DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye'de gazetecilere baskı olduğunu belirterek, “Kendisini hiç anmayın, Türkiye’yi basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 153. sıraya geriletti. Yaptığı bu hani ifade özgürlüğü? Gazetecilere davalar, cezalar, mobbingler, işten kovdurmalar Gazeteci arkadaşlardan aldığım rakam bu. 10 bin gazeteci Türkiye’de işten kovdurtulmuş durumda" dedi.
Partisinin Ankara İl Kongresi' nde konuşan Babacan'ın açıklamaları şöyle:
"Hafif eleştiri yaptı diye, TV’de olumsuz birkaç kelime söyledi diye… Konuşan, yazan, çizen aleyhte kim varsa hemen patrona telefon. ‘Ya işten kovarsın, ya senin canını okuruz.’ Patronlardan diri duranlar var, boynu bükük olanlar var. Patronlardan korkmadan ‘Kardeşim bu benim mesleğim, yapacağım’ diyenler var; tehditler ya da teşvikle emir altında olanlar var. Hepsini biliyoruz. Bunların hepsini not ediyoruz. Kim dik durdu, kim eğildi büküldü yazıyoruz kenara.
Erdoğan, 28 Şubatçılar, mafya, çete dostlarıyla aynı gemidesiniz, bunun farkına varın. Ne diyor, ekmek bulamayan kimse yok diyor. Evime ekmek götüremiyorum diyen yüzlerce vatandaşımızla her gün her şehirde karşılaşıyoruz. Kendi çıkıp artık halkın arasına karışamıyor.
Ben zamanında Erdoğan’la birlikte yasaklarla, yoksullukla, yolsuzluklarla mücadelenin içinde olmuş bir arkadaşınızım. Ülkeme ve milletime hizmet için gece, gündüz çalıştım. Zaman zaman anlaşmazlıklar yaşasam da benim o ilk yıllarda birlikte çalıştığım kişi böyle birisi değildi ya. İnanın değildi.
‘Açım, işsizim’ diyene nankör denir mi ya. Hâlâ Keçiören’de o apartman dairesinde otursa bu ifadeleri kullanabilir mi?
Ama işte siyaset tarihinde büyük bir gerçek var. Uzun süre devlet yönetimi gücü kullanmak insanları bozuyor. Güç yozlaştırıyor, mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Bunun içindir ki devleti yönetme gücünü eline alan insanların hem hukukla hem de süreyle sınırlanması gerekiyor.
AK Parti’nin kuruluşunda üç dönem kuralı getirdik. Üç dönem nokta dedik, virgül yok. Üç dönem bitince emekli olacak herkes dedik. Ama yapmadı. 2014-2015’te üç dönem dolmuştu. Ondan sonra ben burada olacağım, bırakmayacağım deyince işler sarpa sarmaya başladı.
Tabii etrafındakiler de aman ha siz gidersiniz ülke mahvolur, diyemediler ki siz giderseniz ben mahvolurum.
Belki de inandı. Ama sonuçta geldiğimiz noktada olan bu ülkeye oluyor. Belediye başkanı olmak istedi, bu millet o yetkiyi verdi. Başbakan olmak istedi hem de muhtar bile olamazsın diyen vesayetçilere inat bu millet onu iktidara taşıdı. Cumhurbaşkanı olmak istedi, millet yine yetki verdi. Tüm yetkiyi eline almak istedi, millet onu da görelim dedi. Bugün kalkmış, yoksulluktan şikâyet eden millete nankör diyor. Yazık gerçekten çok yazık.
Bu millete nankör diyecek kadar ileri giden Erdoğan’ın siyasi hayatının finalinde tercih ettiği bu yalnızlığa, çaresizliğe gerçekten üzülüyorum.