Eski AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner, Star'da Davutoğlu ne yapmak istiyor? başlığıyla yayımlanan yazısında sözlerine Seçilmiş son Başbakan’ sıfatıyla seçim sonrası çıkış yapan Davutoğlu’nun gerçek amacı ne? Parti içinde kalarak partiyi daha güçlü kılmak mı yoksa parti kurduğunda kendine haklı bir zemin oluşturma çabası mı? ifadesiyle başladı.
Metiner şöyle devam etti:
Belli ki ikincisi.
Şayet birincisi olsaydı taraftarlarının ‘manifesto’ diye nitelendirdiği çıkışı partisinin liderinden habersiz yapmazdı. Dahası ona rağmen ve ona karşı yapmazdı. Zira önerdiği ana değişiklik, parti liderinin ‘olmazsa olmaz’ önemde gördüğü kökten bir sistemik değişikliktir.
Yöntemi yanlış.
Önerdiği şey, partisinin içinde kalarak partisini daha bir güçlendirmeye matuf olsaydı parti için yeni bir rota çizen ifadeleri önce liderine sunardı. Bu görüşlerinin parti içinde tartışılmasını önerirdi.
Söyledikleri içinde elbette üzerinde konuşulması-tartışılması gereken şeyler yok değil. Elbette her AK Partili'nin partisine yönelik her türlü eleştiri hakkı vardır. Lakin bu uyarı ve eleştirilerin öncelikle yapılacağı yerin partinin yetkili kurulları olduğunu herkesten çok Davutoğlu bilir.
Eski genel başkan ve başbakan olan Davutoğlu bütün bunları en iyi bilen biri olduğu halde niye farklı bir yöntem seçti?
‘Seçilmiş son Başbakan’ tanımlamasında saklı gerçek niyeti: Parti liderine ‘başkaldırı’sını sürdürdüğünü ilan etmek! Kamuoyu karşısında tartışmaya açtığı önerilerinin kabule şayan görülmeyeceğini bilerek yaptı bunu. Hesapsız/plansız yapılan bir çıkış değil bu; tam tersine ince hesaplanmış bir senaryonun ilk adımı bu. O yüzden parti aidiyetini ve bilincini tahrip eden bir çıkış yaptı.
Planı şu:
-Ben eski genel başkan ve Başbakan olarak gerekli ikazı yaptım.
-Tahammül edemediler. Dışladılar. Etkisiz hale getirmeye çalıştılar.
-Bana ve arkadaşlarıma da ayrılmaktan başka çare kalmadı.
Tabii beklediği şey, ihraç edilmesi. Şayet ihraç edilirse siyaseten dilinin daha güçlü olacağına inandığından eminim.
Şu ‘Seçilmiş son Başbakan!’ ifadesine bir insan niye ihtiyaç hisseder?
Kendisi bizzat liderimiz Erdoğan tarafından atanmadı mı? Atandı. Madem atanmaya karşı idiyse genel başkanlık ve dolayısıyla başbakanlık koltuğuna oturmayı niye kabul etti.
Davutoğlu ‘atanmış’ genel başkanlık sürecinde siyasi hareketimizin lideriyle ters düşmüştür. Hareketimizin liderine ‘Sen Cumhurbaşkanısın. Kurucu lider olarak sana vefa gösteririm. Lakin partiyi ve hükümeti ben istediğim gibi yönetirim. Partinin yeni patronu benim!’ demiştir. Bir siyasi hareketin lideri henüz hayatta iken onu ‘vefa’ söyleminin arkasına sığınarak siyaseten öldürmeye çalışmanın hangi dava ahlakıyla bağdaştığının takdirini AK Parti’yi bugünlere taşımış aziz milletimizin evlatlarına bırakıyorum.
Lideriniz sayesinde bir faninin gelebileceği en üst makamlara geldikten sonra kalkıp liderinizi ‘vefa’ gösterilmesi gereken bir bibloya dönüştürmek isterseniz bu yaptığınıza ne ‘vefa’ denir ne ‘sadakat’...
Soruyorum: Lideriniz tarafından azledildiyseniz niye direnmediniz? Adaylığınızı koyardınız, yarışırdınız. ‘Fitne çıkmasın istedim!’ diyorsanız şimdi yaptığınız nedir? Ayrıldıktan bir süre sonra kendinizi ‘paralel başkan!’ gibi konumlandırıp yaptıklarınıza ne demeli?
Şimdi mert ve açık olmanın zamanıdır. O yüzden şu sorulara cevap verilmelidir:
-Parti içinde kalarak partiyi değiştirme mücadelesi mi bu, yoksa zehir zemberek suçlama diline yaslanan kabul edilmeyeceği belli öneriler üzerinden kendinizi dışarıya attırma hamlesi mi bu?
-Parti kurma çalışmanız var mı yok mu?
Bu önerilerimiz kabul edilmezse ayrılır partimizi kurar yolumuza devam ederiz diyorsanız bu yaptığınıza düpedüz siyasi hilekarlık derler. Zira hem partinin içinde durup hem partinin dibini oymaya çalışmak, özellikle de lideri itibarsızlaştırmaya çalışmak siyasi ahlakla bağdaşır bir tutum değildir.
Parti’de kalmak istiyorsanız tuttuğunuz yol yol değil. Yönteminiz yanlış. Partiden ayrılıp parti kurmak istiyorsanız o zaman bu yaptığınız dürüstlükle bağdaşmaz.
Mert ve dürüst olun.