Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer Cumhur İttifakı siyasetçileri seçim kampanyasında sıkça LGBTİ+ karşıtı politikalar ortaya koyuyor.
Millet İttifakı'nın ortak mutabakat metninde ise LGBTİ+ haklarını kapsayan bir vaat olmadığı gibi, parti liderlerinin LGBTİ+’lar hakkında beyanlarında bir görüş birliği de bulunmuyor.
Erdoğan, özellikle nisandan itibaren Millet İttifakı’nın LGBTİ+ savunucusu olduğuna dair çok sayıda açıklamada bulundu. Erdoğan, çoğu konuşmasında Millet İttifakı’nı, “LGBT’ci olduklarını kabul etmeye" çağırdı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da 16 Nisan’da, "Biz gideceğiz de kim gelecek? Bu LGBT'ciler gelecek. Aynı cinslerin evlenmesini isteyenler gelecek" dedi.
Millet İttifakı'nın LGBTİ+ haklarına ilişkin tutumu ise liderlerin geçmişte bireysel olarak yaptığı bazı açıklamaların ötesine geçmemişti.
Son olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, Mersin mitinginde Süleyman Soylu’ya cevaben, “Sürekli fantezilerini anlatıyor” dedi ve LGBTİ+ derneklere izin verdiklerini aktardı:
“Ben bunların LGBT karnesini açıyorum. Türkiye'de 2002'den sonra bir sürü LGBTİ+ derneği kurulmuş. 14 tane kurulmuş.
Bunlardan 7'si Süleyman Soylu döneminde. LGBT oteli açılmış. En göze çarpan da şu… Müslüman Eşcinseller Derneği'ne de izin vermişler.”
Yavaş ayrıca, AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım ve Kerimcan Durmaz’la ilgili iddialarla ilgili, “Görüyorsunuz; Okşan'lar, Kerimcan'lar yüzüyor. Bir de bize ahlâk dersi veriyorlar” dedi.
BBC Türkçe'ye konuşan LGBTİ+ dernekleri, seçim kampanyasına hakim olan bu dilin son derece tehlikeli olduğunu söylüyor.
'LGBTİ+’lar eşit yurttaşlardır'
Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden Zarife Akbulut, LGBTİ+’lara karşı yürütülen kin ve nefret siyasetinin iktidarın bir propaganda aracına dönüştüğünü söylüyor.
LGBTİ+’ların toplumsal kutuplaşmanın bir aracı olarak kullanıldığını düşünen Akbulut, iktidarın kendi kitlesini kemikleştirmek için bu dili kullandığını belirtiyor.
Buna karşın muhalefet partilerinin de bu “nefret diline” karşı politika üretemediğini ve oy kaybı çekincesiyle hareket ettiklerini değerlendiriyor:
“Biz hem hakları olan politik özneleriz hem de bu partilerin seçmeniyiz, eşit yurttaşlarız. Buna dair politika üretilmesini bekliyoruz. Hiç değilse bir açıklama bekliyoruz.”
Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevilik ve Kürt meselesi gibi tartışmalı konularda yaptığı açıklamaları hatırlatan Akbulut, “İktidarın bizi sıkıştırdığı alanda kalmak zorunda değiliz” diyor.
'Biz kime güveneceğiz?'
Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği’nden Nedime Erdoğan, LGBTİ+’lara yöneltilen ayrıştırıcı dilin siyasetin temel politikası haline geldiğini söylerken, toplumsal nefretin kışkırtıldığını düşünüyor.
İktidarın 20 yıllık dönemi boyunca bu amacı güttüğünü söyleyen Erdoğan, muhalefet partilerinin de kendilerini LGBTİ+ karşıtı konumlamasının “çok yaralayıcı” olduğunu ifade ediyor.
Erdoğan, muhalefet partileri doğrudan LGBTİ+ karşıtı bir dil ya da politikada üretmese de Cumhur İttifakı’nın çıkışlarına karşı, “kaçamak davrandıklarını” belirtiyor:
“Muhalefet evet belki olumsuz bir nefret söylemi üretmiyor ama dürüstçe ve sahiplenerek LGBTİ+’ların var olduğunu söylemiyorlar. Bazen de onların söylemini yeniden üretiyorlar.
O zaman LGBTİ+’lar gerçekten kime güvenecek? Biz aileler kime güveneceğiz? Hangi gruba güveneceğiz? Gerçekten içeriden düşünen, bizi sahiplenen, ne olduğunu anlamaya çalışarak kendini değiştirmeye çalışan siyasi partiler yok.”
LGBTİ+ çocuklarının güvenliği ve geleceğinden korktuklarını söyleyen Erdoğan, tüm bunların LGBTİ+’ları eşit yurttaş olarak görememenin bir sonucu olduğunu düşünüyor.
2022'de Türkiye'nin çeşitli kentlerinde LGBTİ+ karşıtı gösteriler düzenlendi
Geçmişten bugüne kısıtlamalar
BBC Türkçe'ye konuşan hak savunucuları, özellikle 2015'ten itibaren hükümetin çok açık bir biçimde LGBTİ+'lara karşı nefret politikası yürütmeye başladığını belirtiyor.
Akbulut, "Hem kriminalize etmeye çalıştı hem de etkinliklerini yasakladı, yürüyüşlerde gözaltına alarak hem yürüyüş gösteri hakkının hem de örgütlenme hakkının önüne geçmeye çalıştı" diyor.
Onur Yürüyüşleri ilk olarak 2015'te İstanbul'da yasaklandı ve sonra bütün illerde her yıl benzer kararlar alındı.
2017-2019 arasında Ankara’da LGBTİ+'ların film gösterimi vb. dahil olmak üzere bütün etkinlikleri yasaklandı.
2022'de çeşitli ketlerdeki Onur Yürüyüşlerinde toplamda 500'e yakın kişi gözaltına alındı.
Güzel de siyasilerin LGBTİ+ karşıtı söylemlerinin seçim sürecinden öncesine dayandığını söylüyor:
"Boğaziçi protestolarında Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması sürecinde LGBTİ+ varoluşların kriminalize edildiğini ve öğrenci topluluklarının, sivil toplum örgütlerinin sanki bir suç örgütüymüş gibi yansıtıldığı günler hafızalarımızda yer etti.
Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma Hutbesinde LGBTİ+ varoluşlar pandeminin sebebi olarak gösterildi. Ardından 'lezbiyen, mezbiyen', 'LGBT yok böyle bir şey' gibi iktidar bloğunun sözlerine şahit olduk. Sağ popülist söylemlerin artış yaşadığı zamanlar olarak kayda geçti bunlar."
Akabinde geçen yıl 15 farklı şehirde LGBTİ+ karşıtı mitingler düzenlendi.
"Ailenin ne demek olduğunu topluma gösteriyoruz'"
Siyasette LGBTİ+ karşıtı söylemlerin başını “aile bütünlüğü” temalı argümanlar çekiyor. LGBTİ+'ların toplumdaki geleneksel aile yapısına karşı bir tehdit olduğu ediliyor.
Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği’nden Nedime Erdoğan ise LGBTİ+’lara haklarını teslim etmenin aileye zarar vermek değil, bilakis aile olmanın bir gereği olduğunu savunuyor:
“LGBTİ+’lar başta kendi ailelerine karşı olmak üzere var oluş mücadelelerini her alanda sürdürüyorlar ve biz ebeveynler de onlara destek oluyoruz. Bir ebeveyn olarak da ailelerin çocuklar üzerinde yarattığı yaraları da görmezden gelemem.
LGBTİ+’lar aileyi yok ediyor diyorlar. Biz aksine çocuklarımızın yanında durarak, ailenin ne demek olduğunu hem çocuklarımıza hem topluma gösteriyoruz, ailelerimizi koruyoruz.”
'Kim daha LGBTİ+?' siyaseti
Kaos GL’den Defne Güzel’e göre de seçim süreciyle beraber LGBTİ+’lara dönük nefret söylemleri bir seçim propagandası haline geldi.
LGBTİ+’lar için son derece güçsüzleştirici bir üslup kullanıldığını söyleyen Güzel, siyasi partilerin LGBTİ+ karşıtı söylemlerle oy devşirme yarışına girdiğini değerlendiriyor.
“Kim daha LGBTİ+?” siyasetinin ise LGBTİ+’ların maruz bırakıldıkları hak ihlallerini görünmez kıldığını düşünüyor:
“Yeniden Refah Partisi, LGBTİ+ derneklerini kapatacağını seçim vaadi olarak duyurdu. LGBTİ+ hakları bakımından olumlu adımlar atan, yaşam tarzına devletin karışamayacağı yönünde beyanlar veren Millet İttifakı bileşenleri bu sözlerini bir kenara bırakıp adeta Cumhur İttifakı ile 'Kim daha LGBTİ+?' yarışına girdi.
İyi Parti, seçim bildirgesinde ayrımcılıkla mücadele vaadi veriyor. Yeşil Sol ve TİP de öyle. Meselenin bu kısmına odaklanmak ve LGBTİ+’ları ihlaller karşısında güçlendirmek muhalefetin yapabileceği en önemli adımlardan biri.”