Bilimfili'nden Berfin Dağ'ın çevirisine göre mavi balinalar; ağızlarının üst kısmında diş yerine bulunan ve elek görevi gören kıkırdakları ile ayırt edilen balenli balinalar” grubunun üyesidir. Bu elek, besini sudan süzmek için kullanılır. Balenli balinalar, dişlerini yavaş yavaş kaybetti ve yaklaşık 20 milyon yıl önce dişlerin yerini tamamen balen yapısı aldı. Şu an mavi balinaları, hörgüçlü balinaları ve gerçek balinagilleri kapsayan balenli balinalar hakında oldukça fazla bilgiye sahibiz. Peki bu türler ne zaman ve nasıl dev haline geldi?
Mayıs 2017`de Proceedings of the Royal Academy B`de yayımlanan makalede, araştırmacılar, balinaların ne zaman ve neden bu kadar büyüdüğünü anlamak için 13 modern türü ve 63 nesli tükenmiş türü temsil eden 140 balenli balina fosilini inceledi.
Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde deniz memelilerinin küratörü olan ortak yazar Nick Pyenson, Şanslıyız ki, balenli balinalar bu soruyu yanıtlamamızı sağlayacak oldukça fazla fosil kaydına sahip.” diyor.
Pyenson ve meslektaşları fosillere bakarak, yakın zamana kadar balenli balinaların nispeten küçük, ortalama 16 ila 32 feet arasında boyları olduğunu gösterdi. Bu ölçü de kara hayvanları standartlarına göre büyük. Araştırmacılar, dişli balinalar (katil balinalar gibi) ve balenli balinaların milyonlarca yıl önce, ataları karadan denize doğru taşındığında, ani bir büyüme atağı gösterdiğini düşünüyor.
4.5 milyon yıl önce bir şeyler değişti ve balenli balinalar çarpıcı bir şekilde büyümeye başladı. Fosil kayıtları bu boyut değişiminin çeşitli balinalarda aynı zaman periyodunda gerçekleştiğini, dolayısıyla bu ani büyümeye bir dış faktörün sebep olduğunu gösteriyor. Bu değişimin yaşandığı zaman dilimine bakıldığında, aynı dönem Dünya’nın bir buz devrine girdiği görülür. Buzul levhalar, buz başlıklar ve buz kütleleri yerinde donarak okyanusun akışını değiştirmiş, soğuk ve sıcak bölgelerin oluşmasına neden olmuştur. Pyenson ve meslektaşları, balenli balinaları dev haline getiren değişikliğin bu olduğunu düşünüyor.
O dönem yaşanan iklim değişikliği okyanus sularının sirkülasyonunu da değiştirerek, soğuk bölgeler oluşmasına, besin açısından zengin suların yükselmesine ve zooplanktonun (birçok balenli balinanın beslendiği küçük deniz canlıları) sıcak noktalarda yoğunlaşmasına neden oldu. Av miktarı aynı kalmış olsa da, av dağılımı daha önce tüm okyanusa yayılırken sonradan besin mevsimsel olarak oluşan belirli noktalarda toplanmaya başladı.
Birdenbire bu canlılar, bu yeni alanlarda düzenlenen, besin açısından oldukça zengin deniz şölenlerine varabilmek için binlerce kilometre yol kat edebilecekleri daha büyük bir vücuda sahip olmaları gerektiğini düşünmüş olmalılar. Araştırmacılar, küçük balinalarının bu uzun ve tehlikeli yolculukları yapmak için ihtiyaçları olan kaynaktan yoksun kalacağını, daha büyük olmanın daha yoğun besin bölgelerine erişmeyi sağlayacağını düşünüyor. Günümüzde ise balenli balinalar tam anlamıyla bıçak sırtında yaşıyor. Okyanus asitlenmesi, balinaların hayatta kalmasını sağlayan zooplanktonu değiştirmeye ve bazı durumlarda bozmaya başladı.
Kazananlar ve kaybedenler olacaktır.” diyor Pyenson. Denizlerdeki bu devlerin bazıları, etraflarında değişen dünyaya ayak uyduramayarak yok olabiliyor. Diğerleri ise uyum sağlayıp gelişebiliyor.
Tabii bu etkilerin hepsinden önce, balina avcılığı var. Pyenson, insanların balinaları acımasızca avladığı, onları doğal bir kaynak olarak sömürdüğü zaman, genellikle balenli balinalarının hedef alındığını söyledi.
Bu durum, henüz bilmediğimiz derin ekolojik sorunlar içeriyor olabilir. Bir okyanus, içerisinde bu denli büyük bir biyokütleyi kaybederse ne olur? Bunun yanıtını bulmaya çalışıyoruz.