BBC'den Çağıl Kasapoğlu'nun haberine göre İslam ve kadın haklarına ilişkin görüşlerini önce yaşadığı Mersin’de, daha sonra katıldığı toplantılar ve televizyon programlarıyla ülke genelinde dile getirmeye başlayan Kuriş, 16 Temmuz 1998’de Mersin’de Hizbullah’ın silahlı militanları tarafından kaçırıldı, bir aydan uzun süre işkence gördü. Cesedi, kaçırıldıktan 555 gün sonra Konya’da bir evin bodrum katında bulundu.
Kuriş’in adının son dönem yeniden gündeme gelmesinin sebebi, 14 Mayıs seçimlerinde Hür Deva Partisi'nin (HÜDA PAR) dört milletvekilinin Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) listelerinden Meclis"e girmesi oldu. Muhalefet, HÜDA PAR'ı Hizbullah ile bağlantılı olmakla suçlarken, partiden yapılan açıklamalarda ise bu iddialar reddediliyor; parti yöneticileri “Hüda-Par’ın herhangi bir terör örgütüyle bağlantılı olmadığını” savunuyor.
Son olarak İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de, cumhurbaşkanığı seçiminin ikinci turuna bir hafta kala, Konca Kuriş’in Hizbullah tarafından öldürüldüğünü hatırlatıp “Konca Kuriş, tam tesettürlü bir kadındı. Gençler hatırlamayabilir, domuz bağıyla öldürüldü. Beş çocuk annesi bir kadındı […] En fazla da AK Partili kadınların üzerlerine düşeni yapması gerekiyor ki bu manyaklıktan kurtulalım” dedi.
Konca Kuriş'in kim olduğunu, neden hedef alındığını inceledik.
Dini sorgulamalar
Türkiye’de 1990'lı yıllar, kadın hareketinin örgütlenmeye, kurumsallaşmaya başladığı, feminist akımların, İslam’ın, İslam’da kadının rolünün evlerde, sokaklarda, televizyonlarda sıklıkla konuşulduğu bir dönemdi. Siyasetteki İslamcılık ve laiklik kutuplaşması da topluma yansıyor, tartışmalar, sorgulamalar yaşanıyordu.
Mersin’de 1961 yılında doğan Konca Kuriş de 1980'lerin sonu ve 1990'larda İslam öğretilerine ilgi duymaya başlamıştı.
“Aslında seküler bir ailede yetişmiş ama dindar bir aileden gelen Orhan Kuriş ile çok genç yaşta evlenmiş, genç yaşta anne olmuş, aileden etkilenerek dindar kimliğe geçmiş ve dini anlamak için önce onları dinlemiş sonra kendisi sorgulamaya başlamış […] Bir dönem Hizbullah camiasıyla ilişkilenmiş sonra uzaklaşmış, kendisini İslami feminist olarak tanımlamış bir kadın,” diyor feminist yazar Berrin Sönmez.
Çevresinin ve tanıyanlarının aktardığına göre Konca Kuriş, akademik ilahiyat eğitimi olmasa da, İslam’a ilişkin merakını sivil toplum örgütlerinde, farklı tarikatlarda yer alarak, okuyarak ve aktif olarak tartışmalarda yer alarak gideren bir isimdi.
Konca Kuriş hakkında yazılan az sayıda akademik araştırmadan biri, ABD merkezli Stanford Üniversitesi’nden Dr. Burçak Keskin, Kozat’ın 2003 yılında İngilizce olarak Cultural Dynamics dergisinde yayımlanan “Entangled in Secular Nationalism, Feminism and Islam, The Life of Konca Kuriş” (Seküler Milliyetçilik, Feminizm ve İslamcılık Arasında Bir Hayat: Konca Kuriş) başlıklı makalesi.
Keskin Kozat’a göre, Kuriş evliliği sonrası, Nakşibendi Tarikatı’na ilgi duymuş ancak liderin grup üzerindeki kontrolü ve erkeğe tabilik konularındaki fikir ayrılıkları nedeniyle tarikattan uzaklaşmaya başlamış, Kuran’ın tefsirlerini ve meallerini okumaya başlayınca da tarikat ile arası giderek açılmıştı.
Kuriş daha sonra yazar Ercüment Özkan’ın çıkardığı İktibas Dergisi’nde yazılar yayımladı. Dergi ve İktibas camiası, kadının kamusal alanda eşitliğine inanan bir anlayışa sahipti. İktibas çevresinde Kuran’ı anlamaya yönelik tartışmalara ilgi duymaya başlamıştı. Keskin Kozat’ın makalesine göre Kuriş, Özkan’ın ölümünden sonra İktibas’ın yeni lider kadrosunun görüşlerini “fazla feminist” bulması nedeniyle gruptan ayrılmaya zorlanmıştı.
Konca Kuriş’i Mersin’de tanıyan, sohbetlerde fikir alışverişlerinde bulunanlar, Kuriş’in evliliği sonrası “daha koyu, gelenekçi, selefi bir düşünceye sahip olduğunu”, zamanla Kuran’ı anlamaya dönük sohbetlerde kendi özgün yorumlarını yapmaya başladığını anlatıyor.
Emekli İlahiyatçı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Ali Bal, “Biz de daha önce öyleydik, ama sorgulamalarımız sonucunda daha çağdaş, akla bilime yakın, çağı kucaklamaya çalışan, katı gelenekçilikten kurtulmaya çalışan bir süreç yaşıyorduk” diyor.
Bal’a göre, “(Kuriş) doyumsuz bir şekilde yeni bilgilere açılmak isteyen, yeni ufuklara meraklı, araştıran, soran, sorgulayan bir yapıya sahipti. Öğrendiklerini hemen çevresiyle paylaşma aceleciliğine sahip birisiydi, yiğitti, mertti, dürüsttü.”
‘Söyledikleri dine aykırı değildi’
Mersin’den aile dostu olan Ayşe Sevilay Bal da Kuriş’in okuma merakını şöyle hatırlıyor:
“Elinden kitap hiç düşmezdi, okuduğu yeri kaybetmemek için hep bir parmağı sayfalar arasında olurdu. Evin içinde bile öyle gezerdi. ‘Bakın size şurayı okuyacağım, bakın şurada Peygamberimiz ne demiş, bakın Kuran’da bunu diyormuş, bakın şu yazar bunu demiş diye’ hep anlatırdı, 15 günde bir kültürel sohbet ortamımız vardı.”
Aynı sohbet ortamlarında bulunanlar Kuriş’i, Kuran’ın anlaşılması için uğraşan, kadınların geleneksel din anlayışından ziyade, toplumda kendilerini ifade etmeleri gerektiğini, tesettüre riayet edildiği sürece kadın ile erkeğin ayrı oturmaması gerektiğini savunan biri olduğunu söylüyor.
Mersin’den Kuriş’i tanıyan, ortak Kuran okumaları sohbetlerine katılan Sadık Şaşmaz da, o döneme ilişkin hatırladıklarını şöyle anlatıyor:
“Tesettür denilince çarşaf ve peçenin akla gelmesine karşı çıkar, kadının vücut hatlarını örtecek şalvar ve gömleğin de bu işi göreceğini söylerdi. Kadın ve erkeğin eşit olduğunu, gerek miras hukukunda, gerek sosyal hayatta, kadınların evlere hapsedilmesinden ziyade, yaşamda daha aktif olması gerektiğini savunurdu. Kadınların ekonomik özgürlüğünün olması gerektiğini, erkeğin eline esir olmaması gerektiğini söylerdi.”
Feminist yazar Berrin Sönmez de “Söyledikleri asla dine aykırı değildi” diyor:
“Dinde kadının ikincilleştirilmesine karşı çıktı, dinde kadının ikincilleştirilmesinin yeri olmadığını, kadını ikincil gören, erkeğe tabi kılan görüşlerin dine aykırı olduğunu söylerdi. Son derece yerinde. Çoğumuzun katıldığımız görüşlerini çok keskin ifadelerle dile getirmekten çekinmeyen cesur güçlü bir kadındı, dikkatleri üzerine çekti.”
Kuriş, başörtüsünden namazın şekline kadar farklı İslami yorumlar, görüşler dile getiriyordu.
Pazartesi adlı derginin Mart 2000 sayısında, Konca Kuriş’e ait olduğu belirtilen şu satırlar yer alıyor:
“[…] Öncelikle Müslüman bir kadın olarak haklarımı istiyorum. Bugünkü Kur’an meallerindeki hatalardan çok şikayetçi olup, bunları bir dini tahrif olarak görüyorum. Şimdiye kadar Kur’anı hep erkek egemen toplum çevirdiğinden dolayı kadınlarla ilgili olan hükümlerde çok sert çeviriler yaptıklarını büyük bir esefle kınıyorum. […] Ben, Rabbimin bana vermiş olduğu geniş yolda haklarımı istiyorum. Bugüne uygun miras haklarımı istiyorum. Diğer bir önemli konu da kadınların pislik olması konusudur. Kadınların ay hali pislik midir? Bu toplum erkeğiyle, erkek gibi düşünen kadınıyla nasıl böyle bir hükme vararak bizi namazdan, oruçtan, Kur’an okumaktan alıkoyarak Rabbimizden uzaklaştırabilirler? Hiç Rabbimizin yerine haram koymaktan utanmazlar? Benim doğurganlığımdan kaynaklanan ve çocuğumun anne karnındayken beslendiği o kana pislik diyemezler.”
Aile dostu Ayla Sevilay Bal da birlikte katıldıkları sohbetleri anımsatıp Kuriş’in kadın haklarına verdiği öneme, sorgulamalarına atıf yapıyor:
“Çarşaf giyerdi bir zamanlar, sonra pantolon, türban. Ama yavaş yavaş o türbanı da açmaya doğru gidiyordu. Hatta (ilahiyatçı) eşime diyordu, ‘Hocam başörtüsü var mı yok mu’, bu ayetin üstüne çok konuşuluyordu. Ama daha o zamanlar tabi başını açmaya cesaret edemiyordu.
“Kadın haklarına çok önem veriyordu, kadınların edilgen olmasını kaldıramıyordu […] Erkekleri de hizaya getiriyordu. Bize saygılı davranmaları için, bizi ezmemeleri için, ev içinde bize yardımcı olmaları için. Bize haklarımızı öğretiyordu. ‘Bakın evlilik bu değil, şudur’ gibi bizim gözümüzü, dimağımızı açıyordu. Hızır gibi biriydi, hep yardımımıza koşardı, çözüm bulurdu.
“Bir tane dolmuşu vardı küçücük bir şey. Onunla bir bakarsın Mersin’in bir ucunda, bir bakarsın öbür tarafında, bir bakarsın orada. Herkese yetişirdi. Yaşasaydı gerçekten şu anda çok iyi yerlerde olacağına, çok kişiye faydası olacağına inanıyordum. O olay olduktan sonra Mersin boşalmış gibiydi. Yıllarca kendime gelemedim, hep onu aradım.”
Çevresi uyarıyordu
Konca Kuriş, bir yandan tekstil atölyesinde çalışıyor, bir yandan İslami sohbetlere katılıyor, diğer yandan da teyzesi Necla Ölçer’in başkanı olduğu Mersin Bağımsız Kadın Derneği’nde de çalışıyordu.
Mersin Bağımsız Kadın Derneği Kurucu Ekip Üyesi Aylan Oran Erciyas, “Sizler onu yalnızca İslam’a dair fikirleriyle tanıdınız. Bizlerse onu gayretli bir kadın mücadelesi arkadaşı olarak tanıma fırsatı bulmuş şanslı kadınlarız” diyor.
“Yılgınlığa kapıldığınız, moraliniz düştüğü anda Konca o coşkulu sesiyle yükseltirdi moralinizi. Olur mu hiç öyle şey, Haydi, der moralinizi düştüğü yerden kaldırırdı. Onu çok özlüyoruz.”
Ayla Oran Erciyas, Konca Kuriş’in dernek kapsamındaki çalışmalarıyla yarattığı etkiye ilişkin de şunları ekliyor:
“1987’den bu yana yükselen kadın hareketinin neticesinde ortaya çıkan yasa ve kurumlarda Konca’nın da emeği vardır. Özellikle Mersin’de bir sığınma evi kurulması konusundaki çabalarımıza çok emek verdi. 4320 sayılı kadına yönelik şiddetle mücadele yasasının (bugünkü 6284’ün öncüsü olan yasanın) çıkması için, sığınma evi ve kadın dayanışma merkezi kurulması için kadınlardan toplanan 10 binin üzerindeki imzada emeği çoktur Konca’nın.’’
Konca Kuriş, hem İslam’da kadının rolüne ilişkin görüşleri, hem de kadınların ekonomik ve sosyal alandaki hak mücadelesinde giderek çevresinde bir kitle oluşturan, çıktığı televizyon programlarıyla da etki alanı genişleyen bir isme dönüşüyordu.
O dönem yakın çevresi ve dostları Konca Kuriş’in güvenliği için onu uyarmaya başlamıştı.
“Onu tanıyan herkes, seven herkes, hepimiz onun dikkatli olması gerektiği konusunda uyarıyorduk. ‘Tebliğ etmeliyim, Müslüman kadınları uyandırmalıyım’ diyordu. Fikirlerini anlatırken medyanın giderek artan ilgisini de ‘tebliğ için’ iyi bir olanak olarak görüyordu,” diyor Ayla Oran Erciyas.
Aile dostu Ayşe Sevilay Bal da Kuriş’in tehditlere boyun eğmediğini söylüyor:
“Hizbullah hakkında televizyona çıktığında, Kuran sohbetlerinde çok şey anlatmaya başladı. Onlar tehdit telefonları açmışlar, ‘Biz senin sesini kesmeyi biliriz’ gibi. O da korkmazdı. ‘Bir Allah’tan korkuyordum’ derdi, gözü kara bir bayandı. Hatta dedik bu kadar televizyona çıkma, biraz yavaş ilerle, çok hızlı gidiyorsun diye uyarıyorduk aslında.”
Emekli İlahiyatçı Ali Bal da hatırlıyor yaptıkları uyarıları: “Biz de onu frenlemeye çalışıyorduk, söylediklerinin yanlış olduğu anlamında değil, toplumdan, çevreden alacağı tepkilere karşı kendisine zarar gelmemesi için biraz daha ölçülü hareket etmesi noktasında, ama o kabına sığamıyordu.”
Konca Kuriş’in İslam’a ilişkin görüşlerinde, İran seyahatinde kadınlarla ilgili bir konferansa katılmasının da etkili olduğu ifade ediliyor.
Milliyet gazetesinde 23 Ocak 2000 tarihinde yayımlanan açıklamalarına göre, Konca Kuriş’in kayınpederi Abdullah Kuriş gelinini uyarmıştı. Kuriş, İran’dan döndükten sonra Hizbullah’ın görüşlerine katılmadığını dile getirmeye başlamıştı. Abdullah Kuriş gazeteye şunları söylemişti:
“Gitmemesi konusunda çok uyardım, ancak o yine de gitti. İşte onun bu açıklamalarıyla birlikte, çeşitli konulardaki açık fikirleri bu kötü sonu hazırladı. Çok üzgünüm, acımız çok derin. Bu olaylar İslam adına yakışmaz. Çok, yazık çok günah […] ‘Kızım, sen bu Hizbullah’ı araştırma işini bırak, başına işler gelir. Gel beni dinle’ demiştim. Ancak o beni dinlemeden, ‘Ölürsem de İslam yolunda ölürüm’ diye cevap veriyordu’.”
Konca Kuriş’in hedef alınmasının nedenleri konusunda Berrin Sönmez şu yorumu yapıyor:
“En büyük öldürülme nedenlerinden birisi Hizbullah camiasını çok yakından, içeriden tanıyor olması. Diğeri de karşı görüşleriyle, oradan uzaklaştıktan sonra güçlü şekilde dillendirdiği yorumlarıyla etrafında bir kitle toplamayı başarmış olmasıydı.”
Konca Kuriş, 16 Temmuz 1998’de kaçırıldı. Kaçırılma anı 18 Temmuz 1998 tarihli Milliyet gazetesinde şöyle anlatılıyordu.
“5 çocuk annesi 38 yaşındaki Konca Kuriş, eşi Orhan Kuriş ile birlikte işlettiği konfeksiyon atelyesinden gece 01.00 sıralarında evinin önünde geldi.
“Sahibi oldukları minibüsten inen Konca ve Orhan Kuriş çifti, evlerinin kapısını açmak üzereyken, saklandıkları yerden çıkan silahlı üç kişi tarafından etkisiz hale getirildi.
“Bu kişiler yere yatırdıkları Orhan Kuriş’ten minibüsün anahtarını aldıktan sonra Konca Kuriş’i de minibüse bindirerek olay yerinden hızla uzaklaştı.”
Konca Kuriş’in cesedi, 23 Ocak 2000’de Konya’da Hizbullah’a ait bir hücre evinde bulundu. Hizbullah militanları tarafından gördüğü ağır işkencenin görüntüleri de kaydedilmişti.
Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan o dönem bir grup gazeteciye bu görüntüleri izletti.
“Ondan sonra devlet kararlılıkla Hizbullah’a karşı mücadeleye girişti. Saadettin Tantan da akıllılık etmiş, önce bir durumu ortaya koyarak basına bilgi vermiş” diyor Berrin Sönmez.
Konca Kuriş ve Gaffar Okkan cinayetleri sonrası devlet Hizbullah’a karşı operasyonlarıyla örgütü zayıflatmıştı. Konca Kuriş bugün, kadına karşı şiddetle mücadelenin, kadın haklarının sembol isimleri şarkıcı Bergen ve Özgecan Aslan’la Mersin’de aynı mezarlıkta.