Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri, Dört Ayaklı Şehir Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD), İstanbul Kent Savunması, Kuzey Ormanları Savunması, Sarıyer Kent Dayanışması ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği tarafından ortak yapılan yazılı açıklamada Kemerburgaz’daki Hasdal hayvan barınağından, Bolluca'dan, Sarıyer ve Başakşehir’de İBB araçlarıyla yapılan iki zehirleme vakasına ait fotoğraflara da yer verildi. Fotoğraflar için özür dilenen açıklamada şu ifadelere yer verildi;
İstanbul’daki kent ve doğa hareketleri, hayvan hakları ve özgürlüğü aktivistleri olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 72 hektarlık arazi üzerinde mevcut mevzuatlara aykırı olarak inşa ettiği “Kısırkaya Geçici Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Bahçeli Yaşam Alanı”nı protesto etmek için 14 Ocak 2016 günü İBB Başkanlık binası önündeydik. Kısırkaya köyü başta olmak üzere, İstanbul’un çeşitli semtlerinden, mahallelerinde belediyeler eliyle yürütülen toplamalara, zehirlemelere, öldürmelere ve şimdi de İBB eliyle sokak hayvanlarının tecrit edilmesine karşı çıkan İstanbullular da bizimle birlikteydi.
Fiilen bir toplama kampı olan Kısırkaya hayvan bakımevine karşı, bakımevinin projesinin kamuoyuyla paylaşıldığı ilk günden itibaren başlattığımız hukuki ve siyasi mücadelemizi, İBB ve yerel yönetimler eliyle icra edilen hukuksuzluğu ifşa ederek, mevzuata aykırı uygulamaların üstüne giderek ve mahallelerde örgütlenerek sürdürüyoruz. Bugün hem İBB’ye hem basın aracılığıyla kamuoyuna açıkladığımız gibi talebimiz açık ve net: Kısırkaya’daki koşulların iyileştirilmesini istemiyoruz. Bizler, inşa ve faaliyet mantığı, hayvan tecridi ve katline dayalı bu toplama kampının bir an önce kapatılması için mücadele ediyoruz. Mücadelemiz, Kısırkaya toplama kampı kapanana ve bir daha açılmamak üzere utanç abidesi olarak yerle bir olana dek devam edecek!
Eylemimizin amacı da bu genel amacımız doğrultusunda şekillenmişti, ancak özel 2 gündemimiz daha vardı: Birinci gündemimiz, İdari Mahkemenin Kısırkaya’da yürütmeyi durdurma kararına rağmen İBB’nin hayvan toplama ve bu merkezde tecrit etme faaliyetlerine devam etmesidir. İstanbul 6. İdare Mahkemesi, İBB’nin mevzuata aykırı bir biçimde inşa ettiği ve uygun olmayan arazi seçimi gerekçesiyle açmış olduğumuz davada Kısırkaya tecrit merkezinin inşaatının durdurulmasına karar vermişti. 25 Temmuz 2015 tarihli bu karara rağmen, İBB Kısırkaya tecrit merkezinde inşaata devam etmekle kalmamış, bu tesisi devam eden hukuki sürece ve hakkında yürütmeyi durdurma kararına rağmen YASADIŞI şekilde işletmeye başlamıştır. Tesise, İstanbul’un tüm ilçelerinden sokak hayvanları toplatılarak taşınmakta, sayısını dahi paylaşmadıkları hayvanlar bu tesisin içindeki tecrit hücrelerinde gönüllülerinin erişimi olmaksızın zorla tutulmaktadır.
İkinci gündemimiz ise, İBB’nin yasadışı olarak sürdürdüğü hayvan toplama ve tecrit etme faaliyetinde yerel yönetimleri kullanma, siyasi ve idari olarak manipüle etmek için tüm ilçe belediyelerine gönderdiği “protokol”le ilgilidir. İstanbul'da ilçe belediyeleri ile imzalanacak olan bu protokolle, İstanbul'un her yerinden, ilçe belediyeleri tarafından toplanacak olan hayvanlar Kısırkaya'ya getirilecek, burada tedavileri yapıldıktan sonra, yine ilçe belediyeleri tarafından, alındıkları yerlere bırakılacaklardır. İstanbul’un kentsel dönüşüm adı altında yağmalanmasına, doğa, hayvan ve yaşam alanlarını katli üzerinden ranta ve sermayeye açılmasına karşı mücadele edenler olarak, İBB’nin “protokol” uygulamasını 90’lı yıllardan bu yana çok iyi biliyoruz: Kent yoksullarının yaşam alanlarının yağmalanmasında, kamu ve orman arazilerinin TOKİ’ye devrinde, şehrin tarihi dokunun parçalanarak kamusal alanlarla birlikte yerli ve uluslararası inşaat, eğlence, yol ve yapı sermayesine peşkeş çekilmesinde birincil mekanizma hep “protokol” olmuştur. Protokol uygulaması sayesinde İBB hem şehrin tüm alanına hakim olan ve olacak talan sistematiğini etkin bir biçimde işletmekte; hem de bunu yaparken yasal olarak sorumlu, kanunlarla bağlı ve hesap sorulabilir bir merci olmaktan kurtulup, proje bazlı, patronaj ve rant ilişkileriyle şekillendirilmiş “hukuk dışı” alanı genişletmektedir. İBB, Kısırkaya’ya hayvan sevkini hızlandırmak için ilçe belediyelerine gönderilmiş bu protokolle de hayvan tecrit ve katliamını hem bütün şehir alanına etkin bir biçimde genişletmeyi; hem de neoliberal bir yönetişimsellikle yereldeki kamusal yaşama ve mücadelelere müdahale etmeyi hedeflemektedir.
Biz bugün özellikle bu 2 gündeme karşı eylemimizi yürütürken, İBB’nin boş durmadığını öğrendik. Eylemimizin olduğu gün ve saatlerde kalabalık bir gazeteci grubuyla Kısırkaya’ya ziyaret düzenleyen İBB’nin amacı, elbette bu devasa tecrit ve itlaf alanını kamuoyuna hoş ve kabul edilebilir bir “sahipsiz hayvan bakımevi” olarak sunmaktı.
Mücadelemiz ses getirdikçe ve biz Kısırkaya’nın arkasında yatan katliam mantığını ifşa ettikçe İBB’nin karşı propagandasını artırması şaşırtıcı değil. Ama bu görsellere ve Kısırkaya’nın içinden olduğu iddia edilen görüntülere yakından bakmakta ve pek çok insanın hafızalarından silinmeyen İBB’nin barınak anlayışı görüntülerini bazılarına hatırlatmakta fayda var:
İBB’nin propagandasını yaptığı “topla-aşıla-kısırlaştır-işaretle-aldığın yere bırak” çalışması, 5199 nolu Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde yerel yönetimlere verilen yetkilerin sınırlarını ve görevlerini tanımlamaktadır. Mevcut mevzuatta, Türkiye’deki yerel yönetimlerin yetki alanı belirlidir: Bir belediye, herhangi bir sokak hayvanının yerini yalnızca ve yalnızca tıbbi tedavi amaçlı değiştirebilir. “Toplama” adı verilen bu yer değiştirme yalnızca tıbbi yetkili personel eşliğinde ve uzmanlarla gerçekleştirilebilir; hiçbir durumda hayvanda fiziksel acı, yaralama ya da ölüme neden olamaz.
İBB’ye ait barınaklarda son 10 yıl içinde işlenen sayısız katliama tanık olduk. Hayvanların toplatılırken, barınak içine alındıktan sonra öldürüldüğü, yavru köpeklerin bir gecede zehirlendiği onlarca vaka biliyoruz. Bu katliamlara ait görselleri, acı çeken, ölü, kanlar içinde hayvan fotoğrafı paylaşmanın şiddeti artırmaktan başka bir şeye yaramadığını düşündüğümüz için paylaşmıyoruz. Bunlar İBB barınaklarından örnekler. Bir de son yıllarda artan toplama ve zehirleme vakaları var.
Şimdi daha açık mı hayvan barınaklarının, özellikle İBB’nin sorumluluğundakilerin neden birer toplama kampı olduğu? Neden Kısırkaya’nın da devasa bir ölüm kampı olduğu ve 20.000 hayvanlık kapasitesiyle gelmiş geçmiş en büyük katliam merkezi olacağı?
Bütün bu görüntülerin, İBB’nin bizim çok iyi bildiğimiz katliam sicilinin ötesinde, Kısırkaya’da yasadışı olarak faaliyet yürüten, Pendik’te inşa aşamasındaki hayvan toplama kamplarını şimdiye dek eşi benzeri görülmemiş katliamların merkez üssü yapan ve yapacak olan başka bir şey daha var: Bu tür devasa hayvan kapatma tesislerinin arkasında yatan, siyasi, iktisadi ve hukuki el koyma, tecrit ve imha mantığı. Halihazırda hayvan yaşamına uygun olmayan fiziki koşullarından bile bağımsız olarak, bu devasa havyan barınakları, kimsenin özel mülkiyetinde olmayan, geleneksel olarak mahalle sakini sayılan sokak hayvanlarına el koymanın, onları kapatmanın ve öldürmenin sistematik hale geleceği mekânlardır. Başta İBB olmak üzere, tüm yerel yönetimlerin birimlerinin mahallelere müdahale ederken, bu devasa inşaat projeleriyle kamu ve orman arazilerini istimlak etmesinin, su kaynaklarına ve tüm doğal kaynaklara erişimin kısıtlanmasının ve özelleştirilmesinin aracıdır. Kısırkaya, yasadışı olarak faaliyetini sürdürdüğü sürece, yukarıda daha önce onlarcasına tanık olduğumuz katliamların yeni merkezi olacaktır. Kısırkaya gibi devasa barınaklar yalnızca hayvanların sistematik olarak öldürüleceği yerler değildir. Aynı zamanda, insan-hayvan ilişkisini bir daha onarılamaz biçimde tahrip ederken öldürmeyi keyfileştirip kamu vicdanını sabote etmesinin, adaleti güçsüz olanla eşitlik, şiddetsizlik ve merhamet ilişkisi içinde sürdürmekten yana değil öldüreni, gasp edeni, çalarak imha edeni korumaktan yana tesis etmesinin araçları olacaktır. Aynı şekilde, “doğal yaşam parkı” adı verilen uygulamaların İSTİSNASIZ tümü, hayvanların İstanbul’un özellikle kentsel dönüşümle değerlenen ve ranta açılan ya da açılacak alanlarından toplatılarak şehrin dışındaki ormanlara atılmasıyla sonuçlanmıştır. İstanbul’un Kuzey Ormanları da, doğu hattındaki İstanbul-Kocaeli arasındaki ormanlık araziler de “doğal yaşam parkına sevk” gerekçesiyle toplanıp açlığa, hastalığa, ölüme terk edilmiş binlerce köpekle doludur.
Tekrar ediyoruz, Kısırkaya toplama kampı faaliyetini tamamen durdurana kadar ve benzeri hayvan barınakları, artık kana doymuş bu katliam coğrafyasına çevrilmiş şehrimizden tamamen yok olana kadar, mücadeleye devam edeceğiz. Ne ormana, ne doğal yaşam parkına, ne de toplama kamplarına tek bir arkadaşımızı, tek bir komşumuzu, sokaktaki tek bir canımızı teslim etmeyeceğiz.
Bu süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kısırkaya toplama kampıyla ilgili mücadelemizi yıpratmak ve kanlı sicilini gizlemek amacıyla kamuoyunu kandırmak, taammüden yanlış yönlendirmek ve hatta mücadelemize karşı propaganda ve iftira içerikli haber üretmekten geri kalmayacaktır. Mücadelemiz, İBB’nin bu karşı saldırılarıyla baş edebilecek ve hakikati kamuoyuyla paylaşabilecek araçlara ve kapasiteye sahiptir. Ancak bizler için yakıcı ve acil olan,
İBB’nin Kısırkaya’da yüzlerce hayvanı toplayarak, kapatarak, zehirleyerek öldüren İBB’nin, kamuoyunu “hayvanlara beş yıldızlı otel” servisi sunduğu iddia ederek kandırması, hayvanların lüks içinde bakıldığını iddia ederek toplumdaki hayvana yönelik şiddet ve hınç hislerini besleyecek açıklamalarda bulunması kabul edilemez. Basından ve kamuoyundan İBB’nin propaganda amaçlı yalanlarına karşı duyarlı olmalarını, hem hukuki mücadelemizin dayanaklarını hem de yerellerde yürüttüğümüz şehre, yaşam alanına ve sokak hayvanlarına sahip çıkma örgütlenmemizi yakından takip etmelerini rica ediyoruz. İBB’nin dört bir koldan hakikati kendi lehine, siyasi çıkar ve rant için çarpıtma ve hukuksuzluğun alanında katliamlarını sürdürmesine karşı herkesi, şehrimize, yaşam alanlarımıza, hayvanlarla paylaştığımız coğrafyayı savunmaya, bu yalan sarmalını hep birlikte kırmaya çağırıyoruz.
İBB’nin iyi koşuldaki hayvan barınakları yalanına karşı gerçek görüntüleri, acı çeken ya da öldürülmüş hayvanların resimlerini paylaşmak zorunda kaldığımız için bir kez daha özür diliyoruz.