Demirtaş'ın konuşmasından satır başları şöyle;
Parlamentonun 3. partisiyiz ama hala iktidarda değilsek demek ki eksikliklerimiz var. Konferanslardaki eleştirilerinizi, önerilerinizi dikkate alarak kongreye geldik.
Çok sıkıntılı bir atmosferde her dakika kanın aktığı acıların yaşandığı bir ortamda kongremizi topladık. Yaramız her saniye biraz daha fazla kanarken siyasetçiler olarak kanı durduracak sözü söyleyemiyorsak siyaset bitmiş demektir. Bir tarafta kan akarken sahte öncelikleri gündemimizin birinci maddesi yapamayız. Siyaset üzerine düşeni yaparsa silahlar devre dışı kalır.
Yoksa silahların susmasını istemek tek başına yetmez.
HDP olarak Barış konusunda en fazla çaba sarfeden partiyiz. Fakat yeterli olmadığı anlaşılıyor. Yaşamın doğan akışı içerisinde savaş, çatışma ve silah olağanüstüdür. Olmaması gerekendir. Olağan yol ve yöntem siyasetle konuşarak sorunlarımızı çözmektir. Bu HDP'nin misyonudur. Bunu başarabileceğimizi yakın geçmişte ortaya koyduk.
Çözüm sürecini desteklediğimiz için o dönemde de bizi ihanetle suçlayanlar oldu. Kirli pazarlıklar üzerinden bir çözüm süreci yürüttüğümüzü iddia ederek saldırıyorlardı. Ülkemizde Barış için bütün vücudumuzu taşınan altına koyduğumuzda da vatan hainliğiyle suçladılar. Bugün de çözüm sürecini bitirenler bizi vatan hainliğiyle suçluyorlar. Demek ki bizim duruşumuz değişmiyor ki rakiplerimiz değişince söylemleri aynı başlıyor. Muhataplarımız söylemlerimize anlam biçmiyorsa bu bizim ilkelerimizden vazgeçmemizi gerektirmez.
Hepimiz yaşanan ölümlerden dolayı travma geçiriyoruz.
Israrla siz bölücüsünüz diyenlerin tuzağına düşmeden yeni bir birlik kurmaya çalıştığımızı anlatmaya devam ettik. Tekliği dayatarak birlik sağlayabilirsiniz çok tehlikelidir. Nazi almanyası da denedi, faturası çok ağır oldu. Ya toplumu tekleştirmeye çalışırsınız oradan faşizm çıkar ama toplum baskıyla korkuyla tehditle bir arada tutulmaya çalışılır. Türkiye'de bu yapılıyor. Ya da bizim önerdiğimiz gibi bir çoğulcu demokrasi içinde birliği sağlarsınız.
Biz neyi bölüyoruz faşizmin yarattığı bu tekçiliği bölüyoruz. Bu kadar. Bu bölünmezse ülke birleşemiyor ki. Asil bölücü anlayış bu tekçi anlayıştır. Kürt partisi ediyorlar. Kürt partisi olmalı ama biz sadece Kürtlerin partisi değiliz, Türklerin de Ermenilerin, Arap'ların, Çerkeslerin, Gürcülerin de partisiyiz. Biz din partisi değiliz ama bütün inançların partisiyiz. Türkiye böyle bir coğrafyadır. Bu çok kültürlü yapının fotoğrafı budur.
Dönemin tartışmalarından biri budur. Biz ülkemizde diktatörlük istemiyoruz, parlamenter rejim de iyi işlemiyor, yetkilerimizi TBMM'ye tanınan yetkilerin bir kısmini yerel yönetimlere verin diyoruz.
Nerede özyönetim modeli yok faşizanlıklarda yok, monarşide yok bir de Türkiye'de yok. Biz bunu savunduğumuz için yine vatan haini olarak yaftalamıyoruz. Oysa demokratik bir modelden söz ediyoruz.
Özyönetimin, özerkliğin Hendekle barikatla ilgisi yok. Bu olağanüstü bir durum.
İki aydır insanlar evlerinden dışarı çıkamıyor. Herkes ya banyosunda ya bodrumunda yaşıyor.
Yiyecekleri, suları sınırlı. Bu kadar sivil insanın tamamının özgürlüklerinin ve haklarının kesintisiz olarak ihlal edildiği bir rejimin adı ileri demokrasi olabilir mi? Sivil katliamı olmamış diyor Başbakan, bebekler var, 70 yaşındaki kadınlar var. 190'dan fazla ismin katledildiği ortadayken sivil katliam yok deniyor.
Cizre'de 28 sivil yaralı var. 2'si bu sabah hayatını kaybetti. Biz iki gündür oraya ambulans gönderemiyoruz. 2016 Türkiye'sinde milletvekilleri bakanları devreye sokmaya çalışıyor. Bürokratlarla kavga ediyor yaralıları almak için. Hala daha Cizre'de kaçı öldü bilmiyoruz. İşte biz böyle bir ülkede siyaset yapıyoruz. Karşımızdaki ceberut anlayışı iyi tanımamız lazım.
Karşımızda düşman değil aşılması gereken zorluklar var. Bizim için doğru yol, doğru yöntemdir. Başka türlüsü acıları büyütür, çözümü zorlaştırır.
Türkiye'yi felakete sürüklenmekten kurtaracak tek şey demokratikleşmezdir. Zor Zamanlarda barışı eşitliği savunmanın ateşten gömlek olduğu günlerde bu ilkeyi savunanlar bu ülkeyi kurtaracaktır. Kolay Zamanlarda Barış demek herkes için çok rahattır.
YENİ ANAYASA İÇİN YOL TEMİZLİĞİ ŞART
Anayasa uzlaşma komisyonunda önyargısız bir şekilde barış arayacağız. Gönlümüzü, kapımızı açtığımızı göstermek istiyoruz. Samimiyetimizi ortaya koymak istiyoruz.
Anayasaya giden yolda temizlik yapacağız. Medyayı özgür bırakacağız, fikirleri özgür bırakacağız. Çatışmayı, ölümleri durduracağız. Müzakere masasını kuracağız ve parlamentoda anayasayı daha rahat konuşacağız. Bu yol temizliğini yapmadan anayasa yapmaya Nasıl yürüyebiliriz
Özyönetimi savunamıyoruz. Neden? Çünkü medyada sözümüz yok, ambargo uygulanıyor. Savcı dava açıyor. Vali, kaymakam öz yönetimi kullanma ihtimali olanı görevden alıyor, tutukluyor. Böyle bir ortamda biz öz yönetimi nasıl savunacağız.
Ama Başkanlığı savunmak serbest. Sabahtan akşama davul zurnayla başkanlık diye bağırsanız serbest. Demokratik siyasi kanallar tıkalı bizim için. Bunu düzeltmemiz lazım. Bunu başarırsak, bütün sorunların önünü açarız. HDP olarak bu yol temizliğini yapacak partilerle birlikte çalışmaya hazırız.
Kongre'de ilk olarak HDP Eşbaşkanlardan Figen Yüksekdağ konuştu. Yüksekdağ, siyasi alanın hapishane haline getirilmeye çalışıldığını HDP'nin buna ve dayatılan tekçi anlayışa karşı çıktığını söyledi.
HDP'nin bölen siyaset anlayışı karşısında birleştiren bir köprü görevi gördüğünü vurgulayan Yüksekdağ, "Aylardan bu yana tankları, topları, bildikleri bütün diktatörlük numaralarıyla o köprüyü yıkmaya çalışıyorlar ama o köprü yıkılmadı, dimdik ayakta. Çünkü umut dimdik ayakta" diye konuştu.
Yüksekdağ'ın konuşmasından satır başları şöyle:
"Bütün enerjilerini başkanlık modeli altında diktatörlük despotizmini inşa etmeye harcıyorlar. Alevilerin, işçilerin, emekçilerin, halkımızın ne istediğiyle ilgilenmiyorlar. Aksine bu siyasi iktidarın nezdinde istemek, söz söylemek suç. Barış istemek suç.
Bu siyasi iktidarın nezdinde gençler ortadan kaldırılması gereken varlıklar. Bütün diyalog kanallarının kapatıldığı, parlamentonun işlevsiz hale getirildiği bir saray tahakkümü ve vesayetinden bahsediyoruz.
Böyle bir iktidar karşısında direnmek haktır."
DAHA GÜÇLÜ GELECEĞİZ
Saray'dakinin önerdiği model despotizme dayalı bir tek adam rejimidir. Parlamenter sistemin tasfiye edildiği bir modeli ve rejimi dayatıyorlar. Türkiye'de inşa edilecek bir diktatörlük bölgede savaşın derinleşmesi anlamına gelir. Ama demokratik ulus modeli bütün bir bölgede ve Türkiye'de yeni bir yaşamın, yeni bir kapının açılması anlamına gelir. İşte bizler bugün bu amaçla yeni bir başlangıç yapmak için biraraya geldik. Bizleri siyasetten tasfiye etmeye çalışanlara mesajımız; daha güçlü geliyoruz, daha güçlü geleceğiz.