Tarım için kullanacağız. Türk girişimcilere destek için kullanacağız. Dünya markaları yaratmak için kullanacağız. Üreten Türkiye'yi yeniden kurmak için kullanacağız. Sürdürülebilir Kalkınma Programımızda tüm bunları adım adım, nasıl yapacağımızı anlatacağız. Vaatlerimiz büyük. Geçmiş iktidarlar bu kalkınmayı gerçekleştiremedi ve kötü bir miras bıraktılar. Bu miras, aynı zamanda toplumda bir inançsızlığa yol açtı. Milletimizi “hiçbiri yapamadıysa demek ki olmuyormuş” gibi bir çaresizliğe sürükledi. Hatırlatayım; Geçmişte, “İYİ Parti kurulamaz, Kurulsa da Meclise giremez” diye bir inanış vardı. Ne oldu? O inancı yıktığımız gibi, bu çaresizliği de yıkacağız.
Türkiye'yi başaramayacağına inandırmak… Türkiye'yi fakir bir ülke olduğuna inandırmak… Türk milletine söylenmiş en büyük yalandır. Türkiye hiçbir zaman güçsüz olmadı. Her türlü saldırıya rağmen, bugün ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Türkiye'nin zincirlerini kıracağız. Türk milletini buna inandıracağız. Bölgesel Kalkınma Reformu gerçekleştireceğiz. İstanbul yüz ölçümü bakımından Türkiye'nin yüz ellide biri kadar toprağa sahip. Ancak aynı İstanbul, ithalatın da ihracatın da yüzde 50'sini oluşturuyor. Yani ekonominin yarısını topraklarımızın yüz ellide birine sığdırmış durumdayız. Bu durum, iç göç yarattığı gibi, İstanbul'u da yaşanılmaz bir şehir haline getiriyor. İstanbul sadece doğu illerimizden değil, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya gibi büyükşehirlerden de göç alıyor. Mevcut iktidar, inşaattan rant sağlama hırsıyla, devletin ne kaynağı varsa İstanbul'a aktardı. Bu kadar sıkışmışlık yetmemiş olacak ki, şimdi de devletin tüm finans kurumlarını İstanbul'a taşıyor. Bilim deprem diye uyarıyor, Biz hazırlık yapmak yerine, her şeyimizi taşıyarak riske atıyoruz. Türkiye'nin her bölgesinde İstanbul gibi yeni merkezler oluşturacağız. Anadolu'da yeni gelişim merkezleri, istihdam alanları oluşturacağız. İstanbul'daki yoğunluğu bu yeni merkezlere kaydıracağız. Tersine bir göç dalgası ile, Anadolu illerimizin hızla kalkınmasını sağlayacağız.
Tarım vizyonumuzu ortaya koyacağız. Evlatlarının karnını bile doyurmaktan aciz bir siyaset, bu iktidarın en büyük ayıbıdır. Her evladımızın karnını doyurmak, bizim en büyük vaadimiz olacak. Türkiye'de tarıma standart getireceğiz. Türk tarım ürünlerini markalaştıracağız. Herkes bilecek ki, üzerinde “Türk Malı” damgası varsa, bu ürün en sağlıklısıdır. Bu ürün en iyisidir. Bugün Türkiye 20 milyar dolarlık tarım ihracatı yapıyor. 18 milyar dolarlık da ithalat yapıyoruz. Bu bize reva mıdır? Hollanda Türkiye'nin yüzde 4'ü kadar bir tarım alanına sahip. Altını çiziyorum. Yüzde 4'ü kadar ekili alana sahip. Ama yılda tam 100 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç ediyor. Türkiye'nin toplam ihracatı 168 milyar dolar. Yani ürettiğimiz otomobil, tekstil, hepsinin toplamı bu. El kadar Hollanda gibi üretim sağlayamıyorsan, sen kendine milliyetçi diyemezsin. Allah'ın Türk milletine bahşettiği bu bereketli topraklarla, milletinin karnını doyuramıyorsan, sen kendine milliyetçi diyemezsin.
Biz, eğitim vizyonumuzu ortaya koyacağız. Okul öncesi eğitimden, doktora aşamasına kadar, her gencimize ihtiyaç duyduğu eğitim imkanlarını sağlayacağız. Mühendislikten, zirai eğitime, elektronikten yazılıma, spordan turizme kadar, her alanda büyük bir eğitim atılımının resmini çizeceğiz. Biliyoruz ki, eğitimde atılımın ilk adımı, öğretmenlerimizin ekonomisini düzeltmektir. En iyi öğretmenlerin, birkaç şehirdeki birkaç okula gruplandığı bu düzeni değiştireceğiz. Hakkari'de, Bayburt'ta verilen eğitimle, İstanbul'da verilen eğitimin kalitesi aynı olacak.
Eğitime çok daha fazla kaynak ayıracağız. Bir karşılaştırma yaparsak, 82 milyon nüfusa sahip Türkiye'nin eğitim bütçesi 20 milyar dolar. 52 milyon nüfusa sahip Güney Kore'nin eğitim bütçesi ise tam olarak 64 milyar dolar. İşte bu yüzden, Türkiye Pisa testlerinde 72 ülke içinde 50. sıradayken, Güney Kore 9. Sırada. 17 yılda üniversiteleri il başkanlıklarına çevirdiler.
Siyaset, bilimin hizmetinde olmalıdır. Bilim, siyasetin hizmetine girerse, Türkiye'nin geleceğine ihanet edersiniz. YÖK'ü kaldıracağız. Bilim ocaklarına destek olacak, ama her türlü siyasi baskıdan arındıracağız. Siyasetten bağımsız bir eğitim sistemini, hayata geçireceğiz. Bir rektörün siyasi görüşünün hiçbir önemi yoktur. İstediği siyasi görüşte olabilir. Yeter ki donanımlı öğrenciler yetiştirsin, araştırma yapsın, bilim üretsin ve bulunduğu üniversiteyi dünya sıralamasında yukarılara taşıyabilsin. Başarı kriteri budur. O üniversiteden mezun olanlar, yüksek maaşlarla iş bulabiliyor mu? Başarı kriteri budur. Üniversiteden makale, patent çıkıyor mu? Ürettiği teknoloji kullanılıyor mu? Başarı kriteri budur. Üniversiteden düşünür, ekonomist çıkıyor mu? Alanında dünyada söz sahibi olabiliyor mu? Başarı kriteri budur. Üniversiteden sporcu yetişiyor mu? Madalya alabiliyor mu? Başarı kriteri budur. Türkiye'yi eğitim alanında bir merkez haline getireceğiz. Üstün yeteneklerimizi, çalışkan gençlerimizi, yabancı ülkelere, yabancı şirketlere kaptırmayacağız. Yurtdışındaki bilim insanlarımızı, ana vatanlarına çağıracağız. Onlara, her türlü bilimsel çalışmayı yapabilecekleri altyapıyı, maddi kaynakları sağlayacağız. Üstün yetenekli insan kaynağımızı, yabancı ülkelere kaptıranlar milliyetçi olabilir mi?
Milliyetçiliği kulüp üyeliği zannedenlere söylüyorum. Sizin bölücü ve ayrıştırıcı üslubunuza, milliyetçilik İYİ Parti'de olur diye cevap vermeyeceğim. Çünkü milliyetçiliğin sahibi bellidir. Türk milliyetçiliğin tapusu, Türk milletine aittir. Gerçek milliyetçiler, ilim irfan dağıtmak üzere Türkiye'nin dört bir yanına dağılan öğretmenlerimizdir. Asıl milliyetçi; Milletini aydınlatmak, eğitimli gençler yetiştirmek için Batman'a giden, bu uğurda şehit olan Aybüke öğretmendir. Sizin nereniz milliyetçi? Bir kişiye, beş kişi saldıran haydutlardan, ne milliyetçi olur, ne de adam olur. Siyasetçi yetiştireceğine, haydut yetiştiren zihniyetten, ne milliyetçi olur, ne de adam olur. Çözüm sunacağına, nefret saçanlardan, sokakta terör estirenlerden, ne milliyetçi olur, ne de adam olur.
Bir kısmını sıraladığım bu adımlar elbette cesaret ister. Sözde değil, gerçekten milli bir duruş ve yerli bir bakış ister. Bugünün iktidar partilerinde olmayan da budur. Bu adımlar Türkiye'yi özgürleştirir, bağımsızlığımızı yeniden ilan eder. Ancak, seçim zamanı dünyaya atar-gider yapıp, kapalı kapılar ardında eyvallah edenler, bu cesareti gösteremez. 17 yılın sonunda anlıyoruz ki, göstermeleri de mümkün değil. Bu cesaret İYİ Parti'de var. Şarkıda söylediğimiz gibi. “Siz asansörle inerken, biz merdivenden çıkıyoruz…” Korkuları öyle büyük ki!"