Kılıçdaroğlu, Habertürk TV'de gazetecilerin sorularını yanıtlıyor.
Kılıçdaroğlu neden eskiden bu tür çağrıları yaparken kullandığı 'toplumsal barış' veya 'toplumsal uzlaşı' kavramları yerine daha dini bir tonu olan 'helalleşme' kelimesiyle bu çıkışı yaptığıyla ilgili soruya şu cevabı verdi:
"CHP'ye mesafeli olan kesimlerle yaptığım toplantıların sonunda pek çok kişi helalleşmemiz lazım diye güzel temennilerde bulundular ve ben bunu değişik illerde kamuoyuna açık toplantılarda da dillendirdim helalleşmemiz gerektiğiniz birbirimizi daha iyi anlamamız gerektiğini, oturup konuşmamız gerektiğini. Türkiye'nin çözümlenmeyecek bir sorunu yok, oturup beraber masaya yatırırsak bu sorunları çözebileceğiz bunu da ifade ettim. Kavram biraz benden çok benim dışımda CHP'ye mesafeli olan kesimlerin dillendirdikleri bir kavramdı. Güzel bir kavram aslında çok sık kullanılan bir kavram. Dolayısıyla barışa, sevgiye, hoşgörüye çağrı yapan bir kavram. Dolayısıyla bu kavram bence çok güzel."
Helalleşme çıkışı fikrinin nereden geldiği sorusu üzerine Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
"Aslında söylüyordum bunu birdenbire çıkmadı. Ama bir video çok öne çıktı. Yaptığımız çok değerli bir çağrı. Varolan sorunlara önyargıyla yaklaşıyoruz. Birbirimizi önyargıyla eleştiriyoruz. Önyargıdan kurtulursak aslında çok güzel şeyler yapabiliriz. Farklı düşünceleri bir araya gelip rahatlıkla tartışabiliriz. Ben bundan yanayım. Siyaset çok kutuplaştı, birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Bazen sertleşme öyle boyutlara geliyor ki, neredeyse birbirimizin yüzüne bakamayacak hale gelebiliyoruz. buradan Türkiye'nin çıkması lazım. Zaten yeteri kadar büyük sıkıntılar çekiyor bu toplum. Ekonomide çekiyor, sosyal yaşamda çekiyor, aile hayatı içinde çekiyor, işsizlikte çekiyor. Bütün bu sorunlar varken hala sorunları çözmek yerine birbirimize önyargıyla bakıp birbirimizi suçlamanın anlamı yok. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Buradan çıkarsak emin olun hep beraber bir masanın etrafına oturup 'bu sorunu nasıl çözeriz?' diye oturup konuşabiliriz. Bu ortamı yaratmak istiyorum. Geçmişe takılıp kalma değil geleceğe bakmamız lazım. Helalleşmenin de özünde gelecek perspektifi var. Biz şimdi oturalım kavgaları bir kenara bırakalım daha rahat bir şekilde oturalım tartışalım. Bu ülkenin hali neden böyle ve nasıl düzeltebiliriz? dolayısıyla önyargılarımızı kırdığımız andan itibaren farklı bir türkiye farklı bir anlayış birbirimize çok daha farklı bakacağız yani Yunus'un dediği gibi 'sevgiyle'."
Helalleşme listesiyle ilgili 28 Şubat mağdurları sorulan Kılıçdaroğlu:
"Bir sürü mağduriyet var. Sadece başörtüsü değil. Ben ilk başörtüsü yasağının doğru olmadığını İBB adayı iken Okmeydanı mitinginde söylemiştim. Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı iken 'Yapmayın bu yasakları kaldırın' demiştim. Kendisi de bu konuda açıklama yaptı. Şimdi o mağduriyetleri telafi edemeyiz. Üniversiteye devam edemedi, büyük acılar yaşadı. Onların acılarını anlamalıyız, yaşadıkları sorunları anlamalıyız. Aynı acıların yaşanmaması için gelecek inşa etmeliyiz."
"Roboski'yi ve diğerlerini söyledim. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler, 28 Şubat mağdurları diyorsunuz, daha sonra 28 Şubatçıların yargılanması sağlayan FETÖ organizasyonu var. Onlara da yapılan yanlış olduğuna inanıyorum. Bir kişiye haksızlık yapıldığı zaman bizden olup olmadığına, benim yanımda olup olmadığına bakmaksızın haksızlık karşısında net tavır takınmamız lazım.Bir ortak payda oluşturmalıyız. Bir kişi mağdursa yanına gidelim, oturalım, konuşalım, sorunu çözelim."
"15 Temmuz'dan hemen sonra bir telefon geldi, 1 hafta geçmiş. Kadın öğretmen Ankara'da gözaltına alınmış. Kadın yeni doğum yapmış. Ben o çocuğun anne sütü emmesi gerektiğini söyledim, 'hayır yapmayız' dediler ve beni FETÖ'cü olarak suçladılar. Bu çocuğun anne sütüne ihtiyacı var. Zaten nezarette kalmayacak bu çocuk. Bunun için mücadele ettikten sonra gerçekeşti bu. Ben bu kadını hiç görmedim. Bir haksızlık var mı? Evet vardı. Geleceğe bakacağız, benzer bir hak ihlali olmasın diye mücadele edeceğiz."
"Mücadele dün başörtüsüydü belki önümüzdeki gün başka bir şey çıkar önümüze. İnsanların hatalarından ders çıkarması lazım. Bunun yolu oturmak, konuşmak, istişare etmek, danışmak. Her yaptığımız doğru mudur? Hayır, öyle bir kural yok. Hata insana özgü bir kavramdır. Çünkü biz aklımızla hareket ederiz, bizim dışımızdaki canlılar duygularıyla ön sezileriyle hareket eder. Tanrı'nın bize verdiği sorgulamak gibi bir yetimiz var. Yanlış mahkeme kararları da verilebilir, insanlar mağdur olabilir. Güneydoğu'da hastaneyi basmaları. Kadıncağız adalet diye bekliyor. İnsanın içi eziliyor. Bir kadın oğulları gitmiş, kocası hastanenin içinde tüple öldürülüyor. Bununla ilgili dava açılamıyor, davaya gizlilik kararı koyuluyor. Demeliyiz ki burada adalet olmalı, bir hak teslim edilebilmeli. Helalleşme ile hukuku da karıştırdılar. Hukuk ayrı ama helalleşme biraz daha farklı. Helalleşme kucaklaşma, sevgiyi egemen kılmadır. Böyle bakmamız gerekiyor."
"Kadına yönelik şiddetin arttığını hepimiz biliyoruz. Bunun toplumsal, sosyolojik nedenlerine bakmak, araştırmak gerekir. O da akademik dünyanın konusu, bu konuda çok çalışma var. Kadına yönelik şiddet konusunda siyasetçilerin çok duyarlı olması lazım. Siyasiler varolan yasalar karşısında, 'o gün kravat taktı, hakime saygı gösterdi, iyi halden yararlandı, düşük cezadan kurtuldu' bu doğru değil. Bunu kesinlikle bitirmemiz gerekiyor. Hiçbir indirim olmayacak, en ağır şekilde cezalandırılacak. Geçen İstanbul'da öldürülen bir kızcağız vardı. İşine giden kızı elinize alıp kılıçla öldürüyorsunuz. Anne perişan, nişanlısı perişan, baba perişan, hepimiz üzgünüz. Bunun telafisi mümkün değil ama bu tür olaylara yol açan ortamı sonlandırmamız gerekiyor. Burada görev ağırlıklı olarak siyasetçilere düşüyor. Toplumsal barışı sağlamak, kullanacağımız dile özen göstermek. Bütün bunları yapmak mümkün.
Bir, Yargıtay'da bununla ilgili özel bir dairenin kurulması istiyoruz. İki, bu konuda özel mahkemelerin olmasını istiyoruz. Üç, aile içinde çatışma olduğu zaman olay karakola intikal ettiğinde, en az bir kadın polisin olduğu ekip tarafından olayın irdelenmesini, çözülmesini istiyoruz. Kadına yönelik şiddet buralarda görülmeli. Bunu yapmak istiyoruz. Elbette bu yapılabilir. Bu davalara bakıldığında, bizim içtihat dediğimiz benzer olaylar karşısında karar verilmesi gibi bir sonucu da ortaya çıkaracaktır."
CHP'li aydınlar diye özel tanım bildiğim kadarıyla yok. Aydın olarak tanımladığımız kişiler doğal olarak bizi eleştirebilirler, bunları saygıyla karşılamak gerekiyor. Acaba söylediklerimiz doğru mu, buradan yola çıkarak bazı sorular hazırladım. Mesela, bu ülkenin insanlarının helalleşmeye ihtiyacı var mı? Bana göre var. Bu ülkenin insanları toplumsal vasatlıktan kurtulmalı mı, elbette kurtulmalı, daha ciddi bir entelektüel seviyeyi yakalayabilmeliyiz. Birbirimizi saygı ve ölçülü eleştirebilmeliyiz. Önyargılarımızdan kurtulabilecek miyiz? Kurtulabilirsek emin olun çok şeyi çözmüş olacağız.
Buralardan kurtulup, daha derinlikli bir çerçeve içinde olayı alıp, analiz edebiliyor muyuz? Buna da ihtiyacımız var. Benim şahsi kanaatim önyargıların tutsağı olursanız marjinale sürüklenmiş olursunuz, tutsağı olmazsanız oturup tartışabilirsiniz, sorunları sağlıklı olarak analiz edebilirsiniz. İnsanlar yaptıkları hataları kabul edebiliyorlarsa aslında bu bir erdemdir. Hatayı görüyorsunuz, yanlış olduğu pek çok çevre tarafından ifade ediliyor, siz de kabul ediyorsanız hatadan dönmek erdemdir. Olağanüstü gelecek perspektifi çizmemiz gerekir. Geçmişe takılıp, kalma değil helalleşme. Acısı ve tatlısıyla pek çok olay yaşadık. Önceki yüzyılda bu ülkede gencecik çocuklar idam edildi, başbakanlar, bakanlar idam edildi. Darbeler oldu, bütün bunları yaşadık, istiyoruz ki çocuklarımız böyle acılar yaşamasın. Çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakabilirsek olağanüstü olacak."
"Bu ülkede acıların yaşanmasını istemiyorum, insanların bir arada özgürce tartışmalarını istiyorum. Bütün isteğim çocuklarımıza güzel bir yüzyıl bırakalım. Yaşanan acılardan ders çıkaranlardan birisiyim ben. 68 olayları yaşadık, gençliğimizde insanlara önyargılarla yaklaşılırdı. Ülkücüler ile devrimciler hapse düşünce 'Biz niye kavga ediyoruz' dediler. Uzlaşma kültürünü hapishanede yapmayalım, masa başında, sohbet sırasında yapalım diye düşündüm.
Kurumlar da hata yapabilirler. Hata kurumun kendisinden değil yönetenden kaynaklanır. Hatalar, yanlışlar olabilir. Gönül kırmış olabilirsiniz, yaptığınız hatalarla insanları mağdur etmiş olabilirsiniz. Bunlar hafızalarımızda duruyor. Önemli olan yarayı deşmek değil yarayı kapatmak. Siyasetçiler bu yaraları sürekli kaşıyarak oy devşirmeye çalışıyorlar. Biz Türkiye'nin sorunlarından kopuyor, bu yaralarla uğraşmaya başlıyoruz. Buradan çekip çıkarmak lazım. Biz oturalım, bu memleketi nasıl kurtaracağız, ekonomiyi nasıl düzelteceğiz, eğitim sistemi felaket, dış politika gelip, nerelere dayandı? Önümüzde sağlıklı tutarlı tartışmamız gereken alan bu. Bir gelecek vizyonuyla biz önümüzdeki süreci görelim, o çerçevede götürelim."
"Parti tabanında bir sorun yok. Ben ilçe başkanlarıyla, il başkanlarıyla görüşüyorum. Eleştiri geldiği anda benim il başkanım bunu çok rahat söyler, milletvekili arkadaşlarımız da rahatlıkla söyler. Çünkü bizde liderlik sultası yoktur. Bunu sahada gözlemliyoruz. CHP tabanının takip ettiği medya, sosyal medya ve diğer alanlar var. Lehte bu doğrudur diyen yazarlar da var, yanlıştır diyen yazarlar da var. Biz CHP olarak eleştirileri büyük bir saygıyla karşılarız. Bizim hatalarımız olabilir. Çocuklarımıza kavgasız bir Türkiye bırakmak zorundayız. İyiik, güzellik, ekonomi, eğitim, edebiyat, şiir, sporda yarışmalılar. Bunu entelektüel derinliği zaman içinde olmalı. Kısır tartışmalardan biraz çekilelim."
Biz iktidar değiliz. Olaylarda mağdur olanlar var. Roboski'ye milletvekili arkadaşlarımız gitti, güzel bir rapor hazırladılar. Bu bir üstlenme olayı değil. Hak ihlalleri demetinin Türkiye'ye getirdiği açmaz. Yoksa o günlerde CHP iktidarda değil ki. 28 Şubatçılar insanlar adaletle yargılanmadılar. Onların haklarını da savunacağız. Beni severler, sevmezler ayrı bir şey. Haksızlık varsa onun üzerine gitmek zorundayız.
27 Mayıs'ta siyasal idamların yapılması aslında doğru değil. Orada da biz yokuz zaten. İktidara en yakın olduğumuz dönemde askeri darbeler olmuştu. 27 Mayıs olmasaydı ilk seçimde CHP iktidar olacaktı. Ben genel başkan olduğumda ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi Adnan Menderes'in mezarıdır. Celal Bayar'ın mezarına karanfiller bıraktım. Devlet hoşgörü ve engin insan sevgisiyle yönetilir. Kin, intikam, hesabını soracağım vs. Hesabı siyasetçi değil varsa bir suç mahkemeye göndereceksiniz.
27 Mayıs keşke olmasaydı, bunu defalarca söyledim. O dönemde rahmetli İsmet İnönü, idamlar olmasın diye basın toplantısı yaptı, 'Yapmayın' dedi. Cemal Gürsel'e 'Bu idamlar ıyapmayın' dedi, mektup yazdı 'Yaparsanız büyük hatalar olur' dedi. Bu hatalar oldu. Biz bu yaraları deşerek siyaset yapmayalım. Siyasetçiler olarak bunlardan ders çıkarılması gerektiğini bilelim. İkinci yüzyıla nasıl bir Türkiye olarak gireceğiz biz? İşsizliği sona erdiren, maden rafineriler kuran, ihracat yapan, demokratik standartlarını kendi ülkesine getiren. Ben diğer liderlere gelin demokratik standartları kendi özgür irademizle yapalım dedim. Demokrasi özlemimiz var ve yapacağız.
Kesinlikle bunların tamamını yapacağız. Bu ülkede hiç kimse 'Ben haksızlığa uğradım' dediğimde bağımsız yargı olacak, onu dinleyen siyasi otorite olacak, sorunları çözecek. Siyasi otorite haksızlığa karşı sessiz kalırsa, görmezden gelirse aslında en büyük haksızlığı yapmış olur. Öldürülen, eşi ve çocukları öldürülen kadının, Suruç'ta öldürülen kadının hala elinde adaletle orada beklemesi. Kadıncağız Türkçe bilmiyor. Avukatı bana izah etti. Gerçekten bir çocuğu hala hapiste ve tek başına bir odada kalıyor. Gerçekten insanın vicdanı sızlar.
AKP Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba'nın da geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin bir mesaj yolladığının söylenmesi üzerine Kılıçdaroğlu:
Fakıkaba düzgün bir insan. Fakıbaba’yı öteden beri bürokratken doktorken o tarihlerden beri tanırım. İyi bir insan haksızlığa tahammül edemiyor tabi bu kadar haksızlığın olduğu yerde olmaz diyor bu. Hatta söylüyor yani başlangıçta biz de buna terör örgütü yaptı dedik ama sonra bunun terörle ilgisinin olmadığı ortaya çıktı ama hala kaç savcı değişti bakın siyasetin acımasızlığı burada. Haksızlığı görüyorsunuz, haksızlığın kimler tarafından yapıldığını biliyorsunuz ama onun siyasi gücü var ve bu siyasi güç yargıyı, savcıyı teslim alıyor ve adaleti sağlamıyor ve o kadıncağız orada adalet arıyor. Bakın ben oraya bir genel başkan yardımcısı arkadaşımı gönderdim. Hapishanede görüştüler, savcıyla görüştüler neden bu dava böyle duruyor bunlarla görüştüler pek çok şey. Yani bunu önümüzdeki günlerde parlamentoya getireceğiz. Yazıktır günahtır, gerçekten bu ülkenin insanına yazık günah. Bütün mesele bu kadıncağızın gariban bir kadıncağız olması. Gariban birisi yani. Adalet istiyor bu. Tek yaptığı elinde bir kağıt, üstüne adalet. Adalet dediği şeyi mahkemenin önünde bekliyor. Orada bile izin vermediler."
"Aynı şekilde söyleyeyim Diyarbakır Anneleri, Cumartesi Anneleri bunlar da adalet istiyor mu? İstiyor. Hakları var mı? Evet var. Birisini göğe çıkarıyorsunuz, birini yerin dibine batırıyorsunuz. İkisi de anne kardeşim. İkisi de evlatlarını istiyor ikisinin de haklarını teslim etmemiz lazım. Neden? Bu anne bize yakın, bize oy veriyor ben bunun hakkını hukukunu savunayım, öbürü yerin dibine batsın çünkü onlar bize oy vermiyor. Siyaseti bu alandan çıkarmamız lazım."
Ayrıntılar geliyor...