Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Baş konuşmasında, Özsüt işçilerinin direnişine, 15 Temmuz darbe girişimine ve Rabia Naz'ın ölümünü kamuoyunun gündemine taşıyan Metin Cihan hakkında başlatılan soruşturmaya da değindi.
Erkan Baş ayrıca son günlerde tartışılan İstanbul Sözleşmesi'ne dair de değerlendirmelerde bulunarak, Kadınların kazanılmış haklarına karşı son derece organize bir saldırı başlatılmış durumda” dedi.
TBMM'nin 2.5 aylık bir tatile gireceğini belirten Baş, Türkiye İşçi Partisi'nin bunu kabul edilir görmediğini. İktidarın görevlerini yapmadan kaçmaya çalıştığını ifade etti.
Baş'ın basın toplantısından satır başları şöyle:
Kamuoyunda Özsüt ismiyle tanınan işletmede çalışan işçi arkadaşlarımızın direnişleri bu hafta temel gündemimiz. Geçtiğimiz cumartesi günü yaptıkları basın açıklamasında yanlarında olduk.
Özsüt işçileri yaklaşık iki aydır maaşlarını alamıyorlar, fazla mesai ücretleri ödenmiyor ve yemek kartları verilmiyor. Uzun zamandır haklarını alamadıkları ve yaptıkları tüm çağrı yanıtsız kaldığı için 3 Temmuz günü eyleme başlıyorlar. Aşağı yukarı 70 işçiyi kapsayan bir haksızlık, adaletsizlik söz konusu. Patron işçileri bölmek için direniş başlayınca hemen 5 işçinin alacaklarını ödüyor. Ancak bu 5 işçi örnek bir davranış göstererek hesaplarına yatırılan paralara dokunmayacaklarını söylüyorlar.
Patron 5 işçiye 'alın paranızı gidin' demek istiyor, çünkü patronlar herkesi kendileri gibi sanıyorlar. 'Tüm arkadaşlarımız haklarını alana kadar direnmeye devam edeceğiz' diyen bu 5 işçi arkadaşımız da tüm işçi sınıfına, halkımıza örnek bir davranış sergiliyorlar.”
Özsüt'ün patronu, Boğaz'da trilyonluk villalarda, yalılarda yaşıyor ancak işçilerin birkaç bin liralık alacağını ödemiyor. Birileri yalılarda yaşarken işçiler hakları için sokaklara çıkmak zorundadır. Bizim isyan ettiğimiz Türkiye tablosu budur.
Buradan Özsüt patronuna sesleniyoruz: İşçileri oyalamaktan, haklarını gasp etmekten vazgeçin. İşçileri bölemezsiniz, direnmeye kararlılar. Haklarını alana kadar mücadeleye devam edecekler. Eylemi tüm Özsüt ürünleri satılan yerlere yaymaya kararlılar. Artık siz bilirsiniz!
Emekten yana tüm halkımızı da Özsüt işçilerini desteklemeye çağırıyoruz. Biz de sonuna kadar yanlarında olacağız.”
15 Temmuz darbe girişimine de değinmek istiyorum. Darbe girişiminden üç yıl sonra en net görünen tablo şudur: Tayyip Erdoğan'ın 16 Temmuz'un ilk saatlerinde söylediği, 'Bu bize Allah'ın bir lütfudur' vurgusunun ne anlama geldiği geride kalan üç yılda anlaşılmış durumda.
3 yıl sonra bugün AKP bu darbe girişiminden çok yönlü faydalanan bir parti olarak siyasi yaşamına devam ediyor. Önce OHAL ilanı devreye girdi. FETÖ'ye karşı son derece kararlı bir duruş sergileyen pek çok muhalif cezaevlerine atılıyor, baskıya uğruyor. Fakat Gülen Cemaati'yle ilişkisi bilinen pek çok isim AKP ile yakın olduğu için herhangi bir biçimde bir şey kaybetmedi, soruşturmaya uğramadı. Tutuklansa bile FETÖ Borsası denilen yapıya parasını verip kurtulmuş durumda.”
15 Temmuz'dan hemen sonra yaptığımız uyarılar, iktidarın bu olayı kendisi için kullanacağına dönük uyarılar üç yıl sonra haklı çıkmıştır. Şunun altını kalınca çizmek istiyoruz: Türkiye'de iktidarın FETÖ'yle mücadelesi yoktur. FETÖ'yü bir sopa olarak kullanarak toplumun tüm muhalif kesimlerine karşı bir tasfiye girişimi vardır.
Bugün yeni cemaatlerle, tarikatlarla AKP'nin şiir gibi uyumunun devam ettiğini görüyoruz. FETÖ'den boşalan yerlere Menzil Tarikatı, Süleymancılar, İskenderpaşa Dergâhı üyeleri yerleştiriliyor.
Yaşadığımız deneyim gösteriyor ki, bu durum ülkemizin geleceği açısından son derece tehlikelidir.
Türkiye'de cemaatlerin, tarikatların, dinin siyasal alandaki egemenliğinin yerini laiklik almadığı sürece, din siyaset alanının dışına çıkarılmadığı sürece bu tehlikeleri yaşamaya devam edeceğiz.”
Özellikle emperyalist güçlerin, özellikle büyük sermayenin en kolay kullanabildiği siyasal araçların başında bu tip dini örgütlenmeler geliyor.
Bu FETÖ örgütlenmesinin nasıl kurulduğu, serpildiği, desteklendiği nedense hiç konuşulmak istenmiyor. Komünizmle Mücadele Dernekleri adı altında örgütlendikleri unutturulmak isteniyor. 12 Eylül darbesinden sonra bu örgütlenmenin önünün açıldığı gün gibi ortada değil mi? Hep söyleniyor, bu örgütlenme 50 yıldır, 60 yıldır var deniyor. Doğrudur bu yıllarda devlet kademelerinde görev alan herkes bu örgütün varlığından sorumludur.
Ancak AKP döneminde bu yapının iktidar ortağı olduğu, en büyük gelişimini gösterdiği unutulamaz. Dolayısıyla bugün AKP'li sözcülerin, vekillerin, parti yöneticilerinin 'Bunlar zaten her dönem vardı' demesi bizim açımızdan hükümsüzdür.”
Bir süredir kadınların kazanılmış haklarına karşı organize bir saldırı başlatılmış durumda. Tümüyle kadınların mücadelesinin eseri olan kısmi kazanımlarının da ortadan kaldırılması tehlikesiyle karşı karşıya.
Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi adıyla bilinen belge hakkında kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Bu sözleşmenin aile kurumunu parçalamaya hizmet ettiği ve kaldırılması gerektiği söyleniyor.
İstanbul Sözleşmesi tüm devlet görevlilerine kadına yönelik şiddetle mücadele görevi yüklüyor. İstenen şey devletin bu konudaki yükümlülüklerinin ortadan kaldırılması.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinin aile kurumunu parçaladığını söyleyenlere 'sizin aile anlayışınızı sorgulamak gerekir' diyoruz. Aile içerisinde eşitlik geliştiğinde aile kurumu parçalanıyorsa, sizin aile anlayışınızda bir sakatlık var demektir. Teşebbüs bile etmeyin. Zaten kadınlar kazandıkları bu hakkın gasp edilmesine izin vermeyecek, sessiz kalmayacaktır.”
Rabia Naz'ın hayatını kaybetmesi kamuoyunda ciddi bir tartışmanın konusu olmuştu. Biz de çeşitli defalar gündeme getirdik. Ailenin bu konuda son derece ciddi iddiaları var. Mesele iktidar eliyle sağlıklı bir soruşturmadan kaçırılıyor.
Bu karanlık tablonun yarılmasında, bu konunun ülke gündeminde yer almasında önemli bir payı olan gazeteci arkadaşımız Metin Cihan hakkında soruşturma açıldığını öğrendik. Daha önce Rabia Naz'ın babası Şaban Vatan hakkında bir soruşturma açılmıştı. Savcılık birkaç defa ifadesini almıştı. Şimdi de gazeteci Metin Cihan hakkında yapılıyor benzer işlem.
Rabia Naz hakkındaki iddiaların araştırılması tepeden tırnağa engelleniyor. Meclis'e bu konuda gelen araştırma önergeleri reddediliyor. Hakimlerin, savcıların konuyla ilgilenmesinin engellendiği iddia ediliyor. Bunların soruşturulması gerekirken, bu karanlığın aydınlatılması için mücadele eden Şaban Vatan'ın, Metin Cihan'ın yargılanmaya çalışıldığını görüyoruz.
Emniyet, yargı hatta Meclis, bir çocuğun şüpheli ölümünü araştırmak yerine adalet mücadelesi verenlere bedel ödetmek peşindeyse, biz de bu olayın aydınlatılması için ne bedel ödenmesi gerekiyorsa ödeyeceğiz ve bu olayı aydınlatacağız.
Hem Şaban Vatan'ın hem Metin Cihan'ın sonuna kadar yanında olacağız.”