'Dünyanın en mutlu insanıyım, çünkü ölüme mahkum edilmiştim'

Yahudi soykırımı kurbanı Eddie Jaku, Dünyanın en mutlu insanıyım, çünkü ölüme mahkum edilmiştim diyor.
'Dünyanın en mutlu insanıyım, çünkü ölüme mahkum edilmiştim'
2021-01-27 11:45:23   Güncelleme: 2021-01-27 11:45:23     BBC

Eddie 1920'de Almanya'da doğdu. Doğduğunda ismi, Abraham Jakubowicz'ti ve Yahudiydi.

Her yıl 27 Ocak'ta, dünyanın dört bir yanındaki insanlar, Yahudi Soykırımı'nın kurbanları için Uluslarası Anma Günü'nde bir araya geliyor.

Salgın insanların buluşmasına engel olsa da, Eddie hala güçlü bir mesaj ulaştırmak istiyor.


src=/files/uploads/_115694323_21944e5b-9ce3-4f9f-9046-d0650b9eb980.jpg

Eddie, soykırımdan sağ kurtulduktan sonra, yaşamının her gününden keyif almaya ve başkalarının da bunu yapmasına yardımcı olmaya yemin etti. Kendisine bir amaç edindi: 100 yaşına kadar yaşamak ve etraftaki en nazik, en aktif, en iyi yaşlı adam olmak.

Ve bunu başardı da: Bugün neşeli bir koca, baba, büyükbaba ve büyük büyükbaba.

Eddie, karşılaştığı dehşete karşın, nasıl pozitif kalmayı başarabildiğini BBC'ye anlattı.

Gençlere mesajım

Nefret sizi yok edecek bir hastalık

Eddie daha yeni hatıralarını yazdı. Kendini çok önemsediğinden değil, gelecek kuşaklara umut vermek için yazdığını söylüyor.

Naziler bizi mahvetmek, sefil hale getirmek istediler. Ben de buna karşı çıkmak için her şeyin tersini yaptım diyor.

Ailesini ve arkadaşlarını öldüren insanlara karşı hiç bir kötü his beslemediğine inanmak zor.

Eddie Naziler benden nefret etmemi istediler. Ama ben etmiyorum. Onlar bizden nefret ediyordu ama ben etmiyorum. Gençlere 'o kelimeyi kullanmayın' demek istiyorum. Birinden nefret etmek tehlikeli. Nefret bir hastalık diyor.

Eddie, bu düşünceyle toplama kampında her gün nefreti uzağında tutup, bulabildiği her yerde bir umut ışığı bulabilmek için gerçekten çok çalıştığını anlatıyor.

Bu bir gülümseme, paylaşılan bir parça ekmek, herhangi bir nazik davranış olabiliyordu. Böylece ruhu kurumuyordu.

'O kadar çok insan ölürken, ben nasıl hayatta kalabilirim?'

Kasım 1938'de, daha Eddie 18 yaşındayken, Naziler Kristallnacht'ı kırık cam gecesini gerçekleştirdi.

Eddie de dahil binlerce Alman Yahudisi, Yahudi karşıtı şiddet olayları dalgasında saldırıya uğradı.

Gezegenin büyük kısmı için, İkinci Dünya Savaşı bir yıl sonra, Eylül 1939'da Nazi rejiminin Polonya işgaliyle başladı, ancak Eddie ve diğer çok sayıda Alman Yahudisi için, işler çoktan ebediyen değişmişti.

O geceyi izleyen yedi yılda, Eddie akla, hayale sığmayacak şiddetle karşılaştı: Önce 1938'de Buchenwald Toplama Kamp ve sonra 1944'te Auschwitz ve en sonunda, 1945'te savaşın bitmesinden birkaç ay önceki Nazi ölüm yürüyüşü.

Eddie Etrafımdaki o kadar çok kişi ölüyorken, ben nasıl hayatta kalmayı başardım merak ediyorum diyor.

Savaş bittiğinde, ailesini, arkadaşlarını ve ülkesini kaybetmişti.

'Avrupa'nın en medeni ülkesi'

Krisallnacht'ta, 10 Nazi evimizin kapısını kırdı. Size yemin ederim, beni paramparça ettiler. O gün ölebileceğimi düşündüm. diyor.

Şahsiyetimi kaybettim, insanlığa olan inancımı kaybettim. İnandığım her şeyi kaybettim. Köpeğim beni kurtarmak, bana vurmalarına engel olmak istedi. Tüfeklerinin süngüsüyle öldürdüler. 'Ein Juden Hund' diye bağırıyorlardı. Yahudi köpeği demek.

Komşularımın, arkadaşlarımın katile dönüşmesi nasıl mümkün oldu. Alman olmaktan gurur duyuyordum. En medeni, en kültürlü ve kesinlikle Avrupa'daki en eğitimli ülkede yaşadığımı düşünüyordum.

Neden?

'Asla başaramayacağım'

O feci gecenin ardından, Eddi Buchenwald'daki ilk toplama kampına götürüldü ve birkaç yıl sonra da Auschwitz'e.

Nazi toplama kamplarındaki tutsaklara, girişlerinde birer numara veriliyordu.

Eddie Numarayı sol koluma dövme yaptıklarında, tamamen ona dönüştüm, bir numaraya diyor.

O zaman Bu korkunç, barbar rejimden asla sağ çıkamayacağım diye düşündü.

Bütün yaşamım elimden alındı. Benim kaybettiklerimi yerine koyamazsınız diyor. Ama hayatta kalmak ve kin duymamak için elinden geleni yaptı.

'Tutsakken, düşmanınızla savaşmayın'

Hayatta kalmam yüzde 50 şans eseri, diğer yüzde 50'siyle ne zaman susup, ne zaman konuşacağımı bilmemden diyor.

Ama insanlık dışı koşullara herkes dayanamıyordu.

Bir çoğu vazgeçti. Kampın etrafındaki elektrikli tellere koşup, kendilerini öldürürlerdi.

Eddie Ama ben çıkmak istedim. Onlara olanlara çok kızgındım ve kendi kendime 'birileri hayatta kalmalı' dedim diyor.

Kabusun sonu

Ocak 1945'te, savaşın bitmesinden aylar önce Eddie, 60 bin diğer tutsakla birlikte Aushwitz'den Ölüm Yürüyüşü'ne katılmak zorunda kaldı.

Sovyet birlikleri toplama kamına yaklaşırken, geri çekilen Nazi ordusu binlerce açlık çeken mahkumu, çoğunlukla yürüterek hala Almanların elindeki topraklara götürüyordu.

Eddie, yüzlerce kilometre yürüdükten ve yine Buchenwald'den geçtikten sonra kaçmayı başardı.

Kristallnacht'tan önce Eddie güçlü ve sağlıklı bir gençti. Ama savaş sona erdiğinde Amerikan askerleri onu bir yol kenarında buldu. Eski haliyle ilgisi yoktu.

28 kiloydum diye hatırlıyor.

Bir mağaraya saklanmıştım, salyangoz ve sümüklüböcek yiyordum. Çok hastaydım.

Hastaneye gittiğinde kendine bir söz verdi.

Hayatta kalabilirsem, dünyanın en mutlu adamı olacağım. Yardımsever, nazik. Almanların bana yapmadığı her şeyi ben yapacağım.

Benim zaferim bu diyor.

'Kin duymuyorum ama aptal da değilim'

Eddie toplama kamplarının hikayesini anlatmakta kararlıydı. Çünkü Auschwitz'e 10 kere gidebilirdiniz ama hiç kimse orada neler olduğunu anlamazdı. Bu nasıl mümkün olabilir? diyor.

Kampta kalanlar için bile, orada yaşanan dehşeti kavrayabilmek zordu.

Kitabında, kampta her gün yaşanan zorlukları ve insanlık dışı muameleyi bildiklerini söylüyor ama Auschwitz'in tıbbi alanında neler olduğunu asla bilmiyorduk diyor.

Mengele ve doktorlarının erkekler, kadınlar ve çocuklara kapalı kapılar ardında yaptıkları zalim ve insanlık dışı deneyleri ancak savaş bitince duyduk.

Eddie kin tutmadığını ama kendine yalan da söylemediğini belirtiyor.

Çok sayıda Nazi suçlusu, katili adaletle yüzleşmedi. Size Nazilerin cezalandırılmadığını söyleyebilirim. Güney Amerika'da bizim paramızla, mutlu bir şekilde yaşıyorlar

Avustralya'da yeni bir yaşam

Eddie, savaştan sonra Avrupa'da artık kendini evinde hissetmiyordu.

Anılarında Bize olanları, halkımın sürülmesini ve öldürülmesini önlemek için hiçbir şey yapmamış insanlarla çevrili olduğumu unutmak zordu diye yazıyor.

Eddie eşi Flore'yle tanışıp, evlendi ve 1950'de Avustralya'ya gidip, yeniden başlamaya karar verdiler.

Eddie ve Flore şimdi 74 yıllık evli ve 2020'nin başında Eddie'nin 100. doğum gününü kendi torunlarını ve torunlarının çocuklarıyla kutladılar.

Tüm hayatım boyunca bana yaşadıklarım hakkında bir kitap yazmamı söylediler diyor. Ancak ailesiyle ve dostluklarıyla çok meşgüldü. Doğru zaman hiç gelmedi.

Flore'nin sağlığı bozulup, bakımevine götürüldüğünde, Eddie de onunla birlikte gitti ve anılarını kayda geçirecek zamanı orada buldu.

Sonunda emekliliğimde bir kitap yazdım diyor gülerek.

Bir salgının ortasındayız, başka ne yapacaktım ki!

Ancak birilerinin kapalı kalmaktan şikayet edip, toplama kampında olmaya benzettiğinde bunu pek eğlenceli bulmuyor.

Bir yatağın, yiyeceğin, her şeyin var! Bu karantinayı toplama kampıyla kıyaslamayın diyor ve sonra gülmeye başlıyor.

100 yaşında olmasına karşın, Eddie'nin gözleri gelecekte ve bir sonraki kuşakta.

Herkese Sağlık, Umut ve Mutluluğu anlatmak istiyorum diyor.

Ve mutluluk biriyle paylaştığınızda ikiye katlanan tek şeydir.