Yeneroğlu, Gezi eylemleri sırasında gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bazıları barışçıl olmanın ötesine geçerek kamu düzenini tehdit eden şiddet eylemlerine dönüşmüştür. Suç teşkil eden eylemlerin yargılaması geçmişte yapılmış, hüküm alanlar olmuştur. Ancak bunların ötesinde suç teşkil eden eylemlerle alakası olmayan kişilerin aynı şekilde değerlendirilmesi ve eylemlerin bağlamından ve amacından koparılarak hükûmete karşı bir kalkışma olarak nitelendirilmesi kabul edilebilir değildir. Nitekim Gezi Parkı olaylarının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması anlamına gelen barışçıl eylemler olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla da ortaya koyulmuştur. ifadelerini kullandı.
Yeneroğlu’nun açıklaması şöyle:
Karar, demokratik değerleri tahrip etmektedir
Gezi Davası olarak bilinen davada, Osman Kavala hakkında hukuksuzluk sarmalına son bir utanç daha eklenmiş ve Kavala daha önce beraat ettiği suç kapsamında bu defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. Temelsiz ve trajikomik iddialar sonucunda verilen söz konusu karar, hukuki öngörülebilirliği ve hukuki güvenilirliği ortadan kaldırmakta, Anayasa’nın temel haklara ilişkin güvencelerini anlamsızlaştırmakta ve demokratik değerleri tahrip etmektedir.”
Kavala’yı suçlayabilmek için akıl almaz iddialar ileri sürüldü
Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığı, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiği ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı AİHM tarafından ifade edilmişti. Dahası, AİHM, Kavala’nın suçlandığı hususların temel hakların kullanımına ilişkin olduğunu açık bir biçimde belirterek ihlal kararı vermiştir. AİHM’in tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu ve siyasi amaçla yapıldığı tespitlerine ve buna ilişkin olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ihlal prosedürü başlatmasına rağmen hukuksuz uygulamalar, sistematik bir şekilde ısrarla sürdürülmüştür. Üstelik cebir ve şiddet eylemleri ile hiçbir şekilde ilgisi kurulamayan Kavala’yı suçlayabilmek için akıl almaz yeni iddialar ileri sürülmüştür.”
Gezi eylemleri hükûmete karşı bir kalkışma olarak nitelendirilemez
Gezi eylemleri sırasında gerçekleştirilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bazıları barışçıl olmanın ötesine geçerek kamu düzenini tehdit eden şiddet eylemlerine dönüşmüştür. Suç teşkil eden eylemlerin yargılaması geçmişte yapılmış, hüküm alanlar olmuştur. Ancak bunların ötesinde suç teşkil eden eylemlerle alakası olmayan kişilerin aynı şekilde değerlendirilmesi ve eylemlerin bağlamından ve amacından koparılarak hükûmete karşı bir kalkışma olarak nitelendirilmesi kabul edilebilir değildir. Nitekim Gezi Parkı olaylarının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması anlamına gelen barışçıl eylemler olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla da ortaya koyulmuştur. Dolayısıyla, barışçıl eylemlerin düzenlenmesinin, organize edilmesinin ya da yayılmak istenmesinin suç delili olarak değerlendirilmesi demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır.”
Hukuki kriterler yerine komplo teorileri üzerinden ceza verildi
Kavala’nın AİHM kararına rağmen aynı kanıtlarla farklı davalar açılarak cezaevinde tutulması nedeniyle Türkiye’ye Avrupa Konseyi tarafından yaptırım uygulanması süreci devam ederken, Kavala’ya hukuki kriterler yerine komplo teorileri üzerinden ağır bir cezanın verilmesinin hukuki hiçbir dayanağı bulunmamaktadır.”
Kavala’nın mahkumiyetini ancak ‘güdümlü bir yargı’ ile izah ediyoruz
Gelinen noktada, kin ve intikam alma güdüsüyle en temel ceza hukuku kurallarına bile aykırılık teşkil eden yargılamalar sonucunda haksız mahkûmiyet kararlarının verilmesi, iktidarın yargı üzerindeki tahakkümünün sonucudur. DEVA Partisi olarak, Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini ancak güdümlü bir yargı ile izah edebilmekteyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, hukukun temel ilkelerinin yok sayılması ve temel hak ve hürriyetlere böylesine keyfi bir şekilde müdahale edilmesi aynı zamanda toplumun tamamı için de ciddi bir tehdittir.”