Emel Müftüoğlu: Erdoğan'ın yerinde olsam çok daha katı olurdum!

35 yaş altında çocuk yapılmasını yasaklardım
Emel Müftüoğlu: Erdoğan'ın yerinde olsam çok daha katı olurdum!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

Şarkıcı Emel Müftüoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la empati yaptığını söyledi. Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'ın sorularını yanıtlayan (20 Mart 2016) Emel Müftüoğlu'nun açıklamaları şöyle: 

- Eski kült şarkılarınıza yaptığınız yeni düzenlemeler piyasaya ayak uydurmak için mi yoksa siz de beğeniyor musunuz?

Soundu kulüplerde bangır bangır çalınacak hale getirmeye çalıştık. Şarkılara çok da ihanet etmedik. Günümüz şartları bunu istiyor. Bugün bir kulübe gittiğinizde orada çalınan müziklerdeki gibi olmalı ki “Ne oldu ya, araya eski radyo mu karıştı” demesinler. Yoksa en kolayı aynısını yapıp sunmak. Biz güncelledik şarkıları. Ben de beğeniyorum bu hallerini. Aslında herhangi bir albüm yapmayacaktım, Sezen Aksu “bu albümü yapmak zorundasın” dediği için yaptım.

- Neden zorunda olduğunuzu söyledi?

Genelde bir albüm yaparsın ve o albüm yıllarca raflarda olur. Bizde öyle değil ki! Benim elimde bile bir tane albümüm yok. O yüzden bu şarkıların bir albümü olsun istedim. Sezen Aksu’yu tanıdıkça diğer insanlardan farklı olduğunu gördüm.

- Sezen Aksu’nun farkı nedir?

Kin tutma ve nefret etme duygusu yoktur. Paylaşma duygusu çok yüksektir. Paylaşmak, yardımlaşmaktır felsefesi.

- Bir sigarayı yakıp bir sigarayı söndürüyorsunuz, Erdoğan’ın demek istediği gibi sinema-müzik sigara bağımlığı mı yapıyor yoksa!

Sigara konusunda onu haklı buluyorum. Keşke bizim zamanımızda da sigara konusunda bu kadar korunaklı olabilseydik. Bu mereti içmeseydik. Çocuklar için özendirici olabilir. Ben bir anne olduğum için artık daha korumacı bakıyorum. Rihanna’nın son klibine bakın, çok marjinal bir klip çekti. Çocuğum küçük olsa ve izlese Rihanna’ya özenebilir.

- Mesele o klibin gerçek olmadığını, bir şov olduğunu anlatabilmek değil mi?

Benim gibi bir çocuksan o klibi izler ve orada ne yapılıyorsa onu yaparsın, hatta direkt Rihanna olursun. Zarar verirsin. Çocuk konusunda hassas davranıyorum. Ben RTÜK’ün ya da Diyanet’in başına geçsem çok daha katı olurdum.

- İyi ki şarkıcı olmuşsunuz öyleyse...

Evet iyi ki şarkıcı olmuşum. Bu bağnazlık değil.

- Siz Başbakan olsaydınız biz ne yapardık, demek sigaralı klibe bile izin vermezdiniz. Başbakan olsanız ne yapardınız?

Ayvayı yemiştiniz. Yasaklardım. Evet belli bir yaşa gelene kadar çocukların izlemesine izin vermem.

- Neyi yasaklardınız?

Televizyonda tüm kanalları kilitli yapar, çocuğuma hiçbir kanalı izletmek istemezdim. 35 yaş altında çocuk yapılmasını da yasaklardım. İyice bilinçlensinler öyle çocuk yapsınlar. Anne olduğumdan beri böyle düşünüyorum, daha katı oldum.

- Siz dönemine göre gerek şarkılarınızla gerek kliplerinizle bol erotizm göndermeli işler yaptınız, o kadar özgürlükçü iken bugün böyle düşünmeniz beni şaşırttı.

Evet bizim kuşak daha özgürdü. Son derece cesurumdur, asiyimdir. Özgürlük duygum da gelişmiştir ama çocukları korumak ve iyi eğitim için böyle katı bakıyorum.

- Yasaklamalar yerine ailelerin çocukları kontrol etmesi gerekmez mi?

Çocuğunla bunun ayrıntısını konuşabilmelisin, evet.

- Sosyal medyayla pek içli dışlı değilsiniz. Sadece Instagram mı kullanıyorsunuz?

Demokrat olmak kimsenin özgürlüğüne müdahale etmemek değil mi? Her şekilde herkesin birbirine saldırması üzerine bir sistem kuruldu. Herkes her şeyi birbirine öğretmeye çalışıyor, bu çok korkunç. Sosyal medya gelişti ama sayfana bir resim koyuyorsun, eğer o gün bir olay olduysa saydırıyorlar. Sen hayat öğretmenim, öğreticim değilsin! Gösteriş olarak resim koymak mı benim acım. Bunun için beni yargılayamazsın, sorgulayamazsın. Sen kendi doğrularına, mücadelelerine bak. Birilerini aşağılayarak kendini yüceltemezsin. Biz insanlığımızı kaybettik. Onun için diyorum, çocuklarımız için eğitim şart. Bu kadar kin ve nefret üzerine kurulmuş bir toplumda çocuklarımızı nasıl temiz çıkaracağız, bunun derdindeyim. Benim çocuğum büyüdü ama bütün çocuklar, çocuklarımız.

"Babam korkunç bir adamdı"

Emel Müftüoğlu: Yaş aldıkça dini duygum artıyor. Büyük günahlarımız yoksa Allah bizi bağışlayacaktır. Bu dünyadan giderken kimse benim için kötü insan demesin, işte bunu duymaktan korkarım. Pek çok insanın inandığı Allah’la benim inandığım Allah aynı Allah değil.

- Sizin inandığınız Allah nasıl?

Dedem ve babamın inandığı Allah da ayrıydı. Dedem sigara içerken görünce kızmaz, ertesi gün bir takvim sayfası getirir ve “Yavrum gözüm görmüyor, okur musun” diyerek sigaranın zararlarını anlatan bir sayfa okuturdu. Dedem böyle olduğu için onun inandığı gibi inanıyorum. Babamın inandığı gibi inansaydım en büyük ateist olurdum.

- Babanız sigara içerken yakalayınca ne derdi?

Babam korkunçtu, yakalasa sigarayı içenin üstünde söndürürdü. Dedemin Allah’ına inanıyorum. Babamın Allah’ına inanamam. Babam her gün herkese tekme tokat girişen bir adamdı.

"Erdoğan'ı çıldırttılar"

- Ülkenin genel gündemini nasıl görüyorsunuz?

Bizdeki en büyük sorun her şeyi birbirine karıştırmak. Nerede takdir edilecek, nerede eleştirilecek bilmiyoruz. Körü körüne itaat ediyoruz. Herkes kendi seçtiği partiye biatçı. Böyle bir hayat yok ya! Ne doğru düzgün takdir edebiliyorsunuz, ne de doğru düzgün karşı çıkabiliyorsunuz. Zaten bu dengesizlik bizi mahvetti. Toplum olarak müthiş bir dengesizlik içindeyiz. Futbol fanları gibiyiz. Her şeye yanlış dediğinizde doğruya da yanlış dediğinizde zalim bir hale getiriyorsunuz.

- Demek istediğiniz Erdoğan’ı zalim yapanlar her şeye yanlış diyenler mi?

Evet. Erdoğan’ı her doğruya yanlış diyenler daha doğrusu her şeye yanlış diyenler çıldırttı. Her şeye yanlış dersen kim olsa bu kadar çığırından çıkar. Empati yapıyorum. İnsanlar delirtti onu. Yarın bütün arkadaşlarım, çevrem “Vay Erdoğan yalakası mısın?” diye yargılayacaklar. Hayır değilim.

- “Erdoğan’ı çıldırtanlar”larla empati yapar mısınız?

Sabit fikirli oldukları için böyle oluyor. Beni de onlar çıldırttılar. Bu kadar demokrasiden bahsedip de Cumhurbaşkanı’nın davetine gidenleri aşağıladıkları için ben de bu noktaya geldim. Nasıl bu kadar aşağılayıp başkalaştırabilirsin arkadaşlarını. Demek ki sen de başa gelsen, aynı zulmü taşıyan bir kalple geleceksin.

- Davete gidilir, ancak o davetlerde, sizin de dediğiniz gibi nasıl ki doğruya doğru denmesi gerekiyorsa, yanlışa da yanlış denmesi gerekmez mi? Gerektiğinde itiraz edilmez mi hiç?

Ben bir tanesine gitmiştim. İş istemek için gitme, aydınlanmak istediğin konularla ilgili git ve karşısına geç. Yetkililerin karşısına geçip çatır çatır konuşabilmek önemli.

"Evim tekke gibi"

- Arkadaşlarınızı sıklıkla evinizde ağırlarmışsınız...

Arkadaş ortamımı severim. Tekke gibidir evim. Gece 02.00’de telefon gelir ve koştur koştur ağlayan kadın arkadaşlarım evime gelir.

- Kadınlar en çok neye ağlıyor?

İlişkilerine ağlıyor. Son zamanlarda adamlara bir şeyler oldu. Adamlar bir kadını tavlayana kadar kızıl maskeli gibi davranıyor. Kadına kendilerini o kadar iyi hissetiriyor ki neredeyse prenses gibi... Kadına ertesi gün evlenecekmiş gibi davranıyor, sonra da birdenbire değişip izini kaybettirmeye çalışıyor. Son zamanlarda duyduğum bütün öyküler bunun üzerine. Adamların çaylarına, içkilerine bir şey mi kattılar ya da toplu bir karar mı aldılar nedir bilmiyorum ama bu terbiyesizlik durumu canımı sıkıyor. Sanki hepsi toplanıp böyle bir karar aldılar. Büyük şehirlerde artık sosyal ortamlarımız çok fazla ve çok fazla insanla tanışılıyor. Bu durum da etkiliyor ilişkileri. Ya da erkekler hümanistliğin cılkını çıkardı! Bir insan sevgisi aldı, herkesi sarıp sarmalamak istiyorlar. Erkekler kadınlar karşısında fazla hümanist oldular. (gülüyor) Her kadını sevmek istiyorlar. Çağın getirdiği bir sistem bu.

"Dokunmayın Artvinime"

- Artvinlisiniz. Karadeniz kadınları direniyor, sizde Karadeniz kadını ruhu var mı?

Hayatım boyunca ayakları üstünde duran bir kadın oldum. Annem çok edilgendi, acaba ona tepki olarak mı böyle oldum. Annem her konuda sessizdi. Küçükken bile anneme topla eşyalarını, babamın zulmüne daha ne kadar dayanacaksın diyordum. Hafızam yeni şeylere açık olsun diye çok şeyi unutmaya çalışırım ama Artvinimde geçirdiğim hiçbir kareyi unutmadım. Artvin’in temiz havası hiçbir yerde yok, İsviçre’nin Alpleri halt etmiş.

- Şimdi o güzelliklere müdahale var. Tüm bu madencilik faaliyetlerine, olan bitene ne diyorsunuz?

Çok üzülürüm fakat konuştuğum bazı insanlar yanlış aktarıldığını söylediler. Doğaya zarar vermeyerek çalışılacak, doğaya aykırı bir şey yapılmayacak dendi. Eğer dedikleri gibi olacaksa bir taraftan da ülkemizin kaynaklara ihtiyacı var. İnsan yararı için de kaynaklara ihtiyacımız var.

- İnanıyor musunuz amacın insanlar için kaynak yaratma olduğuna? Zaten en basit madencilik faaliyeti bile doğayı öldürür, zarar verir. Ayrıca, projenin başındaki Cengiz Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, ortaya çıkan ses kayıtlarında “bu milletin a... koyacağız” demişti.

Evet, burada iyi niyete ne kadar inanabiliriz ki? Bu konu da bilinçli olmadığım için konunun provokatörü olmak istemem. Ama bir yandan da kesinlikle “Dokunmayın Artvinime” derim, diyorum da. Artvin dokunulmaması gereken müthiş bir cennet.