Dolardaki yükseliş sürecek mi?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) açıklayacağı faiz kararı öncesinde Türk lirasının dolar ve euro karşısındaki değer kaybı devam ediyor. Dolar kuru dün 27,27 TL ile tarihi zirvesini görürken Euro, rekorunu 30,75 TL'ye çıkardı. Dolar bugün de 27 liranın hemen altında işlem görürken, euro 30 TL'nin üzerinde kalmayı sürdürdü.
Dolardaki yükseliş sürecek mi?
2023-07-20 16:24:47   Güncelleme: 2023-07-20 16:24:47    

DW Türkçe'ye konuşan iktisatçılara göre kurlardaki yükselişin nedenleri arasında bugün yapılacak faiz artışının piyasa beklentilerinin altında kalacağına ilişkin sinyaller olsa da tek neden bu değil. 

Buna göre son yapılan zamlarla birlikte enflasyon beklentisinin yükselmiş olması, finans piyasalarındaki sıkışma ve yatırımcı güveninin halen sağlanmamış olması, Türk lirasının hızlı değer kaybında etkili. İktisatçılar temel sorunlar çözülmeden kurlardaki yükselişi durdurmanın mümkün olmadığı konusunda uyarıyor.

Faiz yüzde 20'yi geçer mi?

Merkez Bankası, geçen ay, bir hafta vadeli repo faizi olan politika faizini 650 baz puan artışla yüzde 15'e çıkarmıştı. Ekonomistlerin beklentisi bu ayki toplantıda faizin 500 baz puan daha artırılacağı yönündeydi. Ancak bu artışın daha düşük olacağı ve politika faizinin yüzde 20'nin altında kalacağına ilişkin sinyaller giderek artıyor. Bu da piyasalarda ekonomi yönetiminin faiz artırımında ürkek davrandığı ve politika faizinin uzun süre daha enflasyonun altında kalacağı endişesine yol açıyor.

Düşük faiz politikalarının etkisiyle yaşanan kur krizi ve ardından TL'deki süren değer kaybı nedeniyle enflasyon Ekim 2022'de 24 yılın zirvesi olan yüzde 85,51'e kadar çıkmıştı. Haziran'da yüzde 38,21 seviyesinde gerileyen enflasyonun, yılın ikinci yarısından itibaren yeniden yükselişe geçmesi ve yıl sonunda yüzde 60'ı bulması bekleniyor. 

Merkez Bankası, para basıyor

DW Türkçe'ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Sinan Alçın, kurlardaki artışın bir nedeninin de Kur Korumalı Mevduat (KKM) ödemeleri olduğunu söylüyor. KKM ödemelerinin Hazine'den Merkez Bankası'na geçirildiğini hatırlatan Prof. Dr. Alçın, ödemelerin tazmin edilmesi için yapılan emisyon artışının da TL'nin ucuzlamasına neden olduğunu vurguluyor.

"Tedavüldeki banknotlar" anlamına da gelen emisyon hacmi, Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülen banknotların toplam tutarını ifade ediyor. Geçen yılın başında 232 milyar TL seviyesinde olan emisyon hacmi aralık ayında 342 milyar TL'ye ulaşmıştı. Resmi verilere göre emisyon hacmi mayıstan hazirana dek geçen bir aylık süreçte ise 389,7 milyar TL'den 515,9 milyar TL'ye yükseldi.

Merkez Bankası'nın bugünkü faiz kararının geçen aykinden bile daha cılız gerçekleşeceği yönündeki sinyallerin de kurun yükselişinde etkili olduğunu aktaran Prof. Dr. Alçın'a göre bu da Merkez Bankası'nın güçlü biçimde bir sıkı para politikası işlemeyeceği izlenimini yaratıyor. 

Öte yandan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun geçen ayki kararının gerekçesinde bankalara mevduat sınırlandırılması, Merkez Bankası'na döviz yükümlülüğü gibi makro ihtiyati tedbir kararlarının normalleşme kapsamında kademeli olarak kaldırılacağını ifade ettiğini vurgulayan Prof. Dr. Alçın, "Fakat aradan geçen bir ay içerisinde bunun olmadığını gördük. Yani finans piyasasındaki sıkışma, bir anlamda oradaki mayın toparlanmış değil. Bütün bunlar tabi alt alta konulduğunda gerilim artıyor" diyor.

Enflasyon beklentisi yükseldi

Son dönemde Özel Tüketim Vergisi'nde (ÖTV) yapılan artışlar ve zamların da enflasyon beklentilerini artırdığına işaret eden Prof. Dr. Alçın, yıl sonu beklentilerinin sert bir biçimde artmasının da TL'ye olan güveni azalttığını, dolayısıyla kurlardaki yükselişi tetiklediğini vurguluyor ve ekliyor:

"Çünkü enflasyonun ilk yarattığı etki ulusal para biriminin değerini, satın alma gücünü yitirmesidir."

Prof. Dr. Alçın, uluslararası kurumların Türkiye için yıl sonu enflasyon beklentilerini yüzde 60'a kadar yükselttiğini belirterek Temmuz ayında enflasyonda aylık bazda bir rekor kırılabileceğine işaret ediyor.

Prof. Dr. Alçın'a göre, kurlardaki yükselişin bir diğer nedeni ise Körfez sermayesinin Türkiye'ye yapacağı yatırımın aslında çok da büyük bir tutar olmayabileceği, dolayısıyla en azından kısa veya orta vadede Türkiye'nin içinde bulunduğu bu döviz darboğazı aşmasına yeteri kadar katkı sağlayamayacağı beklentisi.

"Bilinçli bir tercih olabilir"

DW Türkçe'ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Ceyhun Elgin ise özellikle Körfez'den Türkiye'ye yatırım kararlarının beklendiği bu dönemde Türk Lirası'nın halen değer kaybetmesinin bilinçli bir politika tercihi olabileceği görüşünde.

"Bence yatırımlar öncesinde Türk Lirası'nın değer kaybına bilinçli olarak izin veriliyor" diyen Prof. Dr. Elgin, bunu şöyle açıklıyor: "Örneğin 50 milyon dolar yatırımla Türkiye'ye giriyorsunuz. Onu asıl olması gereken kurdan Türk lirasına çevirmek istersiniz, şu anki aşırı değerli Türk lirası kurundan değil. Öyle ki yatırım gelmesi için şu anda tırnak içinde ön koşul gibi bir durum söz konusu. O yüzden de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Körfez gezisi öncesinde kura müdahalenin yavaş yavaş geri çekilmesi ve TL'nin değer kaybına izin verilmesi bence tesadüf değil."

İktidarın bir anlamda da buna mecbur olduğunu dile getiren Prof. Dr. Elgin, Türk lirasının mevcut enflasyona göre halen reel olarak değerli olduğunu, bu nedenle değer kaybının da süreceğini vurguluyor.

"Hükümet kanadında beklenti şu: Vergi ve kur artışları enflasyonu bir iki ay yükseltecek ama sonbahardan itibaren yatırım girişiyle birlikte belli bir noktada dengeye ulaşacak ve yıl sonuna doğru düşmeye başlayacak" diyen Prof. Dr. Elgin, Türkiye’de seçmenin son birkaç aya bakarak oy tercihinde bulunduğunu, bunun genel seçimlerde de görüldüğünü, iktidarın da bunu dikkate alarak böyle bir politikayı seçmiş olabileceğini söylüyor.

Ancak Prof. Dr. Elgin, bunu riskli buluyor. "Yeterince yatırım gelmezse o dengeye kavuşulamayabilir. Bunun yanı sıra Türkiye ekonomisi dış gelişmelere çok bağımlı. Dış konjonktürde doğacak herhangi bir değişim bu dengeyi değiştirebilir." 

"Beklentilerin değişmesi zaman alır"

Diğer yandan enflasyon beklentilerinin de önemine dikkati çeken Prof. Dr. Elgin, benzin fiyatındaki son artış ve kurdaki gerçekleşen atağın, üreticilerin, fiyat belirleyicilerin beklentilerinin bozulmalarında haklı olduklarını ortaya çıkardığını vurguluyor. Prof. Dr. Elgin, bu beklentilerin değişmesinin 2000'lerin başında da olduğu gibi uzun zaman alacağını ifade ediyor.

Merkez Bankası'nın bu ayki faiz artırımının da piyasaların beklentisini karşılamayacağını düşünen Prof. Dr. Elgin, "Hükümete yakın gazetecilerin yazdığı rakamlar piyasa tahminlerinin oldukça altında kaldı. Piyasalar da bunun doğru olduğu varsayımıyla tepki verdi. Faiz artırımı yeterli olmayacak gibi gözüküyor. Ancak herhalde daha yüksek bir artırım için de izin alamıyorlar diye anlıyorum. Burada çok fazla söylenecek bir söz yok. Rasyonel yapılması gereken şey belli. O da yapılmayacak" ifadelerini kullanıyor.

"Temel risk ödemeler dengesi"

Prof. Dr. Sinan Alçın da güçlü bir enflasyonla mücadele programı ortaya konmadan, gerçek anlamda bir mali disiplin uygulanmadan kurlardaki yükselişin durdurulamayacağı görüşünde. 

Ekonomi yönetiminin para politikasında ürkek davranmasının yanı sıra maliye politikasında da vergi almada şahin, kamu tasarruflarında güvercin tutumu sergilediğini dile getiren Prof. Dr. Alçın, bu durumun değişmesinin yerel seçimlerden önce mümkün gözükmediğini ifade ederek ekliyor:

"Cari açık ve enflasyon problemi devam ettiği sürece TL'deki değer kaybı da sona ermez."

Yürütülen politikaların rasyonelliği konusunda soru işaretleri olduğunu ve yabancı yatırımcıların Türkiye'ye gelmekte halen istekli olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Alçın, Türkiye için kapıyı çalan temel riskin ise ödemeler bilançosu olduğunu söylüyor.