İHD'NİN İNSAN HAKLARI RAPORU TEPKİ GÖRDÜ! TERÖR NEREDE?

İHD'nin 2015 Yılı İnsan Hakları Raporu, 'terör örgütlerini desteklediği' 'terör nedeniyle ihlal edilen haklara yer vermediği' gerekçesiyle tepki gördü.
İHD'nin İnsan Hakları Raporu tepki gördü! Terör nerede?
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

İHD'nin 2015 Yılı İnsan Hakları Raporu'nun yayınlamasının ardından sosyal medyada bazı kullanıcılar rapora tepki gösterdi. Sosyal medyada bir kullanıcı rapora öfkelenerek şu ifadelere yer verdi;

 

"Bu "insanlık ayıbı raporu" sözde "İNSAN HAKLARI DERNEĞİ" nin tuvaletinde peçete niyetine kullansınlar. Terörün T si geçmiyor raporda. Türkiye'nin belki de ilk kez haklı mücadelesine not vermeye kalkıyor utanmaz IHD! Utanmadan da aşşağılık tetikçi terör örgütü PKK'nın katlettiği rahmetli Tahir Elçi ile başlıyor raporuna.


Otoriterleşmekmiş! Terörün aklanmaya çalışıldığı, medya akademi siyasetin sözde insan hakları derneklerinin teröre destek verdiği bu ortamda demokrasi ile fazla bile muhatap oldular."
 
O RAPOR BASINA ŞU  ŞEKİLDE YANSIDI
 
İHD Türkiye’nin 2015 yılı insan hakları raporunu açıkladı. Geçen sene dört ayaklı minare altında tarihi eserlerin korunmasına yönelik basın açıklaması yaptıktan sonra vurularak öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tarih Elçiye adandı.

 2015 yılı Türkiye’nin tamamen otoriterleştiği bir yıl olduğunun vurgulandığı raporda Bu nedenle temel hak ve özgürlükler tamamen korumasız kaldığı ve Böylece çok ciddi alarm seviyesinde hak ihlalleri yaşandığı belirtiliyor.

Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecinde Kürt Sorununda barış ve çözüm süreci ile Avrupa Birliği katılım müzakerelerinin doğrudan doğruya etkili olduğunu, bu iki konudaki duraksamaların veya geriye gidişlerin Türkiye insan hakları ortamını olumsuz etkilediğininin belirtildiği rapor Barış ve çözüm sürecinin bitmesinin yanı sıra AB katılım müzakerelerinin mülteci pazarlığına dönüşmesi insan hakları ortamını tamamen olumsuz etkilemiştir demekte.

Rapor diğer hususlara özetle şu vurguları yapmaktadır;”  Siyasal iktidarın 2014 yılından beri kamu güvenliğini sağlayacağım gerekçesi ile temel hak ve özgürlükler aleyhine olacak şekilde önemli kanun değişiklikleri yaptığını biliyoruz. MİT kanunu değişikliği, internet kanunu değişikliği, HSYK kanunu değişikliği, Yargıtay ve Danıştay kanunları değişikliklerinden sonra polisin yetkilerini oldukça genişleten iç güvenlik paketi olarak bilinen ve çok sayıda temel kanunu değiştiren 6638 sayılı kanun 4 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe girerek yasalaştırılmıştır. Öyle ki bu yasa ile Türkiye Devleti olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilan etmeden bu yasalardaki önemli yetkilerin birçoğunu Anayasaya ve AİHS’e aykırı olacak şekilde İl İdaresi Kanununu değiştirerek vali ve kaymakamlara tanımış, temel ceza yasalarında değişiklik yaparak ifade, toplantı ve gösteri özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü alanında AB mevzuatına aykırı düzenlemeler ile önemli kısıtlamalar yapmış, polisin silah kullanma yetkisini genişletmiş, polis amirlerine doğrudan doğruya yargıya ait olan adli kolluk yetkilerini vermiştir.

Kürt sorununda barış ve çözüm sürecinde ilk önemli kırılma noktası 6-8 Ekim 2014’teki Kobane gösterilerindeki devletin ve Kürt siyasal hareketinin tutumu olmuştur. Daha sonra Abdullah Öcalan’ın devreyi girmesi ile olaylar yatışmış ve taraflar arasındaki diyalog devam etmiştir.

Türkiye tarihinin en önemli ve olumlu gelişmelerinden birisi de 28 Şubat 2015 günü yaşanmıştır. 28 Şubat 2015 tarihinde İstanbul Dolmabahçe Sarayı Başbakanlık ofisinde bizzat Abdullah Öcalan’ın kaleme aldığı bir deklarasyon metni ilan edilmiştir. Bu metnin ilan edilmesi sırasında iktidar partisi AKP’yi, hükümeti ve devleti temsilen yetkililerin yanı sıra Kürt tarafını temsilen HDP milletvekilleri yer almıştır. Bu deklarasyondan sonra tarafların diyalogdan müzakereye geçiş aşamasında ileri sürdükleri hususlar konusunda anlaşamamaları sonucu bir türlü müzakereye geçilememiştir.

Türkiye’de taraflar arasındaki bu derin görüş ayrılığı giderilemediği için Abdullah Öcalan’la son olarak 5 Nisan 2015 günü İmralı Adasında HDP heyeti ile görüşme gerçekleştirilmiştir. O tarihten beri Abdullah Öcalan ile bütün diyaloglar kesilmiş ve Öcalan üzerinde ağır bir tecrit uygulanmaya devam etmiştir.  

7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimleri döneminde HDP’ye yönelik gerçekleştirilen çeşitli provokasyon yaratma amaçlı saldırı ve bombalama eylemleri ile güvenlik görevlilerine dönük çeşitli saldırılar ve son olarak 24 Temmuz 2015 tarihinde PKK kadroları ile militanlarının bulunduğu bölgeye (Türkiye’nin güneydoğusu ile Irak’ın kuzeyi-Irak Federe Kürdistan Bölgesi) yönelik kapsamlı hava harekatı çatışmasızlık sürecini fiilen bitirmiş ve yeniden kanlı bir silahlı çatışma dönemi başlamıştır. 

7 Haziran 2015 milletvekili genel seçim süreçlerinde HDP’ye yönelik oldukça ağır ihlaller gerçekleştirilmiştir. Bu durum süreci olumsuz etkilese bile seçim sonuçları ile HDP’nin %13 oy alması ve 80 milletvekili ile TBMM’de yer alması AKP’yi tek başına iktidardan düşürmüştür.  

Türkiye seçmeni 7 Haziran 2015 tarihli milletvekili genel seçimleri ile siyasal iktidara barış ve demokrasiden yana olduğunu ortaya koymuştur. Ancak, buna rağmen AKP’nin koalisyon kurmayıp, Cumhurbaşkanın fiili başkanlığında Türkiye’yi 1 Kasım 2015 tarihli tekrar genel seçimlere götürmesi durumu yaşanmıştır.

 Türkiye’de vali ve kaymakamların kararları ile 16 Ağustos 2015’te başlayan ve halen devam eden bu süreçte Diyarbakır’da 8 ilçede toplam 32 kez, Mardin’de 3 ilçede toplam 11 kez, Şırnak’ta 2 ilçede toplam 7 kez, Hakkâri’de 1 ilçede 4 kez, Batman’da 1 ilçede 2 kez, Muş/Varto, Batman/Sason ve Elazığ/Arıcak’ta 1’er kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş, bu şekilde doğrudan doğruya 1 milyon 370 bin kişi etkilenmiş, bu kentlerdeki toplam nüfusun tamamı ise dolaylı olarak etkilenmiştir.  

Sokağa çıkma yasakları 5442 sayılı 11. Maddesinin C bendi ile 32. Maddesinin Ç bendinin kanunun vali ve kaymakamlara tanıdığı genel mahiyetteki güvenlik tedbiri almaları ile ilgili yetkilerine dayandırılarak ilan edilmekte ve uygulanmaktadır.  Ancak bilinmelidir ki Anayasa’nın 13.maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ile ilgili olarak ancak kanunla açık bir düzenleme yapılabileceği, yapılacak düzenlemelerde hakkın özüne dokunulamayacağı kesin kuralı bulunmaktadır.  Sokağa çıkma yasakları ile ilgili olarak yaşanan bu kuralsızlığın önemli bir nedeni ise AİHS’in 15. Maddesinden kaçma amaçlıdır. Türkiye Hükümeti bu şeklide davranarak yaşanan ihlalleri Avrupa Konseyi’nin denetiminden kaçırmak istemektedir. Bu davranış biçimi tek başına çok büyük bir ihlal yaşandığını kanıtlamaktadır.”

Raporda 16 Ağustos–31 Aralık döneminde en az 126 sivilin yaşamını kaybettiği sokağa çıkma yasağının sürdüğü bu dönemde 7 ilin 17 ilçesinde toplam 1 milyon 300 bin civarında nüfusun dörtte birinin tehcir edildiği vurgulanmaktadır. 10.03.2016