PKK kapatılacak!

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi bugünkü köşe yazısına son günlerde olayların hedefindeki Cizre'yi değerlendirdi. Çarpıcı tespitlerde bulunan Selvi'nin yazısı şöyle;
PKK kapatılacak!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    
Türkiye çözüm sürecine, Kandil ise çözümden sonrasına hazırlanıyor.

Cizre’den bakınca öyle gözüküyor.

Ankara’dan bakınca siyasi irade bunun farkında ve fırsat vermemekte kararlı.

Çözüm tekerinin önüne adı Cizre olan bir taş geldi.

Her nedense Cizre bana 12 Eylül öncesinin Fatsa’sını hatırlatıyor.

Süleyman Demirel Başbakan’dı. Ülke sıkıyönetim altındaydı. GenelkurmayBaşkanı Kenan Evren’i çağırdı. “Fatsa’da Terzi Fikri diye biri var. Orada örgütün yerel mahkemeler kurup yargılamalar yaptığı haberleri geliyor. Fatsa’ya gidin, inceleyin, Bolu Komando Tugayı’ndan özel birliklerle operasyon yapılsın” talimatı vermişti.

Evren, ”Fatsa çok ormanlık bir alan, oraya askeri sokarsam çok zayiat olur. Ben de ancak helikopterle üzerinden geçebildim. Eylül ayı gelsin, ağaçlar yapraklarını döksün o zaman Fatsa’ya gireriz” cevabını vermişti.

Eylül ayı oldu. Evren darbe yaptı. 11 Eylül günü Fatsa’ya giremeyen devlet 12 Eylül günü Fatsa’ya hakim oldu.

Fatsa ile Cizre arasında bir benzerlik yok. Sadece devletin giremeyeceği yer olmadığını anlatmak için paylaştım bunları. 1992’de Şırnak ve Cizre’de birkaç gün devam eden çatışmalar yaşanmış sonra ”Devlet, Cizre’ye girdi” manşetleri atılmıştı.

O şartlarda dahi devlet Cizre’ye girmişti.

Ama çare oldu mu? Bugün devlet tankla değil, görüşmeler yoluyla bu sorunu çözmeyi tercih ettiği için Cizre’ye yönelik bir operasyon yapılmıyor.

O nedenle gece yarısı görüşmede HDP’ye, ”Ya siz çözün, yoksa devlet bu işi çözer. Biz çözdüğümüz zaman da arkasında durmayın” mesajı verildi.

Çözüm sürecinin zarar görmemesi için hükümet, diyalog yolunu tercih ediyor, ancak diyaloğun anlamını yitirdiği yerde başka dilden konuşulması mümkün.

Öcalan da bunun farkında. İlk kez bir ilçeyle ilgili mesaj gönderdi. Ancak Cizre’nin Öcalan’a cevabı 12 yaşındaki çocuğun cenazesini göndermek oldu. Cizre bu tutumuyla Öcalan’ın karizmasını çizmeye kalkıştı.

Geçmişte çözüm süreçlerine yönelik sabotajlar biliniyor. Bingöl katliamından Oslo’ya, Habur’dan Paris suikastine ve 6-8 Ekim olaylarına uzanan bir hafıza var. O nedenle Cizre, öngörülmemiş değil.

Çözüm sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, ”Cizre’de karanlık bir el var” tespiti bu açıdan önemli.

Aslında Cizre özelinde çözüm sürecine kurulan bir tuzak söz konusu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimleri, 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerine rağmen çözüm sürecinin arkasındaki iradesini güçlü bir şekilde muhafaza etti. Başbakan Davutoğlu da devraldığı çözüm sürecini hedefine ulaştırmak için çaba sarfediyor.

6-8 Ekim olaylarının başlarında yaşadığı gel-gitlere rağmen İmralı’nın iradesinin altınını da çizmek gerekiyor. Buna rağmen Kandil’in çözüm sürecinden farklı bir planı olduğunu görmek gerekiyor.

Çözüm süreci PKK’nın Türkiye’de silahı faaliyetlerini bitirmesi zemini üzerinde yürüyor. Çözümden amaç, PKK’nın kendini lağvetmesi, Kandil terör kampı olmaktan çıkması, örgüt yöneticilerinin ise Türkiye’ye ya da başka bir ülkeye geçmeleriydi. Kandil’de silahlı mücadele vereceklerineAnkara’da siyasi mücadele yürütsünler deniliyordu. Öcalan’ın 21 Mart 2013 Nevruz mesajı da “silahlar sussun, fikirler konuşsun” teması üzerine oturmuştu. . Irak ve Suriye’deki iç savaş, IŞİD gerçeği nedeniyle bir süredir, örgüt silahlı faaliyetlerine tamamen son versin denilemiyor. Sadece Türkiye’de denilecek bir noktaya geldik. Bu başta hedeflenen noktayı tam yansıtmıyor.

Buna rağmen çözüm süreci, ”Az konuşup çok iş yapma” zemini üzerinde yürüyor. Eğer bu şekilde ilerlerse 21 Mart Nevruz’un da Öcalan’ın, PKK’nın Türkiye’deki silahlı faaliyetlerine son verdiğini açıklamasına tanık olabiliriz. Bu tarihi bir adım olur ama tam anlamıyla çözümü sağlar mı? Orada kuşkularım var.

Irak ve Suriye’nin içinde bulunduğu durum ve IŞİD’le mücadele Kandil’in,ABD ve Avrupa nezdinde yeni bir konum elde etmesini sağladı.

PYD, PKK’nın Suriye’deki kolu olduğu bilinmesine rağmen terör listesinde değil. Ama PKK terör listesinde. Bu noktada PKK artık PKK hareketinin önünde bir engel teşkil etmeye başladı. PKK’nın silahlı mücadeleyi bitirdiğini ilan etmesiyle birlikte terör listesinden çıkmış ve geçmiş dönemden eline bulaşan kanı silmiş olacaklar. Üstüne üstlük bir de Batı ülkeleri nezdinde IŞİD ve El Kaide gibi ABD ve Avrupa’yı tehdit eden yapılara karşı mücadele eden özgürlükçü Kürt hareketi payesi elde edecekler.

Görünen o ki PKK buna hazırlanıyor. Çözüm olacak böylece terör listesinden çıkmış olacaklar. Çözüm olacak ama aynı zamanda kadroları korumuş olacaklar. Ayrıca PKK’yı kapatıp PYD ile yollarına devam edecekler.

Türkiye’de ise çözüm sonrasında bölgede yerel otorite olma stratejini yürütüyorlar. Cizre’deki ısrar bunun adı. PKK’nın lağvedilmesi gündemdeyken şehir yapılanması olan YDGH’nin güçlendirilmesi bu anlamı taşıyor.

Ama hedeflenen çözüm bu değildi.

Çözümün önünde iki önemli engel var.

1-PKK silahlı mücadeleyi bırakmıyor. Türkiye’de silah bırakıp, kadrolarını Suriye ve Irak’a çekiyor.

2-Şehir yapılanmasını tasfiye etmiyor. Tam tersine takviye ediyor. Böylece yerelde otorite olma ve özerlik hedefini sürdürüyor.

Cizre’nin nabzını tutan değerli akademisyen-yazar Hüseyin Yayman’ın konuştuğu kanaat önderlerinin, ”Önceden devletin yaptığını şimdi PKK yapıyor” tespitleri çok önemli. Ama çözümün amacı dağdan indirdiği PKK’yı şehirde yerel otorite haline getirmek değil.

PKK’dan samimiyet beklemiyorum. PKK’yı samimiyet testine sokmak gibi bir saflık içinde olmayacağım.

Ama bu çözümün ruhuna aykırı. Çözüme inananlar PKK bu hedeflerine ulaşsın diye bedel ödemedi.

PKK bu konuda bir tercih yapmalı.

Çözüm mü silahlı mücadele mi? Bence PKK tercihini yapmış. Bir yandan çözüm sürecini yürütürken diğer taraftan çözüm sonrasına hazırlanıyor.
Vehaber Menu