Kimsin diyorum. “Ekranda gördüğümüz kimliklerinden sıyrıl ve nasıl biri olduğunu anlat!” Başlıyor anlatmaya... “Çok makul olmayan bir kişiliğim var.
Zamanın getirdiği aşırı hızlı, fazla aceleci döngü yüzünden biraz stresli bir karakter olduğumu söyleyebilirim. Bu yüzden yalnızlığı çok seviyorum. Büyüdükçe daha az ilişki kurmaktan mutlu olmaya başladım” diyor.
Dışarıdan tam bir yaramaz oğlan çocuğu gibi. Ama yüzündeki ifadeye bakıp ruhunun derinliklerinde içten içe kanayan bir yer olduğunu anlamamak mümkün değil.
Derin bir iç çekiyor ve “Gözlemlerin ne kadar doğru. Hâlâ kanayan bir yara var mı bilmiyorum ama çok dirençli olmaya çaba gösteren bir kalbim var” oluyor yanıtı.
GENÇLİĞE VEDA
Gözlerinin içinde biraz hüzünle karışık öfke var. “30’uma girmeye az kaldı. Saçma sapanlık dediğim gençliğime veda ediyorum.
Bu geçiş sürecinde daha duygusalım ister istemez. Hormonal olarak da anne olmaya daha yakın bir zamandayım. Bu da dünyaya daha anaç ve daha duygusal bakmama sebep oluyor.
Her şeyin daha büyük olduğu bir zamandayım” dediğinde karşımda 28’inde ergenliği yeni yaşayan bir genç kız görür gibi oluyorum.
Peki, gerçek ergenlik yaşında istediği sevgiyi mi bulamadı? “Evet, 14’ümde yaşamam gereken ergenliği 30’umda yaşıyorum. O zaman çok fazla bildiğimi düşünüyordum, şimdi bilmediğimi kabul ediyorum.”
ZAMAN ZAMAN ARIZAYIM
Hayatının en önemli kişileri, insanın karakterinde pay sahibidir. Gonca’nın hayatında annesi, babası ve ablası var en yakın. “Acıların çocuğundan bugünkü Gonca’yı çıkarma sürecinde yanında kim vardı, ailen mi?” diye soruyorum. “Üçü de yoktu. Başka arkadaşlarımın anneleri vardı” diyor buruk bir ses tonuyla.
Bu sancılı dönem okula ne kadar yansıdı? “Okulda çok başarılıydım. Eğer yaşadığınız olaylar, hayatta anlattığınız şeylerin sözünü kesiyorsa orada çok ciddi bir travma başlar. Ona izin vermemek ve oyunu devam ettirmek gerekiyor. Oyun oynamaya devam ettim. Yoksa çok depresif bir kişilik olabilirdim.”
2 YIL PSİKOLOGLARA GİTTİM
Belli ki kendiyle, hayatıyla konservatuvarda okuduğu dönemde yüzleşmiş. Karşısına çıkan tabloda neler var dersiniz? “Kendi paramı kazanmaya başladım. Vergimi ödedim, ünlü oldum, topluma karşı bir sorumluluğum oldu. Aynı zamanda da kendi içimde halletmem gereken sorunlarım vardı.
Bir anda ünlü olup sokakta yürüyemez hale gelmiştim. Kazandığım parayı dünyanın en değerli şeyine yatırıp 2 yıl psikiyatr ve psikologlara gittim.” Öyle ya, daha genç kızlık bunalımlarını atlatamamış bir Gonca var, bir yanı hep yaralı.
KARAVANDAKİ ÖPÜŞME KONUŞULUYOR
Duygularını çok yoğun yaşaması hassas olmaktan kaynaklanıyor besbelli. “Evet” diyor, “Hassasım. Üstüne üstlük bu ülke o kadar zor ki. Sadece yetenekli olmak hiçbir şeye yaramıyor.
Bin tane iş yapıyorsun, üç sene boyunca omzunun sol tarafı yamuluyor. Vasfiye Teyze’de çenem öne geldi ama kimse rolünde gösterdiğin performansta değil, karavandaki öpüşmede.”
KENDİME KARŞI ROMANTİĞİM
Karşımda her şeyden çok kendine aşık bir Gonca görüyorum. Yanılmıyorum da. “Evet, kendime aşığım” diyor ve devam ediyor: “Çok romantiğim kendime karşı. Kendimi yemeğe çıkarıp, sarhoş edip, sonra eve götürüp kendime sarılarak uyurum. Bu zamana kadar hiç istediğim bir aşk yaşamadım, hep birlikteliklerim oldu. Evlilik düşünüyorum ama düşünmüyorum.”
TÜRK’TEN ÇOCUK YAPMAM
Hep hayatın arıza taraflarını konuştuk. Aşk gibi ateşli taraflarını es geçmeyelim diyorum. “Ben aşık olamıyorum, beceremiyorum. Çok da güzel bunu itiraf ettiğim bir ilişkim var. Tatlı Amerikalı bir manita. Çok mutluyuz. Ne özel hayatıma, ne oyunculuğuma karışıyor. Hep aşk hayatımda bir şeyler yazılıyor ama benim son 5-6 sevgilim hep Amerikalıydı. Sanki Amerikan kasabasında sıradan bir kız gibi yaşıyorum aşk hayatımı. Hiç ama hiçbir Türk’ten çocuk yapmayı düşünmüyorum.
Bütün yakın arkadaşlarım Türk erkeği ama kalbimi kıran ırka bir daha dönesim yok. Alkol, kadın, zenginlik, ukalalık. Bana bunun olmadığı bir Türk erkeği gösterebilir misin? Bakma Türk erkeği de beni istemez, aman bu deli der.”