Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği 11 Mart 2020, Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan Kovid pandemisinin Türkiye’nin de kapısını çaldığı gün olarak tarihe geçti. Tespit edilen ilk vakanın ardından bir yıl içerisinde, korunmadan tedaviye, karantinalardan serbestleşmelere, aşılamadan bağışıklığa dek uzun bir yol kat edildi. Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre bu bir yılda yaklaşık 35,5 milyon PCR testi yapıldı, 2 milyon 800 bin kişi virüsle enfekte oldu ve 29 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. 2 milyon 600 binin üzerinde hasta ise iyileşerek sağlığına kavuştu. Bu süreçte 13 binden fazla hastanın yatarak tedavi gördüğü Türkiye’nin en büyük pandemi merkezi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çekmeköy Devlet Hastanesi ve 45 günde inşaa edilerek pozitif vakalar için önemli bir tedav merkezi olan Prof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurettin Yiyit, bir yılda gelinen noktayı Demirören Haber Ajansı (DHA) için değerlendirdi. Prof. Dr. Yiyit, pandeminin ilk günlerinde saatler boyu tulumlarla kan ter içinde çalışan ve ailelerinden haftalarca ayrı yaşamak zorunda kalan sağlık çalışanlarının artık virüs hakkında daha çok şey bildikleri ve daha tecrübeli oldukları için virüsle savaştıkları sahada da kontrollü bir normalleşmeye geçtiğini hatırlatarak, vaka sayılarının yine tırmanışa geçtiği bugünlerde önemli uyarılarda da bulundu.
“ARTIK 40-60 YAŞ ARASINI DAHA ÇOK YATIRIYORUZ"
“Eskiden daha çok 65 yaş ve üzeri riskli grubu daha çok hastaneye yatırıyorduk. Son zamanlarda 40-60 yaş arasını daha çok görüyoruz. Demek ki aşılanan risk grubunda aşının faydası oluyor. Ama hastanelerimiz yeniden dolmadan, vatandaşlarımızın kurallara daha çok dikkat etmesi, aşı sırası gelenlerin de hiç vakit kaybetmeden aşısını olması şart" diyen Prof. Dr. Yiyit, Türkiye’de ikinci doz aşısını olup iki haftalık süreyi geçiren yaklaşık 1.5 milyon kişiden sadece 300’e yakınında PCR pozitifliği tespit edildiğini belirterek, “Bunlardan da sadece 12 tanesinde hastaneye yatış oldu. Hastaneye yatanların çoğu gözlem amaçlı yatırılmış. Yaygın aşılamaya geçildikten sonra sahadaki gözlemsel sonuç olsa da Faz 3 sonuçlarıyla bu tecrübeyi birleştirdiğimizde aşının işe yaradığını söyleyebiliriz. O nedenle herkes aşı sırası gelir gelmez yaptırmalı" dedi.
“BAŞLARDA AŞIRI KORUNUYORDUK ARTIK VİRÜSÜ DAHA İYİ TANIYORUZ"
Sağlık çalışanları açısından oldukça yoğun geçen bu bir yıllık süreci bir nevi “pandemi canlı yayını" olarak değerlendiren Prof. Dr. Yiyit, “İlk başta tek derdimiz virüsten korunabilmek ve hastalarımızın tedavisini organize edebilmekti. Yeterli yatak kapasitesini de hep hazır halde tutma kaygımız yüksekti. Hatta hatırlarsanız ilk haftalarda çoğunlukla yoğun bakım ihtiyacı oluşacağı düşüncesiyle özellikle yoğun bakım ve ventilatör ihtiyacına yüklenen bir sistem söz konusuydu. Ama zaman içerisinde öğrendik ki hastaları mümkün olduğunca yoğun bakıma vermeden normal serviste tutarak, hatta hiç hastaneye bile gelme ihtiyacı doğmadan tedavi edebilir bir konuma getirmek gerekiyor. Bunu da büyük ölçüde başardık. Artık bu virüsün solunum yolu enfeksiyonu değil, romatizmal bir sistemik hastalık gibi bir tabloya neden olduğunu, tedavisinin de bu şekilde yürütülmesi gerektiğini öğrendik. Burada da steroidin (kortizon), kan sulandırıcıların kıymetini fark ettik" diye konuştu.
“SAĞLIK ÇALIŞANLARI HAFTALARCA AİLELERİNDEN AYRI KALMIŞTI"
İlk günlerde koruyucu tulumlar içerisinde saatlerce çalışmak zorunda kalan sağlık çalışanlarının artık ne kadar korunması gerektiğini de daha iyi bildiğine vurgu yapan Prof. Dr. Yiyit, “İlk başta çok daha fazla tedirgin olduğumuz için belki biraz abartılı korunduk ama artık dozunda korunmayı öğrendik. Ne zaman tulum giyeceğimizi, siperlik kullanacağımızı, N95 ya da diğer maskeleri kullanacağımızı artık daha iyi biliyoruz. Şu an biz biliyoruz ki damlacık yoluyla bulaşan bir enfeksiyon bu ve bunu engelleyecek şekilde gerekli yerde maske, gerekli yerde N95, çok daha riskli durumlardaysa siperlik ve tulum gibi ek koruma ekipmanları kullanmaya başladık. Sağlık çalışanları ilk aylarda sevdiklerinden günlerce haftalarca ayrı kaldılar. Virüs yükünü bir şekilde ailelerine taşımak istemediler. Ama artık bir yıllık tecrübe ve bunun getirdiği bilgi birikimi ile güven var. Kendilerini nasıl koruyabileceklerini çok daha iyi biliyorlar ve sevdiklerinin yanına giderken hangi tedbirlerin yeterli olduğunu da artık öğrendiler. Yani ilk dönemden farklı artık biraz daha kontrollü normalleşmiş bir şekilde ailelerimize, normal hayatlarımıza döndük" dedi.
“BAŞTA TOMOGRAFİ İLE TEŞHİS ÇOKTU ŞİMDİ 4 SAATTE PCR SONUCU VERİR DURUMDAYIZ"
Pandeminin başından bu yana PCR test kapasitelerindeki gücün de arttığını vurgulayan Prof. Dr. Yiyit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkemizin hemen her hastanesinde görüntüleme yöntemleri çok yaygındı ve ilk dalgada doğru teşhis için tomografinin gücü hep kullanıldı. PCR’da şöyle bir engelimiz vardı, testler bazen bir gün sonra, hatta ilk başlarda çok yoğunluk nedeniyle 2-3 gün sonra çıkıyordu. Bugün artık aynı gün PCR sonuçlarını veriyoruz. Hatta 4 saatte sonuçlanabiliyor ve maksimum 7 saatte gelen herkesin test sonucunu vermiş oluyoruz. Pandemi başladıktan sonra sadece İstanbul'da yeni açılan 7-8 hastane devreye girdi. 3 bin civarında yoğun bakım yatağı eklendi sisteme. İki tane pandemi hastanemiz sırf bu iş için özel olarak 45 günde yapıldı ve salgının büyük bir yükünü bu merkezlerde yönettik. Burada hem fiziksel kazancımız oldu, hem de bu hastanelerdeki odaların izole tek kişilik ve negatif basınçlı, hepafiltreli odalar olması, sağlık çalışanlarının elini daha da güçlendirdi, güvenliğini artırdı."
“YAYGIN AŞILAMAYA DAİR İLK VERİLER FAZ 3 SONUÇLARINI DOĞRULUYOR"
Sadece kendi merkezlerinde 1 yıl içerisinde 13 bin hastayı yatırdıklarını ve sağlığına kavuşturduklarını anlatan Prof. Dr. Yiyit, “Ölüm oranlarımız yüzde 1’lerin de altındaydı. Fiziki şartlarımız da buna imkan tanıdı. Ama artık sağlık çalışanlarımız bu işte oldukça otorite haline de geldi. Kısaca, ilk baştaki o aşırı ‘korunma’ ve tedavi bazlı tavrımız, bugünlerde artık bağışıklama ve bu işi hastane öncesinde, yani hastalanmadan çözme şekline yöneldiö dedi. İnaktif virüs aşısı ile aşılama oranları bakımından ülke olarak dünyada ilk sıralamalara girmeyi başardığımızı da söyleyen Prof. Dr. Yiyit, şu ifadeleri kullandı: “Bugün itibariyle 10 milyonun üzerinde insan aşılandı ve bunların 2,5 milyonu da ikinci dozlarını oldu. Sadece bizim hastanemizde, 12 binin üzerinde kişiye aşı yaptık. Gördüğümüz kadarıyla ciddi bir yan etkiyle de karşılaşmadık. Bu aşının faz çalışmasının sonuçları da hastaneye yatış ve ölümü yüzde 100, hastalıktan korunmayı da yüzde 83,5 oranında sağladığını gösteriyor. Bizim sahadaki gözlemimiz de aslında buna çok paralel ilerliyor. Kendi çalışanlarımız olan 2 bin 500 sağlık personelinin ikinci doz aşılarının üzerinden geçen süre 3-4 haftaya doğru gidiyor. PCR pozitiflik sağlanan kimse yok şu ana kadar. Bu küçük grupta, iyi bir gözlem."
“MERKEZİMİZDE TEST POZİTİFLİK ORANI YÜZDE 13-14 BANDINDA"
Türkiye’de yaklaşık 1.5 milyon kişinin ikinci doz aşısının üzerinden iki hafta geçtiğinin altını çizen Prof. Dr. Nurettin Yiyit, “Tüm bunları üst üste koyduğumuzda aslında iki dozunu olup koruyucu antikorların oluştuğunu düşündüğümüz süreyi geçirmiş kişilerde, PCR pozitiflik oranı 10 binde 2 gibi çok küçük bir değere denk geliyor. Bunlar tabii ki saha gözlemlerimiz. Faz çalışmasının bilimsel verileri ile karşılaştırdığımızda elimizdeki aşının iyi koruyuculuk sağladığı anlamını çıkarabiliriz" dedi. Pandemi hastanelerinin en yoğun olduğu dönemlerde yataklarının tamamının dolu durumdayken şu an üçte bir doluluk oranına sahip olduklarını anlatan Prof. Dr. Yiyit uyardı: “Ancak tedricen bir artış gözlemliyoruz. Bir gün bu yatakların tamamen dolu olup olmayacağı, vatandaşlarımızın davranış şekline de bağlı. Eğer kurallara riayet etmezsek, bu yatakların hepsi çok yakın bir zamanda yeniden dolacak. Hatta şu an normal fonksiyonunu gören diğer hastanelerimiz de tekrar pandemi hastanesine dönüştürülebilir. Bunun önüne geçmek vatandaşlarımızın elinde. Şu an bizim hastanemizdeki PCR testi pozitiflik oranları yüzde 13-14 bandında ilerliyor. Elbette hiçbir zaman 2021, 2022 gibi olmayacak, görünen o. Hem tecrübemiz hem aşı hem de ilaç çalışmalarındaki inşallah beklediğimiz iyi sonuçları düşünürsek o hep bahsettiğimiz tünelin sonundaki ışığı yüzümüzde daha erken hissetmeyi bekliyoruz."