MİT tırları ile Suriye'deki cihatçı çetelere silah taşındığı haberi nedeniyle tutuklanan Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, İngiliz Guardian gazetesinde yayımlanan yazısında, 'devlet sırrı' ya da 'devlet güvenliği' gibi gerekçelerin devletin suç işlemesine izin vermediğini belirtti.
Dündar'ın 'Erdoğan ve Suriye ile ilgili gerçeği açığa çıkardım. Bunun için beni hapse attırdı" başlıklı yazısı şöyle:
"Türkiye’de, hükümetin kendisi kadar eski bir tartışma yeniden gündemde. Bu kez konuyu Türk hükümetinin Suriye’ye gizli silah sevkiyatı yeniden gündeme taşıdı.
2014’ün başlarında Türk istihbarat servisine (MİT) ait olduğu anlaşılan bir kamyon, Suriye sınırında durduruldu. Jandarma ve konvoydaki istihbarat görevlileri birbirlerine silah çekti. Bu, devlete hâkim olmak için mücadele eden iki bloğun karşı karşıya geldiği andı. Kamyon arandı. Kamuflaj olarak kullanılan ilaç kutularının altında silahlar ve cephane bulundu. Kamyon biraz bekletildi. Ancak hükümet yetkililerinin müdahalesinden sonra Suriye’ye geçmesine izin verildi.
OLAYIN ÜSTÜ KAPATILDI
Hükümet derhal konvoyu durduran jandarma (komutanı) ve savcıyı açığa aldı ve tutuklattırdı. Kamyonlarda insani yardım malzemesi olduğu duyuruldu. Erdoğan Hükümeti’nin Suriye’deki iç savaşa müdahale ettiği iddialarını gündeme getiren bu olay derhal kapatıldı.
Ancak Mayıs 2015’te Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştığım Cumhuriyet gazetesi bu olayın görüntülerine ulaştı. Kamyonun silah dolu olduğu çok açık görülüyordu. İstihbarat servisinin bir komşu ülkede yaşanan iç savaşa yasa dışı olarak silah taşıdığı belgelenmişti. Bu büyük bir haberdi. Fotoğraflarla operasyonun ayrıntılarını yayımladık. İnternet sitemize de görüntüleri koyduk.
"ÖYLE BIRAKMAM ONU"
Erdoğan zor durumda kaldı. Haberi yalanlamadı. Bunun yerine yayını sansürlemeyi ve sorumlu gazeteciyi, yani beni tehdit etmeyi seçti. Devlet kanalında, “Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” dedi. Görüntülerin “devlet sırrı” olduğunu ve bunları yayımlamanın “casusluk” faaliyeti olduğunu ekledi. Dahası bunun devletin değil kendi sırrı olduğunu teyit edercesine savcılığa bireysel suç duyurusunda bulundu.
Benim için vatana ihanet ve casusluk amacıyla gizli bilgiyi ele geçirip yayımlamaktan iki müebbet hapis cezası talep etti. Bu, devletin cumhurbaşkanının arzularının ceza mahkemesi yargıçları tarafından emir olarak kabul edildiğini çok iyi bilen bizlerin tutuklanacağının göstergesiydi. Nitekim 26 Kasım’da, Jandarma’nın ‘Evet MİT tırlarında silah vardı” haberini yapan Ankara temsilcimiz Erdem Gül’le birlikte tutuklandım.
Tutuklanmadan tam 10 gün önce Cumhuriyet adına Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Basın Özgürlüğü ödülünü aldım.
Tutuklanmamız konusunda yerel ve uluslararası basınla insan hakları örgütlerinin eleştirileri üzerine Adalet Bakanı ‘her ülkenin güvenlik konusunda hassas olduğunu’ söyledi ve Julian Assange ile Edward Snowden’ı örnek gösterdi. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi cevap verdi: “Biz bilgiyi sızdıranın peşine düştük, yayımlayanın değil.”
GÜVENLİĞE TEHDİT BASINA SANSÜRÜN GEREKÇESİ OLABİLİR Mİ?
Bu, basın özgürlüğü konusunda dibe vuran baskıcı Erdoğan rejimine yeni bir darbeydi. Bu aynı zamanda, İran-Contra’dan Watergate’e, Pentagon Belgeleri’nden Clive Ponting davası gibi birçok skandalda hep sorulan soruları bir kez daha gündeme getirdi. Devletin güvenlik ihtiyacı, halkın bilme hakkıyla çelişince öncelik kimindir? Güvenliğe tehdit, hükümetin medyayı susturma girişimine gerekçe olabilir mi? “Devlet sırrı” mührü yönetimlerin kirli işlerini örtmek için bir örtüye dönüşürse, bunu yırtıp atmak gazetecinin görevi değil midir? Toplumun çıkarlarına en çok neyin hizmet ettiğine kim karar verir?
Casusluk suçlamasıyla karşı karşıya olan ve İstanbul’da hücreye atılan bir gazeteci olarak bu sorulara yanıt arıyorum ve vardığım sonuç şu ki, hiçbir ‘devlet sırrı’ etiketi ya da “devlet güvenliği” gerekçesi, devlet suçuna izin vermez. Bu nedenle kendimi Winston Churchill’in sözleriyle savunuyorum: “Resmi Sırlar Yasası, ulusal savunma için çıkarıldı… ve gerçeğin gizlenmesinde kişisel çıkarları bulunan hükümet yetkililerini korumak için kullanılmamalı.” (BBC Türkçe)