Babacan, kongrede yaptığı konuşmada şu değerlendirmeleri yaptı:
Karabağlar ilçe kongremizin birkaç mekan denemesinden sonra burada yapıldığını öğrendim. Daha büyük mekanlar merkezi hükümetin kontrolünde için söz vermişler ama sonra caymışlar. O nedenle bugün bu küçük salonda kongremizi yapıyoruz. Sözü uzatmadan, lafı dolandırmadan söylüyorum: Utanç duyuyorum. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor, açlığı, yoksulluğu inkar ediyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla alay ediyor. Üstelik, kabinedeki ilgili bakanı da çıkıp, açık açık dar gelirlileri daha da yoksullaştırdıklarını itiraf ediyor. Utanç duyuyorum. Ama onlar hiç utanmıyorlar, hiç sıkılmıyorlar. Yüzleri hiç kızarmıyor. Küçük, dar bir grup için çalıştıklarını itiraf ediyorlar. 'Büyüdük ama dar gelirli vatandaşlarımızı daha da yoksullaştırdık' diyorlar ve yüzleri gülüyor. Bu kadar halktan kopuk olunur mu? Bu kadar pervasız olunur mu? Bu kadar adaletsiz bir yönetim olur mu? Zulümdür ya bu, zulüm. Her gittiğim şehirde, sokakta vatandaşlarımız yolumu kesiyor. Bolu’da boş cüzdan gösteren genç bir kardeşim, zamlardan nefes alamayan bir teyzem, artan maliyetler yüzünden dükkanını kapatmak zorunda kalan esnaf arkadaşım… İskenderun’da pazarda, yarım kiloluk sebze meyve alarak alışveriş yapan vatandaşlarımız, sattığı ürünle masraflarını karşılayamayan pazarcı esnafımız… İstanbul’da Adalar’da emekli aylığı ile geçinemediğini haykıran 'Bitsin artık bu çile' diye bekleyen vatandaşlarımız. Bu örnekleri sadece geçen hafta yaşadım. Önceki gün Manisa’da, dün Kuşadası’nda yüzlerce benzer örnek… Ben bizzat her gün, memleketin bu topyekûn yoksullaşmasını zaten iliklerime kadar hissediyorum, ama vatandaşlarımızla yaptığım her sohbette, ayrıca görüyorum, şahit oluyorum.
Beştepe harikalar diyarında birisi kalkıp 'Yoksulluk yok' deyince yoksulluk bitmiyor. Şu anda Beştepe, tüm Türkiye’ye adeta işkence ediyor. Bir de ne yapıyorlar. Gece yarısı peş peşe abuk sabuk icatlar uyduruyorlar. Sayın Erdoğan ülkeyi gece yarısı kararnameleriyle yönetmeye alıştı ya, ona bağlı ekonomi kurumları da gece yarısı açıklamalarına başladı. İyice alıştılar devleti karanlıkta yönetmeye. Hatırlayın, Merkez Bankası başkanlarını da gece vakti değiştirip duruyorlar. Şimdi Bakanlık, BDDK, SPK, Merkez Bankası falan çıkmış gece 11’den gece 2’ye kadar karar açıklıyor. Yahu arkadaş, siz gündüz ne yapıyorsunuz? Kurumlarda siesta mı yapıyorsunuz? Hadi mesai bitti, bari akşam açıklayın. Millet gece yarısı ‘Gene ne karar aldılar?’ diye televizyona kilitleniyor. Bunlar inanın ne yaptıklarını bilmiyorlar. Bir şeyler açıklıyorlar, millet bir şey anlamıyor. Çünkü açıkladıklarının hiçbir anlamı yok. Gece yarıları yaptıkları deneylerle sadece dengeleri bozdular. Bakın, bu maç bitti çoktan. Uzatmalarda istedikleri abukluklarla devam etsinler. Hepsi nafile, hepsi beyhude. Ülkenin vatandaşlarına, esnafa, çiftçiye, sanayiciye, yatırımcıya güven vermedikçe; karanlıktan yönetmeye devam ettikçe, hepsi beyhude. İşte biz, onların gece yarısı bozdukları ekonomiyi gündüz gözüyle düzelteceğiz. Ülkemiz, gün ışığında yönetilecek. Gece yarısı çıktıkları İstanbul Sözleşmesi’ne gündüz gözüyle yeniden gireceğiz. Gece yarısı işten attıkları KHK’lılardan beraat edenleri, soruşturma veya kovuşturma geçirmeyenleri, gündüz gözüyle görevlerine iade edeceğiz. Karanlığa sürükledikleri adaleti, gün yüzüne çıkartacağız. Ülkemizi açık açık, herkesin gözü önünde toparlayacağız.
Buraya Kuşadası’ndan geldim. Önceki gün Manisa’daydım. Çarşıda, pazarda, her sokakta vatandaşlarımızla bir aradaydım. Sokaklar ne diyor biliyor musunuz? Sokaklar, derhal seçim diyor. Sokaklar: demokrasi, atılım, derhal, bugün diyor, sabır yok. Artık tünelin ucundaki ışık göründü. Tabi, Beştepe oligarkları için yolun sonu da göründü. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Dönülmez akşamın ufkundayız. 84 milyon el ele vermiş, sandık gününü iple çekiyor. Herkes sabrediyor. Ama sandık günü geldiğinde bu iş bizde diyor. Ben de oy pusulasını açın, DEVA'nın damlanın altına mührü basın sonrasında iş bizde diyorum. Gördüm; iki gün evvel buraya, İzmir’e gelmiş. Cumhur İttifakı’nın adayı olduğunu söylemiş. Biz de yanıtımızı İzmir’den verelim: Evet, Erdoğan’ın iyi-kötü bu ülkeye hizmeti oldu. Ama artık emeklilik vakti de geldi. Bu seçimi kim kazanacak biliyor musunuz? En güzel yılları umutsuzlukla, kaygıyla geçen vatandaşlarımız kazanacak. Evladına harçlık veremediği için gizli gizli ağlayan babalar kazanacak. Marketten istediğini alamadığı için başı öne eğilen anneler kazanacak. Açlıkla sınanan emekli, ürettikçe zarar eden çiftçi, geçinemeyen işçi kazanacak. 28 Şubatçıların 1000 yıllık iktidar hevesini alaşağı eden kardeşlerim kazanacak. Konserleri yasaklanan sanatçılar kazanacak. Kısacası, bugünkü otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak. Sayın Erdoğan; siz görmezden gelinenlerin zaferini çok iyi bilirsiniz. 2002’de o sessiz yığının desteğiyle iktidara gelmiştiniz. İşte şimdi de görmezden gelinenler kazanacak ve siz emekli olacaksınız. Kazanan o-bu-şu değil; siz de dahil tüm Türkiye olacak. Hiç merak etmeyin. Gözünüz arkada kalmayacak. Çünkü bu seçimin galibi DEVA Partisi olacak. Ülkemizin hak, hukuk, adalet hasreti son bulacak. Memleket nefes alacak. Haksızlık, adaletsizlik son bulacak. Türkiye özgür ve zengin bir ülke olacak. Herkes nefes alacak, herkes.
Erdoğan'ın enflasyonla ilgili geçmişteki açıklamalarının yer aldığı bir video izleten Babacan şunları söyledi:
Videonun adı Beştepe'den masallar. 5 yıldır enflasyonu düşürme masalı anlatıyor. 5 yıldır aynı masal, aynı hikaye. Tam dört yıldır bütün yetki kendinde. Tek imzayla aklına geleni yapıyor. Hadi düşür enflasyonu, dolar kurunu. Ama yapamaz. Ekonomi yönetimi demek, Allah'ın verdiği aklı kullanmak, bilim demek. Ekonomi yönetimi istişare demek. Her gün ekonomistim, benim alanım ekonomi dersen ülkenin ekonomisini batırırsın. Batırıyor zaten. Yapamayacaklarını bildiğimiz için DEVA Partisi'ni kurduk. Enflasyon; halkın cebinden parasını almaktır. Manisa'da 6 ay önce emekli olmuş bir vatandaşımız, 'Benim emekli maaşımın 3'te 1'ini çaldılar. 6 ay önce alabildiğimi bugün alamıyorum' dedi. Enflasyon; çalışıp çalışıp karnını doyuramamaktır. Enflasyon; bir otomobil almanın hayal haline gelmesidir. Enflasyon; ev alamamak, kira ödeyememektir. Barınamamaktır. Ama bizim taahhütlerimiz belli. Planlarımız belli. Her alanda, ama her alanda ülkemize atılım yaptıracağız. Türkiye’nin en yetkin kadrosu bizde. Biz krizleri çözdük, sapasağlam teslim ettik. İşi bilmeyene teslim ettiğinizde bozuyor. Sayın Erdoğan Almanya'ya gitsin oranın ekonomisini yönetsen. Koskoca alman ekonomisi batar. Çünkü kafasına eseni yapacak. Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Sağlıktan, hukuka; eğitimden dış politikaya Türkiye’nin en güçlü kadrolarıyla çalışıyoruz. O yüzden taahhütlerimiz net: En son yüzde 73,5 açıkladı enflasyonu TÜİK, uydurma. Çarşıya pazara giden herkes görüyor gerçek enflasyonu. Bunlar üç haneli enflasyonu hortlattı.
Üniversite öğrencilerinin KYK borçlarıyla ilgili değerlendirme yapan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Biz bu yola gençler için, gençlerle birlikte çıktık. Gençlere umut olma sorumluluğunu kalbimizde hissediyoruz. Bu ülkenin gençlerinin dünyadan geri kalmamasını istiyoruz. Örneğin, iktidardaki otoriter ittifakın ülkeyi koskoca bir vergi dairesine döndürdüğünü görüyoruz. Hele hele vergilerin teknoloji ürünlerinde uçup gitmesini içimize sindiremiyoruz. Artık akıllı telefon bir insan hakkı. Biz, telefon, tablet, bilgisayar, tüm teknoloji ürünlerindeki vergiyi düşüreceğiz. 240 milyar faiz ödeyecek bu hükümet. Tüm Türkiye'de tarıma verilen desteği 29 milyar. Sadece bu yıl bütçeye koydukları faizi ödeyecekleri rakam 240 milyar. Devletin 10 günde faize ödediği parayla, bir yıl boyunca tüm gençlere ücretsiz internet verebilirsiniz. Mesele zihniyet meselesi, zihniyet. Gençlere yokluk dayatan politikaları derhal terk edeceğiz. Devlet, KYK borçları altında nefes alamayan gençlerin yakasından düşecek. KYK'lılara da çözüm olacağız. Biz, gençlerin ülkeyi terk etmek istemelerini bir beka meselesi olarak görüyoruz.
Türkiye'nin dış politikası ve Yunanistan’la yaşanan gerilime ilişkin de Erdoğan'ı eleştiren Ali Babacan, konuşmasını şöyle tamamladı:
Koskoca Türkiye’nin dış politikası Sayın Erdoğan’ın keyfine endekslendi. Yunanistan'a sataşıyor. 6 ay sonra 'Dostum Yunanistan' derse şaşırmayın. Yarın döner 'Kardeşim Esad' der. Biz bütün tutarsızlıkları yüzlerine vuracağız. Dış politikada sonuç aldıkları bir tane bile alan yok ya, bir tane. Haklı olduğumuz konularda bile sonuç alamıyorlar. İşte en son Yunanistan meselesi… Ege’de silahlanma ne demek arkadaşlar? Uluslararası hukuku ihlal etmek demek. Paris Anlaşması’nda yazıyor işte. Ama başka nerede yazıyor? Lozan’da yazıyor, Lozan’da! Lozan Barış Anlaşması, bu ülkenin kuruluş noktasıdır. Bu ülkenin başlangıç çizgisidir. Lozan’ı deldirmemek Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı görevidir. Hakkımızı hukukumuzu kimseye çiğnetmeyiz. Lozan’dan ve uluslararası hukukun diğer belgelerinden kaynaklanan tüm haklarımızı sonuna kadar savunuruz. Arkadaşlar, peki Erdoğan ne yapıyor? Tribünlere oynuyor. Gelmiş, Yunanistan’ı bize şikayet ediyor. Kendisi için her şey, iç politikada tüketmek üzerine kurgulanıyor. Zaten Erdoğan’ın kitabında dış politika diye bir şey yazmıyor. Ya sen Yunanistan’ı bize niye şikayet ediyorsun? Yunanistan’ın hukuksuzluğunu Rize’deki Ayşe teyze, Adana’daki Yusuf amca, Konya’daki Hacı dayı mı, Diyarbakır’daki Ahmet mi engelleyecek? Yunanistan’ın diplomasi atağına kalktığı bir dönemde, hemen sopa göstermeye kalkıyor. Güç kullanma tehdidinde bulunuyor. Bunu da propaganda kuruluşlarıyla beraber, iç kamuoyuna ‘bak ben nasıl efeleniyorum’ diye sunuyor. Yüzlerce kez söyledim. Çok tehlikeli bir yol deniyor. Ülkemizin caydırıcı gücünü test ettiriyor. Güçten bahsediyorsan, önce git de proje ortağı olduğumuz, parasını ödediğimiz F-35 savaş uçaklarımızı al. Uçakları şimdi Yunanistan'a veriyorlar. Parasını verdiğimiz uçakları Türkiye'ye niye getiremiyoruz? Doğruyu konuşacaksın, doğruyu. Gücümüzü arttırmak istiyorsan, önce Türkiye’yi yalnızlaştırmaktan vazgeç. Yapayalnız kalıyoruz. NATO'da, Avrupa Konseyi'nde tek başımıza kalıyoruz. Bir tanesini ikna edemiyor musun?
DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen, Altılı masadan ortak bir karar çıkmadığı taktirde İzmir teşkilatı olarak genel başkanımızın arkasında ip gibi sıralanacağımızı hatırlatmak istiyoruz. Seçim gününü ve DEVA logolu oy pusulasını görmeyi heyecanla bekliyoruz diye konuştu.
DEVA Partisi Karabağlar İlçe Başkanı Abdullah Kaya, çalışmalarıyla ilgili bilgi verirken, daha çok insana ulaşmak için enerji sarf etmeyi sürdüreceklerini söyledi.