Genel Kurul'da bugün, milyonlarca EYT'linin merakla beklediği kanun teklifi görüşülüyor. Genel Kurul’da söz alan Ağbaba, şunları söyledi:
"El öpüyoruz, ayak öpüyoruz, çadır bulamıyoruz, bugün 23’üncü gün"
"Allah Ecevit'e rahmet etsin. Ecevit'in ahı tutuyor. Ecevit 17 Ağustos 1999 depremi oldu, şahittir Grup Başkanvekilimiz Engin Özkoç. Vilayetin önünde öğlen basın açıklaması yaptı. Erdoğan 3 gün gidemedi bölgeye. Diyorlar ki '3 gün çadır veremediniz'. Yaşadıklarımı anlatıyorum. Bugün 23. gün. Dün 22. gündü, yaşadığım bir olayı anlatayım. Yeşiltepe Mahallesi; Avcılar ilçe örgütü 100 çadır kurdu oraya, çadırdan dolayı kavga çıktı. Çadırdan dolayı kavga çıktı, insanlar birbirlerini dövdü taşlı, sopalı. Niye? Diyorlar ki ‘Gidin muhtardan alın’.
Muhtar nereden alacak çadırı? Kaymakama gidiyor, yok; valiye gidiyor, yok; AFAD’a gidiyor, yok. Bin hanelik yere 50 çadır vermiş, çadır yok. Bakın, buradan söylüyorum; telefonlara bakamıyorum, Malatyalılar da duysun beni, telefonlarıma bakamıyorum. Vallahi billahi bizde de çadır yok. Çadır bulamıyoruz.
El öpüyoruz, ayak öpüyoruz, çadır bulamıyoruz. 23’üncü gün, hâlâ, ‘çadır, çadır, çadır, çadır’ diyoruz. Yok çadır, yok. Konteynerden vazgeçtik. Bir şey daha söyleyeyim Malatya Kızılay'ın konteyner üretim merkezi. 580 dönümlük eski fabrikada konteyner üretiyorlar. Gittim ziyarete. Ne yapıyorsunuz, kaç konteyner üretiyorsunuz? dedim. Günlük 20 tane, 580 dönümlük arazide günlük 20 konteyner üretiyorlar. Çadır yok. Niye yok? Diyorlar ki, 'Suriye'ye gönderdi' . Konteyner Suriye'de. Buradaki fakir fukara ölsün mü, donsun mu?
"Su içmemenin ne olduğunu bilir misiniz?"
Su içmemenin ne olduğunu bilir misiniz? Yemin ediyorum. Kar suyu eritip insanlar iki gün boyunca kar suyu içtiler. Ekmeğin olmaması ne demek bilir misiniz? Allah Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden razı olsun. Ulaş Karasu şahit, 100 bin ekmek getirdik, 80 binini Büyükşehir Belediyesi’ne verdik, 20 binini biz dağıttık. 8-10 milyonluk araca binenlerin ekmek istediğini düşünün, 8-10 milyonluk araca binenlerin su istediğini düşünün.
Yine, imdadımıza Tunceli yetişti, Elazığ yetişti, Arapgir yetişti, Arguvan yetişti, Hekimhan yetişti. Oradaki fırınları açtık, millete ekmek dağıttık. Bu, planlanmayacak bir şey mi? Bir ekmek fırını… Elazığ’ı düşünemediniz mi? Ne bileyim, Bingöl’ü düşünemediniz mi? Ne bileyim, Bitlis’i düşünemediniz mi? Maalesef büyük bir koordinasyonsuzlukla karşı karşıyayız.
"Onur varsa, şeref varsa istifa eder"
AKUT denilen bir kurum vardı. Duydunuz mu? İlk kez ,‘99’da duyduk. 600-700 AKUT görevlisi vardı, herkes hayran hayran izliyordu, dünyanın her yerine ilk onlar gidiyordu. Sonra başındaki zatın, yani Nasuh Mahruki’nin siyasi görüşlerini beğenmediğiniz için AKUT’a el koydunuz. AKUT da 500-600 kişiyle çalıştı. Nasuh Mahruki’ye, ‘ya istifa et ya da buraya kayyum atayacağız’ dediniz. Net, doğru. Ülke vasıfsızlığa, liyakatsizliğe teslim edilmiş durumda.
Ya elinizi vicdanınıza koyun; çadır yok, konteyner yok, adam ortada geziyor. Niye? Siyasi yakınınız ya da başka bir yakınlık. Onur varsa, şeref varsa istifa eder. Bir kişi istifa etti mi? Kızılay Başkanı’na bak, hâlâ ortada geziyor ya. İnsanlar çadırsız, insanlar hâlâ donuyor. Yazıklar olsun size."