Burak Abatay: Sosyalist mücadele ve türcülük!

Vehaber yazarı ve Birgün muhabiri Burak Abatay, sosyalist mücadeledeki hayvan haklarının yerini ve türcülüğü değerlendirdi.
Burak Abatay: Sosyalist mücadele ve türcülük!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

Burak Abatay/burakabatay@vehaber.org

Yaşadığımız çağ, birçok noktada birbirinden bağımsız hassasiyetleri bir araya getirerek alacağımız tavır konusunda bizi yönlendiriyor. Bu tavır ise zaman geçtikçe bir mecburiyete dönüşmek durumunda.

Geçmişten günümüze evrilen sosyalist mücadelenin içerisinde yıllar geçtikçe sınıfsal kimlik ve mücadelenin yanı sıra birçok hareket ve tavır da eklendi. Çünkü özgürlükçü bir siyasal hareket sadece iktisadi bir yapılanma ile olamaz. Bununla beraber bu siyasal hareketler, hem bireyin ve doğanın toplumu etkilediği noktada, hem de toplumdan etkilendiği noktada özgürlükçü kümeleri kendisine ve insanlara atfetmek  zorundadır.

Kadının erkek egemen düzen içerisinde kendine yer açması, feminist hareketin başarıya ulaşması ve süren mücadelesinin hâlâ kitleleri fazlasıyla etkilemesi de bu konuda başı çeken başlıklardan biridir. Sosyalizmi feminizmden ayrı tutamayız. Nasıl bir yöntem izlenirse izlensin artık herkes bilmektedir ki, kadın hareketinin olmadığı bir mücadele düşünülemez.Yıllardır varlığını süren ve birçok ülkede başarı sağlayan, bu uğurda birçok bedeller ödeyen bir diğer hareket ise LGBTİ hareketi. Bugün lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseksüel bireylerin mücadelesini görmezlikten gelebilen herhangi bir sosyalist hareket, tabanında büyük eleştirilerin odağı olacaktır.

Biz sosyalistler ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, heteroseksizmin ve ayrımın onlarca çeşidine karşı ayakta duruyorken vahşi kapitalizmin her şeyi sömürdüğü, yarattığı tüketim dünyasında bundan en çok nasibini alanlardan birisi de hiç şüphe yok ki üzerinde bize yaşama hakkı tanıyan doğadır. Ekolojik hayatı korumak fikri, İstanbul’un ortasında tüm dünyayı derinden etkileyen bir direnişe, Gezi Direnişi’ne sebep oldu. Bu denli büyük yıkımların kentleri tanınamaz hale getirdiği, kırsalları ise yaşanamaz bir biçime sokup, köylüleri kente göçe zorlayan sermayedarların en büyük gayesi  her zaman olduğu gibi daha çok para.

Tüm bunlar oluyorken ve sosyalist hareketlerin artık tüm bu fikirleri sahiplenme zorunluluğu varken, sahip olduğu ve savunmasını, sokaktaki hareketliliğini daha da fazla artırması gereken bir diğer husus ise, türcülük. Irkçılık, cinsiyetçilik, heteroseksüelizm, sınıf ayrımı ve ekonomik adaletsizlikler sol siyasetin nasıl derdiyse, türcülük de bu dertlerden ne azına, ne de çoğuna sahiptir. Aynıdır.  Lev Tolstoy’un “Mezbahalar oldukça, savaşlar devam edecek” sözü, bu hususta  beni, sözümü söylemeden önce düşündüren bir cümle olmuştur. Endüstriyelleşen ve bununla beraber sermayenin metası olan her ürün, dünyanın sonunu biraz daha çabuk getiriyorken, türcülük bu hususta en tehlikeli yerde duran etmenlerden birisidir.

Vegan-vejetaryen tavır politik bir tavırdır. Sahip olunması elzem bir tavırdır. Bırakın LGBTİ ve kadın ölümlerinin faillerinin sosyalistler tarafından eleştirilmesini, bu ölümlerin faillerinin birer sosyalist olması ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu denli bir bilinç, gerek LGBTİ, gerekse de kadın hareketinin bir başarısıdır. Aynı durum ekolojistler için de geçerlidir.

Peki ya türcülük? Sosyalist hareketin bu hususta söyleyeceği sözler yok mudur? Muhakkak olmalıdır. Büyüyen mücadele hayvan katliamlarının da önüne geçmelidir.