Son Dakika Haberi - Erkan Baş: Tüm yurttaşlarımızın şunu bilmesi lazım darbe ile karşı karşıyayız

Son Dakika Haberi - Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ve Parti Sözcüsü Sera Kadıgil, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin TİP Milletvekili Can Atalay'a hak ihlali kararını veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla ilgili açıklama yaptı. Erkan Baş, "Dün itibarıyla açık, net bir yargı darbesiyle karşı karşıyayız. Bugün soru şudur: Bu darbe girişimini püskürtecek miyiz, püskürtmeyecek miyiz, bu darbe girişimine karşı direnecek miyiz, direnmeyecek miyiz, bu darbe girişimine karşı susacak mıyız, susmayacak mıyız? Kadıgil de, "Şunu açık açık Yılmaz Tunç'un da Recep Tayyip Erdoğan'ın da Devlet Bahçeli'nin de Feti Yıldız'ın da kendini bu devletin sahibi sanan herkesin de bilmesi lazım. Ortada bir anayasa yoksa ortada bir devlet yoktur” diye konuştu.
Erkan Baş: Tüm yurttaşlarımızın şunu bilmesi lazım darbe ile karşı karşıyayız
2023-11-09 19:24:18   Güncelleme: 2023-11-09 19:24:18    

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Parti Sözcüsü Sera Kadıgil ve beraberindeki parti heyeti, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin dünkü kararı hakkında görüş alışverişinde bulunmak ve tavır almaya çağırmak üzere TBMM'de grubu bulunan HEDEP, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi temsilcilerini ziyaret etti. Ziyaretlerin ardından TBMM'de basın toplantısı düzenleyen Baş, şunları söyledi:

"Yargıtay Ceza Dairesi kararı olarak açıklanan bu metin hukuken yok hükmündedir. Karar demişler; sözde üç karar yazılmış. Birincisinde; Yargıtay 3. Ceza Dairesi diyor ki, 'Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karara uyulmamasına karar verdik.' Anayasa 153. 'Anayasa Mahkemesi kararları kesindir' diye başlıyor. 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete'de hemen yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını idari makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar' diye bitiyor. Elimizde bu anayasa varken; bu anayasa hala yürürlükteyse Yargıtay 3. Ceza Dairesi diyor ki, 'Anayasaya uymuyoruz.' Beyler kimsiniz siz? Kimsiniz? Anayasa ayaklar altına alınmıştır.

Yetmiyor ikinci karar; 'TBMM'ye bu karar ulaştırılsın Can Atalay'ın milletvekilliği derhal düşürülsün.' Yok ya, başka bir emriniz var mı? Hangi akla, hangi yetkiyle bir de kararın öncesinde TBMM'ye parmak sallıyorlar. Daha önce gönderdikleri karar Anayasa Mahkemesi bir ay sonra aykırı bir karar vermiş olmasına rağmen uygulanmamışmış. Utanmadan TBMM'nin suç işlediğini iddia ediyorlar. TBMM'yi tehdit ediyorlar. Biz halk iradesinin üstünde bir irade yoktur diyoruz. Yetmiyor üçüncü karar; Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmak. Ne yapmış Anayasa Mahkemesi üyeleri? Yasalara, anayasaya, daha önceki Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun bir biçimde Can Atalay ile ilgili karar vermişler.

Anayasa Mahkemesi, anayasaya, anayasanın kendilerine verdiği yetki ve göreve, anayasa maddelerine, yasaların kendilerine verdiği göreve, daha önceki Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak aynı kararı aldılar zaten. Daha önce MHP'li Engin Alan için alınan kararı, daha önce CHP'li Mustafa Balbay için alınan kararı, daha önce HDP'li vekilleri için alınan kararın aynısını aldı Anayasa Mahkemesi. Belli ki o gün güçleri yetmemiş, bugün kendilerini çok güçlü hissediyorlar. Görevini yapan ve hepimiz açısından çok açık bir biçimde anayasaya, yasalara, kendi kararlarına uygun bir karar alan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyorlar. Burası hukukun bittiği nokta. Dolayısıyla bizim açımızdan bu noktada hukuki bir tartışma yoktur.

"Çok tehlikeli bir eşik"

Tüm yurttaşlarımızın şunu bilmesi lazım; dün itibarıyla açık, net bir yargı darbesiyle karşı karşıyayız. Bugün soru şudur: bu darbe girişimini püskürtecek miyiz, püskürtmeyecek miyiz, bu darbe girişimine karşı direnecek miyiz, direnmeyecek miyiz, bu darbe girişimine karşı susacak mıyız, susmayacak mıyız? Her birimizin, tüm siyasi partilerin, tüm milletvekillerinin ve altını çizerek söylüyorum tüm yurttaşlarımızın şu anda karşı karşıya olduğu soru budur. Biz çok ve net olarak bu yargı darbesi girişimine karşı en kararlı biçimde direneceğimizi ve halkın haklarını, halk iradesini sonuna kadar savunmaya devam edeceğimizi açık ve net bir biçimde söylüyoruz.

Kenan Evrenler bu anayasayı getirdiklerinde bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, bizler bu anayasaya 'hayır' oyu verdik. Bunun gururunu da 40 yıldır yaşıyoruz. Bütün bunlara rağmen anayasa yürürlükteyse o bizi ne kadar bağlıyorsa, iktidarı da o kadar bağlıyor, Yargıtay'ı da bağlıyor, Anayasa Mahkemesi'ni de bağlıyor. Beğenmeyebilirsiniz, Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararını biz beğenmiyoruz. Bu ülkede mahkemelerin verdiği pek çok kararın baskıyla, iktidarın zoruyla alındığını düşünüyoruz. Ama bunlara ilişkin hukuk içerisinde etkin bir mücadele vermek dışında bugüne kadar yaptığımız hiçbir şey olmadı. Eğer biz Yargıtay'ın bu uygulamasını olağan kabul edersek, bu memlekette bundan sonra kim güçlü hissederse kendini o istediğini yapar. Bu çok ama çok tehlikeli bir eşiğe geldiğimizi gösteriyor. Taş devri hukukuna geri dönmektir bu.

"'Bu mesele Can Atalay'ın meselesi değildir' dedik"

Gezi davasının çok uzun seyrinin, çeşitli aşamalarının hep içinde olduk. En başında yargılananlardan bir tanesiydim. Daha sonraki süreçte bu davayı sürekli takip ettik. Hep bir siyasi dava olduğunu söyledik. Yargıtay kararı tek bir işe yaradıysa bu davanın hukuki değil, siyasi bir dava olduğu fikrini bir kez daha karşımıza bütün açıklığıyla çıkartmıştır. 15 Mayıs sabahından bu yana Can'ın, Hatay halkının oylarıyla TBMM'ye seçildiği günden bugüne TİP olarak bir şeyin altını çizdik. 'Bu mesele Can Atalay'ın meselesi değildir' dedik. 'Bu mesele sadece Hatay halkının meselesi değildir' dedik. 'Burada bu ülkede yaşayan 85 milyon yurttaşın hakkının gasp edilmesi söz konusudur. Biz mücadeleyi buna karşı sürdüreceğiz' dedik. Türkiye bugünlere anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz diyenlerin zihniyetiyle geldi. Türkiye bugünlere iktidarın hedef seçtiklerini haksız, hukuksuz bazen yargısız hedef haline getirmesiyle geldi. Dün itibarıyla bugüne kadar anlatmaya çalıştığımız şeyin aslında ne kadar derin bir sorun olduğu bu kez çok daha geniş kesimlerin kabul ettiği ve ne mutlu ki açık tavır aldığı durum haline gelmiştir.

Kaynağı belirsiz bir takım odaklardan güç alan birileri, bu davada özelinde yargıdaki biriktirdikleri güçle toplumu hizaya getirmeye, Türkiye'de kendilerine karşı teslim olmayan, mücadele eden herkese istedikleri zaman istedikleri her şeyi yapabileceklerini göstermeye çalışıyorlar. Biz dün akşam saatlerinden bu yana Türkiye'de saygın pek çok hukuk kurumunun, pek çok siyasi partinin, yazarların, akademisyenlerin, düşünürlerin, aydınların, sanatçıların, yurttaşların bu karar karşısındaki haklı tepkisini, dik duruşunu büyük bir mutlulukla karşıladığımızı paylaşmak isteriz. Bugün sabah saatlerinde Meclis'te grubu bulunan muhalefetteki siyasi partilerden randevu talep ettik, görüşmeler gerçekleştirdik. Sırasıyla HEDEP, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi gruplarını ziyaret ettik. Ziyaretlerimizde dün akşam ki duruşları için her birisine teşekkürlerimizi ilettik. Bundan sonraki süreçlere ilişkin görüş ve önerilerimizi paylaştık, kendilerinin görüş ve önerilerini aldık.

 

"TBMM'ye düşen, kendisine parmak sağlayan bu odaklar karşısında dik duruşunu bir kez daha ortaya koymaktır"

Önümüzdeki günlerde, bugünden itibaren hep birlikte ortak kararlarımız doğrultusunda birlikte geliştireceğimiz bir stratejiyle hareket etme konusunda açık olduğumuzu paylaştık. An itibarıyla gözlemimiz muhalif tüm siyasi partilerin net bir tutum içinde olduğudur. Kuşkusuz somut adımlar için alınacak kararlar için her birimizin kendi kurullarında değerlendirmeler yapma ihtiyacı var. Birlikte değerlendirmeler yapacağız ve bu yargı darbesi girişimini umuyorum ki hep birlikte püskürteceğiz. Bugün TBMM, olağan gündemle devam etmesi mümkün değildir. TBMM'ye düşen kendisine parmak sağlayan bu odaklar karşısında dik duruşunu bir kez daha ortaya koymaktır. TBMM'ye düşen anayasaya uygun bir biçimde tutum takınmasıdır. Biz bunun hep birlikte olması gerektiğinin altını çiziyoruz."

"Ortada hukukla ilgili tartışabileceğimiz en küçük bir konu yok"

Baş'ın ardından konuşan parti sözcüsü Sera Kadıgil de şunları kaydetti:

"Bir hukukçu sıfatıyla, hukukun üstünlüğüne, anayasaya koruyacağına, namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş 599 milletvekilinden biri olarak hukuka dair söyleyebileceğimiz hiçbir şey yok. Ortada hukukla ilgili tartışabileceğimiz en küçük bir konu yok. Kendisini hukukçu sanan ve koca koca sıfatları sırtında taşıyıp, bu halkın iradesine darbe yapabileceğini sanan AKP'li ve MHP'lilerden geçilmiyor ortalık. Bu bir karar değil. Bunun adı bir darbe girişimi belgesidir. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nde oturan 5 tane üstüne hakim cübbesi giymiş erkek geçtiğimiz gün itibarıyla darbeye teşebbüs ediyor. Daha önce de anayasayı ihlal etmeye kalkanlar oldu. Açık açık söyleyeyim Recep Tayyip Erdoğan'ın üçüncü kez adaylığı, iki kez aday olabilirdi anayasa uyarınca üçüncü kez seçildi.

Bu önümüzdeki sürecin geçirdiğimiz süreçlerden farkı şudur; ilk defa tarihinde 20 yıllık iktidarında AKP-MHP iktidarı gemi o derece azıya almışlardır ki artık anayasayı uygulamadıklarına bir kılıf uydurma gereği hissetmiyorlar. Artık açık açık üstünde hakim cübbesi olan insanların bu kararla 'Ben anayasa madde 53'ü takmıyorum, tanımıyorum. Ben anayasa madde 153'ü ilga ediyorum' dediği ve utanmadan başına, 'Türk milleti adına' yazdığı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıyayız. Arkamda yazan, 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' bu sadece Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözü değil. Bu bizim Anayasımızın 6'ncı maddesinin girişidir ve bu cümle şöyle devam eder; 'Türk milleti egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılır. Egemenliğin kullanılması hiçbir suretle, hiçbir kişiye, zümreye ve sınıfa bırakılamaz hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.'

 

 "Bu terbiyesizliği yapacak bir ceza dairesiyle karşı karşıyayız"

Şimdi soralım başkan Muhsin Şentürk, üye Hakan Yüksel, üye Mustafa Doğru, üye Şerafettin Saka, üye Mustafa Karayıldız siz kimsiniz, siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasının maddelerine 'ben uymayacağım' diyebiliyorsunuz? Siz bu yüzü bu hadsizliği yapacak cesareti kimlerden alıyorsunuz diye soracağım ama kimlerden aldıkları da o cevapların sahipleri de dün akşamdan beri birer birer düşüyor. 'Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymuyorum, Anayasa madde 153'ü ben takmıyorum ne yaparsanız yapın' diyen bir Yargıtay Ceza dairesi var. Bununla da yetinmiyor dönüyor bize, Meclis'e de ayar veriyor. Meclis'e diyor ki, 'Siz benim benim hükmüme karşı nasıl olur da Can Atalay'ın vekilliğini düşürmezsiniz' diyor. Bu terbiyesizliği yapacak bir ceza dairesiyle karşı karşıyayız. Bu ceza dairesi Yargıtay'a bağlı, hakimler HSK tarafından atanıyor, bu HSK'nın başında Yılmaz Tunç var.

Şunu açık açık Yılmaz Tunç'un da Recep Tayyip Erdoğan'ın da Devlet Bahçeli'nin de Feti Yıldız'ın da kendini bu devletin sahibi sanan herkesin de bilmesi lazım. Ortada bir anayasa yoksa ortada bir devlet yoktur. Ortada bir anayasa yoksa ortada bir cumhurbaşkanı yoktur. Ortada bir anayasa yoksa ortada bir bakan falan yoktur. Şu anda Yargıtay'ın yaptığı şey budur. 'Ortada bir anayasa yok ben bir zümre olarak milletin egemenliğini elime aldım tutuyorum' diyor. Yargıtay'ın apır sapır kararlarının gerekçelerine baktığınızda ilk işareti Feti Yıldız'ın hesabından verildiğini açık açık görüyorsunuz. Feti Yıldız şunu diyor; ' Hukuk kuralı uygulayıcının elinde değişmemelidir. Hakimler ne diyorsa anayasa odur diyebilir mi? Feti Yıldız bunu Anayasa 153'ü mülga etmeye kalkan ceza dairesine söylemiyor. Feti Yıldız, bunu Anayasa Mahkemesi'ne söylüyor. Feti Yıldız, 'Yasama organının yerine geçerek normda ihdas edemez, mevcut olan normu da görmezden gelemez' diyor.

"Mehmet Uçum bu ülkenin namuslu, onurlu hukukçularını tehdit ediyor"

Sormak lazım Sayın Yıldız, Anayasa madde 153'ü görmezden gelen Yargıtay 3. Dairesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Hani avukatsınız ya, hani milletvekilisiniz ya, hani namusunuz ve şerefiniz üzerine söz verdiniz ya bu ülkenin hukukuna sahip çıkmak için buradan davet ediyorum, bu konuda bir açıklama bekliyorum. Geliyorum üçüncü ve en tehlikeli karaktere Mehmet Uçum. Dün gece saat 01.00’de bir tweet yumurtluyor. Bu insan sarayda oturan hukuk politikaları bilmem nesinin başı. 'Bu çerçevede Yargıtay'ın AYM ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur' diyor. Devam ediyor, 'Yargıtay'ın kararı turnusoldür, kim milli yargıdan yana kim değil belli olur' diyor. Tehdit ediyor. Mehmet Uçum bu ülkenin namuslu, onurlu, okuma yazma bilen hukukçularını tehdit ediyor. Yargıtay'ın bu dairesi bir Anayasa Mahkemesi’nin kararını iplemiyor. Mehmet Uçum, çıkıyor bizi tehdit ediyor. Bu ülkede anayasayı savunmak ne zamandan beri gayri milli oldu. Bize gayri millilik dersi verecek son insan sizsiniz. Önce bir parça utanmanız varsa açın savcının mütalaasını okuyun.

Yargıtay 3. Dairesi’nin bu 5 tane üstüne hakim cübbesi giymiş şahısla yapmaya çalıştığı şey Anayasa’nın 5 maddesini birden Devlet Bahçeli ve yaverleri istiyor diye ortadan kaldırma girişimidir. MHP yüzde 10 oyla ben ülkenin anayasasını kafama göre değiştirim sanıyorsan, AKP yüzde 35 oyla bu ülkenin anayasasını kafama göre değiştiririm sanıyorsanız buradan açık açık söylüyorum avucunuzu yalarsınız."

Erkan Baş, Parti Sözcüsü Sera Kadıgil ve beraberindeki parti heyeti, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla ilgili TBMM'de grubu bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti ve Saadet Partisi temsilcilerini ziyaret etmişti. 

Ne olmuştu?

Can Atalay, Gezi Parkı davasında 18 yıl hapse mahkum edildikten sonra 14 Mayıs'ta yapılan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde TİP'ten milletvekili seçilmişti. Atalay'ın, "milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi" talebiyle yaptığı başvuru, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce reddedilmişti. Milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı gerekçesiyle yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılmıştı.

Sürecin devam ettiği sırada Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay'a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı. AYM de başvuruyu kabul ederek oy çokluğuyla 25 Ekim'de Can Atalay'ın "seçilme hakkı" ile "kişi hürriyeti ve güvenliği" haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti. AYM'nin kısa kararı Gezi davasına bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.