MEDYA - Barış Terkoğlu: Gazeteci yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlik yapanı hep rahatsız eder

MEDYA - MİT haberi davasında yargılanan gazetecilerden Barış Terkoğlu, “Gazeteci kimsenin çağırmadığı kendisinin talip olduğu mesleğin, işin, vazifenin tanığıdır esasında. O yüzden bu tanıklık toplum içerisinde yolsuzluk yapanı, hukuksuzluk yapanı, adaletsizlik yapanı ve suç işleyeni hep rahatsız eder, hedef alınırlar'' açıklamasını yaptı.
Barış Terkoğlu: Gazeteci yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlik yapanı hep rahatsız eder
2020-06-26 22:51:38   Güncelleme: 2020-06-26 22:51:38    

MİT haberi davasında yargılanan gazetecilerden Barış Terkoğlu, serbest kalmasının ardından cezaevinde hücrede geçirdiği 120 günü ve savunmasını RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası yayınında anlattı. İşte Terkoğlu’nun Atilla Güner’le Akşam Postası yayınında anlattıkları:

“Ben 24 Haziran’da savunma yaptım. 24 Haziran’daki savunmamada tam da buna değindim. 1 saat 10 dakika konuştum içerisindeki ayrıntılardan bir tanesiydi. Mahkeme heyetine de anlattım. Darbe 15 Temmuzdan önce defalarca ifade edilmiş bir şey. Oda Tv’de ben de dahil olmak üzere bir grup arkadaş Türkiye’de darbe tehlikesi var ve darbe geliyor, hem yazılar çıktı hem haberler çıktı. Mahkemede anlattım. Biz bunları nereden öğrendik. Washington’daki enstitülerin bunlar birer siyaset üretme kuruluşlarıdır. Dünyanın önemli siyaset  insanları vardır. Onların hazırladığı raporlarda Türkiye’de darbe riskinin olduğu yazıyordu. 15 Temmuz darbesinden önce Fethullah Gülen’in 12 Eylül öncesinde yazmış olduğu ve orduyu bir ölçüde darbeye teşfik eden yazılar yazdı. Fetö medyasını takip edenler, Türkiye’de fetönün darbeden başka bir seçeneğinin kalmamış olduğunu görüyordu. Biz de Zaman gazetesinde böyle bir şey çıktı diye yazıyorduk. Devletin savcılarının 15 Temmuz darbesinin olduğu gün dahi çok önemli bir iddianame ortaya çıktı. Devletin savcılarının yazmış olduğu iddianamelerde FETÖ’nün darbeye doğru gitmiş olduğunu dair ifadeler yer alıyordu. Biz gayrimeşru bir kaynaktan değil önümüzde gördüğümüz açık tabloyu içerisinden.

'Hakime neyi anlattım?'

Herhangi bir örgüt, başında siz de olsanız TSK içerisinde bu kadar birikiminiz olsa ve Ağustos ayında yapılacak yüksek askeri şurada, o birikimin en önemli unsurlarının tasviye edileceğini görseniz askeri şura öncesi hamle yapmaya çalışırsınız. Hakime neyi anlattınız derseniz şöyle bir şeyle karşılaştık.  “TSK içerisine fitne sokuyorlar, ordumuz terörle mücadele ederken böyle bir iftira atıyorlar, TSK bunu üzerinden karıştırılıyor” bunları söyleyen insanlar oldu. Biz bunları yazdığımız için bizi suçlayan insanlar oldu.   Bunu yazan kişilerin yazılarını son verilme çağrısını yapanlar Oda Tv. Bu tehlikeyi söyleyen insanların bir şekilde susması gerektiğini, yanlış olduğunu, bu dönemde söylenmemesi gerektiğini söyleyenler oldu. Bir kişiye söyleme demenin en iyi niyetli görünün tarafı ‘şimdi sırası mı canım o’. Bize çok söylediler. 15 Temmuz günü öğlen saatlerinde  o binbaşı gidip MİT kapısından girip TSK içerisinde bir hazırlık var dedi. Darbe dedi mi demedi mi diye çok tartıştık ama darbe anlamına gelecek her şeyi söyledi. Bunu haber verdiği halde mahkemede anlattım, MİT Müsteşarı 15 Temmuz gecesi darbeye Diyanet İşleri başkanıyla oturduğu yemekte yakalandı. Hakim beye ‘bu ülkeye MİT ne kadar gerekliyse, Türkiye’de tehlikeleri gösteren gazeteciler de en az o kadar gerekli’. Siz o gazetecileri sürekli yargılıyorsunuz ama bu yeni bir tarih de değil. 27 Mayıs’ı öncesinde bu ülkenin istihbarat kurumları Menderes’e gidip darbe geliyor, darbe olacak diye bir vermedi. 12 Mart öncesinde Demirel dedi ki istihbarat kurumu darbe olacağına dair en küçük istihbarat vermedi. Gazeteleri açıp baksaydınız darbe tehlikesi olduğunu görebilirdiniz. Aslında Türkiye’nin iyi gazetecileri nasıl polise, savcılara, hakimlere ihtiyaç varsa gazetecilere de ihtiyaç var. Nereden haberimiz olabilirdi diyor Bülent Arınç. 15 Temmuz sonrası ne kadar ahmakmışım dedi kendisine özeleştiri yapmak adına söyledi. Keşke Bülent Arınç o dönemde bu çözümlemeyi yapabilseydi.

'Gazeteci çağın tanığıdır'

Cumhuriyet gazetesinde yazıyorum, Oda TV de çalışıyorum ama aynı zamanda Cumhuriyet değerlerini önemsiyorum. Cumhuriyet 97 yaşında peki Anadolu Ajansı kaç yaşında? 100 Yaşında. Atatürk Samsun’a ayak bastıktan sonra kafasında önce bağımsız olmak arkasından Cumhuriyet’i kurmak ama hepsinden önce Anadolu Ajansını kurmuş. Gazetecilik kurumu kurmuş. Türkiye Cumhuriyeti içerisindeki herkes bunlardan haberdar olsun diye yapmış. Gazetecilik denen şey bizim bugün şikayet etmiş olduğumuz ne varsa. Ben akşam televizyonu açıyorum futbol maçı arkasından yapılan yorumlara bakıyorum orada da insanlar son dönemlerde yapılan adaletsizlikten şikayet ediyorlar. Futboldaki hakem hatalarının bir maksatla üretildiğini düşünüyorlar. Bütün meslekler kutsaldır. Doktorluk da, öğretmenlik de ama gazetecilik bir aydının aynı zamanda yürütmüş olduğu bir faaliyet olarak başka bir dünya yaratmak.. Ama bunu yapmaya çalışan insanlar her zaman bir şekilde cezalandırılıyorlar. Kimi zaman aykırı göründükleri için cezalandırılırlar ama ben şunu düşünürüm. Cumhuriyet gazetesi binasından sizinle konuşuyorum. Bu gazetenin binasında daha önce Cumhuriyet’te yazmış bir sürü insanın aynı zamanda bombayla, kurşunla, suikastle ortadan kaldırıldığının fotoğraflarını koridorlarda yürürken görüyorum. Bir suç işlersiniz bir gün cinayet işlersiniz, yolsuzluk yaparsınız, hırsızlık, dolandırıcılık yaparsınız bunun kanıtlarını ortadan kaldırmaya çalışırsınız. Suçu kimse bilmesin istersiniz bilen varsa da tanıklarını ortadan kaldırmaya çalışırsınız. Tanık varsa o suçunuz bugün değilse de bir gün sizin karşınıza çıkabilir ve size zarar verebilir. Gazeteci gözüyle görmese de, fiziken orada bulunmasa da yaşamış olduğu çağın tanığıdır esasında. Kimse onu mahkemede mübaşir gibi ey tanık gel buraya diye çağırmaz. O kendi kendine bu işi vazife edinir ve çıkar gider orada tanık olmaya talip olur. Gazeteci kimsenin çağırmadığı kendisinin talip olduğu mesleğin, işin, vazifenin tanığıdır esasında. O yüzden bu tanıklık toplum içerisinde yolsuzluk yapanı, hukuksuzluk yapanı, adaletsizlik yapanı ve suç işleyeni hep rahatsız eder, hedef alınırlar. Ben bugün girdim çıktım, dün girdim çıktım. Ben biliyorum yarın da başıma başka şeyler gelecek.

'Yeni kitabımızın hazırlığı tamam'

Yeni kitabımızı hazırlıyorduk onun içinde bütün hazırlıklar neredeyse tamamlandı. Cezaevi boş bir yerdir, boş koridorlar. Genelde tutukluya verilmiş bir masa sandalya dışında boş bir oda ve hiç iyi yalıtılmamış. Koridorda yürüyen insanın çok uzaktan itibaren ayak sesini duyarsınız. Cezaevi içerisinde dışarıya dair hülyalar, düşler ve hayaller kurmaya başlarsanız dışarıda yürüyen insanın ayak sesini duyarsızı acaba bana bir haber mi getiriyor diye. Eğer aklınız başına gelir bir şeyler öğrenirseniz cezaevinde olmaktan içinizdeki bu hülyayı ortadan kaldırırsınız ve dersiniz ki bunun bedeli benim için burada 100 yılda yaşamak olsa ben burada kalmayı göze almalıyım dersiniz. 24’ünde hep birlikte giderken şunu düşünüyorduk. Türkiye Cumhuriyetinde bugün buradaki hiç kimsenin 1 dakika bile içeride kalmaması gerekiyor ama hiç kimsenin bu 6 kişiyi birden tahliye edecek bu davayı ortadan kaldıracak bir yargı, bir hakim ve mahkeme kültürü Türkiye’de yok o yüzden en iyi ihtimalle bazılarımız çıkacak bazılarımız kalmaya devam edecek diye sen çıkarsan şunu yaparsın ben çıkarsam bunu yaparım diye görevler yükleniyor.

Cezaevinde spor, radyo ve cips

Dışarıda hayatta spor yapmayız, içeride spor yapıyoruz. Dışarıda sabahları hiç kimse dereotu, maydanoz yemez ama cezaevinde yer. Bir şekilde bedenine iyi bakmaya çalışır sonuç olarak bedeninizi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Barış’ta 4 ay boyunca hiç abur cubur yememiş. Dedi ki 24 Haziran günü koğuşuma geri döndüğümde kendime şöyle parti vereceğim, abur cuburları hazırladım. O gün kendime moral olsun diye çikolata, cips hazırlamış döndüğümde bunları yiyeceğim 4 ay sonunda diye. Kalacağına dair, kalırsam da kendime böyle moral veririm diye moral gerekçeleri yaratmış.

Kapalı devre radyo sistemi var, cezaevi radyo sisteminde. Onu çevirdiğinizde sadece benim koğuşumda sadece TRT radyo çıkıyordu. Kantinden satın alabildiğiniz ceplerde de taşınabilir küçük radyolar var, antenini çekip uzatabildiğiniz. O radyoda da sizin ayarladığınız radyolar çıkıyor. Silivri’de tabi her radyo Kadıköy ya da Beşiktaş’ta olduğu gibi çekmiyor. Öte yandan cezaevi duvarları ardındansınız ve sinyal bozucular var, o şartlar ardında çekebilen radyolar çekiyor ve dinlemeye çalışıyorduk.