Leman Sam: Peygamberimiz kedileri sever diyorsun, niye kedilerin gözünü oyuyorsun?

'Müslümanlar her şeyi yanlış öğreniyorlar'
Leman Sam: Peygamberimiz kedileri sever diyorsun, niye kedilerin gözünü oyuyorsun?
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

Sanatçı Leman Sam, Yurt Gazetesi'nden Ülkü Çoban'a konuştu. İşte o röportaj:

-Sizinle hem ülkeyi hem sanatı konuşacağız ama ben başlarken şunu sormak istiyorum. Bu soru öyle rutin ve klasikleşmiş haliyle sorduğum bir soru değil. Nasılsınız? Leman Sam nasıl?

 

Şu anda zıpkın gibiyim demek, insanları “Hadi canım sende!” dedirtecek kadar kocaman bir yalan olur,  çünkü gerçekten ülkede kimse iyi değil. 

 

-Ülkemizde iyi olanlar yok mu?

 

İyi olanlar da var belki; dünyanın haline, ülkenin haline takılmadan daha rahat yaşayanlar var. Onlar hastalanmıyorlar, ruhları ziyan görmüyor. Ben o kadar iyi değilim. Zaten ben çok uzun süredir çok iyi hissetmiyorum. Bunun bugünkü şartlarla ilgisi yok. 

 

-Çok uzun süredir derken, ne zamandan beri iyi hissetmiyorsunuz?

 

1980’lerden bu yana kendimi çok iyi hissetmiyorum. Bugünkü kadar sert değildi ama zaten bugünlerin fragmanını ben o günlerde görmüştüm. Ben kedi gibi meraklı bir insanım. Siyasete de çok meraklıyım, nedendir bilmiyorum.

 

-80’lerde ya da bugün yaşananlar sizin kariyerinize de doğrudan ya da dolaylı bir etki gösteriyor mu?

 

80’ler ve bugün arasındaki farkı nasıl gözlemliyorsunuz? Eskiden dolaylıydı, şimdi bayağı doğrudan o etki. (Gülüyor) Ülkenin altını oymalar o zaman alttan alta gidiyordu. Ben bunları görüyordum ama benim mesleğime çok fazla zararı olmuyordu. Gerçekten de pazar dâhil her gün çalışıyordum.  

 

-Benim aklıma size dair hep bir kare gelir, yıllar önce TRT’de saçlarınız upuzun şarkı söylerken… 

 

Şimdi TRT’de benden nefret ediyorlar, üstüm çiziliyor devamlı, programlarımın tekrarı bile yok. Vermesinler, o kadar önemli değil. Benim onlara ihtiyacım yok zaten. 

 

-TRT’nin size ihtiyacı yok mu? Sonuçta sizi seven ve takip eden bir kitle var…

 

Hayır yok. Onlar kitleye gereksinme duymuyorlar ki, her şey farklılaştı zaten.

 

-Şimdi çalışmalar nasıl gidiyor peki?

 

Mesela biletli konser yapıyoruz, “Vay siz bu kadına nasıl iş yaptırırsınız?” diye tehditler var. Bundan etkilenenler çok oluyor, etkilenmeyenler de oluyor ama ben üzülüyorum tabi ki… 

 

-Belli bir birikiminiz olabilir ya da olmayabilir. Bundan sonra ne olacak, nasıl geçiniyorsunuz?

 

Bilmiyoruz. Menajerim bana “Leman Hanım nohut pilav satarız” diyor. Yani, gırtlak hiç durmaz biliyorsunuz. Mesela ben oruç tutmuyorum ama benim soframda bir çeşit yemek vardır, en fazla bir de yoğurt olur yanında. Öyle sofraları sevmem, gözüm karışır, içim kalkar, gözüm de doyar. Bakıyorum,  sanırsınız ki bir ay aç-susuz kalmışlar, ne gerek var ki buna? 

 

26 Haziran 2016 Pazar 10:02

 

 Leman Sam: Cumhurbaşkanını anlıyorum

 195 0  

   

YURT Gazetesi Röportaj- Ülkü Çoban/ Sıcak bir Haziran günü, Cihangir sokaklarında uzun bir yürüyüş yaparak gittim yanına. Kulağımda “Kıyamam, kıyamam sana” melodisi ile… Ne soracağımı planlamamıştım ve buna ihtiyaç kalmayacağına da emindim neredeyse. Kayıt cihazını çalıştırdığımda ise ilk cümlesi “Bana her şeyi sorabilirsiniz” oldu Leman Sam’ın. Ben her şeyi sordum, o her şeyi anlattı. Kırgınlıklarıyla, kızgınlıklarıyla, öfkesiyle, sevgisiyle, ihtiyaç duyduklarıyla, unuttuklarıyla… Leman Sam karşınızda! 

 

-Sizinle hem ülkeyi hem sanatı konuşacağız ama ben başlarken şunu sormak istiyorum. Bu soru öyle rutin ve klasikleşmiş haliyle sorduğum bir soru değil. Nasılsınız? Leman Sam nasıl?

 

Şu anda zıpkın gibiyim demek, insanları “Hadi canım sende!” dedirtecek kadar kocaman bir yalan olur,  çünkü gerçekten ülkede kimse iyi değil. 

 

-Ülkemizde iyi olanlar yok mu?

 

İyi olanlar da var belki; dünyanın haline, ülkenin haline takılmadan daha rahat yaşayanlar var. Onlar hastalanmıyorlar, ruhları ziyan görmüyor. Ben o kadar iyi değilim. Zaten ben çok uzun süredir çok iyi hissetmiyorum. Bunun bugünkü şartlarla ilgisi yok. 

 

Fragmanı 80’lerde görmüştüm

 

-Çok uzun süredir derken, ne zamandan beri iyi hissetmiyorsunuz?

 

1980’lerden bu yana kendimi çok iyi hissetmiyorum. Bugünkü kadar sert değildi ama zaten bugünlerin fragmanını ben o günlerde görmüştüm. Ben kedi gibi meraklı bir insanım. Siyasete de çok meraklıyım, nedendir bilmiyorum.

 

-80’lerde ya da bugün yaşananlar sizin kariyerinize de doğrudan ya da dolaylı bir etki gösteriyor mu?

 

80’ler ve bugün arasındaki farkı nasıl gözlemliyorsunuz? Eskiden dolaylıydı, şimdi bayağı doğrudan o etki. (Gülüyor) Ülkenin altını oymalar o zaman alttan alta gidiyordu. Ben bunları görüyordum ama benim mesleğime çok fazla zararı olmuyordu. Gerçekten de pazar dâhil her gün çalışıyordum.  

 

TRT ‘de benden nefret ediyorlar

 

-Benim aklıma size dair hep bir kare gelir, yıllar önce TRT’de saçlarınız upuzun şarkı söylerken… 

 

Şimdi TRT’de benden nefret ediyorlar, üstüm çiziliyor devamlı, programlarımın tekrarı bile yok. Vermesinler, o kadar önemli değil. Benim onlara ihtiyacım yok zaten. 

 

-TRT’nin size ihtiyacı yok mu? Sonuçta sizi seven ve takip eden bir kitle var…

 

Hayır yok. Onlar kitleye gereksinme duymuyorlar ki, her şey farklılaştı zaten.

 

-Şimdi çalışmalar nasıl gidiyor peki?

 

Mesela biletli konser yapıyoruz, “Vay siz bu kadına nasıl iş yaptırırsınız?” diye tehditler var. Bundan etkilenenler çok oluyor, etkilenmeyenler de oluyor ama ben üzülüyorum tabi ki… 

 

-Belli bir birikiminiz olabilir ya da olmayabilir. Bundan sonra ne olacak, nasıl geçiniyorsunuz?

 

Bilmiyoruz. Menajerim bana “Leman Hanım nohut pilav satarız” diyor. Yani, gırtlak hiç durmaz biliyorsunuz. Mesela ben oruç tutmuyorum ama benim soframda bir çeşit yemek vardır, en fazla bir de yoğurt olur yanında. Öyle sofraları sevmem, gözüm karışır, içim kalkar, gözüm de doyar. Bakıyorum,  sanırsınız ki bir ay aç-susuz kalmışlar, ne gerek var ki buna? 

 

Bir iç savaş olmasından korkuyorum

 

-Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz? Ülkemize baktığınızda umutlu musunuz?

 

Ben sonrası için plan yapan bir insan değilim ama umutlu değilim. Bundan daha kötü olmasın da… Çünkü ben bir iç savaştan korkuyorum.  Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana Türk milleti savaş görmedi. Savaşın ne menem bir şey olduğunu bilmiyorlar. Milliyetçilik gibi onların kaşınmaya çok müsait olan içgüdüleri var, birileri de bunları kullanıyor. Önlerinde örnek de var, böyle geldi o Arap Baharı. Ülkede böyle bir şey olma ihtimalini düşünen bir insan olarak, umutlu değilim. 

 

-Çözüm süreci ilk ortaya atıldığında destekleyenler arasındaydınız değil mi?

 

Ben her zaman barışı desteklerim. İnsanlar ancak kendi takıntılarından, o aşırı milliyetçiliklerinden (bunu Kürt-Türk herkes için söylüyorum) ve bu aidiyetlerinden soyunabilirse anlaşabilirler.  Konuşurken ben sizin ırkınıza, kökeninize bir şey söylersem, hiç kavga etmeyebiliriz ama kırılırsınız. İnsanlar hırslarından, öfkelerinden kurtulmadıkça hiçbir çözüm olamaz.

 

-Siz davet edilmiyor musunuz akşam yemeklerine ya da kahvaltılara?

 

Ben kahvaltıya davet edildim.  Hüseyin Çelik beni aradı, özel olarak davet etti ama dedim ya hiçbir şeye aidiyetim olmadığı için istemedim. Konserlerimde de protokol karşıtıyımdır. Halkı alırım onların önüne hemen “Gelin çocuklar oturun” diye. Herhangi bir partinin, parti bayrağı olan ve belli bir şeye hizmet eden bir davete hiçbir zaman katılmam. Onlar da artık beni davet etmiyorlar zaten. İstemezler de zaten, nefret ediyorlardır benden.  En azından onlara hakaret eden birisi değilim.

 

-Cumhurbaşkanlığından davet gelse akşam yemeği için, gider misiniz?

 

Bana davet göndermezler. O yüzden hiç varsayımlarla konuşmayalım. Sayın Abdullah Gül cumhurbaşkanıyken daha önce çok kez geldi.

 

-Gidenler hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Kocaman insanlar, özgür iradeleriyle nereye gitmek istiyorlarsa gidebilirler. Kime iltifat etmek istiyorlarsa edebilirler. Yarın bir şeyler değişir, onlar mutlu olur mu olmaz mı sonrasında bilemem, ben mutluyum çünkü hiçbir zaman hiçbir şekilde bir yere angaje olmadım. 

 

Erol Evgin’in demokrasiyi Türkiye’nin kaldıramadığını söylemesi, sert bir açıklama mıydı?

 

Benim bildiğim kadarıyla Erol Evgin apolitik bir insandır. Onun çok öyle politikayla ilgilendiğini ben bugüne kadar pek görmedim.  Sisteme karşı bir eleştirisini de duymadım. Söylediği doğru ama bu onun fikridir, buna kimsenin bir şey söylemeye hakkı yok ki… 

 

-Cumhurbaşkanımız sonrasında “Sen sanatçı olsan ne olur, olmasan ne olur?” dedi kendisine. Devletin zirvesinden gelen bu cevabı nasıl buluyorsunuz?

 

Bana da söylediler, Arınç bana televizyonda çıkıp neler söyledi! Ne oldu? Şimdi üzgün üzgün oturuyor orada. Cumhurbaşkanının Erol Evgin’e neden bu kadar öfkelendiğini anlamadım aslında. Hükümete dair bir şey var mı onun içinde? Cumhurbaşkanı neden bu kadar kızdı? Erol Evgin istediği açıklamayı yapmakta serbest. Bizim gibi okumuş, entelektüel görünenleri, kendilerinden olmadığımızı bildikleri için “Birisi bir şey söylese de bunu bir linç etsek” diyen kalabalıklar var. 

 

-Cumhurbaşkanı onlardan biri mi sizce?

 

Hayır, öyle diyemem. Yani onun duygusu çok farklı. Kendine göre düşünceleri var, bunlar zaman zaman değişebiliyor. Bazen belki niyetinin dışında konuşuyor, öfkelendiği oluyor. Onayladığımı söylemek istemiyorum ama aslında bulunduğu yer o kadar zor bir yer ki… O öfkeyi mazur görüyorum demeyeceğim de, normal karşılıyorum ben. Mesela bizlerin bile zor durumda kaldığı, taşıyamadığı anlar oluyor. İster miydim onun yerinde olmak? Asla! Kolay taşınabilecek bir yer değil. O öfke patlamalarını bazen ben normal karşılıyorum. Onaylıyor muyum? Onaylamıyorum. 

 

-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milli ve yerli” tanımını sanatçılar için de yaptığını gördük, hatta “Bazı sanatçılar milli ve yerli duruşu olan sanatçıları linç etmeye çalışıyorlar” diyor.

 

Milli ve yerli olanları onun yanında, ben daha evrensel bakıyorum. 

 

-Milli ve yerlileri linç etmeye çalışanlar arasındasınız o halde?

 

Hayır değilim tabii. Cumhurbaşkanı milli ve yerli oldukları için onları onaylıyor muhtemelen.  Ben ve benim gibileri milli ve yerli olarak görmüyor bence. Milli ve yerli de değilim. Ben daha evrensel bakıyorum, sadece kendi sınırlarım içinden bakamam ki… Dünyaya da bakıyorum

 

-Çok zor yaşıyorum, bunu itiraf edeyim n Biraz da medyayı konuşalım mı?

 

Bana soruyorsunuz ama aynı şey sizler için de geçerli, ayakta kalmaya çalışıyorsunuz. Biraz muhalif bakıyorsanız olaya, birilerinin canını sıkacak şeyler söylüyorsanız ayakta kalmak çok zor. Bu benim için de geçerli. Çok zor yaşıyorum hakikaten, artık zorlandığımı itiraf edeyim. Ben emlaklar alan, ticari kafası olan bir insan değilim. Çalışırım, para kazanırım, harcarım. Çok zorlanıyorum gerçekten ama çok zorlanıyorum diye de değişemem. 

 

-Televizyonu açtığınızda gördükleriniz size ne düşündürüyor?

 

Ya da bir gazeteyi elinize aldığınızda… Ben gazete almıyorum. Hüsnü Mahalli’yi çok severek takip ediyorum. Keşke herkes onun dediklerine kulak verse. Bir de Ayşenur Arslan’ı izlerim, o kadar. 

 

-Sesiniz yumuşak, kendiniz yumuşaksınız ama yazdıklarınız sert ve zaman zaman çok tepki çekiyor. (Gülüyor)

 

Sadece sesim yumuşak, ben çok sert değilim ama olaylarla ve kişilerle ilgili bir şey. Aslında ipek gibiyim. Bu kadar sert değildim ama insanlar beni bu hale getirdi. 

 

-O sert olduğunuz konulardan biri hayvanlara eziyet, kadınlara şiddet, çocuklara tecavüz…

 

İşte bunların hepsi yaptırım olmamasından kaynaklanıyor. Müslümanlar her şeyi yanlış öğreniyorlar, parayla tutulmuş bazı insanlar yanlış şeyler öğretiyorlar. Sen onu dinleyeceğine açıp kitabını okusana, o bir anayasa gibi…  Peygamberimiz kedileri çok sever diyorsun, niye kedilerin gözünü oyuyorsun? Madem bu dine mensupsun, o zaman neden onun yolundan gitmiyorsun? 

 

-Kurban bayramı ile ilgili de bir kampanya yürütülmüştü üzerinizden, şimdi sular duruldu mu?

 

O da cahilliklerinden, o da beni linç etmek isteyenlerin yaptığı bir şey. Ben kurban bayramı filan dememiştim. Hala sürüyor. Hala tweetler yolluyorlar, “Leman hanım kurban bayramı geliyor” diye… Son zamanlarda moda bir terim var ‘yok hükmündedir’ diye. Söyledikleri ve kendileri benim için yoklar. 

 

-Sizin kızlarınızla ilişkiniz sık sık medyaya yansıyor, neden üzerinde çok duruluyor?

 

İki kızım da müzikle uğraşıyor, ben de öyle doğal olarak ilgileniyorlar. Bu konuda Şevval’i kimse geçemez, onun magazindeki yeri Şehnaz’dan ve benden daha fazla. Aslında Şevval’in de öyle magazinsel bir şeyi pek yok. Bir erkek arkadaşı var, 7 yıldır beraberler. Kendi halinde, düzgün yaşayan ama çalışan bir çocuk Şevval.

 

Zaman zaman sizlerin arasında sorun olduğu da yansıyor. Var mı aranızda bir sorun şu anda?

 

Büyük kızımla aramda sorun oldu. Biz benzemeyiz birbirimize, fiziksel olarak benzeriz de karakter olarak hiç benzemeyiz. Şevval’in ise fiziği benzemez karakteri daha çok benzer. Hep söyledim, benim bazı fikirlerim büyük kızıma ters geliyor. Kanlı bıçaklı değiliz, aramızda düşmanlık yok ama çok görüşmüyoruz. Benim anneliğim 18 yaşına kadardı. Babasız büyüttüğüm için onları, hem anne hem baba oldum, onlar 18 yaşına gelene kadar ölmeye bile hakkım olmadığını düşünüyordum. Ama 18’den sonra özgürler. 

 

Şehnaz Hanım ile aranızdaki sorun nedir?

 

Büyük kızım benim arkadaş gibi bir anne olmamı sevmiyor, bunu hep söyledi bana. Şehnaz yemek yapan, arkadaşlarına kekler yapan, tipik bir Türk annesi istiyor.  Şevval de onun tam tersi, o da arkadaş gibi bir anne seviyor. Benim karakterim de Şevval’e daha uygun geliyor.