17 Ağustos depreminin 22’nci yıldönümünde Türkiye’de deprem riskiyle karşı karşıya olan bölgelerle ilgili önemli açıklamalarda bulunan İstanbul Gelişim Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Neotektonik ve Deprem Uzmanı Prof. Dr. Haluk Selim, Kuzey Anadolu Fayı’nın kırılmayan 2 segmenti kaldığını ve bunun büyük bir risk taşıdığını söyledi. Bu durumda Marmara Denizi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nin tehdit altında olduğunu kaydeden Selim, Kuzey Anadolu Fayı, 1999’da meydana gelen iki depremle bölgeyi etkilediğini” belirtti.
Selim, Kuzey Anadolu Fayı, 1939’da başlayan bu süreçte 60 sene içerisinde yaklaşık 11 tane 7’den büyük depremlerle yaşadığımız bu coğrafyada büyük ölçüde etkisini gösterdi. Fay, 1999’daki depremlerle batıya kadar ulaştı. Fakat sonrasında ne oldu? Daha Batıya doğru ilerlemesi gerektiği halde, Düzce’ye döndü ve ikinci deprem meydana geldi. Şu anda riskini Marmara Denizi’nde devam ettiriyor” dedi.
Kuzey Anadolu Fayı’nın burada kırılmayan 2 segmenti kaldığını aktaran Prof. Dr. Selim şu ifadeleri kullandı:
Bir tanesi en doğu uç noktasında 100 kilometre uzunluğundaki Yedisu Segmentidir. Bu segment Kuzey Anadolu Fayı’nın, Karlova’ya kadar uzanan bölümü üzerinde yer alır. O da henüz kırılmadı ve büyük bir risk teşkil ediyor. Her an kırılabilir ve 7’den büyük hasar yapıcı ve yıkıcı bir deprem meydana getirebilir. Bir diğeri de Kuzey Anadolu Fayı’nın en önemli lokasyonlarından biri olan Marmara Bölgesi’ndeki 115 kilometrelik fay hattıdır. O da kırılmadı. Bu da maalesef Tekirdağ’dan başlayıp, İstanbul merkezli, İzmit’e kadar uzanan ve Bursa, Balıkesir’in bazı ilçelerini kapsayan birçok bölgeyi etkileyecek olan olası bir deprem olarak karşımıza çıkıyor. Buna olası İstanbul depremi demek de çok yanlış. Çünkü bu bölgede birçok alanda yerleşim alanları ve nüfus, sanayi, finans merkezi var”
Bu depremin olmaması Kuzey Anadolu Fayı için pek hayra alamet değil. Burada büyük bir risk faktörü olarak Marmara Bölgesi ön plana çıkmış oluyor.
Bu bölgede 17 Ağustos 1999’da bir deprem meydana geldi. Üzerinden 22 sene geçti ve Kuzey Anadolu Fayı üzerinde hala bir deprem meydana gelmedi. Bunun sebepleri de var. Bu nedenleri de tartışmak gerekir. Bu periyodlara bakıldığında istatistiksel bir bilgi ortaya çıkabilir. Sadece Doğu Marmara’yı ele alırsanız; 948, 256 ve 245 sene aralığında bir deprem (1999 depremi) meydana geliyor. Periyodu böyle. Batı Marmara’yı ele alırsanız, İstanbul merkezli depremlerde yine 950 sene, sonra bir deprem meydana geliyor. Ardından 257 sene sonra bir deprem ve sonrasında deprem yok. Burada 257 seneyi ve 1766 depremi üzerine toplarsak, bu periyodu biraz da geniş düşündüğümüzde 2026’ya kadar fay kırılacak gibi bir tablo çıkıyor ortaya. Ama bu tamamen istatistiki bir bilgi.”
Şu anda risk alan olarak Batı Anadolu Bölgesi’nde, belki Midilli Adası’nın hemen güneyindeki Midilli Fayı’nın, belki Sisam Adası’nın Batı kesiminde yer alan Atina’ya doğru olan kesimde denizin içindeki faylar ya da kara uzantısı olan Küçük Menderes, Büyük Menderes ve Gediz graben sistemlerini hareket ettirebilir. Çünkü 2020’de Ege Denizi ve civarında 5’ten büyük birçok deprem kaydedildi. Bunun nedeni 2 Mayıs 2020’de meydana gelen 6,4’lük Girit Adası depremidir. Şu anda devamlı Ege Denizi geriliyor. Bu bölge yani Ege Denizi ve Ege Bölgesi tamamen risk altında. Bu bölgedeki gerilme, Kuzey Anadolu Fayını da etkiliyor ve buradaki yani Marmara Bölgesi’ndeki depremi geciktiriyor. Ege Denizi’nde ne kadar çok 6’dan büyük deprem olursa, Marmara Denizi’ndeki olası İstanbul depremi de gecikecektir”
Kuzey Anadolu Fayı’nın kuzey kolu, Marmara Denizi içerisinden yaklaşık doğu-batı doğrultusunda uzanıyor
115 kilometrelik fay hattı Marmara Denizi’ni adeta iki parçaya ayırıyor. Dolayısıyla kırılacak olan fay hattı 115 kilometrelik, sağ yanal geometriye sahip ve yaklaşık 11-12 km derinliktedir. Buradaki fayın karakteri 7’den büyük hasar yapıcı ve yıkıcı özellikte bir deprem üretme kapasitesine ve enerjisine da sahiptir. İstanbul’daki yapılarda özellikle Anadolu Yakası’ndan başlayacak olursak; Tuzla, Kartal, Pendik, Kadıköy ve Üsküdar’a kadar olan yapı stoğunda yüzde 40 ölçeğinde bir risk olduğunu söylemek gerekiyor. Avrupa Yakası’ndaki yapılara baktığımızda ise bu risk oranı yüzde 60’lara kadar çıkıyor. Çünkü bu yaka daha geniş bir sahil kesimine sahiptir. Silivri’ye kadar uzanan hattın devamında Tekirdağ ve sahiline kadar geçen bu kesimdeki yapı stoğu oldukça riskli bölgede yer alır. Zemindeki sıvılaşma riski ve yapıların özelliği burada ön plana çıkmaktadır. Hem Anadolu hem de Avrupa Yakası’nda finans problemlerinin çözülerek, yerel yönetimlerin, vatandaşların ve devletin el birliği yaparak çözüm üretmeleri ve bu binaların kentsel dönüşümünün yapılması şarttır.”