Anayasa profesörü: Koronavirüs salgınında kesilen para cezaları hukuka aykırı, iade edilmelidir

Koronavirüs salgını gerekçesiyle alınan tedbirlerin hukuka uygunluğunu yorumlayan anayasa hocası Prof. Dr. Kemal Gözler, "Türkiye’de salgın nedeniyle alınan tedbirlerin aşağı yukarı hepsi hukuka aykırıdır; bu tedbirleri ihlâl edenlere kesilen para cezaları da, hukuka aykırıdır ve bunlar iade edilmelidir" dedi.
Anayasa profesörü: Koronavirüs salgınında kesilen para cezaları hukuka aykırı, iade edilmelidir
2020-07-05 11:44:54   Güncelleme: 2020-07-05 11:44:54    

anayasa.gen.tr'deki 'Koronavirüs salgınıyla mücadele için alınan tedbirler hukuka uygun mu?" başlıklı yazısında mevcut Anayasa'nın 13. maddesine vurgu yapan Prof. Gözler, "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın ancak kanunlar sınırlanabilir" diye yazdı. 

Prof. Gözler'in yazısı şöyle: 

"Salgınla mücadele etmek amacıyla alınan tedbirlerin hemen hemen hepsi Anayasamızın güvencesi altında olan bir temel hak ve hürriyetin sınırlandırılması niteliğindedir. Örneğin sokağa çıkma yasağı ve yurtlarda 14 günlük zorunlu tecrit “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nı (m.19), maske takma zorunluluğu “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı hakkı”nı (m.17), şehirlerarası seyahat yasağı “yerleşme ve seyahat hürriyeti”ni (m.23), camilerde namaz kılma yasağı “ibadet hürriyeti”ni (m.24), iş yerlerinin kapatılması “mülkiyet hakkı”nı (m.35) ve “çalışma ve sözleşme hürriyeti”ni (m.48), icra takiplerinin ertelenmesi “hak arama hürriyeti”ni (m.36), okulların tatil edilmesi “eğitim ve öğretim hakkı”nı (m.42), işçi çıkarma yasağı “sözleşme hürriyeti”ni (m.48) ihlâl eder niteliktedir.

Türkiye’de olağanüstü hâl ilân edilmediğine göre, olağan hâl dönemindeyiz ve dolayısıyla bu tedbirlerin, Anayasamızın 13’üncü maddesinde öngörülen şartlara uygun olması gerekir (Bu şartları yukarıda s.123-133’te görmüştük). Anayasamızın 13’üncü maddesine göre “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”.

Türkiye’de Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında alınan tedbirlerden, sokağa çıkma yasağı gibi, önemli bir kısmının herhangi bir kanunî dayanağı yoktur (1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununda Covid-19 hastalığı nedeniyle belirli bir yaş altı veya belirli bir yaş üstü kişilerin veya hafta sonlarında herkesin sokağa çıkmasının yasaklanmasına izin veren bir hüküm yoktur).

Kanunî dayanağı olan bazı tedbirler de (örneğin 25 Mart 2020 tarih ve 7226 sayılı Kanunun geçici 1 ve 2’nci maddelerinde öngörülen tedbirler, 16 Nisan 2020 tarih ve 7244 sayılı Kanunla öngörülen tedbirler) Anayasanın ilgili maddelerine, örneğin mülkiyet hakkını düzenleyen 35’inci maddesine, hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesine, sözleşme hürriyetini düzenleyen 48’inci maddesine aykırıdır. Çünkü bu maddelerde düzenlenen temel hak ve hürriyetler, olağan dönemlerde, Anayasa, m.13 uyarınca ancak bu maddelerde belirtilen sebeplerle sınırlanabilir ve Anayasamızın bu maddelerinde belirtilen sınırlama sebepleri arasında “genel sağlık” sebebi yoktur.

"Para cezaları iade edilmeli"

Bu nedenle, Türkiye’de olağan dönemlerde genel sağlık sebebiyle, mülkiyet hakkı (m.35), hak arama hürriyeti (m.36), çalışma ve sözleşme hürriyeti (m.48), seyahat ve yerleşme hürriyeti (m.23) kanunla dahi sınırlanamaz. Bunun için olağanüstü hâl ilân edilmesi ve sınırlamaların da olağanüstü hâl Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılması gerekir.

Kanımca Türkiye’de korona virüs salgını nedeniyle alınan tedbirlerin aşağı yukarı hepsi hukuka aykırıdır; bu tedbirleri ihlâl edenlere kesilen para cezaları da, hukuka aykırıdır ve bunlar iade edilmelidir.

Burada özellikle belirtmek isterim ki, ben korona virüs ile mücadele amacıyla alınan söz konusu tedbirlerin gereksiz olduklarını değil, hukuka aykırı olduklarını söylüyorum. Bir tedbirin gerekli ve yararlı olması başka bir şey, hukuka uygun olması başka bir şeydir.

"Hukukta hakkını kötüye kullanan uzun vadede hakkını kaybeder"

Anayasamız (m.15 ve 119), tehlikeli salgın hastalıklarla mücadele amacıyla ihtiyaç duyulabilecek tedbirlerin alınması için gerekli bütün hukukî imkân ve yolları Cumhurbaşkanına vermiştir. Cumhurbaşkanının yapması gereken şey, önce tehlikeli salgın hastalık sebebiyle olağanüstü hâl ilân etmek ve sonra da bu tedbirleri öngören olağanüstü hâl Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarmaktan ibaretti. Türkiye’de maalesef Anayasa, m.15’e ve m.119’a uygun bir şekilde bu tedbirler alınabilecek iken, aynı tedbirlerin hukuka aykırı olarak alınması yolu tercih edilmiştir. Benim eleştirdiğim şey budur.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra ilân edilen olağanüstü hâl, siyasî iktidar tarafından mükemmel bir şekilde suiistimal edilmiştir. FETÖ ile mücadele amacıyla ilân edilen olağanüstü hâl döneminde, bu amaçla uzaktan yakında ilgisi olmayan, kış lastiği takma zorunluluğu gibi düzenlemeler olağanüstü hâl KHK’larıyla yapılmıştır (bu konuda yukarıda s.385’te yer alan Kutu 14.6’ya bakınız). Keza darbe tehlikesi kısa sürede bertaraf edilmesine rağmen, Türkiye’de olağanüstü hâl rejimi gereksiz yere iki yıl süreyle (18 Temmuz 2018 tarihine kadar) uzatılmıştır. Vakıa şu ki AKP iktidarı, yanlış uygulamalarıyla Türkiye’de gereksiz bir olağanüstü hâl korkusu yaratmıştır. Bu korku, bir hayalet gibi, gerek iktidarın gerekse muhalefetin üzerinde dolaşıyor ve onların Anayasanın tanıdığı imkânları görmesini engelliyor. Şu an “sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yermiş” misali bir durum içindeyiz. Son olarak bu vesileyle hatırlatalım ki, hukukta hakkı kötüye kullanan uzun vadede hakkını kaybeder. Bunu herkesin bilmesinde yarar vardır."