Akşener, "Birleştireceğine, nefret saçandan Cumhurbaşkanı olmaz! Milletin namusunu koruyacağına, namusa dil uzatandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Devletin varlığına sahip çıkacağına, kendini devlet yerine koyandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Ez cümle sözünden dönenden, yeminini bozandan, emanete hıyanet edenden Cumhurbaşkanı hiç olmaz! Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü" diye konuştu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyon sepeti içerisindeki maddeleri açıklamam kararı almasını da eleştiren Akşener, gelen eleştirilere karşı TÜİK’ten yapılan “AB ülkelerinin şeffaflık düzeylerine uyum sağlandı” açıklamasını hatırlatarak şunları kaydetti:
“Yani kendisini, bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Bu vesileyle, bu rakamları belirleyen zevata, bir çift sözüm var: Açıkladığınız rakamlar, işçinin, memurun, emeklinin, maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin, iki cihanınızı da karartmayın. Gelin, bu milletin ahını, daha fazla almayın. Ya görevinizi hakkıyla yapın ya da millete karşı sorumluluğunuzun farkındalığıyla, o görevlerden, devlet insanı vakarıyla, şerefinizle ayrılın."
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” ifadesine de değinen Akşener, “Siz nesiniz o zaman bostan korkuluğu mu?” ifadelerini kullandı.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"1923’te yapılan bu tespitteki hakikate, bugünlerde tüm çarpıcılığıyla şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde artık her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Sabah ekmeğe zam, öğlen elektriğe zam, akşam doğal gaza zam. Gece yarısı benzine, mazota zam. Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz…
"Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken, 5 maaşlı, 10 maaşlı, saray danışmanlarının keyifleri, her zamanki gibi yerinde. Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor’ diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? ‘Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda’ ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak? Yazıklar olsun!
"Neymiş? ‘Enflasyon düşüş eğilimine girmiş…’ Üretim maliyetlerini yansıtan ÜFE, üç haneli sayılarda, tırmanışa aynen devam ederken, Nebati Bakan’ın bu sözlerine bakınca, anlıyoruz ki TÜİK, sihirli değneğiyle, tez zamanda bu arkadaşımızın, yardımına koşacak. Nitekim, bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile… İlk önce, TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu, daire başkanını görevden aldılar. Sonrasında, 20 bölge müdürünü değiştirdiler. Şimdi de TÜİK, bu aydan itibaren domatesin, patatesin kilosunu ne kadardan hesapladığını, kira fiyatlarını ne kadardan hesapladığını, yayınlamayacağını açıkladı. Nedenleri de neymiş biliyor musunuz? Avrupa Birliği’nden artık böyle bir talep gelmiyormuş… Şu işe bakar mısınız? TÜİK, yitip giden inandırıcılığını geri kazanmak adına vatandaşa daha şeffaf olmak yerine, tam tersine, ‘AB’den artık böyle bir talep gelmiyor, ben de yayınlama ihtiyacı görmüyorum’ diyor. Yani kendisini, bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Bu vesileyle, bu rakamları belirleyen zevata, bir çift sözüm var: Açıkladığınız rakamlar, işçinin, memurun, emeklinin, maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin, iki cihanınızı da karartmayın. Gelin, bu milletin ahını, daha fazla almayın. Ya görevinizi hakkıyla yapın ya da millete karşı sorumluluğunuzun farkındalığıyla, o görevlerden, devlet insanı vakarıyla, şerefinizle ayrılın. Sakın unutmayın: Ah ile abat olan, dert ile berbat olur. Benden söylemesi…
"Hayırdır Sayın Erdoğan İstanbul Sözleşmesi'nin cumhurbaşkanlığı kararıyla fesih edilemeyeceğini duymak çok mu zoruna gitti? Yarıyı tamamen vesayetin altına almadığın için çok mu darlandın? Bu devlet kimsenin babasının çiftliği değil. Bu kurumlar kimsenin şahsi şirketi değil .Bu kurumlarda çalışan hiç kimse de emir erin değil. Bir an önce kendine gel. Sakın aklından çıkarma ne yaparsan yap Türkiye'ye diz çöktüremeyeceksin. İlk seçimde yetkiyi alıp Türkiye'yi içine soktuğun bu kurumsuzlaşma çukurundan evvel allah çekip biz çıkaracağız.
"Marmaris Milli Parkı içerisinde bulunan Kızılbük koyunda büyük bir talan bir doğa katliamı yapılıyor. Rantiyeler yine iş başında. Buradan kağıt üzerinde çevre şehircilik ve iklim bakanı olarak geçen gerçekte ise çevremizin şehirlerimizin iklimimizin tarumarına sessiz kalıp yol veren Murat Kurum'a ve Muğla Valiliği'ne sormak istiyorum: ÇED raporu gerekli değildir kararını hangi çıkara hangi amaca hangi çıkar sahibinin amacına hangi beklentiye göre verdiniz? Eğer Muğlamızı sahipsiz milli parklarımızı da kimsesiz zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz millete inat patrona itaat anlayışınızla devriminizin daim olacağını sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Adı Yap işlet devret özü yak yağmala yok et projeleriniz yanınıza kalır diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.
"Bir sandıklık siyasi ömrü kalanların acınası çırpınışlarına, koltuğunu korumak için tüm değerlerini kaybedenlerin hakaretlerine maruz kaldığımız bir haftayı da geride bıraktık. Artık pis dillerini öfkelerini açık etmekten çekinmiyorlar. Millete hesap vereceğine milletten hesap soran, vatandaşların taleplerini dinleyeceğini kendi taleplerini dayatan kirli bir zihniyetle karşı karşıyayız. Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde artık her yeni güne bugün ne olduk diye uyanıyoruz. Bugün acaba hangi konuda suçlandık diye merak ediyoruz. Çünkü sayın Erdoğan milletimize yönelttiği hakaretler yelpazesini genişletmeye devam ediyor. Büyük Türk milleti AK Parti iktidarı nezdinde bir gün hain bir gün terörist bir gün nankör bir gün şükürsüz oluyor. Bu aziz millete çürük ve sürtük dendi. Bu hakareti denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi bu hakareti geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi, bu hakareti bu ülkenin cumhurbaşkanı etti. Yazıklar olsun! Bak sayın Erdoğan sen bu ülkenin cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Hatırlıyor musun? Hani nerede senin yeminin? Hani nerede hürriyet nerede insan hakları nerede adalet nerede Atatürk ilke ve inkılapları. Sen yeminini bozdun! Üstelik ilk defa da değil çok uzun zaman önce bozdun. Kibrinin esiri olup hakikate kör olurken bozdun. İktidar sarhoşu olup gazi meclisimizi vesayetin altına alırken bozdun. Yani 2017 referanduma giderken aziz Türk milletine yalan söyleyerek bozdun.
"Burdur’da oruç ağzıyla haykıran, bir çiftçi kardeşim diyor ki; 'Ben 14 yaşında evlendim. Kocamdan başka bir erkek görmedim. Allah’tan başka kimseye biat etmedim. Ben sürtük değilim. Bize sürtük diyemez, biz halkız!' Ne oldu Sayın Erdoğan? Sadece şehirli kadınlar kızdı zannettin değil mi? Sadece oyuna talip olmadıkların öfkelendi sandın değil mi? Sadece karşı mahalle diye bildiklerine hakaret ettin diye düşündün değil mi? Ama yanıldın, hem de çok büyük yanıldın. Ben o gün de söylemiştim, bugün de tekrar ediyorum. Gezi, başlangıcından bizzat senin elinle rayından çıkartılmasına kadar geçen süreçte; sağcısından solcusuna, muhafazakârından sekülerine, kadınından erkeğine, yaşlısından gencine, herkesin istibdat rejimine karşı sergilediği, bir ruh, bir duruş, bir direniştir. Bu işi tetikleyen ise bizzat iki ayyaş söylemidir. Asıl yeter artık dedirten iki ayyaş söylemi oldu.
"Sen bu hakaretleri ettikçe çok daha derine batıyorsun. Sen cumhurbaşkanı olarak bütün milletinin hakkını hukukunu namusunu şerefini koruyacağına da namusun ve şerefin üzerine yemin ettin. Ne yaparsan yap bu ruhu yenemezsin. Ne kadar sayıp sövsen de işte en sonunda böyle mağlup olursun! Ama hiç merak etme, sana esas dersi, bu aziz millet sandıkta verecek! Edebi de, ahlakı da, saygıyı da, sana sandıkta gösterecek! Sen, 'milletin dili' diye, edepsizliği haklı çıkarmaya çalışadur, Hakaret ettiğin bu aziz millet, sana en okkalı tokadını sandıkta gösterecek!
"Çünkü birleştireceğine, nefret saçandan Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü milletin namusunu koruyacağına, namusa dil uzatandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü devletin varlığına sahip çıkacağına, kendini devlet yerine koyandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin, şanını ve şerefini yücelteceğine, ayaklar altına aldırandan Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü vatanın bölünmez bütünlüğünü savunacağına, vatan toprağını, bir türlü sahiplenemeyenden, kupon arazi olarak görenden, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü hukukun üstünlüğüne, adalete, anayasaya bağlı kalacağına, yandaşa, saraya, koltuğa bağımlı kalandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Ez cümle sözünden dönenden, yeminini bozandan, emanete hıyanet edenden Cumhurbaşkanı hiç olmaz! Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü. Geri sayım başladı, bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde, milletimizin kutlu iradesi, seni o sandığa gömecek. Emin ol, çok az kaldı!
"Cumhuriyet eğitim seferberliğini köy okullarıyla başlattı. Önce, köylere gönderilecek öğretmenler yetiştirdi. Sonra o idealist öğretmenleri, köylere dağıttı. Bilimin ve fennin ışığını, memleketin dört bir yanına yaydı. Ne acıdır ki bugün Cumhuriyetin bu vizyonundan, olabildiğine uzaktayız. Ak Parti’nin eğitimde yol açtığı en önemli tahribatlardan biri hiç şüphesiz köy okullarının kapatılması politikasına, hız vermesiyle yaşandı. Son 20 yılda, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı. Taşımalı eğitim sistemi denilen, garabet bir uygulamaya geçildi. Sonuçta ortaya çıkan manzarada; Köy var, köyde çocuk var, ama okul yok… Bugün tam tamına, 722 bin 845 çocuğumuz, Köylerinden, şehir merkezlerine taşınıyor. Köy okulları kapatılınca; Millî bayramlarımız artık köylerimizde kutlanamıyor. Artık İstiklal Marşımız, her pazartesi köylerimizde okunmuyor. Bayrağımız göndere çekilmiyor.
"Köy okulları kapatılınca köy hayatı da canlılığını kaybetti. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Oysaki, Atatürk’ümüz ne diyordu: ‘Köyler ülkemizin kılcal damarları, köylüler de milletin efendisidir.’ İşte biz, İyi Parti olarak; Köylülerimize hak ettikleri itibarı, yeniden kazandırmak için çalışıyoruz. Bugün maalesef; Cumhuriyet’in geleceği emanet ettiği o nesiller, artık o köylerden çıkmıyor. Çocuklarını köyden uzağa göndermek istemeyen ana babalar, ilk 4 yılın sonunda, çocuklarını okuldan alıyor. Özellikle kız çocuklarımız, erken yaşta okuldan alınıyor. Herhangi bir meslek sahibi olamıyor. Kimisi çocuk yaşta evlendiriliyor. Gelecek hayali kuramıyor.
"AK Parti iktidarının, 2013-2020 yılları arasında köy okullarını kapatıp, hiçbir denetimi olmayan, karda kışta gidilemeyen ya da 40–50 kilometre yol gidilen taşımalı sistem için harcadığı para, eldeki verilere göre 20 milyar lirayı aşmış durumda. Artan mazot fiyatları ve gıda enflasyonunu da dikkate alırsak bugün, bu mali yükün, çok daha fazla olduğu, apaçık ortada… Oysa bu 20 milyar lira ile ortalama maliyeti 1 milyon liradan kapatılan 20 bin köy okulu fiziki olarak güçlendirilebilir ve teknolojik imkânlarla donatılabilirdi. Ama bunu düşünmek için vizyon lazım. Bunu bilmek için akıl lazım, sağduyu lazım, donanım lazım. Bunu yapmak için bu memleketi sevmek lazım. Ve işte Ak Parti iktidarı da tam olarak bu konulardaki yoksunluğu sebebiyle, kılını bile kıpırdatmıyor.
Değerli dava arkadaşlarım milletimizin sinir uçlarıyla oynayarak, komşuyu komşuya küstürerek, insanlarımızı kutuplaştırıp, birbirinin karşısına dikerek, üstüne bir de elini yıkayıp çıkarak seçim kazanma devri artık sona erdi. Niye biliyor musunuz? Siz mekânın sahibi olarak geldiniz. Ve üçkağıtlar bitti. Çok alışmışlardı. Ama İyi’ler cesurlar geldi, addaya. Bu ülkenin evlatlarının, birbirine düşürüldüğü günler, artık bitti. Kavgadan siyasi rant devşirildiği zamanlar, artık tarihe karıştı. Çünkü artık İYİ Parti var.