GEZİ
Bir Gazeteci ile Bir Tarihçinin Sohbetleri-3
-Gezi olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ülkenin tarihi karışıktır, ne umut verir, ne de umudu öldürür, yani aydın insanları ve gerçek halkın öncülerini süründürür.
Gezi son derece karanlık bir devrin sarsıcısı ve Cumhuriyetin direnişi olarak okunmalıdır. En yalın haliyle “hayali Osmanlı kurtarıcılığına”, ve “soysuz geçmişçiliğe” karşı bir direniştir.
Geçmişe dair yapılan güzellemeye karşı, bugünler ve yarınları yok etmeye çalışan bir iktidara karşı sivil toplumun kendine gelmesidir. Asıl tuhaf olan şu: böylesi olayların ağaçların kesilmesi ve oraya bir AVM yapma projesine karşı başlamasıdır.
Şunu düşünün, İstanbul’a dikilen gökdelenleri ya ANAP ya da Refah Partisi ve ardılları diktiler, onlar bu binlerce yıllık kentin yalnızca siluetini değil, ruhunu da değiştirdiler. Yıllarca Plaza üzerinden söylem üretildi ve onursuz yaşam başarı örneği olarak sunuldu. Nihayetinde, büyük çoğunluğu üniversite mezunu, yoksullaşmış ve gerçek anlamda piyasanın iş olanağı sağlamadığı ve bir gelecek vaat etmediği bir gençlik, artık varoluşlarına yönelik iktidarın saldırısına karşı “bir benlik, bir varoluş savaşı verdiler.” Bu anlamda Gezi Direnişi, yolsuzlaşmış, aptallaşmış, hatta bunama belirtileri olarak okunabilecek “şizofrenik ataklar” sırasında, halkı hiçleştirmesinin doruk noktasında Gezi Direnişi başladı ve şurası kesindir, uluslararası bir model oldu. Gezi Direnişi, Arap Baharı olarak adlandırılan dalganın hiçbirinin içinde taşımadığı bir bilinci, sivil direnişi ve modern protesto biçimlerini içermekteydi. Bu anlamda 21. Yüzyıla dair bu toplumun aslında Doğunun en önemli merkezlerinden biri olduğunun da ispatıdır.
-Kürtlerin Geziye karşı tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Geziye en hazırlıksız kesim Kürtler oldu. Bu da aslında iktidarın Geziye hakim olduğunun ispatıdır.
-Bu gerçekten ilginç bir değerlendirme, Kürtlerin Geziye hazırlıksız olması ile İktidarın hâkimiyeti arasında nasıl bir bağ kurdunuz?
-Bakın Geziye iki kesim hazırlıksız yakalandı, birincisi sol liberaller, ikincisi ise Kürt Hareketidir, ama esas olan elbette ki Kürt Hareketidir, çünkü sol liberaller ve onların iktidar şakşakçılığı yalaka/sahtekâr/açık ihanet biçimlerine kadar ilerlemişti, sol liberallerin düşünsel düzeyi vahimdi ve siyasal güçleri kitleyi harekete geçirmeye değil, onları uyutmaya yönelikti. Oysa Kürt Hareketi 30 yıla yakın süren ve gerçekten kitlesel olan, yıkıcı bir kirli savaşın içinde serpilip gelişmişti.
Gerçek anlamda tarihsel sürece bakıldığında, Anadolu yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde ve son çeyreğinde “savaşlar içinde taraflaştı, kamplaştı”. Son çeyrek yüzyıllık dilimi yirminci yüzyılın büyük askeri ve sivil direnişle, Kürtler kendi benliklerini yeniden tanımladılar. 21. Yüzyılın ilk on yıllık dönemi tam bir belirsizlik havası içinde geçti, Kürtler artık çok yorulmuşlardı, psikolojik olarak aşırı yıpranmışlardı. Ama bir türlü “onurlu bir barış” yapılamıyordu, bu aralıkta Türkiye nefret tohumlarını topluma ekmekle meşguldü. Bu dönemin sonunda, barış görüşmeleri sürerken, yapılan barış görüşmeleri belirli bir somutluğa büründüğünde, Gezi olayları patladı, dolayısıyla Kürtler tam olarak Gezi gibi bir direnişe hazırlıksızlardı ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Onlar için barışın tesis edilmesi birinci öncelikti. Ama ne yazık ki kendileri üzerinde sistematik olarak düzenin içeriden yıkacak güç olarak her zaman yedekte beklettiği Refah Partisi ve onun devamı olan AKP dinsel söylemle asıl rakip durumundaydı bölgede. Dolayısıyla bir bilinç karmaşası olduğu nettir ve Kürtler örgütsel ve merkezi olarak Gezi Direnişine nasıl bir tavır alacaklarını ve bunun eyleme nasıl yansıyacağını bilemediler. Ama tek tek Kürtlere baktığımızda, kentlerde yaşayan ve eğitimli on binlerce Kürdün eylemlere aktif olarak katıldığını biliyoruz, hatta eylemciler içinde ciddi bir ağırlıkları da oldu. Bu anlamda tekrar söylemek gerekirse, Türkiye’de bugün eylem düşünüldüğünde, toplumsal olarak en deneyimli ve en içten kesim olarak, aynı zamanda, eyleme gittiğinde ardındakini en az düşünen kesim olarak, Kürtleri hesaba katmayan hiçbir sivil direniş ve gerçek muhalif hareket daha uzun yıllar olamayacaktır. AKP’nin ve siyasi iktidarın bildiği en temel olgusal hakikat buydu.
Gezinin erken bitmesi ve halkın yorulmasının esas nedeni buydu. Gezi toplumdaki tepkinin belirli bir kanala akıtılamaması nedeniyle, hedeflerine ulaşamadan yoruldu. Aslında Kürtlerle Batıdaki halkımızın işbirliği ile eylemler bir bütünlük kazansaydı, AKP orada kaçınılmaz olarak düşmek durumunda kalacaktı. İşin gerçeği budur.
-Sol liberaller için ne diyeceksiniz?
-Onların durumu çok nettir, AKP şemsiyesi altında, Türkiye’deki muhalif kanadı çökertmek, sosyalizmi gerçeklikte önemsiz hale getirmek için hizmete çağrıldıklarında, düzenin köpekliğine soyunmak için koştular. Onların bu toplumda ne ağırlıkları, ne de fikir-işçilikleri vardır, bu düzenin dışkısıdırlar ve hatta bu ülke ile esastan ilgilenmezler bile. Onlara yular takıp tekrar alana sürülmeleri için şimdi talimat verilmesini bekliyorlar, düzenin paralı silahsız askerleridir onlar, tek bir işlevleri de vardır, düzeni korumak için gerçek muhaliflere saldırmak.