Berk Kanoğlu; Charlie Hebdo – L’Amour plus fort que la haine

1960 yılında kurulan Hara-Kiri isimli bir gazete, dokuz sene sonra Cavanna, Choron ve Delfeil De Ton bir araya geliyorlar ve bu gazeteyi aylık mizah dergisi haline getiriyorlar. 1992 yılında derginin yayınlarının az olduğu gerekçesi ile haftalık yayına ge
Berk Kanoğlu; Charlie Hebdo – L’Amour plus fort que la haine
2013-01-01 02:33:35   Güncelleme: 2020-08-22 18:17:06    

Hayatımda bir ilk olarak, bu yazıyı üç defa kaleme aldığımı belirterek başlamak istiyorum, içim acıyor, içim kanıyor… Nasıl duygularıma söz geçirip objektif bir şekilde yazabildim gerçekten bilmiyorum,buyurun…

1960 yılında kurulan Hara-Kiri isimli bir gazete, dokuz sene sonra Cavanna, Choron ve Delfeil De Ton bir araya geliyorlar ve bu gazeteyi aylık mizah dergisi haline getiriyorlar. 1992 yılında derginin yayınlarının az olduğu gerekçesi ile haftalık yayına geçiliyor ve bugünlerde derginin haftalık tirajı kırk beş bini geçiyor. Charlie Hebdo’dan bahsediyorum, kanlı bir baskın ile yaşama veda eden; Jean Cabut, Georges Wolinski, Tignous ve Stephane Charbonnier…

Muhtemelen aynı dini inançsızlıktayız ama eğer varsa(!) Tanrı sizi kutsasın cesur adamlar. Cesurlar evet, çünkü yakın geçmişte ofisleri yakılmıştı, ölüm tehditleri olağan bir yaşam döngüsüydü ve Stephane Charbonnier polis koruması ile yaşıyordu. Öyleki bir dönem sırf “sizi koruyamayız” diyerek LCI kanalındaki çizgi roman programına son verilmiş ancak gazetecilerin ve izleyicilerin yoğun baskısı programı tekrar yayın hayatına döndürmüş. 2011 yılının Ekim ayında ise dergi çalışanları yeni sayılarında Tunus’ta İslamcı Ennahda partisinin zaferini kutlamak amacıyla derginin bu sayısında editörlüğü İslam Peygamberi Hz. Muhammed’e verdiklerini açıklamış ve derginin bu sayısını Charia (Şeriat) Hebdo ismiyle yayınlamıştı. Bu yayının ardından atılan iki molotof kokteyli sonucu çıkan yangında ofisleri kullanılamaz hale geldi. Geçici bir süre için Liberation gazetesi kapılarını açtı ve dergi yazarları çizgilerinden bir adım bile ödün vermeden yayınlarına devam ettiler. Tabi tam bu noktada eklemek gerekir, Charlie Hebdo sadece İslam ile değil tüm dinler ile ilgili karikatürler yayınlayan bir dergiydi. Yani nüfusunun çoğunun Hristiyan olduğu Fransa’da gerek Hristiyanlık’ı gerek Hz. İsa’yı da aynı ölçüde (belki daha fazla) eleştiriyorlardı.

***

Bundan üç buçuk ay önce, Eylül ayının ikinci yarısında IŞİD bireysel cihad çağrısı yaptı. IŞİD, sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani aracılığıyla yayımladığı sesli mesajda; “Yapabileceğiniz en iyi şey, tüm Fransız, Amerikan ve onların müttefiki olan kafirleri öldürmektir. Eğer öldürecek silah ya da bomba bulamazsanız, o zaman Amerikan, Fransız, Avustralyalı, Kanadalı ya da diğer müttefiklerden kafirleri yakalayın, taşla kafasını ezin, bıçakla öldürün, arabanızla ezin, boşluğa atın, boğun ya da zehirleyin” dedi. Bu açıklamadan hemen sonra özellikle Fransız basınında bir panik havası oluşmuş ve Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve basın toplantısı yapmak zorunda kalmıştı.

***

Yaşanan kanlı baskından sonra Tuncak Akgün’ün söyleşisi haber kanallarında yer almaya başladı. Birkaç satır başı aktarmak istiyorum sizlere o söyleşiden.

Charb (Stephane Charbonnier);

“Bu sayıdaki karikatürler, hem çok iğrenç-aptal bir filmle (untouchables) hem de aşırı tepki veren İslamistlerle dalga geçiyor. Fransa’da da aynı şekilde. Yanlış anlaşıldı. Fransa’daki insanların bir kısmı da anlamadı bunu. Bu filmle dalga geçtik, aşırı tepki verenlerle de…”

“Zaten terörist bomba koymak istiyorsa illa bir sebebi var. O kılıf bizim karikatürlerimiz de olabilir. Bir şey yapmak istiyorsa kılıf onlar için sorun değil.”

“Başbakan Ayrault ve Dışişleri bakanı Laurent Fabius bu konuyla ilgili “çok yanlış bir şeydi” açıklamalarını yaptılar…”

“Cumhurbaşkanı Hollande şu ana kadar bir açıklama yapmadı. Ama 2006’daki Danimarka karikatürlerini yayınladığımız zaman bizi desteklemişti dava açıldığı süreçte… Dolayısıyla devletin içinde bir bölünme var…”

“Hamas’ın saldırılarından dolayı onları eleştiren şeyler de çizdim ama İsrail politikalarını eleştiren, dalga geçen karikatürler de çok yaptım. Hiçbir zaman İsrail yanlısı olmadım. Tam tersi Filistin’i savundum hep…”

Bu sözlerin sahibi Charb çizdiği son karikatürde bugünden haber veriyordu sanki;

Karikatürde; “Temennileri sunmak için Ocak sonuna kadar bekleyin” yazıyor.

***

Konuya bakış açısı gereği ülkemiz de ikiye bölünmüş durumda. Bir dönemin Leman çizerlerinden Cem Yılmaz attığı tweetlerde tam anlamıyla öfkesini ve üzüntüsünü belirtiyordu.

"—Bir fikrim var “Sen Öl”— iş buraya gelmiş dünyada… Dünyaya bak amk! Güneş sistemindeki tek hayat olan gezegenmiş! Hassiktir ordan.”

“Hayat kokan yorumlar sevgi dolu insanlarla nereye gidecek bu kervan bakalım…. Yoksa bundan sonra katırlarla mı devam edilecek…”

Ne yazıkki bu duruma üzülenlerin yanında –onlardan fazlaca- sevinen ve sevinçlerini alenen gösteren bir kesim de mevcut. Bu sabah işe giderken her sabah olduğu gibi Best FM’de Cem Arslan’ı dinliyordum. Programındaki bir konukla beraber öyle bir konuşma içerisine girmişlerdi ki bir an elim radyonun düğmesine gitti, kapatmak istedim ama kendimi tuttum ve dinlemeye devam ettim. Beyzadeler buyuruyordu ki, Fransa’da İstanbul’daki canlı bomba eylemi ile ilgili haber çıkmadığına göre biz de bu haberlerden bahsetmemeliymişiz, bize neymiş ki! Bununla da yetinmeyip, “ee zaten yaptıkları ile bunların olacağını biliyorlardı” diye de eklediler. Olayın terör yanını bir kenara bırakıp “öldüler ama güzel öldüler”vari bir düşünce yapısına bürünmüşlerdi. Sonuçta insan dini eleştiriyorsa öldürüleceğini bilir!

Benzer durumlar Fransa’da olduğu gibi Türkiye’miz yakın geçmişinde de bolca mevcut. En basitinden Madıkmak Oteli’nde otuz yedi aydın insanın yanarak hayata veda ettiği olaylarda Aziz Nesin’in din eleştirileri sonucu başlamıştı. Elbette arkada planlamış başka güçler de var ancak teröristlerin –ki bunlar zaman zaman da hükümetlerdir- eylemlerine buldukları en güzel kılıflar SİZİN kutsal saydığınız öğeler ile alakalı. Bu noktada herkes takkeyi önüne koyup düşünecek. Madımak’ta yanan insanlar da Charlie Hebdo dergisi çalışanları da halkın gözünde en öldürülesi insanlar oldukları için seçildiler. Yoksa hiçbir terör örgütü dine değer verdiği için falan değil. Terör örgütlerine bu kılıfı kullanabilmelerini sağlayan halkın ta kendisidir.

Alışılagelmiş insan profilleri sorunların çözümünde ne yazıkki temele inmeyi uzun ve uğraşlı kabul ettiğinden gereksiz görüyor, oysa Charlie Hebdo olayında kafama takılan birkaç satır başı ile kafanızda bir fikir uyandırmak istiyorum. Lütfen olayın temeline bakmaya çalışalım. Avrupa’da son yıllarda milliyetçilik gibi sağ görüşlerin tavan yaptığı zaten alenen ortada iken, yaşanan katliamdan sonra Fransız Hükümeti’nin ilk işi ne soruşturma açmak ne de basın açıklaması yapmak oldu. Yapılan ilk fiili eylem IŞİD’e karşı kurulan koalisyona yeni bir savaş gemisi göndermekti.

Bakınız ilgili olayla alakalı basına devamlı servis edilen görüntülere; “yerde yatan polisi bile vurdular” yani dini eleştiren insanların öldürülmelerini anlayışla karşılayın, çünkü o teröristler sinirlenmişti ama daha kötüsü yerde yatan polisi bile vurdular, kötüydüler, acımasızdılar. Halbuki bir dergi binasını basıp insanları uzun namlulu silahlarla (kaleşnikof) katleden teröristlerin yerde yatan polise acıması beklenmeliydi. Neticede katliamlarının sebebi vardı ama polisi vurmalarının sebebi yoktu.

Yine aynı olayla ilgili basına servis edilen görüntülerde yerde yatan polisin vurulduktan sonra hiç kan akmıyor olması ilginç, bir diğer ilginçlik ise polise ateş eden teröristin koşarken namlusunun polisten ziyade biraz ileriyi hedef alır gibi durması ve tetiğe dokunduğu anda polisin yarım metre ilerisinde yerde patladığı görülen mermi.

Ayrıca eklemek istiyorum, İslami Terör Örgütleri yaptıkları eylemleri kabullenirler ve yakalandıklarında dahi bundan pişmanlık duymayacak üyeler barındırırlar. Basit bir örnekle ülkemizde IŞİD mensubu olarak terör eylemi gerçekleştiren ve yakalanan Çendrim Ramadani’nin mahkemede söylediklerini gösterebilirim; “Sizler müşriksiniz, beni siz yargılayamazsınız. Hiçbir sorunuza cevap vermiyorum. Ben yalnızca Allah’a hesap veririm, beni ancak o yargılar.” Öldürdüğü iki güvenlik görevlisi ve kamyon şoförü hakkında ise, “Allah katında sevap işledim.” demişti. Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo baskını ile ilgili açıklanan üç zanlıdan Şerif Kuaçi ve Sair Kuaçi kardeşlerin Fransa, İspanya, Fas, İstanbul, Hatay ve Suriye’den sonra tekrar Fransa’ya gitmiş olmaları her ne kadar IŞİD mensubu gibi görünmelerini sağlasa da, üçüncü zanlı Hamid Murad’ın sosyal medyada adını gördükten sonra korkup polise teslim olması bana hiç İslami Terör gibi görünmüyor.

Zihninizde bu eylemin gerekçeleri hakkında fikirler döne dursun sizlere Stephane Charbonnier’nin Kobane olayları ve IŞİD ile ilgili demecinden bir kesim aktarayım; “Suriye’de kuşatılmış olan Kürtler yalnızca Kürtler değil karanlığa karşı direnen insanlıktır. Onlar hayatlarını, ailelerini, ülkelerini savunuyorlar ancak isteseler de istemeseler de İslam Devleti’ne karşı tek kale onlar. Onlar hepimizi savunuyorlar. Boğazkesenlere karşı sözde koalisyonun kimi üyeleri çeşitli sebeplerle bu boğazkesenlerle stratejik, politik, ekonomik çıkarları paylaşırken nasıl olur da güvenilir olabilir?”

***

Yazımı başladığım şekilde, Charlie Hebdo çizerlerinin cümlesi ile bitirmek istiyorum; L’Amour plus fort que la haine (Aşk, öfkeden daha güçlüdür.)

Not; bu karikatür dergi ofisinin tamamen yandığı molotof kokteylli eylemden altı gün sonra yayınlanan sayısının kapağıdır.