CHP Sözcüsü Faik Öztrak, bugünkü MYK toplantısı gündemi ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Gündemi değerlendiren Öztrak, şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. İstikrar vaadiyle pazarlanan ucube şahsım yönetim sistemi, ülkemizde ne ağız tadı bıraktı ne de istikrar. ‘Tek başımıza yöneteceğiz, çabuk karar alacağız’ dediler. Dünyanın en büyük ekonomileri liginde, ülkemizi ilk yirmiden, düşme sınırına getirdiler. Paramızı pul ettiler. Milletimizi hayat pahalılığına ezdirdiler. Parti devleti, devlette liyakati sıfırladı. İkbal peşindeki memurlar, devletin memuru gibi değil, partinin memuru gibi davranır oldu. Ülkemiz bu ucube rejimin liyakatsiz kadroları elinde, Narcos film setine döndü. Yirmi sene yönettikleri ülkede, açlığı, fakirliği hortlatanlar, ülkeyi bu hale düşüren kendileri değilmiş gibi şimdi çıkmışlar, On parmaklarında on kara bize sürmeye çabalıyorlar. Milletten utanmadan oy istiyorlar. Sorunların sebebi olanlar, sorunların çözümü olamazlar. Milletimiz bunların ne yaptığını gördü, notlarını verdi. Artık sandık vakti. Halkımız bu ucube rejimi sandığa gömmeye hazırlanıyor. Milletimiz sandıkları patlatacak, biz de milletimizin tertemiz oylarını, Sonuna kadar koruyacağız. Biz hazırız. Kararlılıkla adım adım, stratejimize sadık kalarak hem CHP hem de Altılı Masa, büyük bir disiplin içinde sandığa yürüyoruz. Baştan beri uyguladığımız programa uygun olarak, bu ay sonunda, milletimizi önce feraha çıkaracak, sonra da refaha ulaştıracak programımızı ve ülkemizi nasıl yöneteceğimize dair yol haritamızı açıklayacağız. Bugünkü toplantımızda tüm bu hazırlıkları, bir kez daha gözden geçirdik.
Kuralların değil, kralın hüküm sürdüğü yerde kararlar sürekli değişir
‘Bozuk olunca maya ne ar tanır ne hayâ’ diyor, Hazreti Mevlâna, bu toprakların mayasına uymayan, ucube tek kişilik şahsım rejimi, ülke yönetiminde çoklu organ yetmezliğine sebep oldu. Ülkemizde, bu ucube rejim elinde ne adli ne iktisadi ne siyasi ne de idari istikrar kaldı. ‘Yok kanun! Yap kanun!’ zihniyetiyle, ‘ben yaptım, ben bozarım’ anlayışıyla, ülkemizde hukuk, kural ve istikrar kalmadı. ‘Sınırsız bir hâkimiyet, kime ait olursa olsun, kim tarafından kullanılırsa kullanılsın, istibdat ve zulme götürür.’ ‘Hızlı karar alacağız’ diyerek, hükümetin başını, meclisin yasa yapma yetkisine ortak ettiler. Partili Cumhurbaşkanına tek başına yönetme yetkisi verdiler. Sınırsız bir güçle donattılar. Erdoğan, 2018 Temmuz’undan bu yana, 116 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınladı. Ama bu 116 Kararnamenin 78 tanesi, kendi çıkardığı kararnamelerdeki, yanlışlıkları düzelten kararnameler. 54 aydır, sınırsız yetkiyle ülkeyi yönetiyor. Neredeyse her ay iki kararname çıkarmış ve çıkarılan iki kararnameden birisi, öncekini düzeltmek için çıkarılmış. Neden? çünkü neyin doğru, neyin yanlış olduğuna, kurallar, yasalar değil, tek bir kişi karar veriyor. Sabahları Erdoğan hangi tarafından kalktıysa, yardımcısına ‘yaz’ diyor, 85 milyon vatandaş da sarayın keyfine göre yaşıyor. Erdoğan’ın Merkez Bankası’na çöktüğü günden bu yana merkez bankasının kararları da artık sarayda yazılıyor. Bir sabah kalkıyorsunuz, ihracatçılara, kazandıkları dövizin yüzde 25’ini bozdurma zorunluluğu getiriyor. Bir başka sabah kalkıyorsunuz, döviz bozdurma zorunluluğunu yüzde 40’a çıkarıyor. Bir sabah, ‘döviz tevdiat hesaplarını kapatın’ diyerek, bankalara caydırıcı ve cezalandırıcı, birtakım düzenlemeler getiriyor. Bir başka sabah, ‘aynı bankalar yurtdışından dövizle borçlansın’ diyerek, zorunlu karşılıkları sıfırlıyor. Bir sabah, ‘liralaşacağız’ diyerek, Kur Korumalı Mevduata olmadık teşvikler veriyor. Bir başka sabah, banka mevduatlarında vadeyi uzatmaya karar veriyor, belirli bir vadenin üzerindeki Türk lirası mevduatların, zorunlu karşılıklarını sıfırlıyor. Izrar halinde tüm tuşlara aynı anda basıyor. Kuralların değil, kralın hüküm sürdüğü yerde kararlar sürekli değişir. Dün yapılan, bugün bozulur. İstikrar biter, bugün olduğu gibi kaos çıkar.
Küçülen ekmeğimizle, tabağımızdan eksilen aşımızla, biz bunu yaşayarak öğrendik
Binlerce yıl ötesinden seslenen Aristoteles, sanki bugünün Türkiye’sini görmüş de söylemiş, ‘Yönetimde adalet kuralla, kural ise yasayla sağlanır. Yasanın egemenliği bir tek kişinin egemenliğine yeğdir.’ Kural hâkimiyetinin olmadığı yerde, ne hukuki istikrar kalır, ne öngörülebilirlik kalır ne de ekonomik istikrar kalır. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi.
‘Adalet, halkın ekmeğidir.’ Küçülen ekmeğimizle, tabağımızdan eksilen aşımızla, biz bunu yaşayarak öğrendik. Tek bir kişinin inadı, ‘faiz sebep, enflasyon netice’ safsatası, ekonomimizi perişan etti. Son bir yılda, kuru soğan yüzde 315, limon yüzde 203, toz şeker yüzde 165, ıspanak yüzde 163, portakal yüzde 142, mandalina yüzde 127 zam gördü. TÜİK’in marketlerinde bile son bir yılda, süt yüzde 113, peynir yüzde 105, tereyağı yüzde 109 zamlandı. Dünyada gıda fiyatları düşüyor. Bizde şahlanmaya devam ediyor. Gıda enflasyonunda dünyada altıncı sıradayız. Konut fiyatları enflasyonunda da şampiyonluğu kimselere kaptırmıyoruz.
Son bir yılda, konut fiyatlarının en çok arttığı ülke Türkiye
Son bir yılda, konut fiyatlarının en çok arttığı ülke Türkiye, dünyada konut fiyatları ortalama yüzde 8 artarken, bizde yüzde 189 artmış. Bu ucube rejim elinde milletimiz, çok ciddi bir gıda ve barınma kriziyle karşı karşıya ama millete bu yıkımı yaşatanların umurunda değil. Nebati Bakan’ın keyfi çok şükür yerindeymiş, gözlerindeki meşhur ışıltı meğerse yeniden belirmiş çünkü bunlar, yörük sırtından kurban kesmeye alışmışlar.
İşte bugün 2022 bütçe sonuçları açıklandı. Sarayın ‘Bir kuruş vermeden yaptık’ dediği dolar ve euro cinsinden garantili projelere sadece 2022’de ödenen para 38 milyar lira. Nebati Bakanı’nın ‘En kötü senaryoda bile Hazine’ye yük gelmiyor’ dediği, Kur Korumalı Mevduat için bütçeden ödenen para, 93 milyar lira. Bu kadar yalanı, bu kadar rahat nasıl söyleyebiliyorlar? Tabi harcadıkları kendi paraları değil, milletin parası, 2022’de, ‘Nas’ dedikleri faiz için bütçeden ödedikleri para ise 311 milyar lira, sadece bu üç kalemden, yandaş müteahhitlere, faiz lobilerine, milletin kesesinden aktardıkları para 442 milyar lira. Buna karşın bütçeden çiftçiyi desteklemek için 2022’de ödenen para sadece 39 milyar lira, Halkbank’tan esnafa verilen destek 9 milyar lira, yatırıma harcanan para 276 milyar lira.
Bir avuç yandaşa, beslemeye harcanan para, bütçeden yatırıma harcanan paranın iki katı, millete vermişler talkını, beslemeleriyle yutmuşlar salkımı. Ucube rejim elinde, sadece hukuki ve ekonomik istikrar değil, siyasi ve idari istikrar da darbe aldı. Güya yönetimde istikrar olacaktı, ama değişen bakanların, TÜİK Başkanlarının, Merkez Bankası Başkanlarının haddi hesabı kalmadı. İngiliz Kralı Sekizinci Henri nasıl sürekli eş değiştirdiyse, Türkiye de öyle Merkez Bankası Başkanı değiştiriyor. Yabancılar işte bu sözlerle, ucube sistemle dalga geçiyor. Bugün artık devlet yönetilmiyor, rüzgâra tutulmuş bir yaprak gibi savruluyor. Bir KPSS’yi, bir rektör atamasını bile yapamaz haldeler.
Algı yönetmekten, ülke yönetmeye fırsat bulamıyorlar
Yönetimdeki kargaşaya en son örnek, Emeklilikte Yaşa Takılanlarla ilgili düzenleme. Erdoğan, ‘Seçim kaybetsem de ben bu işte yokum’ dediği EYT ’yi, 2,5 milyon EYT’li bastırınca, seçime giderken kabullenmek zorunda kaldı. Ama Meclis’e hala bir düzenleme getiremediler. Erdoğan’ın bir Grup Başkanvekili ‘Benden tarih istemeyin’ diyor. Erdoğan’ın Bakanı, ‘İlk aylıklar Şubat ya da Mart’ta olabilir’ diye açıklama yapıyor. Erdoğan’ın bir başka Grup Başkanvekili çıkıyor, ‘Şubat ortasında biter diye ümit ediyorum’ diyor. ‘Hızlı karar alacağız’ diye getirdikleri sistemde, Erdoğan karar alamayınca, altındakiler de kıbleyi şaşırıyor. İnsanlar EYT çıkacak diye, askerlik, doğum borçlanmaları yaptılar. Birçoğu kredi çekti. Şimdi EYT’yi, seçime ayarlı şekilde ileriye doğru sallıyorlar. Buna sadece istikrarsızlık denmez, insafsızlık da denir. Her işleri seçime ayarlı ama seçim tarihi için bile her kafadan ayrı ses çıkıyor. Saray, ‘Erken seçim yok’ Noktalı virgül değil, nokta” dedi. Ama şimdi, ‘Erken seçim değil ama erkene alabiliriz. Malum mevsim şartları’ diye kıvrım kıvrım kıvranıyorlar. Algı yönetmekten, ülke yönetmeye fırsat bulamıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bundan sonra bu kibir abidelerine, bu liyakatsizlere, bu beceriksizlere her mevsim kış, milletimize bahardır.
Anlaşılan tam da seçim öncesinde, yeni bir Altay tankı palavrası hazırlığı var
Erdoğan bir de hafta sonu Muğla’da çıkmış, ‘Altay tankının teslimini yaptık’ diyor. Peki, bundan ordumuzun haberi var mı? Oysa daha birkaç gün önce tankın mayıs ayında teste çıkacağını, Seri üretimin 2025’e kaldığını açıklayan yine kendisiydi. Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmazmış. Bunlarınki de bu hesap. Onun ‘teslim ettik’ dediği, projesi 1995 yılında, prototipi 1997’de yapılan, 2004’de envantere giren ‘fırtına obüsleri’ idi. Altay tankı projesi ise, tam bir yandaş kayırma, tam bir yabancıya peşkeş, tam bir yılan hikâyesi oldu. Ama dervişin fikri neyse zikri de odur. Anlaşılan tam da seçim öncesinde, yeni bir Altay tankı palavrası hazırlığı var. Tıpkı bundan 5 yıl önce 14 Haziran 2018 tarihinde, son Cumhurbaşkanlığı seçiminden tam 10 gün önce, Savunma Sanayii Başkanının, şu tweetiyle başlayan fos hikaye gibi. Bu tweet, ‘BMC ile anlaştık. Milli tankımız Altay’ın milli motorunu ve güç grubunu geliştiriyoruz’ diyor. Peki, kimlerle anlaşmış? anlaşmanın hatıra fotoğrafına yakından bakalım. Yanında kim var? Saraya ilahi aşkla bağlı iş insanı Ethem Sancak, aynı Savunma Sanayi Başkanı bu sefer 9 Kasım 2018 tarihinde, sosyal medya hesabından şu duyuruyu yapıyor, ‘Altay tankının seri üretim sözleşmesini imzaladık. İlk tankı 18 ay sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim edeceğiz’ yani bu hesaba göre 2020’nin mayıs ayında ilk tankın ordumuza teslimi gerekiyordu. 2020’nin mayısı geçti, 2021’in mayısı geçti, 2022’nin mayısı da geçti. 2023’ün ocak ayındayız. Tank nerede? Tank yok. Milli motor nerede? Milli motor yok. Ethem Sancak nerede? Ethem Sancak yok. Bu arada Katar ortaklı BMC hisseleri, Sancak’tan alındı. Başka bir yandaş havuzcuya verildi. Anlaşılan şimdi yine seçim öncesinde, Kore’den iki, üç tane motor getirip, Altay tankının prototiplerini yürütüp, şov yapmaya hazırlanıyorlar. Aziz milletimizin gözünü bir kez daha boyarız sanıyorlar. Bu iş öyle çocuk oyuncağı değil. Türkiye’nin etrafı ateş çemberi sınırlarımızda bu milli tanklara, her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Siz önce çıkın, her şeyin hızlı olacağını söylediğiniz bu ucube sistemde, bu gecikmenin hesabını bir milletimize verin.
Kışlaya siyaset sokmanın bedeli, her zaman çok ağır olmuştur; 15 Temmuz’un acıları daha unutulmamıştır
Ne yazık ki bu kirli ve çürük düzenin mümessilleri, ellerini değdikleri her şeyi kirlettiler. AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla çıkmış, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na, ağzına geleni söylüyor. Şanlı ordumuzun komuta kademesine oturttukları da, Erdoğan’ı alkışlıyor, onunla beraber siyaset yapıyor. Ordumuz milletin ordusudur. Kışlaya siyaset sokmanın bedeli, her zaman çok ağır olmuştur. 15 Temmuz’un acıları daha unutulmamıştır. Erdoğan’ın ‘Bu hasret bitsin, dön artık’ dedikleriyle beraber, atadığı apoletlilerin darbe teşebbüsünü, beyefendi özel uçağının konforunu yaşayarak havada turlarken, milletimiz canı pahasına önlemiştir. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Adliyeye, askeriyeye ve camiye siyaset karışmamalı’ diye boşuna söylemiyor. Ama bu ucube rejim, kamu görevlisi ile parti görevlisi arasında fark bırakmadı. Normal bir demokraside böyle bir görüntü olmaz, olamaz. İşte Avustralya’da yaşananlar, Milli Savunma Bakanı bir toplantı yapıyor. Toplantının bir yerinde, basın, bakana politik sorular sormaya başlayınca, oradaki en kıdemli asker, Bakanın yanına gidiyor. ‘Arkada bulunan subaylar, kenara çekilebilir mi’ diye soruyor ve askerler siyasi dekor olmamak için, sahneyi terk ediyor. Yönetimde sivilleşme budur. Vesayete karşı olmak budur. Bizde Erdoğan, muhalefete olmayacak sözler söylerken, siyaset yaparken, komutanlar alkış tutuyor. Muğla Valiliği’nin sosyal medya hesabından, AK Parti Genel Başkanının miting videoları yayınlanıyor. İşte bunlar bir parti devleti görüntüsüdür. Güvenlik güçlerini yanına alan bir siyasetçinin, milletin, muhalefetin üzerinde vesayet kurma girişimidir. Bu tabloyu biz de hazmedemeyiz, milletimiz de hazmedemez. Herkes şunu bilsin, memurlar hükümetin değil, devletin memurudur. Hükümetler geçicidir, bu devlet kalıcıdır. Erdoğan da bu seçimde gidicidir. Onun dünyalığı için, Hiçbir devlet memuru kendi ahiretini yakmasın. Adalet güneşinin solduğu yerde, suçluların gölgesi uzun olur.
Bu ucube rejim; trolden bakan, bakandan da trol yaptı
Sadece son bir haftada yaşadığımız olaylara bir bakın Bulgaristan’dan Türkiye’ye planör uçaklarla uyuşturucu paketleri atıldı. Ankara’da 5 Afgan’ı katleden, sonra elini kolunu sallayarak İran’a, oradan da Afganistan’a kaçan zanlı, Afganistan’da yakalandı. Meselenin Afganistan ile Türkiye arasındaki para trafiği olduğu anlaşıldı. İki uyuşturucu çetesi, Haliç’te köprü üzerinde çatıştı. Bir kişi öldü, olay yerinde 41 boş kovan bulundu.
Ucube şahsım rejimi elinde Türkiye, uluslararası mafyanın asri mezarlığına döndü. İşte bugün de Trabzon’da, Gürcü mafya mensuplarından biri infaz edildi ve tüm bu kirli ilişkiler, ülkemizi kirli paranın aklandığı, koca bir makineye çevirdi. Geçtiğimiz yılın ilk 11 ayında, ülkeye giren kaynağı belirsiz para 22 milyar doları aştı. 2011’den sonra, ülkeye bu şekilde giren para, 52 milyar dolara ulaştı. Bu ucube rejim, trolden bakan, bakandan da trol yaptı. Geçen hafta Grup Başkanvekilimiz, önemli bir dosya açıkladı. Organize suçla mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanı, Bakanlığının imkânlarını kullanarak, 8 bin kişilik bir trol örgütü kurdurmuş. Bu çeteyi de kendi siyasi ikbali için kullanmaktaymış.
Gücünü trol ordularından alan baş trolcü de Erdoğan’ın kendisi
Her zaman olduğu gibi din bezirganlığı yine ihmal edilmemiş. Kuş beyinli yanaşmalar, sosyal medya üzerinden milletin üstüne akbabalar misali çökmüş. Bu trol örgütünü yöneten de Bakan danışmanı, emniyetin, jandarmanın resmi Twitter hesaplarının yönetimi, anlaşılan bu danışmanın cep telefonundan yapılıyor. Bakan danışmanı, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na, Bu resmi hesaplardan cevap yetiştiriyor. Ne emniyet, ne de jandarmadan şu ana kadar, bu konuda hiç ses çıkmadı. ‘Kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülür.’ Bunu ben demiyorum. Anayasamızın 128’inci maddesi diyor. Devlet imkânlarını kullanarak trol çetesi kurmak, Devletin resmi işlerini özel danışmanına yaptırmak, anayasamıza, kanunlarımıza göre suçtur. Bunu yapan atama İçişleri Bakanı ya görevden affını istemeli ya da Hükümetin başı bunu azletmelidir ama biliyoruz ki, Gücünü trol ordularından alan baş trolcü de Erdoğan’ın kendisi. Orman yangınını söndürmek için, Erdoğan’dan talimat bekleyenler 8 bin trolü işe alırken, herhalde tek başlarına hareket etmemişlerdir.
Artık miadı dolmuş, müzelik olmuş Erdoğan’ı hiç kimse kurtaramaz
Artık bu ucube rejim metal yorgunudur. Miadı dolmuştur. Son kullanma tarihi geçmiştir. Anlaşılan bunu kendileri de idrak etmişler, Kasımpaşa’da, bir Erdoğan Müzesi hazırlıyorlarmış. Artık müzelik olduklarını, kendileri de kabul etmişler. Biz, bu müzede nelerin sergilenmesi gerektiğine dair, kısa bir öneri listesi oluşturduk. Bu müzede seçim kazanmak için meydanlarda okuttuğu, terörist başının mektubu mutlaka olmalı. Yanına da, Trump’ın yüzüne çarpamadığı, kendisine ‘aptal olma’ diye hakaret eden, mektubun bir kopyası konmalı. Eski ortağı Hoca efendisiyle beraber ıslandıkları yağmurdan, birkaç damla numune, gözyaşı şişesi içerisinde bir köşede yer almalı. Süleyman Şah türbesini kaçırırken terk ettikleri vatan toprağından, bir avuç mutlaka burada bulunmalı. Kremlin sarayında, Putin’in kapısında kaç dakika bekletildiğini saymak için, Rus devlet televizyonunun kullandığı kronometre, bir köşeye konmalı. Paraları sıfırlama talimatını içeren, 17-25 ses kayıtları müzede yankılanmalı. Ayrıca kulaklıkla, üç ayrı dilde tercümesi yapılmalı. Bu yapılmalı ki dünya âlem, Erdoğan’dan ibret alsın. Yine, bakan çocuklarının evinde çıkan, para sayma makineleri, çelik kasalar, dolar dolu ayakkabı kutuları bu müzede mutlaka olmalı. Cari açığımızı kapatıyor diye ödül verdikleri Reza Zarrab’ın balmumu bir heykeli bir köşede durmalı. Çorbada bizim de tuzumuz olsun. İsterlerse, Mansur Başkan’dan rica ederiz, 800 milyon doları aşan maliyetiyle, bir israf anıtı olan Ankapark’taki dinozorları da, bu müzeye gönderebiliriz. En azından gelecek kuşaklar bu dinozorlara bakar da, bu ülkeyi nasıl ‘yönetmemek’ gerektiğini, gözleriyle görürler. Artık miadı dolmuş, müzelik olmuş Erdoğan’ı hiç kimse kurtaramaz. Ne psikolojik savaş aracı olarak kullanmaya kalktığınız, SADAT gibi paramiliter artıklar ne Pelikanlar ne de Ebabiller kurtarır. Korkunun ecele faydası yok. Korkuyorlar, korktukça çirkinleşiyorlar. Ama unutmasınlar ‘Korku suçu, suç da cezayı getirir.’ Hayat yaptığımız seçimlerden ibarettir. Bu seçimde nasıl bir hayata sahip olacağımıza, nasıl bir Türkiye istediğimize, hep beraber karar vereceğiz.
Bu seçim, ‘rant ve talan’ diyenlerle, helalinden kazanç’ diyenler arasındadır
2023’te yapacağımız seçim, sıradan bir seçim değildir. Bu seçim, ‘Söz de, yetki de sadece benimdir’ diyen, otokrat bir zihniyetle, ‘söz de, yetki de milletindir’ diyen, demokrat bir zihniyet arasındadır. Bu seçim ‘Dediğim dedik, söylediğim buyruk’ diyenlerle, ‘istişareye, müzakereye değer verenler’ arasındadır. Bu seçim, ‘saraya sadakat’ diyenlerle, ‘devlette liyakat’ diyenler arasındadır. Bu seçim ‘doların yeşilini’ sevenlerle, ‘doğanın yeşilini’ sevenler arasındadır. Bu seçim, milletin ufkunu karartanlarla, milletin ufkunu aydınlatanlar arasındadır. Bu seçim, ‘rant ve talan’ diyenlerle, helalinden kazanç’ diyenler arasındadır.
Türkiye’miz dostluğu aranan, hasımlığından sakınılan büyük bir ülke olacak
Hak hiçbir zaman yerde kalmaz. Haramın temeli olmaz. Yalan, talan ve haram üzerine kurulu, bu ucube şahsım rejiminin tekeri, artık daha fazla dönmez. Bu tekere çomağı, sandıkta hep beraber sokacağız. ‘Kader, gayrete âşıktır.’ Ceberut bir yönetimi sandıkta göndermek için, biz büyük bir gayret sarf ediyoruz. Adaleti korumak, hakkı korumaktır. Hakkı korumak, halkı korumaktır. Biz adaleti, hakkı ve halkımızı korumak için büyük bir aşkla çalışıyoruz. Gayretle ve aşkla çalışırken de en büyük rehberimiz, ‘umutsuz durumlar yoktur umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umutsuz olmadım’ diyen, büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, azmi ve kararlılığıdır. 30 Ocak tarihinde, altı siyasi partimizin ortak mutfağından çıkan, ortak politikalar metnini ve Parlamenter Sisteme Geçişin Yol Haritasını halkımıza açıklayacağız. Ülkemizin elbette çok büyük sorunları var. Ama biz bu sorunları aşacak programa, liyakatli kadrolara sahibiz. Altı parti olarak, ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, kimlerle yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Biz kararlıyız. İkinci yüzyılında, Cumhuriyetimizi, Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem ile taçlandıracağız. Milletimize, hak ettiği özgürlükçü, demokratik yönetimi sunacağız. Millete kör kuruşun hesabını veren, liyakate dayalı kamu yönetimini inşa edeceğiz. Üreteceğiz, kazanacağız, zenginliği hakça paylaşacağız. Milletimizin hiçbir ferdini geride bırakmayacağız. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesilleri bilimle, teknolojiyle, dijital devrimle buluşturacağız. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ diyeceğiz, komşularımızla ve tüm dünyayla barış içinde yaşayacağız. Türkiye’miz dostluğu aranan, hasımlığından sakınılan büyük bir ülke olacak. Biz hazırız. Milletimiz de hazır.”
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. AKP ve MHP’nin anayasa teklifi ile ilgili soruya, Öztrak; 5 Ocak’ta altı partinin Genel Başkanlarının yaptığı ortak açıklama nettir. Liderler; iktidara eğer samimiysen, muhalefetten gelecek önerilere önyargısız yaklaş çağrısı yapmıştır. Şimdi başörtüsüne ‘gollük pas’ diyen Erdoğan’ın bu konuyu çözme konusunda ne kadar samimi olduğunu bu süreçte hep beraber göreceğiz” yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sözlerini alkışlayan komutanlar ile ilgili soruya ise Öztrak, şu karşılığı verdi:
Kışlaya siyasetin bulaşmaması konusundaki uyarımız, ki konuşmamda da tekrar ettim; kamuoyunda çok büyük destek aldı. Bu konuda partimize çok sayıda olumlu dönüş var. Zaten Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bu uyarıları Yenikapı’daki mitingde de dile getirmişti. Bundan sonra camiye, kışlaya, adliyeye siyaset karışmasın demişti. Anlattım kışlaya siyaset karışınca ne yaşandığını 15 Temmuz’da gördük.”