Mansur Yavaş: Bunların çocuklarının birçoğu lüks arabalarda geziyor; ama normal vatandaşa verilen cevap 'şükret'

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Sivas’ta vatandaşlara seslenirken '‘Soğan pahalı’ diyorsunuz, ‘Soğan kafalı’ diyorlar. ‘Açlık var’ diyorsunuz, tatilden gelenleri gösteriyorlar, AVM’de gezenleri gösteriyorlar. ‘Bakın buralar dolu, açlık var diyenin ağzına kürekle vurun’ diyorlar. Artık halktan koptular. Etrafınıza bakın; torpilliler, beş maaşlılar derken yeni bir sınıf çıktı. Bunların çocuklarının birçoğu lüks arabalarda geziyor, lüks yerlerde yaşıyor. Ama normal bir vatandaş fakirlikten bahsettiği zaman verilen cevap, ‘Şükret, onu da bulamayan var.’ Ben diyorum ki varlıkta eşitlik yapın, yoklukta değil' dedi.
Mansur Yavaş: Bunların çocuklarının birçoğu lüks arabalarda geziyor; ama normal vatandaşa verilen cevap
2023-05-03 01:17:39   Güncelleme: 2023-05-03 01:17:39    

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, bugün Sivas’ta miting düzenledi. Yavaş, mitingde şunları söyledi:

'Bir seçime gidiyoruz, fakat televizyonlarda tanklardan, tüfeklerden, üniformalardan başka bir şey görmüyoruz. Halbuki Cumhuriyet kurulduğundan bu yana kaç kere seçim oldu, hiçbir zaman böyle bir şey yaşanmadı. İktidar yaptıklarını anlattı, muhalefet eleştirilerini getirdi, kendi vaatlerini anlattı ve bir seçim oldu. Ertesi gün, vatandaşın takdiri neyse herkes ona uydu. Ya devam etti ya yenisi başladı. Ama bugün duyduklarımıza bakınca gerçekten şaşırıyoruz. ‘Biz gidersek bu ülke yok olur. Bunlara ülke teslim edilmez.’ Hayırdır? Hatta deniyor ki ‘14 Mayıs seçimi bir darbedir’. Allah Allah. Bir diğer bakan diyor ki ‘Bunların tek derdi hükümeti indirmek’. Evet, şaşıracak bir şey var mı? Seçime, sizden daha iyi yöneteceğimiz iddiasıyla giriyoruz. Sizin yönetemediğinizi iddia ediyoruz. Bu nedenle sizi indirip kendimiz o makamlara gelmek istiyoruz. Bundan daha doğal bir şey var mı?

21 yıl devamlı iktidarda olmak herhalde alışkanlık yapmış, ‘Hep biz oturacağız’ diyorlar. Cenabı Allah, hepimize bir ömür kesmiş. Yapmayın Allah aşkına, sizden başka kimse yok mu? Bir fırsat verin, bakalım elin oğlu neler yapacak, neler gösterecek size. 2019 seçimlerinde de aynısını yaptılar. Ankara’da 23 yıllık bir yönetim vardı. İlk başta onlar da iyiydi belki ama uzun süre fazla güç insanı bozuyor. Aradan zaman geçti, ‘Ben bu koltukta oturacağım’ diye iddia ederek, korkutarak seçimi kazandı. Ama bu arada korkuturken oğlunun biri spor kulübü, oğlunun biri televizyon… Halkın kaynaklarını oraya aktardı. 23 buçuk yıllık yönetimi esnasında, daha önceden doğru dürüst işi dahi olmayan insanlar, Türkiye’nin ilk 100 zengini arasına girdi. 16 milyar, Ankapark’a yedirdi, çöp bir projeye yatırdı. Çin’den o malzemeleri getirenlerle işletenler aynı, bırakıp gittiler. Şimdi, bir sürü insan oradan para kazandı. Ankara’nın kaynakları, keyfi proje adı altında betona, plastiğe harcandı. Ankara’ya girerken gördüğünüz bugünkü kapıların maliyeti 235 milyon lira.

'Ankara’nın Elmadağ ilçesine Çamlıdere’den, 120 kilometre, suyu yeni getirdik'

2013’ten beri, nüfus artmasına rağmen bir tane otobüs alınmamış. Metroyu zaten devretti, ‘Ben yapamıyorum’ dedi. Köylerin birçoğunda gerçekten su yok, kanalizasyonları olduğu gibi duruyor. Ankara’nın Elmadağ ilçesine Çamlıdere’den, 120 kilometre, suyu yeni getirdik. Şimdi Ankara’da böyle problemler varken, Cumhuriyet’in başkentinde böyle eksiklikler varken projelere sadece rant amacıyla para aktarıldı. İmar rantları vardı. Bizim dönemde bir tane rantlı iş geçmedi. Ama daha önceden, adamını bulan, bir plan değişikliğiyle 1 milyar lira rant kazandı. Bu şekilde düzenin devam etmesini istediler, başladılar karalamaya. Şimdi de aynısını yapıyorlar. Dediler ki ‘Gelir gelmez iççilerin hepsini atacak’. Bir tane atmadık. Diyorlar ki ‘Kamu dairelerindeki bütün memurları işten atacak’. Düzenin devam etmesi için yalan söylüyorlar. ‘Sosyal yardımları kesecek’ dediler.

Baktılar anketler kötü gidiyor, bir şeyler bulması lazım. Benim rakibim televizyona çıktı, dedi ki -benim kim olduğumu, geçmişimi bile bile- ‘Eğer bunlar seçimi kazanırsa su sayaçlarını PKK’lılar okuyacak, DHKP’liler de faturasını getirecek’ dediler. Oradaki rantı bırakmamak için bu çamurları attılar. Ve ertesi gün, o çözüm sürecinde, tahammül edemedikleri PKK’ya kıyak olsun diye söktükleri T.C. tabelalarını götürdük, oraya çakıldı. Hani bir de şampanya muhabbeti var. Seçildiğimiz akşam seçim otobüsünden Ankara halkına teşekkür ettik, ‘Rozetimizi çıkarıyoruz, herkese eşit hizmet edeceğiz’ dedik. Biz zafer kazanmadık, 5 yıllığına görevi devraldık. Çünkü karşımızda düşman falan yok. ‘Biz bu anlayışı kabul etmiyoruz’ dedik ve çalışmaya başladık. Sabah erken saatte Hacı Bayram Camii’ne gittik, şükür namazımızı kıldık, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ dedik ve göreve başladık.

Kampanyayı hatırlıyorsunuz. ‘Her cuma bir ayet sallıyoruz’ diyen bir bakan vardı. Ona ses yok, onlar onu söyleyebilir. Uçakta şampanyayı devirmiş yatıyor, bu fotoğrafları görmüyor. Kendi etrafındaki herkes her türlü günahı işler, onlara hakkında tek kelime yok. İddia ediyorum; bütün Türkiye’ye yayılan ‘çalıyor ama çalışıyor’ lafını artık meşru kabul ettirdiler. İslamiyet’e böyle zarar verdiler. Adamın kul hakkını yediğini kabul ediyor, ama ‘iyi çalışıyor’ diyor. Var mı dinimizde böyle bir şey? Göz yumdular. Dini bütün bir Müslüman, kul hakkına riayet eder, kul hakkına el uzatmaz.

Eskiden koli dağıtılıyordu, hep aynı kişiden satın alınıyordu. 2015 fiyatı, 150-200 bin lira. Ve evlere, ‘Ankara Büyükşehir Yardım Aracı’ diye koli olarak göstere göstere dağıtılıyordu. Biz geldik, anında bütün Türkiye’de geçerli bir ‘Başkent Kart’ çıkarttık. Üzerine para yatırıyoruz, esnaf da kazanıyor, köylere kadar. O kadın da alıyor o kartını, bakkala, manava, çoluğunun çocuğunun ihtiyacı neyse gidiyor, ona harcıyor. Bir elin verdiğini kimse görmüyor. Bu çocukların artık, yardım alan çocuklar olmaması için onların okutulması lazım. Eğitiminden mahrum olmaması lazım. Şu anda Ankara’da 60 bin öğrenci, okuldan eve, evden okula ücretsiz geliyor. 16 bin öğrencinin servis ücretini Ankara Büyükşehir Belediyesi ödüyor. Çocuklara 15’er lira kantin parası veriyoruz ki kantinden herkes alışveriş yaparken onlar mahsun kalmasın. KPSS ücretleri yatırılıyor, tüm sınav ücretlerini yatırıyoruz. Bir de pandemi geldi başımıza seçimden sonra. Pandemi nedeniyle de 10’ar GB interneti 40 bin öğrenciye verdik. Ankara’nın civarındaki 918 köye internet bağlamak suretiyle onların eğitiminden mahrum kalmamasını sağladık.

'Otelleri, yurtları, misafirhanelerimizi açtık'

Eskiden tonu 30 liraya su satılıyordu. 10 ton kullansa 300 lira alıp, sonra o parayla yardım paketi alıp, ‘Biz size yardım ediyoruz’ diyorlardı. Şu anda destek alan 200 bin aile var, suyun tonu 1 lira. 10 tonuna 10 lira ödüyorlar. Bu pandemi nedeniyle iş yerleri kapandı, gelir azlığı var. Duyuyoruz, evlerde donuyor insanlar, doğal gaz alamıyorlar. Hemen el koyduk. Geçen yıl ve bu yıl, üçer ay müddetle 500’er lira doğal gaz ücreti yatırmak suretiyle Ankara’daki destek alan ailelerin hiçbir çocuğunu üşütmedik. Şimdi de gene 200 bin aileye 17-18 aydır her ay birer kilo et parası, kartlara yatırıyoruz. Hem kasaplar kazanıyor hem de o evlere her ay düzenli olarak birer kilo et giriyor. Söz vermiştik, ‘Aç ve açıkta kimseyi bırakmayacağız’ diye. Geçen sene yurtlar kapatıldı. Kız çocukları cami bahçelerinde bekliyor, kimi de evine dönmeye çalışıyordu. 8 bin öğrenciyi aldık; ‘kimdir, nedir, nereden geldin’ diye sormadık. Otelleri, yurtları, misafirhanelerimizi açtık. Birer sene kaybetmemelerini sağladık. İyi mi olmuş Ankara değişince?

Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir şey söyledi:’ 35 bin nüfuslu bir belediyenin belediye başkanlığını yaptı, büyükşehri yönetemez’. Geldim, gelir gelmez israfı kaldırdım. Tüm ihaleleri açık ihale yaptım, tam 3 bin 500 ihale canlı yayınlandı. Onlar benim şeref madalyamdır, onları benim torunum da izleyecek, onların torunları da izleyecek, nasıl şeffaf davranılmış diye. Eskiden açık yapılmazdı. O zengin edilenler, bir-iki kişi girerdi. Mesela bir tane örnek; bu ihaleye girmek için, 5 yaşında 555 tane kamyon olması lazım. Kimin olduğu belli, ondan başkası alamaz o ihaleyi. Kırım olmuyordu. Şimdi o kırımlar nedeniyle eskiden, 2015 yılında 80 liraya yapılan asfaltı, biz hâlâ 30 liraya yapıyoruz. 8 yıl geçmiş, hâlâ 30 liraya yapıyoruz. İlk ay bile, ‘50 milyon lira açık verecek bu belediye, maaşı bile ödeyemezsiniz’ derken 5 milyar bunların faizli borcunu ödedim. 1 milyar lira Çevre Bakanlığı’ndan, eski dönemden, Mustafa Tuna döneminden alacağımız var, alamıyoruz.

Seçimler yapıldı, akşam biz Sayın Cumhurbaşkanı’ndan şu sözü bekledik; ‘Sevgili milletim, bin 400 civarındaki belediyede bugün hür seçimler yapıldı. Türkiye’nin her yerinde takdirleriniz sandığa yansıdı ve belediye başkanlarımızı seçtik. Şimdi bize düşen, hangi patiden olursa olsun hükümet-belediye el ele vererek kimseyi ayırmadan 85 milyon insana artık hizmet edeceğiz.’ Bunu bekledik. Ama böyle olmadı. ‘Ankara, İstanbul; bunlar topal ördek, iş yapamaz’ diyerek başladılar. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı da 1994 yılında ilk belediye başkanı olduğunda aynı durumdaydı ama kimse engel olmamıştı. Biz, hiçbir şekilde şikâyet etmeden yolumuza devam ettik.

'Bu fırsatı Ankara halkı bize verdi'

8’inde oturduk, 28’inde kararname çıktı, ‘Metro kesintileri bilet parasından değil de bütçeden yapılacak’ diye. 4 yılda benden 80 milyon kesilecekti, şu ana kadar 1 milyar 700 milyon lira kesildi. Bizden fazla kestikleri 1,6 milyar lira, Ankara halkına yapacağımız hizmeti az yapmamıza neden oldu. Cezalandırılan Ankara oldu maalesef. ‘İdare edemez’ dedikleri Mansur Yavaş, Uluslararası Şeffaflık Ödülü’nü aldı. İnternet sitemizde Sayıştay raporları, tüm harcamalarımız var. 2 yıl önce Londra’dan Dünya Belediyeleri Başkent Ödülü’nü aldık. Bu fırsatı Ankara halkı bize verdi.

Kırsal kalkınmada Ankara Büyükşehir Belediyesi, eskiden bir tane traktör, bazı yerlere taş toplama makinesi, biraz arı kovanı vermiş. Biraz da fide dağıtıyordu ben geldiğimde. Biz geldik. Soruyorlardı seçimden önce, ‘Çılgın projen nedir’ diye. ‘Benim boşa atacak param yok. En çılgın projem, Ankara halkını üretime sevk etmek, Ankara halkını zengin etmek’ demiştim. Çağırdık çiftçileri, ‘Biz size nasıl destek oluruz’ dedik. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı 35 bin çiftçimiz var. ‘Biz bu sene size nohut tohumu verelim, nohut ekin, satamazsanız ben alacağım’ dedim. İkna oldular, ektiler. Baktık tüccar 2 bin 700 lira fiyat veriyor, ‘Gelin, hepsini biz alacağız’ dedik. Bu sefer tüccar, mal bulamayınca rakamı 3 bin 500 liraya çıkardı. Ondan sonraki yıl arpa, buğday, mercimek tohumu, ne istiyorlarsa verdik.

Gübre ihtiyaçları vardı, belediyemizde sıvı gübre imal etmeye başladık. Şu anda aynı sıvı gübreden 450 bin litre, Kahramanmaraş’a gönderdik, onlar da ayakta kalsın diye. 2 milyon fide, oraya göndereceğiz. Ayrıca bir de Türkiye’nin en kapsamlı mazot yardımını yaptık. 650 milyon lira destekte bulunduk çiftçiye. Geçen yıl itibarıyla 750 bin ton civarında ürün elde ettiler. 4,5 milyar lira, Ankara halkının cebine para koyduk. Üretimi teşvik ederseniz her şey olur. Ama siz, üretimi teşvik etmeyip ‘Dışarıdan onu getirin, bunu getirin’ derseniz bizim çiftçimizi iyice öldürürsünüz. Bundan sonra, Millet İttifakı’nın beyannamesinde de açıkça yazılı, tarım desteklenecek, desteklenmek zorunda. Dünya açlığa gidiyor. Üretim, petrolden 10 misli daha değerli olacak. Üretime sevk etmek zorundayız. Ukrayna pandemide bize buğday vermedi, başımıza geleceği gördük. Hem vatandaş para kazanacak hem de bizi doyuracaklar.

'Baktılar anketler ne yapsalar kötü gidiyor... '

Baktılar ki 31 Mart 2019’dan sonra Millet İttifakı’nda iş başına gelenler ne kimsenin başörtüsüyle ne değerleriyle oynuyor, işçiyi işten çıkarmıyor, işçileri mitinglere götürmüyor, işçi gününde parasını alıyor, vatandaş memnun; İstanbul’un seçimini iptal ettiler. ‘Bir zarftan dört tane pusula çıkıyor; ‘Üçü gerçek, biri sahte’ dediler. Ve propagandaya başladılar. O beka işi, bizimle beraber bitti. ‘Ey Müslüman, İstanbul giderse Kudüs gider, Mekke gider, büyük İsrail kurulur. Ey İstanbul, Binali’ye mi vereceksin, Sisi’ye mi vereceksin’ gibi sözleri duyduk. İstanbul halkı, 806 bin oy farkla bu demokrasiyi gasp edenleri sandığın dibine gömdü. Baktılar anketler ne yapsalar kötü gidiyor, bunların bir de yedek kuvvetleri var. Her yerle irtibatlılar. Bingöl’de 33 askerimizi şehit eden olayın planlayıcısı Osman Öcalan’ı, kendilerine destek olması için televizyona çıkardılar. Bebek katilinden getirdikleri mektubu, Anadolu Ajansı marifetiyle yine devletin televizyonlarında okuttular. İstanbul seçimini kazanmak için bebek katilinden medet umdular. Yine aynısını yapıyorlar. Geçin onları, milleti korkutmayın, yapacaklarınızı anlatın. Gerçi 21 yıl geçtikten sonra artık anlatacak bir şey kalmadı.

Dün Sayın Genel Başkan’ımız söyledi, 10-15 gün önce duyduk, ‘Gene İmralı’ya heyet gitmiş’ diye. Yalanladılar. Gazeteci Murat Ağırel yazdı, ‘Hayır gittiler’ dedi. Onu yalanlamadılar. Sayın Genel Başkan’ımız da akşam televizyonda söyledi, ‘Heyet gönderiler. Bir tane hâkimi, ismini değiştirerek gönderdiler’ diye. Nasıl olsa anlatacağız yine. Bu akşam Özgür Özel anlatacak televizyonda. Daha önceki açılım dönemi dahil hükümet, üç defa bakanlar kurulu karıyla Meclis’e kanun tasarısı gönderdi. Pişmanlık yasası kaç defa çıktı biliyorsunuz, terörist başının bir sefer bundan faydalanması için. Oradaki milletvekilleri ortalığı yırttılar, ‘Siz kimi çıkaracaksınız’ diye, o maddeleri çıkarılar. Bizler burada olduğumuz müddetçe ne bebek katili ne eli kanlı teröristleri, hiçbir Allah’ın kulu çıkaramaz. Çıkarırsanız siz çıkarırsınız. Eski grup başkanvekilleri, ‘İkinci tura kalırsak herkesle görüşürüz’ diyor. Ne oldu dostum, HDP’ye mi gideceksiniz? Seçimde, o koltukta kalmak için hepsini yaparlar.

Seçim için hep meydanlara İHA’lar, SİHA’lar çıktı. İnsansız hava araçları, 1990’lı yıllarda başlamış. HAVELSAN, ASELSAN, 1980’li yıllarda kurulmuş. Devletimizin milli kuruluşları bunlar. Şimdi daha da geliştirilmiş. Bize düşen daha da geliştirmektir. Çünkü İHA’lara, SİHA’lara, bizi bu coğrafyadan kovmak isteyenler yok olmadığı müddetçe her zaman ihtiyacımız olacak. Biz, bunları geliştirmek zorundayız. Amerika ve Rusya, şu anda burumuzun dibinde PKK’lılara silahlı eğitim veriyor. Kandil silahı bırakmadığı; Amerika, Rusya orada bizim bütünlüğümüz aleyhine işler yaptığı müddetçe o İHA’lar, SİHA’lar, füzeler oralara yağacak. Bize lazım. Devletin milli güvenlik politikaları asla değişmez. İslam dünyasıyla da Türkiye cumhuriyetleriyle de ilişkimiz ilelebet devam edecek. Yüz yıllık da değil, bin yıllık geçmişten gelen devletimizin müktesebatı var. Dolayısıyla bin yıldır Dışişlerimiz neler yapmış, hiçbir Allah’ın kulu şimdiye kadar kestirip atmamış, aynen milli politikalarımız devam edecek.

Türkiye’de şöyle bir iklim var; kendilerine oy verirsen vatanseversin, vermezsen değilsin. Eski yılları hatırlıyorum; bir ara MHP de muhalifti, O zaman dönüyordu, onu da katıyordu, kendisine muhalif olanları, ‘Bunlar beşli ruh ikizi’. Daha sonra onlarla beraber oldular, indi ‘dört ruh ikizine’. Karşıdayken terörist oluyor, yanına gelince vatansever. Olmaz böyle bir şey. Siz, size yapılan itirazları dinlemek zorundasınız, her şeyi iyi bilemezsiniz. ‘Suriye konusunda Esad ile görüş’ diyenlerin yemediği hakaret kalmadı, şimdi Rusya üzerinden Esad ile görüşüyoruz. Zamanında görüşseydin Türkiye bu kadar mülteci deposu olmazdı. Hep deneyerek yanılma metoduyla bugüne kadar geldik.

'Artık milletin umudu bitti'

Artık milletin umudu bitti. Öğrencilerin hiçbir umudu kalmadı. ‘Yurt dışına gitmek istiyoruz’ diyor, ‘Zaten siz asalaksınız’ diyor. Doktorlar diyor ki ‘Çalışma şartlarımız iyi değil, yurt dışına gideceğiz’, ‘Nankörsünüz’ deniyor. Bu ülkede herkesin, özellikle gençlerin iyi telefon, iyi araba, iyi evde oturma hayalleri var; hak ediyorlar. Bu gençleri ikide bir azarlamak boş iş. Çünkü bu gençler öyle yetişti ki doğduklarında bilgisayarları vardı. Bütün dünyayı görüyorlar. O gençlere akıl vermek değil, artık biz onların aklından yararlanmak durumundayız. Onun içi el üstünde tutmamız gerekiyor. İyi eğitim almaları için ne gerekiyorsa onları yapmalıyız.

‘Soğan pahalı’ diyorsunuz, ‘Soğan kafalı’ diyorlar. ‘Açlık var’ diyorsunuz, tatilden gelenleri gösteriyorlar, AVM’de gezenleri gösteriyorlar. ‘Bakın buralar dolu, açlık var diyenin ağzına kürekle vurun’ diyorlar. Artık halktan koptular. Etrafınıza bakın; torpilliler, 5 maaşlılar derken yeni bir sınıf çıktı. Bunların çocuklarının birçoğu lüks arabalarda geziyor, lüks yerlerde yaşıyor. Ama normal bir vatandaş fakirlikten bahsettiği zaman verilen cevap, ‘Şükret, onu da bulamayan var’. Ben diyorum ki varlıkta eşitlik yapın, yoklukta değil. Yurt dışına giden herkes derdi ki ‘Orada bizim gibi değil. Biz burada soğanı, patatesi çuvalla alıyoruz. Orada her şeyi tek tek alıyorlar’. Türkiye’yi o hale getirdiniz. Markete girdiğiniz zaman artık her şeyi tek tek, karpuzu da çeyrek alır duruma getirdiniz. Kabul edin; enflasyon, pahalılık son haddinde.

İHA’larla, SİHA’larla bu iş olmaz. O Anadolu gemisi de 1972 yılında yapılan tersanede yapıldı. Şimdi İzmir’e götürdüler, artık seçim otobüsü gibi gezdiriyorlar. Ayın 15’inden sonra şununla karışlayacaksınız. Bunların hepsi unutulacak, o attıkları iftiralar da ortadan kalkacak. Tek şeyle baş başa kalacaksınız. Ev sahibi, kiracı, kavga etmeye devam edecek. Anne babalar kredi kartını borçlarını nasıl ödeyecek, çocuklarına nasıl harçlık verecek, eğitimini nasıl sürdürecek; bunlarla baş başa kalacağız. Asıl gündem bu. Gerçek gündem, halkın geçimi.

Altı siyasi parti genel başkanı yan yana geldi. Dediler ki ‘Biz bir mutabakat metni ve 2 bin 400 maddelik yapılacak işleri planladık’. Başladılar ‘Altılı masa, altı tanesi nasıl olacak böyle, bu koalisyondur’. Fakat Cenabı Allah o hale getirdi ki kendileri de altıyı buldu, 7-8 olurlar mı bilmiyorum. Millet İttifakı olarak altımız uzlaştık, yan yana geldik ve anlaştık. Peki siz? En son aldıkları, PKK’yla aynı görüşleri savunan, bayrakla problemi olan, Meclis’te yemin edip etmeyeceği belli olmayan; özerklik, federasyon isteyenleri, Gaffar Okkan’ın katillerini aldınız, listelerinize koydunuz. Şimdi diyor ki sayın bakanın birisi, ‘Onlarla bizim ittifakımız yok, onlar bizden ayrı’. Muhterem, oraya oy istiyorsun sen. O adama oy verdireceksin, onu Meclis’e sokacaksın. Öbürü diyor, ‘Biz onun görüşlerini tutmuyoruz’. Hiç olmazsa Altılı Masa uzlaşmış. Türkçenin en güzel kelimesiyle ‘uzlaşmış’.

Biz, farklı fikirlerle de olsa bir arada yaşayan insanlarız. Birbirimizle bir derdimiz yok. Ülke için yan yana geldik. Bir umut, bu taraftan var. Birleşe birleşe kazanacağız. Millet İttifakı’nın belediyelerinde nasıl huzur, bereket olduysa inşallah güzel ülkemiz en iyisini hak ediyor. Artık kimsenin azarlanmadığı, hor görülmediği bir döneme giriyoruz. Hiç kimse aynı düşünmek zorunda değil. İyi bir Müslüman’ın ağzından bal damlar, hakaret etmez, yalan söylemez, toplumu bölmez, nefret söylemi üretmez. Sen de bir Allah’ın kulusun, ben de bir Allah’ın kuluyum. Ne hakkın var bana bu şekilde hakaret etmeye, beni bu şekilde küçük görmeye. Siz üstün müsünüz? Hayır. Güç sizi bozdu, kendinizi üstün görmeye başladınız. Halktan koptunuz. Deniz bitti, yapacak bir şey kalmadı. Türkiye tercihini koyacak, yeni bir dönemi başlatacak. 14 Mayıs’ta, birinci turda bitiriyoruz. Bizler de size daha iyi hizmet etmek için söz veriyoruz.'

Vehaber Menu