Erdoğan’a “Eğer yalan haber yasaksa, önce sabahtan akşama iftira atan, yalan söyleyen, yandaş kanallarını kapatacaksın. Bakıp, beslediğin trol çiftliklerini dağıtacaksın” diye seslenen Akşener, “Bu aziz millet, senin demokrasiye ayar verme sevdandan da özgürlükleri her fırsatta çiğnemenden de bıktı, usandı. Sen önce, kendi diline hakim ol. Sen önce, kendi nefretini, kendi öfkeni dizginle. Sen önce, kendi kapının önünü temizle” sözleriyle sitem etti.
Akşener, “Yıllardır milletimizi birbirine düşürerek, ‘Sen o’cusun, sen bu’cusun’ diyerek kutuplaşmadan beslenen sen değil misin? Bu kanunu, geriye doğru işletsen, senin müebbet alman gerekiyor. Çünkü bu ülkede vatandaşı birbirine düşürme konusunda hiç kimse senin eline su dökemez Sayın Erdoğan. Bu kadar basit” ifadelerini kaydetti.
Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Vatandaşla iki kelam bile edemeyen sayın Erdoğan dedi ki 'birileri aç kaldık diyor ya vicdansızlık yapma ne aç kalması aç kalan falan yok' aynen böyle dedi. Bu sözler bu ülkenin cumhurbaşkanına ait. En son geçinemeyen insanlarımıza şükürsüz demişti şimdi de vicdansız olunmuş. Gerçekten ibretlik. Kimsesizlerin kimi olmak için gel 10 maaşlı danışmanlarla bir hayat sürdür gerçekten ibretlik. Biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz. Semt pazarlarında ucuza sebze alabilmek için akşamı bekleyen, halk ekmek kuyruklarına giren insanlarımız başka bir ülkede mi yaşıyor. Sarayda oturan milletin halinden anlamıyor. Milletiyle bağını tamamen kopartmış bu arkadaşımız artık ülkesinde yaşananları bile bilmiyor. Sayın Erdoğan ayıptır günahtır. Böyle bir kibir olabilir mi? Hiç mi utanmıyorsun hiç mi vicdanın sızlamıyor. Bu neyin öfkesi neyin hırsı neyin inadı. Yazıklar olsun.
Senin varlığını reddettiğin açlığı, gel ben sana anlatayım. TÜİK’in verilerine göre 'bile' nisan ayında gıda fiyatları, bir önceki yıla göre, yüzde 89 arttı. Biliyorum. Şimdi sen ve maaş manyağı yaptığın, tapınak şövalyelerin hep bir ağızdan, 'bütün dünyada enflasyon var' diyeceksiniz. Ona da cevap vereyim: Mesela, OECD’nin gıda enflasyonundaki sıralamasına bakalım. Yüzde 90’lık gıda enflasyonuyla, birincilik bizde. Peki bizi kim takip ediyor? Yüzde 62 ile iflası çekmiş Arjantin ve yüzde 26 ile Kolombiya. Yani krizleriyle, enflasyonlarıyla ve ekonomi yönetimindeki istikrarlarıyla meşhur, Güney Amerika ekonomilerini bile, geride bırakmışız, hatta fark atmışız.
Matematik, aynı tarih ve ekonomi gibi, senin pek kuvvetli olduğun bir alan değil. O nedenle, bu sayıları daha rahat anlaman için başka şekilde anlatayım. Geçen sene Nisan ayında, 1000 liraya aldığımız gıda ürünlerini bu yıl nisan ayında alabilmemiz için, 1890 lira gerekiyor. Enflasyon canavarına esir düşen Almanya’da ise, 1000 Avro olan alışveriş, 1080 Avro’ya çıkmış. 'Aç kaldık' diyene, vicdansız diyorsun ya… TÜRK-İŞ’e göre 4 kişilik bir hanenin sağlıklı beslenmesi için yapması gereken gıda harcaması, geçen seneye göre yüzde 108 artmış. Yani geçen sene, 2897 lira olan açlık sınırı, bu sene 6018 lira olmuş. Yani açlık sınırı toplamda 3121 lira yükselmiş. Peki övünmeye doyamadığın, asgari ücret artışı ne kadar? 1427 lira… Yani açlık sınırındaki artışın, yarısı bile değil. Şimdi söyle bakalım, bu durumda kim vicdansızmış Sayın Erdoğan? Söyle bakalım Bay Kriz, vicdansız kimmiş görüyor musun? Eserinle gurur duyuyor musun? Memleketi sürüklediğin uçuruma bakıp, övünüyor musun? Milletimizi düşürdüğün hâle bakıp, eğleniyor musun? Gördüğün rüyadan, artık uyan! Gerçeklerle artık yüzleş! O saraydan artık çık Sayın Erdoğan! Böyle devlet yönetilmez. Ayıptır, günahtır.
İktidara göre en önemli sorunumuz neymiş, biliyor musunuz? İnternette yayın yapan haber siteleri... Yanlış duymadınız. Arkadaşların öncelik sıralamasına bir bakar mısınız? Çözüm bekleyen onlarca sorunumuz varken, hiç utanmadan zerre sıkılmadan, meclise, sosyal medya kanun teklifi getirdiler. Beğenmedikleri her şeyi, suç haline getirmeye, yasaklamaya ve ortadan kaldırmaya bayılan Ak Parti iktidarı; şimdi de sosyal medyanın, ölüm fermanı sayılabilecek yeni bir kanun teklifiyle karşımıza çıktılar. İktidara göre en önemli sorunumuz neymiş, biliyor musunuz? İnternette yayın yapan haber siteleri... Yanlış duymadınız. Arkadaşların öncelik sıralamasına bir bakar mısınız? Çözüm bekleyen onlarca sorunumuz varken, hiç utanmadan zerre sıkılmadan, meclise, sosyal medya kanun teklifi getirdiler. Beğenmedikleri her şeyi, suç haline getirmeye, yasaklamaya ve ortadan kaldırmaya bayılan Ak Parti iktidarı, şimdi de sosyal medyanın, ölüm fermanı sayılabilecek yeni bir kanun teklifiyle karşımıza çıktılar. Bu durumdan anlaşılıyor ki, bu arkadaşlara artık yandaş medya kanalları yetmiyor. Televizyonlara, sipariş yayın yaptırdıkları gibi, gazetelere sipariş manşet attırdıkları gibi, internet sitelerine de sipariş haber yaptırmak istiyorlar.
İktidarın, Meclis’imize getirdiği bu teklife göre; endişe, korku veya panik yaratacak haber yapanlar, 1 yıldan, 3 yıla kadar, hapisle cezalandırılacak. Bakın, burası çok önemli… ‘Endişe, korku veya panik yaratanlar…’ Gelin bir düşünelim… Memlekette, endişeyi, korkuyu ve paniği, sizce en çok kim tetikliyor? Mesela, ‘Camide içki içtiler’ diye yalan söyleyip, milleti kışkırtan kimdi Sayın Erdoğan. O zaman bu yasaya göre, önce kendisinin tutuklaması lazım.
Mesela Kabataş yalancılarını besleyip büyüten, onlara kol kanat geren kimdi? Yine kendisi. Bu durumda, en azından Kabataş yalancılarını da tutuklaması lazım. Hatta hazır eli değmişken, mesela terörist başının mektubunu çarşaf çarşaf yayınlayanları, terörist başının kendisi gibi terörist olan kardeşiyle, Kandil’de röportaj yaptıran, TRT yöneticilerini de tutuklaması gerekir. Mesela İstanbul seçimlerinde, 'hile var' diye, yalan haber yapanları da tutuklaması gerekir.
Şayet konumuz, endişe, korku ve panik yaratmak ise mesela dizinin dibinde örgütçülük oynayan, SADAT'çıları da tutuklaması gerekir. Mesela ‘Cumhurbaşkanına söz söyleyeni keserim’ diyen, ruh hastalarını da tutuklaması gerekir. Mesela ‘15 Temmuz’un tadı damağımızda kaldı, apartmandaki götüreceklerimizin listesi hazır’ diyen provokatörleri de tutuklaması gerekir. Neymiş internetteki yalan haberleri durduracaklarmış. Peki, sarayın yandaş medyasında, bir tane doğru haber var mı? Yok. Sayın Erdoğan eğer yalan haber yasaksa, önce sabahtan akşama iftira atan, yalan söyleyen, yandaş kanallarını kapatacaksın. Bakıp, beslediğin trol çiftliklerini dağıtacaksın. Eğer yalan haber yasaksa, enflasyon tahminlerinin tamamı yanlış çıkan emir erin Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alacaksın. Açıkladığı yalan yanlış enflasyon rakamlarıyla, milleti kandıran TÜİK Başkanı’nı hemen kapının önüne koyacaksın. Eğer yalan haber yasaksa, emeklilere ve asgari ücretlilere, 1 Mayıs’ı işaret ederek zam umudu dağıtan, Çalışma Bakanı’nın affını isteyeceksin.
Bak Sayın Erdoğan bu aziz millet, senin demokrasiye ayar verme sevdandan da özgürlükleri her fırsatta çiğnemenden de bıktı, usandı. Sen önce, kendi diline hakim ol. Sen önce, kendi nefretini, kendi öfkeni dizginle. Sen önce, kendi kapının önünü temizle. İllaki bir ayar vermek istiyorsan, önce kendi çevreni hizaya getir.
Yıllardır milletimizi birbirine düşürerek, ‘Sen o’cusun, sen bu’cusun’ diyerek kutuplaşmadan beslenen sen değil misin? Bu kanunu, geriye doğru işletsen, senin müebbet alman gerekiyor. Çünkü bu ülkede vatandaşı birbirine düşürme konusunda hiç kimse, senin eline su dökemez Sayın Erdoğan. Bu kadar basit.
Ancak tabii ki, buradaki amaç çok başka… Bu kanunla ülkemizde yaşanan sorunları dile getirenleri, Ekonominin kötü gidişatına dikkat çekenleri, milletimizin gerçeklerini konuşanları, sığınmacıdan seçmen devşirme projesine karşı duranları susturmak istiyorlar. Milletin haber alma özgürlüğü yerine, yandaşlarının yolsuzluk yapma özgürlüğünü korumak istiyorlar. Ama işte orada duracaksınız! Çok şükür biz daha buradayız. Dimdik ayaktayız. Siz yalana sığındıkça, biz de sizi gerçeklerle yüzleştirmeye devam edeceğiz. Siz milletin sesini kıstıkça, biz aziz milletimizin sesini duyurmaya devam edeceğiz. Siz George Orwell romanlarına öykündükçe, biz demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz. Siz hürriyetin karşısında durdukça, biz de inatla, ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!’ demeye devam edeceğiz!
Bakın ben her hafta genlerle bir araya geliyorum onlara nutuk atmıyorum onları dinliyorum. Aracılığımızla da seslerini duymayanlara duyurmaya çalışıyorum. Gençlerin dertle ile 3 bin lira civarında maaş alan emeklilerin durumu arasındaki acıyı anlatamam. En gencimiz bu acıyı çekiyor yıllarca çalışmış etmiş bu ülkeye emeğini vermiş, artık tam rahat edecek durumda olan bu insanlar bu emeklilerimiz öyle bir derin yoksulluğun pençesinde ki anlatmam mümkün değil. En gencimiz ile yaş almışımızın arasındaki fark sıfır. Ve her ikisinin de yokluk acısı, mutsuzluğu, umutsuzluğu aynı. 18 yaşındaki ile 70 taşındakini aynı acıya gark eden bu iktidara yuh olsun!
Evet, bir de başımıza uzay macerası çıktı. Yeryüzündeki her şeyi hallettiler, bir de uzaya gideceklermiş… Eyvaah. Uzayda maden ararlar mı? Acaba oralarda orman var mı? Ormanı yakarlar mı? Beşli çeteye arsa yaparlar mı? Orada da imar değişiklikleri yaparlar mı? Orada da inşaat yaparlar mı? Eyvah eyvah uzay yandı. Yandı ki ne yadı!
Aslında bu, ülkemiz için hayırlı bir gelişme. Ama Ak Parti iktidarı gibi beceriksizliği adeta kurumsallaştırmış bir kadronun elinde, uzay yolculuğunun nasıl olacağını varın siz düşünün… Buradan iktidara sesleniyorum: Siz hiç yorulmayın. Uzaya giden, gitti zaten. Mesela döviz kuru uzaya çıktı. Mesela, enflasyon uzaya çıktı. Mesela, gıda fiyatları uzaya çıktı. Hatta Mars’ı geçti, Jüpiter’e varmak üzere… Siz onların peşinden astronot göndereceğinize, seçim tarihini açıklayın da millet sizi uzaya mı gönderiyor, evinize mi gönderiyor, nereye gönderiyor tüm gerçekliğiyle bir görün.
Biz her bir soruna önce tespit yapıp sonra çare üreten, inşallah iş başına geldiğimizde de bu ülkeyi gerçekten kalkındıracak tek siyasi hareketiz.
Değerli dava arkadaşlarım; hatırlayın, biz yıllarca cumhuriyeti ve demokrasiyi ‘İşçisin sen işçi kal. Köylüsün sen, köylü kal’ anlayışını ortadan kaldıran, sınıflar arası geçirgenliği sağlayan, milletimizin her bir ferdine, eşit haklar tanıyan bir sistem olarak dinledik, öğrendik ve anlattık. Gerçekten de öyleydi. İzmit’in bir köyünde doğan Meral’i okutup büyüterek üniversite hocası yapan, 40 yaşında bu ülkenin ilk kadın İçişleri Bakanı olmasını sağlayan, bugün de Yüce Meclis’imizin çatısı altında bu aziz kürsüden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener olarak sizlere seslenebilmemi sağlayan şey; Cumhuriyetimizdi. Cumhuriyetimizin yönetim anlayışında bir çocuk, köyde yaşasa, okusa, büyüse bile, doktor, öğretmen, mühendis olma hayali kurabilirdi. Çünkü bu hayali gerçekleştirmek için fırsatı vardı. Peki Cumhuriyet bunu nasıl sağladı? Kaliteli eğitimle, sunduğu fırsat eşitliğiyle, toplumsal adaletle, sınıflar arası geçirgenlikle sağladı. Çünkü Cumhuriyetimizin yönetim anlayışına göre devlet, her bir vatandaşına eşit şekilde yaklaşmak, eşit fırsatlar oluşturmak ve eşit koşullar sunmak zorundaydı.
Size daha net bir örnek vereyim: Mesela, bir maraton düşünün. Bu maratona katılacak olan yarışmacıların aynı sıralarda, aynı şartlarda ve aynı ayakkabılarla koşmasını sağlamak devletin sorumluluğundaydı. Bu yarışın sonunda, herkes parkuru bitirebilirdi ama kimin daha önce bitireceği, sadece yarışanların yeteneğiyle alakalıydı. Bakın, alakalı-ydı diyorum. Geçmiş zaman kipini kullanıyorum. Neden? Çünkü bugün, şartlarımız aynı değil. Bugün, cumhuriyetimizin, zamanının çok ilerisindeki yönetim anlayışından, fırsat eşitliklerinden, demokrasi ve devlet kültürümüzden oldukça uzaktayız… Bugünkü maratonda kiminin ayağında ayakkabısı yok, kimisi de patenle yarışıyor. Kimi yarışa, parkurun başından, kimisi de ortasından başlıyor. Kimi kan ter içerisinde, koşarak mücadele ediyor, kimisi de kılını bile kıpırdatmadan, hatta parkura bile girmeden yarışı kazanıyor.
Peki biz bu hâle nasıl geldik? KPSS’den 92 puan alanı eleyen, yerine de 58 puan alanın, Ak Partili dayısı olduğu için atandığı mülakat sistemiyle geldik. Atatürk ve İsmet İnönü’ye iki ayyaş diyenler yahu Allah’ın sopası yok siz kınadığınız her şeyi bugün birebir yapıyorsunuz. Onları kınarken meğerse onlara imreniyormuş bunlar. Meğerse 100 sene, 80 sene öncesine imreniyormuş bunlar. O günün şartların, demokrasinin d’sinin anılmadığı dönemin şartlarında demokrasiye yolculuk başlatanları, demek ki bizim başımıza bu demokrasiyi bela ettiniz diye kızıyorlarmış Biz anlamadık!
Şimdi soruyorum size; 2017 yılından bugüne baktığınızda, Türkiye’nin daha özgür olduğunu düşünen var mı? Kendisini daha hür hisseden var mı? Kendisini daha mutlu hisseden var mı? Kendisini daha huzurlu hisseden var mı? Milletten bihaber, saray talimatlarıyla yönetilen Türkiye’de vesayetin sona erdiğine şahit olan var mı? Ekonomiden sağlığa, dış politikadan eğitime kadar, tek bir kişinin keyfine göre alınan kararların, en küçük faydasını gören var mı? Kurumlarımızın, paramızın, hatta vatandaşlığımızın bile, değer kaybettiği bu sistemde, her geçen gün, yeni bir krize uyanan Türkiye’nin hangi alanda şaha kalktığını, nereye doğru uçtuğunu bilen var mı? Maalesef yok. Am uçuruma doğru uçtuğunu hep beraber görüyoruz. Çünkü zamanın ruhunu yakalamak yerine, 18’inci yüzyılın normlarına hapsolan bir sistemin 21’inci yüzyıl dünyasında, Türkiye’yi hiçbir yere götürmesi mümkün değildir. Bu kadar basit.
Onlar, kurumsal hafızamızı yok etmeyi cumhuriyet değerlerimizi hiçe saymayı, devlet geleneğimizi yıpratmayı seçtiler. Hürriyeti değil, istibdatı seçtiler. Koltuk sevdası uğruna, bilerek ve isteyerek, Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiler. İşte tam olarak bu sebeple biz de 6 siyasi parti olarak önce partilerimiz bünyesinde sonrasında da genel başkan yardımcılarımız aracılığıyla birlikte çalıştık. ‘Koltuk İttifakı’ ortaklarının aksine farklılıklarımıza saygı duyarak, milletimizin ve memleketimizin ihtiyaçlarına odaklanarak, makulün kaybolduğu bir ortamda, ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak, 28 Şubat 2022’de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmamızı tamamlayıp Genel Başkanlar olarak imzaladık.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; “Ben yönetirim” yerine, “biz yöneteceğiz” diyen, “Ben bilirim” yerine, “makulde buluşacağız” diyen, “Ben başaracağım” yerine “el ele başaracağız” diyen, “Ben kazanacağım” yerine “milletimiz kazanacak” diyen bir sistemdir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Tek adam sistemini ortadan kaldırıp, zamanın ruhuna uygun bir bakış açısıyla; Cumhurbaşkanı’nı; Fark gözetmeksizin, tüm insanlarımızı temsil edecek şekilde, herkesin garantörü bir Cumhurbaşkanı olarak konumlandıran bir sistemdir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Cumhuriyet değerlerimizin üzerine inşa edilen, Demokrasiyi içselleştiren, Hukukun üstün, yargının adil, Meclisin de hem yetkili, hem de yetkili olduğu bir sistemdir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; bugüne kadar, içi boşaltılan her kurumu onaracak, kurumsal devlet hafızasını yeniden canlandıracak, her alanda liyakati esas alacak bir sistemdir. Ez cümle; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Türkiye’ye yakışacak, büyük Türk milletine yaraşacak, milletçe hak ettiğimiz, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’nin kapısını açacak yegâne sistemdir. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı!"