CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin kilit isimlerinden biri olarak Genelkurmay’da tutuklanan eski Tümgeneral Mehmet Dişli hakkındaki tartışma yaratan açıklamalarına ilişkin "Her şey açık. MİT üstüne düşen görevi yapmış. Bu işin başında ben değilim, başbakan da değil, kim olabilir bu güç, Cumhurbaşkanıdır" ifadelerini kullandı.
Vatandaşların bayramını kutlayarak konuşmasına başlayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamasından satırbaşları şöyle:
Bayramda evde çokça telefon görüşmesi yapıyorum. Liderlerle, partililerle, aile büyükleriyle ve vatandaşlarla konuşuyorum.
Belediye başkanlarımız bu salgın döneminde çok iyi bir performans gösterdi. Genel merkezle belediyeler arasında da iyi bir koordinasyon sağlandı.
Örgütlendiğiniz zaman daha güçlü hale gelebilirsiniz diye bina görevlilerini örgütlenmeye çağırdık. Taşeron işçilerini bütün süreç içinde önce dernek kurup örgütlenmelerini istedik, sonra bu işçilerin büyük bir kısmı haklarını aldılar.
* Apartman görevlileri için de bunların yapılması lazım. Covid-19 sürecinde doğrudan doğruya riskle onlar karşı karşıyalar.
Biz ülkeyi yönetmeye hazırız. En kolay şey aslında ülkeyi yönetmek. En iyi yönetici kendisine en az ihtiyaç duyulan yöneticidir.
- Geçen bayramda şöyle bir teklifim oldu. Bütün lideleri davet edin bir masanın etrafına hiç siyaset konuşmadan çocukluğumuzu, gençliğimiz anlatalım. İlk kez nasıl aşık olduğumuzu anlatalım. İnsan olarak biz neler yaşadık, açlık mı çektik, tokluk mu çektik, bunları konuşalım dedim. Ama kabul edilmedi.
- Bizim önceliğimiz Türkiye'nin gelirini nasıl arttırırız, milleti,n tenceresi nasıl kaynar bunları konuşmalıyız. Eskiden bunlar olurdu. Liderle bunları konuşabilirdi. Ancak iktidar partisi bunu istemiyor.
- Bunun nedeni kibir. Diğerlerini ayrı, kendisni ayrı görüyor. Kibirlenme kardeşim. Farklı düşünceler zaaf değil, zenginliktir.
- Bir araya gelirsek ülke güçlenir.
Kılıçdaroğlu, İsmail Küçükkaya'nın 'Sayın Cumhurbaşkanı sizi çağırsa ve bana ne tavsiye edersniz?' dese ne söylersiniz" sorusuna şöyle yanıt verdi:
- Gergin olmamasını, toplumun her kesimini kucaklamasını, devlette ciddi bir israf var, israfın önlenmesi için çaba harcamasını, arda bir vatandaşşlarla oturup konuşmasını, toplum arasında ve Sivil Toplum örgütleri arasında ayrımcılık yapmamasını, Ekonmik ve Sosyal Konseyi hemen harekete geçirmesini, ülkenin sanayicisi, esnafı ve çiftçisi ile arada bir konuşmasını, onların çok ciddi dertleri var. Onlarla konuşmasını ve bu sorunları nasıl çözeceklerini onlardan dinlemesini isterdim.
- Belirli aralıklarla siyasi partilerin genel başkanlarını davet edip, onların düşüncelerini almalarını veya bir bayramghününde hp beraber ortak bir fotoğraf vererek birliğin ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunun, ayrıca kendisinin partinin genel başkanlığından ve partiden istifa edip tarafsız bir cumhurbaşkanı olmasını isterdim. Öünkü anayasaya göre cumhurbnaşkanları tarafsızdır. Tarafsız olacaklarına dair namusları ve şerefleri üzerine yemin ediyorlar. Bu yemine uymasını ve bütün siyasi partilere eşit mesafede olmasını söylerdim.
-Elbette ki herkesin bir siyasi görüşü var. Sayın Erdoğan da sandığa gider ve bu görüşüne göre oyunu kullanır. Kimse ona 'neden şu partiye oy verdin' diyemez. Ama tarafsızlık ülkesi çok önemli.
-Devleti yönetecekseniz, geldiğiniz nokta çok önemliyse, tarafsızlık dediğiniz ilke çok önemlidir. Bugün yapılan tüm anketlerde vatandaş adaletin olmadığını söylüyor. Yok zaten. Adalet olsaydı biz Adalet Yürüyüşü yapar mıydık? Adalet hava gibidir. Hava kirlendiği zaman temiz havanın kıymetini anlarsınız. Herkesin hakkını aldığı, işinin gücünün olduğu bir yerde adalet sorunu yoktur. Şu çiçek ne kadar güzelse adalet de o kadar güzeldir.
Eğer siz adaletsizliği beslerseniz, o zaman ülkeyi yönetemezsiniz. Devlet adaletle yönetilir.
Kılıçdaroğlu 'Siz adaletle yönetir misiniz?' sorusuna ise 'Adaletle yönetmek zorundasınız zaten. Eğer bir siyasetçi adaleti kendi yönetim anlayışını birincil noktasına koymuyorsa asla başarılı olamaz.' yanıtını verdi.
"Covid-19 süreci çok başarılı yönetilebilirdi. Var olan kaynaklar doğru bir şekilde kullanılabilirdi. Özveride bulunması gereken kişiler gerçek anlamda özveride bulunabilirdi. "
"Ekonomide ilk yapacağımız iş savurganlığın önünü kesmek. Bülent Arınç'ın önemli bir açıklaması var. Bursa AK Parti il toplantısında Arınç, 'İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz. 13 yıllık iktidarımızın altın yazılarla başarıyla doludur. Ama israf konusunda kalbimiz kırıktır' diyor. İsrafın önünü kesmek çok önemli."
"Yeni bir bütçe, Covid-19 süreci yeni başladı. siz yüz binlerce insanın dükkanını kapattınız. Yeni bir bütçe getirmeliler. Orta vadeli bütçe yenilenmeli.
(Kaynak nasıl yaratırsınız?)
Türkiye zengin bir ülke. Türkiye'de kaynak da var. Gerekirse Türkiye daha düşük bedellerle borçlanabilir. Türkiye'nin bereketli toprakları, çalışan insanları var. En büyük kaynak gençlerimiz. İstihdamı devleti yönetenler yaratacak. İşsizlik var. Bir evde anne, baba, çocuk işsiz. Aynı odada birbirlerinin yüzüne bakamıyorlar. Çözüm; istihdam yaratacaklar. Sağlıkta istihdam boşluğu olmaz. 100 bin hemşire var, atama bekliyorlar. Sosyal güvenlikte hâlâ boşluk var. Eğitimde ciddi boşluğumuz var. 20 bin öğretmenin kurası çekildi ama imzayı henüz atmadılar. Tasarrufu yapa yapa 20 bin öğretmen maaşından mı yapacaksınız! Engelli kadroları niye boş neden doldurulmuyor. Engelliden de tasarruf yapıyorlar. Tarım alanında, çiftçilere bakıyorsunuz, yaş ortalaması 65 yaş. Ziraat mühendisleri, veterinerler var. Bütün bunları düşünün hepsinin çalıştığını düşünün. Türkiye'nin saman, ayçiçeği ithal etmediğini düşünün.
(Şöyle mi anlamalıyım, bu iktidarın öncelikleri mi hatalı?)
Hangi hatadan söz edelim İsmail Bey. Bu ülkede devlet planlama teşkilatı vardı. Niye kapadılar bu teşkilatı. Devlet planlama teşkilatı öncelikleri belirler. Nedir benim önceliğim? Beş tane müteahhide para kazandırmak mı, çocukların yatağa karşı aç girmemesi mi? Şunu yapmamız lazım; devlet yönetiminde aklı, birikimi, liyakati egemen kılmamız lazım."
* Evinde oturan adamın borcu arttı. Ama devletten döviz garantili ihale alanların hepsinin karları artı. Bu mudur adalet? Bunu söylemeyecek miyiz? Ben istemez miyim her evde huzur olsun? Üniversiteyi bitiren bir çocuğun işsiz kalması ne demektir?
Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu'nun 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi Mehmet Dişli'nin emekliye sevk etmek istediklerini ancak son an da engellendiği şeklindeki açıklaması için şöyle konuştu:
"Her şey açık. MİT üstüne düşen görevi yapmış. Son gece ne olduysa görevinde kalıyor ama. Bu işin başında ben değilim, başbakan da değil, kim olabilir bu güç Cumhurbaşkanı. Sormak lazım.
(Genel Kurmay da demiş olabilir)
Başbakan istiyorsa askerler onu söyleyemez. Rapor da gayet açık. Her Milli Güvenlik Kurumu toplantısına MİT FETÖ ile ilgili rapor sunar. MİT ordudaki FETÖ unsurlarını da yakından takip ediyor, bunu gösteriyor. MİT Başkanı ve dönemin genel kurmay başkanı neden mecliste kurulan 15 Temmuz darbe komisyonuna gelmediler. Erdoğan neden buna izin vermediler. Zaman içinde bu olayın bütün ayrıntıları ortaya çıkacaktır."
"(Ali Babacan'ın İş Bankası anısı)
O bankadan bir gelirimiz yok. Atatürk'ün vasiyeti var. Onun gereğini yerine getiriyoruz. İş Bankası'nın iç işlerine hiç karışmayız. Atanan 4 görevlimize de iç işlere karışmayacaklarını söyleriz. Verilecek krediler için uygun görüp görmediğinizi ifade edersiniz. İş Bankası'nın kendine özgü bir durumu var. Onu siyasete taşımamak lazım. BDDK zaten 24 saat denetleyebiliyor. Neden İş Bankası? Hep darbe dönemlerinde olmuştur bu. Şimdi de sivil darbe yaşıyoruz. Onlar şunu tahrik etmek istiyorlar, CHP sokağa çıksın istiyorlar. Hukuk! "
"(Ne demek 'Bizi sokağa çekmek istiyorlar' demek?)
Cumhurbaşkanı CHP'yi her konuşmada bir şekilde suçluyor. Bazen ahlak sınırlarını da aşıyor. Biz bunlara sakin sakin cevap veriyor. Kaymakamın koruması elinde ilah, mermiyi namluya veriyor, kim suçlu burada. Bu videoyu gizlediler ama biz bulduk. Gençli kolları ne yaptı?
"(İzmir'deki Çav Bella olayı)
Bizim eski bir partilimizi aldılar tutukladılar. Kardeşim bunu kim yaptıysa gidip bulmuyorsun dedim. Bu kesinlikle provokasyon. Bizim İzmir Gençlik Kollarımız gitti duvarları bakımsız olan bir camiyi boyadılar. Bir akıl tutulması var. Gideceğini görüyor beyefendi. CHP'yi nasıl geriletirim diyor. Neden gerilesin CHP kardeşim. CHP halktan yana, bölücülük mü yapıyor hayır. Bizim belediye başkanlarımız tarih yazıyor ya. CHP'li belediyeler Millet İttifakı'nın belediye başkanlarıdır."
"ERKEN SEÇİME KARAR VERECEK OLAN İKİ KİŞİ"
Seçime gidilip gidilmeyeceğine iki kişi karar verir. Birisi Erdoğan'dır diğeri de ortaklığı bozup bozmayacağı belli olmayan Sayın Bahçeli'dir. Erdoğan erken seçim diyebilir. Sayın Bahçeli de “Ben bunlardan bıktım, ekonominin hali ortada” der erken seçim ister. Şu anda Meclis vesayet altında. Erken seçime gideler gitmezler onların bileceği iş. Biz seçim beyannamemiz de dahil seçime hazırız. Covid-19'la ilgili en mükemmel ve ilk raporu yazan biziz. Bizden sonra AKP de yazdı. Her şeyimiz hazır, erken seçim konusunda hiçbir tereddütümüz yok. Ama hedefimiz bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi, huzuru getirmek. Düşünüyorlar, seçim kanunundaki değişikliği de onun için getirmeye çalışıyorlar."
İYİ Parti için demokrasiye kumpas kurdular. Ekrem İmamoğlu'na da kumpas kuruldu. Biz ikisini de bozduk. Şimdi Davutoğlu ve Babacan'a da kumpas kurmak istiyorlar. Biz bu kumpası da bozarız. Eğer darbeci değilsen neden yüzde 10 seçim barajını kaldırmıyorsun. Eğer darve yasalarını değiştirmiyorsan, yeni kurulan partilerin Meclis'e gelmesini engelliyorsanız demokrasiye karşısınız. Darbeye karşı olan darbe hukukuna da karşı olur.
Kayyum doğru değildir. Milletin iradesine darbe vurulmaz. Yolsuzluğu hırsızlığı varsa ver mahkemeye. Milli iradeye saygı göstereceksin
Babacan bilgisi ve birikimi olan bir insan. Düzgün bir insan. Ekonomide kaynakların nerelere kullanılması gerektiğini bilen bir insan. Sayın babacan da Sayın Davutoğlu da hükümette oldukları dönemde akçeli işlerle, yolsuzluklarla anılmamış isimler.
Askeri öğrenciler erbest bırakılmalı. İnsaf. Adil Öksüz'ü serbest bırakacaksınız, askeri öğrencileri idamla yargılayacaksınız. Avukatları, öğrencileri, gazetecileri tutuklayacaksınız. Bu kabul edilebilir mi?