Öcalan: Sabrımın son sınırındayım!

DTK’nın 1’inci Olağan Genel Kongresi, Diyarbakır’ın merkez Kayapınar İlçesi Cegerxwin Kültür Merkezi’nde başladı.
Öcalan: Sabrımın son sınırındayım!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    
Kongreye, HDP ve DBP’li yönetici ve delgelerin yanı sıra bir süre önce Mardin Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan Yaşayan Diller Enstitüsü Başkanı Prof.Dr. Kadri Yıldırım da katıldı. Salonda, İmralı’da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan ile Suriye’nin kuzeyindeki ’Rojava’ olarak bilinen Kürt bölgesinde IŞİD’e karşı savaşta ölen YPG’li Arin Mirhan’ın fotoğrafları ile ’Özgür önderlik, özgür Kurdisdan’, ’Özerk Kürdistan şiarıyla, ulusal birlik ekseninde buluşuyoruz’ pankartları asıldı. ’Kürt Milli Marşı’ olarak nitelendirilen ’Ey Rakip’in okunması ve saygı duruşu yapılarak başlanan kongrede konuşan Eş Genel Başkan Hatip Dicle, ’Kürt halk önderi’ olarak nitelendirdiği Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan sıcak ve coşkulu selamlarını ilettiğini söyledi. Dicle, "Aynı zamanda Kandil’de yıllardır Kürdistan özgürlük mücadelesini yürüten siyasi ve askeri liderlerimizin sizlere selamlarını da getirdim bunları iletmek durumundayım" diye konuşmasına başlayınca salondakiler ayağa kalkarak kendisini uzun süre alkışladı ve ’Yaşasın başkan Apo’ diye slogan attı.

"SIRAT KÖPRÜSܒNDEN GEÇİYORUZ"

’Çözüm Süreci’ aşamasına gelinceye kadar geçen süreçlerle ilgili değerlendirme yapan Hatip Dicle, gelinen bu kavşağın kıymetli olduğunu söyledi. Dicle, şöyle konuştu:

"Sayın Öcalan’ın en son sunduğu ve KCK’nın bütün birimlerinin kelimesine dahi dokunmadan arkasında olduğu Barış ve Demokratik Müzakere Taslağı’nın bugün kıymetini anlamak için ve bu yakaladığımız halkanın kıymetinin hem bizler, hem de hükümet ve ilgili çevreler açısından bilinmesi lazım. Bunun siyasi arka planını biz ve hükümet doğru kavrayamazsak yakaladığımız bu halkayı kaybedebiliriz. Deyim yerindeyse; öyle bir noktadayız barış ve çözüm elimizi uzattığımızda yakalayacağımız kadar yakın ama o kadar da Sırat Köprüsü’nden geçer gibi tehlikeli bir noktada."

Dicle, sürece gelinen aşamayı anlatırken, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilmesinin altında yatan nedenin Türkiye’de bir iç savaş çıkartmak olduğunu savundu. Hatip Dicle, şöyle devam etti:

"Sayın Ecevit de demişti; ’Öcalan’ı bize niye teslim ettiler anlamıyorum’ diye. Anlamadan da vefat etti. Öcalan’ı Türkiye’ye teslim edip, Türkiye’de korkunç bir savaşı başlatmak için bu komployu kurdular. Sayın Öcalan doğru yolu gösterdi ve Türkiye’yi bu savaş ve korkunç kavganın içine düşmekten kurtardı. Aksi takdirde bugün sonuçlarının düşünelemeyecek durumda olduğu, belki de NATO’nun müdahalesini gerektiren bir süreçle karşı karşıya kalınabilirdi. NATO’nun 5’inci maddesinin ’B’ şıkkı var; Eğer ’NATO’ya bağlı bir ülkede iç savaş çıkar ve o ülke bu iç savaşı bastıramazsa NATO müdahale eder’ diye. Bu madde 1952’de konulmuş ve Türkiye’de bunun altına imza atmış. Bu tehlikeli badireden Sayın Öcalan’ı akli selim davranışı ve barış mimarlığı sayesinde Türk ve Kürt halkları çekip alınıyor."

Dicle, 2002 yılında idam cezasının kaldırılmasında sürecin farkında olan devlet güçlerinin payı bulunduğunu, o güne kadar devletin elindeki hiç bir Kürt isyan liderinin idam cezası dışında bir sonuçla karşılaşmadığını ifade ederek, "Seyit Rıza’ların, Şeyh Said’lerin nasıl oyuna getirelerek idam cezalarına çarptırıldığını hepimiz biliyoruz" dedi.

Dicle, 2004 yılında Leyla Zana’ya verilen Sakharov ödülüyle ilgili AvrupaParlamentosu’nun kendilerine verdiği yemekte geçen bir diyalogu ilk kez aktardığını anlatırken şöyle dedi;

AMAÇ ÇÖZÜMÜ ENGELLEMEKTİ

"Hükümet de bundan ders çıkarsın. Leyla Zana’ya bir Sakharov Ödülü verilmişti. 2004’te biz de cezaevinden yeni çıkmıştık. AB Parlamento Başkanı bizi davet etmişti. Bize bir yemek verdiler. Orada sordum; ’PKK 1984’ten 1999’a kadar 15 yıl savaştı bazen sivil ölümleri de oldu, bazen bizsiyasetçilerin savunamayacağı eylem de oldu. Hatta PKK’nın daha sonra mahkum ettiği eylemler oldu. Siz o dönemde PKK’yı terör örgütü listesine almamıştınız. PKK 1999’dan beri silahları konuşturmuyor, gerillalar çekildi barış ve çözüm aranıyor. Tam da bu ortamda neden PKK’yı terör örgütleri listesine aldınız? Bu barışı mı, savaşı mı teşvik ediyor? Sayın başkan açıklayabilir mi?’ diye sordum. Başkan bana dönüp, tercüman aracılığıyla ’PKK, El Kaide ile ilişki içinde olduğu istihbarat örgütleri tespit edildiği için bu listeye aldık’ dedi. Ben de güldüm. ’Felsefik olarak bu kadar karşı olduğumuz bir hareketle nasıl işbirliği yaparız. Bu gülünç bir iddadır, siz buna inanıyor musunuz’ dedim. ’Hayır inanmıyorum istihbarat örgütlerimiz böyle bilgi verdiği için inanmak ve böyle hareket etmek zorundayız’ dedi. Oradaki mesele çözümü engellemekti. Tabii ABD ve AB, PKK’yı terör örgütü listesine aldığı için Türkiye Cumhuriyeti bayram ediyordu. Oysa ruhu öldürülen barış ve çözümdü."

ÖCALAN: EN GEÇ NİSAN’A KADAR BİTMELİ

Hatip Dicle, Abdulah Öcalan’ın "Hükümete söyleyin ben kimseyi tehdit etmiyorum ama bu son şanstır. Bu barış ve demokratik çözüm taslağı üzerinde bir şekilde 4-5 aylık bir süreçte en geç Nisan 2015’a kadar tüm aşamaları bitmek zorunda. Mutlaka bir siyasi çözümü yakalamalıyız. Aksi takdirde sabrımın son sınırındayım. Böyle sürdüremeyiz. Bir hafta 10 gün sonra sizi bekliyorum" dediğini anlatırken, "14 gündür daha biz adaya gidip sayın Öcalan’a sadece Kandil’in çok şeffaf bir şekilde mesajını iletebiliriz. Hükümet bu taslak üzerine ne diyor daha bilmiyoruz" dedi.

"BULUNDUĞUMUZ NOKTANIN KIYMETİNİ HERKES BİLMELİ"

Dicle, gelinen tarihi halkayı önemsemek gerektiğini aksi takdirde 1991 yılında Sovyetler Birliği ve sosyalistlerin çözülmesinden bu yanaOrtadoğu’da başlayan 3’üncü Dünya Savaşı’nın bütün komşu devletlerde alevlerini gördüklerini, Türkiye ve ’Kürdistan’ olarak nitelendirdiği Kürtler’in yaşadığı bölgelerin etkilerinin yansıdığını bu savaş sürecinin gırdabına yuvarlanabileceklerini söyledi. Dicle, şöyle dedi:

"Sayın Öcalan elinden gelen bütün çabayı sarfederek görüştüğü devlet heyetlerine bunu göstermeye çalışıyor; ’O yola girmek kimseye kazandırmaz’ diyor. ’Diyalog sürecinin müzakere sürecine evrilmemesine, bundan sonuç almamaya da izin veremeyiz’ diyor. Hükümeti uyarıyoruz. Bizim yapacağımız analizleri kendileri de yapabilir. Bulunduğumuz noktanın kıymetini bizim gibi onlar da bilmek zorundadır. Özgür irademizle bu yolda yürüyoruz. Ama, takvimi sulandırmaya, Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu taslağı boşa çıkarmaya veya oyalamaya hiç kimsenin hakkı yoktur, olamaz, kabul edilemez. İçinde bulunduğumuz sürecin kritikliği nedeniyle bunları diyorum. Dilerim sorunun muhatapları bizim gerçekten bütün Türkiye halklarına sorumluluk gereği bu kadar canı gönülden haykırdığımızı lütfen anlamalıdırlar."

"ÖZERKLİK BÜTÜN HALKLAR İÇİN OLMALI"

DTK Eş Genel Başkanı Selma Irmak ise, Kobani ve Şengal’deki IŞİD saldırılarına değinirken bu aşamadan sonra Kürtler’in statüsüz olamayacağını, devletlerinde bu eksende kendilerini gözden geçirmesi gerektiğini savundu. Demokratik özerkliği sadece Kürtler için değil bütün halklar ve inançlar için istediklerini belirten Irmak, üniter devletinde bu eksende bir reforma gitmesi gerektiğini söyledi. Irmak, "Müzakere ya ilerleyecek ve adım atılacak ya da müzakerenin rengi değişecek. Çünkü halk artık devletin bu tutumunu kabul etmeyecektir. Devlet ’süreç ilerliyor, baldıran zehiri içiyoruz’ diyor. Ama bizim gördüğümüz, kalekolların veHES’lerin inşaatı, gençlerin katledilmesi ve tutuklamalardır. Biz bunların dışında bir şey duymuyoruz. Son iki yılda 60’a yakın yurttaş sokak ortasında polis kurşunuyla katledildi. Bunlar samimiyet değil samimiyetsizliktir. Bu yüzden diyoruz ki son görüşmedeki taslak bizim için de esastır ve bu eksende adım atılmadır. Adım atılmazsa şartlar değişecektir" ifadelerini kullandı. Irmak, 2015’te özerkliğin yaşam bulması için çaba harcanması gerektiğini belirterek, "Özerklik istiyorsak, geleceğimizi demokratikleştirmek istiyorsak en başta dilimizi öğrenmeli, onu konuşmalı ve yaşamın her alanında kullanmalıyız" dedi.