İleri Haber'den Ebru Pektaş, 'Kaşarlık'la 'Kezbanlık' arasında kadınlığımız başlıklı bir yazı yazdı. İşte o yazı:
''Geçen hafta, Taksim İstiklal caddesinde, kadınları aşağılayan bir broşür dağıtan ÜMMED-DER adlı gerici, şeriatçı bir grup ilerici kadınların engellemesiyle karşılaştı biliyorsunuz. Broşürde yazanlar ayrıntılı biçimde kadınlara yönelik yasakları içeriyordu. Kadın çalışamaz, makyaj yapamaz, topuklu ayakkabı giyemez, müzik dinleyemez, ince çorap giyemez vs.
Ne yazık ki gericilik, kadın düşmanlığı her zaman böyle sakallı, cüppeli elinde broşürüyle karşımıza çıkmıyor. Sözgelimi sosyal medyaya şöyle bir bakmak yeterli. Buyurun Ekşi ve Uludağ sözlükten bazı entry’ler:
“Azdıracağını bile bile topuklu ayakkabı giyen kız”/“Kalçasına bakılacağını bile bile tayt giyen kız”/“Bir kadın neden dar kot giyer”/“Mini etek giyen kızın verme olasılığı”/“Evlenmeden cinsel ilişkiye giren kız”/“Bakire olmayan hatunla evlenmek”/“Taciz edildim diye zırlamak”/“Kezbanın taciz günlüğü”/“Sözlükteki zeki kadınların kaşar olması”
Dileyen okur şeriatçıların dağıttığı broşürü bu entry’lerle kıyaslayabilir.*
Sözlük demişken bir de TDK var biliyorsunuz. Devletin entry’sinin de aşağı kalır yanı yok.
“Müsait: Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)”
Velhasıl bu bin bir surat gericilik sözlüklerden dizilere, capslere, şarkılara hayatımızın her yerine değmekte. Üstelik az evvelki örneklere bakılırsa, sakallı, şalvarlı ‘IŞİD zihniyeti’ ile klavye başında sözlük maddesi yazan, üniversite mezunu, kentli, belki birkaç dil bilen, büyük ihtimalle tuzu kuru yuppielerin cinsiyetçiliği oldukça benzer özellikler sergilemekte. İçinde debelendiğimiz kültür bu.
Kuşkusuz kültürün dönüşümü, politik atmosferden bağımsız ele alınamaz. Artık bayat bir dizi gibi uzadıkça uzayan AKP’li yıllar popüler kültürdeki cinsiyetçi öğeleri de dönüştürmüş durumdadır.
Dönüşüm çok dramatik olmuştur. 80’li yılların öncesine uzandığımızda, yıllar yılı kendini sabra, feragate, adanmışlığa, faniyi küçümsemeye, ‘kavuşamayan aşka’ hasretmiş bir popüler kültürle karşılaşıyoruz.
Kadın ya sevginin, ulaşılamayan aşkın, cinsel göndermesi son derece müphem bir güzelliğin simgesi, dev takma kirpiklerin ardındaki mana dolu gözlerdi ya da erkeği elinde oynatan, elinde buzlu viskisiyle aşka değil, paraya, güce, tene, fani zevklere düşmüş bir malzemeydi.
Kadın sakınılacak, ırzı, namusu üstüne titrenilecek analar ve bacılar kadar iffeti için canına kıyacak kader mahkumlarıydı. Romans kipindeki bu ilişkilerde ‘sevgi neydi, sevgi emekti’, aşkı aşk yapan sevgiliye kavuşmak değil, kavuşmak için doldurulan çile, hiç kavuşmadan vecde gelmeydi.
Burada da cinsiyetçilik yok mu? Kuşkusuz var. Bekaret tabusuyla bildiğimiz cinsiyetcilik. El değmemişlikle, kirlenmemişlikle, bekaretle ve tüm bunları garanti eden bir masumiyetle resmediş var. Yine de bu kurguda aşkla, temizlikle, namusla ‘yüceltilen’ kadın, bir nefret nesnesi değildir.
Kadının sözlüklerdeki entry örneklerinde tanımlandığı biçimiyle, bir nefret nesnesine dönüşmesinde pornografi önemli bir unsur olmuştur. 70’li yılların izbe sinema salonlarına sıkışan pornografi, egemen ‘romans’ ortamının yeraltıydı. Dönüşüm tam da burada oldu.
Pornonun ‘legale çıkması’, tüm bir kültüre sızması, kendisini ‘cinsellik patlaması’ olarak ele veren dallı budaklı bir örüntü. Tene, arzuya, seyretmeye, teşhir etmeye, öpmeye, sevişmeye, hazza doyamayan şehvani bir kültür…
‘Ben de isterem’le başlayıp, Tarkan’ın libido şöleni parçalarıyla devam eden, ‘bandıra bandıra yenilecek’, ‘deli gibi sevişilip aşktan ölünecek’ bir kültürdü bu…
2000’li yıllar, bu gümbür gümbür ‘cinsel özgürlük’ atmosferinin, AKP tipi gericilikle harmanlandığı yeni bir evre. Bu evrenin en önemli özelliği: Kadın düşmanlığı...
Bu evrede her türlü sürpriz var. Bir gün, çok penis sever Cübbeli Hocanın ‘Allahın adını cinsel organa üfleyin’ tavsiyesiyle, bir başka gün, profesörün öğrencisine ‘yatakta çıkardığın sesleri derste çıkarma’ dediği bir haberle karşılaşmak mümkün.
Daha anonim unsurlara bakıldığında kadının nasıl da bir nefret nesnesine dönüştüğü daha iyi görülecektir.
Bu kültürün bin bir çeşit nickname’in ardına saklı anonim üreticisi çoğunlukla, kendini mizahla, ‘kötü çocuk olmakla’, ‘piç olmakla’ cool sayan, ‘duyar kasmayan’, ‘sevgi, emek hede hödö’ demeyen erkek kişisidir.
Bu erkek kişisi, güya tüm yargıların dışındaki bir ulu mertebede selfie pozları verse de gericilikte taşra kahvehanesi ortamlarına taş çıkartacak cinstendir.
Bu erkek kişisinin ve onun çok sevgili penisinin fikirlerine bakacak olursak; kadın, sevişiyorsa ‘kaşar’, sevişmiyorsa ‘kezban’dır...
Kadının dar kot giymesi, dekoltesi, topuklu ayakkabısı, mini eteği onun rahatlığına, ‘vermeye’ hazır oluşuna, müsaitliğine, günaha batmış bir arzu nesnesi olduğuna delalettir...
Giyimi böyle olmayan ya da olamayan kadın, ‘varoş artı tiki’ ya da ‘dişi kıro’ bir oluşum olarak ‘Kezbanlığa’, erkeklerin ilgi alanı dışında kalan bir patriyarkal artı-nüfusa dahil olur.
Bu kurguda Kezbanlar ‘tacize uğradım’ diye zırlayarak erkeğin ilgisine mazhar olmaya çalışırlar (!)
Kadın ne yapsa bu nefret ilişkisinden sıyrılamaz artık...
Maskülizm militanı olarak bu ‘kurgu yazarı erkek’, noktalama işareti yerine ‘amk’ yazar. Bu söz, nefret ayininin amini gibidir. Yüksek cinsel performansını nefret ettiği her şeyi dişileştirerek sergiler. Tema olarak erkeğin cinsel edimi; penetrasyon (girme), en gözde vurgu artırıcıdır, heyecan, harbilik, kişilik katar konuya.
Peki tüm bunlar nereye varacak?
Artık popüler kültürün belirgin bir unsuru olarak öne çıkan bu cinsiyetçi dil/kültüre, meydanın boş olmadığını, en azından 2013 Haziran Direnişi’nden beri sosyalist toplumsallık dahil toplumun önemli bir kesiminde cinsiyetçi dil/küfür/kültür gibi konularda yeni bir duyarlılığın oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu mücadeleyi yaşamın her alanında büyütmek zorundayız.
Cinsiyetçi nefretin önümüze attığı Özgecan’ın kesik elleridir. O eller artık bizim ellerimizdir; seslerini, sözlerini, küfürlerini, tacizlerini, pis nefeslerini o ellerle boğacağız!''