Karamollaoğlu haftalık basın toplantısında, "Son dönemde gazetecilere ve siyasetçilere yönelik saldırılar endişe verici şekilde artıyor Şu hususu da açık bir şekilde ifade etmeliyim ki; gazetecilerin hedef gösterilmesi, siyasetçilere saldırılar düzenlenmesi siyaset adamlığına da devlet adamlığına da yakışmaz. Siyaset meşru zeminde yapıldığı sürece muteberdir, meşrudur! Baskı ve tehditlerle siyasetin dizayn edilmeye çalışılması, demokrasimiz açısından son derece sakıncalıdır. Endişe vericidir. Kabul edilmesi mümkün değildir. Muhalifleri ile fikir bazında mücadele edemeyenler kaba kuvvete başvurmayı görev haline getirirler." dedi.
Karamollaoğlu, "Kaba kuvvette, siyaseti dizayn edemez sadece kargaşayı arttırır. Bu durum fikir ve düşünce özgürlüğünün ortadan kaldırılması manasına gelmektedir. Bu yaklaşım ne insanlığa ne siyaset adamlığına ne de devlet adamlığına yakışır!" yorumunu yaptı.
Karamollaoğlu, "Bu noktada bizi en çok şaşırtan hususlardan birisi de Cumhurbaşkanı’nın sessizliğidir. Muhalif bir partinin bir mensubu darp edilip, hastanelik ediliyor Sn. Cumhurbaşkanı sessiz. Biz kime güveneceğiz kimden yardım isteyeceğiz. Kim bu saldırıların önüne geçecek. Efendim, 'Elbette bu muameleyi hak etmiştir' mantığı varsa o zaman bu Türkiye’nin problemlerinin çözemez tam tersine sorunları daha da arttırır. Bu saldırılar karşısında yetkililer sessiz kalamaz, kalmamalıdır." düşüncesini dile getirdi.
Karamollaoğlu, "Bizim bugün; asıl meselemiz önce bu kaos ortamının düzelmesi. Özgürlüklere bir zemin hazırlanması ve bunun için de adaletin tesisi ve adalete güvenin sağlanmasıdır. Bunlardan başka bir başka önemli meselemiz ise ekonomidir. Artan hayat pahalılığı, işsizlik, evine ekmek götüremeyen vatandaşımızın dramı ama mutlu bir azınlık ülkemizde çekilen sıkıntılardan bihaber veya kulaklarını tıkamış, feryatları duymuyor. Duymak istemiyor. Her hafta dile getiriyoruz çünkü biz bunu dile getirmekle mükellefiz. İnsanımızın hali perişan…" ifadesini kullandı.
Karamollaoğlu açıklamasında şunları kaydetti:
"Özel olarak oluşturulan rakamlarla bunu gizlemeye çalışsalar da bu durum ancak yatsı vaktine kadar devam ediyor. Ondan sonra da her şey açığa çıkıyor. Bakınız; Türkiye, gıda fiyatları enflasyonunda %20.6 ile OECD ülkeleri arasında birinci oldu. Bu konuda birinciliği kimseye kaptırmamak gerçekten büyük başarı… Daha düne kadar tarımda kendi kendine yetebilen bir ülkenin şu an bu hale getirilmesi takdire şayan.
Türkiye’nin ciddi bir üretim atılımına ihtiyacı var. Her alanda üretimi arttıracak yatırımlara ihtiyacı var. Ama bu atılımların yapılabilmesi için bir takı yanlışlıklardan vazgeçilmesi elzem. Yolsuzluklar önlenecek, israftan vazgeçilecek, rüşvete son verilecek. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe başkanlığının açıkladığı "2021 Yılı Yatırım Programı"na göre 2021 senesinde yazlık ve kışlık 2 yeni saray inşa edilecekmiş. Saray denmesinden hoşlanmıyor arkadaşlarımız, ister malikane deyin, ister külliye deyin, ister saray deyin…
İki inşaatın devam ettiğini biliyoruz. Marmaris’teki yazlık saraya 640.5 milyon ve Bitlis Ahlat’taki kışlık saraya 99 milyon TL harcanması bekleniyor. Soruyorum sizlere bu harcanan para bu millete reva mı? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını saraya yatırmak vicdanları sızlatmıyor mu? Türkiye’nin ihtişamlı binalara değil üretim tesislerine, fabrikalara ihtiyacı var.
Biz adaletten bahsedildiğinde, sadelikten bahsedildiğinde, alçak gönüllükten bahsedildiğinde Hz. Ömer’e sık sık atıfta bulunuruz. Bir zamanlar Sn. Cumhurbaşkanı da çok atıfta bulunuyordur. Bakınız burada tarihi bir örneği hatırlatmak istiyorum; “Amr b. As, Hz. Ömer'e; Biz sana büyük caminin yanında bir ev yaptırmak için arsa temin ettik, diye mektup yazınca. Hz. Ömer de Amr b.Âs'a: Hicâz'da oturan bir kimsenin Mısır'da evi olamaz. Orayı Müslümanlara pazar yeri yap, diye cevap vermiştir.” Yani Hz. Ömer demektedir ki, israf etmeyin, kaynaklarınızı insanların faydasına olan işlere harcayın. Devlet adamlarımız bu zihniyeti benimserse eğer Türkiye ayağa kalkacaktır. Her alanda atılım yapacaktır.
Saadet Partimizle ilgili olarak son zamanlarda medyada bir takım fikirler gündeme getiriyor. Herkes kendine göre bir rol biçiyor ama her ne hikmetse Saadet Partisi’ni dışarıdan dizayn etmeye çalışanlar bu konuda Saadet Partisi’nin fikirlerine başvurmaya da önem vermiyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı, Sn. Oğuzhan Asiltürk'ü ziyaret etti. Bu ziyaretten memnun olduk. Sn. Cumhurbaşkanı’nın herkesle temas kurması gerekir. Fakat üzülerek görmekteyiz ki bu ziyaret çok farklı noktalara çekiliyor. Bu bir taraftan hadsizlik bir taraftan da husumetin tezahürüdür. En hafif tabiri ile ayıptır.
Bundan dolayı ben, Saadet Partisi ile ilgili olur olmaz fikirler ortaya atanları izana davet ediyorum. Efendim neymiş; Saadet Partisi’nin bugünkü yöneticileri Erbakan hocamızın kemiklerini sızlatıyormuş. Ey sakallı Hüsnü Erbakan Hocamızın o dönemde söylediklerine bir kulak ver bakayım.
Erbakan Hocamızın videolarını, izlesinler yaptığı uyarılara kulak versinler. Eğer arzu ederlerse biz de kendilerine güzel bir arşiv de gönderebiliriz. Saadet Partimizin ana görüşü Milli Görüştür, Saadet Parti'miz hiçbir zaman Milli Görüş'ten milim ayrılmamıştır!
Muhalif Olmak ve Hasım Olmak Ayrı Şeyler Huzurlarınızda bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.
Bazı gazeteciler, köşe yazarları ve siyasiler, AK Parti'ye muhalefet edeceğim derken, dini değerlerimize, inançlarımıza saygısızlık ediyor. AK Parti'ye muhalif olmakla, bu değerlere muhalif olmayı birbirine karıştırıyorlar. Ayrıca bu arkadaşlar muhalif olmak yerine siyasi karşıt olmayı tercih ediyorlar. AK Parti'nin en büyük güç kaynağı tam da bu çevrelerdir.
Vatandaşın, geçmiş dönemde yaşadığı tecrübelerden kaynaklı korkularını hiçe sayan bu anlayış, AK Parti'nin mağdur söylemine en büyük katkıyı veriyor. Muhalefet demek, bir iktidarın yanlış icraatlarını düzeltmek, doğrularında ise yardımcı olmaktır. Muhalefet etmenin amacı ülkemizin ve insanlığın faydasına adım atmaktır.
Basın toplantımıza bir çağrıda bulunarak son vermek istiyorum. Türkiye kutuplaştı, kamplaştı, milletimiz arasında gerilim çok fazla arttı. Gelin elbirliği ile gerilimi azaltalım… Muhataplarımızı, hainlikle, terörle itham etmeyelim. Unutmayalım ki partiler birbirinin düşmanı değil rakibidir. Yunus Emre’nin dediği gibi; “Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz”