Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Kuzey Irak'ta başlatılan Pençe-Kilit Harekâtı konusunda iktidara tepki gösterirken, "AKP Genel Başkanı geçen hafta yaptığı konuşmada, 'bu operasyondan tek rahatsız olan HDP'dir' dedi. Bu sözler aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmayan siyasal muhalefetin içine düştüğü durumu ortaya çıkarmaktadır. İktidar olarak siz gayet rahat olabilirsiniz ama biz savaş politikalarınızdan kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz" diye konuştu.
Muhalefete çağrı yapan Buldan, "İktidarın çatışmacı, yayılmacı politikalarına karşı ses çıkarmayan siyasal muhalefetin de tutumunu gözden geçirmesi, iktidarın ömrünü uzatacak politikalara hizmet etmekten bir an önce kaçınması gerekir. Halkın beklentisi budur. Ortak geleceği konuşmak istiyorsanız, savaş politikalarına karşı durmanız, barışın yanında yer almanız gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Buldan'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"Kobani'de insani dayanışma ve yardımlaşmayla, Gezi'de kolektif toplumsal itirazla, sokakta kadınlarla, gençlerle, emekçilerle, siyasette ise HDP ve demokrasi güçleri ile tam bir savaş halindeler. Gezi Davası, Kobani Davası, HDP'yi kapatma davası, siyaseti biten ancak emrindeki yargı gücü ile ayakta durmaya çalışan AKP MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır.
Dün Gezi Davasında karar çıktı. Beraatle sonuçlanan Gezi Davasını kumpaslarla yargılamaya dönüştürüler. Kavala'ya müebbet, 7 arkadaşımıza 18 yıl ceza verdiler. Hepsine ayrı ayrı selamlarımı gönderiyorum. Hukuk ve adalet mücadelesinde yalnız değilsiniz. Türkiye'nin demokratik vicdanı sizinle. Gezi davasının hâkimini biliyorsunuz, AKP'nin milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da çete üyesi çıkmıştı. Ortada bağımsız bir yargı yok, hukuk hiç yok, bir düşman hukuku bile kalmamış durumda. AKP'nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de yargılamaları da kararları da asla hukuki değildir, siyasi kararlardır, siyasi mahkemelerdir, bu yapılan duruşmalar siyasi duruşmalardır.
Mahkeme üyesinin karara düştüğü şerh her şeyi izah ediyor. 'Her türlü kuşkudan uzak, somut başka delil yoktur' tespiti, hukuksuz, delilsiz yargılamanın bir kumpas olduğunu ortaya koyuyor.
Aynı kumpası biz delilsiz Kobani davasında da gördük. 20 arkadaşımızı hukuksuzca tutukladıklarını gördük, ortada bir delil yok, bir belge yok.
Gezi'de verilen cezalar tüm topluma yönelik verilen bir gözdağı. Hak, eşitlik, özgürlük taleplerini; yargı kumpaslarıyla engelleme girişimidir. Gezi'de verilen cezanın ardan AKP Genel Başkanı, yargı mensuplarıyla iftar yemeğinde çıkıp, 'adaletin olmadığı yerde huzur olmaz' dedi bir de! Bunu söyleyen AİHM kararını tanımayan zihniyet! Adalet duygusunu zedeleyen de, toplumda huzur bırakmayan da, barışı yok eden de sizin iktidarınızdır, sorumluyu başka yerlerde aramayın.
Taksim'deki toplumsal dayanışma bu ülkedeki adalet için, özgülük için asla sönmeyecek bir umuttur. Bu umudu cezalarınızla, başkanı çete üyesi, hakimi milletvekil adayı adayı olan iktidar mekanizmalarınızla asla kıramayacaksınız.
İktidarın ayakta kalmak için sürdürdüğü savaşın bir diğer ayağı da, komşu ülke topraklarında hala sürüyor. Ukrayna savaşı için 'savaşanın kazananı olmaz' diyen iktidar, sınırın diğer tarafında, Federal Kürdistan bölgesinde yeni bir çatışma dalgasını başlattı. Uluslararası hukuku yok sayan, komşu ülke topraklarına girerek o ülkenin iradesini ve egemenlik haklarını yok saymak yayılmacılıktır, savaş politikasıdır.
Sürekli krizden beslenen iktidarın, Irak'a ve Suriye'ye, aynı zamanda Orta Doğu'ya savaş ihraç ederek hem bu bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmayı, hem de Kürt halkı başta olmak üzere tüm bölge halklarının barış içinde ortak geleceğini hedef aldığını biliyoruz.
Bu politikanın bedelini canıyla, ekmeğiyle halka ödettirecekler. Çatışmacı siyaset, Kürt sorununu daha da derinleştirecek ve bir çıkmaya sürükleyecek.
AKP Genel Başkanı geçen hafta yaptığı konuşmada, 'bu operasyondan tek rahatsız olan HDP'dir' dedi. Bu sözler aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmayan siyasal muhalefetin içine düştüğü durumu ortaya çıkarmaktadır. İktidar olarak siz gayet rahat olabilirsiniz ama biz savaş politikalarınızdan kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Halk da bölge halkları da huzursuz ve rahatsız. Siz rahat olabilirisiniz ama biz gençlerin cenazalerinin gelecek olmasından rahatsızlık ve üzüntü duyuyoruz. Bölge halklarının huzurunu kaçırmanızdan rahatsızlık duyuyoruz. Siz bizim barış politikamızdan rahatsızlık duyuyorsunuz ama barışı savunmaya devam ederek sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Savaş sizin varlık nedenininiz olabilir ama halklar adına barışı savunmak da bizim varlık gerekçemiz.
Bu ülkeyi yoksullaştıran, ekmeğimize göz diken, kamuyu yolsuzluk çukuruna sokan bu adaletsiz ve vicdansız iktidar düzeninden kurtulmanın yolu, kendi iktidarları için başlattıkları savaşa karşı en güçlü şekilde karşı çıkmaktan geçer. Hep birlikte savaş politikalarına ve talan düzenine dur diyelim. Savaşsız, ortak ve eşit gelecek için, adalet için, alın terimiz için savaş karşıtı ittifakı hep birlikte büyütelim.
İktidarın çatışmacı, yayılmacı politikalarına karşı ses çıkarmayan siyasal muhalefetin de tutumunu gözden geçirmesi, iktidarın ömrünü uzatacak politikalara hizmet etmekten bir an önce kaçınması gerekir. Halkın beklentisi budur. Ortak geleceği konuşmak istiyorsanız, savaş politikalarına karşı durmanız, barışın yanında yer almanız gerekiyor. Büyük bir ekonomik yıkım yaşayan bu halk ne yeni bir savaşın ağır maliyetini ne de bu iktidarın talan ve hukuksuzluklarını kaldırabilecek durumda! Bu gerçeğin herkesi iyi görmesi net ve ilkeli olması gerekir.
Çatışmalı sürecin tırmandığı her dönem, Türkiye halkları daha fazla yoksullaştı. Atılan her mermi, atılan her bomba milli gelirin, soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın daha da küçülmesi demektir. işsizliğin, yoksulluğun yaygınlaşması demektir.
IPSOS'un bir araştırması var, her yüz kişiden 83'ünün alım gücü düşmüştür. 10 kişiden 4'ü ailesinin maddi desteğine muhtaç. TÜİK'in çarpıttığı rakamlara göre bile her 3 çocuktan biri yoksuldur. Öğrenciler barınamıyor, hastalar ilaca ulaşamıyor. Çiftçiler tarlasını ekemiyor. Memurlar ayın ortasını dahi getiremiyor. Çocuklar aç yatıyor, bebekler mama yiyemiyor. İşsiz gençlerin hepsi yurt dışına gitmek istiyor. Sizin tercihiniz olmayan bir savaşı, bu iktidar kendi bekası için yine sizin vergilerinizle sürdürüyor. Ama elbette bir gerçeklik daha var, halk aş istiyor, iş istiyor, iktidar sınır ötesi operasyon başlattık diye cevap veriyor.
Emekliler insanca yaşam istiyor, iktidar ülkeyi kimse bölemez diyor. Gıda krizi kapıda, iktidar Irak'ı Suriye'yi kurtaracağız diyor. Enflasyon herkesi eziyor, iktidar ekonomide en güçlü dönemdeyiz diyor. Maliye Bakanı da gerekirse gemileri karadan yürütürüz dedi. Bunlar yürütme konusunda gayet ustalar. Neleri nasıl yürüttüklerini de hepimiz iyi biliyoruz. Bunlar halkın vergilerini yürütüyorlar.
Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin raporuna göre toplumun yüzde 74'ü yolsuzluğun arttığını söylüyor. Toplumdaki bu yolsuzluk algısını, beka ve savaş algısı ile yıkmak istiyorlar. Bütün çabaları bunun içindir. Medyada her gün milyonluk ihaleler AKP yakınına gitti başlıklı haberleri görmek mümkün. Yürüttükleri gemiler ihale gemileridir, çifter maaşlardır. Halk ise ucuz, bayat ekmek kuyruğuna mahkum edilmektedir. Ekmek kuyruklarının sebebi halktan çalınan paraların ranta ve savaşa aktarılmasıdır.
Emekliler günlerdir bayram ikramiyelerine onurlu bir zam bekliyordu. İktidar milyonlarca emeklinin bu insani talebini görmezden geldi, yok saydı. Emekliye gitmesi gereken kaynakları başka yerlere, beşli çetelere aktardıklarını emekli yurttaşların görmesi gerekiyor. Evlere şekerin alınamadığı, emeklilerin torunlarına harçlık veremediği, ulaşım zamları nedeniyle insanların birbirini ziyaret edemediği bir sefalet Türkiye'si yarattılar, halkın bayramını zehir ettiler, yazıklar olsun!
Dün kabine toplantısında çıkmış bir de AKP Genel Başkanı 2023 emeklilerin karşılığını alma vaktidir diyor. Ettiğinizi biçeceğinizi çok iyi biliyoruz. Halk sandıkta iki yakanıza yapışacak ve tarihin en büyük hesabını sandıktan size mutlaka soracak.
Bu tablo kaderimiz değildir. Savaş ve rant politikalarına mecbur değiliz. Bu ülkede onurlu bir yaşam sürmek elbette mümkün. Bunun yolu da sömürüye ve adaletsizliğe karşı ortak mücadeleden geçer. Adalet mücadelesi ve ekmek mücadelesini birleştirerek bu ekonomik yıkımı durdurabiliriz. Yaşamın her alanında ekmek, demokrasi ve adalet mücadelesini büyütmek hepimizin ortak mücadelesi olmak durumunda. Birleşerek büyürüz, birleşerek kazanırız.
Emekçiler bu 1 Mayıs'ta sömürüye, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya, savaş politikalarına karşı bu düzen böyle gitmez, birlikte değiştireceğiz diyerek alanları doldurmaya hazırlanıyor. Biz de her yıl olduğu gibi bu yılda 1 Mayıs meydanlarında olacağız. 8 Mart mitingleri gibi, halen konuşulan Nevruzlar gibi 1 Mayıs'ın da kitlesel geçmesi için alanlarda olacağız. Bu 1 Mayıs, demokrasi güçlerinin bir araya geleceği ve AKP MHP iktidarına karşı mücadeleyi büyüteceği bir yıl olacak. Bu cesaret ve umut karşısında duramayacaklar. Meydanların kardeşliğinden, sokakların özgürlüğünden söz ediyoruz demokrasi ittifakı derken. İktidarı değiştirmenin bir yolu sandıksa, bir yolu da 8 Mart, Nevruz, 1 Mayıs meydanlarından geçmektedir. Emekçileri, ezilenleri, hakkını arayan herkesi meydanları doldurmaya davet ediyoruz. Herkes orada olmalıdır, herkese yer verdir. Yaşasın 1 Mayıs!
Partimize açılan kapatma davasında esasa ilişkin savunmamızı geçen hafta hukukçu arkadaşlarımız AYM'ye sundu. Demokrasinin güçlendirilmesi, tarihsel ve güncel sorunların şiddet dışı yöntemlerle diyalog ve müzakere yoluyla demokratik siyaset eliyle çözülebilmesi için HDP'nin önemi, rolü ve çabasını anlattık. Savunmamız sadece HDP'nin savunması olarak algılanmamalı. Bu ülkenin demokrasisinin, ötekileştirilen kesimlerin, açlığa sürüklenen halkın, tüm Türkiye halklarının savunmasıdır. Bizim durduğumuz yer, halkımızın başını eğmeden verdiği mücadelenin yanıdır. Farklı seslerle bir arada oluşumuzdur, yerimiz kadınların, gençlerin yanıdır. Bizler faşizmin saldırılarına karşı bu ülkenin demokratik geleceğini inşa etmek için ilerlemeye kesintisiz olarak devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. HDP'yi savunmak derken kastettiğimiz budur. Adaleti ve hukuku savunmak, ortak dayanışmayı büyütmektir.
HDP bu topraklarda kök salmış halklarımızın partisidir. Halklaşan bir partiyi asla engelleyemezsiniz. Bu coğrafya halklarının özgürlük yürüyüşünü durduramazsınız.