Sözcü yazarı Saygı Öztürk, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrasında cuntacı askerlerin teslim alınmasıyla ilgili olarak Ankara Sincan Cezaevi'nde yatan Korgeneral İlhan Talu'nun CHP milletvekili Dursun Çiçek'e gönderdiği mektubu yayınladı. Korgeneral Talu, mektubunda darbe girişimiyle alakası olmadığını "Namusum ve şerefim ve sevdiklerim üzerine yemin ederim ki bu aşağılık, şerefsiz darbe planlaması ve icrası ile hiçbir alakam ve ilişiğim yoktur" sözleriyle anlattı. talu, darbe girişiminin ardından kanser olan oğlu ve kızı ile damadının işten atıldığını da belirtirken, gözaltı sürecinde yaşadıklarına ilişkin "tarifi imkansız uygulamalar ve acılar" yorumunu yaptı.
İlhan Talu, Genelkurmay Karargahı'nda saat 20.30'dan sonra yaşadıklarını devre arkadaşı CHP Milletvekili Dursun Çiçek'e gönderdiği mektubunda şöyle anlatıyor:
Koridorda gördüklerini tutukluyorlar
“Sanırım saat 20.30'dan sonra tekmil vermek için 2. Başkan Yaşar Güler'in odasına gittim. Genelkurmay Başkanı ile görüşme hakkında bilgi verdikten sonra odadan ayrıldım. Odadan çıktığımda tam teçhizatlı silahlı askerler Genelkurmay Başkanı'nın karargaha girdiği merdivenlerden koşarak yukarı çıktı.
Bir anlam çıkaramadım; tatbikat olduğunu düşündüm. Çünkü son zamanlarda PKK'nın bir karakolu, üs bölgelerini kısa süreliğine de olsa işgal edeceğine dair duyumlar geliyordu. Ben koridor boyunca odama ilerlerken askerler 2. Başkan'ın odasına girdi. Ben kontrollü kapıdan geçtikten sonra benim bulunduğum koridorun merdivenlerinden bana çarparak, koşarak aşağı koridorlara yöneldiler.
Odama girdim. Odamda adli müşavir üç askeri savcı da bulunuyordu. Bunlar, Kara Havacılık Okul Komutanlığı'nda yapılacak faaliyette ihtiyaç olur düşüncesiyle bekliyorlardı. Biraz sonra emir astsubayım ‘Komutanım askerler koridorlardakini tutukluyor' deyince kapıları kapatıp kilitlemesini söyledim.
Mermiler, makam odasına giriyordu
Bu ara Genelkurmay dışında da koşuşturmalar oluyor, silah sesleri geliyordu. İlerleyen zamanlarda tank sesleri ile helikopter seslerini duyduk, uçaklar çoktan uçmaya, mermiler makam odası camlarından içeriye girmeye başladı.
Biraz sonra 2'nci Ordu Komutanı Adem Huduti paşa görüntülü telefondan arayarak hiç kimseye ulaşamadığını, Genelkurmay'dan atama ve görevlendirmelerle ilgili mesajlar geldiğini, mesajların altında Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile Albay Cemil Turhan'ın isimlerinin olduğunu söyledi. Böylece kalkışmanın içinde kendi personelimin de olduğunu öğrendim. Adem Paşa'ya, ‘bu faaliyetin TSK içindeki Fethullahçı grup tarafından organize edildiğini, Genelkurmay'ın bunu desteklemediğini, mesajları dikkate almamasını' söyledim. Daha sonra Adem Paşa'yla aynı kapsamda 4-5 defa daha görüştük.
Genelkurmay Başkanı durumu sordu
Ordu komutanları ve ulaşabildiğim bütün birlik komutanlarına faaliyetin Fethullahçı bir kalkışma olduğunu, Genelkurmay Başkanlığı'nca desteklenmediğini söyledim ve darbeye karşı harekâtın oluşmasına katkıda bulundum.Yaptığım bütün telefon görüşmelerinin yer ve zaman olarak kaydı var.
Ertesi gün Genelkurmay Başkanı'nın kurtulduğu haberleri televizyondan verilmeye başlandı. Biraz sonra Genelkurmay Başkanımız beni Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın telefonundan arayarak durumu sordu. Gün boyunca yaptıklarım ve son durum hakkında bilgi verdim. Daha sonra birkaç defa görüştüm. Bana Akıncı'daki darbecilerin çatışma yapmadan teslim olacaklarını Genelkurmay'dakilerin başındaki şahısla görüşerek onların da çatışma yapmadan teslim olmalarını sağmamamı ve ikna etmemi emretti.
Darbe girişimcilerinden üç destek
Darbecilerin Genelkurmay sorumlusu tuğgeneralle temasa geçerek onların şartlarını aldım. Şu isteklerde bulundular: 1- Sivil savcı görevlendirilsin. 2- Silah ve mühimmat Merkez Komutanlığı tarafından teslim alınsın. 3- Mont ve pantolonlar çıkartılmasın. Şartlar sağlandı ve karargâhtaki 46 özel kuvvet ile 42 tank mürettebatı 15 karargah subayı çatışmadan teslim oldu.
Bu kez Genelkurmay Başkanı arayarak Akıncı Üssü'ne askeri savcı ile Merkez Komutanlığı personeli göndermemi emretti. Bununla ilgili görevlendirmeyi yaptım. Son olarak 2. Ordu Komutanlığı'nın görevden alınma mesajını çektikten sonra gelen polisler tarafından gözaltına alındık. Namusum ve şerefim ve sevdiklerim üzerine yemin ederim ki bu aşağılık, şerefsiz darbe planlaması ve icrası ile hiçbir alakam ve ilişiğim yoktur. Bilakis bunun karşı harekâtı için çalıştım.
Bakın nereye terfi ettim
Sevgili kardeşim, gerçek böyle olmasına rağmen, hiç sorgulanıp, yargılanmadan, onurumuz, şerefimiz ve itibarımız elimizden alındı. Gözaltı sürecinde tarifi imkânsız acılara ve uygulamalara maruz bırakıldık. Kanser tedavisi gören oğlum, 4 yaşında çocuğu olan kızım ve damadım işten atıldı. Benimkine benzer birçok suçsuz arkadaşım olduğunu sen de, ben de biliyoruz.
Sevgili kardeşim sonuç olarak TSK'nın Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) karşı mücadele koordinatörlüğünden Fethullahçılığa, darbeye karşı harekâtın canlandırılma görevinden darbeciliğe terfi ettim.”
Gerçekleri kuşkusuz yüce yargı ortaya koyacaktır. Biz yaşayanların anlatımından o gece neler olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.