Tekel Bayileri Yardımlaşma Derneği (TBYD) Başkanı Erol Dündar, sosyal medya hesabından Mey grubu Yeni Rakı'ya zam geldiğini duyurdu.
Dündar ,sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 'Mey gurubu yeni rakıya #ZamGeldi' ifadelerini kullandı.
Tekel Bayileri Yardımlaşma Derneği (TBYD) Başkanı Erol Dündar, sosyal medya hesabından Mey grubu Yeni Rakı'ya zam geldiğini duyurdu.
Dündar ,sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 'Mey gurubu yeni rakıya #ZamGeldi' ifadelerini kullandı.
Türkiye'de ve dünyada yaşanan ekonomik olaylar, dolar, Türk lirası, kur olayları, para ile ilgili haberler, enflasyon,
zam, harç, asgari ücret, insanların yaşamını kolaylaştıracak ekonomik tavsiyeler ve daha fazlası. Ekonomi, üretim,
ticaret, dağıtım ve tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan etkinliğidir. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamada yapılan
her türlü faaliyeti içerir. Ekonomi belli bir bölge içindeki ekonomik sistemden oluşur. Bu sistem o bölgedeki iş
gücünü, sermayeyi, doğal kaynakları; üretim, ticaret ile dağıtımda rol alan ekonomik kuruluşları ve o bölgedeki mal ile
hizmetlerin tüketimini içerir. Bir ekonomi teknolojik evrim, tarih ve sosyal organizasyon ile coğrafya, doğal
kaynaklar, gelir ve ekoloji gibi ana faktörlerin birleşmesiyle oluşur. Ekonomi sözcüğünün; "oikia" (Yunanca: ev) ve
"nomos" (Yunanca: kural) köklerinden gelir, "ev yönetimi" anlamındadır. Tüm meslekler, kuruluşlar veya ekonomik
faaliyetler ekonomiye katkıda bulunur. Tüketim, tasarruf ve yatırım ekonominin çekirdek öğelerindendir ve pazarın
dengesini belirler. Ekonominin birincil, ikincil ve üçüncül olmak üzere üç sektörü mevcuttur. Tarih boyunca toplumlar
karmaşıklaştıkça ekonomi de gelişmiştir. Sümerler mal paraya dayanan büyük ölçekte bir ekonomi oluştururken,
günümüzdeki anlamıyla ilk ekonomiyi Babilliler ve komşu şehir devletleri kurmuştur.[1] Yoksulluk sınırı, ehil hayat
standardında yaşayabilmek için gerekli olan en az gelir miktarıdır. Uygulamada veya algılamada, yoksulluk teriminde
olduğu suretiyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında uçurum kabul edilebilecek farklar bulunmakta ve ülkeler
bazında sınır rakamlar farklılık göstermiştir. Neredeyse tüm ülkelerde fakir olarak yaşayan vatandaşlar bulunmaktadır.
Yoksulluk sınırı bu bireylerin durumlarıyla alakalı karar almada ya da fakirluğun önlenmesi hakkında mevzularda
yapılacak çalışmalarda kullanılan bir ekonomik araç oluşturmaktadır. Yoksulluk sınırının hesaplanması ya da
belirlenmesi, genellikle normal bir yetişkin bireyin kabul edilebilir bir ömür sürmesi için bir sene zarfında
tüketeceği bütün kaynakların dşayetinin toplanmasıyla bulunur ve zamanla enflasyon oranında artış arz ederler. Bu
kaynakların en önemlisini yaşamak için kullanılan zeminin kirası ya da gideri oluşturmaktadır. Bu yüzden, yoksulluk
sınırı ile direkt olarak bağlantılı olan ekonomistler emlak fiyatlarındaki iniş-çıkışları yakından izlerler. Günde 1.25
Amerikan dolarının altında yaşayanların ülke nüfuslarına oranları, Birleşmiş Milletler tahmini (2000-2006) bizim
ülkemizde Geçmiş Tarihlere Ait Yoksulluk Sınırı Tarih Yoksulluk Sınırı Ocak 2002 935 TL Aralık 2003 1.603
TL Nisan 2004 1.652 TL Eylül 2005 1.832 TL Ekim 2006 1.934 TL Kasım 2007 2.171 TL Şubat 2008 2.329
TL Ekim 2009 2.464 TL Aralık 2009 2.588 TL Eylül 2010 2.757 TL Ekim 2010 2.802 TL Aralık 2011 3.063
TL Şubat 2012 3.117 TL Aralık 2012 3.208 TL Mart 2013 3.311 TL Aralık 2013 3.523 TL Temmuz 2014
3.835 TL Aralık 2014 4.014 TL Ocak 2016 7.229 ₺ Ocak 2017 4.818 ₺ Ocak 2018 5.262 ₺ Ocak 2019 6.543
₺ Ocak 2020 7.229 ₺ Yoksulluk açığı endeksi Vikipedi, serbest ansiklopedi Yoksulluk açığı endeksi, yoksulların
fakirlik sınırının üzerine çıkabilmeleri için gerekli olan yaklaşık gelir düzeyini belirleyen bir derinlik
ölçütüdür.[1] Bu endeks, yoksulluk sınırı ile yoksul nüfusun ortalama gelirleri arasındaki farkın, zaruret sınırına
oranı anlamına gelen gelir açığı rasyosu ile kafa sayısı endeksinin çarpımına eşittir. Almanya ekonomisi son derece
gelişmiş bir toplumsal piyasa ekonomisidir.[17] Almanya, dolar kuru üstünden meydana getirilen hesaplamalara nazaran
dünyanın dördüncü büyük ekonomisine sahiptir. Avrupa'daki en büyük milli ekonomiye haiz olan ülke, hayattaki nominal
GSYİH'ya gore dördüncü ve SAGP GSYİH açısından beşinci büyüklüğe haizdir. 2017 senesinde, ülke IMF'ye gore Euro bölgesi
ekonomisinin yüzde 28'ini oluşturmaktaydı.[18] Almanya ek olarak, Avrupa Birliği ve Euro Bölgesi'nin kurucu
üyesidir.[19][20] 2016 senesinde Almanya, 310 milyar dolar değeriyle dünyanın en yüksek ticaret fazlasını
gerçekleştirerek[21] en büyük kapital ihracatçısı olmuştur.[22] Alman ekonomisindeki ana güç unsuru, yüksek dış satım
girdisidir. Almanya, 2016 senesinde dış satım mal ve hizmetlerde 1,21 trilyon euro (1,27 trilyon dolar) ile dünyanın
üçüncü büyük ihracatçısı konumundadır.[23][24][25] Ülke, Euro para birimini kullanarak para politikalarında
Frankfurt'ta bulunan Avrupa Merkez Bankası'na bağlıdır. Toplam GSYİH'nın yüzde 70'ini hizmetler işkolu, yüzde 29,1'ini
sanayi işkolu ve yüzde 0.9'unu da ziraat işkolu oluşturmaktadır.[26][27] Almanya'nın en büyük 10 ihracat kalemini;
taşıtlar, makineler, kimyasal mamüller, elektronik mamüller, elektrikli cihazlar, eczacılık ürünleri, ulaşım araçları,
temel metaller, gıda ürünleri ve kauçuk ve plastik ürünler oluşturur. Almanya ekonomisi, Avrupa'daki en büyük üretim
ekonomisidir ve mali bunalımlardan etkilenme olasılığı diğerlerine göre daha azdır;[28] uygulamalı araştırmaları iş
bitirici endüstriyel değerle yürütür ve kendini en son üniversite anlayışları ile işkollarına özgü ürün ve süreç
iyileştirmeleri içinde bir köprü olarak görür ve kendi laboratuvarlarında da oldukça fazla bilgi üretebilir.[29]
Uluslararası Para Fonu, Temmuz 2017'de ülke ekonomisine "tekrar bir başka sağlıklılık bildirgesi" sundu ve bu seviyeyi
uzun vadede sürdürmek için atılması ihtiyaç duyulan adımlar mevzusunda tavsiyelerde bulunmuş oldu.[18] Almanya
kereste, alkali potasyum bileşiği, tuz, uranyum, bakır ve doğalgaz açısından zengindir. Almanya'daki enerji ağırlıklı
olarak fosil yakıtlar (yüzde 50), ardından ikinci olarak nükleer güç, ardından gaz, rüzgâr, biyokütle (odun ve
biyoyakıtlar), hidro ve güneş enerjisi ile sağlanmaktadır. Almanya, Enerji devrimi (Energiewende) olarak adlandırılan
yenilenebilir enerji geçişini üstlenen ilk büyük sanayileşmiş ülkedir. Almanya, dünyada biri olan bir rüzgâr türbini
üreticisidir.[30] Yenilenebilir enerji artık Almanya'da tüketilen elektriğin yüzde 27'sini karşılamaktadır.[31] Tüm
Alman şirketlerinin yüzde 99'u, sıklıkla minik ve orta ölçekli işletme (Mittelstand) benzer biçimde yapılanmış ailelere
ilişkin kuruluşlardan oluşmaktadır. Gelire gore ölçülen dünyanın en büyük 2000 halka aleni şirketi listesi olan Fortune
Global 2000'de, merkezi Almanya'da bulunan 53 kuruluş yer almıştır ve Almanya'nın en iyi 10 şirketi Allianz, Daimler,
Volkswagen, Siemens, BMW, Deutsche Telekom, Bayer, BASF, Munich Re ve SAP'tan oluşmaktadır.[32] Avrupa'daki en büyük
yazılım firması olan SAP, 2021 yılının Mayıs ayı itibarıyla Alman ekonomisinin zirvesindeki şirket olarak
bulunmaktadır.[33] Almanya ticari fuarlar için dünyada en iyi konumda bulunur.[34] Dünyanın kabul edilen tecim
fuarlarının ortalama üçte ikisi Almanya'da gerçekleşmektedir.[35] En büyük yıllık internasyonal fuar ve kongreler
Hannover, Frankfurt, Köln, Leipzig ve Düsseldorf benzer biçimde birçok Alman kentinde gerçekleştirilmektedir.
Berlin'deki Alman Küresel Ticaret Forumu; mahalli ekonominin teşviki, kendi amme veyahut hususi yetkinizin küresel
ölçekte etkin hâle getirilmesi için bir bağlantı, proje ortağı ya da yalnızca uluslararası rekabette bir ortak olarak
öneri edilir. Dünya çapında ulusal ekonomik kalkınmanın güncel konularını ele alan projeler üretilmektedir.[36]
İçindekiler 1 Ekonomik Yapı 1.1 Konum kalitesi ve rekabet gücü 1.2 İstihdam yapısı 1.3
Hammaddeler 2 Geçmiş 2.1 Sanayileşme Çağı 2.2 Weimar Cumhuriyeti ve Üçüncü Reich 2.3 Batı
Almanya 2.4 Doğu Almanya 2.5 Federal Cumhuriyet 3 Veri 3.1 Şirketler 3.2 Birleşme
ve Devralmalar 4 Ekonomik bölge 4.1 Alman eyaletleri 4.2 Varlık 5 İşkolları 5.1
Birincil 5.2 İkincil 5.3 Üçüncül 6 Hükûmet maliyesi 7 Altyapı 7.1 Enerji
7.1.1 Madencilik 7.2 Ulaşım 8 Teknoloji 9 Zorluklar 10 Ayrıca bakınız 11 Kaynakça 12 Dış
linkler Ekonomik Yapı Konum kalitesi ve rekabet gücü Birkaç endeks, Almanya'nın yüksek konum standardını ve
internasyonal rekabet gücü'nü doğrulamaktadır:[37] Ernst & Young Avrupa Çekicilik Anketi (2013): Avrupa'da 1.
Sırada, dünya genelinde 6. Sırada A.T.Kearney DYY Güven Endeksi (2013): Avrupa'da 1 numarada, dünya çapında 7
numarada UNCTAD Dünya Yatırım Beklentileri Anketi (2013): Avrupada 1. Sırada, küresel olarak 3. Sırada Deloitte
Küresel İmalat Rekabetçiliği Endeksi (2013): Avrupa'da 1. Sırada, dünya çapında 2. Sırada Institut der Deutschen
Wirtschaft: Sanayi durum kalite listesi: Avrupa'da 4., dünya çapında 5. İstihdam yapısı Almanya'da çalışanların hemen
hemen dörtte üçü (yüzde 74,5) hizmet sektöründe istihdam edilmektedir (2019 itibarıyla). Sosyal, eğitim ve esenlik
sistemleri, ulaşım, konaklama endüstrisi, konut ve finans sektörü en önemlileri arasındadır. İmalat sanayii (Endüstri)
işgücünün yüzde 24.1'ini istihdam etmektedir; Balıkçılık, Tarım ve Ormancılık ise yüzde 1.3 işgücünde payı vardır.
Hammaddeler Almanya, bilhassa kömür yatakları (taş kömürü ve linyit), potas tuzu, yapı malzemesi ve taş ve toprakta
önemli hammadde yatakları vardır. Niedersachsen'de de naturel gaz yatakları vardır. Dünyanın en büyük beşinci enerji
tüketen (Amerika, Çin, Japonya ve Hindistan'dan sonra) yoğun nüfuslu endüstri ülkesi bulunmasına karşın yeniden de
hammadde de ithalata bağımlıdır. Ruhr bölgesi ve Saarland'dan gelen yerel taşkömürünün yanında Saksonya ve
Saksonya-Anhalt'daki linyitin önemi de son on yılda azaldı. 2005 yılındaki elektriğin yaklaşık yüzde 47'si ve toplam
enerji tüketiminin yüzde 24'ü kömürden üretildi.[38] Taşkömürü ve bundan üretilen kok artık yerel çelik endüstrisi ve
metal işleme endüstrisi için hususi önem taşımaktadır. 1960'larda Almanya'daki petrol üretimi iç talebin yüzde 30'unu
karşılarken artık ancak yüzde 3'ünü karşılamaktadır. Geçmiş Ana madde: Almanya'nın iktisat tarihi Sanayileşme Çağı
Almanya'daki Sanayi Devrimi, kısmen, İngiltere, Fransa ve Belçika’dan bir yüzyıl sonrasında gerçekleşti, bundan dolayı
Almanya ancak 1871'de birleşik bir ülkeydi.[39] 1847'de August Borsig'in tren fabrikası. Otomobilin icadı. Karl Benz,
1894 modeli Benz Viktoria üzerinde karısı Bertha Benz ile birlikte. Deutscher Zollverein'in (Alman Gümrük Birliği)
kurulması ve demiryolu sistemlerinin genişletilmesi, Almanya'nın endüstri devrimi ve politik birliğinin temel itici
güçleriydi. 1834’te, Alman devletleri arasındaki tarife engelleri ortadan kaldırıldı. 1835'te Frankonya'nın Nürnberg ve
Fürth kentlerini birbirine bağlayan ilk Alman demiryolu inşa edildi ve 1840'lı yıllar, tüm Alman eyaletlerinde
"demiryolu çılgınlığı" zamanlarıydı. 1845-1870 arası, 8045 km daha ray inşa edilmişti ve 1850 yılında Almanya kendi
lokomotiflerini imal edebiliyordu. Zamanla, diğer Alman devletleri gümrük donanmasına katılmış ve Almanya'nın
köşelerini birbirine bağlamaya başlayan demiryollarının yapımı ilerlemekteydi. Almanya genelinde serbest tecim ve bir
demiryolu sisteminin kurulması, mahalli ürünler için yeni pazarlar açan, orta seviye yöneticilerden oluşan bir havuz
yaratmış; bu da mühendisler, mimarlar ve yetenekli makinistlere olan talebi artırarak, kömür ve demir yatırımlarını
canlandırmıştı.[40] Alman sanayisini ileriye taşıyan bir öteki etmen ise, parasal sistemin birleşmesinin, kısmen
siyasi birleşme ile olası kılınmasıydı. Alman Markı ile 1871'de altın tarafından desteklenen yeni bir parasal tahvil
sistemi uygulamaya kondu. Buna rağmen, 1907'ye kadar gümüş sikke değerleri korunarak bu sistem tam olarak
kullanılmadı.[41] Yolcu gemisinin icadı. 1890 senesinde Albert Ballin'in SS Auguste Viktoria'sı. Prusya'nın III.
Napolyon'a karşı Fransa-Prusya Savaşı'ndaki zaferi, Avrupa'daki Fransız hegemonyasının sonunu getirmiş ve 1871'de Alman
İmparatorluğunun yaratılmasını belirginleştirmiştir. İmparatorluğun kuruluşu, Avrupa'yı, dikkate değer ve inkar
edilemez biçimde artan ekonomik ve siyasi varlığa sahip yeni bir halkla ve sanayileşme politikasının gerçekliği ile
naturel olarak karşılaşmaya hazırladı. Fransız ekonomik ilkelerinin etkisi, Almanya'da büyük toprak mülklerinin satışı,
feodal kısıtlamaların kaldırılması, loncaların kentlerdeki gücünün azaltılması ve yeni, daha bereketli bir ticaret
kanununun getirilmesi dâhil, mühim kurumsal yenileşme politikaları üretmiştir. Bununla beraber, imparatorluğun
ekonomisine dair siyasi kararlar hâlâ büyük ölçüde "çavdar ve demir" koalisyonu, doğrusu doğunun Prusyalı Junker (Genç
asil) toprak sahipleri ve batının Ruhr ağır endüstri koalisyonu tarafınca test edilmekteydi.[42] Politika ve toplum
ile alakalı olarak, 1881-1889 yılları içinde Başbakan Otto von Bismarck, sosyal sigorta ve iyileştirilmiş emek verme
koşulları sağlayan yasaları teşvik etmişti. Dünyanın ilk rahatlık devletinin kurulmasını sağlamıştı. Almanya'ya, genel
esenlik, mecbur öğrenim, hastalık sigortası, kaza sigortası, maluliyet sigortası ve emeklilik maaşı gibi sosyal sigorta
programlarını ilk tanıtan kişi olmuştur. Dahası, hükümetin evrensel öğrenim politikası, dünyanın en yüksek okur
yazarlık oranıyla - yüzde 99 - ulusa daha fazla insanla ulaşan eğitim düzeyleri ile sayıları işlemede iyi daha çok
mühendis, kimyager, gözlükçü, fabrikalar için nitelikli işçi, yetenekli idareci, bilinçli ziraatçi ve kabiliyetli
askeri personelle Almanya'da meyve vermişti.[43] Almanya, 1900 yılına gelindiğinde, Britanya ve ABD Birleşik
Devletleri'ni çelik üretiminde geçti. Alman ekonomik mucizesi bununla birlikte, 1850'de 35 milyondan 1913'te 67 milyona
ulaşan eşi görülmemiş bir nüfus artışıyla destekliydi. 1895'ten 1907'ye kadar, makine yapımında çalışan işçilerin
sayısı yarım milyondan bir milyona ulaştı. Almanların sadece yüzde 40'ı kırsal alanlarda 1910 yılına kadar yaşadı;
İmparatorluğun doğumundan sonrasında yüzde 67'lik bir düşüş kaydedildi. Sanayi, 1913'te gayri safi millî hasılanın
yüzde 60'ını oluşturmaktaydı.[44] Alman kimya endüstrisi dünyanın en gelişmişi haline gelmişti ve 1914'te ülke dünyanın
elektrikli aygıtlarının yarısını üretmekteydi. Endüstriyel olgunluğa doğru süratli ilerleme, Alman ekonomisinde, kırsal
ekonomik biçimden, mamul malların mühim bir dış satımcısı konumuna doğru büyük bir kaymaya yol açmıştı. Tamamlanmış
ürünün toplam ihracata oranı 1872'de yüzde 38'den 1912'de yüzde 63'e yükselmişti. 1913'e gelindiğinde, Almanya bütün
Avrupa pazarlarına hakim oldu. 1914'e gelindiğinde, Almanya dünyanın en büyük ihracatçılarından biri haline
gelmiştir.[45] Weimar Cumhuriyeti ve Üçüncü Reich Ayrıca bakınız: Nazi Almanyası § Ekonomisi Almanya'nın GSMH'sı ve
Bürüt Ulusal Üretim deflatörü; 1926'dan 1939'a, yüzdesel olarak sene sene değişimi. (Google vasıtasıyla Alman
yayınlarının PDF dosyası) İşsizlik çok yüksek iken, Naziler iktidara gelmişti,[46] sadece Reichsbahn, Reichspost ve
Reichsautobahn projeleri benzer biçimde dev kamu emek harcamaları yardımıyla ondan sonra tam istihdam sağlandı.[47]
1935'te, Versay Antlaşması'na aykırı bir halde yeniden silahlanma, ekonomiye katkıda bulunmuş oldu.[46][48] 1931
sonrası mali krizini takiben genişletici iktisat politikaları (Almanya'nın altın standartında olduğu gibi) 1933'te
merkez bankasının başkanı olan Nazi olmayan Ekonomi Bakanı Hjalmar Schacht tarafından önerildi.[46] Hjalmar Schacht
daha sonra 1938'de görevden alındı ve yerini Hermann Göring aldı. Hammadde eksikliği nedeniyle, Üçüncü Reich'ta kendi
haline yeterliliği hedefleyen Almanya, tecim bağlantılarını 19 Eylül 1934 tarihli "Yeni Plan" (Neuer Plan) adıyla iki
taraflı seçenekler, döviz denetimleri, dış alım sınırlamaları ve dış satım destekleri gibi sürdürmek zorunda kalacaktı.
"Yeni Plan", Alman sanayi malları için para tasarrufu sağlayacak biçimde daha azca gelişmiş ülkelerle
gerçekleştirilecek ticarete dayanıyordu.[48] Güney Avrupa tecim engellemeleri olmadığı için, Batı Avrupa ve Kuzey
Amerika'ya tercih edildi.[49] Bu siyaset, Grosswirtschaftsraum ("daha büyük ekonomik alan") politikası olarak
biliniyordu. Sonunda, Nazi partisi büyük işletmelerle güçlü ilişkiler geliştirdi ve 'Ulusal İşçi Servisi'ni (RAD) ve
'Alman Emek Cephesi'ni (DAF) oluşturmak için 1933 yılında sendikaları ortadan kaldırdı, emek harcama koşullarını
belirleyen 'İşgücü Güzelliği' (SDA, Schönheit der Arbeit), emek verme koşullarını belirleyecek ve işçiler için spor
kulüpleri kuracak 'Neşeden güç doğar' (KDF, Kraft durch Freude) şeklinde amme örgütleri oluşturdu.[50] Batı Almanya
Ayrıca bakınız: Wirtschaftswunder Reichsmark'ın Alman Markı ile yasal ödeme aracı olarak değiştirilmesinden
başlayarak, Alman Şansölyesi Konrad Adenauer ve onun ekonomi bakanı Ludwig Erhard tarafınca yönetilen hükümet
tarafından Batı Almanya'yı, yükselten, düşük enflasyon ve hızlı endüstriyel büyüme periyodu gözlendi ve ekonominin
başındaki Ludwig Erhard, Batı Almanya’yı harp zamanında yıkımdan çağdaş Avrupa’daki en gelişmiş uluslardan biri
konumuna taşıdı. 1953 senesinde Almanya'nın, aldığı yardımın 1,1 milyar dolarını geri ödemesine karar verildi. En son
geri ödeme Haziran 1971'de yapıldı. Bu etkenlerin yanı sıra, 1950'lerde, 1960'larda ve 1970'lerin başlarında nüfusun
tam kapasiteyle çalıştığı uzun çalışma saatleri ve binlerce Gastarbeiter ("yabancı işçi") tarafınca sağlanan fazladan
iş gücü, ekonomik kalkınma için yaşamsal bir temel oluşturmuştur. Doğu Almanya Ana madde: Alman Demokratik Cumhuriyeti
ekonomisi 1950'lerin başlarında Sovyetler Birliği ziraat ve sanayi ürünleri şeklinde tazminat aldı ve daha ağır
tazminat ödemelerini talep etti.[51] Kömür madenlerini içeren Aşağı Silezya ve önemli bir doğal liman olan Stettin,
Polonya'ya kaybedildi. Batı Almanya’nın ihracatı 1988’de 323 milyar doları aştı. Aynı sene, Doğu Almanya, 30.7 milyar
dolar değerinde mal ihraç etmişti; ve bunun yüzde 65'i öteki komünist devletlereydi.[52] Doğu Almanya'da sıfır işsizlik
vardı.[52] 1976 senesinde senelik yaklaşık GSYİH büyümesi kabaca yüzde 5.9 idi.[53] Federal Cumhuriyet Almanya
ekonomisi neredeyse 2000'li yılların başında durgunlaştı. En fena gelişme rakamlarına 2002 senesinde (yüzde +1.4),
2003'te (yüzde +1.0) ve 2005'te (yüzde +1.4) ulaşılmıştı.[54] İşsizlik de süreğen şekilde yüksekti.[55] Bu sorunlardan
dolayı, Almanya'nın yaşlanan nüfusu ile beraber, huzur sistemi kayda değer bir baskı altında kaldı. Bu, hükümetin Hartz
I - IV olarak bilinen işgücü piyasası tekrar düzenlemeleri de dâhil geniş kapsamlı bir kemer sıkma reform programı olan
Gündem 2010'u dayatmasını sağlamıştır.[55] 2000'lerin ilk on yılının sonraki bölümünde dünya ekonomisi, Almanya'nın
kabul edilen bir dış satımcı olarak da yararlandığı yüksek büyüme yaşamıştı. Bazıları, Hartz reformlarına yüksek
gelişme ve azalan işsizliğe ulaşma mevzusunda kredi veriyor, ancak ötekiler, yaşam standartlarında büyük bir düşüşe
neden olduklarını ve etkilerinin sınırlı ve geçici bulunduğunu iddia ediyordu.[55] Almanya'nın nominal GSYİH'sı,
2008'in ikinci ve üçüncü çeyreğinde, küresel ve Avrupa durgunluk döngüsünü takiben ülkeyi teknik bir ekonomik
durgunluğa soktu.[56] Almanya endüstri üretimi, aynı senenin Ağustos ayıyla karşılaştırıldığında Eylül ayında yüzde
3,6'ya geriledi.[57][58] 2009 yılının Ocak ayında, Angela Merkel yönetimindeki Alman hükümeti, birtakım işkollarını bir
düşüşten ve işsizlik oranlarındaki artıştan korumak için 50 milyar Euro'sevinç (70 milyar dolar) ekonomik teşvik
planını onayladı.[59] Almanya, 2009 yılının ikinci ve üçüncü çeyreğindeki durgunluktan, sıklıkla üretim siparişleri ve
dışsatımı -başta Euro Bölgesi dışından olmak suretiyle- ve nispeten istikrarlı tüketici talebi sebebiyle çıkmıştı.[55]
Almanya, AB, G8 ve G20'nin kurucu üyesidir ve 2003'ten 2008'e kadar dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştur. 2011
senesinde üçüncü büyük dış satımcı[60] ve üçüncü büyük dış alımcı olarak kalmıştır.[61] Ülkenin dış satımının çoğu
mühendislik ürünleri, bilhassa makineler, otomobil, kimyasal mamüller ve metallerden oluşmaktadır.[62] Almanya, rüzgâr
türbinleri ve güneş enerjisi teknolojisinin kabul edilen bir üreticisidir.[63] Almanya genelinde kentlerde yıllık
ticaret fuarları ve kongreler düzenlenmektedir.[64] 2011, Alman ekonomisi için rekorların kırıldığı bir yıl oldu. Alman
şirketleri, dışarıya tarihinin en yüksek rakamı olan 1 trilyon euro'luk (1.3 trilyon dolar) mal satmıştır. Toplam
çalışan sayısı en yüksek rakam olan 41,6 milyona yükseldi.[65] 2012 yılı boyunca, Almanya ekonomisi bölgesel komşu
ülkelere nazaran daha kuvvetli olmaya devam etmiştir.[66] Veri Gayri safi millî gelirin bileşenleri. 2015 yılı Ocak
ayında ise işsizlik payı yüzde 4,8 olmuştu.[68] İşsizlik payı Aralık 2017 itibarıyla yüzde 5,5 seviyesindeydi.[69] TÜFE
oranı ise Aralık 2014 itibarıyla yüzde 0,6 olarak gerçekleşmişti. Aşağıdaki cetvel 1980-2020 arası ana ekonomik
verileri göstermektedir.[70] 1980'den 1995'e Yıl 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986
1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 GSYİH (Milyar Euro) 789.1
artış823.8 artış856.3 artış897.9 artış942.0 artış983.4 artış1,040.0 artış1,074.0
artış1,130.8 artış1,202.7 artış1,312.4 artış1,579.8 artış1,695.3 artış1,748.6 artış1,830.2
artış1,898.9 Kişi başına GSYİH (Euro olarak) 10,270 artış10,700 artış11,131 artış11,712
artış12,337 artış12,912 artış13,644 artış14,089 artış14,745 artış15,526 artış16,624
artış19,754 artış21,060 artış21,602 artış22,555 artış23,354 GSYİH artışı (Reel) artışyüzde 1.3
artışyüzde 0.1 azalışyüzde 0.8 artışyüzde 1.6 artışyüzde 2.8 artışyüzde 2.2 artışyüzde 2,4
artışyüzde 1,5 artışyüzde 3.7 artışyüzde 3.9 artışyüzde 5.7 artışyüzde 5.0 artışyüzde 1.5
azalışyüzde 1.0 artışyüzde 2.5 artışyüzde 1.8 Enflasyon oranı (Yüzde olarak) ▲yüzde 5.4 ▲yüzde 6.3
▲yüzde 5.3 ▲yüzde 3.3 ▲yüzde 2.4 ▲yüzde 2.0 ▼yüzde 0.1 ▲yüzde 0.2 ▲yüzde 1.3 ▲yüzde 2.8
▲yüzde 2.7 ▲yüzde 3.4 ▲yüzde 5.0 ▲yüzde 4.5 ▲yüzde 2.7 ▲yüzde 1.7 İşsizlik payı (Yüzde olarak)
yüzde 3.4 ▲yüzde 4.8 ▲yüzde 6.7 ▲yüzde 8.0 ▲yüzde 8.1 Sabityüzde 8.1 ▼yüzde 7.8 Sabityüzde
7.8 ▼yüzde 7.7 ▼yüzde 6.8 ▼yüzde 6.2 ▼yüzde 5.5 ▲yüzde 6.6 ▲yüzde 7.8 ▲yüzde 8.4 ▼yüzde
8.2 Bütçe dengesi (GSYİH'nın yüzde 'si) ... ... ... ... ... ... ... ... ...
... ... Azalışyüzde 3,2 azalışyüzde 2,6 azalışyüzde 3,1 azalışyüzde 2,5 azalışyüzde 9,4
1996'dan 2011'e Yıl 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005
2006 2007 2008 2009 2010 2011 GSYİH (Milyar Euro) artış1,926.3 artış1,967.1
artış2,018.2 artış2,064.9 artış2,116.4 artış2,179.8 artış2,209.2 artış2,220.0 artış2,270.6
artış2,300.8 artış2,393.3 artış2,513.2 artış2,561.7 azalış2,460.2 artış2,580.1 artış2,703.1
Kişi başına GSYİH (Euro olarak) artış23,646 artış24,133 artış24,780 artış25,360 artış25,983
artış26,741 artış27,082 artış27,224 artış27,875 artış28,288 artış29,483 artış31,030
artış31,719 azalış30,568 artış32,136 artış33,673 GSYİH artışı (Reel) artışyüzde 0.9 artışyüzde
1.9 artışyüzde 1.8 artışyüzde 1.9 artışyüzde 3.2 artışyüzde 1.8 Sabityüzde 0 azalışyüzde
0.7 artışyüzde 0.7 artışyüzde 0.9 artışyüzde 3.9 artışyüzde 3.4 artışyüzde 0.8 azalışyüzde
5.6 artışyüzde 3.9 artışyüzde 3.7 Enflasyon payı (Yüzde olarak) ▲yüzde 1.2 ▲yüzde 1.5 ▲yüzde
0.6 ▲yüzde 0.6 ▲yüzde 1.4 ▲yüzde 1.9 ▲yüzde 1.4 ▲yüzde 1.0 ▲yüzde 1.8 ▲yüzde 1.9 ▲yüzde
1.8 ▲yüzde 2.3 ▲yüzde 2.7 ▲yüzde 0.2 ▲yüzde 1.2 ▲yüzde 2.5 İşsizlik payı (Yüzde olarak) ▲yüzde
8.9 ▲yüzde 9.7 ▼yüzde 9.4 ▼yüzde 8.6 ▼yüzde 8.0 ▼yüzde 7.8 ▲yüzde 8.6 ▲yüzde 9.7 ▲yüzde
10.3 ▲yüzde 11.0 ▼yüzde 10.0 ▼yüzde 8.6 ▼yüzde 7.4 ▲yüzde 7.7 ▼yüzde 6.9 ▼yüzde 5.9 Bütçe
dengesi (GSYİH'nın yüzde 'si) azalışyüzde 3.5 azalışyüzde 2.9 azalışyüzde 2.5 azalışyüzde 1.7
artışyüzde 0.8 azalışyüzde 3.1 azalışyüzde 3.9 azalışyüzde 4.2 azalışyüzde 3.7 azalışyüzde 3.4
azalışyüzde 1.7 artışyüzde 0.2 azalışyüzde 0.2 azalışyüzde 3.2 azalışyüzde 4.2 azalışyüzde 1.0
2012'den 2020'ye Yıl 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 GSYİH (Milyar
Euro) artış2,758.2 artış2,826.2 artış2,938.6 artış3,048.9 artış3,159.8 artış3,277.3
artış3,386.0 artış3,449.1 azalış3,332.2 Kişi başına GSYİH (Euro olarak) artış34,296 artış35,045
artış36,286 artış37,323 artış38,370 artış39,650 artış40,852 artış41,508 azalış40,071 GSYİH
artışı (Reel) artışyüzde 0.7 artışyüzde 0.6 artışyüzde 2.2 artışyüzde 1.5 artışyüzde 2.2
artışyüzde 2.5 artışyüzde 1.5 artışyüzde 0.6 azalışyüzde 4.9 Enflasyon oranı (Yüzde olarak) ▲yüzde
2.1 artışyüzde 1.6 artışyüzde 0.8 artışyüzde 0.1 artışyüzde 0.4 artışyüzde 1.7 artışyüzde
1.9 artışyüzde 1.3 artışyüzde 0.4 İşsizlik oranı (Yüzde olarak) ▼yüzde 5.4 ▼yüzde 5.2 ▼yüzde
5.0 ▼yüzde 4.6 ▼yüzde 4.2 ▼yüzde 3.8 ▼yüzde 3.4 ▼yüzde 3.2 ▼yüzde 4.2 Bütçe dengesi (GSYİH'nın
yüzde 'si) Sabityüzde 0 azalışyüzde 0.1 artışyüzde 0.3 artışyüzde 0.6 artışyüzde 0.8 artışyüzde
1.1 artışyüzde 1.7 artışyüzde 1.5 azalışyüzde 4.1 Şirketler Ayrıca bakınız: Alman şirketleri sıralaması
2010 yılında gelire gore ölçülen, Dünya borsalarında muamele gören en büyük 500 şirketten oluşan, Fortune Global 500
sıralamasında, 37 firmanın merkezi Almanya'da dır. Almanya merkezli 30 şirket Alman borsa endeksi DAX'te işlem
görmektedir. Dünyaca ünlü markalar Mercedes-Benz, BMW, SAP, Siemens, Volkswagen, Adidas, Audi, Allianz, Porsche, Bayer,
BASF, Bosch ve Beiersdorf'dur. Almanya, Mittelstand modeli olarak bilinen hususi minik ve orta ölçekli işletmeleriyle
bilinmektedir. Bu şirketlerin yaklaşık 1.000 tanesi kendi alanlarında küresel pazar liderleridir ve gizli şampiyonlar
olarak etiketlenmiştir.[71] 1991'den 2010'a kadar, toplam 2,422 milyar Euro değerine haiz Alman şirketlerinin
katılımıyla 40,301 birleşme ve devralma açıklanmıştır.[72] 1991'den bu yana gerçekleşen en büyük satınalma veya
birleşme işlemleri[73]: 1999 yılında Mannesmann'ın Vodafone tarafınca 204.8 milyar EUR değere devralınması,
Daimler-Benz'in 1998'de DaimlerChrysler'i oluşturmak için 36.3 milyar Euro değerine Chrysler ile birleşmesidir. Berlin
(Berlin ekonomisi) internasyonal bir başlangıç ekosistemi geliştirmiş ve Avrupa Birliği'nde teşebbüs sermayesi
tarafından finanse edilen şirketler için kabul edilen bir yer haline gelmiştir.[74] 2011'deki en büyük Alman
şirketleri: Dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden olan Volkswagen kuruluşunun Wolfsburg'da bulunan merkezi
Sıra[75] Ad Merkez Simge Gelir (Mil. €) Kâr (Mil. €) Çalışan say. (Dünya) 1. Volkswagen
AG Wolfsburg VOWG 159,000 15,800 502,000 2. E.ON SE Düsseldorf EONGn 113,000
−1,900 79,000 3. Daimler AG Stuttgart DAIGn 107,000 6,000 271,000 4. Siemens AG
Berlin, Münih SIEGn 74,000 6,300 360,000 5. BASF SE Ludwigshafen am Rhein BASFn
73,000 6,600 111,000 6. BMW AG Münih BMWG 69,000 4,900 100,000 7. Metro AG
Düsseldorf MEOG 67,000 740 288,000 8. Schwarz Gruppe Neckarsulm 63,000 N/A
315,000 9. Deutsche Telekom AG Bonn DTEGn 59,000 670 235,000 10. Deutsche Post AG
Bonn DPWGn 53,000 1,300 471,000 - Robert Bosch GmbH Gerlingen 73,100 2,300
390,000 - Uniper SE Düsseldorf UNSE01 67,300 13,000 - Allianz SE Münih ALVG
104,000 2,800 141,000 - Deutsche Bank AG Frankfurt DBKGn 2,160,000 4,300 101,000
Birleşme ve Devralmalar Almanya'nın tekrar birleşmesi, Almanya'ya gelen veya Almanya'dan giden 52.258 birleşme yada
devir anlaşması fırsatı oluşturmuştur. Değer bakımından en etkin sene, 2006 yılı itibarıyla 24 milyar Euro'sevinç bir
değere göre iki katına mukabil gelen 48 milyar Avro'sevinç kümülatif bir değerle 1999 yılı olmuştur (ayrıntılı bilgi
için aşağıdaki grafiğe bakınız.). Bir Alman firması içeren en iyi 10 anlaşmanın (değere gore sıralanan) bir
sıralaması. Vodafone - Mannesmann anlaşması, küresel tarihte hâlâ en büyük firma devralma anlaşmasıdır.[76] Sıra
Tarih Devralıcı Devralıcı Ulus Hedef Hedef Ulus Değer (milyar ABD doları) 1. 14 Kasım 1999
Vodafone AirTouch PLC Birleşik Krallık Mannesmann AG Almanya 202.79 2. 18 Mayıs 2016 Bayer
AG Almanya Monsanto Co ABD 56.60 3. 06 Mayıs 1998 Daimler-Benz AG Almanya Chrysler
Corp Amerika 40.47 4. 16 Ağustos 2016 Linde AG Almanya Praxair Inc ABD 35.16 5. 21
Ekim 1999 Mannesmann AG Almanya Orange PLC Birleşik Krallık 32.59 6. 24 Temmuz 2000
Deutsche Telekom AG Almanya VoiceStream Wireless Corp Amerika 29.40 7. 17 Mayıs 1999
Rhone-Poulenc SA Fransa Hoechst AG Almanya 21.92 8. 23 Mart 2006 Bayer AG Almanya
Schering AG Almanya 21.40 9. 01 Nisan 2001 Allianz AG Almanya Dresdner Bank AG Almanya
19.66 10. 30 Mayıs 2005 Unicredito Italiano SpA İtalya Bayerische Hypo- und Vereins Almanya
18.26 Ekonomik bölge Ana madde: Euro bölgesi Almanya parasal birliğin, yani Euro bölgesinin (koyu mavi) ve AB'nin iç
pazarı olan Avrupa tek pazarının bir parçasıdır. Almanya, federasyon olarak fazlaca merkezli bir ülkedir ve tek bir
ekonomik merkeze sahip değildir. Borsa, Frankfurt am Main'de, en büyük medya şirketi (Bertelsmann SE & Co. KGaA)
Gütersloh'da; en büyük araba üreticileri Wolfsburg'da (Volkswagen), Stuttgart'ta (Mercedes-Benz ve Porsche) ve Münih'te
(Audi ve BMW) yer alır.[77] Almanya, Avrupa ekonomik ve siyasal bütünleşme hareketinin sıkı bir savunucusudur. Ticarî
politikaları, Avrupa Birliği (AB) üyeleri ve AB tek pazar mevzuatı arasındaki antlaşmalar ile giderek daha çok
belirlenmektedir. Almanya, 1 Ocak 1999'da Avrupa ortak para birimini takdim etmiştir. Para politikası, Frankfurt'taki
Avrupa Merkez Bankası tarafından belirlenmektedir. Güney eyaletleri ("Bundesländer"), özellikle Bavyera,
Baden-Württemberg ve Hessen, kuzey eyaletlerinden ekonomik olarak daha güçlüdür. Almanya'nın geleneksel olarak en güçlü
(ve hem de en eski) ekonomik bölgelerinden biri batıdaki Duisburg ve Dortmund arasındaki Ruhr bölgesidir. Ülkenin 100
büyük şirketinin 27'si orada bulunmaktadır. Ancak son yıllarda, ekonomisi naturel kaynaklara ve ağır sanayiye dayanan
bölge, işsizlikte önemli bir artış görmüştür (2010: yüzde 8.7).[77] Diğer yandan, en düşük işi olmayan nüfusu olan
eyaletlerden (2018: yüzde 2.7, yüzde 3.1) Bavyera ve Baden-Württemberg ekonomilerinin gücü, yüksek değerli ürünlere
dayanmaktadır. Diğerleri için de önemli işkolları, otomotiv, elektronik, havacılık ve biyomedikaldir.
Baden-Württemberg, bilhassa otomobil ve makine imalatı endüstrisinde uzmanlaşmış ve Mercedes-Benz (Daimler), Porsche ve
Bosch benzer biçimde üreticilerin bulunmuş olduğu bir sanayi merkezidir.[77] Almanya, 3 Ekim 1990 tarihinde tekrar
birleşme ile önceki iki cumhuriyetin ekonomik sistemlerini bağdaştırma yolunda büyük bir göreve başlamıştı. Müdahaleci
ekonomik planlama, Doğu Almanya'da, eski Batı Almanya seviyesine kadar kademeli olarak gelişmeyi sağlamıştı, sadece
Batı Almanya eyaletlerinde yaşam ölçütleri ve senelik gelir ölçütleri önemli seviyede daha yüksek durumdaydı.[78] Doğu
Almanya ekonomisinin çağdaşlaşması ve bir araya gelmesi, 2019 yılına kadar sürmesi planlanan uzun vadeli bir süreç
olmaya devam etmektedir ve batıdan doğuya yıllık aktarımlar ortalama 80 milyar dolara ulaşmaktadır. Genel işsizlik
payı, 2005'ten bu yana tutarlı bir şekilde düşmüş ve 2012'de 20 senenin en düşük seviyesine ulaşmıştır. Temmuz 2014'te
ülke, 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe giren merkezi olarak yetkilendirilmiş asgâri ücret uygulamasına başlamıştır.[79]
Alman eyaletleri Ana madde: GSYİH'ye gore Alman eyaletleri sıralaması 2017'de nominal Gayri safi bölgesel üretime (GRP,
Gross regional production) bakılırsa Alman eyaletleri 2017 yılı için Gayri safi bölgesel üretim bakımından Alman
eyaletleri sıralaması (milyar €) Eyaletler Derece GSBÜ (Milyar EUR€) GSYİH Dağılımı (yüzde )
Karşılaştırılabilir Ekonomi Almanya — 3.263,350 100 Japonya Kuzey Ren-Vestfalya 1 691.52
21.2 Hollanda Bavyera 2 594.45 18.2 İsviçre Baden-Württemberg 3 493.27 15.1
İsveç Aşağı Saksonya 4 287.96 8.8 İrlanda Hessen 5 279.09 8.6 Danimarka
Renanya-Palatina 6 144.31 4.4 Macaristan Berlin 7 136.61 4.2 Macaristan
Saksonya 8 121.74 3.8 Macaristan Hamburg 9 117.57 3.6 Macaristan Flag of
Schleswig-Holstein.Svg Schleswig-Holstein 10 93.37 2.9 Slovakya Brandenburg 11 69.13
2.1 Lüksemburg Flag of Thuringia.Svg Türingiya 12 61.91 1.9 Lüksemburg Saksonya-Anhalt
13 60.69 1.9 Lüksemburg Mecklenburg-Vorpommern 14 42.78 1.3 Litvanya Saarland
15 35.30 1.1 Litvanya Bremen 16 33.66 1.0 Litvanya 2019 yılı için Gayri safi yöresel
üretim bakımından Alman eyaletleri listesi ve 2017 listesiyle karşılaştırması (milyar €) Eyaletler Derece GSBÜ
(Milyar EUR€) GSYİH Dağılımı (yüzde ) Karşılaştırılabilir Ekonomi Almanya — 3.435,760 100 -
Kuzey Ren-Vestfalya Sabit1 artış711.419 Sabit21.2 Hollanda Bavyera Sabit2 artış632.897
Sabit18.2 İsviçre Baden-Württemberg Sabit3 artış524.325 Sabit15.1 Polonya Aşağı Saksonya
Sabit4 artış307.036 Sabit8.8 Danimarka Hessen Sabit5 artış294.477 Sabit8.6 Danimarka
Berlin artış6 artış153.291 artış4.3 Macaristan Renanya-Palatina azalış7 artış145.003
azalış4.2 Macaristan Saksonya Sabit8 artış128.097 Sabit3.8 Macaristan Hamburg
Sabit9 artış123.270 Sabit3.6 Macaristan Flag of Schleswig-Holstein.Svg Schleswig-Holstein Sabit10
artış97.962 Sabit2.9 Slovakya Brandenburg Sabit11 artış74.330 Sabit2.1 Lüksemburg Flag of
Thuringia.Svg Türingiya Sabit12 artış63.866 Sabit1.9 Lüksemburg Saksonya-Anhalt Sabit13
artış63.545 Sabit1.9 Lüksemburg Mecklenburg-Vorpommern Sabit14 artış46.567 Sabit1.3
Litvanya Saarland Sabit15 artış36.253 Sabit1.1 Letonya Bremen Sabit16 azalış33.623
Sabit1.0 Letonya Varlık Ana madde: Gelirlerine göre Alman kentleri listesi Wolfsburg, 128.000 dolar ile ülkenin
en yüksek şahıs başına düşen geliri olan Alman kentidir. Aşağıdaki kişi başına en yüksek gelire haiz olan en büyük
Alman kentleri sıralaması, 31 Temmuz 2013 tarihinde Köln Ekonomik Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir
araştırmaya dayanmaktadır.[80] $128.000 Wolfsburg, Aşağı Saksonya $114.281 Frankfurt, Hesse $108.347
Schweinfurt, Bavyera $104.000 Ingolstadt, Bavyera $99.389 Regensburg, Bavyera $92.525 Düsseldorf, Kuzey
Ren-Vestfalya $92.464 Ludwigshafen, Renanya-Palatina $91.630 Erlangen, Bavyera $91.121 Stuttgart,
Baden-Württemberg $88.692 Ulm, Baden-Württemberg İşkolları 2006'da Alman dış satımı Almanya, yüksek nitelikli
işgücü, gelişmiş bir altyapı, büyük bir varlık yığımlığı, düşük bir yolsuzluk seviyesi,[81] ve yüksek düzeyde bir
yenileşim ile ayırt nitelikli bir sosyal pazar ekonomisine haizdir.[82] Avrupa'daki en büyük milli ekonomiye haiz
Almanya, dünyadaki nominal GSYİH'lar arasında dördüncü büyük ve 2015 senesinde SAGP GSYİH açısından beşinci sırada yer
almıştır. Hizmet işkolu, toplam GSYİH'nın yüzde 70'ini, endüstri işkolu yüzde 29,1'ini ve tarım işkolu yüzde 0.9'unu
oluşturmaktadır. Birincil 2010 yılında tarım, ormancılık ve madencilik, Almanya'nın gayri safi yurt içi hasılasının
(GSYİH) ancak yüzde 0.9'unu oluşturuyordu ve nüfusun da sadece yüzde 2,4'ünü barındırmaktaydı.[62] Tarım işkolu son
aşama üretkendir ve Almanya, beslenme gereksiniminin yüzde 90'ını yerli üretim ile karşılayabilmektedir. Almanya,
Fransa ve İtalya'dan sonrasında Avrupa Birliği'nde üçüncü büyük tarımsal ürün üreticisidir. Almanya'nın başlıca ziraat
ürünleri patates, buğday, arpa, şeker pancarı, meyve ve lahanadır. Ülkenin yüksek sanayileşme düzeyine rağmen,
topraklarının hemen hemen üçte biri ormanlarla kaplıdır.[83] Ormancılık endüstrisi kereste ve ağaç ürünlerinin iç
tüketiminin ortalama üçte ikisini karşılayabilmektedir ve bundan dolayı Almanya bu kalemlerde bariz bir dış alımcıdır.
Tagebau Garzweiler'de Grevenbroich, Almanya yakınındaki linyit yüzey madenciliği. Almanya toprakları hammaddeler
bakımından göreceli olarak zayıftır. Önemli miktarlarda ancak linyit (kahverengi kömür) ve potasyum birleşikleri
(kalisalz) mevcuttur. Bununla birlikte, eski GDR'nin Wismut madencilik firması 1947-1990 yılları içinde toplam 230.400
ton uranyum üretmiş ve Doğu Almanya'yı zamanında dünya genelinde (SSCB'nin test alanındaki en büyük) dördüncü büyük
uranyum cevheri üreticisi haline getirmişti. Petrol, naturel gaz ve öteki kaynaklar, sıklıkla diğer ülkelerden ithal
edilmektedir.[84] Potaş tuzu ülkenin merkezinden (Aşağı Saksonya, Saksonya-Anhalt ve Thüringen) çıkarılır. En mühim
müstahsil K+S AG (eskiden Kali und Salz AG)'dir.[84] Almanya'nın bitümlü kömür yatakları, bugünkü Güney İngiltere'den,
Ruhr bölgesi üstünden Polonya'ya kadar uzanan bataklıklardan 300 milyon yıl ilkin oluşmuştur. Linyit yatakları benzer
bir halde gelişmiş, sadece daha sonraki bir dönemde, yaklaşık 66 milyon yıl önce oluşmuştur. Odun henüz tamamen kömür
haline dönüşmediğinden, kahverengi kömür bitümlü kömürden daha az enerji ihtiva eder.[84] Linyit, ülkenin kuzey ve
şark kısımlarında, bilhassa Kuzey Ren-Vestfalya, Saksonya ve Brandenburg'da çıkarılır. Elektrik üretmek için madencilik
alanlarına yakın kömür santrallerinde mühim miktarlarda kömür yakılmaktadır. Linyitin uzak mesafelere taşınması
ekonomik olarak olanaklı değildir, bu yüzden santraller, özüt alma alanlarının derhal yanında bulunur. Bitümlü kömür,
Kuzey Ren-Vestfalya ve Saarland'da çıkarılır. Bitümlü kömür yakan enerji santrallerinin çoğu ithal edilen araç-gereç
ile çalışmakta; bundan dolayı santraller sadece maden sahalarına yakın yerlerde değil, ülke çapında da yer
almaktadır.[84] İkincil Ayrıca bakınız: Orta derslik Ludwigshafen civarlarındaki Dünya'nın en büyük kimya
fabrikalarından biri Endüstri ve yapı, 2017 yılında gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 30,1'ini oluşturmakta ve
işgücünün yüzde 24,2'tepsi istihdam etmekteydi. Almanya araba, makine, elektrikli donanım ve kimyasalların üretiminde
oldukça üstün durumdadır. 2009 yılında 5.2 milyon araç üretimi ile Almanya, dünyanın dördüncü büyük üreticisi ve en
büyük otomobil dış satımcısı oldu. Alman otomotiv şirketleri, 'getiri dilimi' denilen, yaklaşık yüzde 90'lık bir
birleşik dünya pazar payıyla son derece kuvvetli bir konuma haizdir. Küçük ve orta ölçekli üretim kuruluşları
(Mittelstand şirketleri), teknolojik olarak gelişmiş niş ürünlerde uzmanlaşmış, genellikle bir aileye bağlıdırlar ve
Alman ekonomisinin mühim bir bölümünü oluştururlar.[85] Dünya çapında yaklaşık 1500 Alman şirketinin kendi pazar
alanlarında ilk üç sırada yer aldığı değerlendirilmektedir. Tüm işkollarının yaklaşık üçte ikisinde Alman kuruluşları
ilk üç yarışçı arasındadır.[86] Almanya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin sürekli üyesi olmayan ilk beş silah
dış satımcısı içinde yer edinen tek ülkedir.[87] Üçüncül Ana madde: Almanya'da gezim Bavyera bir turne varış yeridir.
Berlin yaratıcı endüstriler merkezidir. 2008 yılında ekonomik hizmetler gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 69'unu
oluşturmaktaydı ve bu işkolu işgücünün yüzde 67,5'ini istihdam etmekteydi.[62] Servis alt bileşenleri finansal
hizmetler, kiralama ve iş etkinlikleri (yüzde 30,5); ticaret, otel ve restoranlar ve ulaşım (yüzde 18) ve öteki hizmet
etkinliklerinden (yüzde 21,7) oluşmaktadır. Almanya, 2012 yılında toplam 407 milyon şahıs[88] gecelemesi ile dünyanın
en oldukça ziyaret edilen yedinci ülkesi olmuştur.[89][90] Bu rakam yabancı ziyaretçiler tarafınca gerçekleştirilen
68,83 milyon gecelemeyi içermektedir. Berlin, Avrupa'nın en fazlaca ziyaret edilen üçüncü kenti olmuştur.[91] Ek
olarak, Almanların yüzde 30'undan fazlası tatillerini kendi ülkelerinde yapmakta ve en büyük oranı
Mecklenburg-Vorpommern kapmaktadır. Yurt içi ve yurt dışı yolculuk ve gezme etkinlikleri, doğrudan Alman GSYİH'sına
43,2 milyar Euro katkıda elde etmiştir. Dolaylı ve isteklendirme sonucu oluşan etkiler dâhil olmak üzere, endüstri
Alman GSYİH'sinin yüzde 4,5'ine katkıda bulunur ve 2 milyon işi destek sunar (toplam istihdamın yüzde 4,8'i).[92]
Uluslararası her 3 büyük ticari fuardan 2'si Almanya'da düzenlenmekte ve böylece ülke ancak bu alanda 9-10 milyon
civarı yabancı ziyaretçiyi kendisine çekmektedir. En büyük senelik uluslararası fuar ve kongreler Hannover, Frankfurt,
Berlin, Köln ve Düsseldorf benzer biçimde birçok Alman kentinde gerçekleştirilmektedir.[93] Hükûmet maliyesi Ana
maddeler: Almanya'da vergilendirme ve Almanya'nın federal bütçesi Almanya’nın borç-GSYİH payı, 2010’da yüzde 80.3 ile
en yüksek seviyesine ulaştı.[94] Eurostat'a nazaran Almanya hükûmeti brüt borcu 2,152.0 milyar Euro tutarında veya 2015
yılında GSYİH'nın yüzde 71.9'u seviyesindeydi.[95] Federal hükûmet, 2015 yılında 12,1 milyar Euro (13,1 milyar $) bütçe
fazlası yakaladı.[96] Almanya'nın kredi derecelendirme kuruluşları Standard & Poor's, Moody's ve Fitch Ratings'e gore
kredi notu, 2016 senesinde olası olan en yüksek not olan AAA seviyesinde tutulmaktaydı.[97] Almanya'nın "borç saati"
(Schulden-uhr, İng: Debt clock), son 20 yıl içinde ilk kere 2018 yılının Ocak ayında tersine döndü. Şimdi saniyede 78 €
seviyesinde ve gerilemektedir.[98] Altyapı Enerji Almanya dünyanın en büyük beşinci enerji tüketicisidir ve birincil
enerjisinin üçte ikisi 2002 yılında dışarıdan sağlanmıştır. Aynı sene, Almanya 512.9 terawatt saat (TWh) toplam
elektrik enerjisi ile Avrupa'nın en büyük tüketicisi olmuştur. Hükûmet politikası, enerji tasarrufu ve güneş, rüzgâr,
biyokütle, hidroelektrik ve jeotermal enerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılmasını
desteklemektedir. Enerjinin verimli kullanılması amacıyla geliştirilen projeler müspet netice vermiş; 1970'ten itibaren
enerji verimliliği artmıştır. Hükûmet, 2050 yılına kadar yenilenebilir kaynaklardan ülkenin enerji taleplerinin
yarısını karşılama hedefini belirlemiştir. Dünyanın en büyük güneş enerjisi ve dünyanın üçüncü büyük rüzgâr enerjisi
sığası Almanya'da kuruludur. 2000 yılında, Başbakan Schröder yönetimi altında kırmızı-yeşil koalisyon ve Almanya
nükleer güç endüstrisi; 2021'e kadar nükleer santralleri kademeli olarak azaltma konusunda anlaşmıştırlar.[99] Başbakan
Merkel yönetimindeki muhafazakâr koalisyon, Ocak 2010'da bu açıklamayı bilakis çevirerek santralleri açık tutmayı
seçti. Ancak, Mart 2011'de Japon Fukuşima nükleer santral felaketi, politik iklimi temelden değiştirmiş; daha eski
nükleer santraller kapatılmıştır. 2020 yada 2022'ye kadar aşamalı bir aşama olasıdır. Almanya'nın güneş ve rüzgâr
enerjisi endüstrileri dünya genelinde öncü olsa da, yenilenebilir enerji hâlâ enerji tüketiminde oldukça düşük bir paya
sahiptir. 2009 yılında, Almanya'nın toplam enerji (sadece elektrik değil) tüketiminin kaynaklara gore dağılımı şöyle
gerçekleşmiştir:[100] Petrol yüzde 34,6, Doğal gaz yüzde 21,7, Linyit yüzde 11,4, Bitümlü kömür yüzde 11,1, Nükleer
enerji yüzde 11,0, Su ve rüzgâr enerjisi yüzde 1.5, diğerleri yüzde 9.0. Petrol boru hatları için 3 mühim giriş
noktası vardır: Kuzeydoğu (Druzhba boru hattı, Gdańsk üzerinden gelen), Batı (Rotterdam üstünden gelen) ve Güneydoğu
(Nelahozeves üzerinden gelen). Almanya'nın petrol boru hatları müsait bir ağ oluşturmaz ve zaman zaman ancak iki
değişik yeri birbirine bağlar. Başlıca petrol rafinerileri şu kentlerde yada yakınında bulunmaktadır: Schwedt, Spergau,
Vohburg, Burghausen, Karlsruhe, Köln, Gelsenkirchen, Lingen, Wilhelmshaven, Hamburg ve Heide.[101] Öte yandan,
Almanya'nın organik gaz boru hatları ağı yoğun ve iyi bağlantılıdır. Boru hatlarıyla dışarıdan gaz çoğunlukla Rusya,
Hollanda ve Birleşik Krallık'tan gelmektedir. Rusya'dan yapılan gaz ithalatı tarihsel olarak -Soğuk Savaş esnasında
bile- emin olmasına rağmen, Gazprom ile Ukrayna benzer biçimde eski Sovyet Devletleri arasındaki son fiyat
anlaşmazlıkları da Almanya'yı etkilemiştir. Sonuç olarak, Baltık Denizi boyunca Rusya'da Vıborg'dan Almanya'daki
Greifswald'a kadar uzanan Kuzey Akım boru hattının inşasına yüksek politik önem verilmektedir. Bu direkt rabıta üçüncü
taraf geçiş ülkelerini dışarıda bırakır.[101] Almanya, doğal gazının yüzde 50 ile yüzde 75'i içinde bir miktarını
Rusya'dan almaktadır.[102] Madencilik Hükûmetin azaltma politikalarına karşın kömür, ülkenin başlıca enerji
kaynağıdır. Hükûmet politikaları ile 1989'dan beri kömür üretimi azalmaktadır. Almanya'daki iki ana kömür eşeysel
linyit ve "sert kömür"dür. Ülkedeki rezervlere karşın bir miktar kömür yurt dışından ithal edilmektedir. Ocak 2004'e
göre, ülkedeki doğalgaz rezervleri Avrupa Birliği içinde üçüncü sıradadır. Ülkedeki organik gaz üretiminin yüzde 90'ı
Aşağı Saksonya'da gerçekleşir. 2002 senesinde Almanya ihtiyacının yüzde 75'i kadar doğal gaz ithal etmiştir. En büyük
ithalatçı ülke yüzde 40,8'lik oranla Rusya'dır. Bu ülkeyi yüzde 31,5 ile Norveç ve yüzde 22,3 ile Hollanda takip eder.
Ulaşım Ana madde: Almanya'da ulaşım Frankfurt'taki ICE 3 tren seti Konumu dolayısıyla Almanya, Avrupa'da önemli bir
ulaşım merkezidir. Bu vaziyet, yoğun ve gelişmiş ulaşım ağlarına yansır. Geniş otoyol (Autobahn) ağı, toplam uzunlukta
dünya çapında üçüncü sırada yer almakta ve yolların çoğunda hız sınırı bulunmamaktadır.[103] Almanya, yüksek süratli
trenler için çok merkezli bir ağ kurmuştur. InterCityExpress veya ICE, Deutsche Bahn'ın en gelişmiş ulaştırma
hizmetidir ve büyük Alman kentleri içinde ve komşu ülkelerdeki başlıca kentlerle Almanya'nın yerleşim birimleri
arasında hizmet vermektedir. Trenlerin en yüksek hızı 200 km/s ve 320 km/s (125-200 mil/s) arasında değişir.
Bağlantılar 30 dakikalık, saatlik yada iki saatlik aralıklarla sunulmaktadır.[104] Alman demiryolları 2014 yılında 17.0
milyar Avro ile mali yönden güçlü bir şekilde desteklenmiştir.[105] Almanya'nın en büyük havaalanları, Frankfurt
Uluslararası Havalimanı ve Münih Uluslararası Havalimanı'dır ve her ikisi de Lufthansa'nın küresel merkezidir. Diğer
büyük havaalanları Berlin Tegel, Berlin Schönefeld, Düsseldorf, Hamburg, Hannover, Köln-Bonn, Leipzig-Halle ve
gelecekte Berlin Brandenburg Uluslararası Havaalanı bulunmaktadır. Teknoloji Ana maddeler: Almanya'da bilim ve
teknoloji ve Alman mucitler ve kâşifler Polarize mikroskopla görüntülenen bir sıvı kristal. Almanya nanoteknoloji ve
araç-gereç mühendisliği konusunda öncü bir araştırma merkezidir.[106] Almanya'nın bilimdeki başarıları mühim
olagelmiştir ve araştırma ve geliştirme çabaları ekonominin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır.[107] Almanya yeşil
teknolojilerin geliştirilmesinde ve kullanılmasında da bununla beraber biri olan ülkelerden biridir. Yeşil teknoloji
konusunda uzmanlaşmış kuruluşlar tahmini 200 milyar Euro ciroya sahiptir. Mühendislik, bilim ve araştırma alanındaki
Alman uzmanlığı oldukca kayda değer görülmektedir. Almanya'nın yeşil teknoloji endüstrisinin kabul edilen pazarları
enerji üretimi, sürdürülebilir hareketlilik, araç-gereç verimliliği, enerji verimliliği, atık yönetimi ve geri dönüşüm
ve sürdürülebilir su yönetiminden kaynaklanır.[108] Üçlü patentler ile ilgili olarak Almanya, Amerika ve Japonya'dan
sonra üçüncü sırada yer verilmiştir. Avrupa Patent Bürosuna sunulan patentler mevzusunda 26.500'den fazla kayıt ile
Almanya önde gelen bir Avrupa ülkesidir. Siemens, Bosch ve BASF, 2008 yılında aralarında ortalama 5.000 tescili bulunan
patentler ile, 35.000'den fazla patent tescilinin olduğu firmalar listesinde ilk 5 içinde yer verilmiştir. ABD ve
Japonya ile beraber, nano, bio ve yeni teknolojiler için patentler ile ilgili olarak Almanya dünyanın en etkin
ülkelerinden birisidir. Üçlü patentlerin ortalama üçte biri ile Almanya araç emisyonlarını azaltma alanında dünya
çapında öncülük etmektedir.[109] Daimler'in bulunduğu bölgenin önde gelenlerinden olan Winfried Kretschmann'a
bakılırsa: "Çin, Güneş hücrelerinin üretimine hakim konumdadır. Tesla elektrikli arabalarda öndedir ve Almanya,
dijitalleşmenin ilk aşamasını teşkil eden yarışta öncülüğü Google, Apple ve benzerlerine kaptırmıştır. Almanya'nın bir
endüstri ekonomisi olarak geleceğinin olup olmadığı, ekonomimizin ekolojik ve dijital dönüşümünü yönetip
yönetemeyeceğine bağlı olacaktır".[110] Zorluklar Ekonomik huzur düzeyine rağmen, gelecekteki ekonomik kalkınmada
Almanya için en büyük tehdit, dünyanın en düşükleri arasında olan ülkenin azalan doğum oranıdır. Bu düşük doğurganlık
oranlarından sorumlu olan kesim, yüksek öğrenim görmüş topluluğun bir bölümünde yaygındır. Sonuç olarak, işçilerin
sayısı azalacatır ve eğilim bilakis değilse, emekliler ve halk sağlığını desteklemek için gerekli hükûmet harcamaları
artacaktır.[111] Danimarka ekonomisi, rahat ömür ölçünlerine, yüksek düzeyde devlet hizmetleri ve aktarımları ve dış
ticarete yüksek bağımlılığa sahip modern bir piyasa ekonomisidir. Ekonomiye, bütün işlerin yüzde 80'ini sağlayan
hizmetler işkolu hakimdir; halbuki bütün çalışanların yaklaşık yüzde 11'i üretim ve yüzde 2'si ise tarımda
çalışmaktadır. Kişi başına düşen nominal gayri safi millî gelir, 2017 yılında 55,220 dolarla dünyanın en yüksek onuncu
nominal GSMG'si idi. Satın alma gücünde şahıs başına düşen millî gelir, $52.390 ABD doları veya dünya çapında en yüksek
16. Iktisat olarak düzelmeye uğradı.[27] Gelir dağılımı göreceli olarak eşittir, sadece hem brüt gelirlerde daha büyük
bir dağılım hem de muhtelif ekonomik siyaset önlemleri sebebiyle ancak son on yılda eşitsizlik birazcık artmıştır.[28]
2017'de Danimarka, 28 Avrupa Birliği ülkesi arasında yedinci en düşük Gini katsayısına (ekonomik eşitsizlik ölçüsü)
sahipti.[29] 5,789,957 benlik nüfusu (1 Temmuz 2018 itibarıyla) ile Danimarka, nominal gayri safi yurt içi hasıla
(GSYİH) ile ölçülendirildiğinde dünyanın 39. En büyük ulusal ekonomisine ve satın alma gücü paritesi (PPP, Purchasing
power parity) ile ölçülendirildiğinde dünyanın 60. En büyük ulusal ekonomisine sahiptir. Küçük bir aleni iktisat
olarak, Danimarka genellikle özgür bir ticaret politikasını savunur ve ihracatı ve ithalatı GSYİH'sının yaklaşık yüzde
50'tepsi oluşturur. 1990'dan beri Danimarka, tek istisnası 1998'deki azalma haricinde sürekli olarak bir cari fazlalığa
sahipti. Sonuç olarak, ülke, 2018 yılında GSYİH'sının yüzde 65'ini meydana getiren net bir internasyonal yatırım
pozisyonu elde eden mühim bir alacaklı ulus konumuna erişmişti. Bunun belirleyici bir sebebi, hususi tasarruf
oranlarında mühim bir artışa neden olan ve bugün ekonomi için mühim bir rol oynayan yaygın zorunlu finanse edilen
işgücü piyasası emeklilik planlarıdır. Uluslararası bağlamda nüfusun nispeten büyük bir kısmı işgücünün bir
parçasıdır, özellikle de hanım katılım oranı oldukça yüksektir. 2017 senesinde 15-64 yaş grubundaki kişilerin yüzde
78,8'i tüm OECD ülkeleri içinde altıncı en yüksek sayı ile işgücü piyasasında etkindi. Avrupa ülkeleri içinde nispeten
düşük işsizlik oranına haizdir; Ekim 2018’de, tüm AB ülkelerinin yaklaşık yüzde 6.7 oranına kıyasla Danimarka’daki
işgücünün yüzde 4.8’i işsizdi.[30] Danimarka'da yasal asgari ücret yoktur.[31] İşgücü piyasası geleneksel olarak yüksek
derecede sendika üyelik oranları ve toplu kontrat kapsamı ile karakterizedir. Esnek garanti (Flexicurity: flexibility
and security) terimi tarihsel olarak mühim olmuştur. Danimarka, internasyonal düzeyde yüksek bir vergi düzeyi ve buna
bağlı olarak devlet tarafından sağlanan hizmetler (örneğin sıhhat hizmetleri, çocuk bakımı ve öğrenim hizmetleri) ve
emekli yada engelli insanoğlu, işsiz insanlar, öğrenciler vb. Benzer biçimde çeşitli gruplara gelir transferleri ile
ayırt edici İskandinav toplumsal modelinin bir örneğidir. Toplamda, 2017 yılında ödenen vergiler GSYİH'nın yüzde 46,1'i
kadardır. Danimarka maliye politikası genel olarak sağlıklı kabul edilir. Net devlet borcu, 2017'de GSYİH'nın yüzde
1,3'ü benzer biçimde sıfıra çok yakın bir konumdadır. Danimarka maliye politikası, gelecekteki muhtemel mali talepleri
dikkate alarak uzun vadeli bir bakış açısıyla karakterize edilir. 2000'li yıllarda, ileriki on yıllarda hükûmet
masraflarına ve dolayısıyla demografik gelişim ve özellikle de daha uzun ömürlülükten meydana gelen mali
sürdürülebilirliğe karşı bir meydan okuma algılandı. Buna cevaben, yaşa bağlı kamu transferleri için yaşa uygunluk
kuralları değiştirilmiştir. 2012'den itibaren, hükûmetin ve ek olarak bağımsız analistlerin gelecekteki mali zorlukları
hesaplamaları, genellikle Danimarka mali politikasının sürdürülebilir olarak algılanmasını elde etmiş; aslında son
yıllarda aşırı sürdürülebilir olarak algılanmaktadır. İçindekiler 1 Geçmiş 2 Gelir, servet ve gelir
dağılımı 2.1 Gelir eşitsizliği 3 İşgücü piyasası ve istihdam 4 Dış tecim 5 Para ve para
politikası 6 Hükümet 6.1 Genel örgütlenme 6.2 Bütçe ve mali durum 6.3 Vergilendirme
6.4 Hükümet masrafları 7 İşkolları 7.1 Tarım 7.1.1 Hayvansal üretim 7.1.2 Organik
üretim 7.2 Doğal kaynak çıkarımı 7.3 Üretim 7.4 Hizmet işkolu 7.5 Ulaştırma 7.6
Enerji 8 Grönland ve Faroe Adaları 9 Veri 10 Büyük şirketler 10.1 Kooperatifler 11 Ayrıca
bakınız 12 Kaynakça 13 Dış linkler Geçmiş Danimarka'nın uzun vadeli ekonomik gelişimi büyük ölçüde diğer
Kuzeybatı Avrupa ülkeleriyle aynı düzeni izlemiştir. Kayıtlı tarihin çoğunda, Danimarka çoğunun geçim düzeyinde yaşayan
nüfusun bulunduğu bir ziraat ülkesi olmuştur. 19. Yüzyıldan beri Danimarka, yoğun bir teknolojik ve kurumsal gelişimden
geçmiştir. Maddi yaşam ölçünleri eskiden bilinmeyen bir gelişme oranına sahipti ve ülke sanayileşmiş ve daha sonra
çağdaş bir hizmet toplumuna dönüşmüştür. Danimarka topraklarının neredeyse hepsi ekilebilirdir. Komşularının çoğundan
farklı olarak Danimarka, yalnızca 1980'lerde ekonomik bir rol oynamaya başlayan Kuzey Denizi'ndeki petrol ve naturel
gaz yatakları dışında, çıkarılabilir mineral ya da fosil yakıt yataklarına haiz değildi. Öte yandan, Danimarka uzun
kıyı şeridi ve denizden 50 kilometreden daha uzakta olunamaması nedeniyle lojistik bir avantaja sahipti; bu endüstri
devrimi öncesi deniz taşımacılığının kara taşımacılığından daha ucuz olduğu dönem için önemli bir gerçektir.[32] Sonuç
olarak, dış ticaret her vakit Danimarka'nın ekonomik gelişimi için oldukça önemli olmuştur. Danimarka Kralı Valdemar I
zamanından kalma Danimarka gümüş parası Taş Devri sırasında birtakım dış ticaretler vardı[33] ve ticaret 19. Yüzyıla
kadar toplam Danimarka katma değerinin ancak fazlaca az bir kısmını oluştursa da, her ikisi de dirimsel önem taşıyan
ithalatı temin etmek ve ekonomik kalkınma için belirleyici olmuştur (metaller şeklinde); dolayısıyla yeni bilgi ve
teknolojik beceriler sık sık Danimarka'ya diğer ülkelerle meydana getirilen mal alışverişinin bir yan ürünü olarak
gelmiştir. Gelişmekte olan tecim, ödemeler için talep yaratan uzmanlığı göstermektedir ve bilinen en eski Danimarka
sikkeleri, Svend Tveskæg zamanından 995'e kadar uzanmaktadır.[34] Kont Otto Thott, Danimarka'daki Merkantilist
düşüncenin en kabul edilen temsilcisi idi. Ekonomi tarihçisi Angus Maddison'a göre, Danimarka 1600 civarında dünyanın
altıncı en müreffeh ülkesiydi. Ekilebilir ziraat arazisine bakılırsa nüfus büyüklüğü azdı, böylece çiftçiler nispeten
varlıklıydı ve Danimarka coğrafi olarak 16. Yüzyıldan itibaren en dinamik ve ekonomik açıdan biri olan Avrupa bölgeleri
olan Hollanda, Almanya'nın Kuzey kısımları ve İngiltere'ye yakındı. Yine de, nüfusun yüzde 80 ila 85'i geçim
seviyesinde küçük köylerde yaşamıştır.[32] Merkantilizm Danimarka'da 17. Ve 18. Yüzyılda biri olan ekonomik doktrin
olmuş, Asiatisk Kompagni şeklinde tekellerin kurulmasına, 1736'da ilk Danimarka bankası Kurantbanken ve 1797'de ilk
"kreditforening" (bir tür kredi camiası) gibi fizyolojik ve finansal altyapının geliştirilmesi ve Tranquebar benzer
biçimde bazı minik Danimarka kolonilerinin edinilmesine öncülük etmiştir.[35] 18. Yüzyılın sonunda belirleyici yapısal
değişimler gerektiren büyük tarımsal reformlar yapıldı.[32] Politik olarak, Merkantilizm azar azar iktidar seçkinleri
arasında liberal düşüncelerle yer değiştirdi. Napolyon Savaşlarından sonrasında meydana getirilen para inkılâplarının
arkasından, mevcut Danimarka merkez bankası Nationalbanken 1818'de kuruldu. Danimarka ekonomi tarihçisi Svend Aage
Hansen'in öncü çalışmaları sayesinde, 1820'den itibaren Danimarka için ulusal muhasebe verileri bulunmaktadır. 1820'den
beri sürekli dalgalanma gösterse de ekonomik büyümenin mühim ve kalıcı olduğu tespit edilmiştir. 1822-94 döneminde
yaklaşık yüzde 2'lik faktör gelirlerinde (kişi başına yüzde 0,9) senelik bir büyüme görülmüştür. 1830'dan itibaren,
tarım işkolu birkaç on yıl boyunca, İngiliz tahıl ithalat vergilerinin kaldırıldığı 1846'dan sonra en azından
İngiltere'ye tahıl üretimi ve ihracatı icra eden büyük bir patlama yaşadı. Tahıl üretimi, yüzyılın ikinci yarısında
daha azca kârlı hale ulaştığında, Danimarkalı çiftçiler, üretimi bitkiselden hayvansal üretime yeni bir patlama
dönemine götürmüş olan etkisinde bırakan ve benzersiz bir başarılı değişiklik yaptılar. Paralel sanayileşme 1870'lerden
itibaren Danimarka'da başladı. Yüzyılın başlangıcında sanayi (zanaat işleri dâhil) nüfusun neredeyse yüzde 30'unu
beslemişti.[36] 20. çağ süresince tarımın önemi, sanayiye bakılırsa azar azar azalmış, tarımsal istihdam sadece
1950'lerde sanayi istihdamı tarafınca aşılmıştır. Yüzyılın ilk yarısı, iki dünya savaşı ve 1930'larda Büyük Buhran ile
damgalanmıştı. II. Dünya Savaşı'ndan sonrasında Danimarka, OEEC/OECD, IMF, GATT/WTO ve 1972’den sonra Avrupa Ekonomik
Topluluğuna, ondan sonra Avrupa Birliği’ne katılarak giderek daha yakın uluslararası işbirliği içinde yer alır olmuştu.
Dış tecim, GSYİH'ye oranla yoğun bir biçimde arttı. Kamu işkolunun ekonomik rolü mühim ölçüde artmış ve ülke giderek
artan bir şekilde sanayi ülkesinden hizmet üretiminin başat olduğu bir ülkeye dönüşmüştür. 1958-73 yılları arası eşi
görülmemiş bir yüksek büyüme dönemiydi. 1960'lar (on yıl), GSYİH'da şahıs başına düşen en yüksek kayıtlı reel gelişme,
yani senelik yüzde 4.5 gelişme yıllarıydı.[37] Danimarka Ekonomi Konseyi ve birkaç siyaset hazırlama komisyonunun
başkanı olarak Profesör Torben M. Andersen, Danimarka iktisat politikası tartışmalarında son on sene süresince önemli
bir rol oynadı. 1970'lerde Danimarka, 1973 Petrol Krizi ile başlayan ve meçhul bir olgu stagflasyonuna yol açan bir
krize girmiştir. Gelecek onyıllar boyunca Danimarka ekonomisi, "balans problemleri" denilen yüksek işsizlik, cari
işlemler açığı, enflasyon ve devlet borcu gibi birkaç büyük sorunla savaşım etmişti. 1980'lerden itibaren ekonomi
politikaları giderek uzun vadeli bir görünüme yönelmiş ve yavaş yavaş bir dizi yapısal tekrar biçimlendirme bu
sorunları çözmüştür. 1994 senesinde etkin işgücü piyasası politikaları, yapısal işsizliği önemli seviyede azaltmaya
destek olan bir takım işgücü piyasası reformu ile uygulamaya konmuştur.[38] 1987'den itibaren yapılan bir dizi vergi
reformu, faiz ödemeleri üzerindeki vergi indirimlerini azaltma ve mecbur işgücü sanayisine dayalı fonlu emekli
maaşlarının 1990'lı yıllardan itibaren artan önemi özel tasarruf oranlarını önemli ölçüde arttırmış, böylece devamlı
cari işlemler açığını devamlı fazlalara dönüştürmüştür. 1982'de tutarlı ve dolayısıyla daha emin bir sabit döviz
kurunun duyurulması, enflasyon oranının azaltılmasına yardımcı olmuştur. 21. Yüzyılın ilk on yılında yeni iktisat
politikası sorunları ortaya çıkmıştır. Gelecekteki demografik değişikliklerin, bilhassa de uzun ömürlülüğün artmasının,
gelecek yıllarda oldukça büyük mali açıkları ortaya koyan mali sürdürülebilirliği tehdit edebileceği konusundaki artan
bir farkındalık, 2006 ve 2011'de, her ikisinin de kamusal yaşla alakalı emekli maaşları almaya hak kazanma yaşını
arttıran önemli siyasal anlaşmalara yol açmıştır. Esas olarak bu değişiklikler sebebiyle, 2012'den itibaren Danimarka
mali sürdürülebilirlik problemi genellikle çözülmüş olarak kabul edilir.[39] Bunun yerine, kamuoyunda yapılan
tartışmalarda bereketlilik artış oranını düşürmek, gelir dağılımı ve tüketim olanaklarındaki eşitsizliği artırmak
şeklinde konular yaygındır. 2000'li yılların sonlarındaki küresel Büyük Durgunluk, beraberindeki Euro bölgesi borç
krizi ve yan etkileri, Danimarka ekonomisini birkaç yıl süresince etkiledi. 2017 yılına kadar, işsizlik oranlarının
çoğu zaman yapısal seviyelerinin üzerinde olduğu düşünülmekte ve bu da iş döngüsü açısından nispeten durgun bir
ekonomiye işaret etmektedir. 2017-2018'den itibaren durum artık bu şekilde sayılmamakta ve dikkatler olası aşırı ısınma
durumundan kaçınılması gerektiğine yönlendirilmiştir. Gelir, servet ve gelir dağılımı Uluslararası bağlamda kişi
başına düşen ortalama gelir yüksektir. Dünya Bankası'na göre, şahıs başına düşen gayri safi millî gelir, 2017 yılında
55,220 dolar ile dünyanın en yüksek onuncusu konumundadır. Satın alma gücünün düzeltilmesi için, gelir 187 ülke
arasında 52.390 dolar yada 16. En yüksek seviyededir.[27] Son otuz yıl süresince, Danimarka'da hane halkı tasarruf
oranları önemli ölçüde artmıştır. Bu büyük seviyede iki büyük kurumsal değişiklikten meydana gelmektedir: 1987'den
2009'a kadar bir dizi vergi reformu, hanehalkı ürem ödemelerinin vergi indirimi kurallarında özel borç örtüklüğünün
etkin bir şekilde desteklenmesini mühim seviyede azaltmıştı; ikincisi, zorunlu finanse edilen emeklilik planları
1990'lardan itibaren bir çok çalışan için normal hale geldi.[40] Yıllar geçtikçe, Danimarka emeklilik fonlarının
serveti birikmiş, böylece 2016'da Danimarka'nın GSYİH'sının iki katını oluşturmuştur.[41] Sonuç olarak, emeklilik
serveti, hem tipik bir Danimarkalı hanenin yaşam döngüsü hem de ulusal ekonomi için çok önemlidir. Emeklilik servetinin
büyük bir bölümü yurt dışına yatırılır ve böylece adil oranda yabancı kapital geliri elde edilir. 2015 yılında,
ortalama hanehalkı varlıkları, yalnızca Hollanda'nın ardından ikinci sırada OECD ülkeleri arasında harcanabilir
gelirlerinin yüzde 600’ünden daha fazlaydı. Aynı zamanda, yaklaşık hanehalkı brüt borcu, OECD'de en üst düzeyde olan
harcanabilir gelirin nerede ise yüzde 300'üydü. Sonuç olarak, hanehalkı bilançosu Danimarka'da diğer birçok ülkeye
kıyasla fazlaca büyüktü. Danimarka Merkez Bankası Nationalbanken, bunu gelişmiş bir finansal sisteme bağladı.[42] Gelir
eşitsizliği Ana madde: Danimarka'da gelir eşitsizliği Danimarka'da gelir eşitsizliği geleneksel olarak düşüktür. OECD
rakamlarına nazaran, 2000 yılında Danimarka bütün ülkelerin en düşük Gini katsayısına sahipti.[43] Bununla beraber, son
on yılda eşitsizlik artmıştır. Danimarka istatistiklerinden elde edilen verilere gore, harcanabilir gelir için Gini
katsayısı 1987'de 22.1'den 2017'de 29.3'e yükselmiştir.[44] Danimarka Ekonomi Konseyi, 2016'dan itibaren meydana
getirilen bir analizde, Danimarka'daki artan gelir eşitsizliğinin birkaç bileşenden kaynaklandığını tespit etti: vergi
öncesi işgücü geliri bugün eskisinden daha eşit miktarda dağıtılmakta, genel hatlarıyla işgücü gelirinden eşit miktarda
daha azca dağılan sermaye geliri, toplam gelirin payı olarak artmaktadır ve iktisat politikası, hem kamu geliri
transferleri bugün daha küçük bir rol oynadığından hem de vergi sistemi daha azca ilerici hale geldiğinden, bugün daha
az tekrar dağıtılmıştır.[28] Uluslararası karşılaştırmalarda, Danimarka nispeten eşit gelir dağılımına haizdir. CIA
World Factbook'a nazaran, Danimarka, 2016 senesinde 158 ülke arasında 20. En düşük Gini katsayısına (29.0) sahipti.[45]
Eurostat'tan gelen verilere bakılırsa, Danimarka, 2017'de yedinci en düşük Gini katsayısına sahip AB ülkesiydi.
Slovakya, Slovenya, Çekya, Finlandiya, Belçika ve Hollanda, harcanabilir gelir açısından Danimarka'dan daha düşük bir
Gini katsayısına sahipti.[29] İşgücü piyasası ve istihdam Danimarka işgücü piyasası, Danimarka Sendikalar
Konfederasyonu ve Danimarka İşveren Konfederasyonları’nın karşılıklı birbirlerinin örgütlenme ve müzakere hakkını
tanıdığı 1899’daki "Septemberforliget"'ten (Eylül Uzlaşması) geri kalan toplu sendikalaşma oranları ve toplu kontrat
kapsamı ile simgelenmiştir. İşgücü pazarı ek olarak geleneksel olarak yüksek derecede esneklik, doğrusu işçiler için
işgücü piyasası esnekliği ve ekonomik güvenliğin bir birleşimi ile karakterize edilir.[46] Esneklik derecesi, etkin
işgücü piyasası politikaları ile kısmen korunmaktadır. Bununla beraber, işsiz işçiler için müessir tazminat oranı son
on yıldır azalmaktadır. Çoğu Batı ülkesinden farklı olarak, İsveç benzer biçimde Danimarka'da da yasal bir asgarî ücret
yoktur. Nüfusun nispeten büyük bir kısmı, en azından çok yüksek bir hanım katılım oranı nedeniyle, işgücü piyasasında
etkin bir rol üstlenir. 15-64 yaş arası kişiler için toplam katılım oranı 2017 senesinde yüzde 78.8 idi. Bu, yalnızca
İzlanda, İsviçre, İsveç, Yeni Zelanda ve Hollanda'nın arkasından OECD ülkeleri içinde en yüksek 6. Sıradaydı. Tüm OECD
ülkeleri için birlikte ortalama, yüzde 72.1'di.[47] Eurostat'a göre, işsizlik oranı 2017'de yüzde 5,7 idi. Bu,
Danimarka'da işsizliğin yüzde 7.6 olan AB averajının birazcık altında bulunduğunu göstermektedir. 10 AB üye ülkesi,
2017'de Danimarka'dan daha düşük bir işsizlik oranına sahipti.[48] Toplamda, 2017 senesinde toplam istihdam Danimarka
İstatistik Kurumuna göre 2,919,000 şahıs olarak gerçekleşmiştir.[49] Her sene işten ayrılan çalışanların oranı (yeni
bir iş, emeklilik yada işsizlik durumu) özel sektörde ortalama yüzde 30'dur[50] - İngiltere'de ve Amerika'de de
gözlemlenen bir düzen - sadece karşılık gelen rakamın yaklaşık yüzde 10 olduğu kıta Avrupa'sından ve İsveç'ten fazlaca
daha yüksektir. Bu yıpranma, yeni ve eski çalışanları eski verimlilik seviyelerine dönmek için yarım sene gerektiren,
ancak işten çıkarılması gereken insan sayısını azaltan yıpranma ile beraber oldukça maliyetli olabilir.[51] Dış tecim
Küçük bir aleni iktisat olarak, Danimarka dış ticarete oldukça bağımlıdır. 2017 senesinde toplam mal ve hizmet
ihracatının değeri GSYİH'nın yüzde 55'ini oluştururken, toplam ithalatın değeri GSYİH'nın yüzde 47'sini
oluşturmaktadır. Mal ve ticaret hem ihracatın aynı zamanda ithalatın yüzde 60'ından birazcık daha fazlasını
oluşturmakta ve kalan yüzde 40'a yakınını da hizmet ticareti oluşturmaktadır.[52] Makine, kimyasal madde ve ilaç ve
zirâi ürünler şeklinde alakalı ürünler, 2017 senesinde en büyük ihracat malları grubudur.[53] Hizmet ihracatına
Danimarka ticaret birliği ile meydana getirilen yük ve deniz taşımacılığı hizmetleri hakimdir.[54] Danimarka'nın en
önemli tecim ortaklarının çoğu komşu ülkelerdir. 2017'de Danimarka mal ve hizmetlerinin beş ana alıcısı Almanya, İsveç,
Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Norveç'tir. Danimarka'nın 2017 senesinde çoğu mal ve hizmeti ithal
etmiş olduğu beş ülke ise Almanya, İsveç, Hollanda, Çin ve Birleşik Krallık'tı.[55] 1960'ların başından bu yana cari
işlemler açığının nerede ise tutarlı bir biçimde dış dengesi sağlandıktan sonra, Danimarka, 1998 hariç olmak suretiyle,
1990'dan bu yana her yıl ödemeler dengesi (BOP, Balance of payments) cari hesabında bir fazlalık sağlamıştır. 2017
yılında cari işlemler fazlası GSYİH'nın ortalama yüzde 8'ini oluşturmuştur. Sonuç olarak, Danimarka net borçlu bir
ülkeden net alacaklı bir ülkeye dönüşmüştür. 1 Temmuz 2018’e gelindiğinde, Danimarka’nın net dış varlığı yada net
internasyonal yatırım pozisyonu GSYİH’nın yüzde 64.6’sına eşitti, böylece Danimarka, herhangi bir AB ülkesinin
GSYİH’sine göre en büyük net dış servete haiz ulus oldu.[18] Yıllık cari hesap, yurt içi tasarruf eksi toplam yurt içi
yatırımın değerine eşit olduğu için, yapısal bir açıktan yapısal bir fazlalığa olan değişiklik, bu iki ulusal hesap
bileşenindeki değişikliklerden meydana gelmektedir. Özellikle, Danimarka'nın finansal varlıklardaki tutum payı,
1980'den 2015'e kadar GSYİH'nın yüzde 11 oranında artmıştır. Yurt içi tutum davranışındaki bu büyük değişimin iki ana
nedeni, büyük ölçekli mecbur emeklilik planlarının ve birkaç Danimarka maliye politikası reformunun, hanehalkı faiz
giderinin vergi indirimlerini önemli seviyede azaltması ve böylece vergi indiriminin özel borca daha kolay ve yalın
hale getirilmesinin öneminin artmasıydı.[40] Para ve para politikası Ana madde: Danimarka ve euro Danimarkalı mimar
Arne Jacobsen tarafınca tasarlanan, Danimarka'nın merkez bankası olan Nationalbanken binası. Danimarka para birimi,
100 øre'ye bölünmüş Danimarka kronudur. Kron ve øre, eski rigsdaler ve skilling yerine 1875 yılında piyasaya sürüldü.
Danimarka, 1873'ten 1914'e kadar İskandinav Para Birliği döneminde altın standardına dayanan sabit bir döviz kuru
sistemini sürdürme geleneğine sahipti.[56] Uluslararası Bretton Woods sisteminin 1971'de yıkılmasından sonrasında
Danimarka, 1970'lerde ve 1980'lerin başında defalarca kronu devalüe etmiş ve faal bir halde "sabit, ancak
ayarlanabilir" döviz kurları politikasını sürdürmüştür. Yükselen enflasyon, Danimarka’da 1982’de daha tutarlı bir sabit
döviz kuru politikası ilan edilmesine yol açmıştır. İlk başta Kron, 1987'de Deutschmark'a ve 1999'dan Euro'nun tedavüle
çıkmasına kadar Avrupa Para Birimi olan ECU'ya endekslenmişti.[57] Uygun olmasına rağmen, Danimarka, Avrupa Para
Birliği (Euro) kabul edilirken, Avrupa Para Birliği'ne katılmamayı seçmişti. 2000 senesinde Danimarka hükûmeti
Danimarka'nın DAÜ üyeliğini savundu ve problemi halletmek için bir referandum çağrısında bulunmuş oldu. yüzde 87,6'lık
bir oylama ile oy verenlerin yüzde 53'ü Danimarka'nın üye olmasını reddetti. Zaman zaman, konuyla ilgili başka bir
referandum çağrısı konusu tartışılmış, sadece 2007-2008 mali krizinden bu yana, kamuoyu yoklamaları, EMU'ya katılmayan
Danimarka'ya karşı aleni oy çokluğu oluşturmadığından soru şu anda politik gündemde değildir.[58] Sabit döviz kuru
ayarlamaları, Danimarka Merkez Bankası (Danmarks Nationalbank) sorumluluğundadır. Döviz kuru politikasının bir kararı
olarak, banka, istikrârlı bir döviz kuru sağlamaya yönelik ürem oranlarını her zaman ayarlar ve dolayısıyla bununla
birlikte, örneğin iç enflasyon veya işsizlik oranlarını dengelemek için para politikası uygulayabilir. Bu, istikrar
politikalarının yürütülmesi, Danimarka’nın Norveç, İsveç, Polonya ve İngiltere şeklinde komşu ülkelerde, merkez
bankalarının merkezi bir dengeleyici rol oynadığı durumdan temelden farklı kılmaktadır. Şu anda Danimarka durağan bir
döviz kuru ile bağımsız bir para birimini koruyan tek OECD üyesi ülkedir. Sonuç olarak, Danimarka Kronu Avrupa Döviz
Kuru mekanizması II (ERM II)'deki tek para birimidir.[59] Danimarka, 2015 yılının ilk aylarında, oldukça büyük kapital
girişleri nedeniyle uzun senelerdir sabit döviz kuruna karşı en büyük baskıyı yaşayarak, Danimarka kronunun kıymet
kazanmasına niçin oldu.[59] Danmarks Nationalbank, ürem oranlarını düşük seviyelere indirerek muhtelif şekillerde tepki
gösterdi. 6 Şubat 2015'te, dört resmî Danimarka Merkez Bankası oranından önde gelen mevduat payı sertifikaları yüzde
-0.75'e indirilmişti. Ocak 2016'da, nispet o zamandan beri sürdürülen düşürülme politikasını takiben, yüzde -0.65'e
yükseltildi.[60] Danimarka İstatistik Kurumu'nun resmî tüketici fiyat endeksi ile ölçülen enflasyon oranı, 2017
senesinde yüzde 1,1 idi.[4] Enflasyon genel olarak son on yılda düşük ve istikrârlı olmuştur. 1980 senesinde senelik
enflasyon yüzde 12'den fazla iken, 2000-2017 döneminde yaklaşık enflasyon payı yüzde 1.8 idi.[4] Hükümet Genel
örgütlenme 2007 yılında mahalli yönetim reformundan bu yana, Danimarka'daki genel hükûmet örgütlenmesi üç yönetimsel
düzeyde yürütülmektedir: merkezî hükûmet, yerler ve belediyeler. Bölgeler temel olarak esenlik hizmetlerini yönetirken,
belediyeler ilköğretim ve sosyal hizmetleri yönetmektedir. İlke olarak belediyeler bağımsız olarak gelir ve emlak
vergilerini artırırlar, ancak toplam Belediye vergilendirme ve harcama kapsamı, belediyeler ile Danimarka Maliye Bakanı
arasındaki yıllık müzakerelerle yakından düzenlenir. Merkezi hükûmet düzeyinde, Maliye Bakanlığı ekonomi politikasının
yürütülmesinde Koordinatör rolü üstlenmektedir. 2012 senesinde Danimarka Parlamentosu, yapısal açığın GSYİH'nın yüzde
0.5'ini[61] asla aşmaması icap ettiğini ve Danimarka maliye politikasının sürdürülebilir olması gerektiğini belirterek,
olumsuz olmayan bir mali sürdürülebilirlik göstergesi olarak tüm mali çerçeveyi yöneten bir bütçe yasasını (Ocak
2014'ten itibaren geçerli) onaylamıştır.[62] Bütçe Yasası, Danimarka Ekonomi Konseylerinin halihazırda mevcud bağımsız
istihbarat organına bağımsız mali kurumun (IFI, gayriresmî olarak "mali bekçi" olarak da bilinir[63]) rolünü de
atadı.[61] Bütçe ve mali durum Danimarka maliye politikası genel olarak sağlıklı kabul edilir. Hükûmetin net borcu
2017 sonunda, 27,3 milyar DKK veya GSYİH'nın yüzde 1,3'ü kadar sıfıra yakın bir değerdedir.[19][64] Mali varlıkların
yanı sıra yükümlülüklerin adil bir miktarına sahip devlet işkolu, hükûmet brüt borcu aynı tarihte GSYİH'nın yüzde
36.1'i olarak gerçekleşmiştir.[65] GSYİH'nın yüzdesi olarak brüt EMU borcu, AB üyesi bütün 28 ülke arasında altıncı en
düşüktü; sadece Estonya, Lüksemburg, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve Romanya'da brüt borç daha düşüktür.[66]
Danimarka'nın 2017 yılında GSYİH'nın yüzde 1.1'lik bir devlet bütçesi fazlası vardı.[66] Danimarka hükûmetinden ve
bağımsız Danimarka Ekonomi Konseyinden uzun vadeli yıllık mali projeksiyonlar, demografik gelişmelerin neden olduğu
muhtemel gelecekteki mali gelişmeleri dikkate alarak (mesela, yaşam beklentisinin önemli seviyede genişlemesinden
meydana gelen nüfusun muhtemelen yaşlanması), Danimarka maliye politikasının uzun solukta aşırı sürdürülebilir
bulunduğunu düşündürmektedir. 2018 Baharında, Mali Sürdürülebilirlik Göstergesi olarak adlandırılan GSYİH'nın sırasıyla
yüzde 0.9'u (Danimarka Ekonomi Konseyi tarafından) ve 1.2'si (Danimarka hükûmeti tarafınca) olarak hesaplandı.[67][68]
Bu, projeksiyonlarda kullanılan varsayımlar çerçevesinde, maliye politikasının (ortalama olarak daha eli bol kamu
masrafları ve/yada daha düşük vergilerle) kalıcı olarak gevşetilebileceği anlama gelir. Uzun vadede istikrarlı bir
devlet borcu GSYİH'ya olan oranını korurken, GSYİH'nın yüzde 1'i olarak gerçekleşmiştir. Vergilendirme Ana madde:
Danimarka'da vergilendirme Danimarka'daki vergi düzeyi ve Hükûmet harcamaları düzeyi, geleneksel olarak Danimarka'nın
20. Yüzyılda tarihsel olarak gelişen huzur devleti ilkeleri de dâhil olmak üzere bir misal olduğu İskandinav modeline
atfedilen dünyanın en yüksekleri içinde yer verilmiştir. 2017 senesinde, resmî Danimarka vergi düzeyi GSYİH'nın yüzde
46,1'i olarak gerçekleşmiştir.[69] Danimarka tarafınca finanse edilen emeklilik sisteminin tekrar düzenlenmesinden
kaynaklanan yüksek olağanüstü bir kerelik vergi gelirleri nedeniyle, bütün en yüksek Danimarka vergi seviyesi 2014'te
rekor bir seviye olan GSYİH'nın yüzde 49.8'ine[69] ulaşmıştır. Danimarka'da vergilerin GSYİH'ya oranı yüzde 46'dır; bu
tüm OECD ülkeleri içinde Fransa'dan sonra ikinci sırada yer alır. OECD averajı yüzde 34,2[70] idi. Danimarka'nın vergi
yapısı (değişik vergilerin göreceli ağırlığı) OECD ortalamasından da farklıdır, bu sebeple 2015'teki Danimarka vergi
sistemi kişisel gelir vergilerinden elde edilmiş vergilerden mühim ölçüde daha yüksek gelirler elde etse de, öte
yandan, hiç bir halde elde edilmiş gelirler sosyal güvenlik katkılarından elde edilmemiştir. 2016 yılında, tüm
Danimarka vergi mükellefleri için işgücü hasılatındaki ortalama marjinal vergi payı yüzde 38,9 idi. Kişisel kapital
hasılatındaki yaklaşık marjinal vergi payı ise yüzde 30.7 idi.[71] Princeton Üniversitesi İktisat Profesörü Henrik
Kleven, Danimarka ve İskandinavya'nın komşularındaki üç ayrı politikanın yüksek vergi oranlarının ekonomiye nispeten
minik bir çarpıtma getirdiğini belirtti; bunlar, vergi toplama amacıyla üçüncü taraf malumat raporlamasının yaygın
olarak kullanılması (bir düşük vergi kaçakçılığı düzeyi), geniş vergi tabanları (vergiden düşük kaçınma düzeyi sağlama)
ve emek harcamayı tamamlayıcı olan malların güçlü bir biçimde sübvanse edilmesidir (yüksek işgücüne katılım
sağlanması).[72] Hükümet harcamaları Yüksek vergi seviyesine paralel olarak, devlet masrafları GSYİH'nın büyük bir
bölümünü oluşturmakta ve Hükûmet kesimi birçok değişik rolü yerine getirmektedir. Eylül 2018 itibarıyla, bütün
çalışanların yüzde 29,9'una mukabil genel devlet kesiminde 831.000 şahıs çalışmaktaydı. 2017 senesinde toplam devlet
masrafları GSYİH'nın yüzde 50,9'una ulaşmıştır. Hükûmet tüketimi, GSYİH'nın yüzde 25'ini (örneğin tahsil ve esenlik
harcamaları) ve devlet yatırımları (altyapı vb.) GSYİH'nın yüzde 3,4'ünü oluşturmaktadır. Kişisel gelir transferleri
(örneğin yaşlı veya işi olmayan insanlar için) GSYİH'nın yüzde 16,8'ini oluşturmuştur.[67] Danimarka'da A-kasse adında
bir işsizlik sigortası sistemi vardır (arbejdsløshedskasse). Bu sistem, devlet tarafından tanınan bir işsizlik fonuna
ücretli üyeliği gerektirir. Bu fonların bir çok sendikalar tarafınca yönetilir ve giderlerinin bir kısmı vergi sistemi
vasıtasıyla finanse edilir.[73] Bir A-kasse üyesi bir sendika üyesi olmak zorunda değildir. Her Danimarka vatandaşı
veya mensubu bir işsizlik fonu üyeliğine hak kazanamamakta ve üyelik kazanımları 2 senelik işsizliğin peşinden sona
ermektedir.[74] A-kasse üyesi olmayan bir şahıs işsizlik ödeneği alamaz.[75] İşsizlik fonları, bunun yerine bir
belediye sosyal yardımcı sistemine aktarılacak olan hasta üyelerine fayda sağlamaz. Danimarka ülke çapında, ancak
belediyenin yoksulluğa karşı toplumsal destek sistemini yönettiği ve kalifiye vatandaşların asgâri bir ömür gelirine
sahip olduğunun güvence dibine alındığı bir ülke konumundadır. 18 yaşından büyük bütün Danimarka vatandaşları,
kendilerini yada ailelerini parasal yönden destekleyemezlerse, bir ekip maddi destek sunar için başvurabilirler.
Onaylanma durumu otomatik değildir ve bu sistemin kapsamı genellikle 1980'lerden beri azalmıştır. Hasta insanoğlu
hastalıkları süresince bir miktar maddi yardımcı alabilirler. Çalışabilme kabiliyetleri en oldukça 5 aylık hastalıktan
sonra belediye tarafınca tekrar değerlendirilecektir.[76][77] İşgücü endüstrisine ait refâh sistemi, 1990'ların
sonlarından bu yana işgücü arzını artırmaya yönelik siyasal gündemlerden dolayı muhtelif reformlar ve mali kesintiler
yaşadı. İşsizlerin haklarında meydana getirilen birtakım reformlar, kısmen Danimarka Ekonomi Konseyi'nden esin alınarak
gerçekleştirildi.[78] İşsizlik yardımlarının dört ila iki yıl içinde alınabileceği süreyi yarıya indirmek ve bu hakkı
tekrar kazanmak için iki kat daha zor hale getirmek, mesela 2010 senesinde uygulanmıştır. Engelli insanoğlu kalıcı
toplumsal emeklilik için başvurabilirler. Desteğin kapsamı emek verme yeteneğine bağlıdır ve 40 yaşın altındaki
insanoğlu, her türlü emek vermeden yoksun sayılmadıkça toplumsal emeklilik maaşı alamazlar.[79] İşkolları Tarım Otlak
sığırları (Rømø) Tarım bir zamanlar Danimarka'nın en mühim iş koluydu. Günümüzde, küçük bir ekonomik öneme sahiptir.
2016 senesinde 62.000 kişi veya bütün çalışanların yüzde 2,5'i ziraat ve bahçecilikte çalışmış, balıkçılıkta ise 2,000
kişi daha çalışmıştır.[8] Kişi başına katma değer nispeten düşük olduğu için, milli katma değer oranı birazcık daha
düşüktür. Tarım, ormancılık ve balıkçılıkta toplam brüt katma değer, Danimarka'daki toplam çıktıların yüzde 1.6'sına
(2017'de) ulaşmıştır.[3] Buna karşın, Danimarka hala muhtelif tarımsal üretim türlerine ev sahipliği yapmaktadır.
Hayvancılık arasında süt ve et sığırları, domuzlar, kümes hayvanları ve kürklü hayvanlar (başlıca vizon) bulunur -
bunlar sıklıkla ihracat için üretilen hayvanlardır. Sebze üretimi ile alakalı olarak, Danimarka lider bir çim, yonca ve
bahçe tohumları üreticisidir. Tarım ve besin işkolu, 2015 senesinde toplam Danimarka emtia ihracatının yüzde 25'ini
temsil etmiştir.[80] Danimarka toprak alanının yüzde 63'ü, 2017 yılında Kopenhag Üniversitesi'nden gelen bir rapora
bakılırsa, dünyanın en yüksek payı olan bir değerde tarımsal üretim için kullanılmaktadır.[81] Danimarka ziraat
endüstrisi tarihsel olarak özgür mülk ve aile mülkiyeti ile karakterizedir, ancak yapısal gelişim sebebiyle çiftlikler
gittikçe daha az ve daha büyük hale gelmiştir. 2017'de çiftlik sayısı ortalama 35.000 idi[82] ve bunun ortalama
10.000'i tam zamanlı çiftçilere aitti.[83] Hayvansal üretim Daha azca ve daha büyük çiftliklere yönelik eğilime,
üretilen birim başına daha az kaynak kullanarak hayvansal üretimdeki bir artış da birlikte rol almıştır. Süt
çiftçisinin sayısı yaklaşık 150 inek sürüsü ile ortalama 3.800'e düşmüştür. Süt kotası 1.142 tondur. Danimarkalı süt
çiftçileri, Avrupa'daki en büyük ve en uygar üreticiler arasında yer almaktadır. İneklerin yarısından fazlası yeni
gevşek yuva sistemlerinde yaşar. Süt ürünleri ihracatı, Danimarka'daki toplam tarımsal ihracatın yüzde 20'sinden
fazlasını oluşturmaktadır. 2011 yılında toplam sığır sayısı yaklaşık 1,5 milyondu. Bunlardan 565.000'i süt inekleri,
99.000'i emziren ineklerdir. Et sığırlarının senelik kesimi 550.000 civarındadır. 100 yıldan fazla bir süredir domuz
ve domuz eti üretimi Danimarka'da önemli bir gelir kapısı olmuştur. Danimarka domuz endüstrisi, dünyanın en büyük domuz
eti ihracatçıları arasında yer edinen Danimarka için temel oluşturan üreme, nitelik, besin güvenliği, hayvan refahı ve
izlenebilirlik gibi alanlarda dünya liderleri içinde olmasını sağlamaktadır. Üretimin yaklaşık yüzde 90'ı ihraç
ediliyor. Bu, tarımsal ihracatın hemen hemen yarısını ve Danimarka'nın toplam ihracatının yüzde 5'inden fazlasını
oluşturmaktadır. Yaklaşık 4.200 ziraatçi yılda 28 milyon domuz üretmektedir. Bunlardan 20,9 milyonu Danimarka'da
kesilmektedir. Endüstriyel ölçekte Kürk yetiştiriciliği 1930'larda Danimarka'da başlamıştı. Danimarka şu anda dünyanın
en büyük vizon kürkü üreticisidir ve 1,400 vizon çiftçisi 17.2 milyon vizonu besler ve her yıl en yüksek kalitede 14
milyon kürk üretir.[84] Kopenhag Kürk Müzayedelerinde satılan derilerin yaklaşık yüzde 98'i ihraç edilmektedir. Kürk,
Danimarka tarımının üçüncü en büyük ihracat maddesi olarak senelik 7 milyar DKK'dan daha yüksek bir değere haizdir.
Çiftliklerin sayısı 1980'lerin sonucunda 5.000'den fazla çiftlikle zirveye ulaşmış, ancak bireysel çiftlikler büyüdükçe
bu rakam giderek azalmıştır.[84] Danimarkalı vizon çiftçileri işlerinin sürdürülebilir olduğunu iddia etmekte, vizon
atıkları besin endüstrisini beslemekte ve ölü hayvanın tüm parçaları et, kemik unu ve biyoyakıt olarak
kullanılmaktadır. Vizonun refahına hususi bir dikkat sunulmakta ve genel halk için düzenli "Açık Çiftlik" düzenlemeleri
yapılmaktadır.[85] Vizon gelişir, sadece Danimarka'ya özgü değildir ve istilacı bir tür olarak kabul edilir. Amerikan
Vizonu şimdi Danimarka'da yaygındır ve yerel yaban yaşamı, özellikle su kuşları için sorunlara neden olmaya devam
etmektedir.[86] Danimarka'da ayrıca azca miktarda tilki, çinçilla ve tavşan kürkü üretimi de yapılmaktadır.[85] İki
yüz uzman üretici, 2011'de 66 milyon kilogram olan Danimarka yumurta üretiminden sorumludur. Kesim için kullanılan
tavuklar çoğu zaman 40.000 piliç içeren birimlerde üretilmektedir. 2012 senesinde 100 milyon tavuk kesilmiş, minik
kanatlı hayvan üretimlerinde aynı yılda 13 milyon ördek, 1,4 milyon kaz ve 5,0 milyon hindi kesilmiştir. Organik
üretim Organik tarım ve üretim, bu hususi tarımsal yöntemin ilk resmî düzenlemelerinin yürürlüğe girmiş olduğu
1987'den bu yana Danimarka'da önemli ölçüde ve devamlı olarak artmıştır. 2017 senesinde organik ürünlerin ihracatı, beş
yıl önceki 2012 yılına nazaran yüzde 153 artarken, 2016 senesinde yüzde 21 artarak 2.95 milyar DKK'ya ulaştı. Organik
mamüllerin ithalatı her vakit ihracattan daha yüksek olmuş ve 2017 senesinde 3.86 milyar Danimarka kronuna ulaşmıştır.
Birkaç yıl devam eden durgunluktan sonrasında, ekili alanın yüzde 10'una yakını şimdi organik ziraat için
sınıflandırılmış ve süt ürünleri endüstrisi için 2017'den itibaren ekili alanların yüzde 13,6'sı ayrılmıştır.[87]
Danimarka, dünyadaki organik ürünler için en yüksek perakende tüketim oranına haizdir. 2017 senesinde bu pay yüzde 13,3
oranla toplamda 12,1 milyar Danimarka kronu olarak gerçekleşmiştir. Doğal kaynak çıkarımı Danimarka, Kuzey Denizi'nde
birtakım petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir ve Esbjerg, petrol ve gaz endüstrisinin ana kentidir. Yine de son
yıllarda üretim azalmıştır. 2006 senesinde madencilik ve taşocakçılığı endüstrilerinde (brüt katma değer veya GVA (Brüt
katma değer) olarak ölçülen) üretim, Danimarka'nın toplam GVA'sının yüzde 4'ünden fazlasını oluştururken, 2017'de yüzde
1,2'ye ulaşmıştır.[3] İşkolu yüksek kapital yoğundur, bu yüzden istihdamın oranı fazlaca daha düşüktür: 2016 yılında
petrol ve gaz çıkarımı işkolunda ortalama 2.000 kişi ve çakıl ve taş çıkarımı konusunda 1.000 kişi veya Danimarka'da
toplam istihdamın yaklaşık yüzde 0.1'i olarak hisse alır.[8] Üretim 2017 yılında imalat sanayisindeki toplam üretim
(brüt katma kıymet), Danimarka'daki toplam üretimin yüzde 14,4'ünü oluşturmuştur.[3] 2016 senesinde 325.000 şahıs yada
bütün çalışanların yüzde 12'sinden az bir kısmı üretimde (kamu hizmetleri, madencilik ve taşocakçılığı dâhil)
çalışmıştır.[8] Başlıca alt sektörler ilaç, makine ve gıda ürünleri imalatıdır.[88] Hizmet işkolu 2017 senesinde,
hizmet sektörlerindeki toplam çıktı (brüt katma kıymet), Danimarka'daki toplam üretimin yüzde 75.2'sini[3] oluşturmuş
ve tüm istihdam edilen kişilerin yüzde 79.9'u (2016) bu işkolunda çalışmıştır.[8] Kamu yönetimi, tahsil ve sağlık
hizmetleri dışında, ana hizmet alt endüstrileri tecim ve ulaştırma hizmetleri ve iş hizmetleridir.[8] Ulaştırma Ana
madde: Danimarka'da ulaştırma S-Trenleri ile Kopenhag Merkez İstasyonu. Danimarka, Kopenhag ile İsveç, Malmö içinde,
(Øresund Köprüsü) ve Zealand ile Funen içinde (Büyük Kemer Sabit Bağlantı (Storebæltsforbindelsen)) karayolu ve
demiryolu bağlantılarının inşa edilmesinde önemli yatırımlar yapılmıştır. Kopenhag Malmö Limanı, iki kent içinde her
iki ulusun da ortak limanı olarak kurulmuştur. Ana demiryolu işletmecisi yolcu hizmetleri için Danske Statsbaner
(Danimarka Devlet Demiryolları) ve yük trenleri için DB Schenker Rail'dir.[89] Demiryolu rayları Banedanmark tarafınca
yapılmaktadır. Kopenhag'da küçük bir metro sistemi, Kopenhag Metrosu ve daha büyük bir alan olan Kopenhag bölgesinde,
geniş elektrikli bir kenar mahalle demiryolu ağı olan S-tren vardır. Özel araçlar giderek daha çok ulaşım aracı olarak
kullanılmaktadır. Yeni arabalar kayıt vergisi (yüzde 85 ila yüzde 150) ve KDV (yüzde 25) ile vergilendirilir. Otoyol
ağının büyüklüğü 1300 km'yi bulmaktadır.[90] Danimarka, rüzgâr enerjisi benzer biçimde değişken ve öngörülemeyen
enerji kaynaklarının şebekeye bütünleştirilmesi açısından kuvvetli bir konumdadır. Danimarka'nın artık akıllı akü
sistemleri (V2G, Vehicle-to-grid) ve şebeke eklentili elektrikli araçlara odaklanarak ulaşım sektöründe bunlardan
yararlanmayı hedeflediği bilinen bir bilgidir.[91][92] Enerji Ana madde: Danimarka'da enerji Danimarka rüzgâr
çiftliklerine büyük yatırım yapmış oldu. 2015 senesinde, milli elektrik tüketiminin yüzde 42'si rüzgâr enerjisinden
elde ediliyor. Danimarka'da fosil yakıt tüketimi. Danimarka, 1972'deki yüzde 99 fosil yakıt (yüzde 92 petrol (hepsi
ithal) ve yüzde 7 kömür) ve yüzde 1 biyoyakıt olan enerji tüketimini, yüzde 73 fosil yakıt (yüzde 37 petrol (hepsi
yerli), yüzde 18 kömür ve yüzde 18 organik gaz (tamamı yerli)) ve 2015'te de yüzde 27 yenilenebilir enerji (büyük
ölçüde biyoyakıt) olarak değiştirmiştir. Amaç, 2050 yılına kadar fosil yakıtlardan tamamen bağımsız olmaktır. Bu köklü
değişim başlarda 1972'de Kuzey Denizi'nde Danimarka petrol ve doğal gaz rezervlerinin keşfinden ve 1973 Petrol
Krizinden büyük seviyede ilham almıştır.[93] Bu yöneliş 1984'te, devletle yakın ortaklık içinde yerli sanayi tarafından
geliştirilen Danimarka Kuzey Denizi petrol ve gaz alanlarının büyük üretimlere başladığı dev bir sıçrama yapmıştı.[94]
1997'de Danimarka enerji bakımından kendi haline yeterli hale gelmiş[95] ve enerji sektöründen kaynaklanan toplam CO2
emisyonu 1996 yılına kadar düşmeye başlamıştı.[96] Rüzgâr enerjisinin toplam enerji tüketimine katkısı 1997 yılında
yüzde 1'den 2015 senesinde yüzde 5'e çıkmıştır.[97] 2000 yılından bu yana, Danimarka gayri safi yurt içi hasılasını
(GSYİH) arttırmış ve hem de enerji tüketimini azaltmıştır.[98] 1972'den bu yana, GSYİH aynı kuşakta iki katına
çıkmasına rağmen, toplam enerji tüketimi yüzde 6 oranında azalmıştır.[97] Danimarka, 2014 senesinde dünyanın 6. En iyi
(0.88 puan) enerji güvenliğine haiz ülkesiydi.[99] Danimarka, 1970'lerdeki petrol krizlerinden bu yana enerjinin
dikkatli kullanımını teşvik etmek için nispeten yüksek bir enerji vergilendirmesine sahip olmuş ve Danimarka endüstrisi
buna adapte olarak rekabet üstünlüğü kazandı.[100] Sözde "yeşil vergiler", kısmen diğer ülkelerden daha yüksek
olduğundan değil, bununla birlikte "daha yeşil" davranışları teşvik etme yönteminden daha fazla hükûmet geliri
toplamada bir araç olduğundan eleştirilmiştir.[101][102] 2015 genel enerji vergileri, milyar DKK[103] Petrol
Akaryakıt Doğal gaz Kömür Elektrik Tüketim vergisi&KDV 9.3 7.3 3.3 2.5 11.7 Danimarka,
AB'de düşük elektrik maliyetlerine[104] (daha pak enerji maliyetleri de dâhil olmak üzere) sahip olmakla beraber, genel
vergiler (2015 'te 11.7 milyar DKK)[103], hane halkı için elektrik fiyatını Avrupa'nın en yüksek seviyesine
getiriyor.[105] 2015 yılı itibarıyla Danimarka'nın elektrikle ilgili muhit vergisi bulunmamaktadır.[106] Danimarka
rüzgâr enerjisinde uzun bir müddet liderdir ve Vestas ve Siemens rüzgâr türbinlerinin önde gelen ihracatçısıdır; Mayıs
2011'de Danimarka, gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 3,1'ini yenilenebilir (temiz) enerji teknolojisi ve enerji
verimliliğinden almakta bu da yaklaşık 6,5 milyar Euro (9,4 milyar $) değerine isabet etmektedir.[107] Rüzgâr enerjisi
benzer biçimde değişken ve öngörülemeyen enerji kaynaklarını şebekeye eklemlemiştir. Rüzgâr, 2017'de Danimarka'nın
toplam elektrik tüketiminin yüzde 43'üne eşdeğer enerji üretmiştir.[108][109] Toplam enerji üretiminin oranı daha
küçüktür: 2015 senesinde, rüzgâr toplam Danimarka enerji üretiminin yüzde 5'ini oluşturmuştur.[97] Energinet.Dk,
elektrik ve organik gaz alanında Danimarka'nın milli iletim sistemi işletmenidir. Batı Danimarka ve Doğu Danimarka'nın
elektrik şebekeleri, 600 MW'lık Büyük Bantlı Güç Bağlantısının devreye girmiş olduğu 2010 yılına kadar birbirine bağlı
değildi. Kojenerasyon tesisleri, genellikle 1,6 milyon haneye hizmet veren bölgesel ısıtma sistemiyle Danimarka'da bir
ölçüttür. Atık enerji yakma tesisleri sıklıkla ısıtma ve sıcak su üretir. Glostrup Belediyesi'ndeki Vestforbrænding,
80.000 haneye elektrik sağlayan ve 63.000 hanede (2016) tüketime eşdeğer ısıtma sağlayan bir kojenerasyon tesisi olarak
Danimarka'nın en büyük yakma fırınını işletmektedir. Amager Bakke, inşa edilen yeni bir yakma fırını örneğidir.
Grönland ve Faroe Adaları Ana maddeler: Grönland ekonomisi ve Faroe Adaları ekonomisi Danimarka'ya ek olarak,
Danimarka Krallığı Kuzey Atlantik Okyanusu'ndaki iki özerk kurucu ülkeden doğar: Grönland ve Faroe Adaları. Her ikisi
de Danimarka kronunu para birimi olarak kullanmakta, ancak ayrı ulusal hesaplara sahip ayrı ekonomiler oluşturmaktadır.
Her iki ülke de, Danimarka’dan; Grönland'ın GSYİH’sının ortalama yüzde 25’ini ve Faroe Adaları'nın GSYİH’sının yüzde
11’ini oluşturan yıllık bir mali yardımcı almaktadır.[110][111] Her iki ülke için de balıkçılık endüstrisi mühim bir
ekonomik etkinliktir. Ne Grönland ne de Faroe Adaları Avrupa Birliği üyesidir. Grönland 1986'da Avrupa Ekonomik
Topluluğunu terk etmiş ve Faroe Adaları, Danimarka'nın AET'ye katıldığı 1973 yılında üyeliği reddetmiştir.[112][113]
Veri Aşağıdaki tablo 1980-2017 yılları arası temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde 2'nin altındaki enflasyon
yeşil renkle gösterilmiştir.[114] Yıl GSYİH (Milyar ABD Doları SAGP) Kişi başına GSYİH (ABD Doları cinsinden
SAGP) GSYİH artışı (gerçek) Enflasyon payı (Yüzde olarak) İşsizlik (Yüzde olarak) Devlet borcu
(GSYİH'nın yüzde 'si olarak) 1980 58.9 11,504 azalışyüzde −0.5 ▲yüzde 11.3 yüzde 5.3 n/a
1981 artış64.0 artış12,491 azalışyüzde −0.7 ▲yüzde 11.7 ▲yüzde 7.1 n/a 1982 artış70.5
artış13,766 artışyüzde 3.7 ▲yüzde 10.1 ▲yüzde 7.6 n/a 1983 artış75.2 artış14,689 artışyüzde
2.6 ▲yüzde 6.8 ▼yüzde 8.4 n/a 1984 artış81.1 artış15,858 artışyüzde 4.2 ▲yüzde 6.3
▼yüzde 7.9 n/a 1985 artış87.0 artış17,025 artışyüzde 4.0 ▲yüzde 4.7 ▼yüzde 6.6 n/a 1986
artış93.1 artış18,200 artışyüzde 4.9 ▲yüzde 3.7 ▼yüzde 5.0 n/a 1987 artış95.7
artış18,681 artışyüzde 0.3 ▲yüzde 4.0 ▲yüzde 5.0 n/a 1988 artış99.1 artış19,317 Sabityüzde
0.0 ▲yüzde 4.5 ▲yüzde 5.7 n/a 1989 artış103.6 artış20,194 artışyüzde 0.6 ▲yüzde 4.8
▲yüzde 6.8 n/a 1990 artış109.0 artış21,227 artışyüzde 1.5 ▲yüzde 2.6 ▲yüzde 7.2 n/a
1991 artış114.2 artış22,192 artışyüzde 1.4 ▲yüzde 2.4 ▲yüzde 7.9 n/a 1992 artış119.1
artış23,072 artışyüzde 2.0 ▲yüzde 2.1 ▲yüzde 8.6 66.8 1993 artış121.9 artış23,538
Sabityüzde 0.0 artışyüzde 1.2 ▲yüzde 9.5 ▲yüzde 78.6 1994 artış131.2 artış25,242 artışyüzde
5.3 artışyüzde 2.0 ▼yüzde 7.7 ▼yüzde 75.2 1995 artış138.0 artışyüzde 26,452 artışyüzde 3.0
▲yüzde 2.0 ▼yüzde 6.8 ▼yüzde 71.4 1996 artış144.6 artış27,531 artışyüzde 2.9 ▲2.2 ▼yüzde
6.3 ▼yüzde 68.3 1997 artış151.8 artış28,783 artışyüzde 3.3 ▲yüzde 2.2 ▼yüzde 5.2 ▼yüzde
64.3 1998 artış156.9 artış29,629 artışyüzde 2.2 artışyüzde 1.8 ▼yüzde 4.9 ▼yüzde 60.3 1999
artış164.0 artış30,860 artışyüzde 2.9 ▲yüzde 2.5 ▲yüzde 5.1 ▼yüzde 56.8 2000 artış174.0
artış32,645 artışyüzde 3.7 ▲yüzde 2.9 ▼yüzde 4.3 ▼yüzde 52.4 2001 artış179.4 artış33,543
artışyüzde 0.8 ▲yüzde 2.4 ▲yüzde 4.5 ▼yüzde 48.5 2002 artış183.0 artış34,095 artışyüzde 0.5
▲yüzde 2.4 ▲yüzde 4.6 ▲yüzde 49.1 2003 artış187.4 artış34,811 artışyüzde 0.4 ▲yüzde 2.1
▲yüzde 5.4 ▼yüzde 46.2 2004 artış197.7 artış36,627 artışyüzde 2.7 artışyüzde 1.1 ▲yüzde 5.5
▼yüzde 44.2 2005 artış208.8 artış38,592 artışyüzde 2.3 artışyüzde 1.8 ▼yüzde 4.8 ▼yüzde 37.4
2006 artış223.7 artış41,211 artışyüzde 3.9 artışyüzde 1.9 ▼yüzde 3.9 ▼yüzde 31.5 2007
artış231.7 artış42,538 artışyüzde 0.9 artışyüzde 1.7 ▼yüzde 3.8 ▼yüzde 27.3 2008 artış235.0
artış42,924 azalışyüzde −0.5 ▲yüzde 3.4 ▼yüzde 3.5 ▲yüzde 33.3 2009 azalış225.2
azalış40,863 azalışyüzde −4.9 artışyüzde 1.3 ▲yüzde 6.0 ▲yüzde 40.2 2010 artış232.2
artış41,958 artışyüzde 1.9 ▲yüzde 2.3 ▲yüzde 7.5 ▲yüzde 42.6 2011 artış240.2 artış43,194
artışyüzde 1.3 ▲yüzde 2.8 ▲yüzde 7.6 ▲yüzde 46.1 2012 artış245.2 artış43,933 artışyüzde 0.2
▲yüzde 2.4 ▼yüzde 7.5 ▼yüzde 44.9 2013 artış251.5 artış44,882 artışyüzde 0.9 artışyüzde 0.8
▼yüzde 7.0 ▼yüzde 44.0 2014 artış260.1 artış46,223 artışyüzde 1.6 artışyüzde 0.6 ▼yüzde 6.5
▼yüzde 43.9 2015 artış267.2 artış47,202 artışyüzde 1.6 artışyüzde 0.5 ▼yüzde 6.2 ▼yüzde 39.6
2016 artış275.9 artış48,338 artışyüzde 2.0 artışyüzde 0.3 Sabityüzde 6.2 ▼yüzde 37.8 2017
artış286.8 artış49,883 artışyüzde 2.1 artışyüzde 1.1 ▼yüzde 5.8 ▼yüzde 36.4 Büyük şirketler
Danimarka teşvik etmekte ve birçok oldukca uluslu şirkete ev sahipliği yapmaktadır. En büyüklerin bir çok, muhtelif
alanlarda işler - bazen araştırma etkinlikleri - ile disiplinler arası çalışır. En kayda kıymet şirketler şunlardır:
Tarım ticareti Arla Foods (mandıra) Dansk Landbrugs Grovvareselskab (DLG) (tarımsal kümes (Danca a.M.B.A.).
Ana odak noktası tarımsal arz ve ticarettir) Danish Crown (et ürünleri) Bankacılık Arbejdernes Landsbank
Danske Bank (ticarî bankacılık ve ipotekli borç verme) Jyske Bank Nordea Saxo bank Sydbank Giyim ve
kıyafet ECCO (ayakkabı ve deri takıları üreticisi ve perakendecisi) Bestseller İnşaat FLSmidth (global
çimento ve mineral endüstrilerine ekipman ve hizmet tedarikçisi) Rockwool (mineral elyaf alanında 28 ülkede üretim
meydana getiren müstahsil) Velux (pencereler ve tavan pencerelerinin Villum Foundation'a ilişkin üretim kısmı)
Enerji teknolojisi Vestas (rüzgâr türbinleri) Siemens Wind Power (rüzgâr türbinleri) Danfoss
(iklimlendirme sistemleri ve enerji) Grundfos (dünyanın en büyük pompa üreticisi) NKT Cables Group A/S (Güç
kabloları ve denizaltı göbekleri, sahibi Nilfisk-Advance'a bağlı kurum) Yiyecek ve içecek Carlsberg (bira
üreticisi) Daloon A/S (Danimarka ve İngiltere'de dondurulmuş besin üretimi, spring roll için) Chr. Hansen (Gıda
katkı maddeleri ve enzimler) Danisco (enzimler, biyoteknoloji ve ilaç tedarikçisi) Tıbbi araç-gereç
ReSound Widex William Demant İlaç ve biyoteknoloji En büyük besin üreticilerinin birçoğu biyoteknoloji ve
araştırma ile de ilgilenmektedir. Farmasötik ve biyoteknoloji sektörüne adanmış tanınmış şirketler: H.
Lundbeck Novo Nordisk LEO Pharma Coloplast Dansac (Hollister Inc. Iştiraki ) Novozymes Pharma
Nord Pharmacosmos ALK-Abelló Genmab RosePharma Santaris Pharma a/s Veloxis Pharmaceuticals
Perakende Dansk Supermarked Group (perakende ticaret) Coop Danmark, (Eskiden 2013 yılına kadar FDB olarak
malum oldukça sektörlü Coop amba'nın bir parçası) Ulaştırma A. P. Moller-Maersk Group (Maersk — tüm ortaklık:
deniz taşımacılığı) USTC (tüm ortaklık firması: deniz taşımacılığı, tecim) Çeşitli ISS (tesis servisleri)
Kopenhagen Fur (dünyanın en büyük kürk derisi açık artırma şirketi), Danimarka'da vizon endüstrisi ve dünya genelinde,
Danimarka'da balıkçılık endüstrisi 'den faydalanan bir sanayi için oldukca çeşitli hayvanlardan kürk üretimi ve
satışı. Danish Christmas Tree Growers Association temsil eden Danimarka'da Noel ağacı üretimi Lego (oyuncak),
2014 itibarıyla dünyanın en büyük oyuncak üreticisi (1. Yarı 2015:$2.1 milyar (Mattel:$1.9 milyar)). Bang & Olufsen
(hi-fi cihazlar) Kooperatifler Ana madde: Danimarka birleşke hareketi Danimarka, birleşke üretimi ve ticareti
konusunda büyük çaplı bir geleneğe haizdir. Günümüzde en mühim birleşke toplulukları, Dansk Landbrugs Grovvareselskab
(DLG), süt üreticisi Arla Foods ve perakende kooperatif Coop Danmark'ın tarımsal kümeslerini içermektedir. Coop
Danmark, 1896'da "Fællesforeningen for Danmarks Brugsforeninger" (FDB) olarak başladı ve şu anda Danimarka'da 2017'den
beri ortalama 1.4 milyon üyeye haizdir.[115] Aynı sene 1.7 milyon üyesi olan daha büyük oldukca kesimli birleşke Coop
amba'nın bir parçası haline gelmiştir. Brezilya ekonomisi, gayri safi yurtiçi hasıla (nominal GSYİH) ölçümüyle
dünyanın en büyük on ikinci ve 2020'de satın alma gücü paritesine gore de yine dünyanın sekizinci en büyük
ekonomisidir. Gayri safi yurt içi hasıla bakımından Latin ABD'nın en büyük ekonomisi olan Brezilya ekonomisi gelişmekte
olan bir karma ekonomidir.[16][17] Uluslararası Para Fonu'na (IMF) gore, Brezilya'nın 2020 nominal GSYİH'i SAGP olarak
7.348 trilyon BRL ve nominal bazda ise 1.363 trilyon $ idi. Brezilya, kişi başına düşen GSYİH açısından dünyanın 83.
ülkesidir ve şahıs başına 11.121 Amerika doları gelir düşer.[18] Ülkenin, büyük miktarda altın, uranyum, demir ve
kereste içeren 20.18 trilyon dolarlık naturel kaynaklara[19] haiz olduğu tahmin edilmektedir.[20][21] 2010'un
sonlarından itibaren Brezilya'nın ekonomisi Latin Amerika'nın en büyüğü[17] ve ABD'nın ikinci en büyük ekonomisi
konumuna yükselmişti. 2000'den 2012'ye kadar Brezilya, senelik ortalama yüzde 5'in üstünde bir büyüme oranıyla dünyanın
en süratli büyüyen büyük ekonomilerinden bir tanesiydi. GSYİH'si 2012'de Birleşik Krallık'ı geçmiş ve Brezilya geçici
olarak dünyanın altıncı en büyük ekonomisi olmuştu. Ancak Brezilya'nın ekonomik büyümesi 2013'te yavaşladı[22] ve ülke
2014'te resesyona girdi. 2017 ilk çeyrekte yüzde 1'lik büyüme ile toparlanmaya başlayan iktisat, ikinci çeyrekte bir
önceki senenin aynı dönemine bakılırsa yüzde 0.3 büyümüş ve resesyondan resmen çıkmıştır. Brezilya, "orta gelir
tuzağı"nda sıkışıp kalmakla kalmamış; hem de yüksek işsizlikle de yüz yüze kalmıştır.[23][24] Dünya Ekonomik Forumu'na
bakılırsa Brezilya, 2009 yılında rekabet gücünün yukarı yönlü evriminde ilk sırada yer almış, diğer ülkeler içinde
sekizinci sırayı kazanmış, Rusya'yı ilk defa geçerek BRIC ekonomileri içinde Hindistan ve Çin ile rekabet gücü açığını
kısmen kapatmıştır. 1990'lardan bu yana mali sürdürülebilirliğe yönelik atılan mühim adımlar ve ekonomiyi
serbestleştirmek ve dışa açmak için alınan önlemler, ülkenin rekabet edebilirlik temellerini mühim seviyede artırarak
özel sektör gelişimi için daha iyi bir ortam sağlamıştır.[25] 2020'de Forbes, Brezilya'yı dünyanın en fazla milyardere
haiz 7. ülkesi olarak sıraladı.[26] Brezilya, Mercosur, Unasur, G8+5, G20, DTÖ, Paris Kulübü ve Cairns Grubu benzer
biçimde çeşitli ekonomik örgütlenmelerin bir üyesidir. Birincil sektör mallarına (şeker, altın ve pamuk) odaklanan bir
koloni durumundan Brezilya, 20. Yüzyılda çeşitlendirilmiş bir sanayi üssü oluşturmayı başarmıştır. Brezilya'nın 2018'de
9. En büyük çelik üreticisi ve tekrar 2018'de 5. En büyük net çelik ihracatçısı[27] olduğu çelik endüstrisi bunun en
iyi örneğidir; Gerdau kuruluşu, 337 endüstriyel ve ticari birim ve daha fazlasına sahip olan, 14 ülkede 45.000'den
fazla çalışanla Amerika kıtasındaki en büyük uzun çelik üreticisidir. Portekiz İmparatorluğu'nda Brezilya, üç ana
büyük ölçekli ekonomik üretim döngüsü olan - şeker, altın ve 19. Yüzyılın başından itibaren kahve - emperyal tecim
politikasına tabi bir koloniydi. Brezilya ekonomisi, 19. Yüzyılın sonlarına kadar büyük seviyede Afrikalı köle alın
terine bağımlıydı (toplamda yaklaşık 3 milyon ithal Afrikalı köle). O dönemde Brezilya, bir çok Portekizli (Azorlular
ve Madeiralılar dahil), bununla birlikte birtakım Hollandalılar (bkz. Hollanda Brezilyası), İspanyollar, İngilizler,
Fransızlar, Almanlar, Flamanlar, Danimarkalılar, İskoçlar ve Sefarad Yahudileri olmak üzere en fazla sayıda Avrupalı
yerleşimciye haiz bir koloniydi. Daha sonra Brezilya, başta Portekiz (Azorlar ve Madeira dahil), İtalya, İspanya,
Almanya, Polonya, Ukrayna, İsviçre, Avusturya ve Rusya olmak üzere Avrupa'dan kitlesel göçün eşlik ettiği kuvvetli bir
ekonomik ve demografik büyüme süreci yaşadı. 1930'lara kadar Hollanda, Fransa, Finlandiya, İzlanda ve İskandinav
ülkeleri, Litvanya, Belçika, Bulgaristan, Macaristan, Yunanistan, Letonya, İngiltere, İrlanda, İskoçya, Hırvatistan,
Çek Cumhuriyeti, Malta, Kuzey Makedonya ve Lüksemburg, Orta Doğu (sıklıkla Lübnan, Suriye ve Ermenistan'dan), Japonya,
ABD Birleşik Devletleri ve Güney Afrika'dan daha azca sayıda göçmen geldi. Yeni Dünya'da Amerika, Arjantin, Brezilya,
Kanada, Avustralya, Uruguay, Yeni Zelanda, Şili, Meksika, Küba, Venezuela, Paraguay, Porto Riko ve Peru (azalan sırası
ile) en fazlaca göç alan ülkelerdi. Brezilya'nın durumunda, istatistikler, 1882 ve 1934 yılları içinde 4.5 milyon
insanın ülkeye göç ettiğini göstermektedir.[kaynak belirtilmeli] 2007 yılında, 209 milyonun üstünde bir nüfusa[30] ve
bol doğal kaynaklara sahip olan Brezilya, on milyonlarca ton çelik, 26 milyon ton çimento, 3.5 milyon tv seti ve 3
milyon buzdolabı üreten dünyanın en büyük on pazarından biriydi. Buna ek olarak, yılda ortalama 70 milyon metreküp
petrol, yakıtlara, yağlayıcılara, propan gazına ve oldukça çeşitli yüzlerce petrokimyasal ürüne dönüştürülüyordu.[21]
Brezilya'da en az 161.500 kilometre asfalt yol, 150 gigawatt'tan fazla kurulu elektrik gücü kapasitesi[31]
bulunmaktadır ve şahıs başına düşen reel GSYİH 2020'de 6.450 Amerika dolarıdır.[21][32] Brezilya endüstri işkolu, Latin
Amerika ekonomisinin sanayi üretiminin beşte üçünü oluşturmaktadır.[33] Ülkenin ilmi ve teknolojik gelişiminin, son
yıllarda yılda[ne zaman?] ortalama 30 milyar Amerika doları olan direkt yabancı yatırım açısından cazip olduğu iddia
edilmektedir.[33] Yerel olarak agronegócio (tarım ticareti) olarak adlandırılan ziraat işkolu da müteharrik olmuştur:
yirmi senedir bu işkolu Brezilya'yı kırsal kesimle alakalı alanlarda en yüksek üretken ülkeler içinde tutmuştur.[33]
Tarım işkolu ve madencilik işkolu, büyük para kazanımlarına (toparlanma için) ve dış borç geri ödemesine izin veren
tecim fazlalıklarını da destekledi. Batı ekonomilerindeki bir gerileme nedeniyle Brezilya, 2010 yılında kendisini
real'in değerlenmesini durdurmaya çalışırken buldu.[34] Asya Kalkınma Bankası ve Vergi Adaleti Ağı'ndan elde edilen
veriler, Brezilya'nın vergilendirilmemiş "gölge" ekonomisinin GSYİH'sının yüzde 39'u kadar bulunduğunu
göstermektedir.[35] Brezilya'daki en önemli yolsuzluk davalarından biri Odebrecht firması ile ilgilidir. 1980'lerden
bu yana Odebrecht, milletvekillerine öbek lehine oy kullanmaları için rüşvet amaçlı birkaç milyar dolar para akıttı.
Belediye düzeyinde, Odebrecht'in yolsuzlukları, özellikle su ve kanalizasyon yönetiminde "özelleştirmeleri teşvik
etmeyi" amaçlıyordu.[36] Veri Aşağıdaki tablo 1980-2020 dönemindeki temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde 5'in
altındaki enflasyon yeşil renkle gösterilmiştir. Tarım GSYİH'nın yüzde 5.5'ini (2011) oluşturmaktadır.[39] Brezilya
işgücünün 100.77 milyon şahıs olduğu tahmin edilmektedir ve bunun yüzde 10'u tarımda, yüzde 19'u endüstri işkolunda ve
yüzde 71'i de hizmet işkolunda istihdam edilmektedir. Tarım işkolu Tarım üretimi Arroz 097.Jpg Bir tarlada çalışan
Biçerdöver Ana Ürünler kahve, soya fasulyesi, buğday, pirinç, mısır, şeker kamışı, kakao, narenciye; sığır eti
İşgücü Toplam işgücünün yüzde 15.7'si İşkolunun GSYİH'sı Toplam GSYİH'nin yüzde 5.9'u Brezilya'da ekonomik
etkinlikler (1977). Ana madde: Brezilya'da ziraat Tarım işkolu, ticaret engelleri ve gelişmiş ülkeler tarafınca
benimsenen sübvansiyon politikalarına rağmen Brezilya'nın ticaret dengesine katkıda bulunmaktadır.[40] Elli beş sene
içinde (1950'den 2005'e kadar), Brezilya nüfusu 51 milyondan yaklaşık 187 milyona terfi etti[41] ve bu da yılda yüzde
2'den fazla artış demekti. Brezilya karmaşık bir tarım ticareti (agronegócio) işkolu yarattı ve bunu genişletti.[40]
Bununla beraber, bunların bir bölümü Amazon bölgesi de dahil çevre pahasına girişimlerdi. Kırsal üreticiye verilen
önem, tarım ve sığır yetiştirme planı gibi ve ekipman ve ekim için finansmanı garanti eden ve yeni hızla gelişen
teknolojinin kullanımını teşvik eden aile tarımına yönelik başka bir hususi sübvansiyon programı (Programa de
Fortalecimento da Agricultura Familiar [pt] (Pronaf)) vasıtasıyla gerçekleşir. Aile tarımı ile ilgili olarak, 800 binin
üzerinde kırsal nüfusa kredi, araştırma ve genişletme programları gibi destek sağlanmaktadır. Kadınlar ve genç
çiftçiler için hususi bir kredi limiti mevcuttur.[40] Öte yandan, Toprak Reformu Programı ile ülkenin amacı, iki
milyon iş yaratabilecek bir teşebbüs olan devlet tarafınca tahsis edilen bölgelerde yaşayan bir milyondan fazla aileye
müsait ömür ve emek harcama koşulları sağlamaktır. Hükümet, ortaklıklar, kamu politikaları ve uluslararası konsorsiyum
girişimleri yoluyla, okul ve sıhhat kuruluşları örneklerini izleyerek yerleşimler için altyapıyı garanti dibine alma
yönünde iş yapmaktadır. Buradaki fikir, araziye erişimin, nitelikli bir arazi reformu programının uygulanmasına yönelik
ilk adımı temsil etmesidir.[40] 600.000 km2'nin üzerindeki arazi, ortalama beş bin kırsal mülke bölünmüştür; şu anda
üç sınıra sahip bir tarım alanı: Orta-batı bölgesi (savan), Kuzey bölgesi (geçiş bölgesi) ve Kuzeydoğu bölgesinin bazı
kısımları (yarı kurak) vardır. Yılda 110 milyon tonun üzerinde üretimi meydana getirilen tahıl mahsullerinin en
başlangıcında 50 milyon ton üretilen soya fasulyesi yer ediniyor.[40] Sığır yetiştirme işkolunda, otlaklarda, saman ve
mineral tuzlarından oluşan bir diyetle yetiştirilen "yeşil öküz", bilhassa "deli dana hastalığı" vehamet döneminden
sonrasında Asya, Avrupa ve Amerika pazarlarını fethetti. Brezilya, 198 milyon baş sığır[42] ile dünyanın en büyük
sürüsüne sahiptir ve yılda 1 milyar ABD dolarından fazla ihracat gerçekleştirir.[40] Kısa lifli kereste selülozu
üretiminde öncü ve lider olan Brezilya, dünyanın en büyük beşinci üreticisi olduğu ambalaj işkolunda da olumlu sonuçlar
elde etti. Dış pazarlarda, küresel ham şeker kamışı ve rafine (arıtılmış) şeker ihracatının yüzde 25'ini karşılamakta;
soya fasulyesi ihracatında dünya lideri, gezegendeki portakal suyu üretiminin yüzde 80'inden görevli ve 2003'ten bu
yana sığır eti ve tavuk mevzusunda en yüksek satış rakamlarına sahip ülkedir.[40] Brezilya, dünyanın en büyük şeker
kamışı, soya, kahve, portakal, guarana, Acai hurması ve Brezilya fındığı üreticisi; mısır, papaya, tütün, ananas, muz,
pamuk, fasulye, hindistan cevizi, karpuz ve limonun ilk 5 üreticisinden biri; kakao, kaju, avokado, Trabzon hurması,
mango, guava, pirinç, sorgum ve domatesin hayattaki en büyük 10 üreticisinden biridir.[43] Hayvansal protein
üretiminde Brezilya, bugün dünyanın en büyük ülkelerinden biridir. 2019 senesinde ülke dünyanın en büyük tavuk eti
ihracatçısıydı.[44][45] Aynı zamanda dünyanın en büyük ikinci sığır eti üreticisi,[46] dünyanın üçüncü büyük süt
üreticisi,[47] dünyanın dördüncü en büyük domuz eti üreticisi[48] ve dünyanın en büyük yedinci yumurta
üreticisiydi.[49] Madencilik Ana madde: Brezilya'da madencilik Madencilik işkolunda Brezilya, demir cevheri (dünyanın
ikinci ihracatçısı), bakır, altın, boksit (dünyanın en büyük 5 üreticisinden biri), manganez (dünyanın en büyük 5
üreticisinden biri), kalay (dünyanın en büyük üreticilerinden biri), niyobyum (dünya tarafından malum rezervlerinyüzde
98'ini yoğunlaştırıyor) ve nikel çıkarımında öne çıkmaktadır. Değerli taşlar açısından Brezilya, dünyanın en büyük
ametist, topaz, akik üreticisi ve turmalin, zümrüt, akuamarin, garnet ve opal'ın ana üreticilerinden
biridir.[50][51][52][53][54][55] Sanayi Endüstriyel üretim Untitled (Vibro Air) Embraer EMB-135BJ Legacy D-AVIB
(5024079232).Jpg Embraer tarafınca üretilen Embraer Legacy 600 jeti Main industries tekstil, ayakkabı, kimyasallar,
çimento, kereste, demir cevheri, kalay, çelik, uçak, motorlu taşıtlar ve parçaları, öteki makine ve ekipmanlar
Endüstriyel gelişme oranı yüzde −5 (2015 tahm.) İşgücü Toplam işgücünün yüzde 13.3'ü Sektörün GSYİH'si
Toplam GSYİH'nın yüzde 22.2'si Ana madde: Brezilya'da sanayi Brezilya, ABD'daki en büyük ikinci üretim işkoluna
haizdir. GSYİH'nın yüzde 28.5'ini meydana getiren Brezilya'nın endüstrileri araba, çelik ve petrokimyadan
bilgisayarlara, uçaklara ve dayanıklı tüketim mallarına kadar çeşitlilik göstermektedir. Plano Real[not 1] tarafınca
sağlanan artan ekonomik istikrârla, Brezilyalı ve çok uluslu işletmeler, büyük bir kısmı ABD işletmelerinden satın
alınan yeni teçhizat ve teknolojiye yoğun bir şekilde yatırım yapmıştır. Dünya Bankası, toplam üretim değerine göre
her sene ana müstahsil ülkeleri listeler. 2019 listesine gore, Brezilya dünyanın en kıymetli 13. Endüstrisine sahip
(173.6 milyar Amerika doları) ülke konumundadır. Amerika'da sadece ABD (2. Sıra) ve Meksika'dan (12. Sıra) sonrasında
üçüncü sırada yer alır.[56] Gıda endüstrisinde, 2019 senesinde Brezilya, dünyanın en büyük ikinci işlenmiş gıda
ihracatçısı oldu.[57][58][59] 2016 yılında ülke, dünyanın en büyük 2. Kağıt hamur harcını üreticisi ve 8. Kağıt
üreticisi oldu.[60][61][62] Ayakkabı endüstrisinde Brezilya, 2019 senesinde dünya üreticileri içinde 4.
Sırada[63][64][65][66] yer alırken tekrar 2019 senesinde ülke, dünyada 8. Vasıta üreticisi ve 9. çelik üreticisi
olmuştur.[67][68][69] 2018 yılında Brezilya'nın kimya endüstrisi dünyada 8. Sırada yer alıyordu.[70][71][72]
Dokumacılık sanayisinde Brezilya, 2013 senesinde dünyanın en büyük 5 üreticisi arasında bulunmasına karşın, dünya
ticaretiyle çok azca bütünleşebilmiştir.[73] Havacılık endüstrisinde Brezilya, Boeing ve Airbus'tan sonrasında dünyanın
en büyük üçüncü tayyare üreticisi olan Embraer'a haizdir. Brezilya çeşitlenmiş ve gelişmiş bir hizmet piyasasına
haizdir. 1990'ların başlangıcında bankacılık işkolu GSYİH'nın yüzde 16'sını oluşturuyordu. Büyük bir revizyon
geçirmesine karşın, Brezilya'nın finansal hizmetler endüstrisi yerel işletmelere geniş bir ürün yelpazesi sunuyor ve
ABD finans şirketleri de dahil olmak üzere fazlaca sayıda yeni yatırımı da kendine çekiyor. 8 Mayıs 2008 tarihinde, São
Paulo Borsası (Bovespa) ve São Paulo merkezli Brezilya Ticaret ve Vadeli İşlem Borsası (BM&F) birleşerek dünyanın en
büyük borsalarından kabul edilen BM&F Bovespa'yı oluşturdu. Ayrıca, daha ilkin tekelci konumundaki reasürans işkolu
üçüncü kişi şirketlere açılmaktadır.[74] 31 Aralık 2007 itibarıyla Brezilya'da tahmini 21.304.000 geniş bant hattı
vardı. Geniş bant hat bağlantılarının yüzde 75'inden fazlası DSL, yüzde 10'u ise kablo modemler üzerinden yapılmış
oldu. Brezilya'nın kanıtlanmış maden kaynakları fazlaca geniştir. Büyük demir ve manganez rezervleri, endüstriyel
hammaddelerin ve ihracat kazançlarının önemli kaynaklarıdır. Nikel, kalay, kromit, uranyum, boksit, berilyum, bakır,
kurşun, tungsten, çinko, altın ve diğer mineral yatakları istismar edilmektedir. Çelik endüstrisinde gerekli olan
yüksek kaliteli kok kömürü tedariği yetersizdir. Turizm Dünya gezim uğrak yerleri listesinde 2018 yılında Brezilya 6.6
milyon gezgin (ve 5,9 milyar dolar gelir) ile en oldukça ziyaret edilen 48. ülke oldu. Güney Amerika'da turizm bir
bütün olarak hala gelişmemiş durumda: mesela, Avrupa'da, ülkeler 73.7 milyar dolar (İspanya) elde ederek 82.7 milyon
gezgin alıyor yada 67.3 milyar dolar (Fransa) gibi senelik gezim sayıları elde ediyor ve 89.4 milyon turist çekiyor.
2018'de Avrupa 710 milyon, Asya 347 milyon ve Kuzey ABD 142,2 milyon turist alırken, Güney ABD ancak 37 milyon, Orta
ABD 10.8 milyon ve Karayipler 25.7 milyon turist çekti.[75] En büyük şirketler Ayrıca bakınız: Brezilya şirketleri
listesi ve Brezilya'daki en büyük şirketler sıralaması 2017 yılında, 20 Brezilyalı firma Forbes Global 2000
sıralamasında yer aldı – Forbes dergisi tarafından dünyanın en iyi 2000 halka aleni şirketin senelik sıralaması, satış,
varlık, kâr ve piyasa değerinin bir birleşimine dayanıyor.[76] Listelenen 20 firma şunlardı: Dünya listesi
Kuruluş Endüstri Gelir (milyar $) Kârlar (milyar $) Varlıklar (milyar $) Piyasa değeri (milyar
$) Genel merkezi 38 Banco Itaú Unibanco Bankacılık 61.3 6.7 419.9 79.2 São Paulo 62
Banco Bradesco Bankacılık 70.2 4.3 362.4 53.5 Osasco, SP 132 Banco do Brasil
Bankacılık 57.3 2.3 430.6 29 Brasilia 156 Vale Madencilik 27.1 3.8 99.1
45.4 Rio de Janeiro 399 Petrobras Petrol & Gaz 81.1 - 4.3 247.3 61.3 Rio de Janeiro
610 Eletrobras Kamu hizmetleri 17.4 0.983 52.4 7.2 Rio de Janeiro 791 Itaúsa
Konglomera 1.3 2.4 18.1 23 São Paulo 895 JBS Gıda işleme 48.9 0.108 31.6
8.2 São Paulo 981 Ultrapar Konglomera 22.2 0.448 7.4 12.5 São Paulo 1103 Cielo
Mali hizmetler 3.5 1.1 9.4 20.9 Barueri, SP 1233 Braskem Chemicals 13.8 - 0.136
15.9 7.9 São Paulo 1325 BRF Gıda işleme 9.7 - 0.107 13.8 9.3 Itajaí, SC 1436
Sabesp Atık yönetimi 4 0.846 11.6 7.4 São Paulo 1503 Oi Telekomünikasyon 7.5 -
2 25.2 0.952 Rio de Janeiro 1515 Gerdau Demir çelik 10.8 - 0.395 16.8 1.4 Porto
Alegre, RS 1545 CBD Perakende 12 0.139 13.9 5.9 São Paulo 1572 CCR Taşımacılık
2.9 0.429 7.5 11.5 São Paulo 1597 Bovespa Menkul kıymetler borsası 0.666 0.415
9.7 12.8 São Paulo 1735 CPFL Energia Elektrik 5.4 0.258 13 8.4 Campinas, SP
1895 Kroton Educacional Yüksek öğretim 1.5 0.535 5.4 7.1 Belo Horizonte, MG Enerji Ana
maddeler: Brezilya'nın enerji politikası ve Brezilya'da yenilenebilir enerji Paraná'daki Itaipu Barajı Parnaíba'daki
bir rüzgar çiftliği Rio de Janeiro, Angra dos Reis'de Angra Nükleer Güç Santrali Brezilya hükümeti ithal petrole olan
bağımlılığı azaltmak için iddialı bir program başlattı. Dış alım daha önce ülkenin petrol ihtiyacının yüzde 70'inden
fazlasını oluşturuyordu, sadece Brezilya 2006-2007'de petrolde kendi kendine ehil hale geldi. Brezilya, 2019 senesinde
2.8 milyon varil/gün ile dünyanın en büyük 10. Petrol üreticisi olmuştu. Üretim, ülkenin talebini karşılamayı
başarıyor.[77] 2020 yılı başında petrol ve doğalgaz üretiminde ülke ilk kere günde 4 milyon varil petrol eşdeğerini
aşmıştır. 2020 Ocak ayında günde 3.168 milyon varil petrol ve 138.753 milyon metreküp doğal gaz çıkarıldı.[78]
Brezilya, dünyanın en büyük hidroelektrik güç üreticilerinden biridir. 2019'da Brezilya, 98.581 MW kurulu güce sahip
217 hidroelektrik santraline sahipti ve bu ülkenin enerji üretiminin yüzde 60.16'sını oluşturuyordu.[79] Toplam
elektrik üretiminde, 2019 yılında Brezilya, yüzde 75'ten fazlası yenilenebilir kaynaklardan (oy çokluğu hidroelektrik)
olan 170.000 megawatt kurulu kapasiteye ulaştı.[80][81] 2013 senesinde Güneydoğu bölgesi, ülkenin ana enerji tüketen
bölgesi olarak Ulusal Entegre Sistemi (SIN) yükünün ortalama yüzde 50'tepsi kullandı. Bölgenin kurulu elektrik üretim
kapasitesi yaklaşık 42.500 MW'tı ve bu Brezilya'nın üretim kapasitesinin ortalama üçte birini temsil ediyordu.
Hidroelektrik üretimi, bölgenin kurulu kapasitesinin yüzde 58'ini temsil ederken, geri kalan yüzde 42'si esas olarak
termoelektrik üretimine mukabil geliyordu. São Paulo, bu kapasitenin yüzde 40'ını; Minas Gerais yaklaşık yüzde 25'ini;
Rio de Janeiro yüzde 13.3'ünü ve Espírito Santo geri kalanını oluşturuyordu. Güney bölgesi, Çin'deki Üç Boğaz
Barajı'nın açılışına kadar birkaç yıl dünyanın en büyük hidroelektrik santrali olan Itaipu Barajı'na haizdir. Santral
dünyanın en büyük ikinci hidroelektrik santrali olmaya devam ediyor. Brezilya, Itaipu Tesisi'nin Paraguay ile ortak
sahibidir: baraj, iki ülke arasındaki sınırda bulunan Paraná Nehri üstünde yer almaktadır. Her biri 700 MW'lık 20 adet
türbin ünitesi ile 14 GW kurulu üretim kapasitesine haizdir. Kuzey bölgesi de, ulusal enerjinin çoğunu üreten Belo
Monte Barajı ve Tucuruí Barajı şeklinde büyük hidroelektrik santrallerine haizdir. Brezilya'nın hidroelektrik
potansiyeli henüz tam olarak kullanılmamıştır, bu nedenle ülke hala kendi topraklarında birkaç yenilenebilir enerji
santrali inşa etme yeterliğine haizdir.[82][83] Eylül 2020 itibarıyla, Ulusal Elektrik Sistem İşleticisi'ne (ONS,
Operador Nacional do Sistema Elétrico) bakılırsa, rüzgâr gücünün toplam kurulu kapasitesi 16.3 GW ve yaklaşık kapasite
faktörü yüzde 58 idi.[84] Dünya ortalama rüzgar üretim kapasitesi faktörü yüzde 24.7 iken, Kuzey Brezilya'da, bilhassa
Bahia eyaletinde, bazı rüzgar çiftliklerinin yaklaşık yüzde 60'ın üzerinde kapasite faktörüne sahip alanlar
vardır;[21][85] Kuzeydoğu bölgesindeki yaklaşık kapasite faktörü kıyıda yüzde 45 ve iç kısımlarda yüzde 49'dur.[86]
2019 senesinde, rüzgar enerjisi ülkede üretilen enerjinin yüzde 9'unu temsil etti.[79] 2019'da, ülkenin tahmini olarak
500 GW civarında rüzgar enerjisi üretim potansiyeline haiz olduğu (ama, yalnızca karada) ve ülkenin mevcut talebinin üç
katını karşılamaya yetecek kadar enerji yeterliğine sahip olduğu tahmin ediliyordu.[87][88] Nükleer enerji, Brezilya
kurulu elektrik gücünün ortalama yüzde 4'ünü oluşturuyor.[89] Nükleer enerji üretim tekeli, Eletrobrás'ın tamamen haiz
olduğu bir yan kuruluş olan Eletronuclear'a (Eletrobrás Eletronuclear S/A) aittir. Ülkenin nükleer enerjisi, Angra'daki
iki reaktör tarafınca üretilir. Almirante Álvaro Alberto Nükleer Merkezi (CNAAA) Praia de Itaorna üstünde Angra dos
Reis, Rio de Janeiro'da yer verilmiştir. Güç santrali 1982 senesinde elektrik şebekesine bağlanan 657 MW kapasiteli
Angra I ve 2000 yılında bağlanan 1.350 MW kapasiteli Angra II olmak suretiyle iki basınçlı su reaktöründen
oluşmaktadır. 1.350 MW'lık öngörülen güce sahip üçüncü bir reaktör olan Angra III'ün yapımı devam etmektedir.[90]
Eylül 2020 itibarıyla, ONS'ye bakılırsa, fotovoltaik güneş enerjisinin toplam kurulu gücü 6.9 GW, ortalama kapasite
faktörü ise yüzde 23'tür. En yüksek güneş ışınımına sahip Brezilya eyaletlerinden bazıları, hakikaten de dünya güneş
ışınımı kayıtlarında yer edinen Minas Gerais, Bahia ve Goiás'dır.[21][91][92] 2019 yılında, güneş enerjisi ülkede
üretilen enerjinin yüzde 1.27'tepsi temsil ediyordu.[79] Ekonomik konum İstatistik Tablosu Enflasyon (IPCA) 2002
yüzde 12.53 2003 yüzde 9.30 2004 yüzde 7.60 2005 yüzde 5.69 2006 yüzde 3.14 2007 yüzde 4.46
2008 yüzde 5.91 2009 yüzde 4.31 2010 yüzde 5.90 2011 yüzde 6.50 2012 yüzde 5.84 2013 yüzde 5.91
2014 yüzde 6.41 2015 yüzde 10.67 2016 yüzde 6.29 2017 yüzde 2.95 2018 yüzde 3.75 Kaynak:[93]
1950-2013 arası Ortalama GSYİH büyüme oranı 1950-59 yüzde 7.1 1960-69 yüzde 6.1 1970-79 yüzde 8.9
1980-89 yüzde 3.0 1990-99 yüzde 1.7 2000-09 yüzde 3.3 2010-17 yüzde 1.4 Kaynak:[94] Sürdürülebilir
büyüme Portekizli kâşifler 1500'de bölgeye gelmişti, sadece ancak 1808'de Brezilya, Portekiz sömürge hükümetinden ilk
üretim tesisleri ve üreticilerini kurmak için izin alabilmişti. 21. Yüzyılda Brezilya, dünyanın sekizinci en büyük
ekonomisi halini aldı. Başlangıçta, dış satımı şeker, kauçuk ve altın benzer biçimde temel ham ve birincil mallara
dayanıyordu. Bugün ihracatın yüzde 84'ü mamul ve yarı mamul ürünlerden oluşmaktadır. Büyük ekonomik dönüşüm ve gelişme
dönemi 1875 ve 1975 yılları içinde gerçekleşmiştir.[95] Son on yılda, yerli üretim yüzde 32.3 artış kaydetmiştir. Her
sene yüzde 47 veya yüzde 3.6 oranında büyüyen tarım ticareti (tarım ve sığır yetiştirme), Brezilya ekonomisinde devamlı
ayarlamalar gerektiren uluslararası krizleri atlattıktan sonrasında bile en müteharrik işkoluydu.[96] Brezilya hükümeti
ek olarak büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan Programa de Aceleração do Crescimento isimli bir ekonomik kalkınmayı
hızlandırma programı başlattı.[97] Uluslararası Şeffaflık Örgütü'ne göre Brezilya'nın uluslararası hayattaki şeffaflık
sıralaması 75. Sırada yer almaktadır.[98] Denetim ve yine düzenleme Ekonomiyi dengelemek için son zamanlarda düşünülen
önlemler içinde Brezilya, toplumsal emniyet (devlet ve emeklilik maaşları) ve vergi sistemlerinde reformlar
gerçekleştirmiş oldu. Bu değişiklikler beraberinde kayda kıymet bir katkı getirdi: federal, eyalet ve belediye
düzeylerinde yürütme organları tarafınca meydana getirilen amme harcamalarını denetleyen bir Mali Sorumluluk Yasası.
Aynı zamanda, yönetim verimliliğine yönelik yatırımlar yapılmış ve dış satımı, endüstriyi ve ticareti teşvik etmek için
politikalar oluşturulmuş, böylece mahalli ve uluslararası yatırımcılar ve üreticiler için "fırsat pencereleri"
yaratılmıştır. Bu değişikliklerle Brezilya savunmasızlığını azaltmıştır: tükettiği petrolü ithal etmemekte; döviz
kuruna bağlı sertifikalarla iç borcunu yarıya indirmekte ve ihracatın yılda ortalama yüzde 20 oranında büyüdüğünü
görmüştür. Döviz kuru, sanayi işkoluna veya enflasyona (yılda yüzde 4) baskı yapmaz ve likidite krizi olasılığını
ortadan kaldırır. Sonuç olarak, ülke, 12 yıl sonrasında, ihracat ve ithalatın yanı sıra ürem ödemeleri, hizmetler ve
yurtdışı ödemelerini ölçen hesaplarda bariz bir denge yakalamıştır. Bu nedenle, muteber ekonomistler, ülkenin olası
dünya ekonomik krizilerinden derinden etkilenmeyeceğini dile getirmektedirler.[99] 2017'te başkan Michel Temer,
"modern kölelik" ile suçlanan şirketlerin listesini kamuoyuna açıklamayı reddetti. 2003 senesinde Lula Da Silva'nın
başkanlığından bu yana her yıl halka açık olan bu sıralama, şirketleri para cezalarını ödemeye ve siyasi derslik
yolsuzluğunun yasaya saygı duymaktan ödün verme riski taşıyan bir ülkede iş düzenlemelerine uymaya ikna etmeyi
amaçlıyordu. Başkanın "toprak sahipleri lobisi" ile olan ilişkileri, bu yüzden görevden alınan Cumhurbaşkanı Dilma
Rousseff tarafınca kınandı.[100] Brezilya için İngiltere ile ticaret yapmak, daha fazla yatırım, daha iyi deneyimli
işgücüne erişim, organik kaynakların satışı, vergi ihracatı ve İngiliz mal ve hizmetlerine erişim anlamına gelebilir.
Rio de Janeiro'nun merkezi iş bölgesi. Tutarlı politikalar Üretken işkollarına destek her düzeyde basitleştirilmiştir;
faal ve bağımsız, kurultay ve hüküm birimleri kaide ve yönetmeliklerin değerlendirilmesini yürütmektedir. Ekonomiyi
canlandırmak için alınan başlıca önlemler içinde, üretilen mamüller vergisinde (IPI) yüzde 30'a varan indirim ve
karayolu kargo taşımacılığı filolarına 8 milyar dolarlık yatırım yapılması ve böylece dağıtım lojistiğinin
iyileştirilmesi yer alıyordu. Daha fazla kaynak, iş ve malumat telemerkezlerinin yayılmasını garanti etmektedir. Bu
işkolunun ön saflarında yer edinen sanayi, teknoloji ve dış ticaret politikası, yazılım ve yarı iletken, ilaç ve
eczacılık ürünleri ve kapital malları sektörleri örneğini izleyerek belirli işkollarına 19.5 milyar dolar yatırım
yapmaktadır.[101] Birleşme ve devralmalar 1985 ve 2017 yılları içinde, Brezilyalı kuruluşların katılımıyla bilinen
toplam kıymeti 1.185 milyar Amerika doları olan 11.563 birleşme ve devralma açıklandı.[102] 2010 yılı, 115 milyar
dolarlık işlemlerle kıymet açısından yeni bir üstün dereceli yıl oldu. Değer temelinde ilk 100 anlaşmada yabancı bir
firma müşteri ancak dört Brezilya şirketi olduğunu belirtmek icap eder. Bu da direkt yatırım açısından ülkeye olan
güçlü ilgiyi yansıtmaktadır. Brezilyalı şirketlerin ya alıcı veya hedef rolünü üstlendiği en büyük anlaşmaların bir
listesi: Açıklanma Tarihi Alıcı Adı Alıcının Endüstrisi Alıcı Ulus Hedef Adı Hedefin Endüstrisi
Hedef Ulus İşlem Değeri (milyar $) 01.09.2010 Petrobras Petrol & Gaz Brezilya Brezilya Petrol ve
Gaz Bloku Petrol & Gaz Brezilya 42,877.03 20.02.2017 Vale SA Metaller & Madencilik Brezilya
Valepar SA Metaller & Madencilik Brezilya 20,956.66 11.08.2006 Cia Vale do Rio Doce SA Metaller &
Madencilik Brezilya Inco Ltd Metaller & Madencilik Kanada 17,150.30 20.02.2008 BM&F
Aracılık hizmetleri Brezilya Bovespa Holding SA Aracılık hizmetleri Brezilya 10,309.09
13.01.2000 Telefónica SA Telekomünikasyon hizmetleri İspanya Telecommunicacoes de São Paulo
Telekomünikasyon hizmetleri Brezilya 10,213.31 31.07.2014 Telefónica Brasil SA Telekomünikasyon
hizmetleri Brezilya GVT Participacoes SA Telekomünikasyon hizmetleri Brezilya 9,823.31
10.05.2010 Telefónica SA Telekomünikasyon hizmetleri İspanya Brasilcel NV Telekomünikasyon
hizmetleri Brezilya 9,742.79 03.11./2008 Banco Itaú Holding Financeira Bankacılık Brezilya
Unibanco Holdings SA Diğer finansal hizmetler Brezilya 8,464.77 03.03.2004 Ambev Yiyecek ve
içecek Brezilya John Labatt Ltd Yiyecek ve meşrubat Kanada 7,758.01 01.10.2010 China
Petrochemical Corporation Petrol & Gaz Çin Repsol YPF Brasil SA Petrol & Gaz Brezilya 7,111.00
07.02.2012 Banestado Participacoes Diğer finansal hizmetler Brezilya Redecard SA Bilgisayar ve
muhit birimleri Brezilya 6,821.71 Girişimcilik 2011'de Küresel Girişimcilik Monitörü'nün bir araştırmasına
bakılırsa Brezilya'da, bir iş kuran yahut sahibi olan 18 ile 64 yaşları içinde 27 milyon yetişkin ya bir işe başladı
veya sahibi oldu, bu da dört Brezilyalı yetişkinden fazlasının girişimci olduğu anlamına geliyordu. İncelenen diğer 54
ülke ile karşılaştırıldığında Brezilya, toplam girişimci sayısında üçüncü en yüksek ülke oldu. Bir devlet kurumu olan
Uygulamalı Ekonomik Araştırma Enstitüsü (Ipea), Brezilya'da 37 milyon işin 10'dan azca çalışanı olan işletmelerle
ilişkili olduğunu buldu.[103] Brezilya, karmaşık bürokrasisi nedeniyle iş yapmak için bölgedeki en zor ülkelerden biri
olarak uluslararası düzeyde yer almasına rağmen, büyük iç tüketici pazarı ve muhtelif hükümet programları sayesinde
sağlıklı bir girişimci sayısına sahiptir. Küresel Girişimcilik Monitörü (GEM) tarafınca meydana getirilen en son
araştırma, 2013 senesinde Brezilyalı yeni girişimcilerin yüzde 50.4'ünün adam olduğunu, yüzde 33.8'inin 35-44 yaş
grubunda olduğunu, yüzde 36.9'unun lise mezunu bulunduğunu ve yüzde 47.9'unun Brezilya asgari ücretinin 3-6 katını
kazandığını ortaya koydu. Buna karşılık, girişimcilerin yüzde 49.6'sı kadın, ancak yüzde 7'si 55-64 yaş grubunda, yüzde
1'i yüksek lisans öğrenim derecesine sahip ve yüzde 1.7'si asgari ücretin 9 katından fazlasını kazanır durumdadır.[104]
Kredi notu Brezilya'nın kredi notu, Standard & Poor's (S&P) tarafınca Mart 2014'te BBB'ye düşürüldü, bu da önemsiz
olanın ancak bir çentik üzerindeydi.[105] Ocak 2018'de S&P tarafınca yatırım derecesinin altında 2 çentik olan BB-' ye
indirildi.[106] Güney Kore ekonomisi, nominal olarak dünyanın 11. Büyük ve satınalma gücü paritesi bakımından 13.
Büyük ekonomisi olup Asya'nın da dördüncü büyük ekonomisidir. Güney Kore karma bir iktisat olup[14][15][16] ülke
ekonomisine chaebol denilen aile konglomeratları hakimdir. Güney Kore fakir ve gelişmekte olan bir ülke iken Han Nehri
Mucizesi ile yaşadığı büyük ekonomik kalkınma ile gelişmiş yüksek gelirli bir ülke halini aldı.[17] Güney Kore kendisi
ile aynı ekonomik gelişmeyi sağlamış olan Tayvan, Singapur ve Hong Kong ile birlikte Asya Kaplanları olarak anılır.
Bununla beraber ülke 1997 Doğu Asya Mali Krizi'nden oldukça etkilenmiştir. Güney Kore G-20 ve OECD üyesi olup 21.
Yüzyılda dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olma potansiyeline haiz sonraki 11 ülkelerinden biridir. Ekonomik
kalkınma için, Japon ekonomik iyileşmesinin[18] öncülüğünde olumlu siyaset yönergesi yaratılmış, Kore Savaşı[19]
esnasında ve ondan sonra Kore Yarımadasında Amerikan birliklerine lojistik elde eden bir kale olarak Güney Kore'nin
titiz öğrenim sistemi ve yüksek teşvikliliğe sahip ve eğitimli bir nüfusun kurulması, ülkenin yüksek teknoloji
patlamasının ve süratli ekonomik gelişimin hızlandırılmasından büyük seviyede sorumludur.[20] Güney Kore, nüfus
artışını ve büyük bir iç tüketici pazarının oluşumunu engellemiş olan küçük topraklarında hemen hemen naturel kaynaktan
yoksun ve her zaman aşırı nüfusa haiz olmuş, ekonomisine kaynak kurmak için ihracata yönelik bir ekonomik stratejiyi
benimsemiştir ve 2014'te Güney Kore, yedinci en büyük ihracatçı ve yedinci en büyük ithalatçı konumundadır. Kore
Bankası ve Kore Kalkınma Enstitüsü düzenli olarak olarak Güney Kore ekonomisinin mühim ekonomik göstergelerini ve
ekonomik eğilimlerini yayınlamaktadır.[21][22] 1997 Asya mali bunalımında, Güney Kore ekonomisi bir likidite krizine
maruz kalmış ve IMF tarafınca kurtarma ile Güney Kore ekonomisi yeniden yapılandırılmış ve Başkan Yardımcısı Kim Dae
Jung'un ardışık DJnomik politikasıyla modernize edilmişti ve bu BİT endüstrisinin milli gelişiminin kararı da dâhil
olarak kurtarılmaya dayanıyordu.[23] Tarihi olarak, para destekleri, Kore'de yeni teknolojilerin benimsenmesini
hızlandırma aracı olarak kullanıldı ve sonunda Güney Kore ekonomisi için daha süratli taşınabilir ölçütlerin
benimsenmesine ve geliştirilmesine yardımcı oldu.[24] Bilişim teknolojileri endüstrisinin gelişimi, yenilikçi
uygulamalar ve katma kıymetli hizmetler yaratan yazılım sektöründen ziyade kablolu ve kablosuz telekomünikasyon ağı
nüfuzunu artırmaya odaklanan donanım işkolu üzerinde yoğunlaşmıştır.[25] Güney Kore ekonomisi tüketici elektroniği'nin
küresel reisidir[26] ve taşınabilir genişbant,[27][28] ve zeki telefon[29] konusunda da mühim girdilere haizdir. Güney
Kore'nin LCD TV küresel pazar oranı 2007'de yüzde 27 iken 2009'da yüzde 37'ye yükselmiş ve yakında Japonya'nın bir
numaralı LCD TV tedarikçisi olarak Japonya'nın yerini alacaktır.[30] Güney Kore ekonomisi 2015 BİT Gelişme
Endeksi'nde[31] ve 2015 Bloomberg Yenilik Endeksi'nde[32] dünyada 1 numaraya yükselmiştir. Güney Kore, ekonomisinin
yüksek gelişme gücüne ve aleni yapısal istikrarına rağmen, derin askeri bunalım dönemlerinde Kuzey Kore'nin cenk
piyasalarındaki negatif etkileri sebebiyle ekonomisi borsa kredi notunda süreklilik arz eden bir hasar
yaşamıştır.[33][34] Bununla beraber, Uluslararası Para Fonu gibi ünlü finansal örgütler, Güney Kore ekonomisinin
muhtelif ekonomik bunalımlara karşı dayanıklılığını, düşük devlet borcunu ve olası finansal acele durumları hızla
harekete geçirebilecek yüksek mali yedekleri de desteklemektedir.[35] Dünya Bankası gibi diğer finansal örgütler,
Kore'yi BRIC ve Endonezya'nın yanı sıra gelecek neslin en süratli büyüyen büyük ekonomilerinden biri olarak
tanımlamaktadır.[36] Güney Kore, küresel mali buhran esnasında bir resesyona uğramayan az sayıdaki gelişmiş ülkeden
biriydi,[37] ekonomik gelişme payı 2010'da yüzde 6,1'e ulaşmış[38] ve 2008'deki yüzde 2,3'lik ve 2009'da küresel
finansal krizin vuruşuyla yüzde 0,2'lik ekonomik büyümeden keskin bir toparlanma gerçekleştirmiştir. Güney Koreli
ekonomisi, cari işlemler hesabının 2013 nihayetinde 70,7 milyar Amerika doları fazla vermesi ile yeniden toparlanmış,
küresel ekonomik bunalımın belirsizlikleri nedeniyle 2012'den itibaren yüzde 47 büyümüştür ve mühim ekonomik çıktıları
teknoloji ürünleri ihracatı oluşturmuştur.[39] Güney Kore, OECD'nin resmî kalkınma yardımlarının (ODA - official
development assistance) tarihsel bir alıcısı konumundaydı. 1980'lerin ortalarından 1990'ların ortalarına kadar, Güney
Kore'nin şahıs başı SAGP'ye bakılırsa GSYİH cinsinden ölçülen ekonomik refahı hala sanayileşmiş ulusların yalnızca bir
kısmı kadardı.[40] 1980'de şahıs başına düşen Güney Kore GSYİH'sı 2,300 Amerika dolardı ve bu Singapur, Hong Kong ve
Japonya şeklinde gelişmiş Asya ekonomilerinin ortalama üçte biri idi. O zamandan beri, Güney Kore gelişmiş bir
ekonomiye kavuşarak, kişi başına düşen GSYİH'sını 2010'da 30.000 dolara, doğrusu otuz sene önceye göre nerede ise on üç
katına yükseltmiştir. Aynı dönemde, ülkenin toplam GSYİH'sı 88 milyar dolardan 1.460 milyar dolara yükselmiştir.[41]
2009 yılında Güney Kore, büyük bir resmî kalkınma yardımı veren konuma yükselen ilk eski resmî kalkınma yardımı alıcısı
oldu.[10] 2008 ve 2009 yılları arasında Güney Kore, Kuzey Kore dışındaki ülkelere 1.7 milyar dolarlık ekonomik yardımda
bulunmuştur. Güney Kore'nin senelik Kuzey Kore'ye yapmış olduğu ekonomik yardım tarihsel olarak resmî kalkınma yardımı
programının iki katından fazla olmuştur.[42] 23 Haziran 2012'de, Güney Kore, kronolojik olarak, Japonya, Amerika
Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, Almanya ve Birleşik Krallık'tan sonra 20-50 kulübünün 7. üyesi (nüfusu 50 milyonu
aşan ve kişi başına düşen geliri 20.000 ABD Doları tutturmak için) olma imkânını bulmuştur.[43] Amerika Birleşik
Devletleri ile Kore Cumhuriyeti arasındaki serbest tecim antlaşması 1 Nisan 2007'de imzalandı. Avrupa Birliği-Güney
Kore Serbest Ticaret Antlaşması ise 15 Ekim 2009'da imzalandı. Güney Kore ekonomisi, Bilgi Ekonomisi Bakanlığı[44] ile
birlikte ve Güney Kore-Avustralya Serbest Ticaret Anlaşması uyarınca, enerji ithalatlarına ve alakalı rafineri
teknolojilerine[45][46][47] büyük seviyede bağımlıdır.[48] Kanada-Güney Kore Serbest Ticaret Antlaşması 2014'te
imzalanmıştır. Çin-Güney Kore Serbest Ticaret Antlaşması 10 Kasım 2014'te resmi olarak onaylanmıştır. Güney Kore,
Kültür, Spor ve Turizm Bakanlığı rehberliğinde, mühim ihracat odaklı müzik sanayisine[49][50] ayrıca, dünyanın en büyük
kapalı eğlence parkı Lotte World'e haiz bulunmaktadır[51] (Daha fazla bilgi için bakınız: Kore K-Pop Hot 100).
İçindekiler 1 Geçmiş 1.1 Genel bakış 1.2 1960'lardan 1980'lere kadar hızlı bir büyüme 1.3
1990'lar ve Asya Finansal Krizi 1.4 2000'ler 1.5 1990'lı ve 2000'li yıllarda yüksek teknoloji
sanayisi 2 İşkolları 2.1 Gemi yapımı 2.2 Otomotiv 2.3 Madencilik 2.4 İnşaat
2.5 Silahlanma 2.6 Turizm 3 Ticaret istatistikleri 4 Ayrıca bakınız 5 Kaynakça 6 Ek
okumalar 7 Dış bağlantılar Geçmiş 1961-2015 arası Güney Kore ekonomisinin tarihi gelişimi Genel bakış Kore Savaşı
daha sonra, Güney Kore on yıldan fazla bir süredir dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olarak kaldı. 1960'ta şahıs
başına gayri safi yurt içi hasıla 79 dolardı,[52] ve bu bazı Sahra altı ülkelerden bile daha düşüktü.[53] Sanayi
işkolunun büyümesi, ekonomik kalkınmanın temel teşvik unsuruydu. 1986'da, imalat sanayisi, gayri safi yurt içi
hasılanın (GSYİH) ortalama yüzde 30'unu ve iş gücünün yüzde 25'ini oluşturuyordu. Güçlü iç teşviklerden ve dış
yardımdan faydalanan Seul sanayicileri, modası geçmiş veya yeni inşa edilen tesislere uygar teknolojileri hızlı bir
şekilde uyarladı, emtia üretimini artırdı —bilhassa dış pazarlarda satılanlar— ve gelirleri daha da sanayi
genişlemesiyle geri döndürmüştü. Sonuç olarak, endüstri, ülkenin görünümünü değiştirerek milyonlarca işçiyi kentsel
üretim merkezlerine çekmiştir. 1989'da Güney Kore ekonomisinde bir düşüş, ihracattaki ve dış siparişlerdeki keskin
düşüşe paralel olarak endüstri sektöründe derin endişelere neden olmuştu. Ticaret ve Sanayi Bakanlığı araştırmacıları,
cılız ihracat performansının, aşırı kazanılan kazancı, artan ücretleri ve yüksek iş gücü maliyetlerini, sık grevleri ve
yüksek ürem oranlarını içeren ülke ekonomisine gömülü yapısal sorunlardan kaynaklandığını belirtti. Sonuç, bir dizi
elektronik, otomotiv ve tekstil üreticisinin yanı sıra parçaları tedarik eden küçük şirketlerdeki stokların artması ve
üretimdeki ciddi kesintilerdi. Fabrika özdevin sistemleri (factory automation systems), emek bağımlılığını azaltmak,
üretkenliği çok daha minik bir iş gücü ile ve rekabet enerjisini çoğaltmak amacıyla hayata geçirildi. Güney Kore'nin
üreticilerinin üçte ikisinin, tesis yatırımları için mevcut olan fonların yarısından fazlasını özdevin sistemlerine
harcadığı tahmin ediliyordu. Şu anda, Kore gelişmiş bir pazarı olan gelişmiş bir ülkedir. 1960'lardan 1980'lere kadar
süratli bir gelişme Güney Kore'nin 1911'den 2008'e GSYİH (SAGP) büyümesi Güney Kore'nin gayri safi yurt içi hasıla
averajı, yılda yüzde 8'den fazla arttı; 1962'de 2.7 milyar ABD doları olan[54] 1989'da 230 milyar ABD dolarına,[55]
2006'da trilyon dolar seviyesine ulaşmıştır. Kişi başına düşen nominal GSYİH, 1962 senesinde 103.88 dolar iken[56]
1989'da 5,438.24 dolara yükseldi ve 2006'da da 20.000 dolar seviyesine ulaştı.[57] İmalat sanayisi, 1962'de GSMH'nın
yüzde 14,3'ünden 1987'de yüzde 30,3'üne terfi etmiştir. Emtia tecim kütlesi 1962'de 480 milyon dolardan 1990'da 127.9
milyar dolara çıkmış, yerli tasarrufların GSMH'ya oranı da 1962'de yüzde 3,3 iken 1989'da yüzde 35,8'e yükselmiştir.
Güney Kore'nin kişi başına düşen GSMH'sı hala düşük olsa da, 1965 yılında Güney Kore'nin büyüme payı, çoğu endüstriyel
alanda ilk defa Kuzey Kore'nin gelişme oranını aşmıştı.[58] Hızlı sanayileşmede en mühim müessir, 1960'ların başında
dışa dönük bir stratejinin benimsenmesiydi.[kaynak belirtilmeli] Bu strateji, bilhassa Güney Kore'nin fakir doğal
kaynak yeteneği, düşük tasarruf oranı ve küçük yerel piyasası için oldukça uygun oldu. Strateji, Güney Kore'nin
rekabete dayanan üstünlük geliştirebileceği emek yoğun olarak yapım edilen mallarda ihracat vasıtasıyla ekonomik
büyümeyi desteklemişti. Bu süreçte hükûmet girişimleri önemli rol oynamıştır. İhracata dayalı sanayileşme kalıbında
Güney Kore hükûmeti, rekabet enerjisini yükseltmek ve küresel piyasada rekabet edebilmek için şirketleri yeni
teknolojiler geliştirmeye ve üretkenlikte verimliliği arttırmaya teşvik etti.[59] Devlet düzenlemelerine ve taleplerine
bağlı olarak şirketler, hızla gelişen internasyonal alanda ihracat pazarlarını hızla geliştirmek için sübvansiyon ve
yatırım desteğiyle ödüllendirildi.[59] Buna ek olarak, yurt içi tasarruf sıkıntısını gidermek için yabancı sermayenin
girişi büyük ölçüde teşvik edildi. Bu çabalar Güney Kore'nin ihracatta ve daha sonra gelir artışında süratli bir
gelişme yaşamasına neden oldu. Sanayi işkoluna vurgu yaparak, Seul'ün ihracata yönelik kalkınma stratejisi, kırsal
kesimi nispeten az gelişmiş bırakmıştı. Madencilik dışında, bir çok endüstri yatırımı, kuzeybatı ve güneydoğudaki
kentsel alanlarda bulunuyordu. Ağır sanayi çoğu zaman ülkenin güneyinde yer almıştır. Seul'deki fabrikalar 1978'de tüm
katma değerli üreticilerin yüzde 25'inden fazlasını elde etmiş; çevredeki Gyeonggi ilindeki fabrikalarla birlikte
alındığında, Seul bölgesindeki fabrikalar o yıl yapılan tüm imalatın yüzde 46'sını gerçekleştirmiştir. Seul'deki ve
Gyeonggi ilindeki fabrikalar, ülkedeki 2.1 milyon yapınak işçisinin yüzde 48'ini istihdam etmekteydi. Sanayi ve ziraat
işkolları arasındaki gelir eşitsizliğinin artması 1970'lerde ciddi bir sıkıntı haline gelmiş ve hükûmetin çiftlik
gelirlerini artırma ve kırsal yaşam standartlarını iyileştirme çabalarına rağmen bir sorun olarak kalmıştır.
1980'lerin başlangıcında, enflasyonun test dibine katılımı için muhafazakar bir para politikası ve sıkı malî tedbirler
alındı. Para arzının büyümesi 1970'lerin yüzde 30'lu oranlarından yüzde 15'lere düşürülmüştür. Seul kısa bir süre için
bütçesini bile dondurmuştu. Ekonomide hükûmetin aracılığı büyük seviyede azaltıldı ve ithalat ve yabancı yatırım
politikaları rekabeti teşvik etmek için serbestleştirildi. Kırsal ve kentsel iş alanları arasındaki dengesizliği
azaltmak için Seul, çiftlik makineleşmesini daha da teşvik ederken, yollar ve yazışma tesisleri benzer biçimde kamu
projelerine meydana getirilen yatırımları genişletti.[60] Son on senenin başlangıcında uygulanan tedbirler, Dünya
ekonomisinde önemli gelişmelerle birleşmiş, Güney Kore ekonomisinin 1980'lerin sonlarında kaybettiği ivmeyi yine
kazanmasına yardımcı olmuştur. Güney Kore, 1982-1987 yılları arasında ortalama yüzde 9,2'lik, 1986 ile 1988 yılları
arasında ise yüzde 12,5'lik bir gelişme kaydetmiştir. 1970'lerin çift haneli enflasyonu test altına alınmıştır. Toptan
eşya fiyat enflasyonu 1980'den 1988'e kadar yılda yüzde 2,1; tüketici fiyatları enflasyonu ise yılda yaklaşık yüzde 4.7
artmıştır. Seul, 1986 senesinde ödemeler dengesi içindeki ilk mühim fazlasını gerçekleştirmiş ve sırasıyla 1987 ve
1988'de 7,7 milyar ABD doları ve 11,4 milyar Amerika doları fazla vermiştir. Bu gelişme Güney Kore'nin dış borç
seviyesini azaltmaya başlamasına imkân tanımıştır. Bununla beraber, 1989 için tecim fazlası, ancak 4,6 milyar dolar idi
ve 1990 için küçük bir olumsuz denge öngörülüyordu.[kaynak belirtilmeli] 1990'lar ve Asya Finansal Krizi 1990'lı
yılların ilk yarısında Güney Kore ekonomisi hem hususi tüketim bununla birlikte GSYİH'da istikrarlı ve kuvvetli bir
gelişme kaydetti. Bu durum 1997'de Asya Mali Krizi ile hızlı bir biçimde değişti. Spekülatörler tarafınca başka birçok
Asya para birimine taarruz düzenlendiğinde, Kore wonunun Ekim 1997'de ağır bir biçimde kıymeti düşmeye başladı.[61]
Sorun, Kore'nin ticari bankalarının çoğunda takipteki krediler problemi nedeniyle daha da kötüleşti. Aralık 1997'ye
gelindiğinde IMF, 58,4 milyar dolarlık kurtarma planının bir parçası olacak olan 21 milyar dolarlık bir krediyi
onayladı.[61] Ocak 1998'de hükûmet, Kore'nin ticari bankalarının üçte birini kapattıüını duyurdu.[61] 1998 süresince
Kore ekonomisi yaklaşık yüzde -6.65 oranında çeyrek devre süresince küçülmeye devam etmişti.[61] Koreli chaebol Daewoo,
1999'da borç sorunu sebebiyle hükûmet tarafınca kapatılıp krizin kazazedesi oldu. Amerikan firması General Motors,
Daewoo'nun motor bölümünü satın almıştı. Hint kökenli konglomerat Tata Grubu, Daewoo'nun kamyon ve ağır taşıt araçları
bölümünü satın aldı.[61] Güney Kore hükûmetinin eylemleri ve uluslararası borç verenler tarafınca borç swapları,
ülkenin mali problemlerini içeriyordu. Güney Kore'nin Asya Mali Krizinden kurtarılması, emek ayarlamaları (diğer bir
deyişle, elastiki ücret oranlarına sahip dinamik ve üretken bir işgücü piyasası) ve başkaca mali kaynaklar ile
ilişkilendirilebilir.[61] 1999 yılının ilk çeyreğine kadar, GSYİH büyümesi yüzde 5,4'e yükselmiş ve ondan sonra
kuvvetli bir gelişme ile döviz kurundaki deflasyonist baskı ile birleştiğinde yıllık yüzde 10.5'lik bir büyümeye niçin
olmuştur. Aralık 1999'da Cumhurbaşkanı Kim Dae-jung döviz krizini ilan etmiştir.[61] 2000'ler Kore ekonomisi merkezi
planlı, hükûmet tarafından yönlendirilen yatırım modelinden piyasaya daha odaklı bir yatırım modeline geçti. Başkan Kim
Dae-jung tarafından meydana getirilen bu ekonomik yenilik hareketleri, Kore'nin 1999'da yüzde 10.8 ve 2000'de yüzde
9.2'lik büyüme oranları ile Asya'nın az sayıdaki esneyen ekonomilerinden birini korumasına destek oldu. Küresel
ekonominin yavaşlaması, ihracatın düşmesi ve ihtiyaç duyulan kurumsal ve mali yenileşmelerin durduğu algısı 2001'de
büyümeyi yüzde 3.3'e geriletti. Doksanların sonlarındaki krizden geri döndükten sonra ekonomi, yüzde 9.08'lik bir
GSYİH büyümesiyle 2000 yılında güçlü bir gelişme ile yoluna devam etti.[61] Bununla beraber, Güney Kore ekonomisi 11
Eylül saldırılarından etkilenmiştir. Yavaşlayan küresel iktisat, düşen dış satım ve kurumsal ve mali reformların
durduğu algısı 2001'de büyümenin yüzde 3.8'e gerilemesine neden oldu.[62] Sanayileşme sayesinde, saat başına GSYİH
(işgücü çıktısı), 1963'te 2.80 ABD doları seviyeden, 1989'da üç kattan fazla artarak 10.00 Amerika doları seviyelerine
çıktı.[62] Daha yakın bir tarihte iktisat, 2003 yılından itibaren yüzde 4-5 içinde bir gelişme oranını dengeledi ve
korudu.[62] Sanayi ve inşaat tarafınca yönlendirilen 2002 senesinde anemik (solgun) küresel büyümeye karşın büyüme
yüzde 5.8[63] olmuştur. Kore konglomeratlarının tekrar düzenlenmesi (bankalar), bankaların özelleştirilmesi ve —batkı
eden şirketlerin pazardan çıkışlarının yapabilmesi için— daha özgür bir ekonomi yaratılması Kore'nin en mühim noksan
yenileşme görevleri olmaya devam etmektedir. Büyüme 2003 yılında yine yavaşladı, sadece HDTV'ler ve cep telefonları
benzer biçimde önemli dış satım ürünlerine olan yoğun talep nedeniyle üretim 2006'da yüzde 5 artmıştır.[kaynak
belirtilmeli] Sanayileşmiş ekonomilerin çoğunda olduğu şeklinde, Kore 2000'li yılların sonundaki durgunluk döneminde
önemli gerilemelere uğradı. 2008 yılının dördüncü çeyreğinde, bir önceki çeyreğe bakılırsa yüzde 3,4 düşen büyüme, ilk
üç aylık büyümenin 10 yıldaki ilk çeyrek büyümesinden ve senenin ilk üç aylık dönemindeki büyümesinden 2009 yılına
kadar olumsuz çıkmaya devam etti.[64] Ekonominin çoğu işkolu, 2009 Ocak ayı itibarıyla imalat sanayisinde yüzde 25,6
düşüş ve tüketici malları satışlarında yüzde 3,1 düşüşle değişiklik bildirdi.[64] Otomobil ve yarı iletkenlerin
ekonominin iki tehlikeli sonuç direği olan dış satımı, sırasıyla yüzde 55.9 ve yüzde 46.9 oranında daralırken, ihracat
genel olarak Ocak ayında yüzde 33.8 ve 2009 yılı Şubat ayında da yüzde 18.3 oranında geriledi.[65] 1997 krizinde olduğu
benzer biçimde, Kore para birimi de dolar karşısında yüzde 34 gerileyerek büyük dalgalanmalar yaşadı.[65] Ekonomideki
yıllık büyüme 2008'de yüzde 2.3'e geriledi ve Goldman Sachs'ın tahminiyle yüzde -4.5 gibi düşük bir seviyeye gerilemesi
bekleniyordu, ancak Güney Kore'de 2009 senesinde yüzde 0.2 oranında bir düşüş yaşandı.[66] Küresel finansal krize
rağmen, Güney Kore ekonomisi, ihracattaki düşüşü[67] telafi eden zamanında teşvik tedbirleri ve kuvvetli iç tüketim
ürünleri sayesinde, sanayileşmiş ekonomilerin çoğunun aksine durgunluğa kapılmamayı başarmış ve mali buhran sürecinde
iki yıl üst üste pozitif ekonomik büyüme kaydetmiştir. 2010 senesinde Güney Kore yüzde 6.1'lik bir gelişme oranı ile
güçlü bir ekonomik toparlanma yaşadı ve ekonominin kriz öncesi seviyelere döndüğünü gösterdi. Güney Kore'nin ihracatı,
2010 yılının ilk on bir ayında 424 milyar dolar olarak kaydedildi; bu rakam 2008 yılının tamamına kıyasla daha
yüksekti. 21. Yüzyılda Güney Kore ekonomisinin Sonraki 11 ekonomisi olarak Brezilya yahut Rusya şeklinde gelişmekte
olan ülkelerin gelişme oranlarına benzer halde 2011 ile 2030 yılları içinde[68] yılda yüzde 3.9'dan yüzde 4.2'ye
çıkması umut ediliyor.[69] Güney Kore hükûmeti, Avustralya hükûmeti ile —otomotiv, hizmetler ve kaynaklar ve enerji de
dahil olmak üzere— sayısız sanayiden yararlanmayı ve rakiplerinin yanında yer almayı hedefleyerek ABD ve ASEAN
şeklinde, Kore-Avustralya Serbest Ticaret Antlaşmasını (KAFTA) 5 Aralık 2013'te imzalamıştır.[70] Güney Kore,
Avustralya'nın en büyük üçüncü ihracat pazarı ve 2012 tecim kıymeti olan 32 milyar Avustralya doları ile dördüncü büyük
tecim ortağıdır. Sözleşme, Güney Koreli şirketlerin tecim haklarının ihlal edilmesi niteliğinde Avustralya hükûmetine
karşı yasal işlem yapmalarına izin veren bir Yatırımcı Devlet Uyuşmazlık Uzlaşması (ISDS - Investor State Dispute
Settlement) maddesini içermektedir.[71] Hükûmet, şirketlerin büyüklüğüne bağlı olarak, emek verme haftasını 2004'ten
2011'e kadar altı günden beşe indirmiş,[72] resmî dinlence günleri sayısını 2013'e kadar 16'ya çıkartmıştır.[73]
1990'lı ve 2000'li yıllarda yüksek teknoloji sanayisi Bir Hyundai Genesis Coupe. Otomotiv hattı, Güney Kore otomotiv
sanayisinde kilit bir işkoludur. 1990'da, Güney Koreli üreticiler ileri teknoloji endüstrilerine yönelik gelecekteki
üretim planlarında mühim bir değişim planlıyordu. Haziran 1989'da hükûmet yetkilileri, akademisyenler ve iş dünyası
liderleri biyomühendislik, mikroelektronik —endüstriyel robotlar dahil— ince kimyasallar ve havacılık ve uzay da dahil
olmak suretiyle yeni malzemeler, mekatronik gibi mamüllerin üretimine ilişkin oturumlar düzenlediler. Ancak bu vurgu
değişimi, 1980'lerde ekonomiye hâkim olan otomobil ve vapur üretimi gibi ağır sanayilerde hemen bir düşüş anlamına
gelmiyordu.[kaynak belirtilmeli] Güney Kore, elektronik, tekstil, gemi, araba ve çelik şeklinde sonlanmış ürünlerin en
önemli ihracat kalemlerinden biri olduğu ekonomisinin büyümesine ikmâl yapmak için büyük seviyede ihracata ağırlık
vermişti. İthalat piyasası son yıllarda serbestleşse de, ziraat piyasası, uluslararası pazardaki pirinç gibi yerli
ziraat ürünlerinin fiyatlarındaki ciddi farklılıklardan dolayı büyük oranda korumacı kalmıştır. 2005 yılı itibarıyla,
Güney Kore'de pirinç fiyatı, internasyonal pazarda pirincin ortalama fiyatının ortalama dört katıydı ve genel
hatlarıyla, tarım piyasasının Güney Kore tarım işkolu üstünde negatif tesirleri olacağı yönünde korkular doğurmuştu.
Bununla birlikte, 2004 sonlarında DTÖ ile Güney Kore pirinç ithalatının 2014 yılına kadar kademeli olarak yüzde 4'ten
yüzde 8'e çıkacağı bir anlaşmaya varıldı. Buna ek olarak, ithal edilen pirincin yüzde 30'una kadar olan bölümü, daha
ilkin ithal edilen pirincin yalnızca işlenmiş gıdalar için kullanıldığı 2010 yılına kadar doğrudan tüketicilere
sunulacaktı. 2014'ten sonrasında Güney Kore pirinç pazarı tamamen açılacaktı.[kaynak belirtilmeli] Buna ayrıca, bugün
Güney Kore geliştiricileri, olabildiğince az teknoloji kısıtlamasının bulunduğu pazarın üstünlüklerinden
yararlanabilecek olgun bir hareketli pazarın başlatım ekibi olarak biliniyor. Güney Kore'de 4G ve 5G web altyapısını
kullanan yeni medya yada tatbik buluşlarının artan bir eğilimi vardır. Güney Kore, günümüzde kuvvetli bir yerel
özelliği yaratma kabiliyetine sahip nüfus ve kültür yoğunluğunu karşılamakta olan altyapılara haizdir.[74] Ekonomik
Karmaşıklık Harvard Atlası 15 Mart 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.'ndan ürüne bakılırsa Güney Kore
ihracat ağaç haritası (2014) İşkolları Gemi yapımı Gemi yapımı işkolu Güney Kore'nin amiral gemisi bir endüstrisidir ve
1960'lardan beri parlamıştır. 1970 ve 1980'li yıllarda, Güney Kore petrol üstyapıcıları ve petrol sondaj platformları
da dahil olmak suretiyle kabul edilen vapur yapımcısı oldu. Ülkenin en büyük vapur yapımcısı Hyundai, 1970'lerin
ortalarında Ulsan'da 1 milyon ton kapasiteli kuru havuz inşa etti. 1980'de gemi inşa sanayisine katılan Daewoo, 1981'in
ortalarında Busan'ın güneyindeki Geoje Adası'nda Okpo'da 1.2 milyon tonluk bir tesisi tamamlamıştı. Sanayi, petrol
sıkışıklığı ve dünya çapında bir durgunluk sebebiyle 1980'lerin ortalarında geriledi. 1980'lerin sonlarında yeni
siparişlerde keskin bir düşüş vardı; 1988 yılı için yeni siparişler, 1,9 milyar dolar değerinde 3 milyon brüt ton,
sırasıyla bir önceki yıla göre yüzde 17,8 ve yüzde 4,4 oranında azalmıştı. Bu düşüşlerde emek huzursuzluğu, Seul'un
maddi yardım istememesi ve Japon vapur yapımcılarını destekleyen Tokyo'nun yeni düşük faizli ihracat finansmanı
etkiliydi. Bununla birlikte, Güney Kore denizcilik endüstrisinin 1990'lı yılların başında genişlemesi bekleniyordu, bu
sebeple dünya filolarındaki daha eski gemilerin değiştirilmesi gerekiyordu.[75] Güney Kore, 2008 yılı itibarıyla
küresel gemi imal pazarının yüzde 50,6'sına haiz olan dünyanın en büyük vapur inşacısı oldu. Önemli Kore vapur
üreticileri Hyundai Heavy Industries, Samsung Heavy Industries, Daewoo Shipbuilding & Marine Engineering ve batkı eden
STX Offshore & Shipbuilding'dir. Otomotiv Ana madde: Güney Kore otomotiv sanayisi Otomotiv sanayisi, 1980'lerde Güney
Kore'nin başlıca büyüyen dış satım sanayilerinden bir tanesiydi. 1980'lerin sonlarına doğru, Güney Kore motor
sanayisinin kapasitesi 1984 yılından bu yana beş kat artmış; 1988'de de 1 milyonu aşmıştı. Araba ve araba bileşenleri
üretimindeki toplam yatırım, 1989'da 3 milyar doları aşmıştı. Toplam üretim (otobüsler ve kamyonlar da dahil olmak
suretiyle) 1988 yılı için toplam 1,1 milyon adet, 1987'den bu yana yüzde 10,6'lık bir artış ve 1989 senesinde tahminen
1,3 milyon araçla (ağırlıklı olarak binek arabalar) büyümüştü. 1985 senesinde yaklaşık 263 bin yolcu otomobili
üretildi, —bu sayı 1989 yılında yaklaşık 846.000 adete yükseldi. 1988 senesinde otomobil ihracatı 576.134 üniteydi,
bunların 480.119 ünitesi (yüzde 83.3'ü) ABD'ye gönderildi. 1980'lerin sonlarının çoğunda, Güney Kore'nin otomobil
endüstrisinin çoğundaki büyüme, ihracatta bir artışa neden olmuş; bununla birlikte, 1989 ihracatı, 1988'den yüzde 28,5
geride gerçekleşmişti. Bu düşüş, araba satışlarındaki yavaşlamayı ABD'ye yansıtmış, bilhassa piyasanın daha ucuz ucunda
ve evde emek anlaşmazlıklarında etken olmuştu.[76] Güney Kore bugün dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden birine
dönüşmüştür. Hyundai Kia Otomotiv Grubu, Kore'nin en büyük otomobil üreticisidir. Madencilik Kore Yarımadası'ndaki
mineral yatakları Kuzey Kore'de bulunur; güneyde sadece muayyen bir miktar tungsten ve grafit vardır. Kömür, demir
cevheri ve molibden Güney Kore'de bulunur sadece büyük miktarlarda değildir ve madencilik faaliyetleri minik çaptadır.
Güney Kore kullanacağı mineralleri ve cevherleri diğer ülkelerden ithal etmektedir. Güney Kore kökenli kömürün bir çok,
evleri ve kazanları ısıtmak için kullanılan düşük dereceli antrasittir. İnşaat İnşaat, 1960'lı yılların başlarından
beri mühim bir Güney Kore ihracat endüstrisi olmuştur ve döviz ve görünmez ihracat kazançlarının tehlikeli sonuç
kaynağı olmaya devam etmektedir. 1981 yılına gelindiğinde, bir çok Orta Doğu'daki yurt dışı inşaat projeleri, Güney
Koreli inşaat şirketlerinin üstlendiği çalışmaların yüzde 60'ını oluşturuyordu. O sene meydana getirilen sözleşmelerin
kıymeti 13,7 milyar ABD doları tutarındaydı. Bununla birlikte, 1988'de, yurt dışı inşaat sözleşmeleri, yalnızca bundan
önceki yıla göre yüzde 1 artışla 2,6 milyar ABD doları (Orta Doğu kaynaklı siparişler 1,2 milyar ABD doları), yurt içi
inşaat projeleri için yeni siparişler ise 1987'den fazla olarak yüzde 8,8 artışla 13,8 milyar ABD doları olarak
gerçekleşti. Güney Koreli inşaat şirketleri bundan dolayı 1980'lerin sonlarında hızla büyüyen iç pazar üstünde
yoğunlaştı. 1989'da yurt dışı inşaat piyasasının yine canlanmasına dair işaretler vardı: Dong Ah Construction Company,
5 aşamalı olarak tamamlandığında 27 milyar dolar öngörülen bir maliyetle Libya'nın Büyük İnsan Yapımı Nehir'in ikinci
safhasını (ve diğer sonraki safhalarını) inşa etmek için Libya devleti ile 5.3 milyar dolarlık bir sözleşme imzaladı.
Güney Koreli inşaat şirketleri 1989'da 7 milyar doların üzerinde denizaşırı sözleşmeler imzalamıştı.[77] Kore'nin en
büyük inşaat şirketleri içinde, dünyanın en yüksek üç ardışık binası: Petronas İkiz Kuleleri, Taipei 101, ve Burj
Khalifa gibi en yüksek binaların ve en dikkat çekici gökdelenlerinin bazılarını inşa eden Samsung C & T Corporation
bulunuyor.[78][79] Silahlanma Kore'nin mucizevi teknolojik gelişmeleri ve sanayileşmesi, Kore'nin giderek daha gelişmiş
askerî teçhizat üretmesine izin vermektedir. 1960'lı yıllarda Güney Kore büyük oranda silahlı kuvvetlerine tedarikte
ABD'ya bağımlıydı sadece 1970'lerin başında Başkan Richard M. Nixon'ın Vietnamlaşma politikasını geliştirdikten sonra
Güney Kore kendi silahlarının çoğunu üretmeye başlamıştı.[80] 1980'lerden beri, önceki nesillere kıyasla daha uygar
bir askeri teknoloji bulunduran Güney Kore, müdafaa sanayisinin alaka alanlarını daha önce vatan müdafaa odaklı
askerileştirme çabalarından daha fazla değiştirmeye başladı ve uluslararası ticaretini çoğaltmak için ihracata yönelik
ana ürün olarak askerî teçhizatı ve teknolojisini tanıtmaya başlamıştı. Anahtar teslim askerî ihracat projelerinden
bazıları; Türkiye'nin T-155 Fırtına kundağı motorlu obüsü; Birleşik Arap Emirlikleri için K11 hava infilaklı tüfeği;
Bangladeş için Bangabandhu sınıfı güdümlü roket fırkateyni; Avustralya, Yeni Zelanda ve Venezuela donanmaları için
Sirius sınıfı şeklinde filo tankerleri; Endonezya için Makassar sınıfı amfibi taarruz gemileri; Ve Türkiye, Endonezya
ve Peru için KT-1 eğitim uçağıdır. Güney Kore, müdafaa sanayisini, öteki ülkelerin gelişmiş askeri donanımının çeşitli
temel bileşenlerini üretmek için dışa aktarmıştır. Bu donanımlar, F-15K savaş uçakları ve AH-64 taarruz helikopterleri
benzer biçimde modern hava silahlarını içeriyor ve uçaklar Kore Havacılık ve Uzay Sanayii tarafından Boeing ile ortak
bir üretim anlaşmasıyla inşa edilecektir ve Singapur tarafınca da kullanılacaktır.[81] Güney Kore, diğer büyük dış
kaynak kullanması ve ortak üretim anlaşmalarıyla, Samsung Grubu vesilesiyle Rusya'nın S-300 hava savunma sistemini
ortaklaşa üretti ve STX Corporation tarafından üretilecek olan Mistral sınıfı amfibi saldırı gemilerinin Rusya'ya
satışını da kolaylaştıracaktır.[82] Güney Kore'nin savunma ihracatı 2008'de 1,03 milyar dolar, 2009'da ise 1,17 milyar
dolar idi.[83] Turizm Ana madde: Güney Kore'de gezim 2012'de 11,1 milyon yabancı turist Güney Kore'yi ziyaret ederek
dünyanın en oldukca ziyaret edilen 20. ülkesi haline gelmiş[84] ve 2010'daki 8.5 milyon seviyesinden bu seviyeye
çıkmıştır.[85] Son zamanlarda, Çin, Tayvan, Hong Kong ve Güneydoğu Asya'dan gelen gezgin sayısı, Kore Dalgası (Hallyu)
tutulmasının artması sebebiyle çarpıcı bir biçimde büyümüştür. Güney Kore'de Seul, ziyaretçilerin başlıca turistik
yeri olmakta; Seul haricinde bulunan sevilen turistik yerler içinde Seorak-san millî parkı, tarihi Gyeongju şehri ve
yarı tropik Jeju Adası'dır. 2014'te Güney Kore, League of Legends 4. Sürem şampiyonasına ev sahipliği yapmıştır.
Ticaret istatistikleri 2016 ilk 10 ihracat ortağı[86][87] Ülke İhracat (M$) Yüzdesi Çin 124,433
25.1yüzde Amerika Birleşik Devletleri 66,462 13.4yüzde Hong Kong 32,782 6.6yüzde Vietnam
32,630 6.6yüzde Japonya 24,355 4.9yüzde Singapur 12,459 2.5yüzde Tayvan 12,220 2.5yüzde
Hindistan 11,596 2.3yüzde Meksika 9,721 2.0yüzde Marshall Adaları 7,728 1.6yüzde
Diğerleri 161,038 32.5yüzde Toplam 495,426 100.0yüzde 2016 ilk 10 ithalat ortağı[86][87] Ülke
İthalat (M$) Yüzdesi Çin 86,980 21.4yüzde Japonya 47,467 11.7yüzde ABD Birleşik Devletleri
43,216 10.6yüzde Almanya 18,917 4.7yüzde Tayvan 16,403 4.0yüzde Suudi Arabistan 15,742
3.9yüzde Avustralya 15,176 3.7yüzde Vietnam 12,495 3.1yüzde Katar 10,081 2.5yüzde Rusya
8,641 2.1yüzde Diğerleri 131,075 32.3yüzde Toplam 406,193 100.0yüzde 2016 Güney Kore için en iyi
10 pozitif balans (hesap fazlalığı) ülkesi[86][87] Ülke Bakiye (M$) Çin 37,453 Hong Kong 31,168 Amerika
Birleşik Devletleri 23,246 Vietnam 20,135 Marshall Adaları 7,595 Hindistan 7,407 Meksika 6,025
Singapur 5,653 Türkiye 4,643 Filipinler 4,050 Diğerleri -58,142 Toplam 89,233 2016 Güney Kore
için ilk 10 negatif denge (hesap açığı) ülkesi[86][87] Ülke Bakiye (M$) Japonya -23,112 Almanya -12,474
Suudi Arabistan -10,098 Katar -9,546 Avustralya -7,675 Kuveyt -5,856 Tayvan -4,183 Rusya -3,872
Irak -3,597 Fransa -3,375 Diğerleri 173,020 Toplam 89,233 Ayrıca bakınız bayrakGüney Kore
portali Gelişmiş ülke Gelişmiş pazar Han Nehri Mucizesi Asya Kaplanları Güney Kore bölgelerinin
GSYİH'ya gore listesi Güney Kore bankaları sıralaması Kore ile ilgili konular listesi Güney Kore
şirketlerinin listesi Ağır Kimya Endüstrisi Sürücüsü Kuzey Kore ekonomisi Kosova ekonomisi, bir geçiş
ekonomisidir. Kosova eski Yugoslavya'nın en fakir bölgesi olup 1990'larda kötü ekonomik politikaları, uluslararası
yaptırımlar, kısıtlı dış ticaret ve finans ile silahlı çatışmalar aslına bakarsan cılız olan ekonomiye ağır zarar
vermiştir.[7] Ülkenin 2008 yılında bağımsızlığını duyuru etmesinden beri ekonomisi her yıl büyümeye başlamıştır. Buna
karşın ülke yüzde 45'lik yoksulluk payı ile Avrupa'nın en yoksul bölgelerinden biri olmaya devam etmektedir.[2]
Birleşik Krallık ekonomisi, çok gelişmiş bir sosyal pazar[22][23] ve piyasa odaklı bir ekonomidir.[24][25] Nominal
olarak dünyanın beşinci büyük ve SAGP bakımından dokuzuncu büyük ekonomisi ve IMF'ye gore şahıs başına GSYİH'ye göre
yirmi birinci en büyük ekonomi olup dünya GSYİH'sinin yüzde 3.3'ünü oluşturur.[26] Birleşik Krallık, en küreselleşmiş
ekonomilerden biridir[27] ve İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'yı kapsar.[a] 2019 yılında İngiltere, dünyanın
beşinci en büyük ihracatçısı ve beşinci en büyük ithalatçısı oldu. Aynı zamanda üçüncü en büyük iç doğrudan yabancı
yatırıma[13] ve beşinci en büyük dış direkt yabancı yatırıma[14] sahipti. 2020 yılında, İngiltere'nin 27 Avrupa Birliği
üye ülkesiyle olan ticareti, ülkenin ihracatının yüzde 49'unu ve ithalatının yüzde 52'sini oluşturuyordu.[28]
Ekonominin geneline hizmetler işkolu hakimdir ve GSYİH'nın yaklaşık yüzde 80'ine katkıda bulunur;[29] finansal
hizmetler endüstrisi bilhassa önemlidir ve Londra dünyanın en büyük ikinci finans merkezidir.[30] Edinburgh, 2020
senesinde finansal hizmetler endüstrisinde dünyada 17. Ve Avrupa'da 6. Sırada yer almaktaydı.[31] İngiltere'nin
havacılık ve feza endüstrisi, dünyada en büyük ikinci milli havacılık ve feza endüstrisidir.[32] Dünyanın en büyük
onuncu ilaç endüstrisi[33] ekonomide önemli bir rol oynamaktadır. Dünyanın en büyük 500 şirketinden 26'sının merkezi
İngiltere'de bulunmaktadır.[34] Ekonomi, Kuzey Denizi petrol ve gaz üretimi ile desteklenmektedir; 2005'ten bu yana net
bir petrol ithalatçısı bulunmasına karşın, rezervlerinin 2016 senesinde 2.8 milyar varil[35] olduğu tahmin
edilmiştir.[36] Güney Doğu İngiltere ve Kuzey Doğu İskoçya kişi başına düşen en zengin alanlar olmak üzere refahta
önemli yöresel farklılıklar vardır. Londra ekonomisinin büyüklüğü, onu Avrupa'da şahıs başına GSYİH açısından en büyük
şehir haline getirmektedir.[37] 18. Yüzyılda İngiltere sanayileşen ilk ülkeydi,[38][39][40] 19. Yüzyılda küresel
ekonomide baskın bir role sahipti[41] ve 1870'de dünya GSYİH'sının yüzde 9.1'ini oluşturuyordu.[42] İkinci Sanayi
Devrimi, ABD Birleşik Devletleri ve Alman İmparatorluğu'nda da hızla gerçekleşiyordu; bu, Birleşik Krallık için artan
bir ekonomik güçlük doğurdu. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı ile boğuşmanın maliyeti, İngiltere'nin
göreceli konumunu daha da zayıflattı. Artık bir süper güç olarak görülmeyen Birleşik Krallık, dünya çapında nominal güç
ve tesir yaratma yeteneğini korumaktadır.[43][44][45][46][47] Hükümet katılımı ilk önce Hazine Şansölyesi (Maliye
Bakanı) ve İşletme, Enerji ve Endüstriyel Strateji Dairesi başkanlığındaki Kraliyet Hazinesi tarafından yürütülür.
1979'dan beri ekonominin yönetimi geniş bir bırakınız yapsınlar yaklaşımı izlemiştir.[24][25][48][49][50][51] İngiltere
Bankası, İngiltere'nin merkez bankasıdır ve 1997'den beri Para Politikası Komitesi, faiz oranlarını, niceliksel
genişlemeyi ve ileriye dönük rehberliği belirlemekten mesuldür. Birleşik Krallık'ın para birimi, Amerikan doları, Euro
ve Japon yeni'nden sonra dünyanın dördüncü en büyük rezerv para birimi olan ve hem de dünyanın en değerli 10 para
biriminden biri[daha geniş açıklama gerekli] olan İngiliz sterlini'dir. İngiltere, Commonwealth, G7, G20, Uluslararası
Para Fonu, AGİT, NATO, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dünya Bankası, DTÖ, Asya Altyapı Yatırım Bankası ve BM'nin
bir üyesidir. İçindekiler 1 Geçmiş 1.1 1945'ten 1979'a 1.2 1979'dan 1997'ye 1.3 1997'den
2008'e 1.4 2009'dan 2020'ye 1.5 2020'den günümüze 2 Veri 3 Hükümet harcamaları ve ekonomik
idare 4 İşkolları 4.1 Tarım 4.2 İnşaat 4.3 Üretim endüstrileri 4.3.1 Elektrik,
gaz ve su temini 4.3.2 İmalat 4.3.3 Madencilik, taşocakçılığı ve hidrokarbonlar 4.4
Hizmet endüstrisi 4.5 Dış satım 4.5.1 Yaratıcı endüstriler 4.5.2 Eğitim, sağlık ve
sosyal hizmet 4.5.3 Finans ve iş hizmetleri 4.5.4 Oteller ve restoranlar 4.5.5
Kayıtdışılık 4.5.6 Kamu yönetimi ve müdafaa 4.5.7 Gayrimenkul ve kiralama
etkinlikleri 4.5.8 Gezim 4.5.9 Taşıma, depolama ve yazışma 4.5.10 Toptan ve
perakende ticaret 5 Para birimi 5.1 Döviz kurları 6 Bölgelere gore iktisat 7 Ticaret 8
Yatırım 9 Birleşme ve devralmalar 10 Avrupa Birliği üyeliği 11 Yoksulluk 12 Notlar 13 Kaynakça
14 Dış bağlantılar Geçmiş Ana madde: Birleşik Krallık iktisat tarihi 1945'ten 1979'a İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra,
yeni bir emek harcama hükümeti İngiltere Merkez Bankası'nı, sivil havacılığı, telefon şebekelerini, demiryollarını,
gazı, elektriği ve kömür, demir çelik endüstrilerini tamamen kamulaştırarak 2.3 milyon işçiyi etkiledi.[52] Savaş
sonrası, Birleşik Krallık büyük bir durgunluk olmadan uzun bir devre geçirdi; 1950'lerde ve 1960'larda refahta hızlı
bir gelişme vardı, işsizlik düşük kalıyordu ve 1970'lerin başına kadar yüzde 3.5'i geçmiyordu.[53] 1960 ve 1973
arasındaki senelik gelişme payı ortalama yüzde 2.9 idi, ancak bu rakam Fransa, Batı Almanya ve İtalya gibi öteki Avrupa
ülkelerinin fazlaca arkasında kalıyordu.[54] Sanayisizleşme, madencilik, ağır sanayi ve imalat alanındaki
operasyonların kapatılması anlamına geliyordu ve bu da yüksek ücretli işçi sınıfı işlerinin kaybıyla
sonuçlanıyordu.[55] İngiltere'nin imalat çıktısı payı, Sanayi Devrimi sırasında 1830'da yüzde 9.5'ten 1870'lerde yüzde
22.9'a yükseldi. 1913 yılına kadar yüzde 13.6, 1938 yılına kadar yüzde 10.7 ve 1973 yılına kadar yüzde 4.9'a düştü.[56]
Denizaşırı rekabet, yenilikçilik eksikliği, sendikacılık, huzur devleti, Britanya İmparatorluğu'nun kaybı ve kültürel
tutumlar izahat olarak öne sürülmüştür.[57] 1970'lerde dünya çapında bir enerji krizi, yüksek enflasyon ve Asya'dan
düşük maliyetli mamul malların trajik bir akını karşısında kriz noktasına ulaştı.[58] Büyük Britanya'da 1841-1911
arasında ve İngiltere ve Galler'de 1921-2011 arasında işgücü dağılımı 1973 Petrol Krizi, 1973-1974 borsa çöküşü ve
1973-1975 ikincil bankacılık krizi esnasında, İngiliz ekonomisi 1973-75 arası durgunluğa düşmüş ve Edward Heath
hükümeti, daha önce 1964'ten 1970'e kadar yönetilen Harold Wilson'ın altındaki İşçi Partisi tarafınca devrilmiştir.
Wilson, Mart 1974'te, 28 Şubat'taki genel seçimlerin askıda kalan bir parlamentoda sona ermesinin arkasından bir
azınlık hükümeti kurdu. Wilson, aynı yılın Ekim ayında meydana getirilen ikinci seçimlerde üç sandalyeli bir genel
çoğunluk yakaladı. Birleşik Krallık, 1970'lerde diğer birçok Avrupa ülkesinden daha sıska bir büyüme kaydetti;
durgunluktan sonra bile, iktisat, 1973'ten sonrasında yüzde 20'yi birden fazla kere aşan ve nadiren yüzde 10'un dibine
düşen, artan işsizlik ve çift haneli enflasyonla çalkalandı. 1976'da Birleşik Krallık, Uluslararası Para Fonu'ndan 2.3
milyar sterlinlik bir kredi başvurusunda bulunmak zorunda kaldı. Daha sonra Hazine Şansölyesi olan Denis Healey,
krediyi garanti altına almak için kamu masraflarını ve diğer ekonomik reformları azaltmak mecburiyetinde bırakıldı ve
bir süre için İngiliz ekonomisi 1979'un başlarında yüzde 4.3'lük bir gelişme ile iyileşti. Bununla birlikte,
Hoşnutsuzluk Kışının peşinden, fazlaca sayıda kamu kesimi grevine maruz kaldığında, James Callaghan hükümeti Mart
1979'da Birleşik Krallık'ta güven oyunu yitirdi. Bu, 3 Mayıs 1979'da Margaret Thatcher'ın Muhafazakâr Partisinin yeni
bir hükümet kurmasıyla sonuçlanan genel seçimleri tetikledi. 1979'dan 1997'ye Bu seçimle beraber yeni bir neo-liberal
ekonomi süreci başladı. 1980'lerde, devlete ait birçok endüstri ve amme hizmeti özelleştirilmiş, vergiler indirilmiş,
sendika reformları kabul edilmiş ve piyasalar kuralsızlaştırılmıştı. GSYİH başlangıçta yüzde 5.9 düştü,[59][60] sadece
gelişme hemen sonra geri döndü ve 1988'de zirvede senelik yüzde 5'e kadar terfi etti, bu da Avrupa'daki herhangi bir
ülkenin en yüksek oranlarından biri oldu.[61][62] Birleşik Krallık'ta 1881'den 2017'ye kadar işsizlik oranları.
1980'lerde, işsizlik 1930'ların Büyük Buhranından bu yana İngiltere'de görülmeyen seviyelere ulaştı. Thatcher'ın
ekonominin modernizasyonu sorunsuz olmaktan uzaktı; 1980'de yüzde 21.9'a yükselen enflasyonla olan savaşı, işsizlikte
önemli bir artışa niçin oldu; 1979'da yüzde 5.3'ten 1982'nin başına kadar yüzde 10.4'ün üstüne çıktı ve 1984'te
ortalama yüzde 11.9'a ulaştı - Büyük Buhran'dan bu yana İngiltere'de görülmeyen bir seviye.[63] İşsizlikteki artış,
1980'lerin başlarındaki küresel durgunluğa muadil geldi ve bundan sonra İngiltere GSYİH'sı 1983'e kadar durgunluk
öncesi değerine ulaşmadı. Buna rağmen, Thatcher Haziran 1983'te heyelan çoğunluk ile yeniden seçildi. Enflasyon yüzde
3.7'ye düşerken, ürem oranları yüzde 9.56 ile görece yüksekti.[63] İşsizliğin artması büyük ölçüde hükümetin eski
fabrikaların ve kömür ocaklarının kapanmasına neden olan ekonomi politikasından kaynaklanıyordu. İngiltere ve Galler'de
üretim 1961'de işlerin ortalama yüzde 38'inden 1981'de ortalama yüzde 22'ye geriledi.[64] Bu eğilim, daha yeni
endüstriler ve hizmet işkolunun mühim seviyede büyümesiyle 1980'lerin çoğunda devam etti. Üretim daha verimli hale
geldikçe ve sektörde daha az kişinin çalışması gerektiğinden birçok iş de kaybedildi. Thatcher'ın Haziran 1987'de peş
peşe üçüncü seçim zaferine gelindiğinde işsizlik 3 milyonun altına düşmüştü; ve işsizlik 1989'un sonucunda 1.6 milyona
geriledi.[65] Britanya ekonomisi 1990 yılının sonlarında başka bir küresel durgunluğa girdi; zirveden düşüşe kadar
toplam yüzde 6 azalmış[66] ve işsizlik 1990 baharında yaklaşık yüzde 6.9'dan 1993 yılı sonuna kadar yaklaşık yüzde
10.7'ye yükselmişti. Bununla birlikte, enflasyon 1990'daki yüzde 10.9'dan üç sene sonra yüzde 1.3'e düştü.[63] Sonraki
ekonomik toparlanma son aşama güçlüydü ve 1980'lerin başlarındaki durgunluğun aksine, muhafazakâr hükümetin popülerliği
ekonomik yükselişle beraber iyileşemese de, 1997 yılına kadar yüzde 7.2'ye düşen[63] işsizlikte hızlı ve önemli bir
düşüş yaşadı. Hükümet, Kasım 1990'da Thatcher'ın yerine geçen John Major yönetiminde 1992'de art arda dördüncü bir
seçim kazanmıştır, sadece kısa bir müddet sonra, Muhafazakâr hükümetin ekonomik yeterlilik mevzusundaki itibarını
zedeleyen Kara Çarşamba gerçekleşti ve bu aşamadan itibaren, özellikle Tony Blair'in Temmuz 1994'te selefi John
Smith'in ani ölümünden sonrasında parti lideri seçilmesinin derhal arkasından, İşçi Partisi efkarı umumiye
yoklamalarında yükseldi. İki resesyona rağmen, ücretler 1980'den 1997'ye kadar reel olarak yılda ortalama yüzde 2
arttı ve ve 2008'e kadar artmaya devam etti.[67] 1997'den 2008'e Mayıs 1997'de Tony Blair liderliğindeki İngiliz İşçi
Partisi, 18 senelik muhafazakâr hükümetin arkasından genel seçimleri kazandı.[68] İşçi partisi hükümeti, düşük
enflasyon,[69] düşen işsizlik[70] ve cari hesap fazlası ile güçlü bir iktisat devraldı.[71] Blair, büyük seviyede
neoliberal ekonomik politikaların devam etmesiyle karakterize edilen, bununla birlikte kuvvetli bir huzur devletini
destekleyen yeni bir emek platformu üzerinde ilerledi. Bu vaziyet Britanya'da büyük ölçüde sosyalist ve kapitalist
politikaların bir kombinasyonu olarak görülüyordu ve 'Üçüncü yol' olarak adlandırılıyordu.[72] Seçimden dört gün sonra,
yeni Hazine Şansölyesi Gordon Brown, İngiltere Merkez Bankası'na o zamana kadar hükümet tarafınca yönlendirilen para
politikasını test etme özgürlüğü verdi. Blair'in görevdeki 10 yılı boyunca, 2008'in ikinci çeyreğine kadar devam eden
ardışık 40 çeyrek ekonomik büyüme yaşandı. 1990'ların başlangıcında yılda yüzde 4'e ulaşan ve sonrasında yavaşça düşen
GSYİH büyümesi, 1970'lerin başlangıcında yılda yüzde 6.5'lik bir doruk gibi önceki on yıllara kıyasla nispeten anemikti
(solgun, cansız), ancak gelişme daha yumuşak ve daha tutarlıydı.[62] Yıllık büyüme oranları, 1992 ve 2007 yılları
içinde ortalama yüzde 2.68 iken,[61] finans kesimi öncekinden daha büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Dönem, herhangi
bir gelişmiş ekonominin en yüksek GSYİH büyüme oranlarından birini ve herhangi bir Avrupa ülkesinin en güçlüsünü görmüş
oldu.[73] Aynı zamanda, hanehalkı borcu 1994'te 420 milyar sterlinden 2004'te 1 trilyon sterline ve 2008'de 1.46
trilyon sterline yükseldi –İngiltere'nin tüm GSYİH'sından daha çok.[74] Grafik Birleşik Krallık'ta 1949'dan 2020'ye
kadar yıllık GSYİH gelişme oranlarını (mevsimsellikten arındırılmış) ve çarpıcı bir biçimde olup biten beş büyük
durgunluğu göstermektedir Bu uzun gelişme periyodu, Birleşik Krallık'ın küresel finansal krizin niçin olduğu bir
durgunluğa girdiği 2008 yılının 2. çeyreğinde sonlandı. İngiltere krize karşı bilhassa savunmasızdı, şundan dolayı
finans işkolu herhangi bir büyük ekonominin en yüksek kaldıraçıydı.[75] Şubat 2008'de amme mülkiyetine alınan Northern
Rock'ın çöküşünden başlayarak, diğer bankaların kısmen kamulaştırılması gerekti. Piyasa değeri ile dünyanın en büyük
beşinci Bankası olan Royal Bank of Scotland, Ekim 2008'de etkin bir halde kamulaştırıldı. 2009 yılının ortalarına
gelindiğinde, İngiliz Kraliyet Hazinesi, RBS'de (Royal Bank of Scotland) yüzde 70.33'lük bir test hissesine ve Lloyds
Banking Group'ta UK Financial Investments Limited aracılığıyla yüzde 43'lük bir hisseye sahipti. Büyük durgunlukta,
bilindiği benzer biçimde, işsizlik Ocak 2008'de 1.6 milyondan Ekim 2009'a kadar ortalama 2.5 milyona terfi
etti.[76][77] Ağustos 2008'de IMF, ülkenin görünümünün ikiz bir şok nedeniyle kötüleştiği konusunda uyardı: finansal
anarşi ve yükselen emtia tutarları.[78] Her iki gelişme de İngiltere'ye en gelişmiş ülkelerden daha çok zarar verdi,
şundan dolayı gıda da dâhil olmak suretiyle mal ve emtia açıklarını yönetirken finansal hizmetlerin ihracatından gelir
elde etti. 2007 senesinde İngiltere, esas olarak üretilen mallardaki büyük bir aleni sebebiyle dünyanın en büyük üçüncü
cari açığına sahipti. Mayıs 2008'de IMF, İngiltere hükümetine dış dengeyi desteklemesi için maliye politikasının
kapsamını genişletmesini öneri etti.[79] İngiltere'nin çalışılan saat başına çıktısı, "eski" AB-15 ülkelerinin
averajına eşitti.[80] 2009'dan 2020'ye Kişi başına düşen GSYİH'nın 2008-2009 durgunluğundan toparlanması 30 çeyrek (7.5
sene) sürdü. Mart 2009'da, İngiltere Bankası (BoE) faiz oranlarını o zamanki en düşük seviyesi olan yüzde 0.5'e
düşürdü ve kredilendirmeyi arttırmak ve ekonomiyi güçlendirmek için niceliksel genişlemeyi (QE, Quantitative easing[b])
hızlandırdı.[82] Birleşik Krallık, 2009 yılının 4. çeyreğinde büyük durgunluğun başlangıcından bu yana en uzun
durgunluk ve II. Dünya Savaşı'ndan bu yana en derin durgunluk haline gelen zirveden dibe yüzde 6.03 oranında azalan
ardışık altı çeyrek olumsuz büyüme yaşamıştı.[66][83] Durgunluk sırasında İşçi Partisine yardımcı keskin bir halde
düştü ve 2010 genel seçimleri Muhafazakârlar ve Liberal Demokratlar tarafınca bir koalisyon hükümeti kurulmasıyla
sonuçlandı. 2011 yılında Birleşik Krallık'ta hanehalkı, finansal ve ticari borçlar GSYİH'nın yüzde 420'si
seviyesindeydi.[c][84] Dünyanın en borçlu ülkesi olarak, durgunluğun arkasından harcama ve yatırımlar geri çekildi ve
bu ekonomik rahatsızlık yarattı. Bununla beraber, GSYİH'nın yüzde 52'sinden yüzde 76'sına yükselen devlet
borçlanmasının 1930'ların tarzı bir depresyondan kaçınmaya yardımcı olduğu kabul edildi.[85] Genel seçimlerden sonraki
üç yıl arasında, bütçe açığını azaltmayı amaçlayan hükümet kesintileri, kamu kesimindeki iş kayıplarının altı
rakamlarına kadar çıkmasına neden oldu, sadece hususi sektör kuvvetli bir iş büyümesi yaşadı. Birleşik Krallık'ta
1971'den 2018'e üretkenlik (bereketlilik) Büyük Durgunluk'u takip eden 10 sene aşırı uçlarla karakterize edildi. 2015
yılında, rekorların başlamasından bu yana istihdam en yüksek seviyedeydi[86] ve GSYİH büyümesi Yediler Grubu (G7)
arasında ve Avrupa'da en hızlısı halini aldı,[87] ancak işgücü verimliliği 1820'lerden bu yana en kötüsüydü ve herhangi
bir büyüme, emek verme saatlerinde bir düşüşe atfedildi.[88] Çalışılan saat başına çıktı, G7'nin geri kalanı için
ortalamanın yüzde 18 altındaydı.[89] Reel ücret artışı 1860'lardan bu yana en kötü artıştı ve İngiltere Merkez Bankası
Başkanı bunu kayıp bir on sene olarak nitelendirdi.[90] Ücretler 2016 yılına kadar sekiz sene içinde gerçek olarak
yüzde 10 azalırken, OECD genelinde ortalama yüzde 6.7 arttı.[91] Bir tüm olarak 2015 için[92] cari işlemler açığı,
gelişmiş dünyanın en yüksek GSYİH'sının yüzde 5.2'si (96.2 milyar sterlin) ile rekor bir seviyeye yükseldi.[93][94]
2015'in 4. çeyreğinde, rekorlar 1772'de başladığından beri barış zamanında tanık olunmayan bir seviye olan yüzde 7'yi
aştı.[95] İngiltere, ödemeler dengesindeki açığı kapatmak için yabancı yatırımcılara güveniyordu.[96] İngiltere Merkez
Bankası'nın kendi çözümlemesine bakılırsa, evler daha azca uygun fiyatlı hale gelmişti ve bu da konut fiyatlarını
krizden sonra yüzde 22 daha yüksek tutan niceliksel genişleme (QE) ile daha da kötüleşti.[97] 2016'daki ekonomik
toparlanmanın sürdürülebilirliğiyle alakalı sorulara teminatsız hanehalkı borcundaki artış da eklendi.[98][99][100]
Merkez Bankası, iki yıl ilkin toparlanmanın "ne dengeli ne de sürdürülebilir" bulunduğunu söylemesine rağmen, alarm
durumu için bir neden olmadığı[101] mevzusunda ısrar etti.[102][d] İngiltere'nin 2016 senesinde Avrupa Birliği'nden
ayrılma kararının ardından İngiltere Merkez Bankası (BoE), ürem oranlarını bir yıldan biraz daha uzun bir müddet için
yüzde 0.25'lik yeni bir tarihi düşük seviyeye indirdi. Ayrıca, Büyük Durgunluğun başlangıcından bu yana niceliksel
genişleme (parasal genişleme) miktarını 435 milyar sterline yükseltti.[105] 2018'in 4. çeyreğine kadar İngiltere'deki
net borçlanma, GSYİH'nın yüzde 5'i ile OECD'deki en yüksek seviyedeydi.[e] Hane halkları, arka arkaya dokuz çeyrek
boyunca benzeri görülmemiş bir aleni vermişti. Büyük durgunluğun başlamasından bu yana, ülke artık yabancıların
yatırımlarından kâr elde etmiyordu.[106] 2020'den günümüze Ayrıca bakınız: COVID-19 durgunluğu § Birleşik Krallık Mart
2020'de, koronavirüs pandemisine yanıt olarak, Birleşik Krallık'ta zorunlu olmayan iş ve seyahatler için geçici bir
yasak getirildi. İngiltere Merkez Bankası faiz oranını yüzde 0.1'e düşürdü.[107] Krizden önce ekonomik büyüme zayıftı
ve 2019 yılının 4. çeyreğinde yüzde 0 idi.[108] Mayıs ayının başlangıcında, İngiliz işgücünün yüzde 23'ü işten
çıkarıldı (geçici olarak işten çıkarıldı). Gelirleri salgından etkilenen işçilere yardım etmek için hükümet planları
başlatıldı.[109] 2020'nin ilk yarısında GSYİH, İngiltere tarihinin en derin durgunluğu ile ve öteki G7 yada Avrupa
ülkelerinden daha kötü bir değerde, yüzde 22.6 oranında küçüldü.[110][111] Kısıtlamalar hafifletildi ve ekonomik büyüme
yaz aylarında toparlanmaya başladı. 2020 yılında İngiltere Merkez Bankası, Büyük Durgunluğun başlangıcından bu yana
niceliksel genişleme miktarını 895 milyar sterline çıkararak 450 milyar sterlin devlet tahvili satın aldı.[112] 2020
yılında toplam GSYİH yüzde 9.9 oranında azalmıştı. Bu, Büyük Don'un 1709'da ekonomiyi nüzul etmesinden bu yana görülen
en fena daralmaydı.[113] Veri Bu tablo, 1980-2019 dönemindeki temel ekonomik verileri göstermektedir.[114] Kullanılan
enflasyon payı Tüketici fiyat endeksidir. Geçmiş ürem oranları için hükümet masrafları ve ekonomik idare bölümüne
bakınız. Yıl GSYİH (milyar ABD doları, SAGP) Kişi başına GSYİH (Amerika doları olarak, SAGP) GSYİH büyümesi
(gerçek) Enflasyon payı (yüzde olarak) İşsizlik (yüzde olarak) Devlet borcu (GSYİH'nın yüzde 'si olarak)
1980 500.1 8,879 azalışyüzde −2.0 ▲yüzde 16.8 yüzde 7.1 yüzde 42.5 1981 artış542.6
artış9,628 azalışyüzde −0.8 ▲yüzde 12.2 ▲yüzde 9.7 ▲yüzde 44.8 1982 artış587.9 artış10,444
artışyüzde 2.0 ▲yüzde 8.5 ▲yüzde 10.7 ▼yüzde 43.1 1983 artış636.9 artış11,309 artışyüzde
4.2 ▲yüzde 5.2 ▲yüzde 11.5 ▼yüzde 41.8 1984 artış674.5 artış11,958 artışyüzde 2.3 ▲yüzde
4.4 ▲yüzde 11.8 ▲yüzde 42.3 1985 artış725.3 artış12,825 artışyüzde 4.2 ▲yüzde 5.2 ▼yüzde
11.4 ▼yüzde 41.2 1986 artış763.0 artış13,461 artışyüzde 3.1 ▲yüzde 3.6 ▼yüzde 11.3
Sabityüzde 41.2 1987 artış824.0 artış14,506 artışyüzde 5.3 ▲yüzde 4.1 ▼yüzde 10.4 ▼yüzde 39.3
1988 artış901.9 artış15,846 artışyüzde 5.7 ▲yüzde 4.6 ▼yüzde 8.6 ▼yüzde 37.0 1989
artış961.0 artış16,838 artışyüzde 2.6 ▲yüzde 5.2 ▼yüzde 7.2 ▼yüzde 32.5 1990 artış1,003.8
artış17,539 artışyüzde 0.7 ▲yüzde 7.0 ▼yüzde 7.1 ▼yüzde 28.6 1991 artış1,026.0 artış17,863
azalışyüzde −1.1 ▲yüzde 7.5 ▲yüzde 8.9 ▼yüzde 28.5 1992 artış1,053.3 artış18,292 artışyüzde
0.4 ▲yüzde 4.3 ▲yüzde 10.0 ▲yüzde 33.3 1993 artış1,105.7 artış19,158 artışyüzde 2.5 ▲yüzde
2.5 ▲yüzde 10.4 ▲yüzde 38.1 1994 artış1,173.0 artış20,272 artışyüzde 3.9 artışyüzde 1.9
▼yüzde 9.5 ▲yüzde 41.0 1995 artış1,227.0 artış21,147 artışyüzde 2.5 ▲yüzde 2.7 ▼yüzde 8.6
▲yüzde 43.9 1996 artış1,281.1 artış22,026 artışyüzde 2.5 ▲yüzde 2.5 ▼yüzde 8.1 ▲yüzde 44.1
1997 artış1,355.7 artış23,249 artışyüzde 4.0 artışyüzde 1.8 ▼yüzde 7.0 ▼yüzde 43.4 1998
artış1,413.4 artış24,171 artışyüzde 3.1 artışyüzde 1.6 ▼yüzde 6.3 ▼yüzde 41.3 1999
artış1,481.2 artış25,241 artışyüzde 3.2 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 6.0 ▼yüzde 39.9 2000
artış1,570.4 artış26,669 artışyüzde 3.7 artışyüzde 0.8 ▼yüzde 5.5 ▼yüzde 37.0 2001
artış1,647.1 artış27,863 artışyüzde 2.5 artışyüzde 1.2 ▼yüzde 5.1 ▼yüzde 34.4 2002
artış1,713.5 artış28,863 artışyüzde 2.5 artışyüzde 1.3 ▲yüzde 5.2 ▲yüzde 34.5 2003
artış1,805.8 artış30,279 artışyüzde 3.3 artışyüzde 1.4 ▼yüzde 5.0 ▲yüzde 35.7 2004
artış1,899.3 artış31,681 artışyüzde 2.4 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 4.8 ▲yüzde 38.7 2005
artış2,021.1 artış33,455 artışyüzde 3.1 ▲yüzde 2.1 Sabityüzde 4.8 ▲yüzde 39.9 2006
artış2,134.4 artış35,089 artışyüzde 2.5 ▲yüzde 2.3 ▲yüzde 5.4 ▲yüzde 40.8 2007 artış2,242.8
artış36,576 artışyüzde 2.5 ▲yüzde 2.3 Sabityüzde 5.4 ▲yüzde 41.9 2008 artış2,276.0
artış36,814 azalışyüzde −0.3 ▲yüzde 3.6 ▲yüzde 5.7 ▲yüzde 49.9 2009 azalış2,197.2
azalış35,291 azalışyüzde −4.2 ▲yüzde 2.2 ▲yüzde 7.6 ▲yüzde 64.1 2010 artış2,261.8
artış36,038 artışyüzde 1.7 ▲yüzde 3.3 ▲yüzde 7.9 ▲yüzde 75.6 2011 artış2,342.0 artış37,007
artışyüzde 1.6 ▲yüzde 4.5 ▲yüzde 8.1 ▲yüzde 81.3 2012 artış2,420.5 artış37,995 artışyüzde
1.4 ▲yüzde 2.8 ▼yüzde 8.0 ▲yüzde 84.5 2013 artış2,510.0 artış39,154 artışyüzde 2.0 ▲yüzde
2.6 ▼yüzde 7.6 ▲yüzde 85.6 2014 artış2,633.1 artış40,762 artışyüzde 2.9 artışyüzde 1.5
▼yüzde 6.2 ▲yüzde 87.0 2015 artış2,724.1 artış41,839 artışyüzde 2.3 Sabityüzde 0.0 ▼yüzde
5.4 ▲yüzde 87.9 2016 artış2,820.2 artış42,959 artışyüzde 1.8 artışyüzde 0.7 ▼yüzde 4.9
Sabityüzde 87.9 2017 artış2,925.7 artış44,301 artışyüzde 1.8 ▲yüzde 2.7 ▼yüzde 4.4 ▼yüzde 87.1
2018 artış3,038.8 artış45,741 artışyüzde 1.4 ▲yüzde 2.5 ▼yüzde 4.1 ▼yüzde 86.8 2019
artış3,133.7 artış47,169 artışyüzde 1.4 artışyüzde 1.7 ▼yüzde 3.9 ▼yüzde 85.4 Hükümet masrafları ve
ekonomik yönetim Ayrıca bakınız: Birleşik Krallık bütçesi ve Birleşik Krallık ulusal borcu 1800'den 2020'ye kadar
İngiltere faiz payı Hükümetin ekonomiye alınması, esas olarak Hazine Şansölyesi başkanlığındaki İngiliz Kraliyet
Hazinesi tarafınca icra edilmektedir. Son yıllarda, Birleşik Krallık ekonomisi piyasa serbestleştirmesi ve düşük
vergilendirme ve düzen ilkelerine müsait olarak yönetilmektedir. 1997'den bu yana, İngiltere Merkez Bankası Başkanı
yönetimindeki İngiltere Merkez Bankası Para Politikası Komitesi, her yıl Şansölye tarafınca belirlenen ekonomide genel
enflasyon hedefine ulaşmak için lüzumlu seviyedeki faiz oranlarını belirlemekten sorumludur.[115] İskoç
Parlamentosu'nun onayına tabi olan İskoç Hükümeti, İskoçya'da ödenecek temel gelir vergisi oranını bu yetki henüz
kullanılmamış olsa da pound başına artı yada eksi 3 peni olarak değişiklik yapma hakkına haizdir. 1986/87 ile 2006/07
arasındaki 20 senelik dönemde Birleşik Krallık'taki hükümet harcamaları GSYİH'nın yaklaşık yüzde 40'ını
oluşturuyordu.[116] Temmuz 2007'de Birleşik Krallık GSYİH'sının yüzde 35.5'i kadar bir devlet borcuna sahipti.
2007-2010 mali krizi ve 2000'li yılların sonlarındaki küresel durgunluğun etkisiyle, hükümet masrafları, kısmen bir
takım banka kurtarma maliyetinin bir kararı olarak, 2009-10'da GSYİH'nın yüzde 48'i gibi tarihsel olarak yüksek bir
seviyeye terfi etti.[116][117] GSYİH'nın yüzdesi olarak net devlet borcu açısından, Haziran 2014 sonunda, finansal
sektör müdahaleleri hariç amme kesiminin net borcu, GSYİH'nın yüzde 77.3'üne eşdeğer 1304.6 milyar sterlin olarak
gerçekleşmiştir.[118] 2013-2014 mali yılı için kamu işkolu net borçlanması 93.7 milyar sterlin idi.[118] Bu, 2012-2013
mali yılına bakılırsa 13.0 milyar sterlin daha yüksekti. Ana madde: Birleşik Krallık'ta vergilendirme Birleşik
Krallık'ta vergilendirme, minimum iki değişik hükümet düzeyine meydana getirilen ödemeleri içerebilir: yerel idare ve
merkezi idare (Kraliyet Gelir ve Gümrük Dairesi). Yerel idare, merkezi hükümet fonlarından, iş oranlarından, belediye
vergisinden ve giderek artan bir halde, sokaktaki park yerlerinden alınan ücretler ve masraflardan sağlanan hibelerle
finanse edilmektedir. Merkezi yönetim gelirleri esas olarak başta gelir vergisi, milli sigorta primleri, katma kıymet
vergisi, kurumlar vergisi ve sıvıyakıt vergisinden kaynaklanır. İşkolları Tarım İskoçya'da bir tarlada çalışan
biçerdöver Ana maddeler: Birleşik Krallık'ta ziraat ve Birleşik Krallık'ta ormancılık Birleşik Krallık'ta tarım,
Avrupa standartlarına gore yoğun, son aşama makineleşmiş ve verimlidir, işgücünün yüzde 1.5'inden daha azını (476.000
işçi) barındırırken,[119] besin ihtiyacının yüzde 60'ından daha azını (1993'teki yaklaşık yüzde 65'e kıyasla)
üretmektedir.[119] İngiliz milli katma değerinin ortalama yüzde 0.6'sına katkıda bulunur.[119] Üretimin yaklaşık üçte
ikisi hayvancılığa, üçte biri ekilebilir bitkilere ayrılmıştır. Tarım, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası tarafından
desteklenmektedir. 2013 Mavi Kitabı, "Tarım"ın 2011 yılında Birleşik Krallık ekonomisine brüt 9.438 milyon £ değer
kattığını bildirmiştir.[120] Birleşik Krallık balıkçılık endüstrisi 2019'da brüt katma kıymet (GVA, Gross value added)
açısından ekonomiye 446 milyon £ katkı sağladı: bu, Birleşik Krallık'ın toplam BKD'sinin yüzde 0.02'sini temsil
etmektedir.[121] Başlıca balıkçı kasabaları içinde Kingston upon Hull, Grimsby, Fleetwood, Newlyn, Great Yarmouth,
Peterhead, Fraserburgh, ve Lowestoft bulunur.[kaynak belirtilmeli] İnşaat Ana madde: Birleşik Krallık yapı işkolu
Birleşik Krallık yapı sektörü, 2011 yılında ülke ekonomisine 86 milyar sterlin brüt kıymet kattı.[120] 2009 yılının
dördüncü çeyreğinde yapı işkolu ortalama 2.2 milyon kişiyi istihdam etti.[122] 2009 senesinde Birleşik Krallık'ta
yaklaşık 194.000 inşaat firması vardı, bunların yaklaşık 75.400'ü sadece bir kişiyi ve 62'si de 1.200'den fazla kişiyi
istihdam ediyordu.[122] 2009 yılında Birleşik Krallık'ta yapı işkolu, hususi sektörden ortalama 18.7 milyar sterlin ve
amme sektöründen 15.1 milyar sterlin iş aldı.[122] Birleşik Krallık'taki en büyük yapı projesi Crossrail'dir.
2020/2021'de açılması nedeniyle,[123][124] Londra'dan doğudan batıya ve Heathrow Havaalanı'na bir durağı ile çevredeki
kırsal alana giden yeni bir demiryolu hattı olacaktır.[125] Projenin ana özelliği, Londra'nın merkezindeki istasyonları
birbirine bağlayan 42 km'lik (26 mil) yeni tünellerin yapımıdır. Aynı zamanda 15 milyar sterlin öngörülen maliyetiyle
Avrupa'nın en büyük inşaat projesidir.[126][127] Tartışmalı yapı projeleri içinde High Speed 2 hattı ve Londra ile
West Midlands arasındaki Crossrail 2 yer almıştır. Üretim endüstrileri Elektrik, gaz ve su temini Ana madde: Birleşik
Krallık'ta enerji Mavi Kitap 2013, bu işkolunun 2011 yılında Birleşik Krallık ekonomisine 33.289 milyon sterlin brüt
değer kattığını bildirdi.[120] Birleşik Krallık'ın, mevcut üreteçlerin yerini alacak ve İngiltere'nin enerji
rezervlerini artıracak yeni nükleer reaktörler inşa etmesi beklenmektedir.[128] İmalat Ana madde: Birleşik Krallık'ta
üretim Airbus A380 uçağında görülen bir Rolls-Royce Trent 900 jet motoru 1970'lerde, imalat ekonominin yüzde 25'ini
oluşturuyordu. Toplam üretim istihdamı 1979'da 7.1 milyondan 1992'de 4.5 milyona ve 2016'da sadece 2.7 milyona düştü ve
ekonominin yüzde 10'unu oluşturdu.[129][130][131] Üretim, son 50 senenin geçen 36'sında arttı ve 1958'de olana göre
2007'de iki katına çıktı, üreticiler arasında Autodesk de var.[kaynak belirtilmeli] 2011 yılında, Birleşik Krallık
imalat işkolu ortalama 140.539 milyon sterlin brüt katma kıymet üretti ve ortalama 2.6 milyon kişiyi istihdam
etti.[120][132] 2008'de Birleşik Krallık'taki işletmeler tarafından Ar-Ge'ye yatırılan yaklaşık 16 milyar sterlinlik
yatırımın yaklaşık 12 milyar sterlinini üretim şirketleri oluşturdu.[132] 2008 yılında Birleşik Krallık, çıktı değeri
ile ölçümlendiğinde dünyanın altıncı en büyük üreticisiydi.[133] 2008 yılında Birleşik Krallık'ta yaklaşık 180.000
kişi doğrudan Birleşik Krallık otomotiv üretim işkolunda istihdam edildi.[134] İşkolu o sene 52.5 milyar sterlin ciroya
sahip olmuş, 26.6 milyar sterlin ihracat gerçekleştirmiş ve yaklaşık 1.45 milyon binek araç ve 203,000 ticari araç
üretmiştir.[134] Birleşik Krallık, motor üretimi konusunda önemli bir merkez konumundadır; şöyle ki, 2008 senesinde
ülkede yaklaşık 3.16 milyon motor üretilmiştir.[134] Birleşik Krallık'ın havacılık endüstrisi, standardize yöntemine
bağlı olarak dünyanın en büyük ikinci veya üçüncü havacılık endüstrisidir.[135][136] Endüstri direkt 113.000 kişiyi ve
endirekt olarak 276.000 civarında kişiyi istihdam ediyor ve yıllık cirosu yaklaşık 20 milyar sterlindir.[137][138]
İşkolunda önemli bir varlığı olan İngiliz şirketleri arasında BAE Systems ve Rolls-Royce (dünyanın en büyük ikinci
tayyare motoru üreticisi) bulunmaktadır.[139] Birleşik Krallık'ta faaliyet yayınlayan Avrupalı havacılık şirketleri
arasında ticari uçaklar, feza sistemi, helikopter ve müdafaa bölümleri ile Birleşik Krallık'taki 25'ten fazla tesiste
13.500'den fazla kişiyi istihdam eden Airbus yer ediniyor.[140] İlaç endüstrisi Birleşik Krallık'ta ortalama 67.000
kişiyi istihdam etmekte ve 2007 yılında İngiltere'nin GSYİH'sine 8.4 milyar sterlin katkıda bulunmuş ve araştırma ve
geliştirmeye toplam 3.9 milyar sterlin yatırım yapmıştır.[141][142] 2007 yılında Birleşik Krallık'tan deva ürünleri
ihracatı 14.6 milyar sterline ulaşarak eczacılık ürünlerinde 4.3 milyar sterlin tecim fazlası yarattı.[143] İngiltere,
sırasıyla dünyanın üçüncü ve yedinci en büyük ilaç şirketleri olan GlaxoSmithKline ve AstraZeneca'ya ev sahipliği
yapmaktadır.[144][145] Madencilik, taşocakçılığı ve hidrokarbonlar Ana maddeler: Birleşik Krallık'ta madencilik ve
Kuzey Denizi petrolü 1890'dan 2015'e kadar ham petrol ve rafine petroldeki İngiltere tecim dengesi. 25 senelik net
ihracatçı konumunun arkasından İngiltere, 2005 yılında net petrol ithalatçısı haline geldi. Mavi Kitap 2013, bu
işkolunun 2011 yılında Birleşik Krallık ekonomisine 31.380 milyon sterlin brüt kıymet kattığını bildirdi.[120] 2007
yılında Birleşik Krallık'ta toplam enerji üretimi 9.5 katrilyon Btu (10 exajoule) idi; bunların bileşimi yüzde 38
petrol, yüzde 36 doğal gaz, yüzde 13 kömür, yüzde 11 nükleer ve yüzde 2 diğer yenilenebilir enerji kaynakları
şeklindeydi.[146] 2009 senesinde, Birleşik Krallık günde 1.5 milyon varil (varil/gün biriminde değerle) petrol üretmiş
ve günde 1.7 milyon varil petrol tüketmiştir.[147] Üretim şu anda düşüştedir ve Birleşik Krallık 2005'ten bu yana net
bir petrol ithalatçısı haline gelmiştir.[147] 2010 yılı itibarıyla, Birleşik Krallık, herhangi bir AB üyesi devletin en
büyüğü sayılan yaklaşık 3.1 milyar varil kanıtlanmış ham petrol rezervine sahiptir.[147] 2009 yılında Birleşik
Krallık, dünyanın en büyük 13. Ve AB'nin en büyük naturel gaz üreticisiydi.[148] Üretim şu anda düşüştedir ve Birleşik
Krallık 2004'ten bu yana net bir naturel gaz ithalatçısı olmuştur.[148] 2009 yılında Birleşik Krallık 19.7 milyon ton
kömür üretmiş ve buna karşılık 60.2 milyon ton tüketmiştir.[146] 2005 senesinde 171 milyon ton geri kazanılabilir kömür
rezervine sahipti.[146] Belirlenen kıyı alanlarının, yeraltı kömür gazlaştırma işlemi (UCG, Underground coal
gasification) yoluyla 7 milyar ton ile 16 milyar ton arasında kömür üretme yeterliğine haiz olduğu tahmin
edilmektedir.[149] Birleşik Krallık'taki halihazırda kömür tüketimine dayanarak, bu hacimler Birleşik Krallık'ta 200
ila 400 yıl dayanabilecek rezervleri temsil etmektedir.[150] Birleşik Krallık, -altı petrol ve gaz süper büyüklerinden
ikisi olan BP ve Royal Dutch Shell de dâhil- bir takım büyük enerji şirketine ev sahipliği yapmaktadır.[f][151][152]
Birleşik Krallık ek olarak kömür, kalay, kireçtaşı, demir cevheri, tuz, kil, tebeşir, alçı taşı, kurşun ve silika
şeklinde bir dizi doğal kaynak bakımından zengindir. Hizmet endüstrisi Hizmet işkolu, Birleşik Krallık ekonomisinin
baskın sektörüdür ve 2016 yılı itibarıyla GSYİH'nın ortalama yüzde 80.2'sine katkıda bulunmaktadır.[kaynak
belirtilmeli] Dış satım İngiltere 160 ülkeye ihracat yapmaktadır.[kaynak belirtilmeli] 2019'da İngiliz şirketleri
dünya genelinde 689 milyar sterlin değerinde mal ve hizmet ihracı gerçekleştirmiş oldu.[153] Yaratıcı endüstriler
Yaratıcı endüstriler 2005 senesinde brüt katma değerin (GVA, Gross value added) yüzde 7'sini oluşturmuş ve 1997 ile
2005 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 6 oranında büyümüştür.[154] Kilit alanlar arasında, Avrupa'nın en büyük iki
yaratıcı sanayi kümelenmesi olan Londra ve Kuzey Batı İngiltere yer verilmiştir.[155] İngiliz Moda Konseyi'ne (British
Fashion Council; BFC) nazaran, moda endüstrisinin Birleşik Krallık ekonomisine katkısı, 2009'daki 21 milyar sterlin
değerine göre artarak 2014'te 26 milyar sterlin olarak gerçekleşti.[156] Birleşik Krallık, dünyanın en büyük reklam
şirketi olan WPP'ye ev sahipliği yapmaktadır. Eğitim, esenlik ve sosyal hizmet Ana maddeler: Birleşik Krallık'ta tahsil
ve Birleşik Krallık'ta sıhhat hizmetleri Büyük bir İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (NHS) hastanesi olan Birmingham
Kraliçe Elizabeth Hastanesi Mavi Kitap 2013'e gore, tahsil işkolu 2011 senesinde ekonomide 84.556 milyon sterlin brüt
katma değer yaratırken, halk sağlığı ve toplumsal hizmet etkinlikleri tekrar 2011 senesinde ekonomiye 104.026 milyon
sterlin katma kıymet ekledi.[120] Birleşik Krallık'ta sıhhat işkolunun çoğunluğu, Birleşik Krallık'taki tüm esenlik
harcamalarının yüzde 80'inden fazlasını gerçekleştiren ve ortalama 1.7 milyon iş gücüne sahip olan, devlet tarafından
finanse edilen ve işletilen Ulusal Sağlık Hizmeti'nden (NHS) oluşur ve bu da onu Avrupa'da ve dünyanın en büyük
işverenleri arasında konumlandırarak en büyük işveren yapar.[157][158][159] NHS, Birleşik Krallık'ın dört kurucu
ülkesinin her birinde bağımsız olarak çalışır. İngiltere'deki NHS, dört bölümün en büyüğüdür ve 2008'de 92.5 milyar
sterlin ciroya sahipti.[160] 2007-2008'de Birleşik Krallık'taki yüksek öğretim kurumlarının toplam geliri 23 milyar
sterlin'di ve toplam 169,995 personel istihdam ediyordu.[161] 2007-2008 yılında İngiltere'de 2.306.000 yüksek öğrenim
öğrencisi vardı (İngiltere'de 1.922.180, İskoçya'da 210.180, Galler'de 125.540 ve Kuzey İrlanda'da 48.200).[161] Finans
ve iş hizmetleri Ana madde: Birleşik Krallık'ta finansal hizmetler işkolu Ayrıca bakınız: Birleşik Krallık'ta hukuk
hizmetleri Birleşik Krallık finansal hizmetler endüstrisi, 2011 yılında ülke ekonomisine 116.363 milyon sterlin brüt
değer kattı.[120] Birleşik Krallık'ın finansal ve ticari hizmetler ihracatı, ülkenin ödemeler dengesine önemli bir
müspet katkı sağlamaktadır. Londra Borsası'na ev sahipliği yapan Paternoster Meydanı Londra, uluslararası iş ve
ticaret için mühim bir merkezdir ve küresel ekonominin üç "komuta merkezinden" biridir (New York ve Tokyo ile
beraber).[162] Londra'da ofisleri olan 500'den fazla banka vardır ve Londra, bankacılık, sigorta, Eurobond, döviz
ticareti ve enerji vadeli işlemlerinin önde gelen internasyonal merkezidir. Londra'nın finansal hizmetler endüstrisi
ilk önce Londrave Canary Wharf merkezlidir. Kent, Londra Menkul Değerler Borsası, Londra Uluslararası Finansal Vadeli
İşlem ve Opsiyon Borsası, Londra Metal Borsası, Lloyd's of London ve İngiltere Merkez Bankası'na ev sahipliği
yapmaktadır. Canary Wharf, 1980'lerde gelişmeye başladı ve şu anda Barclays Bank, Citigroup ve HSBC şeklinde büyük
finans müesseselerinin yanı sıra Birleşik Krallık Finansal Hizmetler Kurumu'na (FSA) da ev sahipliği yapar.[163][164]
Londra hem de öteki iş ve profesyonel hizmetler için önemli bir merkezdir ve dünyanın en büyük altı hukuk bürosundan
dördü burada bulunmaktadır.[165] Diğer birtakım büyük Birleşik Krallık kentleri de büyük finans işkollarına ve ilgili
hizmetlere haizdir. Edinburgh, Avrupa'nın en büyük finans merkezlerinden birine sahiptir[166] ve Lloyds Banking Group,
NatWest Group ve Standard Life'ın genel merkezine ev sahipliği yapmaktadır. Leeds kenti, Birleşik Krallık'ın Londra
dışındaki en büyük iş ve finans hizmetleri merkezi[167][168][169] ve Londra'dan sonrasında Birleşik Krallık'taki en
büyük hukuk hizmetleri merkezidir.[170][171][172] 2010'ların ortalarında gösterilen bir dizi araştırma makalesi ve
rapora göre, Britanya'nın finans şirketleri, hayattaki yolsuzluk gelirlerinden elde edilen paranın yanı sıra dünyanın
uyuşturucu ticaretinden elde edilen paralar da dâhil olmak üzere her sene milyarlarca pound aklamak için gelişmiş
yöntemler sağlıyor ve böylece kenti yasadışı finans için küresel bir merkez haline getiriyor.[173][174][175][176] Mart
2015'te yayınlanan bir Deutsche Bank araştırmasına gore, İngiltere, resmî istatistiklerle kaydedilmeyen ayda ortalama
bir milyar sterlin kapital girişi çekiyordu, muhtemelen yüzde 40'a kadar kaynağı Rusya'dan geliyor, bu da finansal
kurumlar tarafınca yanlış raporlanma, sofistike vergi kaçakçılığı ve İngiltere'nin "güvenilir liman" itibarı anlamına
geliyordu.[177] Oteller ve restoranlar Mavi Kitap 2013, bu endüstrinin 2011 yılında Birleşik Krallık ekonomisine
36.554 milyon sterlin brüt değer kattığını bildirdi.[120] Merkezi Denham, Buckinghamshire'da bulunan InterContinental
Hotels Group (IHG), şu anda InterContinental, Holiday Inn ve Crowne Plaza benzer biçimde otel markalarına haiz ve
işleten olarak dünyanın en büyük otelcisidir. Dünyanın en büyük beşinci otel işletmecisi olan Hilton Hotels'in
uluslararası kolu, Ladbrokes Plc'ye aitti ve 1987'den 2005'e kadar Watford, Hertfordshire'da bulunuyordu; Aralık
2005'te Amerikalı Hilton Hotels Group'a satıldı. Kayıtdışılık 2014 senesinde meydana getirilen bir araştırma, fuhuş ve
alakalı hizmetlerin her sene ekonomiye 5 milyar sterlinin üstünde katkıda olduğunu ortaya koydu.[178] Kamu yönetimi ve
müdafaa Mavi Kitap 2013, amme yönetimi ve savunma işkolunun 2011 yılında Birleşik Krallık ekonomisine 70.400 milyon
sterlin brüt değer kattığını bildirdi.[120] Gayrimenkul ve kiralama etkinlikleri Ana madde: Birleşik Krallık'ta
gayrimenkul Manchester'daki Trafford Centre avmsi kompleksi, İngiltere tarihli en büyük emlak satışıyla; 2011 yılında
1.6 milyar sterline satıldı.[179] Gayrimenkul ve kiralama etkinlikleri işkolu, konutların kiralanması ve diğer ilgili
iş destek faaliyetlerini ihtiva eder. Mavi Kitap 2013, emlak işkolunun 2011'de Birleşik Krallık ekonomisine 143.641
milyon sterlin brüt değer kattığını bildirdi.[120] Birleşik Krallık'taki önemli emlak şirketleri içinde British Land,
Land Securities ve The Peel Group bulunmaktadır. Birleşik Krallık emlak piyasası 2008'e kadar yedi yıl süresince
patlama yaşamış ve birtakım bölgelerde bu dönemde iyelik üç katına çıkmıştır. Emlak fiyatlarındaki artışın bir ekip
sebepleri vardı: düşük faiz oranları, kredi büyümesi, ekonomik gelişme, gayrimenkul yatırımlarında süratli büyüme,
Londra'da yabancı gayrimenkul yatırımları ve yeni konut temini ile ilgili planlama kısıtlamaları. 1997 ve 2016 yılları
içinde İngiltere ve Galler'de yaklaşık mesken tutarları yüzde 259 artarken, kazançlar yüzde 68 arttı. 1997'de yaklaşık
bir ev, 2016'daki 7.6'ya kıyasla, yıllık kazancın 3.6 katına mal olmaktaydı.[180] Kiralama işkolu, 1985'ten bu yana
GSYİH'nın oranı olarak hemen hemen iki katına çıktı ve şu anda imalat sektöründen daha büyüktür. 2014 senesinde, kira
ve endirekt kira -ev sahipleri evlerini kiralarlarsa tahmini ne kadar ödeyecekleri bedel- GSYİH'nın yüzde 12.3'ünü
oluşturuyordu.[181] Gezim Ana madde: Birleşik Krallık'ta turizm Turizm İngiliz ekonomisi için oldukça önemlidir. 2014
yılında ülkeye gelen 32.6 milyondan fazla seyyah ile Birleşik Krallık, dünyanın sekizinci büyük gezim merkezi olarak
yer edinmiştir.[182] Londra, 2014 senesinde ilk sırada yer edinen Hong Kong'un (27.8 milyon ziyaretçi) peşinden, 17.4
milyon ziyaretçi ile dünyanın en çok ziyaret edilen ikinci kentidir.[183] Taşıma, depolama ve iletişim Ana maddeler:
Birleşik Krallık'ta telekomünikasyon ve Birleşik Krallık'ta ulaşım 1952'den 2016'ya kadar olan ulaşım şekilsel
paylaşımı, 1994'te zirveye ulaşan ve demiryolu kullanması arttıkça hafifçe azalan karayolu aracı kullanımındaki ilk
artışı gösteriyor.[184] Ulaştırma ve depolama endüstrisi, 2011 senesinde Birleşik Krallık ekonomisine 59.179 milyon
sterlin brüt kıymet kattı ve telekomünikasyon endüstrisi aynı yıl ekonomiye 25.098 milyon sterlin brüt değer
ekledi.[120] Birleşik Krallık, 3.701 km (2.300 mil) otoyol da dâhil, 50.533 km (31.400 mil) ana karayolu ile 397.025
km (246.700 mil) toplam karayolu ağına sahiptir.[185] Büyük Britanya'daki demiryolu altyapısı, 15.878 km'si (9.866 mil)
trafiğe aleni olan 31.046 km'lik (19.291 mil) demiryolu hattına haiz olan Network Rail'e aittir.[186] Kuzey İrlanda'da,
Kuzey İrlanda Demiryolları'nın sahibi olduğu ve işlettiği 332.3 km (206.5 mil) uzunluğunda bir yol ağı daha
bulunmaktadır.[187] British Rail'in özelleştirilmesinden bu yana, Britanya'da yolcu trenleri tren işleten firmalar
tarafından işletilmektedir. 2019 itibarıyla 32 tren işleten şirket bulunmaktadır.[188] Hükümet, Londra'dan Birmingham'a
ilk etapta 27 milyar sterline mal olan yeni bir yüksek hızlı demiryolu hattı olan HS2'ye 56 milyar sterlin
harcayacaktır.[189] Merkez bölümünün 2022'nin ilk yarısında Londra'da açılması planlanan ve 41 istasyondan oluşacak
(yaklaşık olarak 117 km (73 mil)) Crossrail hattı, Ağustos 2020'de öngörülen 18.7 milyar sterlin maliyetle Avrupa'nın
en büyük altyapı projesi olmaktadır.[190] Highways England, özel sektöre ilişik ve işletilen M6 Toll (Midland
Expressway) dışında İngiltere'deki ana yol ve otoyollardan görevli devlete ilişik bir şirkettir.[191] Birleşik Krallık
Ulaştırma Bakanlığı, trafik sıkışıklığının en ciddi ulaşım problemlerinden biri bulunduğunu ve test edilmezse 2025
yılına kadar İngiltere'ye 22 milyar sterline mal olabileceğini belirtmektedir.[192] Hükümet destekli 2006 Eddington
tutanağına bakılırsa, trafik sıkışıklığı, yol fiyatlandırması ve ulaşım ağının genişletilmesi ile ele alınmadığı sürece
ekonomiye zarar verme tehlikesiyle karşı karşıyadır.[193][194] Şubat 2017'den Ocak 2018'e kadar, Birleşik Krallık
havaalanları toplam 284.8 milyon yolcuya hizmet vermiştir.[195] Bu dönemde en büyük üç havaalanı, Londra Heathrow
Havalimanı (78.0 milyon yolcu), Gatwick Havalimanı (45.6 milyon yolcu) ve Manchester Havalimanı (27.8 milyon yolcu)
idi.[195] Başkentin 23.3 km (14 1⁄2 mil (23,3 km)) batısında bulunan Heathrow,[196] hayattaki havalimanılarına
bakılırsa en yüksek internasyonal yolcu trafiğine haizdir.[197] Birleşik Krallık'ın resmî bayrak taşıyıcı havayolu
firması British Airways'tir ve bir öteki önemli havayolu taşıyısı da Virgin Atlantic'tir.[198] Londra'nın altı ticari
havalimanı, 2017'de 171 milyon yolcu ile yolcu trafiğine bakılırsa ölçümlendiğinde, dünyanın en büyük şehir havalimanı
sistemini oluşturuyordu.[199] Toptan ve perakende tecim Toptan ve perakende ticaret sektörü, motor ticareti, oto
onarım, şahsi ve ev eşyaları endüstrilerini içermektedir. Mavi Kitap 2013, bu işkolunun 2011 senesinde Birleşik Krallık
ekonomisine 151.785 milyon sterlin brüt kıymet kattığını bildirdi.[120] 2016 yılı itibarıyla, cadde üzeri (AVM dışı)
perakende harcamaları tüketici harcamalarının ortalama yüzde 33'ünü ve GSYİH'nın yüzde 20'sini oluşturuyordu. Birleşik
Krallık'ta satın alınan malların yüzde 75'i denizaşırı üretildiğinden, işkolu sadece İngiliz ekonomisine eklenen brüt
değerin yüzde 5.7'tepsi oluşturmaktadır.[200] E-tecim satışları (çevrimiçi satışlar), İngiltere'deki perakende
harcamalarının yüzde 22'tepsi oluşturmaktadır; bu değer Çin ve Güney Kore'den sonrasında dünyanın en yüksek üçüncüsü ve
ABD Birleşik Devletleri'nin iki katıdır.[201] İngiltere perakende market pazarına dört firma hakimdir: Tesco (yüzde 27
pazar payı), Sainsbury's (yüzde 15.4), Asda (yüzde 14.9) ve Morrisons (yüzde 10);[ne zaman?] bu süpermarketler "Dört
Büyük" olarak bilinir. Bununla beraber, ALDI gibi tenzilat marketi zincirlerinin tutulması artmıştır. Londra büyük bir
perakende merkezidir ve 2010 yılında hayattaki herhangi bir kentin en yüksek gıda dışı perakende satışlarına sahipti ve
toplam masraf yaklaşık 64.2 milyar sterlin idi. Londra haricinde, Manchester ve Birmingham da önemli perakende varış
noktalarıdır, İngiltere bununla birlikte kasaba ve şehir merkezlerindeki ana caddelerden uzakta, Meadowhall benzer
biçimde birçok büyük şehir dışı alışveriş merkezine ev sahipliği yapmaktadır. Çoğu kasaba ve kentte büyük uluslararası
isimler hakim olsa da, çoğu vakit ilgi çekici bağımsız işletmelerin bulunduğu caddeler veya bölgeler de vardır.[202]
İngiltere merkezli Tesco, ciro ile ölçümlendiğinde Avrupa'nın dördüncü en büyük perakendecisidir (2019'da Swartz, Aldi
ve Carrefour'dan sonra).[203] Para birimi Ana madde: İngiliz sterlini Londra, döviz ticaretinin dünya başkentidir ve
2019 yılında günlük 6.6 trilyon dolarlık küresel cironun yüzde 43.1'lik küresel pazar payına sahipti. Trilyonlarca
dolar olarak ölçülen en yüksek günlük hacme, New York ticarete girdiğinde ulaşılmaktadır. Birleşik Krallık'ın para
birimi sterlindir ve '£' sembolü ile gösterilir. İngiltere Merkez Bankası, ülkede para basmaktan sorumlu yetkili
otoritedir. İskoçya ve Kuzey İrlanda'daki bankalar, ihracı karşılamak için yeterli miktarda İngiltere Merkez Bankası
banknotu bulundurmak koşuluyla, kendi banknotlarını basma hakkını saklı meblağ. Sterlin, diğer hükümetler ve kurumlar
tarafından rezerv para birimi olarak da kullanılır ve Amerika Doları ve Euro'dan sonrasında üçüncü en yaygın rezerv
para birimidir.[204] Birleşik Krallık, Euro para biriminin tedavüle girme sürecinde Euro'ya katılmamayı seçti. Eski
Başbakan Tony Blair'in hükümeti, "beş ekonomik testin" yerine getirilmesi niteliğinde üyelik konusunda karar vermek
için halkoylaması tertip lafı vermişti. Nispeten yakın zamana kadar, Birleşik Krallık'ın para birimini kaldırıp euro'ya
geçmesi gerekip gerekmediği konusunda tartışmalar süregitmekteydi. 2007'de Başbakan Gordon Brown, Maliye Bakanı olarak
belirlediği birtakım testlere dayanarak bir halkoylaması düzen sözü verdi. Testleri değerlendirirken Brown, kararın
yakın olmasına karşın Birleşik Krallık'ın henüz euro'ya katılmaması gerektiği sonucuna vardı. Üye olmama kararının
Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği için doğru bulunduğunu söyleyerek, yakın gelecekte ortak para birimi üyeliğini
reddetmişti.[205] Özellikle, ev fiyatlarındaki dalgalanmaları derhal girişin önünde bir engel olarak göstermişti.
Kamuoyu yoklamaları, Britanyalıların çoğunluğunun önemli bir süredir ortak para birimine katılmaya karşı olduğunu ve bu
konumun son birkaç yılda daha da sertleştiğini göstermekteydi.[206] 2005 yılında, Birleşik Krallık'ın yarısından
fazlası (yüzde 55'i) para birimini benimsemeye karşı çıkarken, ancak yüzde 30'u lehte idi.[207] Euro'ya katılma
olasılığı, 2016'da Avrupa Birliği üyeliği referandumu ve peşinden 2020'de geri istifa mevzusundaki referandum
kararından (Brexit istifa anlaşması ile beliren) bu yana sıkıntı olmaktan çıkmıştır. Döviz kurları GBP başına USD ve
EUR cinsinden her yıl için yaklaşık; ve tersine: USD ve EUR başına GBP (1999'dan ilkin ECU). Bu averajlar, geniş yıl
içi yayılmaları gizler. Varyasyon katsayısı bunun bir göstergesidir. Ayrıca, Pound'un Euro veya Dolar'ı ne ölçüde
izlediğini de gösterir. 1992 ve 1993 averajlarını karşılaştırarak 1992'nin sonlarındaki Kara Çarşamba'nın etkisine
dikkat ediniz(!). Yıl £/USD USD/£ C.Var £/XEU XEU/£ C.Var 1990 £0.5633
$1.775 £0.7161 ₠1.397 1991 £0.5675 $1.762 £0.7022 ₠1.424 1992
£0.5699 $1.755 £0.7365 ₠1.358 1993 £0.6663 $1.501 £0.7795 ₠1.283
1994 £0.6536 $1.53 £0.7742 ₠1.292 1995 £0.6338 $1.578 £0.82
₠1.22 1996 £0.6411 $1.56 £0.8029 ₠1.245 1997 £0.6106 $1.638
£0.6909 ₠1.447 1998 £0.6037 $1.656 £0.6779 ₠1.475 1999 £0.6185
$1.617 £0.6595 €1.516 2000 £0.6609 $1.513 £0.6099 €1.64 2001
£0.6943 $1.44 £0.6223 €1.607 2002 £0.6664 $1.501 £0.6289 €1.59
2003 £0.6123 $1.633 £0.6924 €1.444 2004 £0.5461 $1.832 yüzde 2.26
£0.6787 €1.474 yüzde 1.92 Yıl £/USD USD/£ C.Var £/EUR EUR/£ C.Var
2005 £0.55 $1.82 yüzde 3.47 £0.6842 €1.462 yüzde 1.27 2006 £0.5435 $1.842 yüzde
3.79 £0.6821 €1.466 yüzde 1.11 2007 £0.4999 $2.001 yüzde 1.97 £0.6848
€1.461 yüzde 2.4 2008 £0.5499 $1.835 £0.7964 €1.226 2009 £0.641
$1.566 £0.8914 €1.123 2010 £0.6474 $1.546 yüzde 1.27 £0.8586 €1.166
yüzde 3.83 2011 £0.6231 $1.605 yüzde 3.81 £0.8684 €1.151 yüzde 1.286 2012 £0.6310
$1.585 yüzde 2.74 £0.8112 €1.233 yüzde 0.712 2013 £0.6650[208] $1.503 yüzde
5.17 £0.8496[209] €1.177 yüzde 4.54 2014 £0.6320[208] $1.582 yüzde 5.25
£0.8060[209] €1.240 yüzde 5.35 2015 £0.6810[208] $1.468 yüzde 7.20 £0.7262[209]
€1.377 yüzde 11.04 2016 £0.770[208] $1.299 £0.8193[210] €1.2242 2017
£0.808[208] $1.238 £0.8766[210] €1.1414 2018 £0.750[208] $1.333
£0.885[210] €1.1301 2019 £0.748[208] $1.337 £0.8773[210] €1.1405 Tutarlılık ve mukayese
amacıyla, forex oranlarını[g] pound başına dolar ve euro başına pound olarak imlemek geleneksel olsa da, varyasyon
katsayısı her ikisi için de "pound başına" oranlarında ölçülür.[kaynak belirtilmeli] Bölgelere göre ekonomi Ayrıca
bakınız: Brüt katma değere göre İngiltere'deki törensel ilçeler sıralaması Birleşik Krallık ekonomisinin gücü kentten
kente ve bölgeden bölgeye değişmektedir. Kuzey Denizi petrol ve gazının (resmî istatistiklerde bölge dışı olarak
sınıflandırılan) etkileri hariç tutulduğunda, İngiltere en yüksek brüt katma değere (GVA, Gross value added) haizdir ve
Galler, Birleşik Krallık'ı meydana getiren ülkeler arasında en düşük olanıdır. Sıra Ülke Kişi başına GVA,
2018[211] 1 İngiltere £32,857 ($43,834) 2 İskoçya £29,660 ($39,569) 3 Kuzey İrlanda £25,981
($34,661) 4 Galler £23,866 ($31,839) İngiltere içinde, kişi başına düşen BKD (GVA, Gross value added)
bakımından, Londra en yüksektir. Aşağıdaki tablo, İngiltere'nin dokuz istatistiksel bölgesinin kişi başına düşen
BKD'sini göstermektedir. Sıra Bölge Kişi başına GVA, 2018 1 Londra £54,686 ($72,955) 2 Güney Doğu
İngiltere £34,083 ($45,469) 3 Doğu İngiltere £30,069 ($40,114) 4 Kuzey Batı İngiltere £28,449
($37,953) 5 Güney Batı İngiltere £28,231 ($37,662) 6 Batı Midlands £27,087 ($36,136) 7 Doğu
Midlands £25,946 ($34,614) 8 Yorkshire ve Humber £25,859 ($34,498) 9 Kuzey Doğu İngiltere £23,569
($31,443) Ticaret Birleşik Krallık ihracatının durağan fiyatlarla kıymeti, 1995-2016 Ayrıca bakınız: Birleşik
Krallık'ın ihracat sıralaması Ticaret açığı (mal ve hizmetler) Kasım 2018'e kadar olan üç ayda 0.2 milyar sterlin
daralarak 7.9 milyar sterline geriledi, şundan dolayı hem mal hem de hizmet ihracatının her biri kendi ithalatından 0.1
milyar sterlin daha çok artmıştı.[212] Düzensiz emtialar (çoğunlukla uçaklar) hariç olmak suretiyle, toplam ticaret
açığı Kasım 2018'e kadar üç ay içinde 1.2 milyar sterlin artarak 9.5 milyar sterline terfi etti. Petrol ve uçak
ihracat fiyatlarındaki büyük artışlar toplam tecim açığının daralmasına neden oldu; enflasyonun etkisini ortadan
kaldıran toplam ticaret açığı, Kasım 2018'e kadarki üç ayda 0.3 milyar sterlin artarak 6.5 milyar sterline terfi etti.
Mal ticareti açığı, esas olarak AB ülkelerinden meydana getirilen ithalat ve AB dışı ülkelere meydana getirilen
ihracatın artması sebebiyle, AB ülkeleriyle Kasım 2018'e kadar olan üç ayda 0.8 milyar sterlin genişlerken, AB dışı
ülkelerle 0.9 milyar sterlin daraldı. Toplam ticaret açığı, esas olarak hizmet ticaretinde 4.4 milyar sterlinlik
daralma sebebiyle Kasım 2018'e kadar olan 12 ayda 4.1 milyar sterlin artış kaydetti. Birleşik Krallık'ın Avrupa
Birliği'nden ayrılmasından sonrasında, Birleşik Krallık ile Avrupa Birliği arasında 27 üye ülkesi de dahil olmak üzere
bir ticaret anlaşmasının müzakeresi, Birleşik Krallık ile ithalat ve ihracatla alakalı istatistikler için üçüncü
ülkelerden aynı statüye haiz olabilir: OEC World 2017[h] verilerine göre, Birleşik Krallık'tan yapılan ihracatın
ABD'den ($200 milyar ve Çin'den $45 milyar) yakın olan $21 milyar seviyesine ulaşmasıyla EU-27-2020, İngiltere'nin
önemli ortaklarından biri haline gelebilir/biri olarak kalabilir.[213] OEC World 2017 verilerine göre, Birleşik
Krallık'a yapılan ithalatın Amerika'den ($46 milyar, ve Çin'den $58 milyar) yaklaşık 330 milyar dolara ulaşmasıyla,
AB-27-2020, İngiltere'nin önemli ortaklarından biri haline gelebilir/biri olarak kalabilir.[213] Ticaret anlaşmaları
görüşme edilenler Birleşik Krallık - Amerika Serbest Ticaret Antlaşması Birleşik Krallık - AB Serbest Ticaret
Antlaşması Birleşik Krallık - Japonya Serbest Ticaret Antlaşması Diğer tecim anlaşmaları Birleşik Krallık
Serbest Ticaret Anlaşmaları Yatırım 2013 senesinde Birleşik Krallık, 26,51 milyar dolarla Avrupa'nın önde gelen
direkt yabancı yatırım (DYY) ülkesiydi. Bu ona Avrupa'da yüzde 19.31 pazar oranı vermiştir. Buna mukabil, Birleşik
Krallık, Avrupa pazarının yüzde 17.24'ünü meydana getiren 42.59 milyar ABD doları ile dış direkt yabancı yatırımda
Avrupa'da ikinci sırada yer aldı.[214] Ekim 2017'de Birleşik Krallık Ulusal İstatistik Ofisi, İngiltere'nin ödemeler
dengesini revize ederek net internasyonal yatırım pozisyonunu 469 milyar sterlinlik bir fazlalıktan 22 milyar
sterlinlik bir açıklığa dönüştürdü. Dış yatırımın daha derin bir analizi, İngiliz şirketlerinin sahip olduğu dış
borçlanma senetleri olarak kabul edilenlerin çoğunun aslen İngiliz vatandaşlarına verilen krediler bulunduğunu ortaya
koydu. İç yatırımlar da 2016 yılının ilk yarısında 120 milyar sterlin fazlalıktan 2017 yılının aynı döneminde 25 milyar
sterlin açığa dönüştü. Birleşik Krallık, uzun vadeli cari hesap açığını telafi etmek için bir iç yatırım fazlasına
güveniyordu.[215] Birleşme ve devralmalar Ayrıca bakınız: Birleşik Krallık'taki en büyük firmalar sıralaması 1985'ten
bu yana İngiltere'nin katılımı olan 103.430 anlaşma açıklandı. Artan Birleşme ve devralma etkinliklerinin üç ana
dalgası olagelmiştir (2000, 2007 ve 2017 için; "Birleşik Krallık'ta Birleşme ve Devralmalar" grafiğine bakınız). Ancak
1999, anlaşmaların kümülatif değerinin en yüksek olduğu yıl oldu (2017'nin şu anki zirvesinden yaklaşık yüzde 50 daha
fazla olan 490 milyar sterlin). Finans endüstrisi ve Enerji & Güç, 2000'den 2018'e kadar değerin çoğunu oluşturdu
(ikisi de ortalama yüzde 15). Birleşik Krallık şirketlerini de içeren en iyi 10 anlaşmanın bir sıralaması.[216]
Vodafone - Mannesmann antlaşması halen küresel tarihin en büyük antlaşmasıdır. Sıra Tarih Devralıcı
Devralıcı ulus Hedef Hedef millet Değer (£ milyar) 1 14 Kasım 1999 Vodafone AirTouch PLC
Birleşik Krallık Mannesmann AG Almanya 126.95 2 16 Eylül 2015 Anheuser-Busch Inbev SA/NV
Belçika SABMiller PLC Birleşik Krallık 77.24 3 4 Ağustos 2015 Royal Dutch Shell PLC
Hollanda BG Group PLC Birleşik Krallık 46.70 4 17 Ocak 2000 Glaxo Wellcome PLC Birleşik
Krallık SmithKline Beecham PLC Birleşik Krallık 46.48 5 28 Ekim 2004 Royal Dutch Petroleum Co
Hollanda Shell Transport & Trading Co Birleşik Krallık 40.75 6 21 Ekim 2016 British American
Tobacco PLC Birleşik Krallık Reynolds American Inc United States 40.10 7 15 Ocak 1999 Vodafone
Group PLC Birleşik Krallık AirTouch Communications Inc Amerika Birleşik Devletleri 36.35 8 30 Mayıs
2000 France Telecom SA Fransa Orange PLC Birleşik Krallık 31.14 9 8 Kasım 1998 British
Petroleum Co PLC Birleşik Krallık Amoco Corp ABD Birleşik Devletleri 29.51 10 31 Ekim 2016 GE
Oil & Gas Birleşik Krallık Baker Hughes Inc Amerika Birleşik Devletleri 26.63 11 26 Şubat 2009
Birleşik Krallık Hazinesi Birleşik Krallık Royal Bank of Scotland Group Birleşik Krallık 25.50
Çoğu durumda, hem müşteri bununla beraber hedef şirket, yalnızca belirtilen ülkelere değil, tüm dünyaya yayılmış
hissedarlara haizdir. Avrupa Birliği üyeliği Ülkenin Avrupa Birliği'ne yaptığı ihracatın oranı son on yılda yüzde
54'ten yüzde 47'ye düştü. Bununla beraber, ihracatın toplam kıymeti aynı dönemde 130 milyar sterlinden (€160 milyar)
240 milyar sterline (€275 milyar) yükselmiştir.[217][218] Haziran 2016'da Birleşik Krallık, AB üyeliğine ilişik ulusal
bir referandumda AB'den ayrılma yönünde oy kullandı. Lizbon Antlaşması'nın 50. Maddesinin yürürlüğe girmesinin peşinden
Birleşik Krallık, 29 Mart 2019 Cuma günü ayrılmaya karar verdi. Bununla beraber, izin tarihi 12 Nisan 2019 Cuma gününe
kadar bir kez uzatılmış ve hemen sonra 31 Ekim 2019 Perşembe[219] gününe kadar yeniden uzatılmış ve son olarak 31 Ocak
2020 Cuma gününe kadar üçüncü kere uzatılmıştı.[220] Birleşik Krallık ve AB arasındaki gelecekteki ilişki Ekim 2019'un
sonuna kadar müzakere altındaydı. Birleşik Krallık'ın ekonomik büyümesi 2019'da yavaşladı, bu mevzuda Brexit
konusundaki belirsizlik ve dünya ekonomik yavaşlaması suçlu görüldü.[221] Birleşik Krallık Ocak 2020'de Avrupa
Birliği'nden ayrıldı. 16 Temmuz 2020'de Birleşik Krallık hükümeti, geçiş dönemi sona erdikten sonra Birleşik
Krallık'taki işletmelerin iç ticaretten yararlanmaya devam edeceğini ve işlerin gayri muayyen ortama karşı korunmaya
devam edeceğini doğruladı. 1 Ocak 2021'den itibaren, daha ilkin en az 70 siyaset alanında AB düzeyinde uygulanan
yetkiler, ilk defa Edinburgh, Cardiff ve Belfast'taki devredilmiş yönetimlere direkt aktarılacaktı. Yoksulluk Ana
madde: Birleşik Krallık'ta yoksulluk Birleşik Krallık, toplumsal rahatlık altyapısına sahip gelişmiş bir ülkedir, bu
yüzden yoksulluğu çevreleyen tartışmalar, gelişmekte olan ülkelere kıyasla nispeten yüksek bir asgari gelir kullanma
eğilimindedir. OECD'ye göre, Birleşik Krallık fakirlik oranları açısından gelişmiş ülke sıralamasının alt yarısında yer
ediniyor ve İtalya ve Amerika'den daha iyi durumda sadece Fransa, Avusturya, Macaristan, Slovakya ve İskandinav
ülkelerinden daha az iyi durumda bulunmaktadır.[222] Eurostat sayıları, yoksulluk riski altındaki İngilizlerin
sayısının 2014 yılında yüzde 15.9'a düştüğünü, 2010'daki yüzde 17.1'den ve 2005'teki yüzde 19'dan (toplumsal
transferler dikkate alındıktan sonra) aşağı yönlü olduğunu göstermektedir.[223] Birleşik Krallık'ta yoksulluk, refah
devleti ile giderilmeye çalışılmaktadır. Evrensel kredinin getirilmesiyle alakalı son refah değişimleri konusunda
protestolar yapılmış oldu. Hükümetin amacı refah devletini basitleştirmekti. İnsanlar, insanların evrensel kredi
üstündeki yaptırımlarını ve değişimleri protesto eden engellileri de protesto ettiler. Birleşik Krallık'ta zaruret
sınırı, genel olarak medyan hane hasılatının yüzde 60'ı olarak tanımlanmaktadır. 2007-2008'de bu, bağımlı evladı
olmayan bekâr yetişkinler için haftada 115 £; bağımlı çocuğu olmayan çiftler için haftada 199 £; 14 yaşından küçük iki
bağımlı çocuğu olan bekâr yetişkinler için haftada 195 £ ve 14 yaşından küçük iki bağımlı çocuğu olan çiftler için
haftada 279 £ olarak hesaplandı. 2007-2008'de 13.5 milyon kişi veya nüfusun yüzde 22'si bu sınırın altında yaşıyordu.
Bu, dört AB üyesi dışında hepsinden daha yüksek bir göreceli yoksulluk seviyesidir.[224] Aynı sene, toplamın yüzde 31'i
olan 4.0 milyon çocuk, barınma maliyetleri dikkate alındıktan sonrasında zaruret sınırının altındaki hanelerde
yaşıyordu. Bu, 1998-1999'dan bu yana 400.000 çocuğun azalmasıdır.[225] Notlar ^ Azalan ebat sırasına göre. ^
Quantitative easing; Niceliksel genişleme; bir merkez bankasının ekonomik faaliyeti genişletmek amacıyla ekonomiye para
enjekte etmek için büyük ölçekte devlet tahvilleri veya diğer finansal varlıkları satın almış olduğu bir para
politikasıdır.[81] ^ Japonya'nın yüzde 279, Fransa'nın yüzde 253, ABD Birleşik Devletleri'nin yüzde 209, Kanada'nın
yüzde 206 ve Almanya'nın yüzde 198 kıymeti ile karşılaştırıldığında. ^ Hala oldukca dengesizdi[103] ve tüketim o
yılki büyümenin yüzde 100'ünü oluşturuyordu.[104] ^ Karşılaştırma için, Almanya GSYİH'sının yüzde 9'unu ve Rusya
yüzde 5'ini kurtarırken, Japonya, Yunanistan, İspanya, İtalya ve Çin yüzde 1 ile yüzde 3 arasında tasarruf etti. ^
Shell'in kayıtlı ofisi ve muhasebesi Birleşik Krallık'ta bulunmakta, genel merkezi ise Hollanda'da bulunmaktadır. ^
Forex, bir ülkenin para birimi ile başka bir ülkenin para birimi arasındaki değişim oranından yararlanılarak, döviz
ticaretinin yapıldığı uluslararası piyasaların tamamını anlatım eder. ^ The Observatory of Economic Complexity
(OEC); Ekonomik Karmaşıklık Gözlemevi İtalya ekonomisi, Euro bölgesindeki en büyük 3. Milli iktisat, nominal GSYİH'ya
gore dünyanın en büyük 8. Ve SAGP GSYİH'ye bakılırsa en büyük 12. ülke ekonomisidir. İtalya gelişmiş büyük bir
ekonomiye sahiptir[16] ve Avrupa Birliği, Euro bölgesi, OECD, G7 ve G20'nin kurucu üyesidir. İtalya, 2016 senesinde
yapılan 514 milyar dolarlık ihracat ile dünyanın en büyük sekizinci ihracatçısı konumundadır. En yakın ticari
ilişkileri, toplam ticaretinin yaklaşık yüzde 59'unu gerçekleştirdiği Avrupa Birliği ülkeleriyledir. Pazar payına
bakılırsa en büyük ticaret ortakları, Almanya (yüzde 12,6), Fransa (yüzde 11,1), Amerika Birleşik Devletleri (yüzde
6,8), İsviçre (yüzde 5,7), Birleşik Krallık (yüzde 4,7) ve İspanya'dır (yüzde 4,4).[17] Savaş sonrası dönemde İtalya,
dünya savaşlarının sonuçlarından ciddi halde etkilenen ziraat temelli bir ekonomiden dünyanın en gelişmiş ülkelerinden
birine[18] ve dünya ticareti ve ihracatında laf sahibi bir ülkeye dönüşmüştür. İnsani Gelişme Endeksine göre, ülke çok
yüksek bir ömür standardına sahiptir ve The Economiste nazaran[19] dünyanın 8. En yüksek ömür kalitesine sahiptir.
İtalya, dünyanın en yüksek üçüncü altın rezervine[20] haiz ülkedir ve Avrupa Birliği'nin bütçesine üçüncü en yüksek net
katkıda bulunan ülke konumundadır. İtalya büyük bir üreticidir (genel hatlarıyla Almanya'nın ardından AB'de
ikinci)[21] ve makine, araçlar, ilaç, mobilya, gıda, giyim ve robotlar da dâhil olmak üzere çeşitli mühim ürünlerin
ihracatçısıdır.[22][23] Bu nedenle İtalya'nın mühim oranda bir ticaret fazlası bulunmaktadır. Ülke ek olarak, müessir
ve yenilikçi ticari ekonomi sektörü, çalışkan ve rekabetçi bir ziraat sektörü (İtalya dünyanın en büyük şarap
üreticisidir)[24] ve yaratıcı ve kaliteli araba, denizcilik, sanayi, cihazlar ve moda tasarımı ile tanınmaktadır.
İtalya, Avrupa'daki lüks mallar için en büyük merkez ve küresel olarak üçüncü lüks mallar merkezidir. Bu mühim
başarılara karşın, ülke ekonomisi bugün yapısal ve yapısal olmayan sorunlardan zarar görmektedir. Yıllık büyüme
oranları çoğu kez AB averajının altında kalırken, İtalya özellikle 2000'lerin sonundaki durgunluktan etkilenmiştir.
1980'lerden itibaren yapılan büyük hükûmet harcamaları kamu borcunda ciddi bir artışa niçin olmuştur. Buna ek olarak,
İtalyan yaşam standartlarının mühim bir Kuzey-Güney bölünmesi var: Kuzey ve Orta İtalya'da kişi başına düşen yaklaşık
GSYİH, AB ortalamasını önemli ölçüde aşarken, Güney İtalya'daki bazı yerler ve iller bunun önemli ölçüde altında
kalmaktadır.[25] Son yıllarda, İtalya'nın şahıs başına düşen GSYİH büyümesi az az Euro bölgesi ortalamasını yakalarken,
istihdam oranı hâlen gerisinde kalmaktadır; bununla beraber, ekonomistler, hareketsizlik yada işsizlik oranlarını
artıran çok sayıda gayrıresmî iş nedeniyle (işgücünün yüzde 10 ila yüzde 20'si içinde tahmin edilmektedir) resmî
rakamlara itiraz etmektedirler. İçindekiler 1 Geçmiş 1.1 Sanayileşme çağı 1.2 Faşist rejim
1.3 Savaş sonrası ekonomik mucize 1.4 1970'ler ve 1980'ler: stagflasyondan "il sorpasso"'ya 1.5 Büyük
durgunluk 1.6 Ekonomik iyileşme 2 Genel bakış 2.1 Veri 2.2 Kuruluşlar 2.3
Servet 2.4 Bölgesel veri 2.5 Kuzey-Güney bölünmesi 3 Ekonomik işkolları 3.1
Birincil 3.2 İkincil 3.3 Üçüncül 4 Altyapı 4.1 Enerji ve doğal kaynaklar 4.2
Ulaştırma 5 Yoksulluk 6 Notlar 7 Kaynakça 8 Dış bağlantılar Geçmiş Ana madde: İtalya iktisat zamanı
İtalya'nın ekonomi tarihi üç ana aşamaya ayrılabilir:[26] ülkenin birleşmesinden sonra, yüksek göç ve durgun gelişme
ile simgelenmiş ilk mücadele dönemi; 1930'ların Büyük Buhranı ve iki Dünya Savaşı tarafından kesintiye uğrayan
1890'lardan 1980'lere kadar merkezi bir dayanıklılık süreci; ve 2008 küresel finansal baskının ardından çifte bir
gerilemeyle durgunluğa yakalanan ve ülkenin sadece son yıllarda yavaşça tekrar görünür olan durgun bir büyüme dönemi.
Sanayileşme çağı 1912'de Terni çelik fabrikaları. Birleşmeden önce, birçok İtalyan yurtsever ekonomisi ezici bir halde
toprak mülklerinin yeniden dağıtımını öngören politikalara maruz kaldı; Ancak, tarımsal fazla, tarihçilerin
1820'lerden[27] başlayarak Kuzeybatı İtalya'da "sanayi öncesi" bir dönüşüm olarak adlandırdığı şeyi üretti, bu durum,
çoğunlukla zanaatkar, üretim etkinliklerinin yoğunlaşmasına, bilhassa de Cavour Kontu'nun liberal kuralları altında
Piedmont-Sardinia'da yaygınlaşmasına yol açtı.[28] 1861'de Birleşik İtalya Krallığı'nın doğumundan sonra, yeni ülkenin
geri kalmışlığının başat sınıfında derin bir şuur vardı, bu sebeple şahıs başına düşen GSYİH, PPS terimleriyle (Pay per
sale, Satış başına ödeme) anlatılan İngiltere'nin ortalama yarısı ve Fransa ve Almanya'nınkinden ortalama yüzde 25 daha
azdı.[26] 1860'lar ve 1870'ler boyunca, üretim etkinlikleri çağdışı ve küçük ölçekli iken, büyük ölçekli ziraat işkolu
ulusal ekonominin omurgasını oluşturuyordu. Ülkede büyük kömür ve demir yatakları yoktu[29] ve nüfus büyük ölçüde
okumamıştı. 1880'lerde, şiddetli bir çiftlik bunalımı, Po vadisinde[30] daha çağdaş ziraat tekniklerinin kullanılmasına
yol açarken, 1878'den 1887'ye kadar bir ağır endüstri üssü kurmak amacıyla korumacı politikalar ortaya kondu. Bazı
büyük çelik ve demir işleri kısa zaman sonra İtalya'nın merkezindeki Alp eteklerinde ve Umbria'daki hidroelektrik
potansiyeli yüksek alanların çevresinde toplanırken, Torino ve Milano bir tekstil, kimya, mühendislik ve bankacılık
patlaması yaşadı ve Cenova sivil ve askeri gemi yapımında öncülüğü ele geçirdi. Bununla birlikte, ülkenin kuzeybatı
bölgesini karakterize eden sanayileşmenin yayılması büyük ölçüde Veneto'yu ve bilhassa de Güney'i dışladı. Sonuçta
ortaya çıkan İtalyan diasporası, 1880-1914 yılları arasındaki büyük bölümü 26 milyon olan İtalyan'ı ilgilendirdi;
birçok bilim insanı tarafınca günümüzün en büyük toplu göçü olarak kabul edilir. Büyük Savaş esnasında, hala zayıf olan
İtalyan devleti, yaklaşık 5 milyon kişiyi silahlandırabilen ve eğitebilen modern bir savaşla başarıya ulaşmış bir
biçimde mücadele etti. Ancak bu sonuç korkulu bir maliyeti getirdi: savaşın nihayetinde, İtalya 700.000 asker yitirdi
ve milyarlarca liralık bir baloncuk borcu oluştu. Faşist rejim Ana madde: Faşizm altında İtalya Ekonomisi Benito
Mussolini, 1932 senesinde Torino'daki Fiat Lingotto fabrikasında bir konferans yaparken. İtalya, I. Dünya Savaşı'ndan
sıska bir durumda çıktı. Benito Mussolini'nin Ulusal Faşist Partisi, 1922'de sosyal huzursuzluk periyodunun sonunda
iktidara geldi. Bununla beraber, Mussolini daha güçlü bir iktidara haiz olduktan sonrasında, laissez-faire ve serbest
ticaret, hükümet müdahaleciliği ve korumacılık lehine giderek terk edildi.[31] 1929'da İtalya Büyük Buhranın sert bir
halde çarpmasına maruz kaldı.[32] Krizle başa çıkmaya çalışan faşist hükûmet, mühim sınai menkul kıymetler gerçekleşme
eden büyük bankaların pay senetlerini millileştirerek Istituto per la Ricostruzione Industriale'yi (Endüstriyel Yeniden
Yapılanma Enstitüsü) kurdu.[33] Amacı, hükûmetin ve belli başlı işletmelerin temsilcilerini bir araya getirmek olan bir
dizi karma mevcudiyet kuruldu. Bu temsilciler iktisat politikasını tartıştı ve hem hükûmetin aynı zamanda iş dünyasının
isteklerini yerine getirmek için fiyatları ve ücretleri manipüle etti.[31] Hükûmetle işletme arasındaki bir ortaklığa
dayanan bu ekonomik model, kısa müddette korporatizm olarak malum şeye, siyasal alana genişletildi. Aynı zamanda,
Mussolini'nin saldırgan dış politikası, artan askerî masraflara yol açtı. Etiyopya'nın işgalinden sonrasında İtalya,
İspanya İç Savaşında Franco milliyetçilerini desteklemek için müdahalede bulundu. 1939'da İtalya, Sovyetler Birliği'nin
ardından yüzde olarak devlete ilişkin girişimler bakımından en yüksek değere sahipti.[31] İtalya'nın II. Dünya
Savaşı'nda mihver güçlerinin bir üyesi olarak katılması, bir harp ekonomisinin kurulmasını gerektiriyordu. 1943’te
İtalya’nın Müttefiklerce işgâli, nihayetinde İtalyan siyasi yapısının - ve ekonominin - hızla çökmesine niçin oldu. Bir
taraftan Müttefikler, öteki yandan da Almanlar denetim altındaki İtalyan bölgelerinin yönetimini devraldı. Savaşın
sonucunda, kişi başına düşen İtalyan geliri, 20. Yüzyılın başından beri en düşük noktasına gerilemişti.[34] Savaş
sonrası ekonomik mucize Ana madde: İtalyan ekonomik mucizesi 1957'de üretilmeye başlanan Fiat 500, İtalya'nın savaş
sonrası ekonomik mucizesinin bir sembolü olarak kabul edilir.[35] II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonrasında,
İtalya, daha gelişmiş Avrupa ekonomilerine yönelik kronik kalkınma açığını kötüleştiren bir durumda, harap haldeydi ve
yabancı ordular tarafından işgal edilmişti. Bununla birlikte, Soğuk Savaş’ın yeni jeopolitik mantığı, Batı Avrupa ile
Akdeniz içinde bir menteşe ülkesi olmasını mümkün kılmış; eski düşman İtalya’nın ve şimdi NATO işgal kuvvetleri
tarafından tehdit edilen yeni, kırılgan bir demokrasi olan ülke, Demir Perde’nin yakınlığının ve Güçlü bir Komünist
partinin[36] varlığı ile, Amerika tarafınca Özgür Dünya için önemli bir bağlaşık olarak kabul edilmiş ve Marshall Planı
kapsamında 1947-51 yılları içinde 1,2 milyar ABD doları kadar yardım almıştır. Plan vasıtasıyla yapılan yardımın sona
ermesi toparlanmayı durdurabilirdi sadece Kore Savaşı, metal ve mamul ürünlere olan talebin İtalyan endüstri üretimini
daha da teşvik ettiği oldukça mühim bir noktaya denk gelmişti. Buna ayrıca, kurucu üye olarak İtalya ile Avrupa Ortak
Pazarının 1957 senesinde oluşturulması, ülkeye daha çok yatırım sağlamış oldu ve ülkenin ihracatını kolaylaştırdı.[37]
Büyük bir işgücünün varlığı ile beraber bu müspet gelişmeler, "Sıcak Sonbahar"'ın (Autunno caldo) büyük grevleri ve
1969-70'in toplumsal huzursuzluğuna kadar hemen hemen kesintisiz devam eden görkemli ekonomik büyümenin temelini atmış
ve sonrasında 1973 Petrol Kriziyle birleşmiş ve uzun süreli patlamaya ani bir son vermiştir. İtalyan ekonomisinin
1951-63 yılları içinde yılda yüzde 5.8, 1964-73 yılları arasında yılda yüzde 5 GSYİH büyüme payı yaşadığı
hesaplanmıştır.[37] İtalyan büyüme oranları sıralamada sadece ikinci idi, ancak Avrupa'daki Alman gelişme oranlarına
oldukça yakındı ve OEEC ülkeleri içinde ancak Japonya daha iyisini yapabiliyordu.[38] 1970'ler ve 1980'ler:
stagflasyondan "il sorpasso"'ya Başbakan Giulio Andreotti (en solda), 1978'de Bonn'da G7 liderleriyle. 1970'ler,
İtalya'da, Öncü Yıllar olarak malum, ekonomik, politik kargaşa ve toplumsal huzursuzluk dönemiydi. İşsizlik, bilhassa
ergenler arasında keskin bir halde yükselmiş ve 1977 yılına kadar 24 yaşın altında bir milyon işsiz insan
bulunmaktaydı. 1973 ve 1979'da petrol fiyatlarındaki artışla beraber ağırlaşan enflasyon devam etti. Bütçe açığı, gayri
safi yurt içi hasıla (GSYİH)'nın yüzde 10'u kadar, diğer bütün sanayi ülkelerinden daha yüksek bir değerde, ortalama
olarak kalıcı ve zorlayıcı hale geldi. 1973 senesinde 560 lirası 1 ABD dolarına eşitken, 1982 yılında ise bu 1.400
liraya kadar geriledi.[39] Ekonomik durgunluk, 1980'lerin ortalarına doğru, bir takım reforma ve İtalya
Bankası'nın[40] bağımsızlığına ve enflasyon oranlarını 1980'de yüzde 20.6'dan 1987'de yüzde 4.7'ye düşüren ücret
endekslemesinde büyük bir azalmaya[41] yol açana kadar devam etti.[42] Yeni makroekonomik ve siyasi istikrâr, giyim,
deri ürünleri, pabuç, mobilya, tekstil, mücevher ve takım tezgahları üreten küçük ve orta ölçekli işletmelere dayalı
ikinci bir ihracat liderliğindeki "ekonomik mucize" ile sonuçlandı. Bu hızlı genişlemenin bir kararı olarak, 1987'de
İtalya, İngiliz ekonomisini (il sorpasso olarak bilinen bir olay) geçti ve dünyanın altıncısı konumuna erişti.[43]
Milano Borsası, piyasa kıymetini birkaç yıl içinde beş kattan fazla arttırdı.[44] Ancak, 1980'lerin İtalyan ekonomisi
bir sorunu doğurdu: artan bereketlilik ve artan ihracat sayesinde yükselişe geçmiş, sadece sürdürülemez mali açıklar
büyümeyi hızlandırmıştı.[43] 1990'larda, yeni Maastricht kriterleri, 1992 senesinde GSYİH'nın yüzde 104'ü seviyesinde
olan amme borcunu azaltma dürtüsünü artırdı.[45] Sonuç olarak kısıtlayıcı ekonomi politikaları, halihazırda idame eden
küresel durgunluğun tesirini daha da kötüleştirdi. 1990'ların sonucunda kısa bir toparlanmanın peşinden, yüksek vergi
oranları ve siyaset, ülkenin ekonomisinin 2000 ve 2008 yılları içinde durmasına neden oldu.[46][47] Büyük durgunluk
1970'ten 2008'e kadar İtalya, Fransa, Almanya ve İngiltere'nin kişi başına GSYİH'sı. İtalya, 2008-2009 büyük durgunluk
ve sonraki Avrupa borç krizinden en oldukca etkilenen ülkeler arasındaydı. Ulusal ekonomi tüm devre süresince yüzde
6,76 oranında daraldı ve bu toplam ekonomik durgunluğun yedide çeyreklik bir alanını kapladı.[48] Kasım 2011’de, İtalya
tahvil getirisi 10 sene vadeli tahvil için yüzde 6,74 idi; bu İtalya'nın finansal piyasalara erişimini kaybetmiş olduğu
düşünülen yüzde 7 seviyesine yaklaşmaktadır.[49] Eurostat'a göre, 2015 senesinde İtalya devlet borçları GSYİH'nın yüzde
128'i seviyesindeydi ve bu Yunanistan'dan sonrasında en büyük ikinci borç payı (yüzde 175) olarak sıralandı.[50]
Bununla beraber, İtalyan amme borcunun en büyük bölümü İtalyan vatandaşlarına aittir[51] ve nispeten yüksek düzeyde
hususi tasarruf ve düşük düzeyde özel borçluluk, Avrupa'nın mücadele eden ekonomileri içinde en güvenlisi haline
getirilmişi olarak görülmektedir.[52] Borç krizini ve itici ivme büyümesini önlemek için bir şok terapisi olarak, ünlü
iktisatçı Mario Monti liderliğindeki Ulusal Birlik hükûmeti, açığı azaltan, ancak ülkeyi çift dipli durgunluk içinde
çökerten büyük bir tasarruf tedbirleri programı başlattı ama bu politika 2012 ve 2013 yıllarında, oldukca sayıda
ekonomistten gelen yaygın eleştirilere maruz kaldı.[53][54] Ekonomik iyileşme Ferrari Portofino, İtalyan ekonomisini
güçlendiren "Made in Italy" marka sinerjisini temsil etmektedir. Çok yüksek amme borcuna ve siyasi istikrarsızlığa
rağmen (İtalya’nın 2011’den bu yana beş hükûmeti var), 2014 yılından beri İtalya ekonomisi büyümeye ("la ripresa"
olarak malum bir olay) geri döndü[55][56][57][58][59] ve 2017 senesinde, özellikle ihracattaki artış ve bankacılık
sistemindeki reform sebebiyle yüzde 1,5 yada daha fazla[60] büyümesi beklenmektedir.[61] Uzun vadeli ekonomik
toparlanmanın sağlamlığı Warren Buffett'in kısa sürede yapmış olduğu yatırımlarla doğrulanmaktadır.[62] Genel bakış
Veri Aşağıdaki tablo 1980-2020 dönemindeki temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde 2'nin altındaki enflasyon
yeşil renklidir.[63] Yıl GSYİH (milyar Euro olarak) Kişi başına GSYİH (Euro olarak) GSYİH artışı
(gerçek) Enflasyon oranı (Yüzde olarak) İşsizlik (Yüzde olarak) Devlet borcu (GSYİH'nın yüzde 'si olarak)
1980 213.0 3,777 artışyüzde 3.4 ▲yüzde 21.8 yüzde 7.4 n/a 1981 artış255.2
artış4,517 artışyüzde 0.8 ▲yüzde 19.5 ▲yüzde 7.6 n/a 1982 artış301.2 artış5,328 artışyüzde
0.4 ▲yüzde 16.5 ▲yüzde 8.3 n/a 1983 artış350.7 artış6,200 artışyüzde 1.2 ▲yüzde 14.7
▼yüzde 7.4 n/a 1984 artış400.9 artış7,088 artışyüzde 3.2 ▲yüzde 10.7 ▲yüzde 7,8 n/a
1985 artış450.0 artış7,952 artışyüzde 2.8 ▲yüzde 9.0 ▲yüzde 8.2 n/a 1986 artış497.5
artış8,790 artışyüzde 2.9 ▲yüzde 5.8 ▲yüzde 8.9 n/a 1987 artış544.2 artış9,617 artışyüzde
3.2 ▲yüzde 4.7 ▲yüzde 9.6 n/a 1988 artış604.8 artış10,683 artışyüzde 4.2 ▲yüzde 5.1
▲yüzde 9.7 yüzde 93.0 1989 artış664.0 artış11,721 artışyüzde 3.4 ▲yüzde 6.2 Sabityüzde 9.7
▲yüzde 95.5 1990 artış722.8 artış12,749 artışyüzde 2.1 ▲yüzde 6.4 ▼yüzde 8.9 ▲yüzde 98.8
1991 artış789.6 artış13,915 artışyüzde 1.5 ▲yüzde 6.2 ▼yüzde 8.5 ▲yüzde 102.3 1992
artış830.9 artış14,636 artışyüzde 0.8 ▲yüzde 5.0 ▲yüzde 8.8 ▲yüzde 109.7 1993 artış855.9
artış15,062 azalışyüzde −0.9 ▲yüzde 4.5 ▲yüzde 9.8 ▲yüzde 120.5 1994 artış905.2 artış15,926
artışyüzde 2.2 ▲yüzde 4.2 ▲yüzde 10.6 ▲yüzde 127.1 1995 artış985.0 artış17,328 artışyüzde
2.3 ▲yüzde 5.4 ▲yüzde 11.1 ▼yüzde 116.9 1996 artış1,043.1 artış18,350 artışyüzde 1.3 ▲yüzde
4.0 Sabityüzde 11.2 ▼yüzde 116.3 1997 artış1,089.9 artış19,162 artışyüzde 1.8 artışyüzde
1.8 Sabityüzde 11.2 ▼yüzde 113.8 1998 artış1,135.5 artış19,954 artışyüzde 1.6 artışyüzde
2.0 ▲yüzde 11.3 ▼yüzde 110.8 1999 artış1,171.9 artış20,593 artışyüzde 1.6 artışyüzde 1.7
▼yüzde 10.9 ▼yüzde 109.7 2000 artış1,239.3 artış21,771 artışyüzde 3.7 ▲yüzde 2.6 ▼yüzde
10.1 ▼yüzde 105.1 2001 artış1,298.9 artış22,803 artışyüzde 1.7 ▲yüzde 2.3 ▼yüzde 9.1 ▼yüzde
104.7 2002 artış1,345.8 artış23,610 artışyüzde 0.2 ▲yüzde 2.6 ▼yüzde 8.6 ▼yüzde 101.9 2003
artış1,390.7 artış24,313 artışyüzde 0.2 ▲yüzde 2.8 ▼yüzde 8.5 ▼yüzde 100.5 2004
artış1,448.4 artış25,134 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 2.3 ▼yüzde 8.0 ▼yüzde 100.0 2005
artış1,489.7 artış25,656 artışyüzde 1.0 ▲yüzde 2.2 ▼yüzde 7.7 ▲yüzde 101.9 2006
artış1,548.5 artış26,553 artışyüzde 2.0 ▲yüzde 2.2 ▼yüzde 6.8 ▲yüzde 102.6 2007
artış1,609.6 artış27,495 artışyüzde 1.5 artışyüzde 2.0 ▼yüzde 6.1 ▼yüzde 99.8 2008
artış1,632.2 artış27,647 azalışyüzde −1,1 ▲yüzde 3.5 ▲yüzde 6.7 ▲yüzde 102.4 2009
azalış1,572.9 azalış26,457 azalışyüzde −5.5 artışyüzde 0.7 ▲yüzde 7.7 ▲yüzde 112.5 2010
artış1,604.5 artış26,873 artışyüzde 1.7 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 8.3 ▲yüzde 115.4 2011
artış1,637.5 artış27,313 artışyüzde 0.6 ▲yüzde 2.9 ▲yüzde 8.4 ▲yüzde 116.5 2012
azalış1,613.3 azalış26,813 azalışyüzde −2.8 ▲yüzde 3.3 ▲yüzde 10.7 ▲yüzde 123.4 2013
azalış1,604.6 azalış26,518 azalışyüzde −1.7 artışyüzde 1.2 ▲yüzde 12.1 ▲yüzde 129.0 2014
artış1,621.9 artış26,682 artışyüzde 0.1 artışyüzde 0.1 ▼yüzde 12.6 ▲yüzde 131.8 2015
artış1,652.6 artış27,183 artışyüzde 1.0 artışyüzde 0.1 ▼yüzde 11.9 ▼yüzde 131.5 2016
artış1,680.9 artış27,708 artışyüzde 0.9 ▼yüzde −0.1 ▼yüzde 11.7 ▲yüzde 132.0 2017
artış1,716.2 artış28,326 artışyüzde 1.5 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 11.3 ▼yüzde 131.5 2018[64]
artış1,757.0 artış29,049 artışyüzde 0.9 artışyüzde 1.2 ▼yüzde 10.6 ▲yüzde 132.2 2019[65]
artış1,771.5 artış29,166 artışyüzde 0.1 artışyüzde 0.7 ▲yüzde 10.7 ▲yüzde 133.4 2020[66]
n/a n/a azalışyüzde −9.6 artışyüzde 0.2 ▲yüzde 12.7 ▲yüzde 159.8 Kuruluşlar Daha fazla bilgi:
İtalyan şirketleri listesi ve En büyük İtalyan şirketleri sıralaması Ferrari, 2014 senesinde Brand Finance tarafınca
gösterilen Global 500 yıllık çalışmasına bakılırsa dünyanın en kuvvetli markasıdır.[67] 2016 senesinde gelir ile
ölçülen dünyanın 500 büyük borsa listesindeki firması sıralayan, Fortune Global 500 listesinde, dokuz firmanın merkezi
İtalya'da yerleşiktir.[68] Ülkenin sektörlere göre ana şirketleri:[69] Fiat Chrysler Automobiles, CNH Industrial,
Ducati, Piaggio (motorlu araçlar); Pirelli (lastik üretimi); Enel, Edison, A2A, Terna (enerji); Eni (petrokimya);
Candy, Indesit, De'Longhi (ev aletleri); Leonardo bu, yan kuruluşlarını ihtiva eder Alenia Aermacchi, AgustaWestland ve
Oto Melara (savunma); Avio, Telespazio (feza); Beretta, Benelli (ateşli silahlar); Armani, Versace, Dolce & Gabbana,
Gucci, Benetton, Diesel, Prada, Luxottica, YOOX (moda); Ferrero, Barilla, Autogrill, Lavazza, Perfetti Van Melle,
Campari, Parmalat (besin ve içecek); Techint, Lucchini, Gruppo Riva, Danieli (çelik); Prysmian, Salini Impregilo,
Italcementi, Buzzi Unicem, Astaldi (inşaat); STMicroelectronics (elektronik); Telecom Italia, Mediaset (iletişim);
Assicurazioni Generali, Unipol (sigorta); UniCredit, Intesa Sanpaolo (bankacılık); Ferrari, Maserati, Lamborghini (lüks
araçlar); Fincantieri, Ferretti, Azimut (vapur yapımı). Sıra (Dünya) Sıra (İtalya) Şirket Yerleşke
Gelir (€ milyar) Kâr (€ milyar) Çalışanlar (Dünya) Ana sektör 19 1 Fiat Torino 152.6
0.83 225,587 Otomotiv 49 2 Generali Group Trieste 102.6 2.25 74,000 Sigorta 65
3 Eni Roma 93.0 1.33[70] 80,911 Petrol 78 4 Enel Roma 83.9 2.44
62,080 Elektrik amme hizmeti 224 5 Intesa Sanpaolo Torino 42.2 3.04 90,807 Bankacılık
300 6 UniCredit Milano 34.6 1.88 117,659 Bankacılık 305 7 Poste italiane
Roma 34.1 0.61 142,268 Posta hizmetleri 404 8 Telecom Italia Milano 26.6
0.44[71] 66,025 Telekomünikasyon 491 9 Unipol Bologna 21.5 0.30 14,223 Sigorta
Rakamlar 2016 içindir. İtalik rakamlar = 2017 3.Ç Servet Ayrıca bakınız: İtalyan milyarderler sıralaması Leonardo Del
Vecchio. İtalya, 1 milyon dolardan büyük, toplam 11,857 trilyon dolar ulusal servetle 1,4 milyondan fazla kişiye ev
sahipliği yapar ve dünyadaki 5. En büyük kümülatif net servete haiz ülkedir (dünyadaki net servetin yüzde 4,92'sini
oluşturur).[72] Credit Suisse'in Global Wealth Databook 2013'e gore, yetişkin başına medyan servet 138.653 $ (dünyada
5.)[72] iken, Allianz'ın Global Wealth Report 2013'üne nazaran, kişi başına net finansal servet 45.770 €'dur (dünyada
13.).[73] Aşağıdaki ilk 10 İtalyan milyarderlerin sıralaması, Forbes tarafından 2017'de derlenen ve gösterilen servet
ve varlıkların senelik değerlendirmesine dayanmaktadır.[74] Sıra (Dünya) Sıra (İtalya) Ad Net Servet ($
milyar) Ana kaynak Ana sektör 29 1 Maria Franca Fissolo Ferrero & ailesi 25.2 Ferrero SpA
Gıda 50 2 Leonardo Del Vecchio 17.9 Luxottica Gözlük 80 3 Stefano Pessina 13.9
Walgreens Boots İlaç perakendeciliği 133 4 Massimiliana Landini Aleotti 9.5 Menarini İlaç
199 5 Silvio Berlusconi 7.0 Fininvest Finansal hizmetler 215 6 Giorgio Armani 6.6
Armani Moda 250 7 Augusto & Giorgio Perfetti 5.8 Perfetti Van Melle Şekerleme 385 8
Paolo & Gianfelice Rocca 3.4 Techint Konglomera 474 9 Giuseppe De' Longhi 3.8 De'Longhi
Küçük ev aletleri 603 10 Patrizio Bertelli 3.3 Prada Lüks giysiler Bölgesel veri Daha fazla
malumat: GSYİH'ya nazaran İtalya yerleri listesi 2015 senesinde şahıs başına GSYİH'ya nazaran İtalyan bölgelerinin
haritası. İtalya'da Gayri Safi Yurt içi Hasıla (2015 verileri)[75][76] Sıralama Bölge GSYİH milyon € Ulusun
yüzde 'si Kişi başına € - İtalya İtalya 1,645,439 100.00 27,045 1 Lombardiya 357,200
21.71 35,885 2 Lazio 192,642 11.09 30,967 3 Veneto 151,634 9.21 30,843 4
Emilia-Romagna 149,525 9.08 33,558 5 Piedmont 127,365 7.74 28,870 6 Toskana
110,332 6.70 29,446 7 Campania 100,544 6.11 17,187 8 Sicilya 87,383 5.31 17,068
9 Apulia 72,135 4.38 17,166 10 Liguria 47,663 2.90 30,438 11 Marche 40,593
2.47 25,971 12 Trentino-Alto Adige 40,096 2.44 37,813 13 Friuli-Venezia Giulia 35,669
2.17 29,147 14 Calabria 32,795 1.99 16,467 15 Abruzzo 32,592 1.98 24,160 16
Sardunya 32,481 1.97 19,306 17 Umbria 21,438 1.30 23,735 18 Basilicata 11,449
0.69 19,473 19 Molise 6,042 0.36 18,891 20 Aosta Vadisi 4,374 0.27 34,301
Kuzey-Güney bölünmesi 1861’de İtalya'nın birleşmesinden bu yana, kuzey illeri ile İtalyan devletinin cenup yarısı
içinde geniş ve artan bir ekonomik bölünme gözle görülür halde artmaktaydı. Bu boşluk esas olarak, ilk üniter sonrası
hükûmetlere[77] hâkim olan Piedmontese seçkinleri tarafından, seçilen bölgeye özgü politikalar tarafından uyarıldı ve
kısa sürede Guilherme de Oliveira ve Carmine Guerriero tarafından teyit edilmiş olduğu benzer biçimde, hükümdarların
şiddetli düşmanlarından daha uzak bölgeleri daha ağır bir biçimde cezalandırdı.[78] Örnek olarak, 1880'lerin
baskıladığı fidancılık işkollarının güvence altına katılımı yerine 1887 koruma reformu, fiyatların düşmesine neden
oldu, Po Vadisi buğday yetiştiriciliğini ve devlet müdahalesi sayesinde liberal yıllardan sağ kurtulan Kuzey tekstil ve
imalat endüstrilerini korudu.[79] Gerçekten de eski askeri giyim sözleşmelerinin tahsisine hakim olsa da, ikincisi hem
kömür madenciliği izinlerini bununla beraber kamu sözleşmelerini tekelleştirdi.[80] Benzer bir mantık, gemi yapımı ve
seyrüsefer işkollarında tekel haklarının atanmasına ve her şeyden önce, 1861-1911'in yüzde 53'ünü temsil eden demiryolu
kesimindeki amme harcamalarına rehberlik etti.[81] İşleri daha fena hale getirmek için, bu kamu harcama çabalarını
finanse etmekte lüzumlu kaynaklar, gelişmiş bir bankacılık sistemi bulunmayan büyüme işkollarında yatırım amaçlı mevcut
tasarruf kaynağını etkileyen yüksek dengesiz arazi mülk vergileriyle elde edildi.[82] Ayrıntılı olarak, 1864 reformu,
üniter öncesi devletlere benzeyen 9 ilçeden 125 milyon hedef gelir elde edilmesini sağlamış oldu.[83] Hükûmetin,
bilhassa bölge kadastroları arasındaki büyük farklılıklar sebebiyle, arazi kârlılığını tahmin edememesinden dolayı, bu
politika telafi edilemeyecek kadar büyük yöresel uyuşmazlıkları tetiklemiştir.[83] Örnek olarak, eski Papalık Devleti
(orta İtalya) yüzde 10, eski iki Sicilya Krallığı (Güney İtalya) yüzde 40 ve devletin geri kalanı da (eski Sardunya,
Kuzey İtalya) yüzde 21 almıştır.[83] Bu yükü azaltmak için 1868 yılına kadar yüzde 20 ek ücret eklenmiştir.[83] 1886
Kadastro Reformu, daha eşitlikçi politikalara ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonrasında vergi oranlarının
uyumlaştırılmasına yol açtı, sadece iki bloğun ekonomileri üzerindeki özütlemenin etkisi bu noktada geri döndürülemez
oldu.[78] Kuzeyde gelişen bir imalat işkolu kurulurken, düşük amme harcamaları ve ağır vergilendirmenin karışımı Güney
yatırımını mahalli endüstrinin ve ihracat odaklı çiftçiliğin yok edilmiş olduğu noktaya kadar sıkıştırdı.[84] Dahası,
özütleme, merkezi devlet ile Güney nüfusu arasındaki ilişkiyi, ilkin 1864 yılına kadar 20.000 kurban ve bölgenin
askerileştirilmesini getiren ve sonrasında özellikle 1892'den 1921'e kadar göç etmeyi destekleyen Brigandage
(haydutluk) adlı bir iç savaşı başlatarak yok etti.[85] Özütleme politikaları, Güney bölgelerinde hem toplumsal bununla
birlikte insan sermayesinin birikiminde dramatik bir düşüşe neden oldu ve örgütlü suçun yükselişini destekledi.[78]
Benito Mussolini'nin yükselişinden sonra, "Demir Vali" Cesare Mori, Güneyde bir dereceye kadar başarı göstermiş olan
güçlü kabahat örgütlerini yenmeye çalıştı. Bir İtalyan İmparatorluğunun ve Güney İtalyan limanlarının oluşturulmasını
amaçlayan faşist politika, kolonilere yönelik tüm tecim için stratejik idi. Güney İtalya'nın işgaliyle beraber
Müttefikler, faşist dönemde kaybedilen mafya ailelerinin otoritesini geri kazandılar ve kamu düzenini korumak için
etkilerini kullandılar.[86] 1950'lerde, Cassa per il Mezzogiorno, Güney'i sanayileştirmeye yardımcı olacak ve bunu iki
şekilde yapmayı amaçlayan büyük bir amme ana planı olarak kuruldu: Arazi reformları kanalıyla 120.000 yeni minik arazi
yaratılması ve bütün devlet yatırımlarının yüzde 60'ının Güney'e gideceği "Büyüme Kutbu Stratejisi"; böylece gaye, yeni
sermayeyi çekerek, mahalli firmaları teşvik ederek ve istihdam sağlayarak Güney ekonomisini güçlendirmekti. Bununla
birlikte, hedefler büyük ölçüde kaçırıldı ve netice olarak Güney giderek mali yönden desteklendi ve devlete bağımlı
hale geldi, özel büyümeyi kendisi üretemedi.[87] Şu anda bile, büyük yöresel eşitsizlikler sürmektedir. Güney
İtalya'daki problemler, hâlen yaygın siyasi yolsuzluk, yaygın örgütlü kabahat ve devasa yükseklikte işsizlik oranlarını
içermektedir.[88] 2007'de, Sicilya'daki Catania ve Palermo şehirlerinde bulunan işletmelerin ortalama yüzde 80'inin
koruma parası ödediği tahmin edilmiştir;[89] Addiopizzo benzer biçimde taban hareketi yardımıyla, mafya şantajı yavaşça
fakat devamlı olarak pervasını kaybetmektedir.[90][91] İtalya İçişleri Bakanlığı örgütlü suçun tahmini senelik 13
milyar Euro kâr elde ettiğini bildirmiştir.[92] Ekonomik işkolları Birincil Certaldo, Toskana yakınındaki üzüm bağları.
İtalya, dünyanın en büyük şarap üreticisidir (küresel pazarın yüzde 22'si).[24] Son ulusal tarımsal nüfus sayımına
gore, 2010 yılında (2000'den beri yüzde -32.4) 12.7 milyon hektarı kapsayan (yüzde 63'ü Güney İtalya'da bulunan) 1.6
milyon çiftlik vardı.[93] Büyük çoğunluğu (yüzde 99), aileler tarafınca işletilir ve minik olan çiftlikler, ortalama 8
hektar büyüklüğündedir.[93] Tarımsal kullanımdaki toplam yüzey alanının (ormancılık hariç) yüzde 31'ini tahıl alanları,
yüzde 8.2'tepsi zeytin ağacı bahçeleri, yüzde 5.4'üni üzüm bağları, yüzde 3.8'ini narenciye bahçeleri, yüzde 1.7'sini
şeker pancarı tarlaları ve yüzde 2.4'ünü de bahçecilik alanları oluşturur. Kalan kısımlar en önce meralara (yüzde 25.9)
ve yem tahıllarına (yüzde 11.6) ayrılmıştır.[93] İtalya'nın kuzey kesimi başlıca mısır, pirinç, şeker pancarı, soya
fasulyesi, et, meyve ve süt ürünleri üretirken, Güney buğday ve narenciye üretimi mevzusunda uzmanlaşmıştır.
Hayvancılıkta 6 milyon büyük baş hayvan, 8.6 milyon baş domuz, 6.8 milyon baş koyun ve 0.9 milyon baş keçiden oluşan
çiftlik hayvanları bulunmaktadır.[93] İtalya'da kabuklular ve yumuşakçalar da dâhil olmak üzere avcılık ve su ürünleri
yetiştiriciliğinden elde edilen yıllık toplam üretim, 480.000 ton civarındadır. İtalya dünyanın en büyük şarap
üreticisidir ve zeytinyağı, meyve (elma, zeytin, üzüm, portakal, limon, armut, kayısı, fındık, şeftali, kiraz, erik,
çilek ve kivi biri olan üreticilerinden biridir) ve sebzelerin (bilhassa enginar ve domates) üretiminde dünyada önde
gelir. En ünlü İtalyan şarapları muhtemelen Toskana Chianti ve Piedmontese Barolo'dur. Diğer ünlü şaraplar; Barbaresco,
Barbera d'Asti, Brunello di Montalcino, Frascati, Montepulciano d'Abruzzo, Morellino di Scansano, Amarone della
Valpolicella DOCG ve köpüklü şaraplar Franciacorta ve Prosecco'dur. İtalya'nın uzmanlaştığı kaliteli ürünler, bilhassa
daha önce belirtilen şaraplar ve yöresel peynirler, çoğu zaman DOC/DOP nitelik güvence etiketi altında korunmaktadır.
Avrupa Birliği tarafından atfedilen bu coğrafi gösterge sertifikası, düşük kaliteli seri üretimli tazmin ürünleriyle
karıştırılmaması için mühim olarak kabul edilir. İkincil İtalya, karşılaştırılabilir büyüklükteki diğer ekonomilerden
daha az sayıda küresel fazlaca uluslu şirkete haizdir, ancak birçoğu İtalyan endüstrisinin bel kemiği olan kümeler
halinde gruplandırılmış fazlaca sayıda küçük ve orta ölçekli işletme bulunur.[94] Bu, çoğu zaman niş pazar ve lüks
mamüllerin ihracatı üzerine odaklanmış bir üretim sektörü oluşturmuş, bir tarafta miktar üzerinde daha az rekabet
edebilir, ancak diğer tarafta daha düşük işgücü maliyetlerine dayalı olarak gelişen ekonomilerin rekabeti ile daha
kaliteli ürünlerle daha fazla yüzleşebilmektedir.[95] Sanayi yerleri bölgeselleşmiştir: Kuzeybatı'da, yoğun bir makine,
otomotiv, havacılık ve denizcilik üretiminin olduğu "Endüstriyel Üçgen" (Milan-Torino-Cenova) benzer biçimde geniş bir
uygar endüstri grubu; Kuzeydoğu ve Merkez'de, daha ilkin aile temelli kuruluşların çevresinde toplumsal ve ekonomik
büyüme yaşayan kırsal alanlarda, düşük teknolojili minik işletmeler bulunmakta, sadece yüksek işçilik, kıyafet, deri
ürünleri, ayakkabı, mobilya, tekstil, makine aletleri, yedek parça, ev aletleri ve mücevherler konusunda uzmanlaşmış
olarak; son olarak da, azca gelişmiş Güney'de iki biçim de yan yana mevcut bulunmaktadır.[94][96] Üçüncül Ana madde:
İtalya'daki bankalar listesi Modern bankacılığın kökenleri, ortaçağ ve erken Rönesans süreci İtalya'da, Floransa,
Lucca, Siena, Venedik ve Cenova benzer biçimde zengin şehirlere kadar izlenebilir. Bardi ve Peruzzi aileleri, 14.
Yüzyılda Floransa'da bankanın egemenliğini sağlayarak Avrupa'nın birçok yerinde şubeler kurmuşlardı.[97] En ünlü
İtalyan bankalarından biri, 1397'de Giovanni di Bicci de' Medici tarafınca kurulan Medici Bankası idi.[98] Bilinen ilk
devlet mevduat bankası olan Saint George Bankası, 1407'de Cenova'da kurulurken,[99] 1472'de kurulan Banca Monte dei
Paschi di Siena, dünyada yaşayan en eski bankadır. Bugün, finansal hizmet şirketleri arasında, UniCredit, kapitalleşme
kanalıyla Avrupa'nın en büyük bankalarından biri konumuna erişirken, Assicurazioni Generali, AXA'dan sonrasında gelir
bakımından dünyanın en büyük ikinci sigorta grubu olmuştur. Aşağıda, toplam varlıklar ve brüt primler bakımından ana
İtalyan bankalarının ve sigorta gruplarının bir sıralaması yer almıştır. 31 Aralık 2013 itibarıyla Bankalar[69]
Sıralama Şirket Yerleşke Varlıklar (€ mil.) 1 UniCredit Milano 982,151 2 Intesa
Sanpaolo Torino 676,798 3 Banca Monte dei Paschi di Siena Siena 197,943 4 Banco Popolare
Verona 123,743 5 UBI Banca Bergamo 121,323 6 Banca Nazionale del Lavoro Roma 84,892 7
Mediobanca Milano 72,428 8 Banca Popolare dell'Emilia Romagna Modena 61,266 9 Banca Popolare di
Milano Milano 49,257 10 Cariparma Parma 48,235 Sigorta grupları[69] Sıralama Şirket
Yerleşke Primler (€ mil.) 1 Assicurazioni Generali Trieste 70,323 2 Poste Vita Roma 18,238
3 Unipol Bologna 15,564 4 Intesa Sanpaolo Torino 12,464 5 Cattolica Assicurazioni
Verona 5,208 6 Reale Mutua Assicurazioni Torino 3,847 7 Vittoria Assicurazioni Milano 1,281
Altyapı Enerji ve doğal kaynaklar Ana madde: İtalya'da enerji İtalya'nın organik kaynakları. Metaller mavi renklidir
(Al — alüminyum cevheri, Mn — manganez, Fe — demir cevheri, Hg — civa, PM — polimetal cevherler (Cu, Zn, Ag, Pb), PY —
pirit). Fosil yakıtlar kırmızı renklidir (C — kömür, G — doğalgaz, L — linyit, P — petrol). Metalik olmayan mineraller
yeşil renklidir. (ASB — asbest, F — florit, K — potaş, MAR — mermer, S — sülfür). Varese Ligure'deki rüzgâr
türbinleri. 1970'lerin başlangıcında İtalya, pirit (Toskana, Maremma'dan), asbest (Balangero madenlerinden), florit
(Sicilya'da bulunur) ve tuzun büyük bir üreticisiydi. Aynı zamanda, alüminyum (Gargano'dan), kükürt (Sicilya'dan),
kurşun ve çinkoda (Sardunya'dan) kendi haline yeterliydi.[100] Bununla beraber, 1990'ların başında, dünya listesinde
bütün konumlarını kaybetmişti ve bu kaynaklarda artık kendi haline ehil değildi. Önemli miktarda demir, kömür yahut
petrol birikimi yoktur. Özellikle Po Vadisi ve aleni deniz olan Adriyatik Denizi'nde makul oranda doğalgaz rezervleri
son yıllarda ortaya çıkarılmıştır ve ülkenin en mühim mineral kaynağını oluşturmaktadır. İtalya, dünyanın önde gelen
pomza, pozzolana ve feldspat üreticilerinden biridir.[100] İtalya'nın iyi malum bir öteki maden deposu olan mermer,
bilhassa de Toskana'daki Massa ve Carrara ocaklarından çıkan dünyaca ünlü beyaz Carrara mermeridir. Üretim için gereken
bir çok hammadde ve ülkenin enerji kaynaklarının yüzde 80'inden fazlası ithal edilmektedir (katı yakıtların yüzde
99,7'si, petrolün yüzde 92,5'i, organik gazın yüzde 91,2'si ve elektriğin yüzde 13'ü).[101][102] İthalata olan
bağımlılık nedeniyle, İtalyanlar elektrik için AB ortalamasından yaklaşık yüzde 45 daha fazla ödeme yaparlar.[103]
İtalya 1980'lere kadar dört nükleer reaktör işletti, sadece 1986'daki Çernobil felaketinden sonrasında, İtalyanların
büyük çoğunluğu İtalya'da nükleer enerjinin kaldırılmasını oylayan bir referandumdan geçti. Hükûmet, mevcut nükleer
santralleri kapatıp, idame eden projeler üstünde emek harcamayı durdurup, yurt dışındaki nükleer enerji programına
çalışmaya devam ederek cevap verdi. Ulusal enerji şirketi Enel, halihazırda İspanya'da (Endesa aracılığıyla) yedi ve
Slovakya'da (Slovenské elektrárne vesilesiyle) yedi nükleer reaktör işletmekte[104] ve 2005'te Fransa'da bir nükleer
reaktör için Électricité de France ile bir anlaşma yapmış bulunmaktadır.[103] Bu anlaşmalarla İtalya, nükleer güce
erişmeyi ve reaktörleri İtalyan topraklarına yerleştirmeden tesislerin tasavvur, inşaat ve işletilmesine direkt
katılımı başarmıştır.[103] Son on yılda İtalya, dünyanın en büyük yenilenebilir enerji üreticilerinden biri haline
geldi ve Almanya'dan sonra Avrupa Birliği'nin ikinci büyük üreticisi ve hayattaki dokuzuncu sırada yer alan müstahsil
haline gelmiştir. Ülke hem de güneş enerjisinden dünyanın beşinci en büyük enerji üreticisidir. Yenilenebilir
kaynaklar, İtalya'da üretilen tüm elektriğin yüzde 27,5'ini oluşturmakta, sadece su gücü yüzde 12,6'ya ulaşmaktadır;
arkasından yüzde 5,7 ile güneş, yüzde 4,1 ile rüzgâr, yüzde 3,5 ile biyoenerji ve yüzde 1,6 hisse ile de jeotermal
kaynaklar yer almaktadır.[105] Ulusal enerji talebinin geri kalanı fosil yakıtlarla (yüzde 38,2 organik gaz, yüzde 13
kömür, yüzde 8,4 petrol) ve ithalatla karşılanmaktadır.[105] Ulaştırma Ana madde: İtalya'da ulaşım 2014 yılında Roma
Fiumicino Havaalanı, Avrupa'nın sekizinci en işlek havaalanıydı. İtalya, motorlu kara taşıtları için ayrılmış
bölümleri olan, "otoyol" ismi verilen otoyolları yapan ilk ülke olmuştur. Milano'yu Varese'ye ve şimdi A8 ve A9
otoyollarının bir bölümüne bağlayan Milano-Laghi otoyolu, inşaat mühendisi ve girişimci Piero Puricelli tarafından
tasarlanmıştı. 1921'de kamuya aleni yüksek hıza izin verir bir yol inşa etmek için ilk yetkiyi aldı ve 1924 ile 1926
arasında inşaatı bitirdi. 1930'ların nihayetinde, İtalya genelinde 400 kilometreden fazla oldukca ve çift şeritli
otoyol inşa edildi ve bu yollar kent ve kırsal kasabaları birbirine bağladı. Bugün, İtalya'da 668.721 km'lik hizmet
veren yollar vardır; buna devlete ilişik sadece özel olarak Atlantia firması tarafınca işletilen 6.661 km'lik otoyol
ağı (sıklıkla ücretli yollar, milli ve yerel yollar) dâhildir. Demiryolu ağı da bilhassa kuzeyde, yüzde 69'u
elektriklendirilmiş ve toplamda 4.937 lokomotif ve vagonun gezdiği 16.862 km uzunluğundadır. Dünyanın en büyük 12.
ülkesidir ve devlete ilişik Ferrovie dello Stato tarafından işletilmektedir; demiryolu rayları ve altyapısı ise Rete
Ferroviaria Italiana tarafınca yönetilmektedir. Bir dizi hususi demiryolu hizmeti bulunmakta ve çoğunlukla banliyö tipi
hizmetler sunarken, ulusal demiryolu servisi bununla beraber büyük şehirlere katılan oldukça yönlü yüksek hızlı
demiryolu hizmetini de sunmaktadır. Floransa-Roma yüksek süratli demiryolu hattı, 1977'de yarıdan fazlası açıldığında
Avrupa'daki oluşturulan ilk yüksek süratli demiryolu hattıydı. 1991 senesinde, TAV, İtalya'nın en önemli ve doymuş
ulaşım güzergâhları (Milano-Roma-Napoli ve Torino-Milano-Venedik) süresince süratli tren hatlarının planlanması ve
inşası için kurulmuştur. Yüksek hızlı trenler içinde ETR sınıfı trenler bulunmakta, Frecciarossa 1000, 400 km/saat hıza
ulaşmaktadır. İtalya'da ortalama 130 havaalanı vardır, bunlardan 99'unun asfalt pisti bulunmaktadır (Roma'daki
Leonardo Da Vinci International'ın ve Milano'daki Malpensa International'ın iki merkezi dâhil), ve ülkenin en büyük ve
Akdeniz'in en büyük kargo tonajına sahip üçüncü şehri olan Cenova Limanı dâhil 43 deniz limanı vardır. Ulusal iç su
yolu ağı, 1.477 km seyredilebilir nehir ve kanaldan oluşmaktadır. 2007 yılında İtalya yaklaşık 389.000 tane sivil hava
filosu ve 581 gemiden oluşan bir ticaret filosuna sahipti.[106] Yoksulluk 2015 senesinde, İtalya'daki yoksulluk, son
10 yılda en yüksek seviyelere ulaştı. İki benlik bir ailenin mutlak yoksulluk seviyesi 1050.95 €/ay seviyesindeydi.
Kişi başına düşen fakirlik sınırı bölgelere gore 552.39 €/ay ile 819.13 €/ay arasında değişmiş olur. Mutlak yoksulluk
içinde bulunanların sayısı 2015 yılında hemen hemen yüzde bir artmış, 2014 senesinde yüzde 6.8'den 2015 senesinde yüzde
7.6'ya terfi etmiştir.[107] İtalya'nın güneyindeki rakamlar daha da yüksektir, yüzde 10'u mutlak yoksulluk arasında
yaşamakta olup, 2014 yılındaki yüzde 9 değerinden daha fazladır. Kuzey yüzde 6,7 ile daha iyi durumdadır, sadece bu
2014'teki yüzde 5,7 değerinden artışa geçmiştir.[107] Ulusal istatistik raporlama kuruluşu ISTAT, mutlak yoksulluğu,
hayatta kalabilmek için ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri alamayanlar olarak tanımlamaktadır. Göreceli fakirlik
içindeki yoksul hane oranı da 2014 yılındaki yüzde 12,9 değerinden, 2015 senesinde yüzde 13,7'ye terfi etmiştir. ISTAT,
göreceli yoksulluğu, harcanabilir geliri milli ortalamanın yarısından daha azca olan insanlar olarak tanımlar. 2016
yılı Şubat ayında işsizlik oranı, hemen hemen bir yıl boyunca aynı olan yüzde 11,7 seviyesinde kalmıştır, sadece bir iş
sahibi olmak bile yoksulluktan reha garantisi vermemektedir.[108] En az bir aile üyesine sahip olanlar hala yüzde 6.1
ile yüzde 11.7 içinde yoksulluktan muzdariptir, bu rakamın büyük kısmı yapınak işi yapanlar için geçerlidir. Genç
nesiller için rakamlar daha da yüksektir, bundan dolayı işsizlik oranı yüzde 40'ın üzerindedir. Ayrıca, çocuklar bundan
sert bir şekilde etkilenir. 2014 senesinde, 0-17 yaş arasındakilerin yüzde 32'si zaruret veya sosyal dışlanma riski
altındadır ve bu da üç çocuktan birini ihtiva eder. Son ISTAT tutanağına göre, fakirlik azalma eğilimi
göstermektedir.[109] Açlık grevi, katılımcılarının politik protesto davranışları olarak yahut diğerlerinde suçluluk
duygusu yaratmak için çoğu zaman bir yasanın değişmesi benzer biçimde belirli hususi amaçlarda başarıya ulaşmış olmak
için geliştirilmiş sertlik içermeyen bir direniş yöntemidir. Herhangi bir tasarruf, alışkanlık, uygulama yada olayı
benimsemediğini göstermek yahut bazı isteklerini yetkili şahıs veya makamlara kabul ettirmek için su, şeker ve tuz
haricinde vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak[1] aç kalma esasına dayanan bir protesto yöntemidir.
Yemek yememe grevidir. 1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle
açlık grevine karar vermiş kimsenin muayyen bir zaman için yemek ve/yada sıvı almayı reddetmesi" gibi tanımlanmıştır.
Açlık grevi eyleminden farklı olarak, ölüm orucu eyleminde hiç bir gıda alınmaz. Genellikle açlık grevi eylemiyle
netice alınamadığında, daha müessir bir fiil biçimi olduğu kabul edilen ölüm orucu eylemine geçilir.[2][3] Açlık
grevleri süreli yada süresiz şekilde olabilir. Açlık grevinden sonrasında Stasi karargahında (1990) İçindekiler 1
Erken zamanı 2 Örnekler 2.1 Rusya'da açlık grevleri 2.2 İngiliz ve Amerikan süfrajetler 2.3
İrlandalı Cumhuriyetçiler 2.4 Gandhi 2.5 Türkiye'de açlık grevi 2.6 Kübalı muhalifler
2.7 Bolivya 2.8 Thileepan - Ölüm Orucu 2.9 Tibet Özgürlük Savaşçıları 2.10 Guantánamo Körfezi
açlık grevi 2.10.1 Zorla besleme 2.10.2 Sami Al-Arian 2.11 İran'da açlık
grevleri 2.12 Kırgızistan'da açlık grevi 2.13 Diğer birtakım açlık grevleri 3 Tıbbi etkiler 4
Yasal durumlar 5 Kaynakça 6 Dipnotlar 7 Dış bağlantılar Erken tarihi Örnekler Rusya'da açlık grevleri
Temmuz 1921'de Taganka Hapishanesi'nde hiç bir makul neden olmaksızın tutuklu bulunduklarını ileri süren içlerinde
Fanya Baron, Lev Çorni ve İvan Gavrilov şeklinde isimlerin bulunduğu on üç mahkûm serbest kalma talebiyle açlık grevi
başlattı.[4] Daha sonra Eylül ayında Çeka tarafından öldürüldüler. Sibirya ve Sovyet Rusya'nın muhtelif bölgelerinde
1966'dan 1986'ya kadar tutuklu kalan Kırım Tatarları'ndan Mustafa Cemilev İnsan hakları tarihinde en uzun açlık grevi
yapan kişi olarak bilinir. Birden fazla kere muhtelif nedenlerle tutuklanıp, emek harcama kamplarına gönderildi. Son
tutuklanmasından sonrasında tahliyesine üç gün kala ailesine gönderdiği mektuplar gösterilerek hakkında tekrar bir dava
açıldı. Bunun üzerine yaklaşık on ay (303) gün Sovyetleri protesto etmek için açlık grevii yaptı fakat zorla besleme
nedeniyle hayatta kaldı.[5][6] Daha sonrasında 1986 Reykjavik Zirvesi'nde Pyotr Grigorenko gibi insan hakları
hareketinden adlar serbest bırakılmaları yönünde istekler yaptı. İngiliz ve Amerikan süfrajetler Clipping from World
Magazine, September 6, 1914. 20. Yüzyılın başlarında İngiliz hapishanelerindeki süfrajetler sık sık açlık grevi
yapıyorlardı. Bunlardan ilki 1909 senesinde Marion Dunlop tarafından başlatıldı. Yetkililer O'nun bir kahraman olmasını
istemedikleri için özgür bıraktılar. Diğer süfrajetlerde açlık grevine başladılar. İngiliz yetkiler tarafından,
süfrajetlerin şiddetin bir türü olarak gördükleri zorla besleme uygulaması başladı. Mary Clarke, Jean Hewart, Katherine
Fry ve birkaç kişi daha zorla beslenmekten öldü. 1913'te Mahkûmların Geçici Tahliye yasası (Kedi ve Fare yasası olarak
bilinir) değiştirildi. Açlık grevleri tolere edildi ama mahkûmlar hastalandıklarında serbest bırakıldılar.
İyileştiklerinde ise cezalarını tamamlamak için tekrar hapishaneye gönderildiler. İngiliz meslektaşları benzer biçimde
Amerikalı süfrajetlerde politik bir protesto yöntemi olarak açlık grevini kullandı. ABD Birleşik Devletleri
Anayasası'nın 19. Ek maddesinin değiştirilmesi İrlandalı Cumhuriyetçiler Açlık grevi İrlanda toplumunda uzun bir
geçmişe haizdir. Yaşanılan bir haksızlığa karşılık hissettikleri sebebiyle Tanrının dikkatini çekmek ve böylece onu bir
çözüme zorlamak için erken İrlanda topluluğunda camianın ortak bir özelliğiydi. Bu taktik tamamıyla Berohan Yasaları
ile bütünleşmişti. Gelenek büyük bir olasılıkla hala İrlanda'nında parçası olduğu eski Hint- Avrupa geleneğinin bir
parçasıdır.[7] Taktik 1917 yılında İrlandalı Cumhuriyetçiler tarafınca ve sonrasında 1920'lerde Anglo İrlanda Savaşı
sırasında kullanıldı. Cumhuriyetçiler tarafından 1917 senesinde meydana getirilen açlık grevi Thomas Ashe'nin Mountjoy
Cezaevi'nde İngilizler tarafından zorla beslenerek vefatıyla mukabil buldu. 1920'de Cork belediye başkanı Terence
MacSwiney, Brixton Cezaevinde açlık grevindeyken öldü. Diğer iki Cork IRA personeli Joe Murphy ve Michael Fitzgerald
ile aralarında Monaghan yerlisi Conor McElvaney'inde (79 gün sürdü) bulunduğu bir öbek bu protesto sırasında açlık
grevinden öldü. 11 Ağustos'tan 12 Kasım 1920'ye kadar Cork Cezaevi'nde John ve Peter Crowley, Thomas Donovan, Michael
Burke, Michael O'Reilly, Christopher Upton, John Power, Joseph Kenny ve Seán Hennessy tarafınca başlatılan 94 gün
sürelik bırakım zorla besleme olmadan açlık grevinde dünya rekoru olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na geçti. Arthur
Griffith; MacSwiney, Murphy ve Fitzgerald ölümlerinden sonrasında greve son v ermiştir. Ekim 1923 İrlanda İç
Savaşı'nın sonlanmasından sonra 8000 kadar IRA personeli tutsak Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti tarafınca devam eden
gözaltıları protesto etmek için açlık grevi yapmış oldu (Bunlardan 12000'den fazlası Mayıs 1923'te
etkisizleştirilmişti.) Denny Barry ve Andrew O'Sullivan açlık grevinde öldü. Grev daha fazla ölüm yaşanmadan bitirildi.
Bağımsız Cumhuriyet daha sonra cumhuriyetçii kadın mahkûmları serbest bıraktı. Erkek cumhuriyetçiler ertesi yıla kadar
özgür kalamadı. İrlanda 1940'ta, Fianna Fáil hümüketi yönetimindeyken üç kişi (Sean McCaughey, Tony D'Arcy ve Sean
(Jack) McNeela )açlık grevinden öldü. De Valera yıllarında yüzlerce kısa süreli açlık grevi yapıldı. Milltown
Mezarlığı, Belfast Açlık grevi anısına. 1980'de Maze Hapishanesi'nde yedi cumhuriyetçi mahkûm İngiliz hükûmeti
tarafından yapılan Kuzey İrlanda'da paramiliterler için savaş tutsağı benzeri Special Category Status anlaşmanın iptali
için bir açlık grevi başlattılar. Grevin başında Brendan Hughes vardı. İngilizler antak kalma talebinden vazgeçmiş gibi
göründüğünde, grev herhangii bir ölüm olmadan durduruldu ancak anlaşmanın detaylarındaki değişiklik sebebiyle ertesi
yıl yeniden bir grev başladı. Bu sefer mahkûmlar eş zamanlı bırakım yapmaktansa, propagandayı en üst düzeye çıkarmak
için birinin ölümünden sonrasında ötekinin başlaması şeklinde sürdürdüler. İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üyesi
siyasal tutukluların 1981 yılında gerçekleştirdiği açlık grevinde 10 IRA üyesi öldü. İrlandalı cumhuriyetçi paramiliter
Bobby Sands on kişi arasında ilk ölen kişiydi. İrlandalı cumhuriyetçiler tarafınca ve İrlanda sınırın her iki
tarafından gelen daha geniş milliyetçi topluluk açlık grevindekiler için büyük bir yardımcı oldu. On erkek kırk altı
günden yetmiş üç güne kadar yemek yemeden sadece tuz ve su alarak hayatta kaldı.[8] On tutuklunun ölümü ve amme
düzeninin bozulması sebebiyle İngiliz yönetimi çeşitli tavizler verdi ve grev iptal edildi. Bu olay, İngiliz yönetmen
Steve McQueen tarafında çekilen "Açlık" (Hunger) isimli beyazperde filmimizde de konu edildi.[9] Gandhi Mohandas
Gandhi 1922, 1930, 1933 ve 1942 senesinde hapsedilmiştir. İngiliz otoriteler dünya tarafından tanınması sebebiyle
Gandi'nin kendi ülkelerinde gözaltındayken ölmesini istemiyordu. İngiltere'nin bu şekilde bir vakayla zarar görmesi
muhtemeldi. Gandhi İngiliz yönetimindeki Hindistan'ın bağımsızlığı için açlık grevi başlattı. Açlık grevi mesaj
iletmenin sertlik içermeyen bir yolu ve protestonun başarıya ulaşmasının bir nedeniydi. Bu Satyagraha kurallarına
riayet etmekti. Gandhi'ye ayrıca, Hindistan bağımsızluk hareketi sırasında açlık grevi seçeneği muhtelif şekillerde
Jatin Das ve Bhagat Singh gibi diğer figürlerce de kullanıldı. Hindistan'ın bağımsızlığından sonra, hürriyet savaşçısı
Potti Sreeramulu telegu dilini konuşan insanlar için ayrı bir devlet isteğini dile getirmek için açlık grevi
kullanıldı. Bizim ülkemizde açlık grevi Ana madde: bizim ülkemizde açlık grevleri Nazım Hikmet 29 Mart 1938'de askeri
kişileri üzerlerine karşı isyana teşvik suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkûm edildi, aynı yılın Ağustos ayında ise askeri
isyana teşvikten 20 yıla mahkûm edilrek toplamda 35 sene ağır hapis cezası aldı sonradan 28 yıl 4 aya indirildi.[10]
Çeşitli ceza evlerinde 12 sene tutuklu kaldıktan sonra, 1946 senesinde TBMM'ne bir dilekçeyle başvurarak tahliyesini
istek etti ama bu isteği reddedildi. Bu arada Birleşmiş Milletler Örgütü'ne bağlı Uluslararası Hukukçular Derneği 9
Şubat 1950'de Nazım Hikmet'in serbest bırakılması dileğiyle TBMM başkanına, ulusal savunma ve adalet bakanlarına birer
mektup gönderdi. Bu girişimlerden bir sonuç alamayan Hikmet, Bursa Cezaevi'nde 8 Nisan 1950'de bir açlık grevine
başladı. Avukatı yapmış olduğu muhtelif görüşmelere dayandırarak iki gün sonra 10 Nisan 1950'de ara vermesini
istedi.[11] 2 Mayıs 1950'de tekrar açlık grevine başladı. 20 mayıs 1996 senesinde cezaevleri ve koşullarının tecrite
dönüşmesi sebebiyle ölüm orucuna süregelen siyasal tutsaklardan 12 şahıs öldü. 19 Aralık 2000 tarihinde [12] Hayata
Dönüş Operasyonuyla Türkiye geneli cezaevleri ve dışarıda meydana getirilen ölüm oruçlarında ise toplamda 122 kişi
öldü. 2019 da Grup Yorum üyeleri Helin Bölek, İbrahim Gökçek tutuklanan müzisyen dostlarının özgür bırakılması ve Grup
Yorum'un yasaklanan şarkılarını tekrar söylemek için girdikleri ölüm orucunun Helin Bölek 288. Gününde öldü.[1] 20
Kasım 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. İbrahim Gökçek ise 5 Mayıs 2020'de, birçok sanatçı ve
siyasetçinin devreye girmesi ve sürecin takipçisi olacaklarını duyurması üstüne ölüm orucunun 323. Gününde kendi
iradesiyle eylemini sonlandırdığını duyurdu. Sağlık durumu tehlikeli sonuç olan ve 40 kiloya kadar düşen Gökçek, aynı
gün kendi isteği ile Esenyurt Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. 7 Mayıs 2020 tarihinde hastanede yoğun bakımda
tutulan Gökçek, ölüm orucundan kaynaklanan semptomlardan dolayı öldü. [2] 2 Ekim 2020 tarihinde Wayback Machine
sitesinde arşivlendi. Kübalı muhalifler 3 Nisan 1972'de tutuklu ozan ve muhalif Pedro Luis Boitel, açlık grevi
yaptığını ilan etti. Sadece sıvı tüketiminin olduğu 53 günden sonrasında 25 Mayıs 1972'de öldü. Son günlerinde yakın
arkadaşı ozan Armando Valladares ilgilendi. Havana'da Cólon Mezarlığına isimsiz olarak gömüldü. Guillermo Fariñas
Küba'nın geniş çaplı web sansürünü protesto etmek için yedi aylık bir açlık grevi yaptı. Bu grevi 2006 güzünde ciddi
sağlık problemleri nedeniyle bilinci yerindeyken sonlandırdı.[13] Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü tarafından 2006'da
siber hürriyet ödülüyle ödüllendirildi.[14] Bolivya Bolivya'nın ilk yerli devlet başkanı Evo Morales, seçim
yasasının Kongre tarafınca onaylanması için 9 Nisan 2009'da bir açlık grevii başlattı. Seçim yasası, seçmen
kayıtlarının güncellenmesi, yurtdışındaki Bolivyalılar’ın oy kullanmasına olanak sağlanması ve sandalye sayısı şeklinde
mevzuları kapsamaktaydı. Referandımla düşünülen anayasa senatoda çoğunluk meydana getiren muhalefetçe kabul
edilmedi.[15] Devlet başkanlığı sarayında yere serdiği sünger üstünde yatarken basına bir beyanat verdi. 1998 yılında
sendika başkanıyken Koko yasasını protesto etmek için 18 günlük bir açlık grevi bulunduğunu söyledi.[16] Açlık grevine
başladıktan beş gün sonra muhalefetle seçim yasası üstünde uzlaşma sağlayarak grevi bıraktı.[17] Morales'in grevine 14
işçi ve sosyal gruplar destek oldu.[18] Thileepan - Ölüm Orucu "I am confident that our people will, one day, achieve
their freedom. It gives me great satisfaction and contentment that I am fulfilling a national responsibility to the
nation." Ana madde: Thileepan 15 Ağustos 1987 sabah 9.30'da Nallur Murugan Tapınağı'nda, Thileepan ölüm orucuna
başladı. Temel amacı farkındalık yaratmak ve terörist bir grup olarak kabul edilen Tamil Kaplanları [19] ile kendi
isteklerinin yer almış olduğu bir amme talep listesinin yerine getirilmesini sağlamaktı.[20] O'nun açlık grevinin
kamudan istediği hedefleri şunlardı[21] Terörle Mücadele Yasası kapsamında gözaltına alınan bütün Tamiller serbest
bırakılmalıdır. İyileştirme kisvesi altında bulunan Tamil bölgesinde Sinhalese Kolonizasyonu durdurulmalıdır.
Geçici bir hükûmet kurulana dek bütün benzer iyileştirme emek harcamaları durdurulmaldur. Sri Lanka hükûmeti Sri
Lanka'nın kuzeydoğusunda yeni polis istasyonları kurmayı durdurmalıdır. Sri Lanka ordusu ve polisi Tamil
köylerindeki okullardan çekilmesi ve Hindistan ordusunun gözetiminde şahsi savunma için Srii Lanka hükûmeti tarafından
verilen silahlar geri çekilmelidir. Yerel Hindistan Barış Gücü yöneticileri ve çeşitli grupların müdahale ve durdurma
çabalarına karşın 26 Eylül 1987'de Thileepan öldü. Ölüm haberinin duyulmasının arkasından kuzeyden ve doğudan binlerce
insan Jaffna'ya akın etti. Ölümü Jaffna'da anti Hint havasını yarattı. Tibet Özgürlük Savaşçıları Tibetliler Tibet
sınırını geçmeye çalıştı fakat durdurulmaları nedeniyle Nepal Katmandu'da oturma eylemiyle beraber bir açlık grevi
başlattılar.[22] Çin'in Tibet işgalini protesto etmek amacıyla Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de başlarını Tibetan
Youth Congress'in çekmiş olduğu bir öbek 28 Temmuz 2008'de yiyecek ve içeceğin olmadığı bir açlık grevi başlattı.[23]
Açlık grevindeki altı keşişin durumunun kritikleşmesi üstüne Hindistan polisi tarafınca zorla hastaneye
götürüldüler.[24] Guantánamo Körfezi açlık grevi 2005'in ortalarındayken Amerika Birleşik Devletleri tarafında
Guantanamo Körfezi'nde gözaltında tutulan makhumlar iki açlık grevi başlattı. 30 Aralık 2005 günü ordu raporlarına
göre kırk altısı Noel'de katılan seksen dört kişi açlık grevindeydi. New Yorker dergisinin 14 Nisan 2008 tarihli
sayısında Jeffrey Toobin Guantanamo'da mevcut ortalama on açlık grevinin olduğunu belirtti. Zorla besleme The New York
Times 9 Şubat 2006'da Guantanamo'daki açlık grevi yapanların günde bir saat sandalyelere bağlanıp zorla beslendiğini ve
bir intihar girişimi olarak yiyecekleri kusmalarının engellendiğini bildirdi. Bir subay 11 Eylül 2005'te grevcilerin
sayısının 131 civarına ulaştığını söyledi. Bir grevcinin ölmesi halinde yaşanılacak uluslararası etkinin endişeleri
bildirildi. Tutukluların avukatları, yöntemlerin acımasız ve insanlık dışı bulunduğunu ve mahkûmları soğuk hava
depolarına koyulması benzer biçimde, zorla yapılan uygulamaları belirtti. Sağlık bakanlığı müdafaa sekreteri yardımcısı
sorulan bir soruya şu şekilde yanıt verdi:"Bir ferdin intiharına izin verir misiniz? Yoksa sağlığını koruması için
lüzumlu önlemleri alır ve yaşamını mı korursunuz?"[25] Guantanamo'daki ordu komutatını 21 Şubat 2006'da daha önce
bildirilen sandalye kullanması ve zorla beslemeyi kabullendi.(NY Times 22 February) New England Journal of Medicine''
28 Eylül 2006'da açlık grevindeki tutukluların gözetmen yada hekimlerce zorla beslenmesini tıbbi etik açıdan incelediği
bir yazı yayınladı. Makalede zorla beslemeye katılan hekimler için yasal ve etik bir sorgulamaydı: "...Askeri hekimler
tutukluları zorla beslemek için askeri emirleri takip edemezler, tıbbi bilgi yöntemiyle onlara zarar vermek için hiçbir
vakit tıbbi etiğin temel emirleri ihlal edemezler.[26] 9 Nisan 2007'de New York Times askeri yetkililer ve
tutukluların avukatlarına göre yeni bir açlık grevi başladığını bildirdi. Günde on üç tutuklu zorla beslendi The New
Yorker, 14 Nisan 2008 sayısında Jeffrey Toobin iki tutuklunun zorla beslendiğini bildirdi. Sami Al-Arian On December
6, 2005, a federal jury acquitted Dr. Sami Al-Arian on 8 of 17 counts against him, while deadlocking 10–2 in favor of
acquittal on the other 9.[27] On March 2, 2006, Al-Arian pled guilty to one count of conspiracy to contribute services
to or for the benefit of the Palestine Islamic Jihad, a Specially Designated Terrorist organization, and was later
sentenced to the maximum 57 months in prison [3][28] The deal came after 11 years of FBI investigations, wiretaps, and
searches, 3 years of trial preparation by federal prosecutors, and a 5-month trial, during which time Al-Arian spent
more than three years in jail, most of it in solitary confinement, which counted toward the time he was sentenced to.
[4] 3 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Amnesty International said Al-Arian's pre-trial
detention conditions "appeared to be 'gratuitously punitive' " and stated "the restrictions imposed on Dr Al-Arian
appeared to go beyond what were necessary on security grounds and were inconsistent with international standards for
humane treatment." These include: 23 hour cell-confinement, routine shackling, deprivement of tools and communication
to prepare for his defense, and a third of the cell space required by UN international standards.[29] Al-Arian was
subpoenaed three times to testify in terrorism-related investigations before Virginia federal grand juries between 2006
and 2008. Each time, he refused to testify. He maintained that in a verbal agreement that appears in court transcripts,
federal prosecutors agreed that Al-Arian would not have to testify before the grand jury.[30] He challenged the initial
subpoena in four different federal courts, each of which held that he was in fact required to testify. On January 22,
2007, Al-Arian began a hunger strike to "protest continued government harassment" after he was held in contempt of
court for refusing to testify before a federal grand jury.[31][32] He was imprisoned for 13 months for civil contempt
for failing to testify in compliance with the first subpoena. He is awaiting trial as well for criminal contempt for
his failure to testify in compliance with the second and third subpoenas. İran'da açlık grevleri Akbar Ganji 22 Nisan
2000'den beri Evin Cezaevi'nde tutulan İranlı bir gazetecidir. Ganji 19 Mayıs 2005'ten [33] Ağustos'un başlarına kadar,
2005 İran başkanlık seçimlerinde verilen 12 günlük izin hariç açlık grevi başlattı. Aralarında 2003 senesinde Nobel
Barış Ödülü kazanan Shirin Ebadi'ninde bulunmuş olduğu bir grupp tarafından savunuldu. Ganji açlık grevindeyken
dünyanın serbest insanlarına iki mektup yazdı. 1 17 Temmuz 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 2 17
Temmuz 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. 12 Temmuz 2005'te, Beyaz Saray basın sekreteri Scott
McClellan yaptığı açıklamada, ABD başkanı George W. Bush'un İran'ı "derhal ve koşulsuz" Ganji serbest bırakmaya
çağırdığını belirtti. İran'da idam cezasına çarptırılan iki Kürt gazeteci Adnan Hesenpur ve Hîwa Botîmar, tutuklu
bulundukları Sine Cezaevi'nde ölüm orucu eylemi gerçekleştirmiştir.[34] ABD doğumlu İranlı hanım gazeteci Roxana
Saberi 8 Nisan 2009'da "ABD adına casusluk" yaptığı iddiasıyla tutuklandı.İran'da üç aydır cezaevinde tutulduğu için
açlık grevine başladı.[35] Kırgızistan'da açlık grevi 16 Ocak 2012'de Bişkek'teki 1 numaralı cezaevinde emniyet
birimlerinin başkaldırı girişimini bastırmasını protesto etmek amacıyla 1 no'lu cezaevinde 385, 3 no'lu cezaevinde 5 ve
8 no'lu cezaevinde ise 10 tutuklu ve hükümlü açlık grevi başlattı. Bu açlık grevinde yemek yemeyi reddeden cezaevindeki
tutuklu ve hükümlüler ağızlarını iğne ve iplikle dikerek bir protesto başlattılar [36] Diğer bazı açlık grevleri
2009 yılının Kasım ayında toplanan Gıda Güvenliği Zirvesi öncesinde, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Başkanı Jacques
Diouf tarafınca "dünyada 1 milyar insanın aç olduğuna dikkat çekmek" amacıyla gerçekleştirilen açlık grevi eylemi,
internasyonal kamuoyunda münakaşa yaratmıştır. İngiliz Hayvan Hakları savunucusu Barry Horne, 6 Ekim ile 13 Aralık
1998 içinde yapmış olduğu dört açlık grevinin bir sonucu olan kısmi körlük ve böbrek hasarı sebebiyle 5 Kasım 2001'de
öldü. Tıbbi etkiler Vücutta, enerji depoları glikojen, protein ve yağdır. Açlığın tüm dönemlerinde amaç kan glikoz
seviyelerini makul düzeylerde tutabilmektir. Kişinin açlığa yanıtı birçok değişkene bağlıdır. Bunlar; yaş, cinsiyet,
boy, vücut ağırlığı, açlık öncesi yağ dokusu, karaciğer, kalp ve renal fonksiyon durumu, ile ek hastalıklar olarak
sayılabilir[37][38] Açlık, vücudun işleyişi için gerekli maddelerin eksikliğine niçin olarak, vücutta ağır yıkımlara
niçin olmakta, bunun cevabında da nörolojik sekeller ve ölüm benzer biçimde ciddi sonuçlara niçin olabilmektedir.
Mesela bir vitamin olan tiaminin eksikliği sonucunda Wernicke-Korsakoff sendromu görülebilir. Wernicke-Korsakoff
sendromu, Wernicke ensefalopatisi bulgularına ek olarak öğrenme ve hafıza defektinin de eşlik etmiş olduğu bir
komplekstir.[39] Açlık başlayınca ilk ilkin glikojen depoları kullanılır ve yaklaşık 24 saatte tüketilir. Ardından yağ
depoları enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. Son olarak proteinler kullanılır, proteinler normalde enerji deposu
olarak kullanılmaz sadece uzun süren açlıklar sonrası yapı taşları olan proteinler de enerji deposu olarak kullanılmaya
başlar.[37][40] 72 saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadece yağ asitleri ve proteinler
kullanılır. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle şahıs birkaç günde hayatını kaybeder, ehil sıvı ve
elektrolit alan kişiler ise birkaç ay yaşayabilir.[37] Açlık süresi ilk 24 saat, 24-72 saat ve sonrası olarak
dönemlere ayırılabilir. İlk 24 saatte karaciğerdeki glikojen depoları enerji deposu olarak kullanılır. 6-12 saatlik
açlıkta insülin düzeyi düşmeye, glukagon ise artmaya başlar. Glukagon düzeyinde artış karaciğer ve böbrekte
glukoneogenezi uyarır.[37][40] İnsülinin düşmesi ile ise beyin dışı dokularda glikoz kullanması azaltılır, böylece
ancak glikozu kullanabilen santral sinir sistemine kaynak ayrılır. 24-72 saatlerinde, çevre dokular glikoz yerine yağ
asidini enerji deposu olarak kullanır. Enerji kaynağı için sonraki aşamada çevresel dokulara ilişik proteinler
yıkılmaya başlar.[37] Fizik muayenede belirgin bir değişim yoktur, erken dönemde hipoglisemiye bağlı sevimli sistem
aktive olur; bu nedenle tansiyon düzgüsel, hatta yüksek olabilir ve taşikardi gelişebilir.[37][40] 72 saatten
sonrasında glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için ancak yağ asitleri ve proteinler kullanılır.[37][39] Bu
dönemde karaciğerin yağ yakımı ile ortaya çıkardığı keton cisimcikleri sayesinde kalp ve beyin aktivitelerine süre
gelir. Kan ve idrarda keton cisimciklerinin ve iştah kaybının başladığı dönem -ketozis- başlar. Uzun süre aç kalan bir
kimsenin yağ ve kas kaybına uğrar ve buna bağlı olarak kas gücü azalarak hareket kabiliyeti azalır.[39] 1-3 hafta süren
açlıklarda, yağ asitleri ve keton cisimcikleri kas ve böbrekler için baskın kaynaklardır. Beyin için keton cisimcikleri
glikozdan daha önemli konuma gelir. Yağ dokusu yıkımı ve hepatik ketogenez artar. Glikoz hepatik ve renal glukoneogenez
ile üretilir. 3 hafta üstündeki açlıklarda, kas ve böbrekler için başlıca enerji deposu yağ asitleri ve keton
cisimcikleridir. Beyinde glukoz kullanımının yerini keton cisimciği kullanması almıştır. Yağ dokusu trigliseridleri
başlıca enerji deposudur. Kas proteolizi ve hepatik glukoneogenez oldukca azalmıştır. Yeterli sıvı alımı yoksa
dehidratasyon nedeniyle şahıs birkaç günde hayatını kaybeder, ehil sıvı ve elektrolit alan kişiler ise birkaç ay
yaşayabilir. Açlık ilerledikçe tansiyon düşer, nabız yavaşlar, kardiyak pompa gücü ve atım kütlesi azalır, hipotermi
olur. Hem kas bununla beraber yağ dokusundaki kayıplara bağlı ekstermite, yüz, toraks ve batında zayıflık belirgindir.
Deri soğuk, soluk ve kurudur. Gastrointestinal sistem, lenfatik sistem ve pankreasta atrofi görülür. Bağışıklık
sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır, sepsise kadar gidebilen ciddi enfeksiyonlar
görülebilir. Konfüzyon ve komaya kadar giden ağır nörolojik sorunlar görülebilir.[37] İlk hafta genellikle yüzde 5-10
kg kaybı görülür, sonraki dönemlerde yüzde 35-50'lere kadar varabilir. Öncesinde kalp ile ilgili problemi bulunmasa da,
uzun devam eden açlık cevabında hastalar kardiyak nedenlere bağlı olarak ölebilir.[37] Yasal durumlar Bir süfrajet
burun yoluyla zorla beslenirken. Dünya Tıp Birliği'nin 1975 yılında çıkarttığı Tokyo Bildirgesi'nin 6. Maddesinde
doktorların belli sınırlar dahilinde müdahale etmesi ve ikinci bir hekime danışarak hareket etmesi belirtilmiştir:
"Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, şayet tabip, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üstünde
kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir. Hükümlünün
böyle bir yargıya varma yeteneği ile alakalı karar, en azından bir başka bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi
reddetmenin yol açacağı sonuçların tabip tarafınca hükümlüye anlatılması icap eder." Dünya Tıp Birliği son zamanlarda
yine bir gözden geçirme ve güncelleme yaparak açlık grevleri mevzusunda Malta Bildirgesi'ni yayınladı.[41] Birçok
değişiklikle beraber, 21. Maddesinde zorla beslemenin insanlık dışı ve aşağılayıcı bir hareket olduğu belirtilmiştir.
Kaynakça Ahmet Taşkın, Türkiye'de ve Dünyada Açlık Grevleri, Ankara, 2006. Açlık Grevinde Hekim Tutumu Tıbbi
Yaklaşım Broşürü 23 Mart 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Türk Tabipleri Birliği yayını İrlanda
ekonomisi, hizmet, ömür bilimleri, yüksek teknoloji endüstrisi ve ticaret, sanayi ve yatırım odaklı çağdaş bir malumat
ekonomisidir. İrlanda, kişi başına düşen GSYİH açısından OECD içinde ve 2008 yılı itibarıyla OECD-28 AB-27 listesinde
beşinci en zengin ülkelerinden biridir.[20] 2005 yılında The Economist tarafınca meydana getirilen bir çalışmada
İrlanda dünyanın en iyi yaşam kalitesine sahip ülkesi olarak belirlendi.[21] 1995-2007 yılları içinde yüksek büyüme
oranları ile ülke Kelt Kaplanı olarak anılmıştır.[22] Bu ekonomik büyümenin anahtarlarından biri günümüzde yüzde 12.5
standart hızında olan düşük kurumlar vergisi olmuştur. İrlanda, Merkez İstatistik Ofisi verilerine gore resmî olarak
2008 ekonomik krizine giren ilk AB üyesi ülke olmuştur. Kriz esnasında hanehalkı borcu, harcanabilir gelirin yüzde
190'ına erişerek gelişmiş ülkeler içinde en yüksek seviyeye terfi etti.[23] İrlanda açık bir ekonomidir (Ekonomik
Özgürlük Endeksi'nde 6. Sırada) ve yüksek kıymetli doğrudan yabancı yatırım (DYY) akışlarında ilk sırada yer
almıştır.[24] Küresel kişi başına GSYİH tablolarında İrlanda, Uluslararası Para Fonu tablosunda 187 ülke arasında 5.
Sırada ve Dünya Bankası listesinde 175 ülke içinde 6'ncı sırada yer almaktadır. 1984-2007 arasında yıllık düzeyde
devamlı bir gelişme sürecinin peşinden, 2008 sonrası İrlanda mali krizi ekonomiyi ciddi şekilde etkilemiş ve İrlanda
emlak balonunun çöküşüyle ilişkili iç ekonomik sorunları arttırmıştır. İrlanda ilk olarak 2007'nin 2. Ve 3. çeyreği
arasında kısa bir teknik durgunluk yaşamış, ardından 2008'in 1. çeyreği ve 2009'un 4. çeyreği içinde yeniden bir
resesyon yaşamıştır.[25] 2010'da ekonomik etkinliğin durgun olduğu bir senenin peşinden, İrlanda'nın reel GSYİH'si
2011'de yüzde 2,2 ve 2012'de yüzde 0,2 artmıştır; bu, esas olarak dış satımdaki iyileşmelerden kaynaklanıyordu.
Avrupa'daki borç krizi, 2012 3. çeyrekten itibaren yeni bir İrlanda durgunluğuna neden oldu ve bu kriz 2013'ten sonra
da devam etmekteydi.[26] 2013'ün ortalarına gelindiğinde, Avrupa Komisyonu'nun İrlanda için iktisat tahmini, gelişme
oranlarının 2013'te yüzde 1.1 ve 2014'te yüzde 2.2'ye geri döneceğini öngörüyordu.[27] 2015 yılında yüzde 26.3'lük
(yüzde 18.7'lik GSMH) şişirilmiş bir GSYİH büyümesi, resmî olarak kısmen ev değiştiren oldukça uluslu şirketlerin
vergileri ters çevirme uygulamalarına atfedildi.[28] Ekonomist Paul Krugman tarafınca 'leprikon ekonomisi' olarak
adlandırılan GSYİH'daki bu büyümenin, Apple'ın Ocak 2015'te İrlanda yan kuruluşunu tekrar yapılandırmasıyla
yönlendirildiği yayınlandı. İrlanda'nın ekonomik istatistiklerinin (GSMG, GSMH ve GSYİH dâhil) birtakım oldukça uluslu
şirketlerin Vergi Uygulamaları tarafınca çarpıtılması, İrlanda Merkez Bankası'nın o yıldan itibaren ekonominin reel
durumunu daha doğru bir biçimde yansıtmak için alternatif bir önlem (değiştirilmiş GSMG yada GSMG*)[29] önermesine yol
açtı.[30][31] Yabancı fazlaca uluslu firmalar, İrlanda ekonomisine önemli seviyede katkıda bulunmaya devam etmekte, en
büyük 20 İrlandalı kuruluşun 14'ünü (ciro bakımından)[32] yabancılar oluşturmakta, hususi kesim işgücünün yüzde 23'ünü
istihdam etmekte[33] ve toplanan kurumlar vergisinin yüzde 80'ini karşılamaktadırlar.[34][35] 2019 ortalarından
itibaren İrlanda'daki ekonomik büyümenin, bilhassa düzensiz bir Brexit niteliğinde azalacağı tahmin edilmiştir.[36][37]
İçindekiler 1 Ekonomik katkılar ve önlemler 2 Geçmiş 2.1 Özgür İrlanda Devletinden beri 2.2
Kelt Kaplanı (1995–2007) 2.3 Ekonomik darboğaz (2008–2013) 2.4 İyileşme belirtileri (2014–2016)
2.5 Düşük vergi modeline meydan okuma (2017'den ileriye) 3 Veri 4 İşkolları 4.1 Uçak kiralama
4.2 Alkollü içecek endüstrisi 4.3 Mühendislik 4.4 Enerji üretimi 4.5 İhracat 4.6 Mali
hizmetler 4.7 Bilgi ve iletişim teknolojisi 4.8 Tıbbi teknolojiler 4.9 İlaçlar 4.10
Yazılım 4.11 Birincil işkolu 4.12 İkincil ve üçüncül işkolları 5 Vergilendirme ve rahatlık
5.1 Sosyal yardımlar 5.2 Servet dağılımı ve vergilendirme 6 Para birimi 7 Ayrıca bakınız 8
Kaynakça 9 Daha fazla okuma 10 Dış bağlantılar Ekonomik katkılar ve önlemler Yabancı sermayeli oldukça uluslu
firmalar İrlanda'nın GSYİH'sının mühim bir yüzdesini oluşturmaktadır. Bu çok uluslu şirketlerin bazıları tarafınca
kullanılan "oldukça uluslu vergi planları" İrlanda'nın ekonomik istatistiklerinde bir bozulmaya katkıda bulunur; buna
GSMG, GSMH ve GSYİH dâhildir.[38][39] Örneğin, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), İrlanda'yı brüt amme
borcundan GSYİH'ya (2016'da yüzde 78.8) ortalama kaldıraçla gösterirken, ancak Japonya'dan sonrasında şahıs başına brüt
amme borcuna (2016'da $62.686) nazaran 2. En yüksek kaldıraçla göstermektedir.[40][41][42] Bu kopukluk, İrlanda
ekonomisini ölçümlemek (2016 GSYİH'sı, 2016 İrlanda GSMG'sinin yüzde 143'ü[30][31] ve OECD'ye bakılırsa İrlanda brüt
kamu borcunun GSMG'ye payı yüzde 116.5 idi.) için İrlanda Merkez Bankası tarafından değiştirilmiş İrlanda GSMG'sinin
(yada GSMG*)[29] 2017 gelişimine yol açtı.[40][43][44] İrlanda'nın kişi başına düşen GSMG'si Almanya'ya oldukça benzer.
Bir OECD raporuna gore, yabancı sermayeli kuruluşlar arasındaki bereketlilik artışı 2017 senesinde yaklaşık yüzde 10,9,
yerli firmalar için ise yüzde 2,5 daha düşük gerçekleşti.[45] İrlanda ekonomik verilerinin ABD oldukca uluslu vergi
planları tarafınca çarpıtılması, Kelt Kaplanı'ndaki kaldıraç artışına önemli bir katkıda bulunmuş ve bu hem İrlanda
tüketici iyimserliğini (harcanabilir gelirin yüzde 190'ına borçlanan, OECD'nin en yükseği) bununla beraber İrlanda ile
alakalı küresel kapital piyasaları iyimserliğini (İrlanda bankalarının mevduat tabanının yüzde 180'inden fazlasını
ödünç vermesini sağladı, OECD'nin en yükseği) güçlendirmektedir.[46] İrlanda'nın özel sektör kredisini ve OECD/IMF
uyarılarını görmezden gelen küresel kapital piyasaları, İrlanda'nın GSYİH'sının yükseldiği Kelt Kaplanı döneminde, mali
krizden korkuyordu. Onların geri çekilmesi, İrlanda bankacılık sisteminde bir krize neden olan derin bir İrlanda mülk
düzeltmesini hızlandırdı.[39][47] İrlanda'nın 2015 GSYİH'sında bilhassa çarpıcı bir büyümenin (2013'te yüzde 1'den
2014'te yüzde 8'e, 2015'te yüzde 25'e) büyük ölçüde Apple'ın Ocak 2015'te İrlandalı bağlı kuruluşu ASI'yi tekrar
yapılandırmasından kaynaklandığı görüldü. AB Komisyonu'nun İrlanda'nın milli hesaplarına ilişik bir takip raporu,
bundan öncesinde bile, İrlanda'nın GSYİH'sının yüzde 23'ünün oldukca uluslu net telif hakkı ödemeleri olduğunu
göstermiş,[48] İrlanda GSYİH'sının "reel" GSYİH'nın yüzde 130'una (Apple'ın büyümesinden önce) şişirildiğini ima
etmiştir. Bu, İrlanda Merkez Bankası'nın "reel" İrlanda ekonomisini daha iyi temsil etmek adına yeni bir ikâme ölçütü
olarak, değiştirilmiş gayri safi milli gelir (veya GSMG*) önermesine yol açtı.[29][49] Amerika oldukca uluslu
şirketlerinin İrlanda ekonomisi için önemi göz önüne alındığında (İrlanda oldukca uluslu istihdamının yüzde 80'i ve en
büyük 20 İrlandalı kuruluşun 14'ü[50][51]), 2017 vergi indirimleri ve İş Yasası'nın yürürlüğe girmesi İrlanda için bir
meydan okumadır.[52][53] Amerika TCJA'sının birtakım bölümleri İrlanda çok uluslu vergi planlarına (özellikle uygar bir
"yöresel vergi" sistemine[54][55] geçiş, fikrî mülkiyete daha düşük bir Yabancı Kaynaklı Maddi Olmayan Gelir (FDII,
Foreign-Derived Intangible Income) vergisi getirilmesi ve İrlanda karşıtı Küresel Somut Olmayan Düşük Vergilendirilmiş
Gelir (GILTI, Global Intangible Low-Taxed Income) vergisi rejimi))[56][57] yöneliktir. Buna ek olarak, AB'nin önerilmiş
olduğu Dijital Satış Vergisi[58] (ve Ortak Konsolide Kurumlar Vergisi Matrahı için belirtilen arzu),[59] İrlanda
oldukca uluslu vergi planlarının ABD teknoloji şirketleri tarafından kullanımını kısıtlama girişimi olarak
görülüyor.[60][61][62] İrlanda kredi balonunun istikrara kavuşturulması, hususi sektör bilançosundan (en yüksek OECD
kaldıraç oranı) kamu sektörü bilançosuna, İrlanda banka kefaletleri ve kamu kesimi bilançosu (hemen hemen kaldıraçsız,
kriz öncesi) yoluyla büyük bir borç transferi gerektirdi.[63][64] Bu borcun dönemi, İrlanda'nın 2017'de AB-28/OECD'de
hem kamu kesimi borçluluğu hem de hususi kesim borçluluğunun en yüksek seviyelerinden birine sahip olduğu anlamına
gelmektedir.[41][42][65][66][67][68] Geçmiş Ana madde: İrlanda Cumhuriyeti ekonomi zamanı Özgür İrlanda Devletinden
beri 1920'lerden bu yana İrlanda, özellikle 1930'larda İngiltere ile ekonomik harp esnasında yüksek tarifeler ve
ithalat ikâmesi politikaları şeklinde yüksek ticaret engellerine sahipti. 1950'lerde İrlanda'dan 400.000 şahıs
yurtdışına göç etti.[69] Ekonomik milliyetçiliğin sürdürülemez olduğu giderek daha açık hale gelmekteydi. Diğer Avrupa
ülkeleri hızlı bir gelişme yaşarken, İrlanda ekonomik durgunluk dönemi yaşamaktaydı.[69] Politika değişimleri, ekonomik
yönetimin temel hedefi olarak mali kısıtlamadan ziyade özgür tecim, yabancı yatırım ve büyümeyi korumak için çaba
sarfeden, resmî olarak 1958'de gösterilen Ekonomik Kalkınma adlı makalede bir araya getirildi.[69] 1970'lerde nüfus
yüzde 15 artmış ve ulusal gelir yıllık yüzde 4 oranında büyümüştü. İstihdam yılda ortalama yüzde 1 artış kaydetmiş,
ancak devlet kesimi bunun büyük bir bölümünü oluşturuyordu. Kamu kesimi istihdamı 1980 yılına kadar toplam işgücünün
üçte birini oluşturmuştu. Bütçe açıkları ve kamu borcu artmış ve bu 1980'lerde krize yol açmıştı.[69] 1980'lerde, altta
yatan ekonomik problemler bariz hale geldi. Orta gelirli işçiler marjinal gelirlerinin yüzde 60'ına
vergilendirilmiş,[70] işsizlik yüzde 20'ye yükselmiş, yıllık denizaşırı göç, nüfusun yüzde 1'inden fazlasına ve amme
açıkları GSYİH'nın yüzde 15'ine ulaşmıştı. 1987'de Fianna Fáil idaresi amme harcamalarını azaltmış, vergileri düşürmüş
ve rekabeti teşvik etmişti. Ryanair, İrlanda'nın düzensiz havacılık pazarını kullanmış ve Avrupalı düzenleyicilerin
ulaşım pazarlarındaki rekabetin faydalarını görmelerine yardımcı olmuştu. Intel, 1989 yılında yatırım yapmış oldu ve
onu Microsoft ve Google benzer biçimde bir dizi teknoloji şirketi takip etti. Sürdürülebilir ekonomik büyüme konusunda
tüm hükûmet tarafları arasında bir düşünce birliği oluşmuştur.[69] OECD rahatlık listesinde İrlanda'nın kişi başına
düşen GSYİH'si, 1993'te 21'inci iken 2002'de 4. Sıraya terfi etti.[71] 1985 ve 2002 yılları içinde özel sektör işleri
yüzde 59 artış göstermiştir. Ekonomi, hizmetlere ve yüksek teknoloji endüstrilerine odaklanarak tarımdan malumat
ekonomisine doğru yönelmiştir. Ekonomi 1995'ten 2000'e kadar ortalama yüzde 10, 2001'den 2004'e ise yaklaşık yüzde 7
büyüme kaydetmiştir. GSYİH'nın yüzde 46'sını ve ihracatın yaklaşık yüzde 80'ini meydana getiren endüstri, ülkenin kabul
edilen işkolu olarak tarımın yerini almıştı. Kelt Kaplanı (1995–2007) Ana madde: Kelt Kaplanı Birçok fazlaca uluslu
firma için İrlanda'da iş yapma sonucu, İrlanda Endüstriyel Kalkınma Ajansı'nın (IDA Ireland) eli bol teşvikleriyle daha
da kolaylaşmıştı. Tarihçi R. F. Foster, sebebin yeni bir girişkenlik duygusunun ve Intel gibi Amerikan şirketlerinin
girişinin bir birleşimi olduğunu savunmaktadır. Başlıca etmenlerin düşük vergilendirme, iş yanlısı düzenleyici
politikalar ve genç, teknoloji meraklısı bir işgücü olduğu kararına varmaktadır. Buna ayrıca, Avrupa Birliği üyeliği,
ülkeye, daha ilkin ancak Birleşik Krallık vesilesiyle eriştiği pazarlara kârlı erişim sağlayıp, İrlanda ekonomisine
büyük para yardımları ve yatırım sermayesi pompalayarak yardımcı olmuştur.[72] Ekonomi, tüketici masrafları, inşaat ve
iş yatırımlarındaki artıştan yararlanmıştır. 1987'den bu yana, ekonomi politikasının mühim bir parçası, hükûmet,
işverenler ve sendikalar içinde neo-korporatist bir gönüllü 'ödeme anlaşmaları' kümesi olan sosyal konsorsiyum
olmuştur. 1995-2000 arasındaki yüksek ekonomik büyüme dönemi, Doğu Asya'nın kaplan ekonomilerine atıfta bulunarak, Kelt
Kaplanı olarak adlandırıldı.[22] GSYİH büyümesi, 2001'de ortalama yüzde 6, 2004'te yüzde 4'ün üstünde ve 2005'te yüzde
4.7 ile nispeten güçlü olmaya devam etmişti. Yüksek gelişme ile yüksek enflasyon görülmüştü. Dublin'deki fiyatlar,
özellikle emlak piyasasında, ülkenin öteki bölgelerinden mühim ölçüde daha yüksekti.[73] Ancak son ekonomik durgunluk
hemen sonra emlak fiyatları düşmekteydi. Temmuz 2008 sonunda, senelik enflasyon payı yüzde 4.4 (TÜFE ile ölçüldüğünde)
veya yüzde 3.6 (Uyumlaştırılmış TÜFE ile ölçüldüğünde) idi[74][75] ve enflasyon aslında bir önceki aya gore biraz
düşmüştü. Kişi başına düşen GSYİH açısından İrlanda, OECD ve AB-27 sıralamalarında en varlıklı ülkelerden biri olarak
yer almakta; OECD-28 sıralamasında 4. Sırada yer verilmiştir. Millî gelirin daha iyi bir ölçüsü olan 'şahıs başına
düşen GSMG' açısından, İrlanda, son yıllardaki önemli büyümeye rağmen OECD-28 sıralamasında 10. Sırada yer almaktadır.
İrlanda'da bulunan çok sayıda oldukca uluslu kuruluş sebebiyle GSYİH, GSMG'den (Gayri safi ulusal gelir) önemli ölçüde
daha yüksektir.[76] Economist dergisi tarafından meydana getirilen bir 2005 çalışması, İrlanda'nın dünyanın en iyi ömür
kalitesine sahip ülkesi bulunduğunu bulgulamıştır.[21] Olumlu raporlar ve ekonomik istatistikler, altta yatan bazı
dengesizlikleri maskeledi. Doğası gereği döngüsel olan inşaat kesimi, İrlanda'nın GSYİH'sının mühim bir bileşenini
oluşturuyordu. Konut tabanlı emlak piyasasında yakın zamanda yaşanmış olan bir gerileme, İrlanda ekonomisinin inşaat
işkoluna aşırı maruz kalmasına niçin olmuş ve bu şimdilerde ekonomik gelişme için bir tehdit teşkil
etmektedir.[77][78][79] 2000 yılından bu yana birkaç yıl devam eden ekonomik büyümeye ve önemli iyileşmelere rağmen,
İrlanda nüfusu AB-15 ortalamasından marjinal olarak daha fazla fakirlik riski altındadır ve nüfusun yüzde 6.8'i
"tutarlı zaruret" çekmektedir.[76][80] Ekonomik darboğaz (2008–2013) Ana maddeler: 2008 sonrası İrlanda ekonomik krizi
ve 2008 sonrası İrlanda bankacılık krizi Merkezi İstatistik Ofisi tarafından açıklandığına göre, AB'de 2008 mali
kriziyle alakalı bir durgunluğa resmen giren ilk ülke İrlanda olmuştu.[81] Bu noktada, İrlanda şimdi dünyadaki ikinci
en yüksek hanehalkı borcuna sahipti (hanehalkı hasılatının yüzde 190'ı).[82] Ağustos 2010'da Standard & Poor's
derecelendirme kuruluşu tarafınca, hükümetin orta vadede mali esnekliğini zayıflatacak olan bankaları destekleme
maliyeti sebebiyle ülkenin kredi notu "AA-" seviyesine düşürüldü.[83] O dönemde bankaların yine sermayelendirilmesinin
maliyetinin beklenenden daha yüksek olduğu ortaya çıkmış ve artan maliyetlere yanıt olarak, ülkenin kredi notu Standard
& Poor's tarafınca tekrar "A" seviyesine indirilmiştir.[84][85] Küresel durgunluk İrlanda ekonomisini önemli seviyede
etkilemişti. Ekonomik büyüme 2007'de yüzde 4.7 idi, ancak 2008'de yüzde -1.7 ve 2009'da yüzde -7.1 oldu. 2010 yılının
ortalarında İrlanda, 2009 yılının 4. çeyreğinde yüzde 0,3 ve 2010 yılının 1. çeyreğinde yüzde 2,7'lik bir büyümenin
arkasından durgunluktan çıkmak üzereymiş gibi bir manzara arz ediyordu. Hükümet o sene, yüzde 0.3'lük bir genişleme
tahmin ediyordu.[86][87][88] Bununla beraber, ekonomi ikinci çeyrekte yüzde −1,2'lik[88] negatif bir büyüme yaşamış ve
dördüncü çeyrekte GSYİH yüzde 1,6 daralmıştı. Genel olarak, GSYİH 2010 senesinde yüzde 1 oranında azaldı ve bu da
negatif büyümenin üst üste üçüncü yılı oldu.[89] Öte yandan, Eylül'de Ağustos ayına gore yüzde 7,9'luk gelişme ile 2010
senesinde Euro bölgesindeki endüstri üretimi aylık en büyük artışı kaydederken, onu Estonya (yüzde 3,6) ve Danimarka
(yüzde 2,7) izledi.[90] Dublin, Sandyford'da bir mesken inşaat alanı, 2006. İrlanda bankalarının yönetimi, finansal
düzenleyici ve İrlanda hükümeti tarafınca onaylanmayan ikinci sıkıntı,[91] ödeme gücüdür. Ödeme gücü ile ilgili sual,
İrlanda emlak piyasasındaki iç sorunlar nedeniyle ortaya çıkmıştı. İrlandalı finans kurumları, kredi portföylerinde
gayrimenkul geliştiricileri üstünde önemli bir etkiye sahipti.[92] 2008 yılında, gayrimenkul geliştiricileri, istek
önemli seviyede azaldığı için satılmayan aşırı mülk arzına sahipti. Doğu Avrupa'dan birçok göçmeni çeken ve mülk
talebini artıran geçmişin istihdam artışı, yerini artan işsizliğe bıraktı.[93] İrlandalı emlak geliştiricileri,
kentsel kahverengi alan ve yeşil alanlar benzer biçimde aşırı kıymetli arazi parsellerinde milyarlarca Euro değerinde
vurgunculuk yapmış oldu. Ayrıca, 2007 senesinde, diğer Avrupa ülkelerindeki eşdeğer arazinin değerinin birkaç katı olan
dönüm başına €23.600 (dönüm başına $32.000 yada hektar başına €60.000)[94] yaklaşık bir değere sahip olan ziraat
arazilerinde de spekülasyon yaptılar.[kaynak belirtilmeli] İnşaatçılara ve geliştiricilere verilen krediler o denli
büyümüştür ki, bütün banka kredilerinin yüzde 28'ine eşittir yada "perakende bankalardaki tüm kamu mevduatlarının
yaklaşık değeri. Etkili bir şekilde, İrlanda bankacılık sistemi bütün özkaynaklarını, mevduat sahiplerinin nakit
parasının önemli bir kısmını üst üste aldı ve inşaatçılara ve mülk spekülatörlerine teslim etti....Buna mukabil, 1989
sonlarında Japon balonunun patlamasından hemen ilkin, inşaat ve emlak geliştirme, banka kredilerinin yüzde 25'inin
birazcık üzerine ulaşmıştı."[95] İrlanda bankaları, vadesi vardığında krediler çağrılırsa, İrlanda'da daha da ciddi
bir finansal krizi tetikleyen sistematik bir riski doğru bir şekilde tanımlamaktadır. Krediler, "sözleşmeler" olarak
adlandırılan hüküm ve koşullara tabidir. Bu sözleşmeler, birçok gayrimenkul geliştiricisinin (kaçınılmaz)[96] iflasını
kışkırtma korkusuyla reddedilir[97] ve bankaların "bazı geliştiricilere ürem faturalarını ödemek için daha çok nakit
borç verdiğine inanılır, bu da onların bankalar tarafınca 'kötü borç' olarak sınıflandırılmadığı anlama gelir."[92]
Ayrıca, bankaların "kıymet düşüklüğü" (kötü borç) hükümleri hala oldukca düşük seviyededir.[98][99] Bu, emlak
piyasasının temellerinde meydana gelen gerçek negatif değişimlerle tutarlı görünmüyor. 30 Eylül 2008'de İrlanda
Hükümeti, İrlanda bankacılık sistemini korumayı amaçlayan bir güvence duyuru etti. Vergi mükellefi fonları tarafından
desteklenen İrlanda Ulusal garantisi şunları kapsar "tüm mevduatlar (perakende, ticari, kurumsal ve bankalararası),
teminatlı tahviller, birinci derece borçlar ve vadeli kapital benzeri borçlar".[100] Kurtarma karşılığında, hükümet
bankalarda (paydaş değerini seyrelten) tercih edilen özkaynak hisselerini almadı ve üst düzey bankacılık
yöneticilerinin maaş ve ikramiyelerinin sınırlandırılmasını veya Yönetim Kurulu üyelerinin değiştirilmesini istek
etmedi.[101] Hükümetin bankalara verdiği garantilere karşın hissedar değerleri düşmeye süre gelmiş ve 15 Ocak 2009'da
hükümet,[102] 2007'deki zirvesinin yüzde 2'sinden daha az bir piyasa değerine sahip olan Anglo Irish Bank'ı
kamulaştırmıştır. Bunun ardından, 19 Ocak 2009 tarihinde hisse değerleri bir günde yüzde 47 ila yüzde 50 arasında
düşen[103] öteki iki büyük İrlanda bankası üstünde daha çok baskı vardı. 11 Ekim 2008 itibarıyla, hükümetin mülk
geliştiricilerini yapay olarak desteklemek için[104] muhtemel eylemleri ile alakalı sızdırılan raporlar ortaya çıktı.
Buna mukabil, 7 Ekim 2008'de, Danske Bank büyük seviyede İrlandalı yan kuruluşu İrlanda Ulusal Bankası'ın uğradığı
mülkle alakalı kayıplar sebebiyle mühim bir tutar yazıyordu.[105] İrlanda operasyonlarının kredi defterine karşı yüzde
3.18'lik[106] bir ücret, gerçekleşen ilk mühim nottur ve aşırı maruz kalan yerli bankalar tarafından yapılacak daha
mühim gelecekteki ücretlerin kapsamının mütevazi bir göstergesidir. Yurtiçinde haiz olunan İrlanda bankaları tarafınca
mevcudiyet yazma ve çıkarmaları sadece şimdi az az yer almaya başlıyor.[92] Kasım 2010'da İrlanda hükûmeti, amme
maliyesini düzene sokmayı ve açığını 2015 yılına kadar ekonomik üretimin yüzde 3'ü olarak belirleyen AB hedefine müsait
hale getirmeyi amaçlayan bir Ulusal İyileştirme planı yayınladı.[107] Taslakta dört senelik bir dönemde 15 milyar
Avro'luk (kamu masraf kesintilerinde 10 milyar Avro ve vergilerde 5 milyar Avro) bir bütçe ayarlaması öngörülüyordu.
Bu, toplamda 6 milyar €'luk tedbirler gerçekleştiğinde, 2011'de önden yüklendi. Hükümet açığını GSYİH'nın yüzde 3'ünden
daha azına düşürmek için 2015 yılına kadar yılda 3 milyar €'luk bütçe ayarlamaları yapılmıştı. KDV, 2014 yılına kadar
yüzde 23'e çıkacaktı. Emlak vergisi 2012'de tekrar yürürlüğe girdi. Bu, başlarda 2012 yılında bütün mülklerde durağan
bir nispet olarak ücretlendirilmiş ve ondan sonra 2013'ten itibaren bir mülkün tahmini piyasa değerinin yüzde 0.18'i
seviyesinde ücretlendirilmiştir. Yerel su ücretleri 2015 yılında uygulamaya konacaktı.[108][109] Harcama kesintileri
arasında kamu kesimi ücret seviyelerinde düşüşler, erken emeklilik programları kanalıyla amme işkolu çalışanlarının
sayısında azalmalar, toplumsal yardım ödemelerinin azaltılması ve sağlık harcamalarının düşürülmesi yer alıyordu. Artan
vergilendirme ve hükümet harcamalarındaki düşüşün bir sonucu olarak, İrlanda Merkezi İstatistik Ofisi, İrlanda hükümet
açığının 2010 senesinde GSYİH'nın yüzde 32.5'inden (finans işkoluna bir kerelik destek ödemeleri ile arttırılan bir
düzen) 2013 senesinde GSYİH'nın yüzde 5.7'sine düştüğünü bildirdi.[110] Buna ek olarak, İrlanda'nın işsizlik oranı
Şubat 2012'de yüzde 15.1'lik bir doruk noktasından Aralık 2014'te yüzde 10.6'ya düştü.[111] İstihdam edilen kişi sayısı
Eylül 2013'e gore 58.000 kişi (istihdam oranında yüzde 3.1 artış) artış kaydetmiştir. 27 Şubat 2014'te hükümet, 2013 ve
2012'de başlatılan benzer planları takip eden bir plan olan 2014 İstihdam Eylem Planını başlatmıştır.[112] İyileşme
emareleri (2014–2016) "Kelt Ankası" terimi, gazeteci ve hicivci Paul Howard[113] tarafınca buluş edildi. Bu terim,
zaman zaman bazı ekonomi yorumcuları ve medya kuruluşları tarafından 2014'ten beri İrlanda'daki bazı işkollarındaki
ekonomik büyüme göstergelerini tanımlamak için kullanıldı.[114][115] 2013'ün sonlarında İrlanda, AB/ECB/IMF kurtarma
programından çıktı. İrlanda ekonomisi 2014 yılında toparlanmaya başlamış ve yüzde 4.8 büyüyerek Avrupa Birliği'nde en
hızlı büyüyen ekonomi haline gelmiştir.[116] Büyümeye katkıda bulunan etmenler içinde toparlanan bir yapı işkolu,
parasal genişleme, sıska bir euro ve düşük petrol tutarları yer alıyordu.[117][118] Bu büyüme, ulusal borcun GSYİH'nın
yüzde 109'una düşürülmesine yardımcı olmuş ve bütçe açığı dördüncü çeyrekte yüzde 3.1'e gerilemiştir.[119] Manşetteki
işsizlik oranı yüzde 10'da sabit kalmasına rağmen, gençler arasındaki işsizlik payı yüzde 20'den fazla olan AB
averajının üstünde kaldı.[120][121] Göç payı 2014 senesinde düşmeye başlasa da, işsizlik istatistiklerinde önemli bir
müessir olmaya devam etmişti.[122][123] Emlak tutarları da 2014'te artarak Dublin'de en hızlı büyüyen tutarları teşkil
etti. Bu, özellikle Dublin bölgesindeki mesken sıkıntısından kaynaklanıyordu. Konut talebi, İrlanda yapı ve emlak
işkollarında bir miktar iyileşmeye niçin oldu.[124] 2015'in başlarında, ev fiyatlarındaki artışlar ulusal olarak
Dublin'dekileri geride bırakmaya başladı. Cork, konut fiyatlarının yüzde 7.2 oranında yükseldiğini, Galway ise yüzde
6.8 oranında arttığını gördü. Limerick'te fiyatlar yüzde 6.7 artarken Waterford'da yüzde 4.9 artış yaşanmıştı.[125]
Konut krizi, Dublin Şehir Konseyi bölgesinde ilk defa 20.000'den fazla müracaat sahibinin toplumsal mesken listesinde
yer almasına neden olmuştu.[126] Mayıs 2015'te İrlanda İflas Servisi, Oireachtas Adalet Komitesine (İrlanda yasama
organı) 110.000 ipotek ödemesinin gecikmiş olduğunu ve bunlardan 37.000'inin 720 günden fazla gecikmiş bulunduğunu
bildirmişti.[127] 14 Ekim 2014'te Maliye Bakanı Michael Noonan ve Kamu Harcamaları ve Reform Bakanı Brendan Howlin,
vergi indirimleri ve harcama artışlarını içeren yedi yıl arasında ilk kez olan 2015 bütçesini uygulamaya koymuştu.[128]
Bütçe, son altı yıl arasında uygulamaya konan birtakım kemer sıkma önlemlerini ve masraflarda artış ve 1 milyar
Avro'nun biraz üzerinde vergi kesintisi ile bilakis çevirmiştir.[129][130][131][132] Nisan 2015'te, "İlkbahar Ekonomi
Bildirimi" esnasında Noonan ve Howlin, hükümetin 2020 yılına kadar ki plan ve tahminlerini özetledi.[133][134]
Genişletici bütçelerle alakalı bu politika açıklamaları, bütçe açığı yönetimi planları ve Evrensel Sosyal Yükümlülükte
ve diğer vergilerde tavsiye edilen kesintileri içeriyordu.[135] Ekim 2014'te Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble,
Almanya'nın kurtarma paketinden sonra İrlanda ekonomisinin iyi mi toparlandığını gördüğünde onu "kıskandığını" söyledi.
Ayrıca İrlanda'nın Euro'nun istikrârına mühim bir katkı sağladığını da ekledi.[136] Taoiseach'den Enda Kenny ekonomik
büyümeyi övmüş ve İrlanda'nın "ani yükseliş ve düşüş" döngüsüne geri dönmekten kaçınmaya çalışacağını söylerken,
ekonominin öteki alanlarının duyarlı kaldığını belirtmiştir.[137][138][139] Avrupa Komisyonu da toparlanma ve büyümeyi
kabul etmekle beraber, ulusal borcu daha da azaltmak için herhangi bir ek devlet hasılatının kullanılması gerektiği
mevzusunda uyarıda bulunmuştur.[140][141] Diğer birtakım yorumcular, Euro bölgesine, dünya ekonomik görünümüne ve
öteki iç ve dış etkenlere bağlı olarak, İrlanda'da 2014'te ve 2015'in başlarında görülen büyümenin, sürdürülebilir
ekonomik büyüme için daha uzun vadeli bir modele işaret etmeyebileceğini öne sürmüşlerdir.[142][143][144][145] Başka
yorumcular ise, kurtarma rakamlarının göç, gençlik işsizliği, çocuk yoksulluğu, evsizlik ve diğer etmenleri hesaba
katmadığını belirtmiştir.[146] Birleşik Krallık, 23 Haziran 2016'da, Birleşik Krallık ile İrlanda arasındaki ticaret
ve genel olarak İrlanda ekonomisi üstünde negatif bir etkiye neden olma olasılığı yaygın olarak bildirilen, Avrupa
Birliği'nden ayrılma sonucu aldı.[147][148] Örneğin Financial Times gibi diğer bazı yorumcular, Londra merkezli
birtakım finans kuruluşlarının Brexit daha sonra operasyonlarını Dublin'e taşıyabileceğini öne sürdüler.[149] 2011'de
AB'de GSMG'nin GSYİH'ye payı (Eurostat Ulusal Hesapları, 2011) 2016 senesinde resmi CSO (İrlanda'nın istatistik
kurumu) rakamları, ekonomik toparlanmanın 2015 senesinde GSYİH'da yüzde 26.3 ve GSMG'de yüzde 18.7'lik bir artışa yol
açtığını göstermiştir.[150] Rakamlar, bu tarz şeyleri etiketleyen Nobel Ödülü sahibi ekonomist Paul Krugman da dâhil
geniş çapta bir kesim tarafınca "leprikon ekonomisi"[151] söylemiyle alay konusu edildi.[152][153][154][155][156][157]
Resmî açıklama, 2014 nihayetinde "Çifte İrlanda" düzenlemesinin kapatılmasının (2020'ye kadar aşamalı olarak
kaldırıldı) bazı çok uluslu şirketlerin "maddi olmayan varlıkları" İrlanda'ya taşımasına yol açması yönündeydi.[158]
Daha sonra 2018'de bunun Apple'ın Ocak 2015'te "çifte İrlanda" yapısı olan Apple Sales International'ın ("ASI") yeniden
yapılandırılmasından kaynaklandığı gösterildi.[159] Piyasalar her vakit İrlanda ekonomik istatistiklerini bir dereceye
kadar ihtiyatla almış olsa da (İrlanda GSMG'si ile İrlanda GSYİH/GSMH'si arasındaki artan uçurum göz önüne
alındığında)[39][160], bu artışın boyutu, İrlanda'nın istatistiklerinde yer edinen Amerika "oldukça uluslu vergi
programlarının ("çifte İrlanda" benzer biçimde) çarpıklık düzeyine dikkat çekti. Örneğin, "kişi başı" temelinde
İrlanda, OECD'nin en yüksek kaldıraçlı ekonomilerinden biridir, "GSYİH'nın yüzde 'si" temelinde ise hızla kaldıraçlı
konumundan ayrılmaktadır.[42][65] Buna cevap olarak, İrlanda Merkez Bankası, İrlanda iktisat analizi için yeni bir
ölçümleme yöntemi olan "değiştirilmiş gayri safi ulusal gelir" yada "İrlanda GSMG'si*" olarak adlandırılan özel bir
yönlendirme grubu oluşturdu.[29] 2016 için, İrlanda GSMG'si* İrlanda GSYİH'sinin yüzde 30 altında olurken, İrlanda
devleti net borç/GSMG* payı yüzde 106 (yüzde 73 İrlanda net borç/GSYİH oranına kıyasla) olacaktı.[30][31] 2000'lerin
ortalarında "çifte İrlanda" düzenlemesinin büyümesinden bu yana İrlanda GSMH'si ile İrlanda GSYİH/GSMH'si arasındaki
esneyen uçurumun izini devam eden yorumcular (tablolara bakınız)[160] ve "maddi olmayan duran varlıklar için sermaye
ödenekleri" planının GSMG/GSMH/GSYİH'yi[43] daha da güçlü bozucu tesiri üzerindeki yorumlar, GSMG'nin gerçek İrlanda
ekonomisini hâlâ mühim seviyede fazla anlatım ettiğini kaydetti.[43][161] 2017 yılına gelindiğinde, bir takım İrlandalı
finansal yorumcu, İrlanda'nın ekonomik GSYİH/GSMH istatistiklerinin yanlışlığından yakınmıştı.[44][162] Düşük vergi
modeline meydan okuma (2017'den ileriye) Ayrıca bakınız: İrlanda Cumhuriyeti'nde kurumlar vergisi § Çok uluslu vergi
planları İrlanda ekonomik krizi sırasında, İrlanda'nın borcunu yeniden dengelemek adına Yabancı Sermayeyi çekmek için
belirli İrlanda vergi planları gevşetilmişti. Düşük vergili olan programlar neredeyse sıfır vergili haline geldi (2009
yılında "maddi olmayan duran varlıklar için kapital ödenekleri"). Kısıtlanmış şemalar daha erişilebilir hale geldi
(örn. 2012'de "Bölüm 110 SPV'leri"). Bu tasarılar, İrlanda'nın kriz sonrası toparlanmasına neden olan Yabancı Sermayeyi
ülkeye çekmişti. Aynı zamanda İrlanda'nın kurumsal "vergi cennetleri"[163][164][165] sıralamasında yükseldiğini ve
Brezilya tarafınca kara listeye alındığını gördü.[166] 2017 yılında "denizaşırı finans merkezleri" üstüne meydana
getirilen büyük bir emek verme, İrlanda'yı en iyi 5 küresel 'Conduit OFC' (Deniz aşırı finans merkezi kanalı) olarak
tanımladı.[167] Bu, İrlanda'yı Amerika kurumlar vergisi dönüşümleri için en popüler yer haline getirdi.[168] Pfizer ve
İrlanda merkezli Allergan, tarihteki en büyük kurumlar vergisi dönüşümünü 160 milyar dolarla açıkladığında (İrlanda'nın
190 milyar avroluk 2016 GSMG*'sinin yüzde 84'ü),[169] bu Obama yönetimini ABD vergi yatırımlarını engellemeye
zorlamıştı. O zamandan beri başka bir misal gerçekleşmedi.[170] İrlanda ek olarak oldukca uluslu ABD teknoloji
şirketleri için bir üs haline gelmişti. 2014 yılına kadar (tabloya bakın), Apple'ın İrlandalı yan kuruluşu ASI, yıllık
olarak 34 milyar Euro vergilendirilmemiş kâr elde ediyordu (İrlanda'nın 2014 GSMH*'sinin yüzde 20'si). AB, İrlanda'yı
"Çifte İrlanda düzenlemesi"'ni durdurmaya zorladı,[171] ancak bu firma değiştirilmişti (Apple'ın "sermaye ödenekleri"
ve Microsoft'un "tekil maltı").[172][173] 2017 yılına gelindiğinde, İrlanda Endüstriyel Kalkınma Ajansı, fazlaca
uluslu şirketlerin İrlanda hazinesine (kurumlar vergileri, ücretler ve kapital harcamaları) 28.3 milyar Euro nakit
katkıda olduğunu (Amerika yüzde 80'i oluşturur)[50] ve daha da büyük bir İrlanda ekonomik etkisinden sorumlu
olduklarını, bunun sonrasında doğru bir biçimde ölçülebilir bulunduğunu tahmin etti (şu demek oluyor ki yeni büro
inşaatı, ikinci dereceden hizmetler vb.).[51] OECD, yabancı çok uluslu şirketlerin İrlanda üretiminde yüzde 80 yerli
katma kıymet ve yüzde 47 istihdam sağladığını ve İrlanda hizmetlerinde yerel katma değerin yüzde 40'ını ve istihdamın
yüzde 28'ini sağladığını tahmin ediyordu.[39] Buna ek olarak, OECD, yabancı oldukça uluslu şirketlerin İrlanda özel
kesim işgücünün dörtte birini istihdam ettiğini tahmin etmektedir.[33] Bununla birlikte, ABD ve AB, İrlanda'daki
Amerika'li çok uluslu şirketlerin aşırı vergiden kaçınma olarak gördükleri şeyi kısıtlama mevzusunda daha kararlı hale
geldiler.[48][174] Uluslararası İlişkiler Merkezi vesilesiyle gösterilen bir 2018 emek harcaması, Amerika şirketlerinin
vergi uygulamaları sebebiyle İrlanda'nın tecim modelinin AB ülkelerinden çok NAFTA ülkeleriyle ahenkli bulunduğunu öne
devam etmiştir.[175][daha iyi kaynak gerekli] 2017 Amerika Vergi Kesintileri ve İş Yasası, İrlanda'yı doğrudan göz
önünde bulundurarak kabul edildi.[56] TCJA, Amerika'yi "dünya genelinde vergi" sisteminden (Amerika çok uluslu
şirketlerin İrlanda'yı kullanmasının sebebi budur) modern bir "yöresel vergi" sistemine (Amerika dışındaki fazlaca
uluslu şirketlerin İrlanda'yı nerede ise asla kullanmamasının sebebi budur[54] - İngiltere'nin internasyonal şirketleri
ciroya bakılırsa İrlanda'nın en büyük 50 şirketi içindedir ve sadece bir tanesi de Alman perakendeci Lidl'dır[32])
taşır.[55] FDII vergi diyeti, Amerika merkezli "fikrî mülkiyete" ("FM") düşük vergili yüzde 13,125 payı vermektedir.
GILTI (Küresel Somut Olmayan Düşük Vergilendirilmiş Gelir) vergi diyeti yabancı tabanlı FM'ye (ör. İrlanda'daki
şeklinde) ceza vermekte ve bu da faal oranını FDII (Yabancı Kaynaklı Maddi Olmayan Gelir) oranının (yani, fikrî
mülkiyetin ABD'ye yine konumlandırılmasını teşvik eder) üstüne çıkarmaktadır. Uzmanlar, ABD TCJA'sının İrlanda'nın
"oldukca uluslu vergi planlarını" etkisiz hale getirdiğine inanmaktadır.[52][53][57] Avrupa Birliği Komisyonu'nun
yaklaşan 2018 "dijital vergisi" de İrlandalı "çok uluslu vergi planlarını" frenlemek için tasarlanmıştır. Ciroyu
vergilendirerek, İrlanda "çok uluslu vergi planlarında" bir "geçersiz kılma" rolü görür.[61][62] Bu İrlanda Mali
Danışma Konseyi Başkanı Seamus Coffey tarafınca "İrlanda için Brexit'ten daha ciddi bir tehdit" olarak
tanımlanmıştır.[60] Veri Aşağıdaki tablo, 1980-2017 arasındaki temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde 2'nin
altındaki enflasyon yeşil renkle gösterilmiştir.yüzde 68.5 İşkolları Uçak kiralama Uçak kiralamada doğrudan 1.200 kişi
istihdam edilmekte ve İrlandalı ev sahipleri 100 milyar avrodan fazla varlığı yönetmektedir. Bu, İrlanda'nın dünya
genelinde tayyare filosunun ortalama yüzde 22'tepsi ve küresel kiralık tayyare filosunun yüzde 40'ını yönettiği
anlamına gelmektedir. İrlanda, filo büyüklüğüne bakılırsa ilk 15 kiraya verenin 14'üne sahiptir.[177][178] Alkollü
içecek endüstrisi İçecek endüstrisi yaklaşık 92.000 kişiyi istihdam etmekte ve İrlanda ekonomisine yılda 2 milyar euro
katkıda bulunmaktadır;[179] bu da onu en büyük işkollarından biri haline getirmektedir. Tarım, damıtma ve bira
endüstrisindeki işleri destekler. Bira (1.800 kişiyi direkt ve 35.000 kişiyi dolaylı olarak istihdam ediyor),[180] elma
şarabı (5.000 işi destekliyor),[181] alkollü içkiler (14.700 işi destekliyor),[182] viski (400 milyon euro ciroya sahip
ve 748 kişiyi istihdam ediyor)[183] ve şarap (direkt 1.100 mensubu istihdam ediyor)[184][üçüncül kaynak gerekli] olmak
üzere 5 parçaya ayrılmıştır. Mühendislik Çok uluslu mühendislik işkolu 18.500'den fazla kişiye istihdam sağlamakta ve
ekonomiye yılda ortalama 4.2 milyar avro katkıda bulunmaktadır.[185] Buna endüstri ürünleri ve hizmetler, havacılık,
otomotiv ve pak teknoloji şeklinde alanlarda yaklaşık 180 firma dahildir.[kaynak belirtilmeli] Enerji üretimi Ana
madde: İrlanda Cumhuriyeti'nde enerji Bord Gáis Enerji, öncelikle 1976 yılında Kinsale Head gaz sahasından karaya
getirilen doğal gazın tedariki ve dağıtımından mesuldür. Turba toprağı tüketiminden elde edilen elektrik üretimi,
toplam elektrik üretiminin bir yüzdesi olarak, 1990 ve 2004 yılları arasında yüzde 18.8'den yüzde 6.1'e
düşürülmüştür.[186] İrlanda Sürdürülebilir Enerji Kurumunun (SEAI) 2006 tahmini, petrolün artık elektrik üretimi için
kullanılmayacağını, ancak organik gazın toplam payın yüzde 71.3'ünde, kömürün yüzde 9.2'sinde ve pazarın yüzde
8.2'sinde yenilenebilir enerjide baskın olacağını tahmin etmektedir.[186] Yeni veya yeterlikli kaynaklar içinde Corrib
gaz sahası ve Shannon sıvılaştırılmış organik gaz terminali bulunmaktadır.[187] İrlanda, yenilenebilir enerjiye
küresel bir geçişten jeopolitik olarak yarar[kaynak belirtilmeli] sağlayabilecek bir öbek ülkeden biridir. Enerji
geçişinden sonrasında jeopolitik hasılatlar ve kayıplar endeksinde ("GeGaLo Endeksi") 156 ülke içinde 12.Sırada yer
verilmiştir.[188] İhracat Harvard Ekonomik Karmaşıklık Atlası9 Ekim 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde
arşivlendi.'ndan İrlanda'nın Ürüne Göre İhracat Haritası (2014) İhracat, İrlanda'nın ekonomik büyümesinde mühim bir
rol oynamaktadır. Ülke, dünyadaki en büyük ilaç, tıbbi cihaz ve yazılımla ilgili mal ve hizmet ihracatçılarından
biridir.[189] Ülkede Tara madenindeki dev cevher yatağı da dâhil bir dizi mühim temel metal yatağı keşfi yapılmıştır.
Çinko-kurşun cevherleri şu anda Lisheen ve Galmoy'daki öteki iki yeraltı operasyonundan da çıkarılmaktadır. İrlanda şu
anda dünyada yedinci en büyük çinko konsantresi üreticisi ve onikinci en büyük kurşun konsantresi üreticisi olarak yer
almaktadır. Bu madenlerden elde edilmiş toplam çıktı, İrlanda'yı Avrupa'nın en büyük çinko üreticisi ve ikinci en büyük
kurşun üreticisi yapmaktadır.[190] Ocak 2011'de yayınlanan, Ernst & Young 2010 Küreselleşme Endeksi, Ekonomist
İstihbarat Birimi sıralamasında, İrlanda, Hong Kong'un peşinden ikinci sırada yer almıştır. Endeks, 60 ülkeyi
GSYİH'ları temelinde küreselleşme dereceleri bakımından sıralamaktadır.[191] İrlanda ekonomisi 2011 yılında mühim borç
sorunları içinde olsa da, ihracatı başarı göstermiş olmaya devam etmektedir. Mali hizmetler Mali hizmetler işkolu
ortalama 35.000 kişiyi istihdam etmekte ve ekonomiye yılda 2 milyar euro vergi katkısı yapmaktadır.[192] İrlanda,
Avrupa'nın en büyük yedinci toptan finansal hizmetler sağlayıcısıdır.[192] Bu kuruluşların bir bölümü Dublin'deki
Uluslararası Finansal Hizmetler Merkezi'nde (IFSC) bulunmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojisi Bilgi ve yazışma
teknolojisi (BİT) işkolu 37.000'den fazla kişiyi istihdam etmekte ve yılda 35 milyar dolar hasıla üretmektedir. Ülkede
ilk on bilişim firması, toplamda 200'den fazla şirketle beraber İrlanda'da bulunmaktadır.[193][netleştirme gerekli]
Silicon Docks benzer biçimde bu BİT şirketlerinin bir bölümü, büyüme aşamasında Dublin'de bulunmaktadır. Buna Google,
Facebook, Twitter, LinkedIn, Amazon, eBay, PayPal ve Microsoft dahildir; birçoğunun EMEA (Avrupa, Orta Doğu, Afrika)
merkezi İrlanda'da dır. Diğerleri, Apple, EMC ve Johnson Controls da dâhil Avrupa'daki işlerini Cork'taki
merkezlerinden yönetmektedirler. Tıbbi teknolojiler Tıbbi teknoloji (MedTech) işkolu, yaklaşık 25.000 kişiyi istihdam
etmekte ve ülkede yüzden fazla firma ile yılda 9,4 milyar Euro hasıla üretmektedir.[194][üçüncül kaynak gerekli]
İlaçlar İlaç işkolu yaklaşık 50.000 kişiyi istihdam etmekte ve 55 milyar avroluk ihracattan mesuldür.[195][üçüncül
kaynak gerekli] Bu şirketlerin bir bölümü County Cork, Little Island ve Ringaskiddy'de yerleşiktir. Yazılım Yazılım
işkolu yaklaşık 24.000 kişiyi istihdam etmekte ve ekonomiye 16 milyar Euro katkıda bulunmaktadır. İrlanda, dünyanın en
büyük ikinci yazılım ihracatçısıdır.[kaynak belirtilmeli] Aralarında Apple, Google, Facebook ve Microsoft'un da
bulunmuş olduğu ilk 10 küresel teknoloji firmasının, İrlanda'da operasyonları vardır. İrlanda, 900'den fazla yazılım
şirketine ev sahipliği yapmaktadır.[196][üçüncül kaynak gerekli] Birincil işkolu Daha fazla malumat: İrlanda
Cumhuriyeti'nin organik kaynakları Ekonominin birincil işkolu (tarım, ormancılık, madencilik ve balıkçılık dâhil)
İrlanda GSYİH'sının ortalama yüzde 5'ini ve İrlanda istihdamının yüzde 8'ini oluşturmaktadır.[kaynak belirtilmeli]
İrlanda'nın ana ziraat kaynaklarından biri, özellikle iç ve güney bölgelerindeki geniş verimli otlaklarıdır. 2017
yılında tarımın GSYİH'nın yaklaşık yüzde 1'ine katkıda bulunduğu tahmin edilmiştir.[197] Teagasc'a nazaran, İrlanda
tarımsal gıda işkolu 2016 yılında brüt katma değerin yüzde 7'tepsi (13.9 milyar euro) üretti ve ulusal istihdamın yüzde
8.5'ini ve İrlanda mal ihracatının yüzde 9.8'ini oluşturuyordu.[198] Buna sığır, sığır eti ve süt ürünleri ihracatı
dahildir. İrlanda'nın tarımsal besin ihracatı birkaç yüksek kıymetli süt ürünleri markasını[199] içermekte ve bu alan
Kerry Group, Glanbia, Greencore ve Ornua dahil olmak suretiyle bir takım İrlandalı şirket tarafından
yönetilmektedir.[200] Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında, ada çoğunlukla ormansızlaştırıldı. Yıllarca süren ulusal
ağaçlandırma programlarından sonra, 2005 senesinde İrlanda'nın yaklaşık yüzde 9'u ormanlık hale gelmişti.[201] Halen
AB'deki en az ormanlık ülkelerden biridir ve ithal ahşaba büyük seviyede bağımlıdır.[202][203] Bir zamanlar balık,
özellikle morina balığı bakımından bolca olan kıyı şeridi aşırı avlanma yaşamış ve 1995'ten beri balıkçılık endüstrisi
daha oldukça su ürünleri yetiştiriciliğine odaklanmıştır. İrlanda'nın su yollarındaki tatlı su somonu ve alabalık
stokları da tükenmiş, sadece bu durum günümüzde daha iyi yönetilmektedir.[204] İrlanda, AB'ye en büyük çinko
ihracatçısıdır ve madencilik endüstrisi de önemli miktarlarda kurşun ve alüminyum oksit üretmektedir.[205] Bunun
ötesinde, ülke mühim miktarlarda alçıtaşı, kireçtaşı ve daha azca miktarda bakır, gümüş, altın, barit ve dolomit
birikintilerine haizdir.[206] Turba çıkarımı, bilhassa orta kara bataklıklarından tarihsel olarak mühim olmuştur, ancak
daha verimli yakıtlar ve bataklıkların çevresel yönden korunması, turbanın ekonomi için önemini azaltmıştır.[207] Doğal
gaz üretimi, 19.82 milyar metreküp kanıtlanmış rezervin bulunduğu cenup ve batı ilçelerinde[208][ölü/kırık bağlantı]
Kinsale Gaz Sahası ve Corrib Gaz Sahası'nda gerçekleşmektedir.[206] İkincil ve üçüncül işkolları Daha fazla bilgi:
İrlanda Cumhuriyeti'nde perakendecilik İrlanda'daki yapı işkolu, İrlanda emlak balonundan ve 2008-2013 İrlanda
bankacılık krizinden ciddi şekilde etkilenmiş ve sonuç olarak ekonomisine 2002-2007 dönemine gore daha azca katkıda
bulunmuştur. İrlanda'da 60'tan fazla kredi kuruluşu bulunurken,[209] bankacılık sistemi AIB Bank, İrlanda Bankası ve
Ulster Bank tarafınca yönetilmektedir.[210] Ülke arasında bankalara karşı bir seçenek sunan büyük bir kredi birliği
hareketi vardır. İrlanda Menkul Kıymetler Borsası Dublin'dedir, ancak minik boyutundan ötürü birçok müessese Londra
Menkul Kıymetler Borsası yada NASDAQ'da da listelenir. Bununla beraber, İrlanda Borsası sınır ötesi fonlar için bir
listeleme yeri olarak öncü bir konuma haizdir. İrlanda Borsası'na erişerek, yatırım şirketleri hisselerini daha geniş
bir yatırımcı yelpazesine pazarlayabilirler (ancak bu konum MiFID kapsamında AIFM Direktifinin yürürlüğe girmesiyle
biraz değişecek olsa da). Sınır ötesi fon ticareti için hizmet sağlayıcıları çoktur ve İrlanda, yakın zamanda 2012
yılında 4 DAW Endeksi puanı ile derecelendirilmiştir. Benzer biçimde, İrlanda'daki sigorta endüstrisi de internasyonal
finansal hizmetler merkezi yardımıyla hem perakende pazarlarında aynı zamanda AB'deki kurumsal müşterilerde önder
konumdadır.[211] Vergilendirme ve rahatlık Sosyal yardımlar Aralık 2007 itibarıyla, İrlanda'nın dört aile türündeki
(bekâr insanlar, sadece anne babalar, çocuklu tek gelirli ve çocuksuz tek gelirli çiftler) uzun vadeli işsizler için
net işsizlik ödeneği, Danimarka ve İsviçre'den sonrasında OECD ülkeleri arasında (İzlanda ile müşterek) üçüncü en
yüksek seviyedeydi.[212] İrlanda'da tek bir kişi için iş arayan harçlığı yada iş arayan ödeneği, Mart 2019 itibarıyla
haftada 203 Euro'dur. Devlet tarafınca sağlanan yaşlılık aylıkları da İrlanda'da nispeten boldur. Devlet emekli maaşı
(katkı paylı) için haftalık nispet en fazlaca, 66 ila 80 yaş arasındaki tek bir emekli için 248.30 Euro'dur. Devlet
emekli maaşı (katkısız) için haftalık nispet en çok 66 ila 80 yaş arasındaki tek bir emekli için 237 Euro'dur.[213]
Servet dağılımı ve vergilendirme Daha fazla malumat: İrlanda Cumhuriyeti'nde vergilendirme Diğer son aşama gelişmiş
ülkelere kıyasla son birkaç on yılda İrlanda için GSYİH'nın bir yüzdesi olarak toplam vergi geliri. Göreceli yoksulluk
riski altındaki nüfus 2004 senesinde yüzde 21 idi – Avrupa Birliği'ndeki en yüksek oranlardan biri.[214] İrlanda'nın
Gini katsayı ölçeğine nazaran gelir dağılımı eşitsizliği puanı, 2000 senesinde OECD averajı olan 31 puanın birazcık
altında, 30.4 puan idi.[215] 1990'larda ve 2006'nın sonlarına kadar konut mülklerinin değerindeki sürekli artış,
İrlanda'daki kişisel servetin artmasında önemli bir etkendi ve İrlanda, 2006'da kişisel servet açısından Japonya'dan
sonrasında ikinci sırada yer aldı.[216] Ancak, konut mülkiyet değerleri ve pay senetleri 2007 yılı başından bu yana
mühim seviyede düşmüş ve kişisel servette büyük düşüşler beklenmektedir.[217] 1975'ten 2005'e kadar, vergi gelirleri
GSYİH'nin ortalama yüzde 30'unda dalgalanmıştır (sağdaki grafiğe bakınız). Para birimi Ana madde: Euro bölgesi Ocak
2002'de Euro banknotları ve madeni paralarının piyasaya sürülmesinden önce, İrlanda, İrlanda poundu yada punt kullandı.
Ocak 1999'da İrlanda, Avrupa ortak para birimi olan Euro'yu kullanmaya süregelen on bir Avrupa Birliği üye ülkesinden
biriydi. Euro banknotları 5 €, 10 €, 20 €, 50 €, 100 € ve 200 €'luk banknotlar olarak piyasaya sürülür ve Avrupa
genelinde kullanılan ortak bir tasarımı paylaşırlar, ancak Euro bölgesindeki öteki ülkeler şeklinde İrlanda da madeni
euro paralarının bir yüzünde kendine has bir tasarıma sahiptir.[218] İrlanda hükümeti, İrlanda'nın geleneksel simgesi
olan Kelt arpını ve İrlanda dilinde "İrlanda" anlamına gelen Éire kelimesini içeren bütün İrlanda madeni paraları için
tek bir ulusal tasavvur üstünde karar kıldı. Finlandiya ekonomisi, Fransa, Almanya, İsveç yada Birleşik Krallık gibi
diğer batı ekonomileriyle eşit bir şahıs başına üretimle son derece sanayileşmiş, karma bir ekonomidir. Ekonominin en
büyük işkolunu yüzde 72,7 ile hizmetler, peşinden yüzde 31,4 ile imalat ve rafine etme işleri oluşturmaktadır.
Ekonominin birincil işkolunun ekonomideki payı yüzde 2,9'dur.[14][15] Dış ticaretle ilgili olarak kilit iktisat
işkolları belirlenmiştir. En büyük endüstriler[16] elektronik (yüzde 21,6), makine, araç ve diğer mühendislik metal
ürünleri (yüzde 21,1), orman endüstrisi (yüzde 13,1) ve kimyasalların (yüzde 10,9) sanayisinden oluşmaktadır.
Finlandiya'da önemli miktarda kereste ve çeşitli maden ve tatlı su kaynakları bulunmaktadır. Ormancılık, kağıt
fabrikaları ve ziraat sektörü (vergi mükelleflerinin yılda yaklaşık 2 milyar avro harcadıkları) kırsal kesimde
yaşayanlara politik olarak duyarlıdır. Büyük Helsinki bölgesi GSYİH'nın yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır.[17]
2004'te bir OECD karşılaştırmasında, Finlandiya'daki yüksek teknoloji imalatı İrlanda'dan sonrasında ikinci sırada yer
verilmiştir. Bilgi yoğun hizmetler, en küçük ve en yavaş büyüyen işkollarını, özellikle ziraat ve düşük teknolojili
üretim alanlarını İrlanda'nın arkasından ülkeyi ikinci sıraya yerleştirdi.[kaynak belirtilmeli] Yatırım beklenenden az
olmuştu.[18] Genel olarak kısa vadeli manzara iyiydi ve GSYİH büyümesi birçok AB denginin üzerindeydi. Finlandiya
ekonomisi, İsveç, Danimarka ve İngiltere'nin ardından Avrupa'da 4. Büyük bilgi ekonomisi konumundadır.[19] Finlandiya
ekonomisi, iş sektörü, ilmi üretim ve hükûmet yardımı ile malumat ve kontakt teknolojisi konusunda devlet yardımı
arasındaki uyumlu çıktı için Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan 2014 Küresel Bilgi Teknolojisi raporunun
listesinde üst sıralara yerleştirilmektedir.[20] Finlandiya küresel ekonomiye oldukca bütünleşiktir ve uluslararası
ticaret GSYİH'nın üçte birini teşkil etmektedir. Avrupa Birliği ile ticaret, toplam ticaretin yüzde 60'ını temsil
etmektedir.[21] En büyük tecim akışları Almanya, Rusya, İsveç, Birleşik Krallık, ABD Birleşik Devletleri, Hollanda ve
Çin'e yapılmaktadır.[21] Ticaret politikası, Finlandiya'nın geleneksel olarak tarım dışında özgür ticaret destekçileri
arasında yer almış olduğu Avrupa Birliği tarafından yönetilmektedir. Euro bölgesi'ne üye olan tek İskandinav ülkesi
Finlandiya'dır; Danimarka ve İsveç, AB'ye üye olarak geleneksel para birimlerini korurken, İzlanda ve Norveç kendi para
birimlerini kullanır ve AB'ye üye değildir. İçindekiler 1 Geçmişi 1.1 İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra 1.2 Serbestleşme 1.3 Avrupa Birliği 2 Veri 3 Tarım 3.1 Ormancılık 4
Sanayi 4.1 Elektronik 4.2 Metaller, mühendislik ve üretim 4.3 Kimya sanayisi 4.4
Selüloz ve kâğıt sanayisi 4.5 Enerji sanayisi 5 Kuruluşlar 6 Hanehalkı gelir ve tüketimi 7
İşsizlik 8 Gayri safi yurt içi hasıla 8.1 AB Üyeliği 9 Kamu politikası 9.1 Ürün pazarı
9.2 İş piyasası 10 Vergilendirme 11 İş ve gelir yapısı 12 Ayrıca bakınız 13 Kaynakça 14 Dış
linkler Geçmişi Diğer İskandinav ülkelerine gore coğrafi olarak Batı ve Orta Avrupa'dan uzak olan Finlandiya,
ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru kereste ihracatını kısmen hammadde olarak değiştiren kağıt üretimi haricinde
sanayileşme konusunda geride kalmıştı. Ancak nispeten yoksul bir ülke olarak, 1867-1868 yılları arasındaki büyük kıtlık
gibi ekonomideki şoklara karşı savunmasız kalmış ve nüfusunun yüzde 15'ini yitirmişti.[22] 1930'lara kadar Finlandiya
ekonomisi ağırlıklı olarak tarımsaldı ve 1950'lerin sonlarında nüfusun yarısından fazlası ve üretimin yüzde 40'ı hala
birincil iktisat işkolunda idi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Mülkiyet hakları güçlü idi. Fransa ve Birleşik
Krallık'ta millileştirme komiteleri kurulurken Finlandiya ulusallaştırmalardan kaçındı. Korumacılıkla gerçekleşen
başarısız deneyler sonrasında,[kaynak belirtilmeli] Finlandiya endüstrisi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hızla
toparlandı. 1946'nın nihayetinde sanayi üretimi, savaş öncesi sayıları aştı.[23] 1946'dan 1951'e kadar olan cenk
sonrası dönemde, endüstri hızla büyümeye devam etti.[23] Büyük seviyede imal edilen ürünlerde ödenen cenk tazminatları,
1945 ve 1949'da doların Fin markkası'na karşı yüzde 70 artmasına niçin olan ve böylece batıya meydana getirilen
ihracatı ve endüstriyel ürünlere olan talebi arttıran ülkeyi tekrar inşa eden birçok etmen gibi hızlı endüstriyel
büyümeye katkıda bulunmuş oldu.[23] 1951'deki Kore Savaşı ihracatı arttırdı.[23] Finlandiya etkin bir döviz kuru
politikası uygulamış ve devalüasyon seçeneği, ihracatçı endüstrilerin rekabet enerjisini arttırmak için birkaç kere
kullanılmıştı.[23] 1950 ile 1975 arasında Finlandiya sanayisi uluslararası ekonomik eğilimlerin insafına kalmıştı.[23]
1953 ile 1955 yılları arasındaki hızlı endüstri büyümesini 1956'da başlayan daha ılımlı bir büyüme periyodu takip
etti.[23] Büyümenin yavaşlamasının nedenleri, 1956 genel grevinin yanı sıra zayıflayan dış satım eğilimleri ve 1957'de
Finlandiya'nın dış ticaretinin sıkı düzenlemesinin hafifletilmesiydi ve bu da endüstriyi devamlı sertleşen
internasyonal rakiplere karşı rekabet etmeye zorladı.[23] Ekonomik durgunluk, 1958'de sanayi üretimini yüzde 3.4
oranında düşürdü.[23] Ancak sanayi, durgunluğu takip eden uluslararası ekonomik patlama esnasında hızla toparlandı.[23]
Bunun bir sebebi, ABD dolarının değerini Fin markkası'na karşı yüzde 39 oranında artıran markka devalüasyonuydu.[23]
1960'larda uluslararası ekonomi istikrârlıydı. Bu meyil, on yıl boyunca endüstri üretiminin istikrârlı bir biçimde
arttığı Finlandiya'da da görülebilir.[23] Korumacılık ile alakalı başarısız deneyimlerden sonra Finlandiya
kısıtlamaları hafifletti ve 1973'te Avrupa Topluluğu ile özgür tecim anlaşması imzaladı ve piyasalarını daha rekabetçi
bir hale getirdi. Finlandiya'nın endüstriyel üretimi 1975'te düştü.[23] Düşüş, 1973 senesinde Finlandiya ile Avrupa
Topluluğu içinde meydana getirilen serbest tecim anlaşmasından kaynaklanıyordu.[23] Anlaşma, Finlandiya endüstrisini
devamlı sertleşen internasyonal rekabete maruz bıraktı ve Finlandiya'nın Batı'ya ihracatında gerektiği şeklinde güçlü
bir daralma yaşandı.[23] 1976 ve 1977'de endüstri üretiminin büyümesi hemen hemen sıfırdı, sadece bu 1978'de tekrar
kuvvetli bir büyümeye doğru geri döndü.[23] 1978 ve 1979 yıllarında endüstri üretimi çıktısı ortalamanın üzerinde artış
kaydetti.[23] Bu konudaki uyaranlar, markka'nın kıymetini toplam yüzde 19 oranında düşüren üç ayrı Fin markkası
devalüasyonuydu.[23] Petrol krizinin Finlandiya endüstrisi üzerindeki etkileri, Finlandiya'nın Sovyetler Birliği ile
olan ikili ticareti ile de hafifletildi.[23] Yerel eğitim pazarları genişledi ve giderek artan sayıda Fin, ABD
Birleşik Devletleri'nde yada Batı Avrupa'da okumak için yurt dışına çıktı ve ileri beceriler kazandı.[kaynak
belirtilmeli] Kuşku ile değerlendirilmiş olsa da, devlet ve şirketler içinde fazlaca yaygın, ama pragmatik, akılcı,
kredi ve yatırım işbirliği bulunmaktaydı. Kapitalizme destek yaygındı.[24] Öte yandan, 1958 parlamento seçimlerinde en
fazlaca oyu (yüzde 23.2) komünistler (Finlandiya Halk Demokratik Birliği) aldı.[25] Parasal birikim oranı, 80'li
yıllara kadar yüzde 8 civarında bir değer ile dünyanın en yüksek seviyesinde kaldı. 1970'lerin başında, Finlandiya'nın
kişi başına düşen GSYİH'sı, Japonya ve İngiltere düzeyine ulaşmıştı. Finlandiya'nın ekonomik gelişimi, ihracata yönelik
Asya ülkeleri ile birçok açıdan aynı yönü paylaştı.[24] Resmî tarafsızlık politikası Finlandiya'nın hem Batı bununla
beraber Doğu piyasalarıyla ticaret yapmasını sağladı. Sovyetler Birliği ile mühim ikili ticaretler gerçekleştirildi,
ancak bu durum birbirlerine bağımlılık durumu yaratmadı. Serbestleşme Diğer İskandinav ülkeleri şeklinde Finlandiya da
1980'lerin sonundan itibaren ekonomik düzenleme sistemini serbestleştirdi. Mali ve ürün pazarı düzenlemeleri
değiştirilmişti. Bazı devlet teşebbüsleri özelleştirildi ve bazı vergi oranları değiştirildi.[26] 1991'de Finlandiya
ekonomisi ciddi bir durgunluğa düştü. Bunun sebebi, ekonomik aşırı ısınmanın bir birleşimi (büyük ölçüde 1986'daki
bankacılık kanunlarındaki bir değişime bağlı olarak krediyi oldukca daha erişilebilir hale getiren), olarak temel
ticaret ortaklarıyla (bilhassa İsveç ve Sovyet piyasaları) yanı sıra yerel pazarlardaki yavaşlayan piyasada diğer
ticaret ortaklarıyla gelişme ve Sovyet ikili ticaretinin ortadan kalkması idi. Borsa ve mesken tutarları yüzde 50
geriledi.[27] 1980'lerdeki gelişme borç temelinde gerçekleşmiş ve varsayılan değerler toparlanmaya başlandığında GSYİH
yüzde 13 oranında gerilemişti ve işsizlik sanal bir tam istihdamdan iş gücünün beşte biri oranında artmıştı. Bunalım,
sendikaların herhangi bir ekonomik reforma karşı ilk karşı çıkışıyla güçlenmişti. Politikacılar harcamaları kısmak için
mücadele etti ve amme borcu GSYİH'nın yaklaşık yüzde 60'ı oranı ile iki katına çıkmıştı.[27] 1980'lerde ekonomik
büyümenin büyük bölümü borç finansmanına dayanıyordu ve borçların ödenmesi, tutum ve kredi krizine niçin oldu.
Başarısız bankaları kurtarmak için toplamda 10 milyar avronun üzerinde kaynak kullanılması bankacılık işkolunun
sağlamlaşmasına yol açtı.[28] Paranın kıymetini düşürmelerden sonrasında depresyon 1993 yılında dibe vurdu. Avrupa
Birliği Finlandiya 1995 yılında Avrupa Birliği'ne katıldı. Finlandiya'nın avro bölgesine girene kadar merkez bankasına
bir enflasyon hedeflemesi yetkisi verildi.[27] Büyüme payı o zamandan beri OECD ülkelerinin en yükseklerinden biridir
ve Finlandiya birçok ulusal başarım göstergesinin en üstünde yer verilmiştir. Finlandiya, 1 Ocak 1999'da avroyu
ülkenin para birimi olarak kabul ederek Avrupa Birliği Ekonomik ve Parasal Birliği'nin üçüncü aşamasına katılan 11
ülkeden bir tanesiydi. Ulusal para birimi markka (FIM) dolaşımdan çekildi ve 2002 yılı başlangıcında yerini Euro (EUR)
aldı. Veri Aşağıdaki tablo 1980–2017 arası temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde 2'nin altındaki enflasyon
yeşildir.[29] Yıl GSYİH (milyar Euro olarak) Kişi başına GSYİH (Euro olarak) GSYİH artışı (reel)
Enflasyon oranı (Yüzde olarak) İşsizlik (Yüzde olarak) Hükümet borcu (GSYİH'nın yüzde 'si olarak) 1980
33.7 7,059 artışyüzde 5.7 ▲yüzde 11.6 yüzde 5.3 yüzde 10.9 1981 artış38.1 artış7,957
artışyüzde 1.3 ▲yüzde 12.0 ▲yüzde 5.7 ▲yüzde 11.5 1982 artış42.8 artış8,901 artışyüzde 3.1
▲yüzde 9.3 ▲yüzde 6.1 ▲yüzde 13.9 1983 artış47.8 artış9,870 artışyüzde 3.1 ▲yüzde 8.4
Sabityüzde 6.1 ▲yüzde 15.4 1984 artış54.5 artış10,986 artışyüzde 3.2 ▲yüzde 7.0 ▼yüzde 5.9
▼yüzde 15.2 1985 artış58.3 artış11,910 artışyüzde 3.5 ▲yüzde 5.8 ▲yüzde 6.0 ▲yüzde 15.8
1986 artış62.7 artış12,776 artışyüzde 2.7 ▲yüzde 2.9 ▼yüzde 6.7 ▲yüzde 16.4 1987
artış67.8 artış13,755 artışyüzde 3.6 ▲yüzde 4.1 ▼yüzde 4.9 ▲yüzde 17.6 1988 artış76.8
artış15,542 artışyüzde 5.2 ▲yüzde 5.1 ▼yüzde 4.2 ▼yüzde 16.5 1989 artış85.9 artış17,344
artışyüzde 5.1 ▲yüzde 6.6 ▼yüzde 3.1 ▼yüzde 14.3 1990 artış91.0 artış18,296 artışyüzde 0.7
▲yüzde 5.0 ▲yüzde 3.2 ▼yüzde 13.8 1991 azalış87.0 azalış17,398 azalışyüzde −5.9 ▲yüzde 4.5
▲yüzde 6.7 ▲yüzde 21.8 1992 azalış84.9 azalış16,873 azalışyüzde −3.3 ▲yüzde 3.3 ▲yüzde 11.8
▲yüzde 39.3 1993 artış85.7 artış16,963 azalışyüzde −0.7 ▲yüzde 3.3 ▲yüzde 16.5 ▲yüzde 54.1
1994 artış90.8 artış17,875 artışyüzde 3.9 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 16.7 ▲yüzde 56.1 1995
artış98.6 artış19,329 artışyüzde 4.2 artışyüzde 0.4 ▼yüzde 15.5 ▼yüzde 55.1 1996 artış102.1
artış19,946 artışyüzde 3.7 artışyüzde 1.0 ▼yüzde 14.6 ▲yüzde 55.3 1997 artış110.7
artış21,577 artışyüzde 6.3 artışyüzde 1.2 ▼yüzde 12.7 ▼yüzde 52.2 1998 artış120.4
artış23,387 artışyüzde 5.4 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 11.5 ▼yüzde 46.9 1999 artış126.9
artış24,599 artışyüzde 4.4 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 10.3 ▼yüzde 44.0 2000 artış136.3
artış26,349 artışyüzde 5.6 ▲yüzde 3.0 ▼yüzde 9.9 ▼yüzde 42.5 2001 artış144.4 artış27,878
artışyüzde 2.6 ▲yüzde 2.7 ▼yüzde 9.2 ▼yüzde 40.9 2002 artış148.3 artış28,545 artışyüzde 1.7
artışyüzde 2.0 Sabityüzde 9.2 ▼yüzde 40.2 2003 artış151.6 artış29,112 artışyüzde 2.0 artışyüzde
1.3 ▼yüzde 9.1 ▲yüzde 42.7 2004 artış158.5 artış30,361 artışyüzde 3.9 artışyüzde 0.1 ▼yüzde
8.9 ▼yüzde 42.6 2005 artış164.4 artış31,392 artışyüzde 2.8 artışyüzde 0.8 ▼yüzde 8.5 ▼yüzde
39.9 2006 artış172.6 artış32,844 artışyüzde 4.1 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 7.8 ▼yüzde 38.1 2007
artış186.6 artış35,358 artışyüzde 5.2 artışyüzde 1.6 ▼yüzde 7.0 ▼yüzde 34.0 2008 artış193.7
artış36,545 artışyüzde 0.7 ▲yüzde 3.9 ▼yüzde 6.4 ▼yüzde 32.6 2009 azalış181.0 azalış33,988
azalışyüzde −8.3 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 8.3 ▲yüzde 41.7 2010 artış187.1 artış34,962 artışyüzde
3.0 artışyüzde 1.8 ▲yüzde 8.5 ▲yüzde 47.1 2011 artış196.9 artış36,625 artışyüzde 2.6 ▲yüzde
3.3 ▼yüzde 7.8 ▲yüzde 48.5 2012 artış199.8 artış36,990 azalışyüzde −1.4 ▲yüzde 3.2 ▼yüzde
7.7 ▲yüzde 53.9 2013 artış203.3 artış37,470 azalışyüzde −0.8 ▲yüzde 2.2 ▲yüzde 8.2 ▲yüzde
56.5 2014 artış205.5 artış37,693 azalışyüzde −0.6 artışyüzde 1.2 ▲yüzde 8.7 ▲yüzde 60.2
2015 artış209.6 artış38,307 artışyüzde 0.1 ▼yüzde 0.2 ▲yüzde 9.4 ▲yüzde 63.6 2016
artış215.8 artış39,322 artışyüzde 2.1 artışyüzde 0.4 ▼yüzde 8.8 ▼yüzde 63.0 2017 artış224.3
artış40,753 artışyüzde 3.0 artışyüzde 0.8 ▼yüzde 8.7 ▼yüzde 61.4 Tarım Orta Finlandiya Kyyjärvi'de bir
beyaz papatya ve bir inek. Finlandiya'nın iklimi ve toprakları, büyüyen bitkileri belirli bir zorlama haline getirir.
Ülke, 60° - 70° şimal enlemi arasında, - Alaska kadar kuzeyde - uzanmaktadır ve şiddetli kışları ve nadiren donları
sebebiyle kesintiye uğrayan mevsimleri vardır. Bununla birlikte, Körfez Akımı ve Kuzey Atlantik Sürüklenme Akımı iklimi
ılımlı hale getirdiğinden ve kara alanının nispeten düşük yükseltili olmasından dolayı Finlandiya, 60° kuzey enleminin
kuzeyindeki dünyanın ekilebilir arazisinin yarısını ihtiva eder. İklime yanıt olarak, çiftçiler hızlı olgunlaşan ve
dona dayanıklı ürün çeşitlerine güveniyorlardı. Çoğu tarım arazisi başlangıçta ya ormandı yahut bataklıktı ve toprak,
fazla asidi etkisizleştirmek ve doğurganlığı geliştirmek için çoğu zaman kireçle işleme ve senelerce ekime gereksinim
duyuyordu. Sulamaya çoğu zaman ihtiyaç duyulmadı, sadece aşırı suyun giderilmesi için drenaj sistemlerine sıklıkla
gereksinim duyuldu.[30] On dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar, Finlandiya'nın soyutlanması, çoğu çiftçinin ülkenin temel
gıda ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hububat üretmesine odaklanmasını icap ediyordu. Sonbaharda çiftçiler çavdar
ekerken; ilkbaharda, güney ve orta bölgelerdeki çiftçiler yulaf ekiyor, kuzey bölgelerdeki çiftçiler de arpa
ekiyorlardı. Çiftlikler bununla birlikte az miktarlarda patates, diğer kök mahsulleri ve bakliyatları yetiştirdi.
Bununla birlikte, ekilen toplam alan hala küçüktü. Sığırlar yazları otlatılır ve kışın saman tüketir. Esasen kendi
kendine ehil olan Finlandiya, oldukça sınırlı ziraat ticareti yapmaktadır.[30] Bu geleneksel, neredeyse otarşik üretim
modeli, Rusya ve ABD'den ucuz ithal tahılın mahalli tahıl ile etkili bir şekilde rekabet ettiği 19. Yüzyılın sonu
süresince hızla değişti. Aynı zamanda, süt ürünlerine yönelik iç ve dış talebin artması ve düşük maliyetli ithal sığır
besinlerinin bulunması, süt ve et üretimini oldukça daha kârlı hale getirdi. Piyasa koşullarındaki bu değişimler,
Finlandiya çiftçilerinin, büyüyen temel tahıllardan, et ve süt ürünleri üretmeye geçmesine ve 1980'lerin sonuna kadar
da kalıcı bir model oluşturmasına neden oldu.[30] 1930'ların tarımsal bunalımlarına reaksiyon olarak hükümet, tarımsal
ithalatlara tarifeler getirerek yerli üretimi teşvik etti. Bu siyaset bir ölçüde başarı elde etti: ekim alanlarının
tamamı artmış ve çiftlik gelirleri Finlandiya'da çoğu öteki ülkeden daha azca keskin bir düşüş göstermiştir. Tahıl
ithalatındaki engeller karışık tarıma dönüşü sağladı ve 1938'de Finlandiya çiftçileri hububat talebinin kabaca yüzde
90'ını karşılayabildiler.[30] Kış Savaşı ve Devam Savaşı'nın niçin olduğu aksaklıklar, özellikle Finlandiya için
ziraat arazilerinin yaklaşık onda birini de içeren toprağı Sovyetler Birliği'ne devredince, daha fazla besin sıkıntısı
yaratmıştı. Bunalım ve cenk yıllarının deneyimleri, Finleri gelecekteki çatışmalardaki kıtlıkları önlemek için bağımsız
gıda tedariki sağlamaya ikna etti.[30] Savaştan sonra, ilk meydan okuma yerinden olmuş çiftçileri tekrar yerlerine
yerleştirmek oldu. Çoğu mülteci çiftçiye, hali hazırda üretime geçmiş birtakım bina ve arazileri içeren çiftlikler
verildi, ancak bazıları "soğuk çiftlikler" ile bir araya gelmek zorunda kaldı, kısaca, genellikle mahsuller ekilmeden
ilkin temizlenmesi yada boşaltılması ihtiyaç duyulan üretimde olmayan araziler ekildi. Hükûmet, tarım için uygun
alanları genişleten geniş çaplı tasfiye ve boşaltma etkinliklerine parasal yardımcı sağladı. Yeniden yerleşim ve arazi
temizleme programlarının bir sonucu olarak, ekilen alan, yaklaşık 450.000 hektar alana yayılmış ve 1960'lı yılların
başında 2.4 milyon hektara ulaşmıştır. Böylece Finlandiya, her zamankinden daha çok araziyi çiftçilik işlerine
döndürdü, bununla birlikte bu hızlı endüstriyel büyüme yaşayan bir ülkede sıradışı bir büyüme oldu.[30] Bu genişleme
döneminde, çiftçilere çağdaş üretim uygulamaları tanıtıldı. Modern girdilerin yaygın kullanımı —kimyasal gübreler ve
böcek öldürücüleri, tarım makineleri ve gelişmiş tohum çeşitleri— ürün verimi keskin bir halde arttırdı. Yine de
çağdaşlaşma dönemi, çiftlik üretimini, yurt dışından tedariklere, bu sefer petrol ve gübre ithalatına bağımlı hale
getirdi. 1984 yılına gelindiğinde, yerli enerji kaynakları çiftlik ihtiyaçlarının yalnızca yaklaşık yüzde 20'tepsi
karşılarken, 1950'de iç kaynaklar yüzde 70'ini sağlamıştı. 1970'lerin başındaki petrol fiyatlarındaki artışın peşinden
çiftçiler yakacak odun gibi yerel enerji kaynaklarına geri dönmeye başladılar. Birçok çiftliğin varlığı traktörlerin
bereketli bir biçimde kullanılmasına izin vermekteydi, ama fazlaca minik olan çiftliklerin varlığı da makineleşmeyi
sınırladı. Bir diğer cılız nokta, düzenli bakıma ihtiyaç duyan aleni drenaj hendekleri bulunan birçok alanın
varlığıydı; 1980'lerin ortalarında, uzmanlar, ekili alanların yarısının gelişmiş drenaj çalışmalarına ihtiyaç duyduğunu
tahmin ediyorlardı. O zamanlar, yaklaşık 1 milyon hektar yeraltı drenajına sahipti ve tarım otoriteleri bu tür işlerin
bir milyon hektara daha kurulmasına yardımcı olmayı planlıyordu. Bu eksikliklere karşın, Finlandiya'nın tarımının
bereketli ve üretken olduğu —en azından diğer Avrupa ülkelerindeki tarımla karşılaştırıldığında— anlaşıldı.[30]
Ormancılık Ormanlar ülke ekonomisinde önemli bir rol oynamakta, ülkeyi dünyanın biri olan ahşap üreticilerinden biri
haline getirmekte ve mühim ağaç işleme endüstrileri için rekabetçi fiyatlarla hammadde temin etmektedir. Tarımda olduğu
benzer biçimde, hükûmet ormancılıkta uzun süredir ağaçlandırma uygulamaları yapmakta, teknik gelişmelere parasal destek
sağlamakta ve ülkenin ormanlarından ahşap işleme sanayilerine tedariğin devam etmesini sağlamak için uzun vadeli
planlar hazırlamada öncü rol oynamaktadır. Finlandiya'nın nemli iklimi ve kayalık toprakları ormanlar için idealdir.
Ağaç dikim emek harcamaları, Kuzey Kutup Dairesi'nin kuzeyindeki bazı bölgeler hariç, ülke genelinde iyi durumdadır.
1980 senesinde ormanlık alanlar ortalama 19.8 milyon hektardı ve şahıs başına 4 hektar orman düşmekteydi; bu Avrupa
ortalaması olan yaklaşık 0.5 hektarın oldukça üzerindeydi. Orman arazilerinin payı bölgeden bölgeye mühim derecelerde
çeşitlilik göstermektedir. Merkezi göl platosunda ve doğu ve kuzeydeki illerde, ormanlar arazinin yüzde 80'ini
kaplamaktadır, sadece ziraat için daha iyi şartlara sahip alanlarda, özellikle güneybatıda, ormanlar bölgenin ancak
yüzde 50 ila 60'ını oluşturmaktadır. Ana ticari ağaç türleri —çam, ladin ve huş— hammaddeleri, kereste fabrikaları,
kâğıt ve kâğıt hamuru endüstrilerince tedarik edilmektedir. Ormanlar ayrıca büyük oranda kerpiç ve yaşlı bitkiler
üretmiştir. Ağır kış kar yağışlarında suyolu ağları kütükleri fabrikalara taşımak için kullanılmaktadır. Keresteciler
doğranan ağaçları kışın karlarda sürükleyerek yollara yada su kütlelerine çekebiliyorlardı. Güneybatıda, kızakçılık
mevsimi yılda ortalama 100 gün sürmektedir ve mevsim şimal ve şark için daha da uzundur. Ülkenin göl ve dere ağları
geçişleri kolaylaştırmakta, ucuz ve süratli bir ulaşım aracı rolü görmektedir. Her baharda, ekipler kütükleri toplama
noktalarına akıntı yönünde ulaştırmakta; römorkörler, nehirler ve göller boyunca kütük paketlerini işleme merkezlerine
çekmektedir. Su yolları sistemi ülkenin büyük bir bölümünü kaplamakta ve 1980'li yıllarda Finlandiya, su yollarının
ulaşmadığı alanlara karayollarını ve demiryollarını genişletmiştir ve ülkenin bütün orman kaynaklarını faal bir biçimde
ticari kullanıma açmıştır. Ormancılık ve çiftçilik birbirine yakındır. Yirminci yüzyılda, hükümetlerin yine arazi
dağıtma programları orman alanlarını bir çok çiftliğe tahsis ederek orman mülkiyetini yaygınlaşmasını sağlamıştır.
1980'lerde, özel çiftçiler ülke ormanlarının yüzde 35'ini; öteki kişiler yüzde 27'tepsi; hükûmet, yüzde 24; hususi
şirketler yüzde 9 ve belediyeler ve diğer kamu kurumları, yüzde 5'ini kontrol altında tutmaktaydı. Çiftçilerin ve
diğerlerinin haiz olduğu ormanlık alanlar —350.000 parselin bazısı— sanayi tarafından tüketilen ahşabın yüzde 75 ila
80'ini üreten en iyi alanlardı; devlet ise fakir topraklara, özellikle de kuzeydeki topraklara sahipti. Ormancılık ve
ziraat arasındaki bağlar karşılıklı yarar elde etmiştir. Çiftçiler, kendi odunlarının satışı, orman bakımı yada
tomruklama ile elde edilen hasılatlarla gelirlerini artırmış; ormancılık pek çok başka değeri düşük çiftlikleri de
ayakta tutmuştur. Aynı zamanda tarım toplulukları, kırsal alanlarda yol ve diğer altyapıyı korumuş ve orman işleri için
işçi sağlamıştır. Aslında, nüfus yoğunluğu az olan bölgelerdeki tarım toplulukları olmaksızın, birçok asal orman
alanlarında yoğun ağaçlandırma ve tekrar ağaçlandırma çalışmalarını sürdürmek oldukça daha zor olurdu. Tarım ve Orman
Bakanlığı orman envanterlerini hazırlamış ve silvikültürel planlar yapmıştır. Araştırmalara göre, 1945 ile 1970'lerin
sonu arasındaki dönemde ormancılar, ağaçları ormanların yenileyebileceğinden daha hızlı kesmişti. Bununla birlikte,
1950'lerin başlangıcında ve 1981 yılları arasında Finlandiya, ormanlarının toplam alanını yaklaşık 2,7 milyon hektar
arttırabilmiş ve 40 yaşın altındaki ormanlık alanlarını 3.2 milyon hektar kadar arttırılabilmişti. 1965'ten başlayarak,
ülke, orman yetiştiriciliğini genişletmek, turba bölgeleri ve su dolu alanları boşaltmak ve yavaş büyüyen ağaçları daha
hızlı büyüyen çeşitlerle değiştirmek için çağrıda bulunmuş ve planları başlatmıştır. 1980'lerin ortalarına
gelindiğinde, Finler 5,5 milyon hektarlık alanı boşaltmış, 2,8 milyon hektarlık alanda gübrelemiş ve 3,6 milyon
hektarlık yeni alan yetiştirmişlerdi. Seyreltme, müsait kereste üretecek ağaçların payını arttırırken, geliştirilmiş
ağaç çeşitleri verimliliği yüzde 30 arttırmıştı. Kapsamlı silvikültür programları, Finlerin aynı anda orman üretimini
arttırmasını ve artan yığın miktarına ve değerine katkıda bulunmasını olası kıldı. 1980'lerin ortalarından itibaren,
Finlandiya'nın ormanları, her sene ortalama 70 milyon metreküp yeni ahşap üretti; bu nispet kesim miktarlarından
fazlaca daha fazlaydı. Savaş sonrası dönem süresince, senelik kesim yaklaşık yüzde 120 oranında artarak yaklaşık 50
milyon metreküp oldu. Ahşap yakma, yılda 40 milyon ile 45 milyon metre küp arasında tüketilen odun işleme sanayileri
için ahşap arzını serbest bırakarak savaş sonrası dönemde hemen hemen beşte birine düştü. Gerçekte, Finlandiya'nın
talebi o kadar büyüktür ki her yıl 5 milyon ila 6 milyon metreküp ahşap ithal edilmek zorundadır. Ülkenin ormancılık
ürünlerindeki karşılaştırmalı üstünlüğünü korumak için Finlandiya makamları, ülkenin ekolojik sınırlarına doğru kereste
üretimini artırmaya yönelmiştir. 1984'te hükûmet, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafınca hazırlanan Forest 2000 planını
yayınladı. Plan, ormancılık alanlarını dinlenme (rekreasyon) ve diğer kullanımlar için korurken, orman hasatlarını
yılda ortalama yüzde 3 oranında arttırmayı amaçlıyordu. Ayrıca, hususi orman işletmelerinin yaklaşık büyüklüğünü
arttırmak, orman alanlarını arttırmak ve orman ekimi ve seyreltmeyi genişletmek için çağrıda bulunmuştu. Başarılı
olursa, plan, 20. Yüzyılın sonuna kadar ahşap doğramaların kabaca üçte bir oranında arttırılmasını mümkün kılacaktı.
Fin yetkilileri, Finlandiya'nın ahşap ve kâğıt ürünleri için dünya pazarındaki payını koruması gerektiği takdirde bu
büyümenin lüzumlu olduğuna inanıyordu.[30] Sanayi 1990'lı yıllardan beri, yüzyıllardır ülkenin engin ormanlarına
dayanan Fin sanayisi, küreselleşme daha geleneksel endüstrilerin azalmasına yol açtığı için, elektronik ve servislerin
giderek daha fazlaca başat hale geldiği bir yapıya kavuştu.[31] Dış kaynak kullanımı daha çok imalatın yurt dışına
taşınmasına, Fin temelli sanayinin ise Ar-Ge temelli ve yüksek teknoloji elektronikleri üstünde yoğunlaşmasına niçin
olmaktaydı. Elektronik Finlandiya elektronik ve elektroteknik sanayii Ar-Ge'ye yoğun yatırım yapmakta ve bu küresel
pazarların serbestleşmesi ile hızlanmaktadır. Elektrik mühendisliği alanındaki emekler 19. çağ sonlarında ABB Grubunun
bir parçası olan Gottfried Strömberg tarafından üretilen jeneratörler ve elektrikli motorlarla başlamıştı. Diğer Fin
şirketleri –Instru, Vaisala ve Neles (şimdi Metso'nun bir parçası olan) gibi– sanayii temelli özdevin (automation),
tıbbi ve meteoroloji teknolojileri benzer biçimde alanlarda başarılı olmuştur. Nokia bir zamanlar taşınabilir
telekomünikasyon alanında liderdi. Metaller, mühendislik ve üretim Finlandiya'da bol oranda mineral vardır, ancak
birçok büyük maden ocağı kapanmış oldu ve bir çok hammadde şimdi ithal edilmektedir. Bu nedenle, şirketler artık
metallerin yüksek katma kıymetli işlenmesine odaklanmaya eğilimlidirler.[kaynak belirtilmeli] Metal dış satımında
çelik, bakır, krom, çinko ve nikel ve çelik çatı kaplamaları, kaynaklı çelik borular, bakır borular ve kaplamalı saclar
gibi nihai ürünler yer verilmiştir. Outokumpu, bakır üretimi ve paslanmaz çelik için ani eritme döneminin
geliştirilmesi ile bilinir. Araçlar ile alakalı olarak, Finlandiya motor sanayisi çoğunlukla traktör üreticileri
(Valtra, eski valmet traktörü), orman makineleri (Ponsse), askeri araçlar (Sisu, Patria), kamyonlar (Sisu Auto),
otobüsler ve Valmet Uusikaupunki'deki fabrikasında Fisker elektrikli otomobilini üreten bir müstahsil ile
tanınmaktadır. Gemi yapımı mühim bir işkoludur: Dünyanın en büyük yolcu gemileri Finlandiya'da yapılmıştır; ek olarak
Finlandiya şirketi Wärtsilä, dünyanın en büyük dizel motorlarını üretmektedir. Buna ayrıca, Finlandiya ek olarak tren
vagonları da üretmektedir. Üretim sanayisi, yaklaşık 400.000 bireyin mühim bir işverenidir.[32] Kimya sanayisi Kimya
sanayisi, kökleri 17. Yüzyılda katran yapımına kadar giden Finlandiya'nın en büyük sanayi işkollarından biridir.[31]
Özellikle ormancılık ve ziraat gibi öteki sanayi işkollarının kullanımına yönelik büyük bir ürün yelpazesi sunmaktadır.
Buna ek olarak, plastik, kimyasallar, boyalar, petrol ürünleri, ilaçlar, muhit ürünleri, biyoteknoloji ürünleri ve
petrokimya ürünleri üretilmektedir. Bin yılın başında biyoteknoloji, Finlandiya'nın en umut verici yüksek teknoloji
işkollarından biri olarak kabul edildi.[33] 2006'da hemen hemen "yeni Nokia" haline gelmemiş bulunmasına karşın hala
ümit verici olarak kabul edilmişti.[34] Selüloz ve kâğıt sanayisi Äänekoski'deki bir hamur fabrikasından çıkan bir yük
treni. Orman ürünleri geçmişte en büyük ihracat sanayisi olmuştur, ancak ekonominin çeşitlenmesi ve büyümesi payını
azaltmıştır. 1970'lerde, selüloz ve kâğıt sanayisi Fin ihracatının yarısını oluşturmaktaydı. Bu pay azalmış olsa da,
kâğıt hamuru ve kâğıt hala ülke çapında 52 bölgeyle mühim bir sanayidir. Dahası, bu işteki birkaç büyük uluslararası
firma Finlandiya'da konumlanmaktadır. Stora Enso ve UPM, dünyada 10 milyon tondan fazla üretim yaparak sıralamada 1. Ve
3. Konumda yer almakta, M-real ve Myllykoski de ilk 100 listesinde yer almıştır. Enerji sanayisi Finlandiya'nın enerji
arzı şu şekilde bölünmüştür: Nükleer enerji - yüzde 26, net ithalat - yüzde 20, hidroelektrik enerjisi - yüzde 16,
kombine üretim bölgesi ısısı - yüzde 18, kombine üretim endüstrisi - yüzde 13, yoğunlaşma gücü - yüzde 6.[35]
Finlandiya'da tüketilen enerjinin yarısı endüstriye, beşte biri binaların ısıtılmasına, bir tanesi de taşımacılığa
ayrılmaktadır.[36] Yerli fosil yakıt kaynaklarının eksikliği sebebiyle Finlandiya bir enerji ithalatçısı olmuştur.
Finlandiya halihazırda nükleer santral birimlerinin beşincisini inşa ettiğinden ve altıncı ve yedinci reaktörler için
yapı izinlerini onayladığından, gelecekte bu vaziyet değişebilir.[37] Finlandiya'da bir miktar uranyum deposu var,
sadece şimdiye kadar ancak uranyum madenciliği için ticari açıdan uygun bir tortu tespit edilmemiştir.[38] Bununla
beraber, Talvivaara'ya, nikel-kobalt madeninin atıklarından uranyum üretmek için izinler verilmiştir. Kuruluşlar
Helsinki'de ticari bir sokak olan Aleksanterinkatu Finlandiya'da kayda değer firmalar arasında, mobil telefon
pazarında eski pazar lideri Nokia'nın cep telefonu işinin 2014'te devralınmasından itibaren Microsoft; dünyanın en
büyük kâğıt üreticisi, Stora Enso; petrol arıtma ve marketing firması, Neste Oil; dünyanın üçüncü büyük kâğıt
üreticisi, UPM-Kymmene; dünyanın en büyük yolcu gemileri üreticisi (Royal Caribbean's Freedom of the Seas şeklinde),
Aker Finnyards; Angry Birds gibi dikkat çeken video oyun geliştiricisi Rovio Mobile; asansörler ve yürüyen merdiven
üreticisi, KONE; santral ve vapur motorları üreticisi, Wärtsilä ve en büyük Helsinki-Vantaa merkezli uluslararası
havayolu kuruluşu, Finnair bulunmaktadır.[39] Buna ayrıca, birçok Nordik tasavvur kuruluşunun merkezi Finlandiya'da
dır.[40] Bunlara Iittala Grubu sahibi Fiskars, Alvar Aalto tarafından ortaklaşa üretilen bir mobilya tasavvur şirketi
Artek ve Jacqueline Kennedy Onassis tarafından meşhur Marimekko dahildir.[41][42] Finlandiya, faaliyet yönünden
İngiltere ile karşılaştırılabilir gelişmiş finansal piyasalara sahiptir.[43] Yabancı yatırımlarda öteki bazı Avrupa
ülkeleri kadar yüksek olmasa da, en büyük dış merkezli şirketler, ABB, Tellabs, Carlsberg ve Siemens'tir.[44] Helsinki
Menkul Kıymetler Borsası'nda muamele bulan hisse senetlerinin ortalama yüzde 70-80'i yabancı kayıtlı kuruluşlara
aittir.[45] Büyük firmalar, gelirlerinin çoğunu yurt dışından almakta ve personellerinin büyük çoğunluğu ülke haricinde
iş yapmaktadır. Çapraz ortaklıklar kaldırılmış ve Anglo-Sakson tarzı kurumsal yönetime yönelik bir meyil vardır.
Bununla beraber, sakinlerin sadece yüzde 15'i, Fransa'da yüzde 20, Amerika'de yüzde 50'ye kıyasla borsaya yatırım
yapmış durumdadır.[44] 2000-2003 yılları içinde, GSYİH'ya gore erken aşamadaki risk sermayesi yatırımları, AB'de yüzde
4, Amerika'de yüzde 11,5 olarak gerçekleşmiştir. Daha sonraki aşamada yatırımlar AB ortalamalarına düştü.[46] Invest in
Finland ve öteki programlar yatırım çekmek istemektedir.[47] Finlandiya'dan yurt dışına 2000 senesinde DYY 20 milyar
avro, yurt dışından Finlandiya'ya direkt yabancı yatırım ise 7 milyar avro idi. Edinim ve birleşmelerle, Finlandiya
uluslararasılaşmış bir işletme kümelenmesine sahiptir. Bazı özelleştirmeler kademeli olarak yapılsa da, halen
ehemmiyet taşıyan birkaç devlete ilişkin şirket bulunmaktadır. Hükûmet onları stratejik varlık olarak tutmakta yada
doğal tekel oldukları için korumaktadır. Bunlara örnek olarak şunlar dahildir: Neste Oil, VR Grubu (demiryolu),
Finnair, VTT (inceleme) ve Itella (posta). Stratejik önemine bağlı olarak, hükûmet yüzde 100, yüzde 51 yada yüzde
50'den daha azca oranda elinde pay tutabilir. Bunların çoğu tertipli sınırı olan şirketlere dönüştürülmüş sadece
bazıları VTT örneğinde olduğu benzer biçimde devletin desteklediği bir yarı resmî (liikelaitos) şirkettir. Hanehalkı
gelir ve tüketimi Finlandiya'nın geliri, 2007'de saat başı yaklaşık 25.1 avro (ortalama yüzde 60 vergi öncesi) ile 1.8
milyon hususi işkolu işçilerince üretiliyordu.[48] 2003 raporuna gore, sakinler, aynı işveren için ortalama 10
sene,[49] ömür boyu ise ortalama 5 değişik işte çalıştılar. Çalışlanların yüzde 62'si küçük ve orta ölçekli
işletmelerde çalışmıştır.[50] Kadın istihdam payı ve kariyer seçimlerinde cinsiyet ayrımı ABD'ye göre daha
yüksekti.[51] 1999'da yarı zamanlı emek harcama payı OECD ülkeleri içinde en küçüklerinden bir tanesiydi.[51]
Gelecekteki yükümlülükler emeklilik açığının hakimiyeti altındadır. Emeklilik tasarruf sahiplerinin yatırımlarını
yönetebildikleri yerlerde İsveç'ten farklı olarak Finlandiya'daki işverenler çalışanın emekli maaşı fonunu seçerler.
Emeklilik sermayeye çevirme payı, bir çok Batı Avrupa ülkelerinden daha yüksektir, sadece yeniden de ancak bir bölümü
finanse edilmektedir ve emeklilik sigortaları, sağlık sigortalarını ve öteki hesaplanmayan sözleri içermemektedir.[52]
Doğrudan amme borcu 2007'de yüzde 32'ye düşürülmüştür.[53] 2007'de yaklaşık hanehalkı tutum payı -3.8 iken, hanehalkı
borcu Avrupa'daki özgün bir senelik, senelik harcanabilir gelirin yüzde 101'i idi.[54] 2008 yılında, OECD raporunda
"Zengin ve yoksul arasındaki yar, son on yılda Finlandiya'da diğer zengin endüstrileşmiş ülkelere göre daha da
genişledi" ve "Finlandiya, hem zengin bununla beraber fakirler içinde değil, varlıklı ve orta derslik arasında gelir
eşitsizliğinin az olduğu azca sayıdaki ülkeden biridir" diye nitelendirildi.[55] Ülke 2006'da, hane başına yaklaşık
2,1 kişi ile 2.381.500 haneye sahipti. Hane halkının yüzde 40'ı tek kişilik, yüzde 32'si iki, yüzde 28'i üç veya daha
çok kişiden oluşmaktadır. Finlandiya'da 1.2 milyon konut vardır ve ortalama konut alanı kişi başına 38 metrekaredir.
Ortalama arazi (arsa olmayan) metrekare başına 1.86 avro (arazi olmadan) ve mesken bölgesi 8.6 avro'ya mal olmuştur.
Tüketici enerji fiyatları, kilovat saat başına 8-12 avro idi.[56] Hanelerin yüzde 74'ünde bir araba bulunmaktadır. 2.5
milyon araba ve 0.4 diğer araçlar vardır.[57] Yüzde 92'sinin cep telefonu vardır ve evlerin yüzde 58'inde internet
bağlantısı vardır. Ortalama toplam hanehalkı tüketimi 20.000 avro idi ve bunların haricinde 5500 avro civarında mesken,
3000 avro civarında nakliye, 2500 avro civarında alkollü içecekler hariç yemek ve içecek ve rekreasyon ve kültür
ortalama 2000 avro seviyesindedir. Üst düzey beyaz yakalı hanehalkı (409.653) yaklaşık 27.456 avro, alt düzey beyaz
yakalı hanehalkı (394.313) 20.935 avro ve mavi yakalı hanehalkları (471.370) 19.415 avro gelir tüketmektedir.[58]
İşsizlik 2015'te işsizlik payı yüzde 10.3 olmuştur.[59] İstihdam oranı (15-64 yaş arası) yüzde 66.8'dir.[60] İş
arayanların işsizlik güvenlik yardımları alımı yaklaşık bir OECD seviyesindedir. İşgücü yönetimi, işi olmayan iş
arayanlar için işgücü piyasasınsa eğitimin finanse edilmesiyle, yapılan öğrenim çoğu zaman mesleki olarak 6 aya kadar
sürmektedir. Eğitimin amacı iş bulma yayınlarını geliştirmektir. Gayri safi yurt içi hasıla AB Üyeliği Amerikan
ekonomist ve New York Times köşe yazarı Paul Krugman, Finlandiya ekonomisine AB üyeliğinin kısa vadeli maliyetlerin
nasıl olduğunu anlamadığını ve Avrupa ekonomisiyle daha çok bütünleşmenin yol açtığı büyük kazanımları aştığını
belirtti. Krugman, henüz ortak para birimine katılmayan İsveç'in, avro'nun piyasaya sunulduğu tarihten beri
Finlandiya'ya kıyasla benzer oranlara haiz bulunduğunu belirtmektedir. Avro'ya üyelik Finlandiya'yı para birimi
dalgalanmasından kormakta ve bu, bilhassa büyük Avrupa ekonomisine çok bütünleşik olan Finlandiya şeklinde minik Avrupa
Birliği üyesi ülkeler için önem taşımaktadır.[61] Finlandiya kendi para birimini korusaydı, evvelde tahmin edilemeyen
bir döviz kuru, ülkenin ürünlerini Avrupa pazarında rekabetçi fiyatlarla satmasını engelleyecekti. Aslında ekonomisi
avro bölgesi ile birleştiğinde avroya katılmak zorunda olan İsveç'teki iş dünyası liderleri, avroya katılma yönündeki
destekleri hemen hemen evrensel nitelikteydi. İsveç'in para birimi, Danimarka'nın para birimi benzer biçimde resmi
olarak avroya bağlanmasa da, İsveç hükümeti resmi olmayan bir engelle bunu devam ettirmektedir.[62] Bu döviz kuru
politikası kısa vadede İsveç ekonomisine iki halde yarar sağlamıştı; (1) İsveç'in Avrupa ticaretinin büyük bölümü zaten
avro cinsindendir ve bu nedenle herhangi bir para birimi dalgalanması ve döviz kuru zararlarını atlatmaktadır, (2) para
piyasasının değerini artırmak için finansal piyasalardan gelen baskıları hafifleterek İsveç'in avro bölgesi dışındaki
ihracatının rekabetçi kalmasını sağlamaktadır. Bu dengenin korunması, İsveç hükümetinin uluslararası finansal
piyasalarda rekor düşük faiz oranlarında borç vermesine ve İsveç merkez bankasının niceliksel olarak sağlam bir
ekonomiyi dönüştürmesine izin vermiştir. Bu konum, İsveç ekonomisinin 2008 mali krizinden etkilenen daha az ses getiren
ekonomiler pahasına gelişmesine yol açmıştır. Bu nedenle İsveç'in ekonomik verimi, 2008 mali krizinden bu yana
Finlandiya'ya nazaran biraz daha iyi olmuştur. Bu eşitsizliğin büyük kısmı, ancak, Finlandiya'nın en büyük ve tek büyük
çokuluslu şirketi Nokia'nın ekonomik egemenliği nedeniyledir. Nokia destek ve avro ve Avrupa ortak pazarından büyük
ölçüde yararlandı ve bilhassa ortak bir Avrupa sayısal cep telefonu ölçütünden (GSM) ancak piyasa taşınabilir
hesaplamaya geçtiğinde ahenk sağlayamadı. Finlandiya'daki avro tutulumunun bir sebebi, Finlandiya'nın ortak para
birimine girmesinden yaklaşık on sene sonrasına kadar rekabet gücünü geri kazanamaması nedeniyle, 1990'da başlayan
"büyük bir buhran" anısıdır. Paul Krugman benzer biçimde bazı Amerikan ekonomistleri, tek bir para biriminin
faydalarını anlamamış ve zayıf ekonomik verimin ortak para birimine üyeliğin kararı bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak
bu ekonomistler, birçoğu oldukca farklı ekonomilere sahip olan Amerikan donanması içinde üye ülkelerin ayrı para
birimlerini savunmamaktadır.[63] Kamu politikası Ayrıca bakınız: İskandinav modeli Fin politikacıları sıklıkla öteki
Kuzey Avrupa ülkelerini ve İskandinav ülkelerini taklit ettiler.[46] İskandinav ülkeleri serbest ticaret yapmakta ve
yüzyılı aşkın bir süredir nitelikli göçmene nispeten sıcak bakmıştır, ancak Finlandiya'da göçmenlik göreceli olarak
yeni bir olgudur. Bunun nedeni, Finlandiya'nın daha az misafirperver iklimi ve Finlandiya dilinin ana dünya dillerinden
hiçbiriyle kök benzerliğinin olmamasından kaynaklanmakta ve öğrenmek için daha zorlu hale gelmesindendir. Emtia
ticaretinde koruma seviyesi tarımsal ürünler dışında düşüktür.[46] Ekonomik bir ortam olarak, Finlandiya yargısı faal
ve etkilidir. Finlandiya, yatırım ve serbest ticarete açıktır. Ağır bir vergi yükü ve esnek olmayan iş sanayisine haiz
olmasına karşın Finlandiya pek oldukça alanda en üst seviye ekonomik özgürlüklere sahiptir. Finlandiya, 2008'de
Ekonomik Özgürlük Endeksi'nde 16. Sırada yer aldı (Avrupa'da dokuzuncu sırada).[43] Son zamanlarda, Finlandiya, şahıs
başına düşen patent oranlarında en üst sıralara çıkmış ve elektronik gibi alanlarda verimlilik artışı güçlü olmuştur.
Üretim işkolu geliştikçe, OECD, hizmet işkolunun siyaset iyileştirmelerinden büyük fayda sağlayacağına dikkat
çekmektedir.[64] UYGE (IMD - International Institute for Management Development) 2007 Dünya Rekabetçilik Yıllığı'nda
Finlandiya'yı Almanya'nın yanında 17. Sırada ve İskandinav ülkelerinin en düşüğü olarak gösterdi.[65] Dünya Ekonomik
Forumu tutanağı Finlandiya'yı en rekabetçi ülke olarak gösterdi.[66] Finlandiya, AB ülkeleri içinde en dengeli
bütçelerden (mali açıdan görevli) birine sahiptir. Ürün pazarı Ekonomistler, ürün piyasalarındaki reformlarda oldukça
fazla büyüme görüyorlar. OECD'ye gore sadece dört AB-15 ülkesi ürün pazarı açısından (Birleşik Krallık, İrlanda,
Danimarka ve İsveç) ve sadece birisi (Danimarka) mali piyasa olarak daha azca düzenlemeye sahiptir. İskandinav
ülkeleri, Avrupa'daki enerji, posta ve öteki pazarların serbestleştirilmesinde öncüdürler.[46] Hukuk sistemi açık ve iş
bürokrasisi bir çok ülkeden daha azdır.[67] Örneğin, bir işe başlama, dünya averajı olan 43 gün ve Danimarka'nın
ortalaması 6 gün ile karşılaştırıldığında ortalama 14 gün sürer. Mülkiyet hakları iyi korunmuştur ve sözleşmeye dayalı
antlaşmalar kesinlikle uygulanmaktadır.[43] Finlandiya, Yolsuzluk Algısı Endeksi'ne gore en az bozulmuş ülkelerden
biridir. Finlandiya, İş yapma kolaylığı endeksinde 13. Sırada yer almaktadır. Sınırları aşmak (5.), ticaret
sözleşmeleri (7.) ve bir işyerini kapatma (5.) ve işçileri istihdam etme (127.) ve vergi ödemek için istisnai zorluklar
(83.) mevzusunda ticaretin istisnai bir kolaylığı bulunduğunu görülür.[68] İş piyasası OECD'ye nazaran Finlandiya'nın
iş piyasası İskandinav ülkelerinin içinde esneklik bakımından en düşük seviyededir.[46] Finlandiya, üreticilere
istikrar kazandırmak için 1970'lerde iş piyasası düzenlemesini arttırdı. Buna mukabil, 1990'lı yıllarda Danimarka, iş
piyasasını serbestleştirmiş; İsveç, daha merkezi olmayan sözleşmelere yönelmiş, oysa Finlandiya'daki sendikalar birçok
reformu engellemiştir. Birçok meslek, genel anlamda bir Kapsamlı Gelir Politikası Antlaşması kapsamında kıdem düzeyi,
dinlence hakkı ve maaş seviyeleri benzer biçimde ortak emek verme şartlarını ortaya koyan yasal olarak tüm işkolları
sözleşmelerini kabul etmiştir.[46] Daha az merkezileştirilmiş işgücü piyasası politikalarını tercih edenler, bu
anlaşmaları bürokratik, esnek olmayan ve işsizlik ve çarpık fiyatlara mühim katkıda bulunan vergi oranlarıyla birlikte
değerlendirmektedir.[69] Merkezi antlaşmalar yapısal değişimi engelleyebilir, şundan dolayı Finlandiya dünyadaki en
yüksek kabiliyet düzeylerinden birine sahip olsa da, daha iyi beceri kazanmak için daha azca teşvik laf
mevzusudur.[18][46] Vergilendirme Ana madde: Finlandiya'da vergilendirme Vergiler esas olarak belediye gelir vergisi,
devlet gelir vergisi, devlet katma kıymet vergisi, gümrük ücretleri, kurumlar vergisi ve hususi vergilerden
oluşmaktadır. Ayrıca emlak vergisi vardır, ancak belediye gelir vergisi belediye giderlerinin çoğunu karşılar.
Vergilendirme, her ücret karşılığında gelir vergisi toplayan ve sonra vergi borcu ile vergi iadesi olarak ödenen
vergiler arasındaki farkı ödeyen veya ondan sonra vergi borcu olarak tahsil eden bir devlet ajansı olan Verohallitus
tarafınca yürütülür. Belediye gelir vergisi, kesintiler uygulanırken, düşük olarak yüzde 15-20'lik[70] düz bir vergidir
ve doğrudan belediyeye (bir şehir yada kırsal bölge) kaynak sağlar. Devlet gelir vergisi ilerici bir vergidir ve düşük
gelirli bireylerin ne olursa olsun herhangi bir ücret ödemeleri gerekmez. Devlet, gelirlerinden bir kısmını devlet
desteği olarak belediyelere, özellikle de yoksullara aktarmaktadır. Buna ayrıca, devlet kiliseleri -Finlandiya
Evanjelist Lüteriyen Kilisesi ve Finlandiya Ortodoks Kilisesi- üyelerine vergi ödemek için vergilendirme sistemiyle
bütünleştirilmiştir.[70] Orta gelirli çalışanın vergi kanadı yüzde 46'dır (NationMaster) 29 Ocak 2014 tarihinde
Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ve etken marjinal vergi oranları çok yüksektir.[71] Çoğu unsur için katma değer
vergisi yüzde 24'tür. Sermaye hasılatları vergisi yüzde 30-34, kurumlar vergisi ise AB ortalamasına bakılırsa yüzde
20'dir. Mülk vergileri düşüktür, sadece ev alıcıları için bir devir vergisi (apartmanlar için yüzde 1.6, bireysel
konutlar için yüzde 4) bulunmaktadır.[18] Alkollü içecekler, tütün, otomobiller ve motosikletler, motor yakıtları,
piyangolar, tatlılar ve sigortalar üzerinde yüksek özel tüketim vergileri vardır. Örneğin, McKinsey bir çalışanın bir
başkasının 400 euroluk servisinde 1600 euro ödemesi icap ettiğini,[72] -hizmet arz ve talebini kısıtlama- karaborsada
ve öz-hizmet kültüründe bazı vergilendirmelerden kaçınılmasına karşın tahmin etmektedir. Karlson, Johansson&Johnsson
tarafından meydana getirilen bir başka araştırmada, Belçika'da yüzde 10, Fransa'da yüzde 25, İsviçre'de yüzde 40 ve ABD
Birleşik Devletleri'nde yüzde 50 olan oranın, hizmet satıcısının cüzdanına giren alıcı gelirinin (ters çevrilmiş vergi
cezası) yüzde 15'in biraz üzerinde bulunduğunu tahmin etmektedir.[73] Her bunalım sonrası hükümetin gündeminde vergi
indirimleri yapılmış ve genel vergi yükü şu anda İsveç'te yüzde 51.1, Almanya'da yüzde 34.7, Kanada'da yüzde 33.5 ve
İrlanda'da yüzde 30.5 iken, GSYİH'nın yüzde 43'ü civarındadır.[74] Devlet ve belediye politikacıları GSYİH'nın yüzde
51.7'sinde, İsveç'te yüzde 56.6'ya, Almanya'da yüzde 46.9'a, Kanada'da yüzde 39.3'e ve İrlanda'da yüzde 33.5'e kıyasla
oldukça yüksek olan tüketimini azaltmaya çalışmaktadırlar.[43] Vergilerin çoğu, birçoğu yaşam boyu işi olan amme işkolu
çalışanlarına, 124.000 devlet mensubu ve 430.000 belediye personeli için harcanmaktadır.[18] Bu, ABD'de 74, Almanya'da
70 ve Japonya'da 42 (işgücünün yüzde 8'i) ile karşılaştırıldığında 1000 sakin başına 113'tür (işgücünün dörtte birinden
fazlası).[75] Ekonomist İstihbarat Birimi'nin Finlandiya'nın e-hazır bulunma listesi, Birleşik Devletler'in 1.,
İsveç'in 3., Danimarka'nın 5., Almanya'nın 14. Sırası ile karşılaştırıldığında 13. Sırada yer almıştır. Ayrıca, erken
ve eli açık emeklilik programları yüksek emeklilik maaşlarına katkıda bulunmaktadır.[18] Sağlık ya da öğrenim benzer
biçimde sosyal masraflar OECD averajındadır.[18] Sosyal devirler de OECD ortancası civarındadır. 2001'de Finlandiya'nın
yaptığı harcamaların payı İsveç'in ve öteki çoğu Batı Avrupa ülkelerinin üstündeydi. Finlandiya'nın sağlık hizmetleri
çoğu Batı Avrupa ülkesinden daha bürokratik olarak yönetilir, ancak bir çok özel kliniklerden hizmet almak için özel
sigorta yada nakit kullanır. 2007-2008 yılları içinde daha eşit pazarlara yönelik bazı yenilikler yapılmıştır.[76]
Eğitimde, çocuk kreşleri ve rahatlık evleri hususi çekişmesi, İsveç ve öteki çoğu Batılı ülkeyle karşılaştırıldığında
alt sıralarda yer verilmiştir.[46] Alko şeklinde birtakım amme tekelleri kalmış ve bu zaman zaman Avrupa Birliği
tarafınca sorgulanmıştır. Devlet, yıpranma ile iş sayısının azaldığı bir programa haizdir: iki emekli olan için sadece
bir yeni eleman istihdam edilmektedir. İş ve gelir yapısı Finlandiya'nın ihracata bağımlı ekonomisi devamlı olarak
dünya pazarına uyarlandı; ve bu olurken de Finlandiya toplumunu değiştirmiştir. 1940'ların nihayetinde süregelen ve
1973'teki ilk petrol krizine dek süren uzun devam eden dünya çapındaki ekonomik patlama, Finlandiya'nın karşılaşmış
olduğu ve yeni meslek yapısı da dâhil oldukça oldukça yönlü ve çeşitlendirilmiş bir ekonomiyle ortaya çıkan bir meydan
okumaydı. Bazı işkolları iş gücünün oldukca durağan bir payını koruyordu. Örneğin, ulaşım ve yapı, her ikisi de 1950 ve
1985 yılları içinde yüzde 7 ila 8 içinde gerçekleşti ve imalatın payı ancak yüzde 22'den yüzde 24'e terfi etti. Bununla
beraber, hem ticari bununla birlikte hizmet işkolları, 1985 senesinde yüzde 21 ve 28 olan işgücüne katılım oranını iki
katına çıkarmıştı. En büyük değişim, tarım ve ormancılıkta çalışan ekonomik açıdan faal nüfusun azalmasıydı; 1950'de
yaklaşık yüzde 50'den 1985'te yüzde 10'a inmişti. Çiftlikler ve ormanlardan ayrılış, diğer işkollarının büyümesi için
gerekli emek gücünü sağlamıştı. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Finlandiya hareketlilik modelleri üzerine meydana
getirilen emekler, bu göçün önemini doğrulamıştır. Sosyologlar, çiftçilik kökenli insanların diğer mesleklerde
Finlandiya'da diğer Batı Avrupa ülkelerinden oldukça daha fazla bulunduğunu keşfettiler. 1980'lerin başındaki
Finlandiya verileri, fazla eğitim gerektirmeyen meslek alanlarının yüzde 30 ila 40'ının çiftçilerin evlatları, üst
seviye mesleklerde yüzde 25 şeklinde Fransa'nın fiyatının iki ila üç katı ve komşu İsveç'ten bile önemli seviyede daha
yüksek bir oran olduğunu gösterdi. Finlandiya, kırsal mesleklerden beyaz yakalı konumlara geçişin el ile meydana
getirilen meslekleri atlayarak direkt olması muhtemel olduğu yönünde öteki Kuzey ülkelerine nazaran de farklıydı.
Finlandiya'daki toplumsal hareketliliği belirleyen en önemli müessir eğitimdir. Anababalarından daha yüksek bir tahsil
seviyesine erişen çocuklar çoğu zaman meslek hiyerarşisinde yükselebilir. Gerekli asgarîliğin ötesinde okullaşmayı
kabul eden sayıların herhangi bir kuşağında üç kat veya dört kat artan kalifiye çalışanlar gelişmekte olan bir
ekonominin gereksinimlerini yansıtıyordu. Bununla birlikte, ileri eğitim veya tahsil almak bazıları için diğerlerinden
daha rahat oldu ve beyaz yakalı çalışanların evlatları hala kendilerini beyaz yakalı çalışanlar haline getirme
olasılığı, çiftçilerin ve mavi yakalı işçilerin evlatlarından daha fazlaydı. Buna ayrıca, beyaz yakalı iş uzmanlarının
evlatları bu sınıfta kalmamaktan daha muhtemel durumdaydı. Ekonomik dönüşüm, gelir yapısını da değiştirdi. Ücret
farklarının azaltılması belirgin bir değişiklik oldu. Gelişmiş bir ekonominin yarattığı artan servet, cenk sonrası
döneme giren geniş gelir anlaşmaları sistemi kanalıyla ücretlilere dağıtılmıştı. Ekonominin örgütlü işkolları,
ekonominin büyüme oranından bile daha fazla ücret zammı almaktaydı. Sonuç olarak, mavi yakalı işçilerin gelirleri,
zaman içinde, alt düzey beyaz yakalı çalışanlara olan ödeneğe daha yakın bir şekilde uymak için geldi ve üst orta
sınıfın geliri, öteki grupların geliriyle bağlantılı olarak geriledi.[30] Yaşam koşullarındaki büyümenin uzun süren
eğilimi, sosyal sınıflar arasındaki azalan farklılıklarla eşleşti; 1990'lı yıllarda acıklı bir halde tersine döndü.
Finlandiya tarihinde ilk defa gelir farkları hızla büyüdü. Bu değişiklik çoğunlukla, ana paradan nüfusun en zengin
kesimine kadar olan gelirin artmasıyla sağlanmıştır.[77] ABD Birleşik Devletleri ekonomisi, çok gelişmiş bir karma
ekonomidir.[26][27] Nominal olarak dünyanın en büyük ve satınalma gücü paritesi bakımından ikinci büyük ekonomisi olup
nominal olarak dünya GSYİH'sinin yüzde 22'sini oluşturmaktadır.[2] ABD dünyadaki teknolojik olarak en kuvvetli
ekonomiye haizdir ve şirketleri teknolojik ilerlemelerde ön sıralarda yahut ön sıralara yakın yer almıştır.[28]
Ekonomisi istikrârlı bir GSYİH gelişme hızı, ılımlı bir işsizlik oranı, yüksek seviyede inceleme ve sermaye
yatırımlarını muhafaza etmiştir.[29] Amerika geniş naturel kaynaklara, gelişmiş bir altyapıya ve yüksek iş
verimliliğine sahiptir.[30] Amerika dünyanın en büyük ticaret ülkelerinden biridir[31] ve dünyanın ikinci büyük
imalatçısıdır.[32] Ayrıca dünyanın en büyük petrol[33] ve doğalgaz üreticisidir.[34] 2013 yılı itibarı ile dünyanın
dokuzuncu yüksek kişi başına GSYİH'e (nominal) ve 10. Yüksek şahıs başına GSYİH'e (SAGP) haizdir.[35][36] ABD öteki
OECD ülkeleri ile kıyaslandığında yaklaşık en yüksek hane ve çalışan gelirine haizdir ve 2010 yılı itibarı ile dördüncü
yüksek ortalama hane gelirine sahiptir.[37][38] Amerika dünyanın en büyük tüketici pazarını temsil etmektedir.[39]
Dünyanın en büyük 500 şirketinin 128'i ABD merkezlidir.[40] ABD Birleşik Devletleri dünyanın en büyük ve en müessir
finansal piyasalardan birine haizdir. New York Menkul Kıymetler Borsası piyasa değeri bakımından dünyanın en büyük
menkul kıymetler borsasıdır.[41] Amerikan doları çoğu uluslararası işlemlerde kullanılan ve dünyanın önde gelen biriki
para birimi olup II. Dünya Savaşı'ndan bu yana uluslararası kuruluşlarda merkezi bir rol oynamaktadır.[42]
İçindekiler 1 Geçmiş 1.1 Sömürge dönemi ve 18. çağ 1.2 19. Asır 1.3 20. Asır 1.4
21. Yüzyıl 2 Veri 3 GSYİH 4 Ekonomik işkollarına nazaran 4.1 Nominal GSYİH dilimi bileşimi 5
İstihdam 6 İşsizlik 6.1 İşkoluna gore istihdam 7 Gelir ve servet 7.1 Gelir ölçüleri 7.2
Gelir eşitsizliği 7.3 Hanehalkı net değeri ve servet eşitsizliği 7.4 Ev sahipliği 7.5 Kârlar ve
ücretler 7.6 Yoksulluk 8 Sağlık hizmeti 8.1 Kapsama 8.2 Kazanımlar 8.3
Maliyetler 9 Ekonomik işkolları bileşimi 10 Enerji, ulaşım ve telekomünikasyon 10.1
Taşımacılık 10.1.1 Karayolu 10.1.2 Demiryolu 10.1.3 Havayolu 10.2
Enerji 10.3 Telekomünikasyon 11 Uluslararası ticaret 12 Mali durum 13 Para birimi ve merkez
bankası 14 Yasa ve hükûmet 14.1 Yönetmelik 14.2 Vergilendirme 14.3 Giderler 14.4
Federal bütçe ve borç 15 İş kültürü 16 Demografik değişiklik 16.1 Yaşlanma 17 Girişimcilik 18
Girişim sermayesi yatırımı 19 Birleşme ve devralmalar 20 Araştırma ve geliştirme 20.1 Durgunluğun
inceleme harcamalarına etkisi 20.2 Araştırmaya yönelik ticaret harcamaları 20.3 Devlet düzeyinde
araştırma harcamaları 20.4 Çokuluslu şirketlerin araştırma harcamaları 20.5 Yüksek teknolojili ürün ve
patent dış satımı 21 Kayda değer şirketler ve piyasalar 21.1 Gelire göre Forbes en iyi 10 Amerika
şirketi 22 Finans 23 Geçmiş istatistikler 23.1 GSYİH 23.2 İstihdam 23.3 Üretim
23.4 Gelir 23.5 Tazminat 23.6 Ücret 23.7 Üretkenlik 23.8 Eşitsizlik 23.9 Sağlık
harcamaları 23.10 Tarife oranları 23.11 Ticaret dengesi 23.12 Enflasyon 23.13 Federal
vergi 23.14 Devlet masrafları 23.15 Borç 23.16 Açık 24 Notlar 25 Kaynakça 26 Dış
linkler Geçmiş Ana madde: ABD Birleşik Devletleri ekonomi zamanı Sömürge süreci ve 18. çağ ABD Birleşik
Devletleri'nin iktisat tarihi, 17. Ve 18. Yüzyıllarda Amerika'daki yerleşimlerle başladı. Amerikan kolonileri, marjinal
olarak başarı göstermiş sömürge ekonomilerinden, 1776'da ABD Birleşik Devletleri haline gelen köle alın terini kullanan
minik, bağımsız bir tarım ekonomisine geçiş yapmış oldu. 19. çağ Washburn ve Moen Üretim Şirketi, Worcester,
Massachusetts, 1876 ABD, 180 yılda dünya ekonomisinin beşte birini oluşturan kocaman, bütünleşik, sanayileşmiş bir
ekonomiye dönüştü. Sonuç olarak, şahıs başına düşen Amerika GSYİH'sı Birleşik Krallık'ın yanı sıra daha ilkin ekonomik
olarak takip etmiş olduğu öteki ülkeleri de nihayetinde aştı. Ekonomi, dünyanın her yerinden milyonlarca adamın
göçmenlerini çekerek yüksek ücretlerini sürdürdü.[kaynak belirtilmeli] 1800'lerin başlangıcında, Amerika Birleşik
Devletleri çiftliklerdeki nüfusun yüzde 80'inden fazlasıyla büyük seviyede tarımsallaştı. Üretimin bir çok kereste ve
testere değirmenleri, dokuma, çizme ve pabuç ile hammadde dönüşümünün ilk aşamalarına odaklanmıştı. Zengin kaynak
bağışları, on dokuzuncu yüzyılda hızlı ekonomik genişlemeye katkıda bulunmuş oldu. Geniş arazi kullanılabilirliği,
çiftçilerin sayısının büyümeye devam etmesine izin vermiş, ancak üretim, hizmet, ulaşım ve diğer işkollarındaki
etkinlikler çok daha hızlı bir halde büyümüştür. Böylece, 1860 yılına kadar Amerika'deki çiftlik nüfusunun payı yüzde
80'den kabaca yüzde 50'ye düşmüştü.[43] 19. Yüzyılda, durgunluklar sıklıkla mali krizlerle çakıştı. 1837 Paniğini,
bankaların başarısızlığı ve ondan sonra çok yüksek işsizlik seviyeleri ile beş senelik bir depresyon izledi.[44] Çünkü
yüzyıllar süresince ekonomideki büyük değişimler sebebiyle, modern durgunlukların ciddiyetini erken durgunluklarla
karşılaştırmak zor olsa gerek.[45] II. Dünya Savaşı'ndan sonra durgunluklar, daha önceki durgunluklardan daha azca
şiddetli görünmektedir, ancak bunun sebepleri belirsizdir.[46] 20. Yüzyıl Kaliforniya, Los Angeles'ta, petrol kuyuları,
1905 Yüzyılın başlangıcında mevcut yenilikler ve halihazırda iyileştirmelerdeki gelişmeler, Amerikan tüketicileri
arasında ömür ölçütlerinde iyileştirmeler için kapıyı açmıştı. Birçok müessese kıstas ekonomileri ve millet çapında
operasyonları uygulamak için daha iyi iletişimden yararlanarak genişçe büyüdü. Bu endüstrilerdeki yoğunlaşma, tutarları
daha yüksek ve daha düşük hale getirecek tekel korkularını artırmıştı, ancak bu şirketlerin çoğu maliyetleri o denli
hızlı düşmekteydi ki, eğilimler bu endüstrilerde daha düşük fiyat ve daha fazla çıktıya yöneliyordu. Birçok işçi, çoğu
zaman dünyanın en yüksek ücretlerini sunan bu büyük işletmelerin başarısını paylaştı.[47] ABD Birleşik Devletleri, en
azından 1920'lerden beri GSYİH açısından dünyanın en büyük milli ekonomisi olmuştur.[48] 1930'ların Büyük Buhranını
takip eden uzun yıllar süresince, durgunluk tehlikesi en ciddi şekilde ortaya çıktığında, hükûmet ekonomiyi yoğun bir
biçimde tükenmeye yönlendirerek yahut tüketicilerin daha çok masraf yapması için vergileri keserek ve para arzında
hızlı büyümeyi teşvik ederek güçlendirmişti. Ekonomiyi istikrâra kavuşturmak için en iyi araçlar hakkındaki görüşler
1930'lar ve 1980'ler içinde önemli ölçüde değişim göstermiştir. 1933'te başlayan Yeni Anlaşma döneminden 1960'ların
Büyük Toplum girişimlerine kadar, milli siyaset yapıcılar esas olarak ekonomiyi etkilemek için Maliye politikasına
dayanıyordu.[kaynak belirtilmeli] Consolidated Vultee Fabrikasındaki Consolidated B-24 Liberator uçakları, Fort Worth,
Teksas, 1943 Yirminci yüzyılın dünya savaşları sırasında, Birleşik Devletler savaşçıların geri kalanından daha iyi
durumdaydı, çünkü Birinci Dünya Savaşı çatışmalarının hiçbiri ve İkinci Dünya Savaşı'nın çatışmalarının nispeten azı
Amerikan topraklarında gerçekleşmedi (ve 48 eyaletten hiçbiri). Yine de, Amerika Birleşik Devletleri'nde bile, savaşlar
fedakârlık anlamına geliyordu. İkinci Dünya Savaşı etkinliğinin zirvesinde, Amerika GSYİH'sının ortalama yüzde 40'ı
harp üretimine ayrılmıştı. Ekonominin büyük alanlarıyla ilgili kararlar büyük seviyede askerî amaçlar için yapılmış ve
nerede ise bütün ilgili girdiler cenk çabasına tahsis edilmişti. Birçok mal karneye bağlandı, fiyatlar ve Ücretler
denetlendi ve birçok dayanıklı tüketim malı artık üretilmedi. İşgücünün büyük kesimleri orduya girmiş, bunlara yarı
ücret ödenmiş ve bunların kabaca yarısı felâket yoluna gönderilmişti.[49] İngiliz ekonomist John Maynard Keynes
tarafınca geliştirilen yaklaşım, seçilmiş yetkililere, harcama ve vergiler ABD Başkanı ve Kongre tarafından kontrol
edildiğinden dolayı ekonomiyi yönetmede öncü bir rol biçmişti. "Bebek Patlaması" olarak malum 1942–1957 döneminde
doğurganlıkta çarpıcı bir artış görüldü; depresyon yıllarında gecikmiş evlilikler, refahtaki bir artış, banliyölerde
tek aile evlerine olan istek (kent içi dairelerin aksine) ve geleceğe dair yeni iyimserlikten kaynaklı çocuk
doğurmalara niçin oldu. Patlama, ortalama 1957'de zirveye ulaşmış, sonrasında az az azalmıştır.[50] 1973'ten sonrasında
yüksek enflasyon, faiz oranları ve işsizlik dönemi, ekonomik etkinliğin genel hızını düzenleyen bir vasıta olarak
maliye politikasına olan itimatı zayıflatmıştır.[51] Amerika ekonomisi 1946'dan 1973'e kadar yaklaşık yüzde 3.8
oranında büyümüşken, gerçek ortalama hanehalkı geliri yüzde 74 (yada yılda yüzde 2.1) artmıştır.[52][53] Son yıllarda
en kötü durgunluk, yitik verim açısından, 2007-08 mali krizi esnasında meydana gelmiş, GSYİH, 2008 ilkbaharından 2009
ilkbaharına kadar yüzde 5.0 düşmüştür. Diğer önemli durgunluklar 1957-58 senesinde gerçekleşti; GSYİH, 1973 petrol
krizinden sonrasında yüzde 3.7 düştüğünde, 1973'ün sonlarından 1975'e kadar yüzde 3.1 düşüş kaydedilmiş ve GSYİH'nın
yüzde 2.9 oranında azaldığı 1981-82 durgunluğunda düşüş yaşanmıştır.[54][55] Son zamanlarda, hafifçe durgunluk 1990-91
gerilemesini, çıktının yüzde 1.3 oranında düşüşünü ve GSYİH'nın yüzde 0.3 oranında kaydığı 2001 durgunluğunu
içeriyordu; 2001 krizi sadece sekiz ay sürmüştü. Öte taraftan, en kuvvetli ve sürdürülebilir gelişme dönemleri, 1961'in
başından 1969'un ortasına, yüzde 53'lük (yılda yüzde 5.1), 1991'in ortalarından 2000'in sonlarına, yüzde 43'lük (yılda
yüzde 3.8) ve 1982'nin sonundan 1990'ların ortasına, yüzde 37'lik (yılda yüzde 4) genişleme olarak gerçekleşmişti.[54]
Mount Pleasant, Iowa'daki bir McDonald's restoranı 1970'lerden bu yana, gelişmekte olan birçok ülke Amerika ile
ekonomik uçurumu kapatmaya başladı. Çoğu durumda, bu, eskiden ABD'de üretilen malların imalatını; nakliye maliyetini
düşürüp, daha yüksek bir kâr amacıyla daha az maliyet için işlerini öteki ülkelere taşımalarından kaynaklanıyordu.
Diğer durumlarda, bazı ülkeler azar azar daha önce ancak ABD ve diğer birkaç ülkenin üretebileceği aynı ürün ve
hizmetleri üretmeyi azar azar öğrenmişti. ABD'deki gerçek gelir artışı yavaşlamıştı. 21. Asır Ayrıca bakınız: 2008-2012
Küresel Ekonomik Kriz Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi, 2001'de alışılmadık derecede yavaş olan bir iş
toparlanması ile durgunluk yaşadı ve işlerin sayısı, 2005 Ocak ayına kadar Şubat 2001 seviyesine çıkmamıştı.[56] Bu
"işsiz kurtarma", bir konut balonunun ve emsalsiz daha geniş bir borç balonunun oluşması ile çakışmış, hanehalkı
borcunun GSYİH'ye payı 2001 yılının ilk çeyreğinde rekor seviyedeki yüzde 70'ten 2008'in ilk çeyreğinde yüzde 99'a
terfi etmiştir. Ev sahipleri, yakıt tüketimi için balon fiyatlı evlerine karşı borç alarak borç seviyelerini
yükseltirken, GSYİH'ya sürdürülebilir olmayan bir destek sağlıyorlardı. Konut tutarları 2006 yılında düşmeye
başladığında, ipoteklerin desteklediği menkul kıymetlerin kıymeti mühim ölçüde düştü ve geleneksel, düzenlenmiş mevduat
bankacılığı sistemini aşan ve aslına bakarsan düzenlemesiz mevduat dışı bankacılık sisteminde bir bankanın eşdeğeri
olmasına niçin olmuştu. Birçok ipotek şirketi ve diğer mevduat dışı bankalar (mesela, yatırım bankaları) 2007-2008'de
ağırlaşan bir krizle yüz yüze kalmış, bankacılık krizi Eylül 2008'de Lehman Brothers'ın iflası ve öteki birtakım
finansal kurumların kurtarılması ile zirveye çıkmıştı.[57] Bush yönetimi (2001–2009) ve Obama yönetimi (2009–2017),
yüksek faiz açıkları ile bankacılık kurtarma programları (Troubled Asset Relief Program, TARP) ve Keynesyen teşvik
uygulamalarını hayata geçirirken, Federal Rezerv sıfıra yakın ürem oranlarını korudu. Hanehalkının, 1947'den bu yana
yalnızca 2009-2012 yıllarında borçlarını ödediği[58] ve toparlanmaya büyük bir mani sunduğu için bu önlemler ekonominin
iyileşmesine destek olmuştu.[57] Reel GSYİH, 2011 yılına kadar kriz öncesi (2007 sonu) zirvesini,[59] 2012 2. çeyreğe
kadar hanehalkı net kıymetini,[60] Mayıs 2014'e kadar ziraat dışı bordro işlerini[56] ve Eylül 2015'e kadar işsizlik
oranını geri kazanmıştır.[61] Bu değişkenlerin her biri, bu tarihlerden durgunluk sonrası kayıt bölgesinde devam etmiş
ve ABD'nin iyileşmesi Nisan 2018'de ikinci en yüksek toparlanma olmuştur.[62] Halkın elinde tuttuğu borç, ulusal
borcun bir ölçüsü, 21. Yüzyıl boyunca 2000 senesinde yüzde 31'den 2009 yılında yüzde 52'ye ve 2017 yılında GSYİH'nın
yüzde 77'sine yükselerek 207 ülke içinde 43. Sırada kendine yer bulmuştur. Gelir eşitsizliği 2007'de zirveye çıkmış ve
büyük durgunluk sırasında düşmüştü, ancak 2017'de hâlâ 156 ülke içinde 41. Sırada yer alıyordu (şu demek oluyor ki,
ülkelerin yüzde 74'ünün daha eşit bir gelir dağılımı vardı).[63] Veri Aşağıdaki tablo 1980-2019 yılları arasındaki
temel ekonomik verileri göstermektedir.[64][65] Yıl Nominal GSYİH (milyar ABD doları) Kişi başına GSYİH
(Amerika doları olarak) GSYİH artışı (reel) Enflasyon payı (yüzde olarak) İşsizlik (yüzde olarak) Bütçe
dengesi (GSYİH'nın yüzde 'si olarak)[66] Halk tarafında tutulan hükûmet borcu (GSYİH'nın yüzde 'si olarak)[67]
Cari hesap dengesi (GSYİH'nın yüzde 'si olarak) 2019 artış21,439.0 artış64,674 artışyüzde 2.2 ▼yüzde
1.8 ▼yüzde 3.5 azalışyüzde −4.6 ▲yüzde 78.9 azalışyüzde −2.5 2018 artış20,494.1 artış62,606
artışyüzde 2.9 ▲yüzde 2.4 ▼yüzde 3.9 azalışyüzde −3.8 ▲yüzde 77.8 azalışyüzde −2.3 2017
artış19,485.4 artış59,895 artışyüzde 2.4 ▲yüzde 2.1 ▼yüzde 4.4 azalışyüzde −3.4 ▼yüzde 76.1
azalışyüzde −2.4 2016 artış18,707.2 artış57,878 artışyüzde 1.6 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 4.9
azalışyüzde −3.1 ▲yüzde 76.4 azalışyüzde −2.4 2015 artış18,219.3 artış56,770 artışyüzde 2.9
artışyüzde 0.1 ▼yüzde 5.3 azalışyüzde −2.4 ▼yüzde 72.5 azalışyüzde −2.4 2014 artış17,521.9
artış54,993 artışyüzde 2.6 artışyüzde 1.6 ▼yüzde 6.2 azalışyüzde −2.8 ▲yüzde 73.7 azalışyüzde
−2.1 2013 artış16,691.5 artış52,737 artışyüzde 1.8 artışyüzde 1.5 ▼yüzde 7.4 azalışyüzde
−4.0 ▲yüzde 72.2 azalışyüzde −2.1 2012 artış16,155.3 artış51,404 artışyüzde 2.2 ▲yüzde 2.1
▼yüzde 8.1 azalışyüzde −5.7 ▲yüzde 70.3 azalışyüzde −2.6 2011 artış15,517.9 artış49,736
artışyüzde 1.6 ▲yüzde 3.1 ▼yüzde 8.9 azalışyüzde −7.3 ▲yüzde 65.8 azalışyüzde −2.9 2010
artış14,964.4 artış48,311 artışyüzde 2.5 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 9.6 azalışyüzde −8.6 ▲yüzde
60.8 azalışyüzde −2.9 2009 azalış14,418.7 azalış46,909 azalışyüzde −2.8 ▼yüzde −0.3 ▲yüzde
9.3 azalış−9.8yüzde ▲yüzde 52.3 azalışyüzde −2.6 2008 artış14,718.6 artış48,302 azalışyüzde
−0.3 ▲yüzde 3.8 ▲yüzde 5.8 azalışyüzde −4.6 ▲yüzde 39.4 azalışyüzde −4.6 2007 artış14,477.6
artış47,955 artışyüzde 1.8 ▲yüzde 2.9 Sabityüzde 4.6 azalışyüzde −0.8 ▼yüzde 35.2 azalışyüzde
−4.9 2006 artış13,855.9 artış46,352 artışyüzde 2.7 ▲yüzde 3.2 ▼yüzde 4.6 azalışyüzde −0.1
▼yüzde 35.4 azalışyüzde −5.8 2005 artış13,093.7 artış44,218 artışyüzde 3.3 ▲yüzde 3.4 ▼yüzde
5.1 azalışyüzde −1.2 ▲yüzde 35.8 azalışyüzde −5.7 2004 artış12,274.9 artış41,838 artışyüzde
3.8 ▲yüzde 2.7 ▼yüzde 5.5 azalışyüzde −2.3 ▲yüzde 35.7 azalışyüzde −5.1 2003 artış11,510.7
artış39,592 artışyüzde 2.8 ▲yüzde 2.3 ▲yüzde 6.0 azalışyüzde −2.8 ▲yüzde 34.7 azalışyüzde −4.1
2002 artış10,977.5 artış38,114 artışyüzde 1.8 artışyüzde 1.6 ▲yüzde 5.8 azalışyüzde −1.7
▲yüzde 32.7 azalışyüzde −4.1 2001 artış10,621.9 artış37,241 artışyüzde 1.0 ▲yüzde 2.8 ▲yüzde
4.7 artışyüzde 1.2 ▲yüzde 31.5 azalışyüzde −3.7 2000 artış10,284.8 artış36,433 artışyüzde
4.0 ▲yüzde 3.4 ▼yüzde 4.0 artışyüzde 2.3 ▼yüzde 33.7 azalışyüzde −3.9 1999 artış9,660.6
artış34,602 artışyüzde 4.7 ▲yüzde 2.2 ▼yüzde 4.2 artışyüzde 1.3 ▼yüzde 38.3 azalışyüzde −3.0
1998 artış9,089.2 artış32,929 artışyüzde 4.5 artışyüzde 1.5 ▼yüzde 4.5 artışyüzde 0.8
▼yüzde 41.7 azalışyüzde −2.4 1997 artış8,608.5 artış31,554 artışyüzde 4.5 ▲yüzde 2.3 ▼yüzde
4.9 azalışyüzde −0.2 ▼yüzde 44.6 azalışyüzde −1.6 1996 artış8,100.1 artış30,047 artışyüzde
3.8 ▲yüzde 2.9 ▼yüzde 5.4 azalışyüzde −1.3 ▼yüzde 47.0 azalışyüzde −1.5 1995 artış7,664.1
artış28,763 artışyüzde 2.7 ▲yüzde 2.8 ▼yüzde 5.6 azalışyüzde −2.1 ▼yüzde 47.7 azalışyüzde −1.5
1994 artış7,308.8 artış27,756 artışyüzde 4.0 ▲yüzde 2.6 ▼yüzde 6.1 azalışyüzde −2.8 ▼yüzde
47.8 azalışyüzde −1.7 1993 artış6,878.7 artış26,442 artışyüzde 2.7 ▲yüzde 3.0 ▼yüzde 6.9
azalışyüzde −3.7 ▲yüzde 47.9 azalışyüzde −1.2 1992 artış6,539.3 artış25,467 artışyüzde 3.6
▲yüzde 3.0 ▲yüzde 7.5 azalışyüzde −4.5 ▲yüzde 46.8 azalışyüzde −0.8 1991 artış6,174.1
artış24,366 azalışyüzde −0.1 ▲yüzde 4.2 ▲yüzde 6.9 azalışyüzde −4.4 ▲yüzde 44.1 Sabityüzde 0.0
1990 artış5,979.6 artış23,914 artışyüzde 1.9 ▲yüzde 5.4 ▲yüzde 5.6 azalışyüzde −3.7 ▲yüzde
40.9 azalışyüzde −1.3 1989 artış5,657.7 artış22,879 artışyüzde 3.7 ▲yüzde 4.8 ▼yüzde 5.3
azalışyüzde −2.7 ▼yüzde 39.4 azalışyüzde −1.8 1988 artış5,252.6 artış21,442 artışyüzde 4.2
▲yüzde 4.1 ▼yüzde 5.5 azalışyüzde −3.0 ▲yüzde 39.9 azalışyüzde −2.3 1987 artış4,870.2
artış20,063 artışyüzde 3.5 ▲yüzde 3.6 ▼yüzde 6.2 azalışyüzde −3.1 ▲yüzde 39.6 azalışyüzde −3.3
1986 artış4,590.1 artış19,078 artışyüzde 3.5 artışyüzde 1.9 ▼yüzde 7.0 azalışyüzde −4.8
▲yüzde 38.5 azalışyüzde −3.2 1985 artış4,346.8 artış18,232 artışyüzde 4.2 ▲yüzde 3.5 ▼yüzde
7.2 azalışyüzde −4.9 ▲yüzde 35.3 azalışyüzde −2.7 1984 artış4,040.7 artış17,099 artışyüzde
7.3 ▲yüzde 4.4 ▼yüzde 7.5 azalışyüzde −4.6 ▲yüzde 33.1 azalışyüzde −2.3 1983 artış3,638.1
artış15,531 artışyüzde 4.6 ▲yüzde 3.2 ▼yüzde 9.6 azalışyüzde −5.7 ▲yüzde 32.2 azalışyüzde −1.1
1982 artış3,345.0 artış14,410 azalışyüzde −1.9 ▲yüzde 6.2 ▲yüzde 9.7 azalışyüzde −3.8
▲yüzde 27.9 azalışyüzde −0.2 1981 artış3,211.0 artış13,966 artışyüzde 2.6 ▲yüzde 10.4 ▲yüzde
7.6 azalışyüzde −2.5 ▼yüzde 25.2 artışyüzde 0.2 1980 2,862.5 12,575 azalışyüzde −0.2 ▲yüzde
13.5 ▼yüzde 7.2 azalışyüzde −2.6 ▲yüzde 25.5 artışyüzde 0.1 GSYİH Üç aylık gayri safi yurt içi hasıla
Amerika'nin Reagan'dan Obama'ya kadar geçen müddette toplam gerçek (enflasyona nazaran düzeltilmiş) GSYİH artışı.[68]
2012 yılı için Amerika eyaletleri ve öteki ülkeler arasında GSYİH'nın ortalama karşılaştırması Ana madde: Amerika
Birleşik Devletleri iktisat tarihi > 1790-2006 GSYİH'sı Amerika'nin nominal GSYİH'sı, 2017 senesinde 19,5 trilyon
dolar olmuştur. Yıllık GSYİH, 2018 yılının ilk çeyreğinde 20 trilyon doları aştığında, nominal GSYİH 20.1 trilyon
dolara ulaşmıştı. ABD GSYİH'sının yaklaşık yüzde 70'i kişisel tüketimdir, iş yatırımları yüzde 18, hükûmet harcamaları
yüzde 17 (federal, eyalet ve mahalli, ancak tüketimde olan sosyal emniyet gibi aktarma ödemeleri hariç) seviyesinde ve
net ihracat Amerika tecim açığı nedeniyle yüzde 3 oranında olumsuz yöndedir.[69] Reel gayri safi yurt içi hasıla
(GSYİH) 2019 yılının 2. çeyreğinde yüzde 2.0 oranında artmış, 3. çeyrekte ise reel GSYİH yüzde 1.9 artmıştır.[70] Hem
üretim bununla beraber gelirin bir ölçüsü olan gerçek gayri safi yurt içi hasıla 2017 yılında yüzde 2.3, 2016 senesinde
yüzde 1.5 ve 2015 yılında yüzde 2.9 oranında artmıştır. Reel GSYİH başkan Trump yönetimi altında 2018 yılının ilk
çeyreğinde senelik olarak yüzde 2.2, 2018'in ikinci çeyreğinde yüzde 4.2, 2018'in üçüncü çeyreğinde yüzde 3.4 ve
2018'in dördüncü çeyreğinde yüzde 2.2 oranında büyümüştür; ikinci çeyrek, 2014'ün üçüncü çeyreğinden bu yana en iyi
büyüme oranını oluştururken, 2018'de senelik yüzde 2,9 olan GSYİH büyümesi, son on yıldaki ekonominin en iyi
başarımıydı.[71] 2014 yılı itibarıyla Çin, ABD'yi satın alma gücü paritesi dönüşüm oranlarında ölçülen GSYİH açısından
en büyük iktisat olarak geçmiştir. Amerika bu dönüm noktasından bir asırdan fazla bir süredir en büyük ekonomiydi; Çin,
son 40 yılın her biri için ABD gelişme oranını üçe katladı. 2017 itibarıyla, bir toplam olarak Avrupa Birliği,
Amerika'den yaklaşık yüzde 5 daha büyük bir GSYİH'ya sahipti.[72] Kişi başına düşen reel GSYİH (2009 doları cinsinden
ölçülür) 2017'de 52.444 dolardı ve 2010'dan beri her sene artmaktadır. 1960'larda yaklaşık yılda yüzde 3.0, 1970'lerde
yüzde 2.1, 1980'lerde yüzde 2.4, 1990'larda yüzde 2.2, 2000'lerde yüzde 0.7 ve 2010'dan 2017'ye kadar yüzde 0.9 gelişme
görülmüştür.[73] 2000 yılından bu yana yavaş büyüme nedenleri ekonomistler tarafından tartışılmaktadır ve bu, yaşlanan
demografi, işgücünde daha yavaş nüfus ve gelişme, daha yavaş bereketlilik artışı, azaltılmış kurumsal yatırım, talebi
azaltan daha yüksek gelir eşitsizliği, büyük yeniliklerin eksikliği ve azaltılmış emek gücü bilgilerini içerebilir.[74]
ABD, 2017 yılında kişi başına GSYİH bakımından 220 ülke içinde 20. Sırada yer aldı.[75] Çağdaş Amerika Başkanları
içinde Bill Clinton periyodu, ikinci Reagan ve üçüncü Obama olmak üzere; iki devre boyunca en yüksek birikimli yüzde
reel GSYİH artışına sahip dönemdi.[71] Dünya Bankası'na gore ülkenin GSYİH'sının gelişimi:[76] ABD gerçek GSYİH'sı,
2000'den 2014'ün ilk yarısına kadar ortalama yüzde 1.7 oranında büyüdü; bu 2000'e kadar tarihsel ortalamanın ortalama
yarısı kadar bir orandır.[77] Ekonomik işkollarına göre Nominal GSYİH dilimi bileşimi Nominal GSYİH dilimi oluşumu,
2015'te milyon dolar olarak 2005 sabit fiyatlarıyla.[78] No. Ülke/Ekonomi Reel GSYİH Tarım Sanayi
Hizmet – Dünya 60,093,221 1,968,215 16,453,140 38,396,695 1 Amerika 15,160,104
149,023 3,042,332 11,518,980 Nominal GSYİH dilimi oluşumu, 2015'te milyon dolar olarak 2005 durağan
fiyatlarıyla.[79] No. Ülke/Ekonomi Nominal GSYİH Tarım Sanayi Hizmet 1 ABD 18,624,450
204,868.95 3,613,143.3 14,806,437.75 *CIA World Factbook'tan yüzdelik değerler[80] İstihdam ABD Başkanı
tarafından meydana getirilen iş büyümesi, açılıştan sonraki aydan dönem sonuna kadar kümülatif yüzde değişimi olarak
ölçüldü.[81] Panel şemasında 2014-2017 döneminde yıllık olarak ölçülen dokuz temel ekonomik değişken gösterilmektedir.
2014-2016 yılları Başkan Obama'nın ikinci dönemiydi, 2017 ise Başkan Trump'ın ilk dönemiydi. Ayrıntı sayfasındaki
alıntılara bakınız. Daha fazla bilgi: Amerika Birleşik Devletleri'nde en büyük işverenler listesi ve Amerika
eyaletlerinin istihdam oranına göre sıralaması Çin, Hindistan ve Avrupa Birliği'nin arkasından 2017'de dünyanın en
büyük dördüncü işgücü olan ABD işgücü ortalama 160.4 milyon kadardı.[82] Hükûmet (federal, eyalet ve mahalli) 2010
senesinde 22 milyon istihdam sağlamış oldu.[83] Küçük işletmeler, Amerikan istihdamının yüzde 53'ünü temsil eden
ülkenin en büyük işvereni konumundadır.[84] İstihdamın ikinci büyük oranı, ABD işgücünün yüzde 38'ini kullanan büyük
işletmelere aittir.[84] Ülkenin özel kesim mensupları, çalışan Amerikalıların yüzde 91'ini oluşturur. Devlet kesimi
çalışanları, ABD mensuplarının yüzde 8'ini oluşturmaktadır. Amerika'deki tüm işletmelerin yüzde 99'undan fazlası küçük
işletmelerdir.[84] ABD'deki 30 milyon küçük işletme, yeni oluşturulan işlerin yüzde 64'ünü temsil etmektedir
(yaratılanlar [eksi] kaybolanlar).[84] Küçük işletmelerdeki işler, son on yılda yaratılanların yüzde 70'ini
oluşturmuştur.[85] Küçük işletmelerde, büyük işletmelere nazaran istihdam edilen Amerikalıların oranı, bazı minik
işletmeler büyük işletmeler haline geldiğinden ve küçük işletmelerin yarısından fazlası 5 yıldan fazla süre hayatta
kalmış olduğu için, istihdam nispeten yıldan yıla aynı seviyelerde kalmıştır.[84] Büyük işletmeler içinde, dünyanın en
büyük şirketleri ve işverenleri olan birkaç Amerikan firması vardır. Bunlar içinde, hem dünyanın en büyük şirketi
bununla birlikte en büyük hususi sektör işvereni olan Walmart bulunmaktadır. Walmart, dünya genelinde 2.1 milyon insanı
ve sadece Amerika'de 1.4 milyon çalışanı istihdam etmektedir.[86][87] ABD'de yaklaşık 30 milyon minik işletme
bulunmakta; Hispanikler, Afrikalı Amerikalılar, Asyalı Amerikalılar ve Yerli Amerikalılar (ülke nüfusunun yüzde 35'i)
şeklinde azınlıklar, ülkenin işletmelerinin 4.1 milyonuna haizdir.[88] Azınlıklara ilişkin işletmeler yaklaşık 700
milyar dolar gelir elde etmekte ve ABD'de 5 milyona yakın işçi çalıştırmaktadırlar.[84][89] Amerikalılar, OECD ülkeleri
içinde en yüksek ortalama çalışan gelirine haizdir. 2008 itibarıyla ABD'deki ortalama hanehalkı geliri 52.029 Amerika
dolarıdır.[90] ABD'de ortalama 284.000 çalışan insanın iki tam zamanlı işi vardır ve 7.6 milyonun tam zamanlı
istihdamlarına ayrıca yarı zamanlı işleri vardır.[83] Amerika'deki tüm çalışan bireylerin yüzde 12'si bir işçi
sendikasına üyedir ve bir çok sendika üyesi hükûmet için çalışmaktadır.[83] Son birkaç on yılda Amerika'deki sendika
üyeliğinin azalması, emeğin ekonomideki payıyla paraleldir.[91][92][93][94] Dünya Bankası, işçileri işe alma ve işten
çıkarma mevzularında ilk sırada ABD'yi gösteriyor.[95] ABD Birleşik Devletleri yasal olarak işçilerinin ücretli
tatilini yada ücretli hastalık günlerini güvence etmeyen tek gelişmiş ekonomidir ve diğerleri Papua Yeni Gine, Surinam
ve Liberya olmak üzere yasal bir hak olarak ücretli aile izni olmayan hayattaki ancak birkaç ülkeden
biridir.[96][97][98] 2014 senesinde, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu, ABD'yi işçi sendikalarına verilen yetki ve
haklar mevzusunda üçüncü en düşük puan olan 5 üzerinden 4 ile derecelendirdi.[99][100] İş teorisyeni Jeffrey Pfeffer ve
politika bilimci Daniel Kinderman da dâhil olmak suretiyle birtakım bilim insanları, Amerika'de yönetimle ilgili artan
verim baskısı ve toksik çalışma ortamları, güvencesizlik ve uzun saatler benzer biçimde çalışanlara uygulanan
zorluklarla ilgili çağdaş istihdam uygulamaları, yıllık 120.000'den fazla ölümden görevli olabilir; bu da işyerinin
kendisini Amerika Birleşik Devletleri'nde beşinci önde gelen ölüm sebebi haline getirmektedir.[101][102][103] İşsizlik
U3 ve U6 ölçümleri için işsizlik oranı eğilimlerini gösteren 2000-2017 yıllarını içeren çizgi grafiği. Ana maddeler:
ABD Birleşik Devletleri'nde işsizlik ve Amerika'deki işsizlik oranına gore eyaletler sıralaması Aralık 2017
itibarıyla, Amerika'deki işsizlik payı yüzde 4.1[104] yada 6,6 milyon kişiydi.[105] Hükûmetin yarı zamanlı yetersiz
istihdamı içeren daha geniş U-6 işsizlik payı yüzde 8.1[106] yada 8.2 milyon kişiden oluşuyordu. Bu rakamlar, yaklaşık
327 milyon benlik bir ABD nüfusuna gore ortalama 160.6 milyon benlik[107] bir sivil işgücü gözetilerek
hesaplanmıştı.[108] Büyük Durgunluğun arkasından 2009 ve 2010 içinde, ortaya çıkmakta olan işi olmayan geri
kazanımları problemi, Ocak 2010'dan bu yana 6 aydan uzun zamandır iş arayan 6 milyondan fazla işçiyle uzun vadeli çok
yüksek işsizlik oranlarına niçin oldu. Bu özellikle yaşlı işçileri etkiledi.[109] Durgunluğun Haziran 2009'da sona
ermesinden bir sene sonra, göçmenler ABD'de 656.000 iş kazanırken, Amerika doğumlu işçiler kısmen yaşlanan bir ülke
(nispeten daha fazla beyaz emekliler) ve demografik değişiklikler nedeniyle bir milyondan fazla iş kaybetti.[110] Nisan
2010'da resmî işsizlik oranı yüzde 9,9, hükûmetin daha geniş U-6 işsizlik oranı yüzde 17,1 idi.[111] Şubat 2008 ve
Şubat 2010 tarihleri içinde, ekonomik nedenlerle yarı zamanlı çalışan kişi sayısı (yani, tam zamanlı çalışmayı tercih
eden), iki yıllık dönemde yarı zamanlı çalışanlarda yüzde 83 artışla 4 milyondan 8,8 milyona yükseldi.[112] 2013
yılına gelindiğinde, işsizlik oranı yüzde 8'in altına düşmesine karşın, uzun vadeli işsizlerin rekor payı ve hanehalkı
gelirinin azalmaya devam etmesi işsiz bir toparlanmanın göstergesi olarak kaldı.[113] Bununla beraber, bordro işlerinin
sayısı, ekonominin iyileşmesiyle Mayıs 2014'e kadar durgunluk öncesi (Kasım 2007) seviyesine geri döndü.[114] Savaş
sonrası dönemde daha yüksek olduktan sonrasında, ABD işsizlik oranı 1980'lerin ortalarında yükselen Euro bölgesi
işsizlik oranının altına düştü ve o zamandan beri neredeyse sürekli olarak mühim ölçüde daha düşük
kaldı.[115][116][117] 1955'te Amerikalıların yüzde 55'i hizmet işkolunda, yüzde 30 ile yüzde 35 arası endüstride ve
yüzde 10 ile yüzde 15 arası tarımda çalıştı.[118] 1980 yılına gelindiğinde, hizmetlerde yüzde 65'in üzerinde, yüzde 25
ila yüzde 30 arası sanayide ve yüzde 5'in altındaki nüfus tarımda istihdam edildi. Erkek işsizliği, kadınlarınkinden
mühim ölçüde daha yüksek olmaya sürmüştür (2009'da yüzde 9.8'e mukabil yüzde 7.5). Beyazlar arasındaki işsizlik,
Afroamerikalılara gore oldukca daha düşük olmaya devam ediyor (2009'da da yüzde 8,5'a karşılık yüzde 15,8'de).[119]
Gençler arasındaki işsizlik payı Temmuz 2009'da yüzde 18.5'ti; 1948'den bu yana o aydaki en yüksek orandı.[120] Genç
Afroamerikalıların işsizlik oranı Mayıs 2013'te yüzde 28,2 idi.[121] İşkoluna bakılırsa istihdam Ana madde: ABD'de
endüstri sektörü istihdamı 2012 yılında tahmin edilmiş olduğu şeklinde Amerika istihdamı, hizmetler işkolunda yüzde
79,7, üretim işkolunda yüzde 19,2 ve tarım işkolunda yüzde 1,1 gibi bölünmüştür.[122] ABD'nin endüstri dışı
işkollarına göre Şubat 2013 ziraat dışı istihdamı için kaynağa bakınız:[[123]] Gelir ve servet ABD'de reel yaklaşık
hanehalkı geliri (1984–2017) 1979, 2007 ve 2015 yıllarında hanehalkının yüzde 1'i tarafından kazanılan gelirin (vergi
öncesi ve vergi sonrası) oranı (Kongre Bütçe Ofisi verileri). İlk tarih (1979), 1980 öncesi dönemi daha eşitlikçi
yansıtırken, 2007, 1980 sonrası devrin en yüksek eşitsiz olduğu sene ve 2015 kıymeti, Büyük Durgunluğun kalıntı
etkileri ile beraber Obama vergi artışlarını en üst yüzde 1'e yansıtıyor.[124] Federal Reserve Tüketici Finansman
Anketi'nden 2013 ve 2016 için vergi öncesi Amerika aile geliri ve net kıymet dağılımı.[125] Ana maddeler: Amerika
Birleşik Devletleri'nde gelir ve ABD Birleşik Devletleri'nde servet Ayrıca bakınız: ABD Birleşik Devletleri'nde şahsi
gelir, Amerika Birleşik Devletleri'nde hanehalkı geliri, Amerika Birleşik Devletleri'nde gelir eşitsizliği, ABD
Birleşik Devletleri'nde refah ve Kişi başına gelire göre ABD Birleşik Devletleri ilçeleri Gelir ölçüleri Orta sınıf
gelirin iyi bir ölçüsü olan reel (kısaca enflasyona nazaran düzeltilmiş) yaklaşık hanehalkı geliri, 2016'da rekor bir
düzeyle, $59,039 dolar olarak ölçülmüştü. Bununla beraber, ancak orta derslik aile hasılatının satın alma gücü son 20
senedir çok durgun yada aşağı yönlü olmuştur ve 1998'de belirlenen önceki rekorun derhal üstünde gerçekleşmiştir.[126]
2013 senesinde çalışan tazminatı 8.969 trilyon dolar iken, brüt özel yatırım ise 2.781 trilyon dolardı.[127]
Amerikalılar OECD ülkeleri içinde en yüksek ortalama hane gelirine sahipken, 2010 senesinde dördüncü en yüksek ortalama
hane gelirine sahipti, ikinci en yüksek 2007 yılıydı.[37][38] Bir analize göre Amerika Birleşik Devletleri'ndeki orta
derslik gelirler 2010 yılında Kanada'dakilerle bağdaşmış ve 2014 yılına kadar geride kalmış olabilirken, öteki bazı
gelişmiş ekonomiler son yıllarda boşluğu kapatmıştır.[128] Gelir eşitsizliği Gelir eşitsizliği küresel olarak
tartışılan bir mevzu halini aldı. CIA World Factbook'a göre, ABD gelir eşitsizliğinde 2017'de 156 ülke arasında 41.
Sırada yer aldı (kısaca, ülkelerin yüzde 74'ü daha eşit bir gelir dağılımına sahipti).[129] Kongre Bütçe Ofisi'ne göre,
hanehalklarının yüzde 1'i, 1979'da vergi öncesi gelirin yüzde 9'unu, 2007'de yüzde 19'unu ve 2014'te yüzde 17'sini
kazanmıştır. Vergi sonrası gelir için, bu rakamlar sırayla yüzde 7, yüzde 17 ve yüzde 13 idi. Bu rakamlar, 1979 ve 2007
yılları içinde üst seviye kazananlar tarafınca elde edilen gelirlerin payını 1979 ve 2007 arasında ikiye katlamış,
arkasından Büyük Durgunluk ve Başkan Barack Obama tarafınca 2013 senesinde uygulanan vergi oranları ve yeniden dağıtım
politikalarının ardından bir miktar düşmüştür (yani Uygun Bakım Yasası ile üst yüzde 1 ve düşük gelirli kişilere
yönelik yardımlar için Bush Vergi Kesintilerinin sona ermesi).[130] 2012 hasılatını 1979 gelir dağılımını (1950–1980
arasındaki eşitlikçi dönemi temsil eden) kullanarak yine değerlendiren ailelerin yüzde 99'u yaklaşık 7,100 dolar daha
fazla gelir elde edecekti.[131] Amerika Birleşik Devletleri'nde 2005'ten 2012'ye kadar bir çok büyükşehir bölgesinde
(3'te 2'den fazla miktarda) gelir eşitsizliği artmaktaydı.[132] Gelir elde edenlerin ilk yüzde 1'i 2009'dan 2015'e
kadar olan gelir kazançlarının yüzde 52'sini oluştururken, gelirlerin devlet transferleri hariç piyasa geliri olarak
tanımlandığı,[133] toplam gelir payları 1976'da yüzde 9'dan 2011'de yüzde 20'ye doğrusu iki katına çıktı.[134] 2014
OECD tutanağına nazaran, toplam vergi öncesi piyasa gelir artışının yüzde 80'i 1975'ten 2007'ye kadar ilk yüzde 10'a
terfi etmiştir.[135] Bir dizi ekonomist ve diğerleri, gelir eşitsizliği ile ilgili artan endişeleri dile getirerek,
"derinden kaygı verici",[136] adaletsiz,[137] demokrasi/sosyal istikrar için bir vehamet[138][139][140] ya da milli bir
gerilemenin işareti olarak adlandırdılar.[141] Yale profesörü Robert Shiller şöyle dedi: "Bugün karşı karşıya olduğumuz
en mühim sıkıntı, bence, ABD Birleşik Devletleri'nde ve dünyanın başka yerlerinde artan eşitsizliktir."[142] Paris
Ekonomi Okulu'ndan Thomas Piketty, 1980 sonrası eşitsizlikteki artışın, ülkenin finansal istikrarsızlığına katkıda
bulunarak 2008 krizinde rol oynadığını savunuyor.[143] 2016'da ekonomistler Peter H. Lindert ve Jeffrey G. Williamson,
eşitsizliğin ülkenin kuruluşundan bu yana en yüksek seviyede olduğunu iddia etti.[144] 2018 senesinde, gelir
eşitsizliği, 0.485'lik bir Gini katsayısı ile ABD Sayım Bürosu tarafından kaydedilen en yüksek seviyedeydi.[145]
Diğerleri, eşitsizlik konusunun, kronik işsizlik ve durgun büyüme gibi reel sorunları düşündüklerinden siyasi bir
oyalama olduğunu söyleyerek aynı fikre katılmıyorlar.[146][147] George Mason Üniversitesi iktisat profesörü Tyler
Cowen, eşitsizliği "kırmızı bir ringa balığı" olarak nitelendirerek,[148] bir ülke içindeki artışını yönlendiren
etkenlerin aynı anda küresel olarak azalmasını sağlayabileceğini ve eşitsizliği azaltmaya yönelik tekrar dağıtım
politikalarının durgun ücretlerin aslolan sorunu ile ilgili iyiden daha fazla zarar verebileceğini savunarak reel
sıkıntı olabileceğini söyledi.[149] Robert Lucas Jr., Amerikan yaşam ölçütlerinin karşılaşmış olduğu belirgin
probleminin oldukça fazla büyüyen bir hükûmet bulunduğunu ve bu son politikanın, Avrupa tarzı vergilendirme, refah
masrafları ve düzenleme yönünde değişerek, müddetsiz olarak Amerika'yi mühim ölçüde daha düşük, Avrupa düzeyinde bir
gelir yörüngesine sokuyor olabileceğini savunmuştur.[150][151] Bazı araştırmacılar, eşitsizlik eğilimleri hakkında
iddialarla alakalı temel verilerin doğruluğuna itiraz ettiler[152][153] ve ekonomistler Michael Bordo ve Christopher M.
Meissner, 2008 mali krizi için eşitsizliğin suçlanamayacağını savundular.[154] Kongre Araştırma Servisi tarafından
hazırlanan bir rapora nazaran, kapital hasılatı vergilerinde ilerlemenin azalması, 1996'dan 2006'ya kadar ABD'de genel
gelir eşitsizliğinin artmasına en büyük katkıda bulunmuştur.[155] 2010 yılı itibarıyla Amerika, OECD ülkeleri içinde
Türkiye, Meksika ve Şili'nin peşinden dördüncü en geniş gelir dağılımına sahipti.[156][157][158] Brookings Enstitüsü
Mart 2013'te gelir eşitsizliğinin artmakta ve kalıcı hale gelmekte olduğunu ve Amerika'deki toplumsal hareketliliği
keskin bir halde azalttığını söylemişti.[159] OECD, İskandinav ülkeleri, Avustralya, Kanada, Almanya, İspanya ve
Fransa'nın peşinden, sosyal hareketlilikte ABD'nin 10. Sırada yer aldığını belirtmiştir.[160] Gelişmiş büyük ülkelerden
ancak İtalya ve Büyük Britanya'nın hareketliliği daha düşüktür.[161] Bu, kısmen fakir evlatları ekonomik açıdan mağdur
bırakan[162] Amerikan yoksulluğunun derinliğine atfedilmiş olsa da, ötekiler ABD’de nispi bir artışın yapay geliri
sıkıştırmalı ülkelerde daha yüksek ve daha yaygın olarak dağıtılan gelir aralığından ötürü matematiksel olarak, biri
ABD'de daha fazla hareketlilikten hoşlansa ve bu tür internasyonal karşılaştırmaların ne kadar anlamlı olduğunu
sorgulamış olsa bile, zor olduğunu gözlemlemişlerdir.[163] 1970'lerden beri bereketlilik ve yaklaşık gelirler arasında
genişleyen bir boşluk bulunmaktadır.[164] Verimlilik ve gelir artışı arasındaki uçurumun başlıca nedeni, çalışan kişi
başına düşen saatlerdeki düşüştür.[165] Diğer nedenler arasında işgücüne giren göçmenlerin (Güncel Nüfus Anketi gelir
verilerinde sayılmayan) işçi tazminatının bir oranı olarak nakit dışı kazançların artması, İşgücü İstatistikleri Bürosu
ve Güncel Nüfus Anketi tarafından farklı enflasyon ayarlayıcılarının kullanması da dahil olmak suretiyle istatistiksel
çarpıtmalar, daha azca emek yoğun işkollarına yönelik üretkenlik artışları, emekten ana paraya kayma gelirleri beceri
açığı odaklı ücret eşitsizliği, verimlilik, gizli teknoloji kaynaklı amortisman artışları ve ithalat fiyat ölçüm
problemleri ile yanlış şişirilmiş ve/yada savaş sonrası afet durumlarında olup biten gelir dalgalanmasının peşinden
organik bir ayarlama periyodu bulunmaktadır.[146][166][167][168][169] OECD tarafından yapılan bir 2018 çalışmasına
gore, işi olmayan ve risk altındaki işçilerin hemen hemen asla devlet desteği almadıkları ve oldukca cılız bir toplu
pazarlık sistemi tarafınca daha da geri çekildikleri göz önüne alındığında, ABD oldukça daha yüksek gelir eşitsizliği
ve düşük gelirli işçilerin daha büyük bir yüzdesine sahiptir.[170] Hanehalkı net kıymeti ve servet eşitsizliği
Şablon:Bar chart 2017 yılının dördüncü çeyreği itibarıyla, ABD'deki toplam hanehalkı net kıymeti, 2016 yılına
bakılırsa 5,2 trilyon dolar artarak 99 trilyon dolar olmuştur. Bu artış hem borsa aynı zamanda konut fiyat artışlarını
yansıtmaktadır. Bu önlem 2012 4. çeyrekten beri kayıtlar oluşturmaktadır.[171] Eşit şekilde bölünmüşse, 99 trilyon
dolar hane başına yaklaşık 782.000 dolar (yaklaşık 126.2 milyon hane için) yada şahıs başına 302.000 dolar demektir.
Bununla birlikte, ortalama hanehalkı net değeri (yani, bu seviyenin altındaki ve üstündeki ailelerin yarısı), 2016
senesinde 97.300 dolar idi. Ailelerin yüzde 25'inin ortanca net değeri sıfır iken, 25 ila 50'nci yüzdeliğin ortanca net
kıymeti 40.000 dolardı.[172] Servet eşitsizliği gelir eşitsizliğinden daha eşit değildir, en iyi yüzde 1 hanehalkı
2012'de net değerin yaklaşık yüzde 42'sine sahipken, bu 1979'da yüzde 24'e mukabil gelmekteydi.[173] Federal Reserve
tarafınca Eylül 2017 tutanağına bakılırsa, servet eşitsizliği rekor seviyelerde idi; en iyi yüzde 1, ülkenin 2016'daki
servetinin yüzde 38.6'sını test ediyordu.[174] 2017 Haziran ayında gösterilen Boston Consulting Group raporu,
Amerikalıların yüzde 1'inin 2021 yılına kadar ülkenin servetinin yüzde 70'ini test edeceğini bildirdi.[175] En
varlıklı yüzde 10'u tüm finansal varlıkların yüzde 80'ine haizdir.[176] Amerika'deki servet eşitsizliği, İsviçre ve
Danimarka dışındaki bir çok gelişmiş ülkeden daha fazladır.[177] Miras kanalıyla edinilen servet, zengin olan birçok
Amerikalı'nın niçin "mühim bir kafa başlangıcı" yaşadığını açıklamaya destek olabilir.[178][179] Eylül 2012'de,
Politika Çalışmaları Enstitüsü'ne nazaran, Forbes'in en varlıklı 400 Amerikalısının "yüzde 60'ından fazlası" "mühim bir
ayrıcalık arasında büyümştü".[180] Ortalama hanehalkı refahı ABD'de yüzde 35 düşmüş, Büyük Durgunluk nedeniyle 2005 ve
2011 içinde 106.591 dolardan 68.839 dolara inmiştir, sadece yukarıda belirtildiği benzer biçimde düzelme
görülmüştür.[181] Tüm dünyadaki milyoner nüfusun ortalama yüzde 30'u ABD'de (2009 itibarıyla) yaşamaktadır.[182]
Ekonomist İstihbarat Birimi, 2008 senesinde ABD'de 16.600.000 milyoner olduğunu tahmin etti.[183] Ayrıca, dünya
milyarderlerinin yüzde 34'ü Amerikalıdır (2011'de).[184][185] Ev sahipliği Daha fazla bilgi: ABD Birleşik
Devletleri'nde ev sahipliği San Diego banliyösünün havadan görünümü 2018 yılının ilk çeyreğinde Amerika'de ev
sahipliği oranı, yüzde 64.2 idi, bu konut tutarları balonu sırasında 2004 yılının 4. çeyreğinde belirlenen tüm
zamanların en yüksek seviyesi olan yüzde 69.2'nin oldukca altındaydı. 2007–2009'daki Büyük Durgunluk döneminde
milyonlarca eve el konuldu ve bu nispet 2016 yılının ikinci çeyreğinde mülkiyet oranını yüzde 62,9'sevinç bir çukur
haline getirdi. 1965'ten 2017'ye kadar olan ortalama mülkiyet payı yüzde 65.3 idi.[186] Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki ortalama bir ev, şahıs başına 700 metrekareden fazladır; bu, diğer yüksek gelirli ülkelerdeki
averajdan yüzde 50 - yüzde 100 daha fazladır. Benzer şekilde, küçük aletlerin ve olanakların iyelik oranları diğer
ülkelere kıyasla nispeten yüksektir.[187][188][189] 2016 yılında Pew Araştırma Merkezi tarafından 130 yıldan beri ilk
defa 18 ila 34 yaşlarındaki Amerikalıların ebeveynleri ile başka herhangi bir konutta yaşama durumunun haricinde, daha
fazla beraber yaşama olasılığı daha yüksektir.[190] ATTOM Data Solutions tarafınca meydana getirilen bir çalışmada,
ankete katılan Amerika ilçelerinin yüzde 70'inde, evler ortalama bir Amerika çalışanı için giderek daha fazla satın
alınamaz konumdadır.[191] 2018 itibarıyla, uygun fiyatlı konut bulamadıkları için araçlarında ikamet eden ABD
vatandaşlarının sayısı, özellikle Los Angeles, Portland ve San Francisco benzer biçimde yaşam maliyetlerinin dikey
artış gösterdiği şehirlerde "patlama" yaşamıştır.[192][193] Kârlar ve ücretler Daha fazla bilgi: ABD eyaletlerinin
ortalama tutara göre sıralaması 1970 yılında, ücretler ABD GSYİH'sının yüzde 51'inden fazlasını temsil ediyordu ve
karları yüzde 5'ten azdı. Ancak 2013 yılına gelindiğinde, ücretler ekonominin yüzde 44'üne düşerken, kârlar yüzde
11'den iki katına çıktı.[194] Kişi başına düşen enflasyona nazaran düzeltilmiş ("gerçek") harcanabilir kişisel gelir
ABD'de 1945'ten 2008'e kadar tertipli bir halde artmış, sadece o zamandan beri genel olarak aynı düzeyde
kalmıştır.[195][196] 2005 senesinde, 18 yaşın üstündeki kişiler için yaklaşık şahsi gelir, işsiz, evli Asyalı
Amerikalı bir kadın için 3,317 $'dan[197] tam zamanlı, sene boyunca çalışan bir Asyalı Amerikalı bir erkek için 55,935
$'a kadar uzanıyordu.[198] Amerika Sayım Bürosuna bakılırsa, erkekler bayanlardan daha yüksek gelire haiz olma
eğilimindeyken, Asyalı Amerikalılar ve Beyazlar, Afroamerikalılardan ve Hispaniklerden daha fazla kazanmaktadır. 18
yaşın üzerindeki bütün bireyler için genel yaklaşık kişisel gelir 2005 yılında 24,062 $[199] (25 yaş veya üstü için
32,140$) idi.[200] Örneklem noktası olarak, 2009 ve 2017 yıllarındaki asgari ücret oranı emsalsiz bir emek harcama
yılında saat başına 7.25 dolar veya 2080 saat için 15.080 dolardı. Asgari ücret, tek kişilik bir ünite için fakirlik
seviyesinden biraz ve dört benlik bir aile için yoksulluk seviyesinin yaklaşık yüzde 50'sinden fazla idi. Pew
Araştırma Merkezi tarafınca hazırlanan Ekim 2014 tarihindeki bir tutanağa gore, gerçek ücretler, iş büyümesine
bakılmaksızın, çoğu Amerikalı işçi için son beş yıldır sabit kalmakta ya da düşmektedir.[201] Bloomberg, Temmuz 2018'de
şahıs başına düşen gerçek GSYİH'nın büyük durgunluktan bu yana mühim ölçüde arttığını, ancak yararlar da dâhil olmak
suretiyle saat başına reel tazminatın hiç artmadığını bildirmiştir.[202] CareerBuilder tarafınca meydana getirilen bir
Ağustos 2017 anketi, 10 Amerikalı işçiden 8'inin maaş çekiyle yaşadığını tespit etmiştir. CareerBuilder sözcüsü Mike
Erwin, "durgun ücretler ve tahsilden, birçok tüketim malına kadar her şeyin artan maliyeti"ni kınadı.[203] Federal
Tüketici Mali Koruma Bürosu tarafından ABD vatandaşlarının maddi refahları hakkındaki yapılan bir araştırmaya göre, ABD
vatandaşlarının kabaca yarısı faturalarını ödemekte sıkıntı yaşamakta ve üçte birinden fazlası, yaşamak için bir yer
elde edememek, ehil yiyecek bulamamak ya da tıbbi bakım için ödeme yapmakta ehil paraya sahip olmamak şeklinde
zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.[204] Gazeteci ve yazar Alissa Quart'a göre, yaşam maliyeti, öğretmenlik şeklinde
geleneksel olarak emin meslekler de dâhil olmak üzere maaş ve ücretlerin büyümesini hızla geride bırakmaktadır. O,
"orta sınıf yaşamının 20 yıl öncesine göre yüzde 30 daha pahalı bulunduğunu" bildirmektedir.[205] Şubat 2019'da New
York Merkez Bankası, 7 milyon Amerika vatandaşının vasıta ödemelerinde 3 ay veya daha çok geride kaldığını ve rekor
kırdığını bildirmiştir. Bu, ekonomistler tarafınca 'kırmızı bayrak' olarak kabul edilir ve Amerikalılar düşük işsizlik
oranına karşın faturalarını ödemekte zorlanmaktadır.[206] NPR tarafınca yapılan Mayıs 2019 tarihindeki bir ankete göre,
kırsal Amerikalılar içinde yüzde 40'ının esenlik, yemek ve barınma için ödeme yapmakta zorlandığını ve yüzde 49'unun
1000 dolarlık bir acil durumu bile sağlayamadığını tespit etmiştir.[207] Bazı uzmanlar, Amerika'nin nüfusun yüzde
60'ına yarar sağlayan "iki kademeli bir iyileşme" yaşadığını, "düşük kademe" deki öteki yüzde 40'ın ise durgun
ücretlerin sonucu olarak fatura ödemekte zorlandıklarını, konut, eğitim ve sağlık hizmetlerinin maliyetinin arttığını
ve borçların da giderek arttığını iddia etmektedir.[208] Yoksulluk Yoksulluk sayıları ve Yoksulluk Oranı: 1959 - 2016.
Amerika Birleşik Devletleri. Ana madde: Amerika Birleşik Devletleri'nde yoksulluk Karşılaştırmalar için ortak bir veri
seti kullanan analizler, Amerika'nin piyasa geliri ile diğer zengin uluslardan daha düşük bir mutlak fakirlik oranına
sahip bulunduğunu bulma eğiliminde olsa da, 1980'lerden itibaren göreceli zaruret oranları devamlı olarak diğer zengin
uluslarınkinden daha fazla olmuştur.[158] ABD'de aşırı zaruret, şu demek oluyor ki hükûmet yardımlarından önce günde 2
dolardan az yaşayan hane halkı, 1996 seviyelerinden 2,8 milyon çocuk da dâhil olmak suretiyle 2011'de 1,5 milyon
haneyle iki katına çıktı.[209] 2013 senesinde, çocuk yoksulluğu rekor seviyelere ulaşmış, 16.7 milyon çocuk güvensiz
gıdalı hanelerde yaşamakta, bu 2007 seviyesinden yaklaşık yüzde 35 daha çok olmaktadır.[210] 2015 yılı itibarıyla, ABD
Birleşik Devletleri'ndeki evlatların yüzde 44'ü düşük gelirli ailelerle yaşamaktadır.[211] 2016 yılında, Amerika
nüfusunun yüzde 12.7'si, 2015'teki aşağı yönlü yüzde 13.5'lik değere gore zaruret arasında yaşadı. Yoksulluk oranı,
2007 yılında Büyük Durgunluk öncesi yüzde 12.5 seviyesinden, 2007 seviyesinin derhal üzerine düşmeden ilkin 2010
senesinde yüzde 15.1 değeriyle zirveye terfi etti. 1959-1962 döneminde fakirlik payı yüzde 20'nin üzerindeydi, ancak
Lyndon Johnson'ın Başkanlığı sırasında süregelen Yoksulluk Savaşının ardından 1973'te bütün zamanların en düşük
seviyesi olan yüzde 11.1'e geriledi.[212] Haziran 2016'da Uluslararası Para Fonu, Amerika'yi yüksek zaruret oranının
acilen ele katılımı gerektiği mevzusunda uyarmıştır.[213] Amerika Birleşik Devletleri'ndeki servet eşitsizliği 1989'dan
2013'e dek yükseliş kaydetmiştir.[214] Aşırı yoksul mahallelerdeki nüfus 2000'den 2009'a kadar üçte bir oranında artış
göstermiştir.[215] Bu mahallelerde yaşayan insanlar, kaliteli eğitime kifayetsiz erişimden muzdarip olma eğilimindedir
ve daha yüksek suç oranları, fiziksel ve ruhsal rahatsızlığın daha yüksek oranları, kredi ve servet birikimine sınırı
olan erişim, mal ve hizmetler için daha yüksek fiyatlar ve iş fırsatlarına kısıtlı erişim öteki tipik
görüntülerdir.[215] 2013 itibarıyla, ABD'nın yoksullarının yüzde 44'ünün "derin zaruret" içinde olduğu ve hükûmetin
resmî yoksulluk sınırının yüzde 50 yada daha çok altında bir gelir elde ettikleri düşünülmektedir.[216] Amerika Konut
ve Kentsel Gelişim Bakanlığı'nın yıllık Evsiz Değerlendirme Raporuna göre, 2017 itibarıyla Amerika'de muayyen bir
gecede 554.000 ya da nüfusun yüzde 0.17'si kadar evsiz insan vardı.[217] Neredeyse üçte ikisi acele bir barınakta yahut
geçici konut programı altında yaşamakta ve diğer üçte birlik dilim sokakta, terk edilmiş bir binada ya da insan
yerleşimi için müsait olmayan başka bir yerde yaşamaktaydı. Yaklaşık 1.56 milyon şahıs yada Amerika nüfusunun ortalama
yüzde 0,5'i, 1 Ekim 2008 ve 30 Eylül 2009 tarihleri içinde acil barınma veya geçici barınma hakkı kullandı.[218] ABD'de
evsiz insanların ortalama yüzde 44'ü istihdam edilmektedir.[219] ABD Birleşik Devletleri, gelişmiş dünyadaki minimum
kapsamlı sosyal emniyet ağlarından birine haizdir ve hem göreceli aynı zamanda mutlak yoksulluğu zengin ulusların
ortalamasından mühim seviyede daha azca düşürür.[220][221][222][223][224] Bazı uzmanlar, fakirlik içinde olanların
gelişmekte olan dünyaya rakip koşullarda yaşadığını öne sürmektedirler.[225][226] BM Özel Raportörü'nün aşırı fakirlik
ve insan hakları konulu Mayıs 2018 tarihli bir tutanağı, Amerika'deki beş milyondan fazla adamın "üçüncü dünya"
koşullarında yaşadığını tespit etmiştir.[227] Son otuz yılda ABD'daki yoksullar, öteki gelişmiş ülkelerdeki
muadillerinden oldukça daha yüksek bir miktarda hapsedilmiş ve ceza hapsi "emek harcama çağındaki fakir erkekler için
sıradan" hale gelmiştir.[228] Bazı bilim insanları, 1970'lerin sonucunda başlayan neoliberal sosyal ve ekonomik
politikalara geçişin ceza devletini genişlettiğini, sosyal refah devletini geri götürdüğünü, ekonomiyi
kuralsızlaştırdığını ve yoksulluğu kabahat haline getirdiğini ve sonucunda "ABD'da yoksul olmanın ne anlama geldiğini
dönüştürdüğünü" iddia etmektedirler.[229][230][231] Sağlık hizmeti 2016 senesinde kaynağına göre ABD esenlik sigortası
kapsamı. CBO, ACA/Obamacare'in Borsalar ve Medicaid genişlemesi yöntemiyle kapsanan 23 milyon kişiden sorumlu olduğunu
tahmin etti.[232] 2013 yılı itibarıyla OECD ülkeleri için doğumda ortalama yaşam süresi ve kişi başına düşen esenlik
harcamalarını gösteren tablo.[233] OECD ülkelerinde esenlik maliyetlerini GSYİH'nın yüzdesi olarak karşılaştıran çubuk
grafik 2016'ya kadar geçmiş veriler ve 2026'ya kadar iki CBO tahmini (2016/Obama politikası ve 2018/Trump politikası)
dâhil olmak suretiyle Amerika sigortasız sayısı (milyon şahıs) ve payı (yüzde ). Başkan Trump'a gore daha sigortasız
olmanın iki temel nedeni: 1- Sağlık sigortasına haiz olma yetkisini ortadan kaldırmak; ve 2- Maliyet paylaşımı azaltma
ödemelerini durdurmak.[234] Ana madde: ABD Birleşik Devletleri'nde sıhhat hizmetleri Kapsama Daha fazla malumat: ABD
Birleşik Devletleri'nde sıhhat sigortası kapsamı Amerikan sistemi amme ve özel sigortaların bir karışımıdır. Hükûmet
Medicare vesilesiyle ortalama 53 milyon yaşlıya, Medicaid kanalıyla 62 milyon düşük gelirli kişiye ve Gaziler Yönetimi
vasıtasıyla 15 milyon askeri gaziye sigorta teminatı sağlamaktadır. Şirketler tarafından istihdam edilen yaklaşık 178
milyon kişi, işverenleri vesilesiyle mali destekli sağlık sigortası alırken, 52 milyon kişi direkt Uygun Bakım
Yasası'nın bir parçası olarak geliştirilen mali destekli pazar borsaları kanalıyla veya direkt sigorta şirketlerinden
sigorta satın almaktadır. Özel sektör, doktorların hükûmet tarafınca istihdam edilmiş olduğu Gaziler Yönetimi hariç
sıhhat hizmetleri sunmaktadır.[235] Birden fazla anket, "ACA" veya "Obamacare" olarak da bilinen Hasta Koruma ve Uygun
Bakım Yasası nedeniyle kurulan genişletilmiş Medicaid uygunluğu ve esenlik sigortası borsaları nedeniyle 2013 ve 2016
arasında sigortasız kişilerin düşüş sayısını göstermektedir. Amerika Sayım Bürosu'na gore, 2012 senesinde ABD'de sağlık
sigortası olmayan 45.6 milyon şahıs (65 yaş altı nüfusun yüzde 14.8'i) bulunmaktaydı. 2013 yılında büyük ACA
hükümlerinin uygulanmasının peşinden, bu rakam 18.3 milyon veya yüzde 40 oranında, 2016 yılına kadar 27.3 milyona veya
65 yaşın altındaki nüfusun yüzde 8.6'sına düşüş göstermiştir.[236] Ancak, Başkan Trump'a gore, esenlik hizmetleri
kapsamındaki bu kazanımlar tersine dönmeye başladı. Milletler Topluluğu Fonu, Mayıs 2018'de, sigortasız sayısının 2016
başından 2018 başlarına kadar 4 milyon arttığını tahmin etti. Sigortasız olanların oranı 2016 yılında yüzde 12.7'den
yüzde 15.5'e yükselmişti. Etkisi, daha yüksek gelirli yetişkinlere nazaran daha yüksek bir sigortasız payı olan düşük
gelirli yetişkinler arasında daha büyüktü. Bölgesel olarak, Güney ve Batı, Kuzey ve Doğudan daha yüksek sigortasızlık
oranlarına sahipti. Ayrıca, Medicaid'i genişletmeyen 18 eyalette sigortasız oran daha yüksekti.[237] Ulusal Sağlık
Programı Hekimlerine gore, bu sigorta eksikliği yılda ortalama 48.000 gereksiz ölüme niçin olmaktadır.[238] Grubun
yöntembilimi John C. Goodman tarafınca ölüm nedenine bakmadığı yada ölüm tarihi da dâhil olmak suretiyle zaman içinde
sigorta durumu değişikliklerini izlemediği için eleştirilmiştir.[239] Eski Clinton siyaset Danışmanı Richard Kronick
tarafınca meydana getirilen bir 2009 emek vermesi, bazı risk etmenleri kontrol edildikten sonra sigortasız olmaktan
daha fazla ölümlülük bulmadı.[240] Kazanımlar Amerika genel sağlık başarımında geride kalmakta ama tıbbi yeniliklerde
küresel bir lider konumundadır. ABD, 2001 yılında bir doktor anketine gore 1975'ten bu yana sıralanan en mühim 10 tıbbi
yenilikten 9'unda önemli ölçüde gelişti yada onlara katkıda bulundu ve AB ve İsviçre ile beraber beşine katkıda
bulunmuştur. 1966'dan beri, Amerikalılar tıp alanında dünyanın geri kalanından daha çok Nobel Ödülü aldı. 1989'dan
2002'ye kadar, Amerika'daki hususi biyoteknoloji şirketlerine Avrupa'dan dört kat daha çok para
yatırılmıştır.[241][242] 2013 senesinde Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafınca incelenen 17 yüksek gelirli ülkeden ABD
Birleşik Devletleri, obezite payı, otomobil kullanması ve kazaların sıklığı, cinayet, bebek ölüm payı, kalp ve akciğer
hastalığı insidansı, cinsi yolla bulaşan enfeksiyonlar, ergen gebelikleri, rekreasyonel uyuşturucu veya alkol ölümleri,
yaralanmalar ve sakatlık oranlarında en üst sırada yer aldı. Birlikte, bu tür ömür tarzı ve sosyal etkenler ABD'yi
yaşam beklentisi için bu listenin en altına yerleştirir. Ortalama olarak, Amerikalı bir adamın, en üst sıralarda yer
edinen ülkelerden nerede ise dört yıl daha azca yaşaması beklenebilir, ancak 75 yaşına ulaşan Amerikalılar, akran
vatanlarında o yaşa ulaşanlardan daha uzun yaşarlar.[243] Yukarıda tarif edilen birkaç hastalığa niçin olan bir tüketim
seçeneği sigaradır. Amerikalılar 2016 senesinde 258 milyar sigara içti.[244] Sigara, Amerika Birleşik Devletleri'ne her
yıl 326 milyar dolarlık, doğrudan esenlik hizmeti maliyetlerine (170 milyar dolar) ve üretkenlik yitirilmesine (156
milyar dolar) mal olmuştur.[244] Avrupalı doktorlar tarafından yapılan kapsamlı bir 2007 araştırması, beş yıllık
kanserde hayatta kalma oranının ABD'de, çalışılan 21 Avrupa ülkesinden mühim seviyede daha yüksek bulunduğunu, Avrupa
averajı yüzde 47.3'e bakılırsa erkeklerin yüzde 66.3'ünün ve tekrar Avrupa ortalaması yüzde 52.8'e göre
hanımefendilerin yüzde 62.9 olduğunu tespit etmiştir.[245][246] Amerikalılar, öteki gelişmiş ülkelerdeki insanlardan
mühim seviyede daha yüksek oranlarda kanser taramalarına girer ve herhangi bir OECD ülkesinin en yüksek hızında MRI ve
CT taramalarına erişirler.[247] Amerika'de yüksek kolesterol veya hipertansiyon teşhisi konan kişiler, diğer gelişmiş
ülkelerde teşhis edilenlerden daha yüksek oranlarda farmasötik tedavilere erişir ve koşulları başarılı bir halde test
etme olasılığı daha yüksektir.[248][249] Şeker hastalarının ABD'de tedavi alma ve tedavi hedeflerine erişme olasılığı
Kanada, İngiltere veya İskoçya'dan daha yüksektir.[250][251] Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü tarafından
2016 verilerine ait bir 2018 çalışmasına bakılırsa, Amerika, esenlik ve tahsil için dünyada 27. Sırada; 1990'da ise 6.
Sırada yer almaktadır.[252] Maliyetler Daha fazla bilgi: ABD Birleşik Devletleri'nde sağlık hizmeti giderleri Amerika
esenlik hizmetleri maliyetleri, öteki önlemlerin yanı sıra GSYİH'nın bir oranı olarak öteki ülkelerden oldukca daha
yüksektir. OECD'ye bakılırsa, 2015'teki ABD sağlık maliyetleri GSYİH'nın yüzde 16.9'u kadardı; bu, bir sonraki OECD
ülkesine gore GSYİH yüzde 5 üzerinde en pahalı sağlık hizmeti maliyeti idi.[253] GSYİH'nın yüzde 5'lik bir boşluğu 1
trilyon dolar, şahıs başına yaklaşık 3.000 dolar veya bir sonraki en pahalı ülkeye göre üçte tekrar yüksek tutar
idi.[254] ABD Birleşik Devletleri'ndeki esenlik hizmetlerinin yüksek maliyeti, teknolojik ilerlemeye, idare
maliyetlerine, deva fiyatlandırmasına, tıbbi ekipman için daha çok ücret alan tedarikçilere, diğer ülkelerdeki
insanlardan daha çok tıbbi bakım alınmasına, doktorların yüksek ücretlerine, hükûmet düzenlemelerine ve davaların
etkisi ve tüketicileri tedavilerin tüm maliyetlerinden yalıtan üçüncü taraf ödeme sistemlerine çeşitli şekillerde
atfedilmektedir.[255][256][257] İlaçlar, tıbbi cihazlar ve doktorlara meydana getirilen ödemeler için en düşük fiyat
ödemeleri hükûmet planları dâhilindedir. Amerikalılar, diğer ülkelerdeki insanlardan daha fazla tıbbi bakım alma
eğilimindedir, bu da daha yüksek maliyetlere önemli bir katkıda bulunmaktadır. ABD Birleşik Devletleri'nde, bir ferdin
kalp krizinden sonrasında öteki ülkelere bakılırsa açık kalp ameliyatı olma olasılığı daha yüksektir. Medicaid, birçok
reçeteli deva için Medicare'den daha azca ödeme yapar, çünkü Medicaid indirimleri yasa ile belirlenir, Medicare
fiyatları ise özel sigortacılar ve deva şirketleri tarafınca görüşme edilir.[256][258] Hükûmet planları genellikle ek
harcamadan daha azca ödeme yapar, bu da esenlik hizmeti sağlayıcılarının maliyeti daha yüksek fiyatlar yoluyla özel
sigortalıya kaydırmasına neden olmaktadır.[259][260] Ekonomik işkolları bileşimi Ana madde: İşkollarına gore ABD
Birleşik Devletleri ekonomisi Ayrıca bakınız: Amerika Birleşik Devletleri'nde teknoloji ve sanayi tarihi, ABD Birleşik
Devletleri'nde üretim ve Amerika Birleşik Devletleri'nde tarım Idaho'da buğday hasadı Amerika Birleşik Devletleri,
2013 yılı için 2.43 trilyon Amerikan doları sanayi üretimi ile dünyanın en büyük ikinci üreticisi konumundadır. Üretim
çıktısı Almanya, Fransa, Hindistan ve Brezilya'nın toplamından daha fazladır.[261] Başlıca endüstriler arasında petrol,
çelik, arabalar, inşaat makineleri, havacılık ve feza, tarım makineleri, telekomünikasyon, kimyasallar, elektronik,
gıda işleme, tüketim malları, kereste ve madencilik bulunmaktadır. ABD Birleşik Devletleri, kendi endüstriyel
üretiminin büyük bir bölümünü temsil eden uçak üretiminde[262] dünyada öncü konumdadır. Boeing, Cessna (bakınız:
Textron), Lockheed Martin (bakınız: Skunk Works) ve General Dynamics benzer biçimde Amerikan şirketleri, Amerika
Birleşik Devletleri'ndeki fabrikalarda dünyanın sivil ve askeri uçaklarının çoğunluğunu üretmektedirler. ABD
ekonomisinde üretim işkolu son birkaç yılda önemli iş kayıpları yaşamıştır.[263][264] Ocak 2004'te, bu tür işlerin
sayısı, Temmuz 2000'den bu yana 3.0 milyon iş yahut yüzde 17.5 düşüşle 14.3 milyon iş olarak ve 1979'daki tarihi
zirveden bu yana ortalama 5.2 milyon iş düşüşü olarak gerçekleşmişti. Üretimde istihdam Temmuz 1950'den bu yana en
düşük seviyesindeydi.[265] Çelik işçilerinin sayısı 1980'deki 500,000'den 2000'de 224,000 seviyelerine düştü.[266] ABD
Sayım Bürosu tarafından piyasaya çıkan istatistikler, 2008 yılında, iş kaynaklı 'ölümlerin' sayısının iş kaynaklı
'doğumların' sayısını sollamaya başladığını ve eğilimin en azından 2012 boyunca devam ettiğini göstermiştir.[267] ABD,
dünyadaki üretim işlerinin ortalama yüzde 18'ini karşılamakta ve diğer ülkelerin rekabetçi imalat endüstrileri
geliştirmesiyle bu hisse azalmaktadır.[268] Bu sürekli hacim artışı sırasında iş kaybı, artan bereketlilik, ticaret ve
dünyevi ekonomik eğilimler de dâhil olmak suretiyle birçok etkenin sonucudur.[265] Buna ayrıca, telekomünikasyon, ilaç,
uçak, ağır makine ve öteki endüstrilerdeki büyüme ile beraber öteki işkollarındaki ek büyüme, kıyafet, oyuncak ve diğer
basit üretim gibi düşük becerili endüstrilerdeki düşüşle beraber, birtakım ABD işlerinin daha yüksek nitelikli ve daha
iyi ödeme yapmasına neden olmuştur. Üretim işlerindeki düşüşün Amerikan sendikaları, daha düşük yabancı ücretler yada
her ikisi ile alakalı olup olmadığı konusunda ABD Birleşik Devletleri arasında oldukça fazla münakaşa
olmuştur.[269][270][271] Enerji, ulaşım ve telekomünikasyon Ana maddeler: Amerika Birleşik Devletleri'nde enerji,
Amerika Birleşik Devletleri'nde ulaşım ve ABD Birleşik Devletleri'nde web Eyaletler arası otoyol sistemi 75.440 km'ye
uzanır.[272] ABD'nin en büyük limanlarından önde gelen Houston Limanı Taşımacılık Karayolu Amerika ekonomisi,
insanları ve malları taşımak için karayolu taşımacılığına büyük ölçüde bağımlıdır. Eyaletler arası otoyolların inşası
50'li yıllarda Eisenhower döneminde başladı ve tüm ülkeyi ağ benzer biçimde sardı. Bu konum ülkede ulaşımda yeni bir
dönemi başlattı. Kişisel ulaşıma dünyanın en uzun otoyol sistemlerinden önde gelen 91,700 km otoyol dâhil olmak üzere
6,4 milyon km amme yolu ağı[273] üzerinde çalışan araba hâkimdir.[274] Dünyanın ikinci büyük araba pazarı[275] olan
Amerika otomobil pazarı, 1000 Amerikalı başına 765 araçla dünyadaki en yüksek kişi başına araç iyeliği oranına
haizdir.[276] Kişisel araçların yaklaşık yüzde 40'ı kamyonet, SUV yada hafifçe kamyonlardır.[277] Demiryolu Amerika'de
demiryolu taşımacılığının başlangıcı oldukca eskilere dayanır. Özellikle 19. Yy ve 20. Yy'ın ilk yarısında Demiryolu
ulaşımda mühim bir paya sahipti. Öyle ki Amerika 19. Yy'da dünyada en iyi ve uzunluk olarak en büyük demiryollarına
sahipti ve inşaatlar çok süratli ilerliyordu. Ülkenin her yerine demiryolları inşa edildi ve köşe nahiye her köşesi
demir ağlarla birbirine bağlandı. 50'li yıllarda jet motorunun keşfi ve otoyolların inşası demiryolu ulaşımını geri
plana attı.Toplu taşımacılık, toplam ABD iş gezilerinin yüzde 9'unu oluşturmaktadır.[278][279] Demiryolu ile malların
taşınması yaygındır, sadece nispeten düşük yolcu sayısı (yılda yaklaşık 31 milyon) ve kısmen ulusun çoğunda düşük nüfus
yoğunluğu sebebiyle gezi etmek için şehirlerarası demiryolu ağını kullanmaktadır.[280][281] Öte taraftan Amerika'de ve
Kanada'da demiryolu taşımacılığında yük trenleri önceliklidir. Çünkü demiryolları ağırlıklı olarak trenle yük taşıyan
firmalara ilişik olduğundan bu hatlarda çalışan yolcu trenleri, bu firmaların yük trenlerine yol vermek zorundadır. Bu
konum, yolcu taşımacılığında oldukça fazla rötarlara yol açmaktadır. Dolayısıyla ülkede demiryolu, çoğunlukla acelesi
olamayan insanların kullandığı bir ulaşım aracıdır. Günümüzde demiryolu ulaşımının çoğu 1971'de kurulan devlet destekli
Amtrak'a aittir. Bununla birlikte, ulusal şehirlerarası yolcu raylı sistemi olan Amtrak'taki kullanılırlık, 2000 ve
2010 yılları içinde neredeyse yüzde 37 oranında büyümüştür.[282] Ayrıca, son yıllarda hafifçe raylı sistemlerin
gelişimi artmıştır.[283] Kaliforniya Eyaleti şu anda Bakersfield, Kaliforniya ve Merced, Kaliforniya arasında ülkenin
ilk yüksek hızlı demiryolu sistemini inşa etmektedir. Ayrıyeten Florida ve Teksas eyaletleri de kendi yüksek hızlı
demiryolu hatlarının inşasına başlamıştır. Bunların dışında halihazırda Kuzeydoğu koridoru (İngilizce: Northeast
Corridor) hattı üzerinde yüksek süratli tren olarak hizmet veren, Washington, DC, New York ve Boston içinde işleyen
Acela Express vardır. Havayolu Sivil havayolu endüstrisi tamamen hususi mülkiyete sahiptir ve 1978'den beri büyük
seviyede serbestleştirilmiştir, ancak büyük havaalanlarının bir çok kamuya aittir.[284] Taşınan yolcu sayısı bakımından
dünyanın en büyük üç havayolu firması ABD merkezlidir; American Airlines, 2013'te U.S. Airways tarafından satın
alınmasından sonra bir numara olmuştur.[285] Dünyanın en yoğun 30 yolcu havaalanından, en yoğunu Atlanta
Hartsfield-Jackson Uluslararası Havalimanı dâhil, 12'si Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunur.[286] Enerji
Kanıtlanmış organik gaz rezervlerine haiz ülkeler (2014). ABD, dünyanın dördüncü büyük doğalgaz rezervlerine sahiptir.
Amerika, toplam kullanım bakımından ikinci en büyük enerji tüketicisidir.[287] ABD, Kanada ve bir dizi başka ülkeden
sonrasında kişi başına düşen enerji tüketiminde yedinci sırada yer almaktadır.[288][289] Bu enerjinin çoğunluğu fosil
yakıtlardan elde edilir: 2005 yılında ülkenin enerjisinin yüzde 40'ının petrolden, yüzde 23'ünün kömürden ve tekrar
yüzde 23'ünün doğalgazdan geldiği tahmin edilmiştir. Nükleer enerji ile yüzde 8.4'ü ve yenilenebilir enerji ile yüzde
6.8'i tedarik edildi, bu da esas olarak hidroelektrik barajlardan gelmekte, sadece öteki yenilenebilir kaynaklar da
buna dâhil edilmiştir.[290] ABD'nın petrol ithalatına bağımlılığı 1970'te yüzde 24 seviyesinden 2005 yılı sonucunda
yüzde 65 seviyesine yükseliş kaydetmiştir.[291] Taşımacılık, 2006 senesinde Amerika Birleşik Devletleri'nde petrolün
yaklaşık yüzde 69'unu kullanmış[292] ve Hirsch raporunda belirtildiği şeklinde dünya çapında petrol kullanımının yüzde
55'ini oluşturan en yüksek tüketim oranlarına haiz olmuştur. 2013 senesinde Amerika, 2010 yılındaki 3.377 milyon
varile kıyasla 2.808 milyon varil ham petrol ithal etmiştir.[293] ABD en büyük yakıt ithalatçısı iken, Wall Street
Journal 2011 yılında ülkenin 62 sene içinde ilk kez bir net yakıt ihracatçısı olmak üzere bulunduğunu bildirmiştir.
Rapor, bunun 2020 yılına kadar devam edeceği yönündeki beklentileri bildirdi.[294] Gerçekten, 2011 yılında petrol
ülkeden yapılan en büyük ihracat kalemi olmuştur.[295] Telekomünikasyon İnternet Amerika'de geliştirilmiştir ve ülke
dünyanın en büyük web hub'larından çoğuna ev sahipliği yapmaktadır.[296] Uluslararası ticaret Ülkelere gore 2008
yılından bu yana korumacı önlemler.[297][298] Ana maddeler: Amerika Birleşik Devletleri'nin dış ticareti, ABD Birleşik
Devletleri'nde gümrük tarifeleri sıralaması ve ABD Birleşik Devletleri tarihindeki gümrük tarifeleri Ayrıca bakınız:
Amerika Birleşik Devletleri'nin ihracat listesi, ABD Birleşik Devletleri'nin en büyük ticaret ortakları listesi, ABD
Birleşik Devletleri'nin ithalat sıralaması, Amerika Birleşik Devletleri ithalat ve ihracat karşılaştırması, İhracat
temelinde ABD eyalet ve yerleri sıralaması ve İthalat temelinde ABD eyalet ve yerleri sıralaması Amerika Birleşik
Devletleri dünyanın en büyük ikinci ticaret ülkesidir.[299] Gezegenin her yerinde dolaşımda büyük oranda ABD doları
bulunmaktadır; internasyonal ticarette kullanılan fonların ortalama yüzde 60'ı Amerikan dolarıdır. Dolar, altın ve
petrol şeklinde mallar için uluslararası pazarlarda standart para birimi olarak da kullanılmaktadır.[300] Kuzey ABD
Serbest Ticaret Anlaşması veya NAFTA, 1994 yılında dünyanın en büyük ticaret bloklarından birini yarattı.[kaynak
belirtilmeli] 1976'dan bu yana, Amerika öteki ülkelerle mal ticareti açıklarını sürdürmüş ve 1982'den bu yana da cari
işlemler açıkları vermiştir. Bununla beraber, ülkenin hizmet ticaretindeki uzun zamandır geçindiren fazlası muhafaza
edilmiş ve 2013'te 231 milyar Amerika doları ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır.[11] ABD tecim açığı 2016'da 502
milyar dolardan 2017'de 50 milyar dolar ya da yüzde 10 artarak 552 milyar dolara terfi etti.[301] 2017 yılında toplam
ithalat 2,90 trilyon dolar, ihracat ise 2,35 trilyon dolar olarak gerçekleşti. Mallardaki net aleni 807 milyar dolar
iken, hizmetlerdeki net fazlalık 255 milyar dolar olmuştur.[302] ABD'nın en büyük on ticaret ortağı Çin, Kanada,
Meksika, Japonya, Almanya, Güney Kore, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Tayvan'dır.[303] Çin ile mal ticareti açığı
2016'da 347 milyar dolar iken, 2017 yılında 30 milyar dolar veya yüzde 8 artarak 376 milyar dolara yükselmiştir.
2017'de ABD, Meksika ile 71 milyar dolar ve Kanada ile 17 milyar dolar mal ticareti açığına sahipti.[304] KOF
Küreselleşme Endeksi ve A. T. Kearney/Dış Politika dergisi tarafından Küreselleşme endeksine göre, Amerika nispeten
yüksek bir küreselleşme derecesine sahiptir. Amerikalı işçiler dünyadaki bütün dövizlerin üçte birini
göndermektedir.[305] 2014'te Ticaret Dengesi (sadece mallarda)[306] Çin Euro Bölgesi Japonya
Meksika Pasifik Kanada Orta Doğu Lat. Amerika Ürüne Göre Toplam Bilgisayar −151.9 3.4
−8.0 −11.0 −26.1 20.9 5.8 12.1 -155.0 Petrol, Gaz, Mineraller 1.9 6.4 2.4
−20.8 1.1 -79.8 -45.1 -15.9 -149.7 Taşımacılık 10.9 -30.9 −46.2 −59.5 −0.5
−6.1 17.1 8.8 -106.3 Giyim −56.3 −4.9 0.6 −4.2 −6.3 2.5 −0.3 −1.1 -69.9
Elektrikli ekipman −35.9 −2.4 −4.0 −8.5 −3.3 10.0 1.8 2.0 -40.4 Çeşitli üretim
−35.3 4.9 2.7 −2.8 −1.4 5.8 −1.5 1.8 -25.8 Mobilya -18.3 −1.2 0.0
−1.6 −2.1 0.4 0.2 0.0 -22.6 Makinalar -19.9 −27.0 −18.8 3.9 7.6 18.1
4.5 9.1 -22.4 Birincil Metaller −3.1 3.1 −1.8 1.0 1.9 −8.9 −0.9 −10.4 -
19.1 Fabrikasyon Metaller -17.9 −5.9 −3.5 2.8 −4.3 7.3 1.2 1.9 -18.5 Plastik
maddeler −15.7 −1.9 −2.0 5.7 −4.1 2.6 −0.1 0.5 -15.0 Dokuma −12.3 −1.1
−0.3 2.8 −4.6 1.5 −0.9 0.2 -14.7 İçecekler, Tütün 1.3 −9.9 0.6 −3.3 0.0
1.0 0.2 −0.6 - 10.6 Metal dışı mineraller −6.1 −1.9 −0.4 −1.2 0.1 1.9 −0.5
−0.8 -8.9 Kâğıt −2.7 1.2 1.1 4.3 1.2 −9.8 0.9 −1.9 -5.8 Kimya −3.9
−39.5 −1.5 19.1 3.2 4.6 −2.4 15.8 -4.7 Gıda 0.7 −3.6 6.1 4.9 0.9
0.1 1.4 −1.1 9.5 Tarım 17.8 6.2 7.3 −3.0 5.7 −0.8 2.8 −6.5 29.5
Petrol 0.6 −1.2 0.1 16.6 −2.0 −0.1 0.6 18.3 32.9 Ülkeye/Bölgeye nazaran toplam
−346.1 −106.1 -65.6 −54.9 −33.0 −29.0 −15.1 32.3 Mali durum Ana madde: ABD Birleşik
Devletleri'nin mali durumu Dosya:Government debt gdp.Png IMF'ye gore GSYİH'nın yüzdesi olarak devlet borcu (2018) ABD
hanehalkı net değeri ve kâr amacı gütmeyen net kıymet, 2018'in ilk çeyreğinde ilk kere 100 trilyon doları aştı;
2012'nin 4. çeyreğinden bu yana rekor kırmaktadır.[307] ABD federal hükûmeti için "milli borç" Mayıs 2018'de 21.1
trilyon – sadece GSYİH'nın yüzde 100 üzerinde – dolardı.[308] "Halk tarafında tutulan borç" adı verilen ulusal borcun
bir alt kümesini kullanarak hesaplanan ABD borcu, 2017 yılında GSYİH'nın yaklaşık yüzde 77'si idi. Bu önlemle, ABD
2017'de dünya ülkeleri arasında 43. Sırada yer aldı.[309] Halk tarafında tutulan borç, Büyük Durgunluk ve hemen sonra
olup biten neticeler cevabında önemli ölçüde yükseliş kaydetti. 2028 yılına kadar federal borcunun GSYİH'nın yüzde
100'üne doğru, artmaya devam etmesi umut ediliyor.[310] Amerika kamu borcu 1980'de 909 milyar dolardı, bu miktar
ABD'nın gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 33'üne eşit bir miktardı; 1990'a kadar bu rakam üçe katlanarak
3,2 trilyon dolardan fazlaya yahut GSYİH'nın yüzde 56'sına ulaştı.[311] 2001 yılında milli borç 5.7 trilyon dolar oldu;
bununla birlikte, borç-GSYİH oranı 1990 seviyelerinde kalmıştır.[312] Borç seviyeleri sonraki on yılda hızla artmış ve
28 Ocak 2010'da Amerika borç tavanı 14.3 trilyon dolara ulaştırılmıştır.[313] Beyaz Saray, hükûmetin borcuna hizmet
verme sekmesinin 2019'da yılda 700 milyar doları aşacağını[314] ve 2009'daki 202 milyar doların oldukca üzerinde
olacağını tahmin ediyor.[315] Amerika Hazine istatistikleri, 2006 yılı sonucunda, ABD vatandaşı olmayanlar ve
kurumların halk tarafında bulunan federal borcun yüzde 44'ünü elinde tuttuğunu göstermektedir.[316] 2014 itibarıyla,
Hazine tahvillerinde 1.26 trilyon doları elinde tutan Çin, ABD kamu borcunun en büyük dış finansörüdür.[317] 2014
itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin genel mali durumu, Amerika Birleşik Devletleri'nin yıllık gayri safi yurt
içi hasılasının 15.7 katından fazlasını temsil eden, hânehalkı, işletmeler ve hükümetler tarafınca sahip olunan 269.6
trilyon dolarlık varlıkları içermektedir. Aynı dönemde borçlar, senelik gayri safi yurt içi hasılanın ortalama 8.5 katı
olan 145.8 trilyon dolara ulaşmıştır.[318][319] ABD Hazinesi 2010'dan bu yana devlet borcuyla ilgili negatif reel faiz
oranları elde etmektedir.[320] Enflasyon oranından daha yüksek olan bu düşük oranlar, piyasa yeterince düşük riskli
alternatif olmadığına inandığında veya sigorta şirketleri, emekli aylıkları yada tahvil, para piyasası ve dengeli
yatırım fonları benzer biçimde popüler kurumsal yatırımlar gerektiğinde yada riske karşı korunmak için gömü menkul
kıymetlerine yeterince büyük miktarda yatırım yapmak seçilirse ortaya çıkar.[321][322] Lawrence Summers ve ötekiler, bu
kadar düşük oranlarda, devlet borçlanmasının vergi mükellefine para tasarrufu sağladığını ve kredibiliteyi artırdığını
belirtmektedir.[323] 1940'ların sonlarında ve 1970'lerin başlangıcında, ABD ve İngiltere, borç yükünü olumsuz reel
ürem oranlarından yararlanarak on yılda GSYİH'nın ortalama yüzde 30 ila yüzde 40 oranında azalttı, ancak hükûmet borç
oranlarının bu kadar düşük kalmaya devam edeceğinin garantisi yoktu.[321][324] Ocak 2012'de, Menkul Kıymetler
Endüstrisi ve Finansal Piyasalar Birliği'nin Amerika Hazine Borçlanma Danışma Komitesi oybirliğiyle, hükûmet borcunun
negatif mutlak ürem oranlarıyla daha da azaltılmasına izin verildi.[325] Para birimi ve merkez bankası Ana maddeler:
Amerikan doları ve Merkez Bankaları Sistemi Amerika doları, Amerika Birleşik Devletleri'nin para birimidir. Amerikan
doları uluslararası işlemlerde en fazlaca kullanılan para birimidir.[326] Birçok ülke bunu resmî para birimi olarak
kullanmakta ve diğer birçok ülkede fiilî olarak para birimidir.[327] Federal hükûmet, düşük enflasyonu, yüksek
ekonomik büyümeyi ve düşük işsizliği sürdürmek için hem para politikasını (faiz oranlarındaki değişimler gibi
mekanizmalar yöntemiyle para arzının kontrolü) hem de maliye politikasını (vergiler ve masraflar) kullanmaya çalışır.
Federal Rezerv olarak bilinen özel bir merkez bankası, 1913 yılında istikrârlı bir para birimi ve para politikası
sağlamak için kuruldu. Amerika doları, dünyadaki daha istikrarlı para birimlerinden biri olarak kabul edildi ve birçok
ülke ABD doları rezervleriyle kendi para birimini destekliyor.[42][327] ABD doları, bu rolde kademeli olarak ona
meydan okunmasına karşın, dünyanın birincil biriki para birimi olma konumunu korumuştur.[328] Dünyanın dört bir yanında
döviz rezervlerinin neredeyse üçte ikisi ABD doları cinsinden, bir sonraki en popüler para birimi olan yüzde 25
civarındaki Euro'ya kıyasla, tutulmaktadır.[329] Yükselen Amerika ulusal borcu ve niceliksel hafifletme, bazılarının
ABD dolarının dünya biriki para birimi olarak statüsünü kaybedeceği tahmininde olmasına yol açtı; ancak, bu tahminler
meyve vermemiştir.[330] Yasa ve hükûmet ABD Birleşik Devletleri 2012 senesinde İş Yapma Kolaylığı Endeksinde 4.Sırada,
yeniden 2012 senesinde Fraser Enstitüsü tarafınca Dünya Ekonomik Özgürlük Endeksinde 18. Sırada ve 2012 senesinde Wall
Street Journal ve Miras Vakfı tarafından Ekonomik Özgürlük Endeksinde 10. Sırada, 2014 Küresel Etkinleştirme Ticaret
Raporunda 15. Sırada[331] ve Küresel Rekabetçilik Raporunda da 3. Sırada yer almakaydı.[332] The Wall Street Journal
ve Miras Vakfı tarafınca gösterilen 2014 Ekonomik Özgürlük Endeksine bakılırsa, Amerika ekonomik açıdan en özgür 10
ülkeden ayrıştı. Amerika istikrârlı bir yedi yıllık ekonomik özgürlük düşüşü yaşamış ve bunu yaşayan tek ülke
olmuştur.[333] Endeks, her ülkenin serbest girişime olan bağlılığını 0 ile 100 arasındaki bir ölçekte ölçer. Ekonomik
özgürlüğü kaybeden ve düşük endeks puanı alan ülkeler ekonomik durgunluk, yüksek işsizlik oranları ve azalan sosyal
koşullar riski altındadırlar.[334][335] 2014 Ekonomik Özgürlük Endeksi ABD Birleşik Devletleri'ne 75.5 puan verdi ve
onu dünyanın on ikinci en serbest ekonomisi olarak listeledi. İki sıra düşmüş ve puanı 2013'ten yarım puan daha
düşüktü.[333] Yönetmelik 1800 yılından bu yana her sene bankacılık krizi geçiren ülke sayısı. Bu Zamana Dayalı
Farklıdır: Sekiz Yüzyıllık Finansal Çılgınlık[336] sadece 70 ülkeyi kapsamaktadır. Genel artış eğilimi birçok etkene
atfedilebilir. Bunlardan biri, emek harcamaları için para alan insanların yüzdesinde kademeli bir artıştır. Bu grafiğin
dramatik bir özelliği, 1945'ten 1971'e kadar Bretton Woods Anlaşması döneminde bankacılık krizlerinin sanal yokluğudur.
Bu analiz, Reinhart ve Rogoff'taki Şekil 10.1'e benzer (2009). Daha fazla ayrıntı için Kapsamlı R Arşiv Ağı (CRAN,
Comprehensive R Archive Network) edinilebilir Ecdat paketindeki "bankingCrises" için yardım dosyasına bakınız. Ana
madde: Amerika Birleşik Devletleri'nde idarî hukuk Amerika federal hükûmeti hususi teşebbüsü muhtelif şekillerde
düzenler. Yönetmelik iki genel bölüme ayrılır. Bazı çabalar, doğrudan yada dolaylı olarak fiyatları kontrol etmeye
çalışır. Geleneksel olarak, hükûmet, elektrik hizmetleri benzer biçimde devlet tarafından düzenlenmiş tekeller
yaratmaya çalışırken, fiyatların normal kârlarını sağlayacak düzeyde bulunmasına izin vermiştir. Zaman vakit, hükûmet
ekonomik denetimi diğer endüstri türlerine de genişletmiştir. Büyük Buhran'ı takip eden yıllarda, hızla değişen arz ve
talebe reaksiyon olarak çılgınca dalgalanma eğilimi yayınlayan tarımsal malların fiyatlarını dengelemek için karmaşık
bir sistem tasarladı. Bazı öteki endüstriler —kamyon taşımacılığı ve ondan sonra havayolları— düzenleyici yakalama adı
verilen bir süreç olan zararlı fiyat indirimi olarak nitelendirdikleri şeyleri sınırlandırmak için kendilerini
düzenlemeyi başarıyla aradılar.[337] Ekonomik düzenlemenin bir başka biçimi olan Tekelcilik Karşıtı Yasası, direkt
düzenlemenin gereksiz olması için piyasa güçlerini güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Hükûmet —ve zaman zaman hususi
partiler— rekabeti haksız yere sınırlayacak uygulamaları veya birleşmeleri yasaklamak için tekelcilik karşıtı yasasını
kullandılar.[337] ABD Birleşik Devletleri'ndeki bankacılık düzenlemesi, çoğu ülkenin yalnızca bir banka
düzenleyicisine haiz olduğu öteki G10 ülkelerine kıyasla oldukca parçalanmış durumdadır. ABD'de bankacılık, hem federal
bununla beraber eyalet düzeyinde düzenlenmektedir. Amerika ayrıca dünyanın en iyi düzenlenmiş bankacılık ortamlarından
birine sahiptir; bununla birlikte, düzenlemelerin bir çok sağlamlık ile ilgili değildir, bunun yerine gizlilik, ifşa,
dolandırıcılık önleme, kara para aklama, terörle savaşım, tefecilik karşıtı borç verme ve daha düşük gelirli kesimlere
borç vermenin teşvik edilmesine odaklanmıştır. 1970'lerden bu yana hükûmet, halkın sağlığını ve güvenliğini
iyileştirmek yada sağlıklı bir çevreyi korumak gibi sosyal hedeflere ulaşmak için hususi firmalar üstünde de denetim
uygulamıştır. Örneğin, İş Güvenliği ve Sağlık İdaresi, işyeri güvenliği için ölçütleri belirler ve uygular ve yeniden
ABD Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı, hava, su ve toprak kaynaklarını korumak için ölçütler ve düzenlemeler
belirler. Amerika Gıda ve İlaç Dairesi, hangi ilaçların pazara ulaşabileceğini düzenler ve ayrıca gıda ürünleri için
açıklama ölçütlerini sağlar.[337] Düzenlemeyle ilgili Amerikan tutumları, 20. Yüzyılın son otuz yılı süresince önemli
ölçüde değişmiştir. 1970'lerden başlayarak, siyaset yapıcılar giderek artan bir biçimde ekonomik düzenlemelerin
şirketleri, havayolu şirketleri ve kamyon taşımacılığı şeklinde alanlardaki tüketiciler pahasına koruduğuna ikna
oldular. Aynı zamanda, teknolojik değişimler, bir zamanlar doğal tekeller olarak düşünülen telekomünikasyon gibi bazı
işkollarında yeni rakipler yarattı. Her iki gelişme de düzenlemeleri kolaylaştıran bir takım yasaya yol açmıştı.[337]
Amerika'nın en müessir iki siyasal partisinin liderleri çoğu zaman 1970'ler, 1980'ler ve 1990'larda ekonomik
deregülasyonu tercih ederken, toplumsal hedeflere ulaşmak için tasarlanan düzenlemelerle alakalı daha az antak kalma
bulunmaktaydı. Sosyal düzenlemeler, Bunalım ve II. Dünya Savaşı'nı takip eden yıllarda ve yine 1960'larda ve 1970'lerde
artan bir önem kazanmıştı. 1980'lerde hükûmet, bu düzenlemenin serbest girişime müdahale ettiği, iş yapma maliyetlerini
arttırdığı ve böylece enflasyona katkıda bulunmuş olduğu fikrine dayanarak emek, tüketici ve çevre kurallarını
gevşetmiştir. Bu tür değişikliklere yanıt karışıktır; birçok Amerikalı, belirli vakalar veya eğilimler ile alakalı
endişeleri dile getirmeye devam etti ve hükûmeti çevre koruması da dâhil olmak üzere birtakım alanlarda yeni
düzenlemeler oluşturmaya teşvik etti.[337] Yasama kanallarının tepkisiz kaldığı durumlarda, bazı vatandaşlar sosyal
sorunları daha çabuk ele almak için mahkemelere başvurmuşlardır. Örneğin, 1990'larda, bireyler ve nihayetinde hükûmetin
kendisi, sigara içmenin sağlık riskleri konusunda tütün şirketlerine davalar açtı. 1998 Tütün Ana Uzlaşma Sözleşmesi,
ülkelere sigara ile ilgili hastalıkların tedavisi için tıbbi maliyetleri karşılamak üzere uzun vadeli ödemeler elde
etmiştir.[337] 2000 ve 2008 yılları içinde, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ekonomik düzenlemeler, 1970'lerin
başından bu yana en süratli genişlemeyi görmüştür. Ekonomik düzenleme için bir vekil olan Federal Kayıt Defterindeki
yeni sayfa sayısı, 2001'de 64.438 yeni sayfadan 2007'de 78.090 yeni sayfaya terfi etti. Yılda 100 milyon dolardan fazla
maliyeti olan düzenlemeler olarak tanımlanan ekonomik açıdan önemli düzenlemeler yüzde 70 oranında artmıştır.
Düzenlemelere meydana getirilen masraflar yüzde 62 artarak 26.4 milyar dolardan 42.7 milyar dolara terfi etmiştir.[338]
Vergilendirme Ana madde: ABD Birleşik Devletleri'nde vergilendirme ABD Birleşik Devletleri'nde vergilendirme, minimum
dört farklı hükûmet seviyesine ve birçok vergilendirme yöntemine ödeme yapılmasını içerebilecek karmaşık bir sistemdir.
Vergiler federal hükûmet ve eyalet hükümetleri tarafınca ve çoğu zaman ilçeleri, belediyeleri, bucakları, okul
bölgelerini ve yangın, amme hizmeti ve nakliyat bölgeler benzer biçimde öteki hususi amaçlı bölgeleri içerebilen yerel
yönetimler tarafınca alınır.[339] Vergilendirme biçimleri, gelir, mal, satış, ithalat, bordro, mülk ve hediyeler ile
çeşitli ücretler üzerindeki vergileri ihtiva eder. Tüm hükûmet düzeylerine gore vergilendirme dikkate alındığında,
GSYİH'nın bir yüzdesi olarak toplam vergilendirme 2011 senesinde GSYİH'nın yaklaşık dörtte biri kadar olmuştur.[340]
Amerika ekonomisinde karaborsanın payı öteki ülkelere nazaran çok düşüktür.[341] Federal bir servet vergisi, Amerika
Birleşik Devletleri Anayasası tarafından yasaklanmış olsa da, makbuzlar nüfuslarına nazaran eyaletlere dağıtılmadıkça,
eyalet ve yerel yönetim emlak vergisi emlak üzerinde varlık vergisi tutarıdır ve kapital kazançları, enflasyona gore
düzeltilmiş kârlar yerine nominal olarak vergilendirildiği için, sermaye hasılatı vergi tutarlarının enflasyon oranına
ait bir servet vergisine eşittir.[342] Amerika'deki vergilendirme, bilhassa federal düzeyde, çoğu zaman ilericidir ve
gelişmiş hayattaki en ilericiler içinde yer verilmiştir.[343][344][345] Vergilerin az yahut çok ilerici olması gerekip
gerekmediği mevzusunda tartışmalar bulunmaktadır.[342][346][347][348] Giderler Ana maddeler: ABD Birleşik Devletleri
federal bütçesi, ABD Birleşik Devletleri'de hükûmet harcamaları ve Amerika Birleşik Devletleri kamu borcu CBO: 2018
mali yılı için ABD federal harcamaları ve gelir bileşenleri. Başlıca harcama kategorileri sıhhat, toplumsal emniyet ve
savunmadır; gelir ve bordro vergileri birincil gelir kaynaklarıdır. Kongre Bütçe Ofisi (CBO) temel senaryo
karşılaştırmaları: Haziran 2017 (aslında Başkan Trump'ın Başkan Obama'dan miras almış olduğu hesap açığı eğrisi) Nisan
2018 (Trump'ın vergi indirimlerini ve masraf faturalarını yansıtan) ve Nisan 2018 öbür senaryo (öteki mevcut politika
uzantıları içinde Trump vergi indirimlerinin uzatılmasını varsayar).[349] Amerika Birleşik Devletleri'nin amme kesimi
harcamaları GSYİH'nın yaklaşık yüzde 38'ini oluşturmaktadır (federal yüzde 21 civarında, geri kalanı eyalet ve yerel
düzeyde).[350] Her hükûmet seviyesi birçok doğrudan hizmet sunmaktadır. Örneğin, federal hükûmet, ulusal savunmadan,
çoğu zaman yeni mamüllerin geliştirilmesine neden olan feza araştırması yapan ve işçilerin işyeri becerilerini
geliştirmelerine ve iş bulmalarına (yüksek öğrenim dahil) yardımcı olmak için tasarlanmış çok sayıda program
yürütmekten sorumludur. Hükûmet harcamalarının mahalli ve bölgesel ekonomiler üzerinde ve ekonomik faaliyetin genel
hızı üstünde mühim bir etkisi vardır. Bu arada eyalet hükûmetleri bir çok karayolunun yapımından ve bakımından
sorumludur. Eyalet, ilçe yada şehir yönetimleri, devlet okullarının finansmanı ve işletilmesinde öncü rol oynamaktadır.
Yerel yönetimler öncelikle polis ve itfaiye teşkilâtlanmasından mesuldür. 2016 yılı itibarıyla, ABD eyalet ve mahalli
yönetimleri 3 trilyon dolar borçludur ve fonlanmamış borçlarda 5 trilyon dolar daha bulunmaktadır.[351] Amerika
Birleşik Devletleri'ndeki refah sistemi, 1930'larda, Büyük Buhran sırasında, Yeni Anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile
başladı. Refah sistemi hemen sonra Medicare, Medicaid, Yaşlı Amerikalılar Yasası ve federal tahsil finansmanı dâhil
Büyük Toplum mevzuatı ile 1960'larda genişletildi. Resmî hükûmet tahminlerine gore, Medicare önümüzdeki 75 sene
süresince 37 trilyon dolarlık bir borçla ve Sosyal Güvenlik aynı vakit dilimi süresince 13 trilyon dolarlık bir borçla
karşı karşıya kalacaktır.[352][353] Genel olarak, federal, eyalet ve mahalli harcamalar 1998 yılında ABD gayri safi
yurt içi hasılasının nerede ise yüzde 28'ini oluşturmuştur.[354] Federal bütçe ve borç Daha fazla malumat: ABD Birleşik
Devletleri federal bütçesi 2017 mali yılı süresince, federal hükûmet bütçeden yada nakit bazında 3.98 trilyon dolar
harcamış, bu 128 milyar dolar yahut 3,3 trilyon dolarlık 2016 mali yılı harcamalarına kıyasla yüzde 3,85 artış
kaydetmişti. 2017 mali yılı harcamalarının başlıca kategorileri şunlardı: Medicare ve Medicaid ($1,077 milyar yada
yüzde 27 oranında harcama), Sosyal Güvenlik ($939 milyar yada yüzde 24 oranında masraf), federal departmanları ve
kurumları çalıştırmak için kullanılan savunma dışı isteğe bağlı masraflar ($610 milyar yada yüzde 15 oranında harcama),
Savunma Bakanlığı masrafları ($590 milyar veya yüzde 15 oranında masraf) ve ürem giderleri ($263 milyar veya yüzde 7
oranında harcama).[349] 2015 mali yılı süresince federal hükûmet, 2016 mali yılına kıyasla 48 milyar dolar yada yüzde
1,5 artışla ortalama 3,32 trilyon dolar vergi geliri yakaladı. Birincil fatura kategorileri bireysel gelir vergileri
($1,587 milyar veya toplam makbuzların yüzde 48'i), Sosyal Güvenlik/Sosyal Sigorta vergileri ($1,162 milyar veya yüzde
35) ve kurumlar vergilerini ($297 milyar yada yüzde 9) içeriyordu. Diğer gelir türleri, tüketim vergisi, emlak ve
hediye vergilerini içermektedir. 2017 mali yılı gelirleri gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 17,3'ü iken, 2016
mali yılında yüzde 17,7 olmuştur. Vergi gelirleri, 1980-2017 döneminde ortalama olarak GSYİH'nın ortalama yüzde
17,4'ünü oluşturmuştur. Federal bütçe açığı (doğrusu gelirlerden daha yüksek giderler) 2016 senesinde 585 milyar
dolara mukabil, 80 milyar dolar yada yüzde 14 artışla, 2017 yılında 665 milyar dolara ulaşmıştır. Bütçe açığı 2017'de
GSYİH'nın yüzde 3,5'i iken, bu 2016'daki yüzde 3,2'lik GSYİH oranına karşılık geliyordu. Vergi Kesintileri ve İş Kanunu
ve öteki masraf faturaları nedeniyle bütçe açığının 2018 mali yılında 804 milyar dolara yükseleceği tahmin
edilmektedir. Yaşlanan bir ülke ve sıhhat enflasyonu, uzun vadede açıkların ve borçların diğer doğrultu
vericileridir.[349] Ulusal borcun bir ölçüsü olan halk tarafında tutulan borç, 2017 yılında ortalama 14,7 trilyon
dolar yada GSYİH'nın yüzde 77'si idi ve 207 ülke içinde kendine 43. Sırada yer buldu.[355] GSYİH'nın yüzdesi olarak bu
borç, kabaca birçok Batı Avrupa ülkesininkine eşdeğerdir.[356] İş kültürü Amerika ekonomisinin merkezi bir özelliği,
özel sektörün Amerika ekonomisinin ürettiklerinin yönünü ve ölçeğini belirlemede ekonomik kararların çoğunu almasına
izin vererek hususi sektöre tanınan ekonomik özgürlüktür. Bu, nispeten düşük seviyelerde düzenleme ve hükûmet katılımı
ile[357] genel olarak iyelik haklarını korumuş olan ve sözleşmeleri tatbik eden bir mahkeme sistemi ile
güçlendirilmiştir. Günümüzde,[ne zaman?] ABD Birleşik Devletleri 29.6 milyon küçük işletmeye, dünya milyonerlerinin
yüzde 30'una, dünya milyarderlerinin yüzde 40'ına ve dünyanın en büyük 500 şirketinden 139'una ev sahipliği
yapmaktadır.[84][184][358][359] 787-10 Dreamliner sunum töreninde Boeing icra kurulu başkanı Dennis Muilenburg
Bağımsız bir ulus olarak tarih sahnesine çıkmasından itibaren, Amerika Birleşik Devletleri bilim ve yeniliği teşvik
etmiştir. 20. Yüzyılın başlarında, Amerika sanayisi ve akademisi arasındaki gayriresmî ortaklık kanalıyla meydana
getirilen araştırmalar hızla büyümüş ve 1930'ların sonlarında İngiltere'de gerçekleşenlerin boyutunu aşmıştır (Amerika
araştırmalarının kalitesi hemen hemen İngiliz ve Alman araştırmalarıyla eşit olmasa da).[360] ABD Birleşik Devletleri
mineral kaynaklar ve verimli çiftlik toprağı bakımından zengindir ve ılımlı bir iklime sahip olduğu için de talihli
durumdadır. Ayrıca hem Atlantik bununla beraber Büyük Okyanus kıyısında ve Meksika Körfezi'nde geniş kumsal şeridine
sahiptir. Nehirler kıtanın içerisinden akar ve Büyük Göller —Amerika-Kanada sınırındaki beş büyük, iç göl— ek ulaşım
erişimi sağlamaktadır. Bu kapsamlı su yolları, ülkenin ekonomik büyümesini seneler arasında şekillendirmeye ve
Amerika'nın 50 ayrı eyaletini tek bir ekonomik birimde bir araya getirmeye destek olmuştur.[361] İşçi sayısı ve daha
da önemlisi, üretkenlikleri ABD ekonomisinin sağlığını belirlemeye yardımcı olur. Amerika'de tüketici harcamaları 1960
senesinde GSYİH'nın yaklaşık yüzde 62'sine yükselmiş ve 1981 yılına kadar bu seviyelerde kalmıştır ve 2013 senesinde
yüzde 71'e terfi etmiştir.[362] Tarih süresince, Amerika Birleşik Devletleri, hemen hemen devamlı ekonomik genişlemenin
hem sebebi bununla beraber tesiri olan bir olgu olan işgücünde istikrârlı bir gelişme yaşadı. I. Dünya Savaşı'ndan kısa
bir müddet sonra, bir çok işçi Avrupa'dan gelen göçmen, onların soyundan gelenler veya çoğunlukla Afrika'dan alınan
köleler olan Afrikalı Amerikalılar ya da onların soyundan gelenler idi.[363] Demografik değişim Ana madde: Amerika
Birleşik Devletleri demografisi 20. Yüzyılın sonlarından itibaren, birçok Latin Amerikalı göç etmiş, bunu millet
kaynaklı göç kotalarının kaldırılmasından sonra çok sayıda Asyalı takip etmiştir.[364] Yüksek ücret vaadi, ABD Birleşik
Devletleri'ne dünyanın dört bir yanından kayıt dışı ekonomide iş arayan milyonlarca yasadışı göçmeni çekmektedir.
Sadece 1990'larda 13 milyondan fazla kişi resmen Amerika'ye giriş yapmıştır.[365] Philadelphia, Chinatown konumundaki
restoranlar ve dükkânlar İşgücü hareketliliği, Amerikan ekonomisinin değişen koşullara uyum sağlama kabiliyeti için de
önemli olmuştur. Göçmenler şark yakasındaki işgücü piyasalarına akın ettiğinde, pek oldukca işçi, çoğu zaman istihdam
bekleyen ziraat alanlarına taşındı. Benzer biçimde, şimal şehirlerindeki endüstriyel ekonomik fırsatlar 20. Yüzyılın
ilk yarısında Büyük Göç olarak malum cenup Amerikalılardan Afroamerikalıları kendine çekmiştir. Amerika Birleşik
Devletleri'nde firma, genellikle kompleks bir takım kaide ve gelenekle yönetilen bir işletme kuruluşu oluşturan
hissedarlar olarak malum sahiplerin bir birliği olarak ortaya çıkmıştır. Seri üretim periyodunun getirdiği General
Electric şeklinde şirketler, ABD'yi şekillendirmede müessir olmuştur. Borsa yardımıyla, Amerikan bankaları ve
yatırımcıları kârlı şirketlerden yatırım yaparak ve sermaye çekerek ekonomilerini büyüttüler. Günümüzde küreselleşme
döneminde, Amerikalı yatırımcılar ve firmalar bütün dünyada bir etkiye haizdir. Amerikan hükûmeti de Amerikan
ekonomisinde etken büyük yatırımcılar içinde yer almaktadır. Hükûmet yatırımları (mesela Hoover Barajı gibi) ölçekli
kamu emek harcamaları, askerî-endüstriyel sözleşmeler ve finans işkoluna yönelik olmuştur. Yaşlanma Çeşitli
çalışmalara nazaran, ABD nüfusu GSYİH büyümesi, verimlilik, yenilik, eşitsizlik ve ulusal borç mevzusunda önemli
ekonomik etkileri olan yaşlanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Ortalama olarak 2000'de 38 yaşında olan bir işçi 2019'da
42 yaşındaydı. 2030 yılına gelindiğinde, 16 yaşın üstündeki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 59'u işgücü arasında olacaktır
(2015'te yüzde 62 idi). Bir emek harcama, 2000 yılından bu yana yaşlanmanın yılda yüzde 0.25 ile yüzde 0.7 içinde
üretkenliği azalttığını tahmin etmektedir. GSYİH büyümesi üretkenlik (işçi başına üretim) ve işçi sayısının bir işlevi
olduğundan, her iki eğilim de GSYİH gelişme oranını yavaşlatır. Daha yaşlı işçiler, faiz oranlarını düşüren, GSYİH
büyüme azalmasının bir kısmını dengeleyen, sadece Federal Rezerv'in ürem oranlarını düşürerek bir durgunluğa hitap etme
kabiliyetini azaltan daha fazla tasarruf sağlamaktadır. Yaşlanma eğilimini ele alma araçları içinde göç (kuramsal
olarak genç işçileri getiriyor) ve daha çok çocuk sahibi olmak için teşviklerle arttırılan daha yüksek doğurganlık
oranları (örneğin, vergi indirimleri, devlet desteği ve daha eli açık ücretli izin) bulunmaktadır.[366] Kongre Bütçe
Ofisi, Mayıs 2019'da zorunlu harcamaların (örneğin, Medicare, Medicaid ve Sosyal Güvenlik) nüfus yaşlandıkça ekonominin
büyüklüğüne (GSYİH) göre büyümeye devam edeceğini tahmin etmektedir. 65 yaş ve üzeri nüfusun 2019-2029 arasında üçte
bir oranında artacağı tahmin edilmektedir. 2019'da mecbur program harcamaları (masraf kalemleri) GSYİH'nın yüzde
12.7'siydi ve 2025-2029'da GSYİH'nın yaklaşık yüzde 14.4'ü olacağı tahmin edilmektedir.[367] Girişimcilik Ayrıca
bakınız: Amerika Birleşik Devletleri teknoloji ve endüstri tarihi Kamu İktisadi Teşebbüsleri veya DDİ'lerin ABD
ekonomisindeki payı 1897'de Tennessee. ABD, elektrikli aydınlatmanın benimsenmesinde liderdi ABD Birleşik Devletleri,
19. Yüzyılın sonlarından bu yana teknolojik yenilikte ve 20. Yüzyılın ortalarından bu yana bilimsel incelemelerde
öncülük yapmaktadır. 1876'da Alexander Graham Bell, telefon için ilk Amerika patentine layık görüldü. Thomas Edison'un
laboratuvarı, ilk uzun ömürlü ampul olan fonografı ve ilk canlı film kamerasını geliştirdi. Nikola Tesla, radyolarda
kullanılan AC endüksiyon motoruna ve yüksek frekanslı güç aktarımına öncülük etmişti. 20. Yüzyılın başlarında, Ransom
E. Olds ve Henry Ford otomobil şirketleri montaj hattını popülerleştirdi. Wright kardeşler, 1903'te, ilk sürekli ve
kontrollü havada ağır bir taşıtla uçuş yaptı.[368] Tanınmış Amerikalı girişimcilerden ikisi: Steve Jobs ve Bill Gates.
Amerikan camiası, girişimciliği ve işi son aşama vurgular. Girişimcilik, "yenilikleri ekonomik mallara dönüştürmek için
yenilikler, finans ve iş zekasını üstüne alan şahıs" olarak tanımlanabilen bir girişimci olma eylemidir. Bu, yeni
örgütlenmelere niçin olabilir yada algılanan bir fırsata cevap olarak olgun teşkilatları canlandırmanın bir parçası
olabilir.[369] Girişimciliğin en belirgin biçimi, yeni işletmelerin (başlangıç şirketleri olarak anılacaktır) başlama
dönemini ve katılımını ifade eder; sadece, son yıllarda, bu terim, girişimcilik etkinliğinin sosyal ve politik
biçimlerini içerecek şekilde genişletilmiştir. Girişimcilik, bir kurum yada büyük örgütlenme içerisindeki etkinlikleri
tanımladığında, bu, kuruluş içi girişimcilik olarak adlandırılır ve büyük kuruluşlar başlangıç firması örgütlenmeleri
olduğunda kurumsal teşebbüs içerebilir.[369] Girişimcilik bilgini ve küresel girişimcilik monitörünün yaratıcısı, Paul
Reynolds'a nazaran, "emeklilik yıllarına intikal ettiklerinde, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki tüm çalışan erkeklerin
yarısı muhtemelen bir yada daha çok yıllık serbest meslek dönemine sahiptir; her dört kişiden biri altı veya daha fazla
sene özgür meslek yapmış olabilir. Yeni bir iş yaratılmasına katılmak, ABD çalışanları içinde kariyerleri boyunca
yaygın bir faaliyettir."[370] Ve son yıllarda, iş yaratma eylemi, David Audretsch şeklinde bilim insanları tarafından
hem ABD Birleşik Devletleri hem de Batı Avrupa'da ekonomik büyümenin mühim bir itici gücü olarak belgelenmiştir.[kaynak
belirtilmeli] Amerika başlangıç şirketlerilerinin ölüm kalım payı, 1977-2012. Kaynak: ABD Sayım Bürosu, İş Dinamikleri
İstatistikleri, Gallup tarafından yayınlandı, UNESCO bilim raporunda yine gösterilen: 2030'a doğru, Şekil 5.7, s. 143
Girişim sermayesi yatırımı Üçer aylık ABD teşebbüs sermayesi yatırımları, 1995–2017 Girişim sermayesi, bir endüstri
olarak, hâlâ hakim olan ABD Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkmıştır.[371] Ulusal Girişim Sermayesi Derneği'ne göre,
özel sektör işlerinin yüzde 11'i teşebbüs sermayesi destekli şirketlerden gelmekte, teşebbüs sermayesi destekli gelir
hesapları Amerika GSYİH'sının yüzde 21'ini oluşturmaktadır.[372] Girişim sermayesine yapılan toplam Amerika yatırımı,
2014 senesinde 4.356 anlaşma için 48,3 milyar Amerika doları olarak gerçekleşmiştir. Ulusal Girişim Sermayesi
Derneği'nin bildirdiğine göre, bu 'dolar cinsinden yüzde 61'lik ve önceki yıla göre yüzde 4'lük bir artışı gösterdi'.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, ABD'deki girişim sermayesi yatırımının 2014 yılına kadar durgunluk öncesi
seviyelere kadar tamamen iyileştiğini tahmin etmektedir. Ulusal Girişim Sermayesi Derneği, 2014'te yaşam bilimlerindeki
teşebbüs sermayesi yatırımının 2008'den bu yana en üst düzeyde olduğunu bildirdi: biyoteknolojide, 470 anlaşmaya 6.0
milyar dolar, yaşam bilimlerinde ise 789 anlaşmaya (biyoteknoloji ve tıbbi cihazlar dâhil) 8.6 milyar dolar yatırım
yapılmış oldu. Biyoteknolojiye meydana getirilen yatırımın üçte ikisi (yüzde 68) ilk olan/erken safha geliştirme
anlaşmaları ve gelişimin genişleme aşamasının geri kalan bölümüne (yüzde 14), tohum aşamasındaki şirketlere (yüzde 11)
ve geç evre şirketlerine (yüzde 7) gitti. Ancak, genel olarak en fazla sayıda anlaşmaya yatırım icra eden alan yazılım
endüstrisiydi: 1.799 antak kalma için 19.8 milyar dolarlık bir yatırım. İkincisi, internete has firmalar geldi ve 1.005
antak kalma ile 11.9 milyar dolarlık yatırım topladı. Bu şirketlerin bir çok Kaliforniya eyaletinde, tek başına ABD
araştırmalarının yüzde 28'ine yoğunlaşmaktadır.[373] Bazı yeni Amerikalı işletmeler melek yatırımcılardan (girişim
sermayedarları) gelen varlıklarla yatırımlarını artırmaktadır. 2010 senesinde sıhhat/tıp melek yatrırımları toplam
melek yatırımlarının yüzde 30'u (2009'da yüzde 17'ye mukabil) ile en büyük payını oluşturmuş, bunu yazılım (2007'de
yüzde 16'ya karşı yüzde 19), biyoteknoloji (2009'da yüzde 15'e karşı yüzde 8), endüstri/enerji (2009'da yüzde 8'e karşı
yüzde 17), perakende (2009'da yüzde 5'e karşı yüzde 8) ve BT hizmetleri (yüzde 5) izlemiştir.[374][netleştirme
gerekli] Amerikalılar, her türlü yeni çıkan ürünü tecrübe etmek ve üreticilerini ürünlerini geliştirmek için rahatsız
etmek için sıradışı derecede istekli olan "cesaret verici tüketiciler" dir.[375] Birleşme ve devralmalar 1985'ten beri
ABD'de üç büyük B&D dalgası vardır ("1985'ten beri Amerika'de Birleşme ve Devralmalar" grafiğine bakınız). 2017,
fırsatların sayısı açısından en etkin yıl olmuş (12,914), 2015'te ise en büyük genel anlaşma değerine (24 milyar
Amerika doları) ulaşılmıştır. Amerika tarihindeki en büyük birleşme anlaşması, 2000 yılında Time Warner'ın, teklifin
164 milyar ABD dolarının üzerinde olduğu, America Online Inc. Tarafınca satın alınmasıydı. Çinli yatırımcılar
tarafından ABD şirketlerinin satın alınmaları 2000 yılından beri yüzde 368 artmıştır. Öte taraftan, —Çinli şirketleri
alan kişi Amerika şirketleri— 2007 yılına kadar kısa bir artış eğilimi ile yüzde 25 düşüş gösterdi.[376] Araştırma ve
geliştirme Amerika'de Ar-Ge'ye GSYİH'nın bir yüzdesi olarak meydana getirilen harcamalar, 2002-2013. Diğer ülkeler
karşılaştırma amacıyla verilmiştir. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a doğru ABD Birleşik Devletleri, araştırma ve
geliştirmeye (Ar-Ge) mutlak terimlerle öteki G7 ülkelerinden daha çok para yatırıyor: 2012 yılında yüzde 17.2 daha
fazladır. 2000 yılından bu yana, ABD'de Ar-Ge (GERD) için gayri safi yurt içi harcamaları yüzde 31.2 artarak G7
ülkeleri içinde GERD payını yüzde 54.0 (2000 senesinde yüzde 54.2) seviyesinde korumaktadır.[373] Durgunluğun araştırma
harcamalarına tesiri Genel olarak, Amerika'nin Ar-Ge'ye yaptığı yatırım, ekonomik durgunluk sırasında birazcık
gerilemeden ilkin yüzyılın ilk yıllarında ekonomiyle beraber yükselmiş ve gelişme devam ettikçe tekraren terfi
etmiştir. 2009'daki zirvesinde, GERD 406 milyar Amerika doları (GSYİH'nın yüzde 2.82'si) olarak gerçekleşmiştir.
Durgunluğa rağmen, 2012 senesinde hala yüzde 2.79 idi ve sadece marjinal olarak 2013'te yüzde 2.73'e kayacaktı, geçici
verilere göre ve 2014 yılında benzer bir ölçüde kalmalıydı.[373] Federal hükûmet, 2012'de yüzde 52.6 ile temel
araştırmanın başlıca sermayedarı konumunda, eyalet hükûmetleri, üniversiteler ve diğer kâr amacı gütmeyen kuruluşlar
yüzde 26 oranında kapital sağlamıştır. Öte yandan deneysel büyüme ise, ilk önce sanayi tarafından finanse edilmekte ve
2012 yılında federal hükûmetin yüzde 22,1'ine nazaran yüzde 76,4'tür.[373] GSYİH, araştırma masrafları, araştırmacılar
ve ilmi yayınların dünya payları, 2009 ve 2013. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a doğru, Şekil 1.7 Amerika'nin
Ar-Ge'ye yaptığı yatırım yüksek olsa da, Başkan Obama'nın 2016'daki Başkanlığının sonuna kadar GSYİH'nın yüzde 3'üne
ulaşamadı. Diğer uluslar —özellikle Çin— Ar-Ge yatırımlarını yeni boyutlara taşımakta Amerikan üstünlüğü bu açıdan
aşınmaktadır. 2009-2012 yılları içinde ABD Birleşik Devletleri'nin inceleme masraflarındaki dünya payı yüzde 30,5'ten
yüzde 28,1'e gerilemiştir. Birçok ülke şimdi GSYİH'nın yüzde 4'ünden fazlasını Ar-Ge'ye (İsrail, Japonya ve Güney Kore)
ayırmakta, diğerleri ise (Finlandiya ve İsveç) 2020 yılına kadar kendi GERD/GSYİH oranını yüzde 4'e çıkarmayı
planlamaktadır.[373] Araştırmaya yönelik ticaret harcamaları Ticari işletmeler, 2012 yılında Amerika Ar-Ge'sinin yüzde
59,1'ini oluşturdu ve bu 2000 yılındaki yüzde 69,0 oranından aşağıda gerçekleşti. Özel kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve
yabancı kuruluşlar, sırayla toplam Ar-Ge'nin, yüzde 3.3 ve yüzde 3.8'lik minik bir bölümüne katkıda bulunurlar.[373]
Devlet kurumu tarafından sağlanan ABD araştırma ve geliştirme bütçesi, 1994-2014. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a
doğru, Şekil 5.4, Amerikan Bilimi Geliştirme Derneği verilerine dayanmaktadır. Amerika tarihsel olarak iş amaçlı Ar-Ge
ve yenilik mevzusunda önder olmuştur. Bununla birlikte, 2008-2009 ekonomik durgunluğunun kalıcı bir etkisi görülmüştür.
Ar-Ge'nin mühim icracıları taahhütlerini büyük seviyede korurken, Amerika'deki durgunluğun acısını esas olarak minik
işletmeler ve başlangıç girişimleri hissediyordu. ABD Nüfus Sayım Bürosu tarafınca gösterilen istatistikler, 2008
yılında ticari ölümlerin sayısının, ticari doğumların sayısını geçmeye başladığını ve eğilimin en azından 2012'ye kadar
devam ettiğini gösterdi. 2003'ten 2008'e kadar, iş araştırma harcamaları genellikle yukarı doğru bir seyir izlemişti.
2009 yılında, bu kere bir önceki yıla gore yüzde 4, 2010'da tekrar yüzde 1-2 oranında da olsa, eğri tersine döndü.
Sağlık hizmetleri şeklinde yüksek fırsat işkollarındaki firmalar, fosil yakıtlar şeklinde daha olgun
endüstrilerdekilerden daha az aidat yapmışlardır. Ar-Ge masraflarındaki en büyük kesintiler ziraat üretimindeydi: yüzde
-3.5 ortalama Ar-Ge net satış oranı ile karşılaştırıldığında. Öte taraftan, kimyasallar ve destek ürünler endüstrisi ve
elektronik ekipman endüstrisi, net satış oranlarına yüzde 3.8 ve ortalamadan yüzde 4.8 daha yüksek Ar-Ge harcanması
ortaya koymuştur. Ar-Ge harcamalarının miktarı 2011 senesinde artsa da, 2008 masraf seviyesinin altında kalmıştır. 2012
yılına gelindiğinde, işletme tarafından finanse edilen Ar-Ge'nin gelişme oranı iyileşme göstermiştir. Bunun devam edip
etmeyeceği, ekonomik toparlanma ve gelişme arayışına, federal inceleme sermayesi seviyelerine ve genel iş ortamına
bağlı olacaktır.[373] Devlet düzeyinde inceleme masrafları Ayrıca bakınız: Araştırma ve geliştirme masraflarına göre
ABD eyaletleri listesi Araştırma harcanması düzeyi bir eyaletten diğerine önemli ölçüde değişim gösterir. Altı eyalet
(New Mexico, Maryland, Massachusetts, Washington, Kaliforniya ve Michigan) 2010 yılında GSYİH'larının yüzde 3.9'unu
veya daha fazlasını Ar-Ge'ye ayırmış ve birlikte milli inceleme harcamalarının yüzde 42'sine katkıda bulunmuştur. 2010
yılında, Ar-Ge'nin dörtte birinden fazlası Kaliforniya'da (yüzde 28.1) ve devamen Massachusetts (yüzde 5.7), New Jersey
(yüzde 5.6), Washington Eyaleti (yüzde 5.5), Michigan (yüzde 5.4), Teksas (yüzde 5.2), Illinois (yüzde 4.8), New York
(yüzde 3.6) ve Pennsylvania'da (yüzde 3.5) yoğunlaşmıştır. Yedi eyalet (Arkansas, Nevada, Oklahoma, Louisiana, Güney
Dakota ve Wyoming) GSYİH'larının yüzde 0,8'inden azını Ar-Ge'ye ayırmıştır.[373] ABD Birleşik Devletleri'nde eyalet
düzeyinde bilim ve mühendislik. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a doğru, Şekil 5.6, Amerikan Bilim Geliştirme Derneği
verilerine dayanmaktadır. Kaliforniya, bilgi teknolojisinde önde gelen şirketlere ve girişimlere ev sahipliği icra
eden Silikon Vadisi isminde bölgeye ev sahipliği yapmaktadır. Bu eyalet ek olarak San Francisco Körfez Bölgesi, Los
Angeles ve San Diego'da dinamik biyoteknoloji kümelenmelerine de ev sahipliği yapıyor. Kaliforniya dışındaki ana
biyoteknoloji kümelenmeleri Boston/Cambridge, Massachusetts, Maryland, Washington, DC kenar mahalle alanı, New York,
Seattle, Philadelphia ve Chicago şehirleridir. Kaliforniya, ülke genelinde bilim ve mühendislikteki bütün işlerin yüzde
13.7'tepsi, öteki herhangi bir eyaletten daha çok sağlamaktadır. Kaliforniyalıların yaklaşık yüzde 5.7'si bu alanlarda
istihdam edilmektedir. Bu yüksek hisse, akademik mükemmelliğin kuvvetli bir birleşimini ve Ar-Ge'ye kuvvetli bir
odaklanmayı yansıtmakta: mesela, prestijli Stanford Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi, Silikon Vadisi ile
omuzlarını ovalar. Aynı halde, Massachusetts eyaleti Boston çevresindeki Route 128 sadece çok sayıda yüksek teknoloji
işletme ve kuruluşa ev sahipliği yapmakla kalmaz, bununla beraber ünlü Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji
Enstitüsü'ne de ev sahipliği yapar.[373] New Mexico'nun yüksek inceleme yoğunluğu, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı'na
ev sahipliği yaptığı hakikatı ile açıklanabilir. Maryland'in konumu, orada federal olarak finanse edilen inceleme
kuruluşlarının yoğunluğunu yansıtabilir. Washington Eyaleti, Microsoft, Amazon ve Boeing benzer biçimde yüksek
teknoloji şirketlerinin yüksek iş toplanmasına haizdir ve çoğu otomobil üreticisinin mühendislik hizmetleri Michigan
eyaletinde yer almıştır.[373] Çokuluslu şirketlerin inceleme harcamaları Federal hükûmet ve Amerika Birleşik
Devletleri'ni oluşturan 50 eyaletten çoğu, muayyen işkollarına ve kuruluşlara, inceleme ve geliştirme (Ar-Ge) meydana
getirmeye teşvik etmek için vergi kredileri sunmaktadır. Kongre çoğu zaman birkaç yılda bir vergi kredisini yeniler.
The Wall Street Journal tarafınca 2012 yılında meydana getirilen bir ankete bakılırsa, firmalar bu kredilerin
yenilenmesine güvenemedikleri için Ar-Ge'ye yatırım yapma mevzusunda karar verirken bu kredileri dikkate
almazlar.[373] 2014 yılında dört Amerikalı çokuluslu firma Ar-Ge masrafları kütlesi bakımından ilk 50'de yer aldı:
Microsoft, Intel, Johnson&Johnson ve Google. Bazıları en az on senedir ilk 20'de yer aldı: Intel, Microsoft,
Johnson&Johnson, Pfizer ve IBM. Google, 2013'te ilk kere bu tabloya dâhil edildi.[373] Ar-Ge kütlesi ve yoğunluğuna
gore küresel ilk 50 firma, 2014* Ar-Ge yoğunluğu, Ar-Ge harcamalarının net satışlara bölünmesiyle tanımlanır.**
Hollanda'da kurulmuş bulunmasına rağmen, Airbus'un ana üretim tesisleri Fransa, Almanya, İspanya ve İngiltere'de
bulunmaktadır. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a doğru (2015), Tablo 9.3, Hernández ve diğerl. (2014), AB Ar-Ge Puan
Tablosu: 2014 AB Endüstriyel Ar-Ge Yatırım Puan Tablosu (İng: EU R&D Scoreboard: the 2014 EU Industrial R&D Investment
Scoreboard.) Avrupa Komisyonu: Brüksel, Tablo 2.2. Yüksek teknolojili ürün ve patent dış satımı Dünya payının yüzdesi
olarak ABD'den yüksek teknoloji ihracatı, 2008-2013. Kaynak: UNESCO Bilim Raporu: 2030'a doğru, Şekil 5.10, Comtrade
veritabanına dayalı olarak. Amerika Birleşik Devletleri, yüksek teknoloji ürünler mevzusunda dünya liderliğini
yitirmiştir. Hatta bilgisayar ve kontakt ekipmanları şimdi Çin ve öteki gelişmekte olan ekonomilerde toplanmakta,
yüksek teknoloji katma değerli bileşenler başka yerlerde üretilmektedir. 2010 yılına kadar Amerika net bir ilaç
ihracatçısıydı, sadece 2011'den bu yana bu malların net ithalatçısı haline gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri
sanayi sonrası bir ülkedir. Yüksek teknolojili mamüllerin ithalatı, ihracatını çok aşmaktadır. Bununla beraber, Amerika
Birleşik Devletleri'nin teknolojik açıdan yetenekli işgücü büyük miktarda patent üretmekte ve yine bu patentlerin
lisansından veya satışından yararlanabilmektedir. Araştırmada etkin olan Amerika Birleşik Devletleri'nin ilmi
endüstrileri arasında, ürün ve hizmetlerin yüzde 9.1'i fikrî iyelik haklarının lisanslanmasıyla ilgilidir.[373] Fikrî
mülkiyet ticareti laf konusu olduğunda, Amerika Birleşik Devletleri rakipsiz kalır. Telif hakkı ve lisanslama
gelirleri, 2013 yılında dünyanın en yüksek seviyesi olan 129.2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Japonya, 2013 senesinde
31,6 milyar dolar gelirle ABD'nin uzağında ikinci sırada gelmektedir. Amerika'nin 2013 yılında fikrî mülkiyet
kullanması için yaptığı ödemeler 39.0 milyar dolara ulaştı ve bu sadece İrlanda tarafından aşıldı (46.4 milyar
dolar).[373] Kayda değer şirketler ve piyasalar Ayrıca bakınız: Forbes 500 ve Fortune 500 2011 yılında, gelir
bakımından ABD merkezli en büyük 20 şirket Walmart, ExxonMobil, Chevron, ConocoPhillips, Fannie Mae, General Electric,
Berkshire Hathaway, General Motors, Ford Motor Company, Hewlett-Packard, AT&T, Cargill, McKesson Corporation, Bank of
America, Federal Home Loan Mortgage Corporation, Apple Inc., Verizon, JPMorgan Chase ve Cardinal Health oldu. 2013
yılında, piyasa değerine nazaran dünyanın en büyük on şirketinden sekizi Amerikan'dı: Apple Inc., ExxonMobil, Berkshire
Hathaway, Walmart, General Electric, Microsoft, IBM ve Chevron Corporation.[377] 2011 Fortune Global 500'e göre, en
büyük on Amerikalı işveren Walmart, U.S. Postal Service, IBM, UPS, McDonald's, Target Corporation, Kroger, The Home
Depot, General Electric, and Sears Holdings idi.[378] Apple, Google, IBM, McDonald's ve Microsoft, Millward Brown
tarafından yayınlanan bir dizine bakılırsa dünyanın en değerli beş markasıdır.[379] STORES dergisinde gösterilen bir
2012 Deloitte raporu, 2010 mali yılında perakende satış geliri ile dünyanın en büyük 250 perakendecisinin, bu
perakendecilerin yüzde 32'sinin Amerika Birleşik Devletleri'nde yerleşik bulunduğunu ve ilk 250 toplam perakende satış
hasılatının yüzde 41'ini oluşturduğunu belirtti.[380] Amazon dünyanın en büyük çevrimiçi
perakendecisidir.[381][382][383] 2011 yılında dünyanın en büyük 20 yarı iletken üreticisinin yarısı Amerikan
kökenliydi.[384] Dünyanın en büyük hayır kurumlarının bir çok Amerikalılar tarafınca kuruldu. Amerikalı yapımcılar
dünyanın en yüksek gişe kazancı icra eden filmlerinin nerede ise tamamını yaratıyor. Dünyanın en çok satan müzik
sanatçılarının bir çok ABD Birleşik Devletleri'nde bulunmaktadır. Amerika turizm işkolu her sene yaklaşık 60 milyon
internasyonal ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Salam Standard'ın yakın tarihli bir araştırmasında, Amerika Birleşik
Devletleri'nin hayattaki toplam Müslüman seyahat harcamasının yüzde 24'ünü çektiğini veya neredeyse 35 milyar doları
kasasına koyduğunu, ABD'nin küresel Müslüman turizm harcamasının en büyük yararlanıcısı olduğu bildirildi.[385] Gelire
gore Forbes en iyi 10 Amerika şirketi Daha fazla malumat: Gelire göre Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en büyük
şirketler sıralaması 2013 senesinde gelirlerine göre ilk 10 ABD firması için kaynaklara bakınız: [ [386][387] ] Finans
New York Menkul Kıymetler Borsası dünyanın en büyük borsasıdır. Ana maddeler: ABD Birleşik Devletleri'nde bankacılık ve
ABD Birleşik Devletleri'nde sigortacılık Daha fazla bilgi: En büyük bankalar sıralaması Borsa şirketlerinin menkul
kıymetlerinin değeri ile ölçümlenen New York Menkul Kıymetler Borsası, hayattaki diğer tüm borsalardan üç kat daha
büyüktür.[388] Ekim 2008 itibarıyla, NYSE'de işlem kabul eden bütün mahalli şirketlerin toplam sermayesi 10,1 trilyon
ABD dolarıdır.[389] NASDAQ başka bir Amerikan borsasıdır ve New York Menkul Kıymetler Borsası ve Japonya'nın Tokyo
Menkul Kıymetler Borsasından sonrasında dünyanın üçüncü büyük borsasıdır. Bununla beraber, NASDAQ'ın ticarî kıymeti
Japonya'nın TSE'sinden daha büyüktür.[388] NASDAQ, ABD'deki en büyük elektronik ekran tabanlı pay senedi alım satım
pazarıdır ve yaklaşık 3.800 şirket ve kuruluş ile diğer borsalardan daha fazla saat başına muamele hacmine
haizdir.[390] Amerika borsasının uluslararası finans alanında oynadığı etkili rol sebebiyle, 2014'ün sonlarında bir
New York Üniversitesi emek vermesi bunu kısa vadede yorumluyor ve makroekonomik temellerden bağımsız olarak risk alma
istekliliğini etkileyen şoklar ABD borsalarındaki değişimin çoğunu açıklamaktadır. Uzun vadede, ABD borsası, işçiler ve
hissedarlar arasındaki muayyen bir üretim seviyesinin ödüllerini yine tahsis eden şoklardan derinden etkilenmektedir.
Bununla beraber, bereketlilik şokları, ABD borsasındaki bütün cephelerdeki tarihsel borsa dalgalanmalarında küçük bir
rol oynamaktadır.[391] Amerika finans endüstrisi, 1947'de toplam tarım dışı işletme kârının sadece yüzde 10'unu
oluşturmuş, ancak bu 2010 yılına kadar yüzde 50'ye terfi etmiştir. Aynı dönemde, GSYİH'nın bir payı olarak finans
işkolu geliri yüzde 2.5'ten yüzde 7.5'e yükselmiş ve finans endüstrisinin tüm kurumsal gelir oranı yüzde 10'dan yüzde
20'ye çıkmıştır. Diğer tüm işkollarına bakılırsa finans alanında çalışılan saat başına yaklaşık kazanç, 1930'dan bu
yana en iyi yüzde 1 gelirliler tarafınca kazanılan toplam Amerika hasılatının payını yakından yansıtmıştır. New York'un
finans sektöründeki yaklaşık maaş 1981 yılındaki 80.000 dolardan 2011 yılında 360,000 dolara yükselirken, yaklaşık
bütün New York maaşları ise 40.000 dolardan 70.000 dolara yükselmiştir. 1988'de, 300 milyon dolardan azca mevduatı
bulunan ortalama 12.500 Amerika bankası ve 300 milyon dolardan daha çok mevduatı olan ortalama 900 ABD bankası varken,
2012'de ABD'de 300 milyon dolar altı mevduatı olan ancak 4.200 banka ve 300 milyon dolar üstü mevduatı olan 1.800'den
fazla banka bulunmaktaydı. Toplam varlığa bakılırsa ilk on Amerika bankası[392][393][394][395] Sıra Banka adı 1
JP Morgan Chase 2 Bank of America 3 Citigroup 4 Wells Fargo 5 Goldman Sachs 6 Morgan Stanley 7
U.S. Bancorp 8 Bank of NY Mellon 9 HSBC North American Holdings 10 Capital One Financial Bir 2012
Uluslararası Para Fonu çalışması, Amerika finans işkolunun ekonomik büyümeyi yavaşlatacak kadar yetiştiği sonucunu
ortaya koymuştur. New York Üniversitesi Ekonomisti Thomas Philippon, Amerika'nin yılda finansal hizmetler için 300
milyar dolar harcadığını ve sektörün yüzde 20 oranında küçülmesi gerektiğini tahmin ederek bu bulguları desteklemiştir.
Harvard Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi ekonomistleri, 2014'te inceleme ve geliştirme çalışanlarının kazandıkları
her dolar için GSYİH'ya 5 dolar eklediklerini, ancak finans işkolu personellerinin, ödedikleri her dolar için GSYİH'nın
0,60 dolar küçülmesine niçin olduğunu hesapladılar.[396] Uluslararası Yerleşimler Bankası tarafından yapılan bir emek
verme, finans endüstrisinin ekonomik büyümeyi ve inceleme ve geliştirme temelli endüstrileri engellediğini söyleyerek
benzer sonuçlara ulaştı.[397] Geçmiş istatistikler GSYİH Reel GSYİH'da yüzdelik değişime katkılar (1930-1946).
Kaynak: Ekonomik Analiz Bürosu. Reel GSYİH'da yüzdelik değişime katkılar (1947–1973). Kaynak: Ekonomik Analiz
Bürosu. Reel GSYİH'da yüzdelik değişime katkılar (1974–1990). Kaynak: Ekonomik Analiz Bürosu. Reel GSYİH'da
yüzdelik değişime katkılar (1991–2008). Kaynak: Ekonomik Analiz Bürosu. Kişi başına GSYİH büyümesi. ABD'de
kişi başına reel GSYİH. 1961-2015 yılları içinde Amerika ekonomisinin tarihsel büyümesi Amerika Birleşik
Devletleri'nde kişi başına GSYİH Amerika Brüt Özel Yurt içi Yatırımları ve Gayrı Safi Yurt içi Hasıla payları
olarak Vergi Sonrası Kurumsal Kârlar Küresel ekonomide ABD İstihdam Ana madde: Amerika Birleşik Devletleri'nde
işsizlik Amerika'de istihdam edilen çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfusa payı, 1995-2012. Resmî ABD
işsizlik payı, 1950-2005 ABD Birleşik Devletleri'nde ortalama işsizlik süresi, 1948-2010. Yıllık ortalama
çalışılan saatler Tüm çalışanlar, hususi endüstriler, şubelere bakılırsa 2001'den beri Çin ile büyüyen mal
ticareti açığı sonucu yerinden olan Amerika işleri[398] Üretim Ana maddeler: ABD Birleşik Devletleri'nde üretim ve
İşkollarına göre Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi Amerika üretim istihdamı ABD imalat sanayisinin
nominal GSYİH içerisindeki oranı Çin ile birlikte üretim istihdamı ve tecim açığı, 1965-2015.[399] Gelir Ana
maddeler: Amerika Birleşik Devletleri'nde gelir ve Amerika Birleşik Devletleri'nde servet Ayrıca bakınız: ABD Birleşik
Devletleri'nde kişisel gelir, ABD Birleşik Devletleri'nde hânehalkı geliri, ABD Birleşik Devletleri'nde gelir
eşitsizliği, Amerika Birleşik Devletleri'nde huzur ve Kişi başına gelire bakılırsa ABD Birleşik Devletleri
ilçeleri Seçilen mal ve hizmetlere göre Amerika'de reel gelirdeki değişiklik (v1)[not 1] Ortalama hânehalkı
geliri beşte birlik dilimi (1967-2015).[400] ABD gerçek ortalama hânehalkı geliri, 1967-2014[401] 1947-2014
arası dağılımda 1973'e endekslenmiş reel aile geliri[401] Gelir grubuna gore, ortalama senelik aile geliri artışı,
1947-2016[402] Reel senelik kazançlarda birikimli yüzdelik değişim, hasılat grubuna bakılırsa, 1979-2017[403]
Tazminat ABD'de saat başına reel tazminat (1947-2018). Ücret 1964'ten 2005'e kadar Amerika'de gerçek
ücretlerin tarihsel grafiği. Ücret dağılımının çeşitli bölümlerinde reel saatlik ücretlerde yüzdelik değişiklik,
2009-2013[404] Ücret yüzdesine bakılırsa, bütün çalışanların gerçek saatlik ücretlerinde birikimli yüzdelik
değişiklik, 1979-2018[405] Yaş grubuna gore, gerçek saatlik ücretlerde birikimli yüzdelik değişiklik,
1979-2017[405] Eğitim durumuna gore reel saatlik ücretlerde birikimli (cumulative) yüzdelik değişiklik,
2000-2018[405] Eğitim Durumuna Göre Ortalama Gerçek Ücretler[406] Üretkenlik Üretkenlik ve gerçek yaklaşık
aile geliri artışı, 1947-2009. Üretkenlik artışı, reel yaklaşık tazminat (tüketici ve üretici) ve gerçek medyan
tazminat, 1973-2014[407] Eşitsizlik Ana maddeler: ABD Birleşik Devletleri'nde gelir eşitsizliği ve ABD Birleşik
Devletleri'nde yoksulluk İlk yüzde 1'in mali gelir oranı Hanehalkı Geliri için Gini Katsayısı (1967–2007),
Kaynak: Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Odası. 1913-2013 arası ABD'de En Yüksek yüzde 1 ve yüzde 0,1'lik Gelir
Payları. Gelir eşitsizliği paneli - v1 Sağlık harcamaları Ana madde: Amerika Birleşik Devletleri'nde sıhhat
hizmetleri Amerika'de ve gelecek 19 en zengin ülkede toplam GSYİH'ya bakılırsa 1970'ten 2008'e kadar sıhhat
masraflarına kıyasla yaşam beklentisi.[408] GSYİH'nın bir oranı olarak sıhhat harcamaları GSYİH'nın yüzdesi
olarak internasyonal sağlık harcamaları karşılaştırması Tarife oranları Ana maddeler: ABD Birleşik Devletleri'nde
gümrük tarifeleri listesi, ABD Birleşik Devletleri tarihli gümrük tarifeleri ve ABD Birleşik Devletleri'nde
korumacılık ABD'de ortalama gümrük tarifesi oranları (1821-2016) Ortalama gümrük tarifesi oranları (Fransa,
İngiltere, Amerika) Seçili ülkeler için ortalama gümrük tarifesi oranları (1913-2007) Üretilen ürünlerde
yaklaşık gümrük tarifesi oranları Ticaret dengesi Ana madde: Amerika Birleşik Devletleri'nin dış ticareti ABD
tecim dengesi ve tecim politikası (1895-2015) İthalat ile ihracat & net ithalat Amerika ticaret dengesi
(1960'tan itibaren) Mal ihracatı (1870-1992) Enflasyon ABD Birleşik Devletleri tarihsel enflasyon payı,
1666-2019. Federal vergi Ana madde: ABD Birleşik Devletleri'nde vergilendirme Vergi Politikası Merkezi tarafınca
2014 için öngörülen gelir yüzdeliği ve bileşen tarafınca Amerika federal etkili vergi oranları.[409][410] CBO,
tarihsel efektif federal vergi oranlarının gelir düzeyine bakılırsa ayrıldığını tahmin ediyor.[411] Devlet masrafları
Ana madde: ABD Birleşik Devletleri federal bütçesi GSYİH geçmişinin yüzde 'si olarak federal, eyalet ve mahalli
yönetim harcamaları yüzde GSYİH olarak gelir ve gider 2018 için ülkeye gore küresel askeri masrafları
gösteren bir pasta grafik, SIPRI'ye nazaran milyar ABD doları olarak. Borç Ana madde: ABD Birleşik Devletleri amme
borcu 1960–2008 arası GSYİH'nın bir parçası olarak ABD Birleşik Devletleri'nin varlıkları 1960-2009 arası
GSYİH'nın bir parçası olarak ABD Birleşik Devletleri'nin borçları 1990'dan Ocak 2012'ye kadar Amerika federal
hükümeti borç tavanının gelişmesi.[412] 2001-2016 açıklar ve borç artışları. ABD kamu net borcu ve toplam
kamu borcu Açık GSYİH'nin yüzdesi olarak senelik federal hesap açığı "İkiz hesap açığı" (1960–2006)
Notlar ^ "Grafik, orta derslik bir aile için gerçek (şu demek oluyor ki enflasyona nazaran ayarlanmış) ortalama
ücretlerin iyi mi düştüğünü, mal ve hizmetlerin reel maliyetlerinin iyi mi arttığını göstermektedir." Meksika
ekonomisi, Uluslararası Para Fonu'na bakılırsa, nominal olarak dünyanın en büyük 15. Ve satın alma gücü paritesine göre
11. Büyük ekonomisidir.[10] 1994 krizinden bu yana, idareler ülkenin makroekonomik temellerini iyileştirmiştir.
Meksika, 2002 Güney ABD krizinden önemli ölçüde etkilenmemiş ve 2001'de kısa bir süre durgunluktan sonra, gelişme
hızının düşük bulunmasına karşın pozitifliğini korumuştur. Bununla beraber, Meksika, 2008 durgunluğundan en çok
etkilenen Latin Amerika ülkelerinden biriydi ve gayri safi yurt içi hasıla o yıl yüzde 6'dan fazla azalış
göstermiştir. Meksika ekonomisi görülmemiş bir makroekonomik istikrâra sahipti, bu da enflasyonu ve faiz oranlarını
düşük seviyelere indirmiş ve şahıs başına düşen geliri artırmıştı. Buna rağmen, kentsel ve kırsal nüfus ile şimal ve
cenup eyaletlerinde varlıklı ve fakir içinde büyük boşluklar belirgindir.[11] Çözülmemiş konulardan bazıları,
altyapının iyileştirilmesi, vergi sisteminin çağdaşlaştırılması ve iş yasaları ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasını
içerir. 2013 yılında GSYİH'nın yüzde 19,6'sı olan tüm vergi gelirleri 34 OECD ülkesi arasında en düşük olanıydı..[12]
Ekonomi, artan hususi mülkiyete sahip, hızla gelişen modern sanayi ve hizmet işkollarına sahiptir. Son dönemdeki
yönetimler, altyapının iyileştirilmesi amacıyla limanlar, demiryolları, telekomünikasyon altyapısı, elektrik üretimi,
organik gaz dağıtımı ve havaalanları konusundaki rekabeti genişletmiştir. İhracat odaklı bir ekonomi olarak, Meksika
ticaretinin yüzde 90'ından fazlasını, Avrupa Birliği, Japonya, İsrail ve Orta ve Güney ABD'nın büyük kısmı da dahil
olmak suretiyle 40'tan fazla ülke ile özgür tecim anlaşmaları (FTAs) altında gerçekleştirir. En etken STA, 1994 yılında
yürürlüğe giren ve 1992 senesinde ABD Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika hükümetleri tarafından imzalanan Kuzey ABD
Serbest Ticaret Anlaşmasıdır (NAFTA, North American Free Trade Agreement). 2006 senesinde Meksika'nın iki Kuzey ortağı
ile ticareti, ihracatının ortalama yüzde 90'ını ve ithalatının yüzde 55'ini oluşturmuştur.[13] Son zamanlarda, Birlik
Kongresi mühim vergi, emekli aylığı ve adlî reformları onaylamıştır ve petrol endüstrisine yönelik yenilikler şu anda
tartışıla gelmektedir. Meksika, 2016 senesinde dünyanın en büyük şirketlerini sıralayan Forbes Global 2000 listesinde
15 şirkete sahipti.[14] Meksika'nın işgücü 2017 itibarıyla 54.5 milyon kişiden oluşmaktadır.[3] OECD ve DTÖ, Meksikalı
işçileri, insan/saat başına kârlılık düşük kalsa da, senelik olarak çalışılan saat sayısı açısından dünyanın en
sıkıntılı işini yapan işçileri olarak sıralamaktadır.[15][16][17][18][19] İçindekiler 1 Geçmiş 2 Makroekonomi,
finans ve rahatlık göstergeleri 2.1 Ana göstergeler 3 Veri 3.1 Yoksulluk 3.1.1 Gelir
eşitsizliği 3.2 Havaleler 3.3 Bölgesel ekonomiler 4 Bileşenler 4.1 Tarım 4.1.1
Tarihçe 4.1.2 Ekinler 4.1.2.1 Patates 4.1.2.2 Şeker kamışı 5
Sanayi 5.1 Elektronik 5.1.1 Televizyon 5.1.2 Bilgisayar 5.1.3 OEM ve ODM
üretim 5.1.4 Mühendislik ve Tasarım 5.1.5 Ortak üretim 5.1.6 Yerli Sanayi
5.2 Petrol 5.2.1 Enerji 5.3 Üretim 5.3.1 Otomobiller 6 Perakende 7
Hizmetler 7.1 Turizm 7.2 Finans 7.2.1 Bankacılık sistemi 7.2.2 Menkul kıymetler
piyasası 8 Hükümet 8.1 Parasal ve finansal sistem ve düzen 8.1.1 Meksika Bankası
8.1.2 Para politikası 8.1.3 Para sistemi 8.2 İş düzenlemesi 8.2.1 Yolsuzluk 9
Ticaret 9.1 Serbest tecim anlaşmaları 9.1.1 Kuzey ABD Ticaret Anlaşması 9.2 Meksika
ticaretinin kolaylaştırılması ve rekabet gücü 10 Ayrıca bakınız 11 Notlar 12 Kaynakça Geçmiş Ana madde:
Meksika ekonomi tarihi Porfirio Díaz, (1876–1911) başkanlığı zamanında hızlı sanayileşme yabancı sermaye ile
gerçekleşti. Meksika Cumhurbaşkanı Porfirio Díaz, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde ülkesine benzeri görülmemiş bir
ekonomik gelişme getirdi. Bu büyümeye yabancı yatırım ve Avrupa'dan ülkeye göç, bereketli bir demiryolu ağının
geliştirilmesi ve ülkenin organik kaynaklarının sömürülmesi birlikte rol alıyordu. 1876 ve 1910 yılları arasındaki
yıllık ekonomik büyüme ortalama yüzde 3,3'tü.[20] Yabancı toprak şirketleri ellerinde milyonlarca hektar biriktirirken,
büyük ölçekli mülkiyet önemli ilerlemeler kaydediyordu. Diktatörlüğün sonucunda, ekilebilir arazinin yüzde 97'si
nüfusun yüzde 1'ine ilişkin olacak ve köylülerin yüzde 95'i artık araziye sahip olmayacaktı. Büyük hacienda'larda
(büyük çiftlik) çiftlik işçileri olacaklar yahut isyanları bir bir bastırılarak sefil birer kentsel proletarya
oluşturacaklardı.[21] Siyasi baskı ve dolandırıcılığın yanı sıra, büyük 'hacienda'ların birkaçına ilişik olan, sadece
güvencesiz koşullarda yaşayan milyonlarca düşük ücretli köylünün çalıştığı Latifundios'lara (Latifundium, Eski Roma,
İspanya veya Latin ABD'da görülen tipik olarak kölelerin çalmış olduğu büyük bir arazi ya da çiftlik) dayanan arazi
dağıtım sistemi tarafından şiddetlenen büyük gelir eşitsizlikleri, Meksika Devrimine yol açmış (1910-1920), yirminci
yüzyılda Meksika'nın siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını sosyal demokrasinin öncülüğü altında büyük ölçüde
dönüştüren silahlı bir çatışma ortamı yaratmıştır. Savaşın kendisi, 1910 ve 1921 arasındaki 11 senelik dönemde azalan
ekonomik gelir ve azalan nüfus üstünde sert bir tesir bırakmıştır.[kaynak belirtilmeli] Ülkenin yine inşası ilerleyen
on yıllarda gerçekleşecekti. 1930'dan 1970'e kadar olan devre, iktisat tarihçileri tarafından Meksika Devrimi'nin sona
ermesinin arkasından ve sulh tarihi sırasında kapital birikiminin yeniden başlamasının peşinden gelen ekonomik bir
gelişme periyodu olan Meksika Mucizesi olarak adlandırıldı. Bu dönemde millet, ulusal endüstrilerin gelişimini korumuş
olan ve destekleyen ithal ikameci sanayileşme (ISI, Import substitution industrialization) iktisat modelini
benimsemiştir. Meksika, endüstrilerin üretimlerini hızla genişlettiği bir ekonomik patlama süreci yaşadı.[22] Ekonomik
yapıdaki önemli değişiklikler, ejido kavramı, petrol ve demiryolu şirketlerinin millileştirilmesi, anayasaya toplumsal
hakların sokulması, büyük ve etken işçi sendikalarının doğumu ve altyapının yükseltilmesi altında köylülere parasız
toprak dağıtımını içeriyordu. Nüfus 1940’tan 1970’e iki katına çıkarken, GSYİH aynı dönemde altı kat artış
göstermiştir.[23] Başkan José López Portillo'nun 1976-1982 arası yönetimi esnasında ekonomi petrolün keşfedilmesiyle
yükselmiş ve fiyatları düştüğünde çökmüştür. İİS modeli altında gerçekleşen büyüme, 1960'ların sonucunda zirveye
ulaşmıştı. 1970'lerde, Echeverría (1970–76) ve López Portillo (1976–82) Cumhurbaşkanlığı idareleri, daha çok amme
harcaması gerektiren bir gayret ile politikalarına toplumsal kalkınmayı dahil etmeye çalıştı. Petrol fiyatlarının
yükseldiği ve internasyonal ürem oranlarının düşük olduğu ve hatta olumsuz olduğu bir dönemde geniş petrol sahalarının
keşfiyle hükümet, sosyal refahı teşvik etmek ve uzun vadeli bir gelir kapısı sağlamak için devlete ilişkin petrol
şirketine yatırım yapmak amacıyla internasyonal sermaye piyasalarından borç almaya karar verdi. Bu metot, amme
masraflarında kayda değer bir gelişme sağlamış oldu[22] ve Başkan López Portillo, Meksika'nın dünyanın dördüncü en
büyük ihracatçısı olmak için petrol üretimini çoğaltmasıyla, Meksika olarak "refahı tedvir etmek"[24] için dönemin
geldiğini açıkladı.[25] Yıllık yaklaşık GSYİH büyümesi 1900–1929 yüzde 3,4 1929–1945 yüzde 4,2 1945–1972
yüzde 6,5 1972–1981 yüzde 5,5 1981–1995 yüzde 1,5 1983 Borç krizi -yüzde 4,2 1995 Peso krizi -yüzde 6,2
1995–2000 yüzde 5,1 2001 Amerika durgunluğu -yüzde 0,2 2009 Büyük durgunluk -yüzde 6,5
Kaynaklar:[22][26][27][28] 1981-1982 döneminde uluslararası manzara aniden değişti: petrol tutarları düştü ve ürem
oranları terfi etti. 1982'de Başkan López Portillo, (1976-82) yönetimini bitirmeden derhal ilkin, dış borç ödemelerini
askıya aldı, peso'yu devalüe etti ve krizden ciddi biçimde etkilenen öteki birçok endüstriyle beraber, çelik endüstrisi
ve bankacılık sistemini devletleştirdi. İthal ikamesi, sanayileşme döneminde kullanılırken, 1980'lere kadar uzun devam
eden korumanın düşük verimlilik kazanımlarına sahip rekabetsiz bir sanayi işkolu ürettiği açıktı.[22] Cumhurbaşkanı de
la Madrid (1982-88), neoliberal reformları uygulamaya başlayacak bir takım Cumhurbaşkanının ilkiydi. 1982 krizinden
sonrasında, borç verenler Meksika'ya dönmek istemiyorlardı ve cari hesabı dengede tutmak için hükümet para
devalüasyonlarına başvurdu ve bu da 1987'de yüzde 139,7 oranında zamanı bir yüksekliğe ulaşan benzeri görülmemiş
enflasyona[22] yol açmıştı.[29] Ticaretin serbestleşmesine doğru atılan ilk adım, Meksika’nın, 1986’da Başkan Miguel
de la Madrid'in yönetimi altında Genel Tarifeler ve Ticaret Anlaşması'nı (GATT) imzalamasıydı. Salinas yönetimi
esnasında (1988-94) birçok devlete ilişkin firma özelleştirildi. Hükümet tekeli olan telefon şirketi Telmex[30], Carlos
Slim'e satılan hususi bir tekel oldu. Ayrıca hususi yatırımcılara açılmayan devlete ilişkin petrol firması Pemex yada
enerji sektörü de bulunmaktaydı. Ayrıca, 1982'de López Portillo yönetiminin zayıflama zamanlarında kamulaştırılan
bankacılık sistemi özelleştirilmiş, sadece yabancı bankalar hariç tutulmuştu.[30] Salinas, Meksika'nın Kuzey Amerika
Serbest Ticaret Anlaşmasına dâhil edilmesini ve böylece ABD-Kanada anlaşmasının genişletilmesini talep etti.
Genişletilmiş NAFTA 1992 yılında, çevre ve işçilik standartlarına ek iki ilavenin imzalanmasından sonra, 1 Ocak 1994'te
yürürlüğe girdi. Salinas yönetimi ayrıca sıkı fiyat kontrollerini uygulamaya koymuş ve enflasyonu engellemek amacıyla
yaşlanan Fidel Velázquez yönetimi altında İşçi Sendikası hareketi ile daha küçük asgari ücret artışlarını müzakere
etmiştir.[31] Enflasyonu azaltmada stratejisi başarılı olsa da, büyüme yılda ancak yüzde 2,8 oranında gerçekleşmiştir.
Döviz kuru sabitlenerek, tüketici harcamaları artarken peso hızla aşırı değerlenmiş ve cari açığın 1994 yılında
GSYİH'nın yüzde 7'sine ulaşmasına niçin olmuştur. Açık, tesobonos vesilesiyle ödemeyi dolar cinsinden garanti dibine
alan bir tür kamu borçlanma aracı yöntemiyle finanse edilmiştir.[32] Ocak 1994 Chiapas ayaklanması ve Mart 1994'te
iktidar partisinin cumhurbaşkanlığı adayına Mart 1994’teki meydana getirilen suikastler, Luis Donaldo Colosio ve Parti
Genel Sekreteri ve kardeşi yardımcısı Başsavcı José Francisco Ruiz Massieu 1994 yılında, yatırımcılara rahatsız edici
bir mesaj gönderdi. Kamu borç sahipleri hızla Merkez Bankası rezervlerini tüketerek tesobonoslarını satarken[32],
toplam yatırım akışının yüzde 90'ını oluşturan portföy yatırımları ülkeyi olabildiğince hızlı bir biçimde terk
etti.[22] Bu sürdürülemez durum sonunda katılımcı Zedillo yönetimini durağan döviz kurundan vazgeçmeye zorladı. Peso
keskin bir halde devalüe edildi ve ülke Aralık 1994’te ekonomik bir krize girdi.[33] İhracattaki patlama ve Amerika
başkanı Bill Clinton (1993-2001) tarafından hazırlanan uluslararası bir kurtarma paketi krizin hafifletilmesine
yardımcı oldu. 18 aydan kısa bir müddet arasında, iktisat yeniden büyüyordu ve senelik büyüme oranı 1995 ile 2000
arasında ortalama yüzde 5,1 olarak gerçekleşti.[22] Daha eleştirel yorumlar, krizin ve müteakip amme kurtarma
işleminin, kurumsal olarak Meksika toplumuna has biçimlerde, "iktidarın ve finans kaynaklı neoliberal kapitalizmin
sınıfsal karakteristiğinin yapısal olarak gayri müsavi sosyal ilişkilerini koruduğunu, yenilediğini ve
yoğunlaştırdığını" savunmaktadır.[33] 1929'da Kurumsal Devrimci Parti öncülünün kuruluşundan bu yana cumhurbaşkanlığı
tarzı kazanan ilk karşıcılık partisi talibi Ulusal Eylem Partisi (Meksika) Cumhurbaşkanı Zedillo (1994-2000) ve
Cumhurbaşkanı Fox (2000-06), ticaretin serbestleşmesi politikalarıyla devam etti. Fox'un yönetimleri sırasında, Latin
Amerika ve Avrupa ülkeleri, Japonya ve İsrail ile birkaç STA imzalandı ve her ikisi de makroekonomik istikrarı korumaya
çalıştı. Böylece, Meksika ticaret için dünyanın en aleni ülkelerinden biri halini almış ve ekonomik taban buna göre
değişmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada ile olan toplam tecim üç katına çıkmış ve toplam ihracat ve ithalat
1991 ile 2003 içinde nerede ise dört katına ulaşmıştır.[34] Yabancı yatırımın doğası, portföy yatırımı üstünden direkt
yabancı yatırımın (DYY; FDI - Foreign-direct investment) daha büyük bir payıyla da değişiklik göstermiştir.
Makroekonomi, finans ve refah göstergeleri Kişi başına düşen SAGP GSYİH $16,900 Amerika doları (2012–15) Kişi
başına düşen SAGP GSMG $16,500 Amerika doları (2012–15) Enflasyon (TÜFE) yüzde 2,21 (Kasım 2015) Gini
katsayısı 47.0 (Dünya Bankası 2012) İşsizlik yüzde 5,5 (Nisan 2010) İGE artış 0.770 (2011) İşgücü 78.4
milyon (2011) Yoksulluktaki nüfus yüzde 13,8 Ana göstergeler Meksika'nın Satın alma gücü paritesi (SAGP) ile Gayri
safi yurt içi hasıla (GSYİH) değerinin, 2014 yılında 2,143.499 milyar Amerika Doları ve nominal döviz kurlarıyla
1,261.642 milyar Amerika Doları olduğu tahmin edilmektedir.[26] Ülke, MINT grubunun lideridir. Kişi başına SAGP
cinsinden ölçülen GSYİH ömür standardı $16.900 ABD doları seviyesindedir. Dünya Bankası 2009 yılında, Meksika'nın
piyasa döviz kurlarındaki Gayri safi millî gelir bakımından Latin Amerika'daki en yüksek ikinci ülke bulunduğunu,
Brezilya'nın peşinden 1,830.392 milyar[35] Amerika doları hasılaya ve 14,400 dolarla bölgedeki kişi başına düşen en
yüksek gelire haiz olduğunu bildirmiştir.[36] Bu nedenle, Meksika şimdi bir üst orta gelirli ülke olarak sıkı bir halde
yapılanmıştır. 2001 yılındaki yavaşlamanın peşinden Meksika, ülkenin potansiyel büyümesinin oldukça altında kalmış
olduğu kabul edilmekle birlikte, ekonomisi 2004, 2005 ve 2006’da yüzde 4,2, 3,0 ve 4,8 oranında[37] iyileşmiş ve
büyümüştür.[32] Meksika pesosu ülkenin para birimidir (ISO 4217: MXN; simge: $). Bir peso 100 centavos'a (kuruş gibi)
ayrılmıştır. MXN, 1993’te 1000 MXP başına 1 MXN seviyesinde olacak şekilde MXP’nin yerini almıştır. Döviz kurları
1998-2006 arasında durağan kalmış, Amerika doları başına 10.20 ile 11 = 3.50 MXN içinde salınmış, son zamanlarda
Meksika peso paritesi Cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto'nun zamandakinin dibine düşmüş, değerinin yüzde 19.87'tepsi tek
bir yılda yitirmiştir 29 Mart 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ve şu anda $20,37 ABD doları (2017)
seviyesindedir. 2007 senesinde faiz oranları yüzde 7[38] civarında olmuş, 2002'de yüzde 5'in altındaki tarihi düşük
seviyesine ulaşmıştı. Enflasyon oranları da zamanı en düşük seviyelerideydi; 2006 yılında Meksika'daki enflasyon oranı
yüzde 4,1, 2007 yılı nihayetinde ise yüzde 3'tü. ABD dolarına kıyasla, Meksika pesosu 1910'dan bu yana yüzde 7,500'ün
üstünde değer yitirdi. İşsizlik oranları, bütün OECD üye ülkelerinin en düşük değeri olan yüzde 3,2 seviyesindedir.
Ancak, işsizliğin yüzde 25 olduğu tahmin ediliyor.[13] Meksika'nın İnsani Gelişme Endeksi 0.829 olarak bildirilmekte,
(bir ömür beklentisi endeksi 0.84, tahsil endeksi 0.86 ve 0.77 değerle bir GSYİH endeksini içeren), ülke, yüksek
gelişme grubu içinde dünyada 52 sırada yer verilmiştir. Veri Aşağıdaki tablo 1980-2018 dönemindeki temel ekonomik
verileri göstermektedir. yüzde 5'in altındaki enflasyon yeşil renkle gösterilmiştir.[39] Yıl GSYİH (Milyar ABD
Doları, SAGP) Kişi başına GSYİH (ABD Doları, SAGP) GSYİH artışı (gerçek) Enflasyon oranı (Yüzde olarak)
İşsizlik (Yüzde olarak) Devlet borcu (GSYİH'nın yüzde 'si olarak) 1980 403.6 5,818 artışyüzde 9.5
▲yüzde 26.5 yüzde 1,2 n/a 1981 artış478.8 artış6,745 artışyüzde 8.5 ▲yüzde 27.9 ▼yüzde
0.9 n/a 1982 artış505.9 artış6,968 azalışyüzde −0.5 ▲yüzde 59.2 ▲yüzde 4.2 n/a 1983
artış507.6 azalış6,841 azalışyüzde −3.5 ▲yüzde 101.8 ▲yüzde 6.1 n/a 1984 artış543.5
artış7,172 artışyüzde 3.4 ▼yüzde 5.6 n/a n/a 1985 artış573.2 artış7,409 artışyüzde 2.2
▲yüzde 57.8 ▼yüzde 4.4 n/a 1986 azalış566.7 azalış7,180 azalışyüzde −3.1 ▲yüzde 86.4 ▼yüzde
4.3 n/a 1987 artış591.2 artış7,344 artışyüzde 1.7 ▲yüzde 132.0 ▼yüzde 3.9 n/a 1988
artış619.8 artış7,550 artışyüzde 1.3 ▲yüzde 113.5 ▼yüzde 3.5 n/a 1989 artış670.3
artış8,008 artışyüzde 4.1 ▲yüzde 19.9 ▼yüzde 2.9 n/a 1990 artış731.1 artış8,397 artışyüzde
5.2 ▲yüzde 26.7 ▼yüzde 2.7 n/a 1991 artış787.2 artış8,882 artışyüzde 4.2 ▲yüzde 22.6
Sabityüzde 2.7 n/a 1992 artış833.7 artış9,250 artışyüzde 3.5 ▲yüzde 15.5 ▲yüzde 2.8 n/a
1993 artış876.9 artış9,573 artışyüzde 2.7 ▲yüzde 9.8 ▲yüzde 3.4 n/a 1994 artış939.8
artış10,099 artışyüzde 4.9 ▲yüzde 7.0 ▲yüzde 3.7 n/a 1995 azalış899.0 azalış9,515
azalışyüzde −6.3 ▲yüzde 35.1 ▲yüzde 6.2 n/a 1996 artış977.5 artış10,195 artışyüzde 6.8
▲yüzde 34.4 ▼yüzde 5.5 yüzde 44.7 1997 artış1,062.2 artış10,928 artışyüzde 6.8 ▲yüzde 20.6
▼yüzde 3.7 ▼yüzde 40.9 1998 artış1,129.2 artış11,466 artışyüzde 5.2 ▲yüzde 15.9 ▼yüzde 3.2
▲yüzde 42.0 1999 artış1,178.0 artış11,815 artışyüzde 2.8 ▲yüzde 16.6 ▼yüzde 2.5 ▲yüzde 44.7
2000 artış1,264.4 artış12,532 artışyüzde 4.9 ▲yüzde 9.5 ▼yüzde 2.2 ▼yüzde 40.6 2001
artış1,288.0 artış12,612 azalışyüzde −0.4 ▲yüzde 6.4 ▲yüzde 2.8 ▼yüzde 39.4 2002
artış1,307.2 artış12,641 Sabityüzde 0.0 artışyüzde 5.0 ▲yüzde 3.0 ▲yüzde 41.7 2003
artış1,352.6 artış12,916 artışyüzde 1.4 artışyüzde 4.5 ▲yüzde 3.4 ▲yüzde 43.8 2004
artış1,444.3 artış13,631 artışyüzde 3.9 artışyüzde 4.7 ▲yüzde 3.9 ▼yüzde 40.2 2005
artış1,525.1 artış14,234 artışyüzde 2.3 artışyüzde 4.0 ▼yüzde 3.5 ▼yüzde 38.5 2006
artış1,642.7 artış15,153 artışyüzde 4.5 artışyüzde 3.6 Sabityüzde 3.5 ▼yüzde 37.4 2007
artış1,725.1 artış15,713 artışyüzde 2.3 artışyüzde 4.0 ▲yüzde 3.6 ▼yüzde 37.2 2008
artış1,779.0 artış15,984 artışyüzde 1.1 ▲yüzde 5.1 ▲yüzde 3.9 ▲yüzde 42.5 2009
azalış1,697.7 azalış15,044 azalışyüzde −5.3 ▲yüzde 5.3 ▲yüzde 5.3 ▲yüzde 43.7 2010
artış1,806.5 artış15,811 artışyüzde 5.1 artışyüzde 4.2 Sabityüzde 5.3 ▼yüzde 42.0 2011
artış1,911.3 artış16,522 artışyüzde 3.7 artışyüzde 3.4 ▼yüzde 5.2 ▲yüzde 42.9 2012
artış2,017.5 artış17,235 artışyüzde 3.6 artışyüzde 4.1 ▼yüzde 4.9 ▼yüzde 42.7 2013
artış2,077.8 artış17,549 artışyüzde 1.4 artışyüzde 3.8 Sabityüzde 4.9 ▲yüzde 45.9 2014
artış2,175.2 artış18,170 artışyüzde 2.8 artışyüzde 4.0 ▼yüzde 4.8 ▲yüzde 48.9 2015
artış2,270.7 artış18,765 artışyüzde 3.3 artışyüzde 2.7 ▼yüzde 4.4 ▲yüzde 52.9 2016
artış2,366.7 artış19,356 artışyüzde 2.9 artışyüzde 2.8 ▼yüzde 3.9 ▲yüzde 56.8 2017
artış2,458.4 artış19,902 artışyüzde 2.0 ▲yüzde 6.0 ▼yüzde 3.4 ▼yüzde 54.2 2018 artış2,571.6
artış20,616 artışyüzde 2.0 artışyüzde 4.9 ▼yüzde 3.3 ▼yüzde 53.6 Yoksulluk Ana madde: Meksika'da
yoksulluk Ülkelere gore dünya yoksulluk haritası. Günde 1,25 dolardan aza yaşayan nüfusun yüzdesini gösterir. 2009
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporuna göre. Meksika'da yoksulluk; ülkede beslenme, temiz su, barınma, öğrenim,
sıhhat, toplumsal güvenlik, hane kalitesi ve temel hizmetler, gelir ve sosyal uyum şeklinde parametreler altında
ölçülür.[40] İki kategoriye ayrılmıştır: orta seviye yoksulluk ve aşırı fakirlik. Meksika nüfusunun yüzde 2'sinden azı
Dünya Bankası tarafından belirlenen uluslararası fakirlik sınırının altında yaşarken, 2013 itibarıyla Meksika hükümeti,
Meksika nüfusunun yüzde 33'ünün orta düzey yoksulluk arasında yaşadığını ve yüzde 9'unun aşırı zaruret içinde
yaşadığını[41] tahmin etmekte ve bu da Meksika'nın milli zaruret sınırının altında yaşayan toplam nüfusunun yüzde
42'sine denk gelmektedir.[42] Büyük boşluk, hükümetin yoksulluğu ölçmenin bir yolu olarak çok boyutlu fakirlik
yöntemini benimsemesiyle açıklanabilir, bu nedenle, Meksika hükümeti tarafınca belirlenen "uluslararası fakirlik
sınırı" veya "iyi gelir hattı"'ndan daha yüksek bir gelire sahip olan bir şahıs, beslenme (yetersiz beslenme yada aşırı
kiloluluk), öğrenim yada yaşam ölçünleri (su veya elektrik benzer biçimde temel ve buzdolabı şeklinde ikincil iç
varlıklar dâhil) gibi maddi ve toplumsal haklarla ilgili bir veya daha çok eksikliğe sahipse "orta seviye yoksulluk"
kategorisine girebilir (emek harcamaları tamamlamamıştır). Aşırı zaruret, Meksika hükümeti tarafından hem toplumsal
haklarda eksiklik yaşayan bununla birlikte "iyi gelir hattı"'ndan daha düşük gelirli kişiler olarak
tanımlanmaktadır.[43] SEDESOL'ün (Meksika'nın Sosyal Kalkınma Ajansı) ek rakamları, nüfusun yüzde 6'sının (7.4 milyon
insan) aşırı yoksulluk arasında bulunduğunu ve gıda güvensizliği yaşadığını tahmin ediyor.[44] Son zamanlarda, hükümet
ekonomi politikasındaki[45] kapsamlı değişimler ve muhtelif işkollarının[46] özelleştirilmesi kanalıyla hükümet
müdahalesini azaltma girişimleri, daha iyi[47] veya daha kötüsü,[48] Meksika'nın Latin ABD'daki[49] en büyük ekonomi
bulunmasına izin verdi, 2005'e kadar ikinci en büyük[50] oldu; ve sözde "trilyon dolar kulübü" üyesi olarak anıldı.[51]
Bu değişikliklere karşın, Meksika büyük toplumsal eşitsizlikler ve fırsat eksikliği yaşamaya devam etmektedir.[52] Peña
Nieto yönetimi, ülkedeki yoksulluğu azaltma, vatandaşlarına iş,[53] eğitim ve evrensel esenlik hizmetleri benzer
biçimde daha fazla fırsat sunma girişimlerinde bulunmuştur.[54][55] Gelir eşitsizliği Meksika Eyaletleri'nin Amerika
doları cinsinden 2012 şahıs başına düşen GSYİH'si. Meksika'daki tek bir şahıs olan Carlos Slim,[56] GSYİH'nın yüzde
altı'sına eşit bir net varlığa haizdir. Buna ek olarak, Meksikalıların sadece yüzde 10'u Meksika GSYİH'sının yüzde
25'lik dilimini oluşturuyor. yüzde 3,5'luk daha minik bir grup, Meksika GSYİH'sinin yüzde 12,5'ini temsil ediyor.[57]
OECD'ye nazaran, Meksika, Şili'den sonrasında son derece yoksul ve son derece zengin arasındaki ikinci en yüksek
ekonomik eşitsizliğe haiz ülkedir -ancak bu boşluk son on yılda azalış göstermiştir. Gelir basamağındaki alt yüzde 10,
ülkenin kaynaklarının yüzde 1,36'sını, üst yüzde 10'u ise nerede ise yüzde 36'sını kullanmaktadır. OECD ek olarak,
Meksika'nın yoksullukla mücadele ve toplumsal kalkınma için bütçeleştirilmiş harcamalarının hem mutlak bununla beraber
göreceli sayılarda OECD ortalamasının ancak üçte biri olduğunu belirtiyor.[not 2] Dünya Bankası'na bakılırsa, 2004'te
Meksika nüfusunun yüzde 17,6'sı aşırı fakirlik arasında yaşarken, yüzde 21'i orta seviye zaruret arasında
yaşıyordu.[58] Havaleler Meksika, 2017 senesinde dünyanın en büyük dördüncü havale alıcısıydı. Yurt haricinde,
çoğunlukla ABD'de yaşayan Meksikalıların Meksika'daki ailelerine gönderdikleri döviz veya katkılar, 2017'de 28.5 milyar
dolardı.[59] 2015 senesinde, dış kaynaklı dövizler, diğer kesimlerden daha büyük olarak, Meksika için en büyük yabancı
gelir kapısı halini aldı ve petrolü geçti.[60] Havale büyümesi 1997'den bu yana iki kattan fazla artmıştır.[61]
Kaydedilen havale işlemleri 2003 senesinde 41 milyon adeti aştı ve bunun yüzde 86'sı elektronik gönderi olarak
yapıldı.[62] Göçmen işçilerin gereksinimlerini bilen Meksika hükümeti, yurt dışında Meksika konsolosluklarında
yayınlanan bir kimlik belgesi olan Matrícula Consular de Alta Seguridad'ın (MACS, Yüksek Güvenlik Konsolosluğu Kaydı)
yükseltilmiş bir versiyonunu yayınlamaya başladı. Bu belge şu anda 32 Amerika eyaletinde geçerli bir hüviyet kartıdır,
ayrıca binlerce polis teşkilatı, yüzlerce kent ve ilçe ve bankacılık kurumları tarafınca kabul edilmektedir.[62] 2014
yılında havale icra eden başlıca eyaletler, o sene toplam gelirlerin yüzde 45'ini müşterek toplayan Michoacán,
Guanajuato, Jalisco, Meksika Eyaleti ve Puebla'dır.[63] Federal hükümetin yardımıyla çeşitli Eyalet hükümetleri, amme
işlerini finanse etmede dövizlerin bir kısmını kullanmak için programlar uyguladılar. Dos por Uno (Her bir için adı
verilen bu program, göçmenlerin gelirlerinden kattıkları her peso için devlet ve federal hükümetler tarafından, kendi
topluluklarında altyapı inşa etmek için iki peso katkıyla yatırım yapılacak halde tasarlanmıştır.[64] Bölgesel
ekonomiler Daha fazla malumat: GSYİH'ye gore Meksika eyaletleri sıralaması ve Kişi başına GSYİH'ye bakılırsa Meksika
eyaletleri listesi İnsani Gelişme Endeksine Göre Meksika eyaletleri, 2015. Bölgesel eşitsizlikler ve gelir eşitsizliği
Meksika ekonomisinin bir özelliğidir. Federasyonun bütün kurucu eyaletleri, 0.70'den (orta ila yüksek kalkınma) daha
yüksek bir İnsani Gelişme Endeksine (İGE) sahipken, Kuzey ve orta eyaletler Güney eyaletlerinden daha yüksek İGE
seviyelerine sahiptir. Nuevo León, Jalisco ve Federal Bölge, Avrupa ülkelerine benzer halde İGE seviyelerine sahipken,
Oaxaca ve Chiapas, Çin yada Vietnam'dakilere benzer.[65] Yerel yönetim düzeyinde, ekonomik eşitsizlikler daha da
büyüktür: Meksiko'daki Delegacion Benito Juarez, Almanya yada Yeni Zelanda'ya benzer bir İGE'ye sahipken, Guerrero'daki
Metlatonoc ise Malavi'ye benzer bir İGE değerine sahiptir. Yüksek büyüme yayınlayan federal birimlerin çoğunluğu
(0.80'den yüksek) kuzey bölgesinde (Colima, Jalisco, Aguascalientes, Federal Bölge, Querétaro ve ek olarak Quintana Roo
ve Campeche'nin güneydoğu eyaletleri hariç) yer almıştır. Daha azca gelişmiş eyaletler (İGE açısından orta açınma ile,
0.70'den yüksek) Güney Pasifik kıyıları boyunca yer almıştır. GSYİH'nın ekonomik işkoluna gore oranı (2004'te),
tarımdaki en büyük katkıda bulunanlar Jalisco (yüzde 9,7), Sinaloa (yüzde 7,7) ve Veracruz (yüzde 7,6); endüstriyel
üretimde en büyük katkıda bulunanlar Federal Bölge (yüzde 15,8), México Eyaleti (yüzde 11,8) ve Nuevo León (yüzde 7,9);
hizmet sektöründeki en büyük katkıda bulunanlar da Federal Bölge (yüzde 25,3), México Eyaleti (yüzde 8,9) ve Nuevo
León'dur (yüzde 7,5).[66] 1980'lerden bu yana, iktisat azar azar daha azca merkezî halini aldı; Federal Bölge’nin
2003’ten 2004’e kadar olan GSYİH büyüme oranı, tarım ve sanayi sektörlerinde sert düşüşler ile bütün federal
işletmelerin en az yüzde 0,2’si düzeyindeydi. Yine de, hâlâ ülkenin GSYİH'sinin yüzde 1,8'ini oluşturmaktadır. En
yüksek GSYİH gelişme oranlarına haiz eyaletler Quintana Roo (yüzde 9,0), Baja California (yüzde 8,9) ve San Luis
Potosí'dir (yüzde 8,2).[67] 2000 yılında Meksika'da kişi başına düşen en yüksek GSYİH'ye sahip federal tüzellikler
Federal Bölge (26,320 ABD doları), Campeche (18,900 ABD doları) ve Nuevo León (30,250 Amerika doları); kişi başına
düşen GSYİH'nin en düşük olduğu eyaletler Chiapas (3,302 ABD doları), Oaxaca (4,100 Amerika doları) ve Guerrero idi
(6,800 Amerika doları).[68] Bileşenler 2006 senesinde Satın alma gücü paritesi bakımından (SAGP) Gayri safi yurt içi
hasıla (GSYİH) değeri 1.134 trilyon ABD doları ve yeniden kişi başına SAGP GSYİH kıymeti ise 10.600 Amerika doları
olarak tahmin edilmiştir.[13] Hizmetler işkolu yüzde 70,5 ile GSYİH'nın en büyük bileşeni olup, bunu yüzde 25,7 ile
sanayi işkolu izlemektedir (2006 tahm.). Tarım GSYİH'nın sadece yüzde 3,9'unu (2006 tahm.) oluşturmaktadır. 54.51
milyonluk Meksika işgücünün, yüzde 13,4'ü tarım, yüzde 24,1'i sanayi ve yüzde 61,9'u da hizmetler işkolundadır (2011
tahm.). Meksika'nın en büyük dış gelir kaynağı havalelerle meydana getirilen döviz girdisidir.[60] Tarım Daha fazla
malumat: Meksika'da tarım Toplam GSYİH'nın bir yüzdesi olarak tarımın payı giderek azalmaktadır ve şimdi gelişmiş
ulusların ekonomisindekine benzer bir şekilde daha minik bir rol oynamaktadır. GSYİH'nın 1970 yılında yüzde 25'ini,[69]
1990 yılında yüzde 7'tepsi oluştururken[70] 2006 senesinde yüzde 3,9'unu oluşturmuştur.[13] Tarihi yapısı göz önüne
alındığında, ejidos, işgücünün çok yüksek bir yüzdesini kullanmaktadır: 2003'te yüzde 18'lik tarım payı, bir çok
geçimlik tarımsal mamüller üretmekteydi; bu, üretimin yüksek düzeyde mekanikleştiği gelişmiş ülkelerde yüzde 2,5'tir.
Tarihçe Gıda ve tarım Puebla farmers.Jpg Puebla'da çalışan çiftçiler Ürün Miktar (Tm) Dünya sıralaması1
Avokado 1,040,390 1 Soğan ve chayote 1,130,660 1 Lim ve limon 1,824,890 1 Ayçiçeği
çekirdeği 212,765 1 Kuru meyveler 95,150 2 Papaya 955,694 2 Acı ve tatlı biberler
1,853,610 2 Bütün fasulye 93 000 3 Portakal 3,969,810 3 Anason, badian, rezene 32 500 3
Tavuk eti 2,245,000 3 Kuşkonmaz 67,247 4 Mango 1.503.010 4 Mısır 20,000,000 4 1Kaynak:
FAO[71] Meksika Devrimi'nden sonra Meksika, Meksika Anayasası'nın 27nci maddesine dayanarak, ejido terimi altında
köylülere ve minik çiftçilere toprak ve/veya serbest arazi dağıtımını içeren bir ziraat reformu başlatmıştı.[72] Bu
program, Başkan Cárdenas'ın yönetimi sırasında 1930'larda daha da genişletildi[73] ve 1960'lara değişen oranlarda devam
etti.[74] Küçük çiftçilere geçimlik bir kaynak olan kooperatif ziraat reformu aynı zamanda arazi parçalanmasına ve
kapital yatırımı eksikliğine de neden oldu. Kırsal üretkenliği ve yaşam standartlarını yükseltmek amacıyla, bu anayasal
madde 1992 senesinde, ortak toprakların mülkiyet haklarının ekicisi çiftçilere devredilmesine izin vermek amacıyla
değiştirildi.[75] Kiralama veya satma yeterliği ile, daha büyük çiftliklerin oluşturulması ve ölçüt ekonomilerinin
kazanımları için bir yol açıktı. Büyük makineleşmiş çiftlikler şu anda bazı kuzeybatı eyaletlerinde (sıklıkla
Sinaloa'da) faaliyet göstermektedir. Bununla birlikte, ejidos'un özelleştirilmesi, köylülerin büyük çoğunluğunun sadece
geçim için üretim yapmış olduğu orta ve cenup eyaletlerinde fazlaca yavaş olmaya devam etmektedir. 1980'lere kadar,
hükümet, destek fiyatlarını koruyarak ve Ulusal Popüler Geçim Şirketi (CONASUPO, Compañía Nacional de Subsistencias
Populares) vasıtasıyla ithalatı kontrol ederek temel mahsullerin (bilhassa mısır ve fasulye) üretimini teşvik etti.
Bununla beraber, ticaretin serbestleşmesiyle birlikte CONASUPO azar azar dağıtılıp iki yeni mekanizma uygulandı:
Alianza ve Procampo. Alianza, makineleşme ve gelişmiş sulama sistemleri için gelir ödemeleri ve teşvikler
sağlamaktadır. Procampo ise çiftçilere sağlanan bir gelir aktarımı sübvansiyonudur. Bu yardımcı programı, temel malları
(çoğunlukla mısır) üreten ve tüm çiftçilerin yüzde 64'ünü temsil eden 3,5 milyon çiftçiye, ekili alan birimi başına
sabit gelirli bir aktarma ödemesi sağlar. Bu destek, ABD'den ithalat miktarını azaltmak için Başkan Fox'un yönetimi
sırasında başta beyaz mısır üreticilerine olmak suretiyle mühim seviyede artmıştır. Bu program başarılı olmuş ve
2004'te, mısır ithalatının kabaca yalnızca yüzde 15'i, sarı ve kırık mısırın yüzde 85'ine mukabil -besi yemi kullanımı
için ve Meksika'da güç bela üretilen tür- beyaz mısırdan -insanların tüketimi için kullanılan ve sıklıkla Meksika'da
yetişen tür- oluşmuştur.[76] Ekinler Meksika diyetinde temel bir unsur olmasına rağmen, Meksika'nın tarımdaki
karşılaştırmalı üstünlüğü mısırda değil, bahçecilikte, tropik meyvelerde ve sebzelerdedir. NAFTA müzakerecileri,
Meksikalı mısır üreticilerinin tarımın serbestleştirilmesi ve makineleştirilmesi yöntemiyle mısır üretiminden naturel
olarak meyve, fındık, sebze, kahve ve şeker kamışı benzer biçimde bahçecilik ve diğer emek yoğun bitkilere geçeceğini
umuyordu.[77] Bahçıvanlık ticareti NAFTA nedeniyle büyük seviyede artmış olsa da, yerinden edilmiş işçileri mısır
üretiminden geri çekmiyor (ortalama 600.000 civarında).[76] Mısır üretimi istikrarlı kalmıştır (20 milyon metrik ton),
tartışmasız, çiftçilere gelir desteğinin bir kararı olarak veya Meksika'da bir bin yıllık geleneği terk etmekte bir
isteksizlik kararı olarak: köylüler bin yıldan beri sadece mısır yetiştirmiyorlardı; mısır Meksika kökenli bir
bitkidir. Meksika, dünyanın yedinci büyük mısır üreticisidir (32.6 milyon metrik ton, 2014)[not 3][71] Patates Patates
ekimine ayrılan alan 1980'den bu yana oldukça azca değişmiş ve 1961'den bu yana yaklaşık verim hemen hemen üç katına
çıkmıştır. Üretim 2003 senesinde 1,7 milyon tona ulaşmıştı. Meksika'da şahıs başına düşen patates tüketimi yılda 17
kilo'dır; bu, 400 kg mısır kullanımına kıyasla oldukça düşüktür.[78] Ortalama olarak, Meksika'daki patates çiftlikleri,
daha temel besin olan ürünlere ayrılmış olanlardan daha büyüktür. Meksika'da patates üretimi çoğunlukla ticari
amaçlıdır; ev tüketimi için üretim fazlaca azdır.[79] Şeker kamışı Yaklaşık 160.000 orta ölçekli ziraatçi, 15 Meksika
eyaletinde şeker kamışı yetiştirmektedir; şu anda ülke genelinde 2010 yılında 4.96 milyon ton şeker üreten 54 şeker
fabrikası bulunmaktadır ve bu sayı 2001'deki 5.8 milyon ton üretim değerine karşılık gelmektedir.[80] Meksika'nın şeker
endüstrisi, yüksek üretim maliyetleri ve yatırım eksikliği ile nitelidir. Meksika, tükettiğinden daha çok şeker
üretmektedir.[81] Şeker kamışı, Meksika'daki 700.000 çiftlikte, çiftlik başına 72 metrik tonluk bir verimle
yetiştirilmektedir.[82] Sanayi Sanayi üretimi Ana endüstriler Uçak, otomobil endüstrisi, petrokimya, çimento ve
inşaat, tekstil, yemek ve meşrubat, madencilik, dayanıklı tüketim malları, turizm Endüstriyel büyüme payı yüzde 3,6
(2006) İşgücü Toplam işgücünün yüzde 29'u İşkolunun GSYİH'sı Toplam GSYİH’nın yüzde 25,7’si Sanayi işkolu bir
bütün olarak ticaretin serbestleşmesinden yararlanmıştır; 2000 yılında bütün ihracat kazançlarının hemen hemen yüzde
50'tepsi oluşturmuştur.[34] Monterrey'in kenar mahallelerinden birinde bir Cemex fabrikası. Meksika'daki en mühim
endüstri kesimleri içinde nitelik standartları uluslararası kabul görmüş otomotiv sanayisi yer verilmiştir.
Meksika'daki araba işkolu, öteki Latin Amerika ülkelerinde ve gelişmekte olan ülkelerdeki şeklinde sadece bir montaj
üretimi olarak işlev görmediğinden ötürü farkına varır. Otomotiv işkolu, teknolojik olarak kompleks bileşenler
üretmekte ve bazı araştırma ve geliştirme etkinliklerinde bulunmaktadır; bunun bir örneği parçalarının yüzde 70'ine
kadar Meksika'da tasarlanan yeni Volkswagen Jetta modelidir.[34][83] "Büyük Üçlü" (General Motors, Ford ve Chrysler)
1930'lardan bu yana Meksika'da etkinlik göstermektedir, Volkswagen ve Nissan ise 1960'larda ilk üretim tesislerini
kurmuştur.[84] Daha sonra Toyota, Honda, BMW ve Mercedes-Benz üretim kervanına katıldılar. Sektördeki Kuzey Amerika
bileşenlerinin yüksek ihtiyaçları göz önüne alındığında, birçok Avrupalı ve Asyalı parça tedarikçisi de Meksika'ya
taşındı: sadece Puebla'da, 70 endüstriyel parça üreticisi Volkswagen AG yatırımı etrafında kümelenmiştir.[34]
Bağıntılı olarak küçük bir yerli araba sanayisi; yerli üretim ve yabancı otobüs üreticilerinin alımları yöntemiyle
dünyanın en büyük otobüs üreticisi haline gelen bir kamyon, otobüs ve askeri vasıta üreticisi olan DINA Camiones S.A.
De C.V. Tarafınca temsil edilmektedir; hibrit kamyonlar[85] üreten Vehizero ve Mastretta MXT spor arabasını tasarlayan
yeni otomobil şirketleri Mastretta şeklinde ve 2015 yılına kadar 10000 minibüs üretmeyi planlayan[86][87][88] Autobuses
King, yeniden de aralarında bir spor arazi aracı geliştiren CIMEX ile yeni araba şirketleri ortaya çıkıyor, Eylül
2010'da Meksika'nın milli otomobil fuarında bir diğer müstahsil Conin[89] ve yeni elektrikli araba üreticisi Grupo
Electrico Motorizado ile boy gösterecek.[90] Meksika'nın bazı büyük sanayicileri arasında dünyanın en büyük inşaat
şirketi ve üçüncü büyük çimento üreticisi[91] olan Cemex, Grupo Modelo benzer biçimde dünyaca meşhur alkollü meşrubat
endüstrisi aktörleri dâhil, en büyük alkollü içeceklerin büyük tek üreticisi olmasının yanı sıra FEMSA gibi firmalar ve
OXXO marketler zinciri şeklinde oldukca sayıda ticari hasılat sahibi, aynı zamanda hayattaki en büyük ikinci Coca-Cola
şişeleyicisi olan; Dünyanın en büyük mısır unu ve ekmeği üreticisi olan Gruma ve Grupo Bimbo, Telmex, Televisa gibi
gruplar ötekiler arasındadır. 2005 senesinde, Dünya Bankası'na göre, yüksek teknolojili endüstri üretimi toplam
ihracatın yüzde 19,6'sını temsil ediyordu.[92] Maquiladora (ithal hammadde alan ve yerli tüketim ve yabancı şirketler
adına ihracat için mal üreten üretim tesisleri) Meksika'da ticaretin simgesi haline gelmiştir. Bu iş kesimi NAFTA'dan
yarar sağlamış, maquiladora iş kesimindeki reel gelir 1994'ten bu yana yüzde 15,5 artmıştır, ancak maquiladora dışı
sektör çok daha hızlı büyümüştür.[32] Genel kabul gören inancın aksine, maquiladora ürünleri 1960'ların sanayi
anlaşmasından bu yana Amerika'ye gümrüksüz girebileceğinden bu hiç de şaşırtıcı olmamalı. Diğer iş kesimleri artık
serbest ticaret anlaşmasından menfaat sağlıyor ve son 5 yılda sınır dışı eyaletlerden ihracatın oranı artarken,
maquiladora-sınır eyaletlerinden ihracatın oranı azalış göstermiştir. Şu anda Meksika bir havacılık sanayisi
geliştirmeye odaklanmıştır ve ülkede helikopter ve yöresel jet uçağı gövdelerinin montajı gerçekleştirilmektedir. MD
Helicopters,[93] Bell,[94] Cessna[95] ve Bombardier[96] gibi yabancı kuruluşlar Meksika'da helikopter, tayyare ve
yöresel jet gövdelerinin üretimini yapıyorlar. Meksika tayyare sanayisi sıklıkla yabancı katılımcılı bulunmasına
rağmen, otomobil sanayisi gibidir; hafif pervaneli uçaklar üreten Aeromarmi[97] ve S4 Ehécatl gibi İnsansız Hava Aracı
üreten Hydra Technologies gibi Meksika kuruluşları kurulmuştur; diğer önemli şirketler, yeni Mitsubishi Bölgesel Jet
(MRJ) için jet motor parçaları ve jet motoru üreticileri Prat&whittney ve Rolls Royce için jet motoru kaplamaları
üreten Frisa Aerospace[98][99][100] ve Querétaro'daki uçak iniş takımları ve malzemeleri Bombardier tesislerine parça
olarak tedarik eden Kuo Aerospace[101] ve benzeridir. Amerika Birleşik Devletleri yada Batı Avrupa’daki ülkelerle
karşılaştırıldığında, Meksika’nın sanayi ekonomisinin daha büyük bir sektörü, birkaç dünya sınıfı firması içeren gıda
üretimidir sadece yöresel sanayi gelişmemiştir. Uluslararası ve yerel Ana ve Pop üreticileri olanlar vardır ama
aralarında oldukca az imalat yapan ulusal marka bulunmaktadır. Elektronik Meksikalı Meebox tarafınca üretilen bir
tablet PC ve dokunmatik ekranlı bilgisayar/tv Meksika'nın elektronik endüstrisi son on yıl içinde çok önemli bir
şekilde büyüdü. Meksika, Çin, Amerika, Japonya, Güney Kore ve Tayvan'dan sonrasında dünyanın en büyük altıncı
elektronik endüstrisine haizdir. Meksika, 2011 yılında 71.4 milyar dolarlık elektronik ürün ihraç ettiği ABD'nin ikinci
en büyük elektronik tedarikçisidir.[102] Meksika elektronik endüstrisi, televizyonlar, monitörler, bilgisayarlar, cep
telefonları, devre kartları, yarı iletkenler, elektronik cihazlar, kontakt ekipmanları ve LCD modüllerin üretimi ve OEM
tasarımına hakimdir. Elektronik endüstrisi, 2003 ve 2009 yılları arasındaki yüzde 17'lik sabit gelişme oranından 2010
ve 2011 yılları içinde yüzde 20 gelişme oranına ulaşmıştır.[102] Şu anda elektronik, Meksika ihracatının yüzde 30'unu
oluşturuyor.[102] Televizyon Düz panel plazma, LCD ve LED televizyonların tasavvur ve üretimi, Meksika'nın elektronik
ihracat gelirinin yüzde 25'ini temsil eden, Meksika elektronik endüstrisinin en büyük bileşenidir.[102] 2009 yılında
Meksika, Sony,[103] Toshiba,[104] Samsung,[105] Sharp (Semex vasıtasıyla),[106][107] Zenith,[108] LG,[109] Lanix,[110]
TCL,[111] RCA,[112] Phillips,[113] Elcoteq,[114] Tatung,[115] Panasonic[116] ve Vizio[106][117] ile CRT, LCD, LED ve
Plazma televizyon üretiminde en büyük müstahsil olarak Güney Kore ve Çin'i geçmiştir.[118][119] Meksika'nın televizyon
konusunda en büyük üretici konumu sebebiyle, elektronik endüstrisinde Meksika, dünyanın televizyon başkenti[106] olarak
bilinir. Bilgisayar Meksika, Lanix,[120] Texa,[121] Meebox,[122] Spaceit,[123] Kyoto[124] benzer biçimde yerli
şirketler ve Dell,[125][126] Sony, HP,[127] Acer,[128] Compaq,[129] Samsung ve Lenovo[130][131] şeklinde yabancı
şirketler ile dünyanın en büyük üçüncü bilgisayar üreticisi konumundadır. Meksika'da üretilen bilgisayarların çoğu
yabancı şirketlercedir. Meksika, yerli firmalar ile Latin Amerika'nın en büyük elektronik ve ekipman üreticisidir. OEM
ve ODM üretim Sharp LCD televizyonda kullanılmak suretiyle Lanix tarafınca OEM sözleşmesi kapsamında bir Lanix LT10.1
yüksek tanımlı LCD. Meksika çok sayıda yerli ve yabancı OEM ve ODM üreticilerine ev sahipliği yapmaktadır. Bunlar
arasında Foxconn,[132] Celestica, Sanmina-SCI,[133][134] Jabil,[135] Elcoteq,[136][137] Falco,[138] Kimball
International, Compal,[139] Benchmark Electronics,[140] Pleksus, Lanix[141] ve Flextronics[142][143] bulunmaktadır.
Mühendislik ve Tasarım Monterrey Teknoloji ve Yüksek Eğitim Enstitüsü, Meksika'nın en muteber teknoloji ve mühendislik
üniversitelerinden ve Latin ABD'nın kabul edilen mühendislik kurumlarından biridir.[144] Meksika elektronik işkolunun
başarısı ve hızlı büyümesinde, ilk önce Meksika'daki nispeten düşük üretim ve tasavvur maliyetleri; büyük bir tüketici
elektroniği pazarı olarak stratejik konumu, Meksika'nın özgür tecim anlaşmalarını paylaştığı büyük Kuzey Amerika ve
Güney ABD pazarlarına olan yakınlığı ile birleştiğinde; düşük işletme vergileri benzer biçimde devlet desteği, hem
yabancı oldukça uluslu bununla birlikte yerli başlangıç teknolojisi tabanlı kuruluşlar için kredilere ve ana paraya
basitleştirilmiş erişim ve teknoloji endüstrisinin tüm işkollarında çok yetenekli, eğitimli emeğin oldukça büyük bir
havuzu etkilidir. Örneğin, Alman çokuluslu mühendislik ve elektronik firması Siemens'in Orta Amerika ülkeleri ve
Karayipler bölgesi için iş ve strateji merkezi olarak hizmet veren önemli bir Meksika üssü vardır.[145] Her sene
Meksika işgücüne giren 114.000 yeni elektronik mühendisi[102] ile elektronik mühendisliği programlarına kayıtlı
ortalama yarım milyon (451.000) öğrenci bulunmakta[146] ve Meksika'da 2007'de çalışan yarım milyondan fazla (580.000)
sertifikalı elektronik mühendisliği uzmanı vardı.[119] Meksika elektronik endüstrisi 1990'ların sonlarından itibaren
rahat hat montajından, araştırma, tasavvur ve LCD paneller, yarı iletkenler, baskılı dönem kartları, mikroelektronik,
mikroişlemciler, yonga setleri gibi gelişmiş elektronik sistemlerin imalatı gibi daha ileri çalışmalara doğru kaymaya
başladı ve her sene Meksika'da mezun olan sertifikalı mühendislerin 2006'daki sayısı ABD'yi aşmaktaydı.[147] ABD'de
satılan birçok Kore, Japon ve Amerikan cihazı aslen Meksika tasarımı ve kökenlidir sadece OEM ürün olarak
satılmaktadır.[148][149] 2008'de Amerika'de satılan her dört tüketici aletinden biri Meksika tasarımıydı.[150] Ortak
üretim Phillips, Vizio ve LG gibi birçok yabancı firma Meksika'da tamamen kendi sahipliklerinde fabrikalar kurarken,
bir dizi yabancı şirket Meksika'daki bileşenleri tasarlamak ve üretmek için Meksikalı işletmelerle yarı bağımsız ortak
girişim şirketleri kurmuştur. Bu şirketler bağımsız olarak yabancı ana şirketlerinden işletilmekte ve Meksika'da
kayıtlı bulunmaktadırlar. Bu mahalli firmalar Meksika yasalarına göre çalışır ve gelirlerinin büyük bir bölümünü
korurlar. Yine bu şirketler çoğu zaman firma içi OEM geliştirme ve tasarım tesisleri ve üretim merkezleri şeklinde
işlev görür ve genellikle son kullanıcı ürünlerini üretmek için gereken bir çok alt bileşeni üretirler. Semex'i
gerçekleştiren Sharp bunun bir örneğidir.[151] Semex (Sharp Electrónica Mexico S.A. De C.V.), Sharp'ın ancak kısmi
kontrolünü elinde tuttuğu bağımsız bir firma olarak hareket eden Sharp ve Meksikalı yatırımcılar arasında bir ortak
teşebbüs olarak kuruldu. Şirket, televizyonlar gibi bütün ürünleri üretmekte ve LCD modülleri gibi Sharp adına bireysel
bileşenler tasarlamakta ve buna karşılık Semex'e Sharp kapital, teknoloji, inceleme kabiliyeti ve markalaşmaya erişim
izni vermektedir. Meksika'da ortak girişim varlıklar kurmuş olan mühim yabancı şirketlerden, son ürün televizyonlar,
baskılı dönem kartları, elektronik parçalar, televizyonlar ve ağır endüstri teçhizatları üreten Toshiba de México, S.
A. De C. V. Ile Toshiba, idari açıdan özerk bir kuruluşu meydana getiren, LCD panel ve yarı iletkenler, beyaz eşya ve
bireysel elektronik bileşenler[152] üreten Samsung tarafınca kurulmuş mahalli tasarımcı ve müstahsil Samex[153]
şeklinde şirketler bulunmaktadır.[154] Bu iştiraklerden bazıları, kendi ana şirketleri içinde özerk holdingler haline
gelerek birden fazla şubeye genişlemeye adım atmıştır. Örneğin Sony, Meksika'da 1976 senesinde bir grup Meksikalı
yatırımcıyla beraber işletime geçti ve ana şirketi Japon Sony KG için LED paneller, LCD modülleri, otomotiv
elektroniği, ev aletleri ve baskılı devre kartları üreten Sony de Mexico ortak girişimini kurdu. Sony de Mexico,
Monterrey ve Meksiko'da araştırma tesislerine haizdir, Meksika'da üretilen Sony ürünlerinin çoğunu tasarlar ve şu anda
Meksika'ya kayıtlı olarak Japon ana şirketinden bağımsız olan kendi finans, müzik ve eğlence iştiraklerini kurmak için
genişlemiştir. Yerli Sanayi Lanix W10 Ilium Tablet PC. Meksika'nın elektronik endüstrisinin bir çok yabancı firmalar
tarafınca yönlendirilmesine rağmen, Meksika’da ek olarak büyük bir ev elektroniği endüstrisi ve büyük bir cihaz
üreticisi olan (tasavvur ve üretimini yaptığı başarılı masaüstü ve tablet bilgisayarları olan Meebox) ve 1950'li
yıllardan beri etkinlik gösteren ve küresel pazara genişleyen, güneş enerjisi panelleri ve elektronik bileşenler üreten
Mabe, dizüstü bilgisayar ve sunucular üreten Texa, matbu devre kartları, güç sistemleri, yarı iletkenler, kapı
tahrikleri gibi başlıca elektronik bileşenlerin üreticisi ve Meksika, Hindistan ve Çin'de üretim tesisleri bulunan
Falco, Meksika'nın en büyük elektronik firması olan, bilgisayar, akıllı telefon, LED ve LCD'ler, flash bellek, tablet,
sunucu, sabit disk, RAM, optik disk sürücüleri ve matbu devre kartları gibi mamüller üreten ve Meksika ve Şili'de
11.000'den fazla mensubu olan ve ürünlerini Latin Amerika'ya dağıtan Lanix bulunur.[155][156][157] Şu anda Meksika'da
gelişen bir başka alan da Robot bilimidir; Meksika'nın yeni Mexone robotu, gelecek yıllarda bu tür gelişmiş robotlar
için ticari bir uygulama geliştirme fikri ile tasarlanmıştır.[158] Petrol Daha fazla bilgi: Meksika petrol endüstrisi
Ciudad del Carmen sahilinin hemen dışındaki bir Pemex aleni deniz petrol platformu. Maden kaynakları, Meksika
Anayasa'sı tarafınca belirtildiği biçimde "Ulusun Mülkiyeti"'ndedir (doğrusu kamu mülkü). Bu nedenle, enerji işkolu
çeşitli derecelerde özel yatırımlarla hükümet tarafından yönetilmektedir. Meksika, günde 3.700.000 varil (590.000 m3/d)
petrol üretimi ile dünyanın en büyük altıncı petrol üreticisidir.[159] Petrol araştırmaları, keşif ve satışlarını idare
etmekten sorumlu kamu firması olan Pemex, Meksika'daki en büyük şirkettir (petrol veya başka bir biçimde) ve
Brezilya'nın Petrobras'ından sonra Latin Amerika'nın ikinci büyük şirketidir.[160] Pemex, hükümet için önemli bir gelir
kaynağı olan şirketin satışlarının neredeyse yüzde 62'sini ağır bir halde vergilendirmektedir.[22] Yeni kaynaklar
bulmak yada altyapıyı yükseltmek, anayasal olarak hususi ve yabancı yatırımlardan korunmak ve yatırım yapmaya geçinmek
için ehil para olmadan, bazıları şirketin kurumsal çöküşle karşı karşıya kalabileceğini öngörmüştür. Petrol endüstrisi
hâlâ hükümetin bütçesi ile ilgili olsa da, endüstrinin GSYİH ve ihracattaki önemi 1980'lerden beri istikrârlı bir
biçimde düşmüştür. 1980 yılında petrol ihracatı toplam ihracatın yüzde 61,6'sını oluşturuyordu; bu 2000 yılına kadar
sadece yüzde 7,3 seviyelerinde seyretmiştir. Enerji Daha fazla bilgi: Meksika elektrik sektörü Meksika'nın 2008
yılında kurulu elektrik yeterliği 58 GW idi. Kurulu kapasitenin yüzde 75'i termal, yüzde 19'u hidro, yüzde 2'si nükleer
ve yüzde 3'ü hidro dışı yenilenebilir enerji kaynaklarında çeşitlenmişti.[161] Termal enerji üretimdeki genel meyil,
petrol bazlı yakıtlarda bir düşüş ve doğal gaz ve kömürde bir gelişme benzer biçimde belirmiştir. Meksika, naturel
gazda net bir dış alımcı olduğundan, daha yüksek naturel gaz tüketimi (doğrusu enerji üretimi için) büyük ihtimalle ABD
Birleşik Devletleri'nden alıma yada sıvılaştırılmış naturel gaz (LNG) yöntemiyle daha yüksek ithalatlara bağlı
olacaktır.[162] Üretim Daha fazla malumat: Meksika'da imalat Otomobiller Daha fazla bilgi: Meksika otomotiv sanayisi
Otomotiv sektörü, Meksika'nın imalat sektörünün yüzde 17,6'sını oluşturuyor. General Motors, Chrysler, Ford Motor
Company, Nissan, Fiat, Renault, Honda, Toyota ve Volkswagen, sıklıkla Puebla'da olmak üzere ülke genelinde 20 fabrikada
yılda 2,8 milyon araç üretmektedir.[163] 2008'de Meksika herhangi bir Kuzey ABD ulusundan daha fazla otomobil
üretmiştir.[164] Otomotiv sanayisi teknolojik olarak karmaşık bileşenler üretmekte ve araştırma ve geliştirme
faaliyetleri yürütmektedir.[34] 2010’da sektörün genişlemesi artıyordu. 2014 senesinde yılın ilk birkaç ayında 10
milyar doların üzerinde yatırım yapılmıştır. Ağustos 2014'te Kia Motors, Nuevo León'da 1 milyar dolarlık bir fabrika
planlarını açıklamıştı. Mercedes-Benz ve Nissan, Aguascalientes civarlarında 1.4 milyar dolarlık bir tesis inşa
ederken, BMW San Luis Potosí'de 1 milyar dolarlık bir montaj tesisi planlıyordu. Ayrıca Audi, 2013 senesinde Puebla
yakınlarındaki San José Chiapa'da 1.3 milyar dolarlık bir fabrika inşa etmeye başlamıştı.[165] Perakende Meksika,
e-ticarette tahmini 12 milyar Amerika dolar (2015) tutar dahil olmak suretiyle 4.027 trilyon MXN perakende işkoluna
(2013, döviz kuru ortalama 300 milyar ABD doları)[166] haizdir.[167] En büyük perakendeci Walmart'tır, Meksika merkezli
perakendeciler ise Soriana süper/hipermarketleri, FEMSA dahil OXXO marketleri, Coppel (mağaza), Liverpool mağazaları,
Chedraui süper/hipermarketler ve Comercial Mexicana süper/hipermarketleridir.)[166] Hizmetler 2013 yılında üçüncül
işkolunun Meksika'nın GSYİH'sının yüzde 59,8'ini oluşturduğu tahmin edilmektedir.[13] 2011 yılında hizmetler işkolu
çalışan nüfusun yüzde 61,9'unu istihdam etti.[13] Bu bölüm ulaşım, tecim, depolama, restoran ve oteller, sanat ve
eğlence, sağlık, tahsil, finans ve bankacılık hizmetleri, telekomünikasyon yanı sıra amme yönetimi ve savunmayı ihtiva
eder. Meksika'nın hizmetler işkolu güçlüdür ve 2001 senesinde dolar cinsinden Latin ABD'nın en büyük hizmetler işkolu
olarak Brezilya'nın yerini almıştır.[168] Turizm Daha fazla malumat: Meksika'da gezim Turizm Meksika'nın en önemli
endüstrilerinden biridir. Ülke için dördüncü en büyük döviz deposudur[62] Meksika, dünyanın sekizinci en çok ziyaret
edilen ülkesidir (yılda 20 milyondan fazla gezgin).[169] Finans Bankacılık sistemi IMF'ye nazaran, Meksika'daki
bankacılık sistemi güçlüdür, ki bu da hususi bankaların kârlı ve iyi sermayeleştirildiği bir ülke anlama gelir.[170]
Finans ve bankacılık sektörüne, Banorte'nin mühim istisnası haricinde yabancı firmalar yada yabancı ve Meksika
şirketlerinin birleşmeleri giderek daha çok başat olmaktadır. Meksika'daki hayatta kalan en eski finansal kurumlardan
önde gelen Banamex'in Citigroup tarafından satın alınması, 12.5 milyar ABD doları tutarındaki en büyük Amerika-Meksika
kurumsal firma birleşmesiydi.[171] Buna rağmen, Meksika'daki en büyük finans kurumu, İspanyol BBVA ile bağlantılı
Bancomer'dir.[172] Meksika'da finans işkolunda kurumsal yapılanma süreci, finansal serbestleşme ve ekonomiyi dünya
piyasalarına tam olarak sokma çabalarıyla el ele gelişmiştir.[173] Son yıllarda, Amerika merkezli Citigroup,
İspanya'dan BBVA ve İngiltere'den HSBC gibi yabancı kurumlar tarafından satın alma dalgaları yaşanmıştır. Onların
varlığı, daha iyi bir düzenleyici çerçeve ile beraber, Meksika'nın bankacılık sisteminin 1994-95 peso devalüasyonundan
kurtulmasını kolaylaştırmıştır. Kamu ve hususi kesime borç verme, sigorta, finansal kiralama ve ipotek alanlarında
etkinlikler artış göstermektedir.[174] Bununla beraber, banka kredisi kullanım oranları, Şili'deki yüzde 70'e kıyasla
mühim seviyede düşük olan GSYİH'nın ancak yüzde 22'sini oluşturmaktadır.[175] Tarım işkoluna kullandırılan kredi
(2001'den 2007'ye) altı yıl arasında yüzde 45,5 düşmüş ve şimdi toplam banka kredilerinin yaklaşık yüzde 1'ini temsil
etmektedir.[176] Diğer mühim kurumlar içinde tasarruf ve krediler, kredi birlikleri ("cajas populares" olarak
bilinir),[177] devlet kalkınma bankaları, "banka dışı bankalar", gümrük antrepoları, bono şirketleri ve döviz
kuruluşları yer almıştır.[178] Bir satın alma dalgası Meksika'nın finans sektörünü yabancı ellerde bıraktı. Yabancı
sermayeli iştirâkler, ticari bankalar, aracı kurumlar ve menkul değer şirketleri, sigorta şirketleri, emeklilik fonu
yöneticileri, yatırım fonları ve finansal kiralama şirketi olarak faaliyet gösteren bağımsız finansal kuruluşlarla
rekabet etmektedirler. Menkul kıymetler piyasası Meksika Borsası (BMV, Bolsa Mexicana de Valores) merkezi. Meksika,
tek bir menkul kıymetler piyasası olan Meksika Menkul Kıymetler Borsası'na (Bolsa olarak malum Bolsa Mexicana de
Valores) haizdir. Borsa, istikrârlı bir biçimde büyümüş; ana endeksleri, son on yılda yüzde 6,0'den fazla artmıştır.
Brezilya’nın peşinden Latin ABD’nın en büyük ikinci borsasıdır. BMV'nin iç piyasa sermayelendirilme toplam kıymeti 2011
yılı sonucunda 409 milyar ABD doları olarak hesaplanmış ve devam eden yılın Şubat ayı sonucunda 451 milyar ABD dolarına
terfi etmiştir.[179] 2016 sonu itibarıyla 402.99 piyasa kapital hacmine sahiptir.[180] Fiyat ve kıymetler endeksi
(IPC, Indice de Precios y Cotizaciones), borsadaki gösterge niteliği taşıyan (karşılaştırma) endekstir. 2005 yılında
IPC, daha güçlü bir Meksika ekonomisi ve daha düşük ürem oranları ile destekli olarak yüzde 37,8 artışla, 12,917.88'den
17,802.71 endeks değerine yükseliş göstermiştir. 2006 yılının başlarında dikey yükselişini sürdürerek Mart 2006
sonucunda 19,272.63 puana ulaşmıştır. Merkez Bankası'na bakılırsa, Borsa da (Bolsa Mexicana de Valores) rekor düşük bir
boşluk payı bildirmiştir. Yerel borsa sermayelendirme miktarı 2004 yılı sonundaki 170 milyar Amerika doları olan
değerden 2005 yılı sonucunda, 236 milyar Amerika dolarına ulaşmıştır. Mart 2006 itibarıyla bundan önceki senenin 153
tane olan firma sayısı 135 borsa şirketine gerilemiştir. Listelenen şirketlerin ancak birkaçı yabancı kökenlidir. Çoğu
Meksiko yada Monterrey'den dir; bu iki kentten olan firmalar listelenen şirketlerin yüzde 67'sini oluşturmaktadır.
IPC, piyasa değerlerine göre ağırlıklandırılmış 35 pay senedinden oluşmaktadır. Borsanın ağır topları, Latin ABD'nın en
büyük mobil şirketi América Móvil'i yöneten holding firması America Telecom, Meksika'nın en büyük telefon firması
Telefonos de Mexico, dünyanın en büyük fırıncısı Grupo Bimbo ve ABD perakende devinin bir iştiraki olan Wal-Mart de
México dur. IPC'nin yapısı her altı ayda bir ayarlanmakta olup, kıymet, hacim ve işlem sayısı bakımından en yüksek
likit payı içermeyi amaçlamaktadır. Meksika'nın pay senedi piyasası Amerika'deki gelişmelerle yakından bağlantılıdır.
Dolayısıyla, New York ve Nasdaq borsalarında oluşan dalgalanmalar yanı sıra ABD'deki ürem oranı değişimleri ve ekonomik
beklentiler, Meksika pay senetleri verimini yönlendirebilir. Bu, hem Meksika'nın ABD'ye ekonomik bağımlılığı bununla
birlikte Amerikan Emanetçi Makbuzları (ADR, American Depositary Receipt) vasıtasıyla Meksika hisse senetlerinde yüksek
miktarda seyreden tecim nedeniyledir. Şu anda, Amerika doları tutarındaki düşüş, Meksika'nın da dâhil olduğu ABD dışı
pazarları daha cazip hale getirmektedir. Son kazanımlara karşın, yatırımcılar ikinci aşama ilk halka arzlarda (IPO,
initial public offering) yerleşimler yapma mevzusunda ihtiyatlı davranmaya devam ediyorlar. 1996 ve 1997'de teklif
veren oldukça sayıda orta ölçekli şirkette fiyatlar düştükten sonra yeni konuların alıcıları hayal kırıklığına uğradı.
Meksika'da halka arz etkinlikleri ılımlı kalmakta ve ikinci kademe halka arz için pazar güç bela görünür olmaktadır.
2005 yılında üç adet halka arz gerçekleştirilmişti.[181] Hükümet Parasal ve finansal sistem ve düzen Meksika Bankası
Finansal göstergeler BankofMexicoBuilding.JPG Banco de México genel merkezi Döviz kuru 1 Amerika Doları başına MXN
12.74 (03.03.2010) Yedekler 176,579 milyar ABD doları (2013)[182] Devlet bütçesi 196,5 milyar Amerika doları
(gelirler) Kamu borcu GSYİH'nın yüzde 20,7'si (2006) Dış borç 178,3 milyar ABD doları (2006) Banka fonlama
oranı yüzde 5,25 (5/15/2009) Banco de México, başkanı Meksika Devlet Başkanı tarafınca atanan ve tamamen sorumlu
olduğu yasama organı tarafından onaylanan içte özerk bir amme kurumu olan Meksika'nın merkez bankasıdır. Banco de
México işlevleri anayasanın 28. Maddesinde ana hatlarıyla özetlenmiş ve Birleşik Meksika Devletleri Para Yasası'nca
daha da genişletilmiştir.[183] Banco de México'nun ana hedefi ulusal para biriminin alım gücünde istikrar sağlamaktır.
Ayrıca son çare borç veren konumundadır. Para politikası Meksika dalgalı döviz kuru rejimine haizdir. Dalgalı döviz
kuru, kısa bir gruba sürdürülemez bir bağlılık izleyen Aralık 1994 peso düşüşünden sonrasında başlatılan reformlarla
ortaya çıkmıştı. Banco de México şimdi, yabancı rezervleri yığmak için otomatik bir mekanizma kullanmasına karşın, peso
döviz kuru seviyesine hiçbir taahhütte bulunmaz. Ayrıca dalgalanmayı yumuşatmayı amaçlayan araçlara haizdir. Döviz Kuru
Komisyonu siyaset belirler; altı üyeden oluşur -üçü Maliye ve Kamu Kredi Bakanlığı’ndan (Secretaría de Hacienda y
Crédito Publico-SHCP) ve merkez bankası, karara oy veren SHCP üyesi ile beraber. Ağustos 1996'da Banco de México,
döviz kuru için bir hedef aralığı hakkındaki piyasa sinyalleri vermeden önce, peso kuvvetli olduğunda yabancı
rezervleri elde etmek için bir mekanizmayı başlatmıştı. Ortaya çıkan yüksek petrol rezervlerinden meydana gelen yüksek
seviyelerdeki para rezervleri, Meksika'nın dış piyasalardaki borçlarına ilişik koşul ve koşulların iyileştirilmesine
yardımcı olmuştur. Bununla birlikte, hükümetin sağlıklı bir biriki tabanı kurmak için petrol gelirine oldukça fazla
dayandığı endişesi hakimdir. Merkez bankasına bakılırsa, 2007 senesinde internasyonal rezervler 75.8 milyar Amerika
doları seviyesinde gerçekleşti.[184] Mayıs 2003'te Banco de México, istikrarlı, sadece ılımlı bir biriki seviyesini
korumak amacıyla aylık bir aleni artırma yöntemiyle ABD doları satan bir program başlatmıştır. 1 Nisan 1998'den 1
Nisan 2008'e kadar geçen süreçte, peso, 21 Nisan 1998'de $1.00 Amerika doları başına $8.46 MXN'den 11 Mayıs 2004'te
$1.00 Amerika doları başına $11.69 MXN'ye kadar değişen bir aralıkta, 10 senelik sürede en yüksek değer kaybına
uğramasına rağmen iki referans tarih içinde yüzde 38,18 oranında iyileşmeden ilkin aşırılıklar ile işlem görmüş oldu.
Ekim 2008'de hızlanan Amerika kredi krizinin başlamasından sonrasında, peso, 1 Ekim 2008'de, 1 Nisan 2009'a kadar, 1
Ekim 2008'de $1.00 ABD doları başına 10.96 MXN, 9 Mart 2009'da $1.00 ABD doları başına 15.42 MXN değerleri içinde en
düşük seviyeden en yükseğe dalgalanma gösteren bir döviz kuru olma özelliğine sahipti. 2004 yılının en düşük seviyesi
olan $11.69 kurundan 2009'un en düşük döneminde $15.42 kuru değerine kadar dalgalanan peso, 2003 ve 2004 Irak Savaşı,
2008’de ABD ve Küresel Kredi Krizini kapsayan bu zamanda yüzde 31,91 oranında kıymet kaybetti. Brezilya, Rusya,
Hindistan ve Çin'in marketing amaçlı büyüyen ekonomilerine atıfta bulunan BRIC kavramını icat eden Goldman Sachs'taki
analistler de dahil olmak suretiyle bazı uzmanlar, Meksika'nın 2050 yılına kadar Çin, ABD, Hindistan, Brezilya ve
muhtemelen Rusya'nın peşinden dünyanın 5. Veya 6. En büyük ekonomisi olacağına inanıyor. Para sistemi Meksika'nın para
politikası, 1994-95 mali krizinden sonra, yetkililerin genel fiyat istikrarının korunmasının istihdamın ve ekonomik
etkinliklerin sürekli büyümesine katkıda bulunmanın en iyi yolu olduğuna karar vermesiyle gözden geçirilmiştir. Sonuç
olarak, Banco de México, peso'nun satın alma gücünde istikrarı korumak için birincil bir göreve haizdir. Para tabanının
büyümesi ve net iç kredinin artması için karşılık gelen nicel hedefler oluşturmasını gerektiren bir enflasyon hedefi
belirlemektedir. Merkez bankası ayrıca döviz kuru, gözlenen ve öngörülen enflasyon arasındaki farklar, kamuda yapılan
anket sonuçlarının ve uzmanların enflasyon beklentileri, toplu iş sözleşmelerindeki revizyonlar, üretici tutarları ve
dengeler, cari ve kapital hesapları gibi çeşitli ekonomik göstergelerin gelişimini izler. Meksika'nın Amerika tarzı
bir ürem oranı hedefleme sistemine geçip geçmemesi mevzusunda bir tartışma devam etmektedir. Hükümet yetkilileri bir
değişim lehine, yeni sistemin tüketici kredisi seviyeleri yükseldikçe daha önemli hale gelen ürem oranları üstünde daha
çok kontrol sağlayacağını söylüyor. 2008 yılına[kaynak belirtilmeli] kadar Meksika, OECD ülkeleri[174] arasında
enflasyonu corto (lit. "yetersizlik") olarak bilinen bir mekanizmada kontrol etmek, merkez bankasının, bankacılık
sistemini para talebini günlük olarak belirlediği miktardan daha azca bir miktarda bırakarak piyasa ürem oranlarını
etkilemesini elde eden bir mekanizma vasıtasıyla benzersiz bir sistem kullandı. Merkez bankası faiz oranlarını daha
yüksek tutmak bekliyorsa, corto'yu arttırır. Kaynak: BANXICO: Nisan 2004'te Merkez Bankası, para politikası olarak
atıflı bir gecelik ürem oranını belirlemeye başladı. İş düzenlemesi Yolsuzluk Daha fazla malumat: Meksika'da yolsuzluk
İmar ve işletme izinleri mevzularında sık görülen idari takdir yetkisinin kullanılmasına dayanan küçük yolsuzluklar,
Meksika'da[185] tüketici mal ve hizmetlerinin maliyetinin ortalama yüzde 10'unu oluşturmaktadır.[186] New York Times'ta
gösterilen Nisan 2012 tarihindeki bir makale, Amerika ve Meksika'da incelemelere yol açan Meksika'daki yetkililere
inşaat izinleri, bilgiler ve öteki başka çıkarlar[187] elde edilmesine dönük rüşvet ödemeleri mevzusunun
soruşturmalarla sonuçlandığını bildirmiştir.[188][189] Brüt ilçe ürününe kıyasla nispeten yeni gece ışığı verileri ve
elektrik tüketimini kullanarak, Veracruz eyaletindeki mahalli ekonominin kayıt dışı işkollarının, yöresel hükümet
öncelikli olarak kalmasına rağmen Fox Yönetimi döneminde büyüdüğü gösterilmiştir. Meksika'nın kayıt dışı ekonomisinin
toplam ekonomik etkinliklerin sabit bir yüzde 30'u olduğu varsayımı yerel düzeyde desteklenmemektedir. Bulunan az
miktarda yerel mekansal ardışık bağımlılık (autocorrelation), Veracruz'daki belediyeler arasında birkaç yüksek ve düşük
okuryazarlık payı kümesine işaret ediyor, ancak bir geri çekici (regressor) olarak bir I-istatistiği dâhil etme emri
çıkarmaya yetmediğini göstermektedir. Küresel mekânsal ardışık bağımlılık, bilhassa bu çalışmanın ötesinde daha çok
inceleme yapılacak bir alan olan makro-yöresel düzeyde okuryazarlık olarak bulunur.[190] Geliştirilmiş okuryazarlık,
Veracruz'daki kayıtdışı ve resmî ekonomileri destekleyerek okuryazarlığı ilerletmek için tasarlanan politikaların
bölgesel ekonomiyi büyütmek için hayati bulunduğunu göstermektedir. Yerli halk nispeten fakir olsa da, kayıt dışı
ekonominin, yerli halkın yüksek payına haiz bir belediyede toplam ekonomik etkinliğin daha yüksek bir yüzdesi olduğuna
dair fazlaca azca delil bulunmuştur. Biçimsel iktisat 2000 yılında kayıt dışı ekonomiye gore genişlemiş olsa da, 2006
yılına kadar bu süreç artan kayıt dışılık ile bilakis çevrilmiştir. Kırsal belediyeler daha minik ekonomilere sahipken,
gayriresmî olan ekonominin payında kentsel belediyelerden farklı değildirler. Geçmişte ekonomik etkinliği kayıt
dışılıktan kayıtlı sektöre taşıyabilecek programlar başarısız olmuş, vergi kaçakçılığı gibi amme maliyesi sorunlarının
düşük gelirli devleti rahatsız etmeye devam edeceği öne sürülmektedir.[190] Ticaret Uluslararası tecim Torre wtc
mexico.Jpg Meksiko'daki Dünya Ticaret Merkezi İhracat 248.8 milyar Amerika doları f.O.B. (2006) İthalat 253.1
milyar Amerika doları f.O.B. (2006) Cari hesap azalış 400.1 milyon ABD Doları (2006) İhracat ortakları Amerika
yüzde 90,9, Kanada yüzde 2,2, İspanya yüzde 1,4, Almanya yüzde 1,3, Kolombiya yüzde 0,9 (2006) İthalat ortakları
ABD yüzde 53,4, Çin yüzde 8, Japonya yüzde 5,9 (2005) Meksika ihracat odaklı bir ekonomidir. Bu, işlem gören malların
değeri ve en çok serbest ticaret anlaşması olan ülke kıymeti ile ölçülen mühim bir tecim gücüdür.[191] 2005 senesinde
Meksika, toplam ticarette senelik yüzde 12'lik bir artışla dünyanın en büyük onbeşinci ürün ihracatçısı ve onikinci
büyük ürün ithalatçısı olmuştur.[192] 1991'den 2005'e kadar Meksika ticareti beş kat artış kaydetmiştir.[193] Meksika,
Latin Amerika'daki en büyük ihracatçı ve ithalatçıdır; 2005 senesinde, Meksika tek başına Brezilya, Arjantin,
Venezuela, Uruguay ve Paraguay ihracatının toplamına kabaca eşdeğer 213,7 milyar Amerika doları ihracat
gerçekleştirmiştir.[192] 2009 yılına gelindiğinde Meksika, bir kez daha 230 milyar ABD doları (ve AB içi ülkeler
dışındaki ilk on ülke içinde) ile dünyanın önde gelen ihracatçıları arasında 15'inci sırada yer aldı.[194] Meksika
ticareti, Kuzey Amerika ortaklarıyla tamamen bütünleşiktir: Meksika ihracatının yüzde 90'ına yakını ve ithalatının
yüzde 50'si Amerika ve Kanada ile dir. Bununla beraber, NAFTA ticari saptırma üretmemiştir.[32] ABD ile ticaret
1993'ten 2002'ye yüzde 1,3 artarken, Kanada ile yapılan ticrette yüzde 1,5 artış kaydetmiş, diğer ticaret anlaşmaları
daha da etkisinde bırakan sonuçlar göstermiştir: Şili ile ticaret yüzde 2,5, Kosta Rika ile yüzde 5,8 ve Honduras ile
de yüzde 4,0 oranında artmıştır.[34] Avrupa Birliği ile tecim aynı dönemde yüzde 1,5 artış kaydetmiştir.[34] Serbest
ticaret anlaşmaları Meksika, 1986 yılında Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasına (GATT) iştirak etmiştir ve
bugün Dünya Ticaret Örgütü'nün faal ve yapıcı bir üyesidir. Fox'un yönetimi, ABD'nın serbest ticaret alanının
kurulmasını teşvik etmiştir; Puebla müzakereler için geçici merkez olarak görev yeri olmuş ve anlaşmaya varılıp
uygulanırsa, öteki bazı kentler artık sürekli karargâh olma yolunda adaydır. Meksika 44 ülke ile 12 özgür tecim
anlaşması imzaladı: Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada ile Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA)
(1992); Grupo de los tres, Üçlü grup, Kolombiya ve Venezuela ile G-3 (1994) anlaşması; ikincisi 2006 yılında
anlaşmayı feshetme kararı aldı; Kosta Rika ile Serbest Ticaret Anlaşması (1994); Orta ABD ülkeleriyle 2011 yılında
meydana getirilen özgür ticaret anlaşmasının yerini aldı; Bolivya ile Serbest Ticaret Anlaşması (1994); 2010'da
sonlandırıldı; Nikaragua ile Serbest Ticaret Anlaşması (1997); Orta ABD ülkeleriyle 2011 yılında meydana getirilen
Bütünleşik Serbest Ticaret Anlaşması ile değiştirildi; Şili ile Serbest Ticaret Anlaşması (1998); Avrupa
Birliği ile Serbest Ticaret Anlaşması (2000); İsrail ile Serbest Ticaret Anlaşması (2000); Kuzey Üçgeni Serbest
Ticaret Anlaşması (2000); Guatemala, El Salvador ve Honduras ile birlikte; Orta ABD ülkeleriyle 2011 yılında yapılan
Bütünleşik Serbest Ticaret Anlaşması ile değiştirildi; İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ve İsviçre (2001) tarafınca
entegre edilen Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ile Serbest Ticaret Anlaşması; Uruguay ile Serbest Ticaret
Anlaşması (2003); Japonya ile Serbest Ticaret Anlaşması (2004); Peru ile Serbest Ticaret Anlaşması (2011);
Kosta Rika, El Salvador, Guatemala, Honduras ve Nikaragua ile Bütünleşik Serbest Ticaret Anlaşması (2011); Panama
ile Serbest Ticaret Anlaşması (2014); ve Trans-Pasifik Ortaklığı İçin Kapsamlı ve İlerici Anlaşma (CPTPP) (2018).
Kuzey ABD Ticaret Anlaşması Ana madde: Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması NAFTA amblemi Kuzey Amerika Serbest
Ticaret Anlaşması (NAFTA), Meksika'nın hem ortaklarıyla bununla birlikte kapsamı bakımından karşılıklı ticaretin
büyüklüğü oranında imzaladığı en önemli ticaret anlaşmasıdır. Meksika'nın imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının
geri kalanından değişik olarak, NAFTA, kapsam bakımından daha geniştir ve Kuzey ABD Çevre İşbirliği Anlaşması (NAAEC,
North American Agreement for Environmental Cooperation) ve Kuzey ABD Emek İşbirliği Anlaşması (NAALC, North American
Agreement on Labor Cooperation) ile tamamlanmıştır. NAAEC anlaşması, çevrecilerin, üç ülkenin çevre üzerinde oybirliği
ile bir tertip yapmaması durumunda şirketlerin Meksika'ya taşınacağı veya Amerika Birleşik Devletleri'nin
standartlarını düşüreceği yönündeki endişelerine bir cevap niteliğindeydi. NAAEC, bir dizi muhit düzenlemesinden daha
fazlasını elde etmek amacıyla, Kuzey ABD Çevre İşbirliği Komisyonu'nu (NACEC, North American Commission for
Environmental Cooperation), tecim ve çevre problemlerine yardımcı için bir mekanizma olan Kuzey Amerika Kalkınma
Bankası'nı (NADBank), kirliliğin azaltılması, yardım ve finansman yatırımları için Sınır Çevre İşbirliği Komisyonu'nu
(BECC) oluşturmuştur. NADBank ve BECC, çoğunlukla su sektöründe 36 projeyi finanse ederek Meksika'ya ekonomik yararlar
sağlamış oldu. NAFTA'yı NAAEC ile tamamlayarak, "en yeşil" tecim anlaşması olarak etiketlenmiştir.[195] NAFTA'ya
meydana getirilen NAALC eki, emek sorunlarının çözümünde işbirliği için üç üye içinde bir temel kurmayı ve hem de emek
koşullarının iyileştirilmesinde savaşım etmek adına üç ülkedeki sendikalar ve sosyal kuruluşlar içinde daha fazla
işbirliğini teşvik etmeyi amaçladı. Çoğu ekonomist, NAALC'nin doğrudan etkisini değerlendirmenin zor olduğu mevzusunda
hemfikir olsalar da, Kuzey ABD'da çalışma ölçütlerinin yakınsamasının olduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte,
sınırlamaları göz önüne alındığında, NAALC, Kuzey ABD'daki istihdam, bereketlilik ve maaş eğiliminde yakınsama
üretmemiştir (ve aslen elde etmeyi amaçlamamıştır da).[196] Anlaşma, üç ülkedeki insanların serbest dolaşımını
serbestleştirme konusunda kifayetsiz kaldı. Bununla beraber, sınırı olan bir şekilde, kabiliyetli Meksikalı ve Kanadalı
işçilerin Amerika'ye göçüne TN statüsü (TN vizesi) altında izin verilmiştir. NAFTA, çoğu Meksikalı yada Kanadalı bir
vatandaşın TN statüsü talep edebildiği ve geçici olarak Amerika'ye göç edebileceği, en azından bir lisans derecesi
gerektiren geniş bir meslek listesine onay vermektedir. Diğer ülkelere sunulan vizelerin aksine, TN statüsü sponsorluk
gerektirmez, sadece sadece bir iş teklifi mektubu gerektirir. NAFTA'nın genel faydaları, Dünya Bankası'nın LA ve
Karayipler için NAFTA Dersleri,[196] NAFTA'nın Kuzey Amerika Üzerindeki Etkisi[197] ve Uluslararası Ekonomi Enstitüsü
Tarafından Yeniden Ziyaret Edilen NAFTA benzer biçimde çeşitli yayınlarda bulguları rapor edilerek birkaç ekonomist
tarafınca ölçülmüştür.[32] NAFTA'nın fakirlik oranları düşmüş olan Meksika için faydalı bir anlaşma olduğunu ve
1994-1995 ekonomik krizini hesaba kattıktan sonrasında bile reel gelir maaşlarının arttığını değerlendirdiler. Bununla
birlikte, aynı zamanda ekonomik bir yakınsama üretmek veya yoksulluk oranlarını mühim ölçüde azaltmak yada daha yüksek
gelişme oranlarını teşvik etmek için ehil veya yeterince süratli olmadığını da belirtiyorlar. Bunun yanı sıra tekstil
endüstrisi bu anlaşma ile yutturmaca kazanç elde etti ve Meksika'daki tekstil endüstrisi Amerikan pazarına aleni erişim
kazanmış ve Amerika'ye ihracatı teşvik etmiştir. ABD'ye yapılan Meksika pamuk ve hazır kıyafet ihracatının kıymeti 1995
yılındaki 3 milyar dolardan, 2000 senesinde 9.4 milyar dolarlık rekorun peşinden, 2002 yılında 8.4 milyar dolara
yükselmişti. Aynı zamanda, Meksika'nın pamuklu dokuma pazarının ABD'deki payı 1995'te yüzde 8'den 2002'de yüzde 13'e
yükseliş gösterdi. Bazıları, anlaşmadan tam olarak yararlanma için Meksika'nın öğrenime yatırım yapması ve inovasyon
yanı sıra altyapı ve tarımda da teşviklerde bulunması gerektiğini ileri süre gelmiştir.[196] Yaygın inanışın aksine,
maquiladora programı NAFTA'dan fazlaca öncesine, bir anlamda 1965 yılına kadar uzanıyordu. Bir maquiladora üreticisi,
hammaddeleri Meksika'ya parasız tarifelerde (NAFTA) veya geçici olarak (18 ay) azaltılmış bir oranda ithal ederek ve
daha sonra ihracat için sonlanmış olan mal üretmek amacıyla Meksika'nın nispeten daha düşük işçilik maliyetlerini
kullanarak iş yapmaktadır. NAFTA'dan ilkin maquiladora da, dünyanın herhangi bir yerinden hammadde ithal eden
işletmelere, nihai mal ihracat için olduğu sürece, Meksika hükümeti tarafınca tercihli tarife oranlarında verildi.
Amerika, NAFTA'dan ilkin, maquiladora yöntemiyle üretilen malların Amerika'ye ithal edilmesine izin verdi ve tarife
oranı ancak iyi üretim için kullanılan ABD dışı hammaddelerin değerine uygulandı ve böylece diğer ülkelere nazaran
tarife oranları azaltıldı. NAFTA, iki ülke arasındaki mallar üzerinde bütün tarifeleri elimine etmiş, sadece
maquiladora endüstrisi için NAFTA dışından tedarik edilen mallarda tarife oranlarını önemli seviyede arttırmıştır.
Meksika ve ABD arasındaki ticaretin genel büyüklüğü göz önüne alındığında, nispeten küçük dolar miktarları içeren
fazlaca az sayıda tecim anlaşmazlığı bulunmaktadır. Bu anlaşmazlıklar genellikle DTÖ veya NAFTA panellerinde yada iki
ülke arasındaki müzakereler yöntemiyle çözülür. En önemli sürtüşme alanları, kamyon taşımacılığı, şeker, yüksek
fruktozlu mısır şurubu ve diğer birçok tarımsal ürünü ihtiva eder.[69] Meksika ticaretinin kolaylaştırılması ve rekabet
gücü Dünya Bankası[198] tarafından Ticari Maliyetler ve Kolaylaştırma Projesi nin bir parçası olarak gösterilen bir
inceleme özeti, Meksika'nın ticaret kolaylaştırma reformu yoluyla tecim akışlarını ve ekonomik büyümeyi önemli seviyede
artırma potansiyeline haiz bulunduğunu göstermektedir. Çalışma, ticaretin kolaylaştırılması reformlarının dört alanda
muhtemel etkilerini incelemektedir: Liman verimliliği, Gümrük idaresi, Bilgi teknolojisi ve Düzenleyici ortam (ölçütler
dâhil). Çalışma, 2000-2003 için toplam Meksika üretim ihracının yüzde 22,4'üne eşdeğer, iç reformlarla gelen genel
artışların 31.8 milyar ABD doları düzeyinde olacağını gösteriyor. İthalat tarafında ise, alakalı rakamlar sırayla 17.1
milyar ABD doları ve yüzde 11,2 olarak hesaplandı. Tekstiller de dâhil ihracattaki artışlar ilk önce liman
verimliliğindeki ve düzenleyici ortamdaki iyileştirmelerden kaynaklanacaktır. Liman verimliliği iyileştirmelerinden en
fazla ulaşım ekipmanı ihracatının artması beklenirken, gıda ve makine ihracatının büyük ölçüde tertip ortamındaki
gelişmelerin kararı olacağı tahmin edilmektedir. İthalat tarafında, liman verimliliğinde Meksika'daki gelişmeler en
önemli faktör olarak görülecektir, ancak ulaşım ekipmanı ithalatı için hizmet kesimi altyapısındaki iyileştirmeler de
göreceli olarak mühim olacaktır.[198] Afrika kıtasındaki ülkeler 15. Yüzyılda Portekizli denizcilerin kıtaya ayak
basmasıyla Portekiz, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya şeklinde ülkelerin içinde sömürgeler olarak bölünmüş, bu durum
muhtelif Afrika ülkelerinde 1970'lere kadar sürmüştür. Çoğu Afrika ülkesinin sınırları, emparyalist devletler
tarafınca masa başlangıcında cetvelle çizilmiştir. Bu durum, Afrika'da senelerce süren iç çatışmalar ve sınır
savaşlarına sebep olmuş, bu da Afrika'daki açlığı ve yoksulluğu artırmıştır.[kaynak belirtilmeli] Sömürgeciler daha
rahat yönetebilmek için Afrika devletlerinde her zaman azınlıkları ve muhalefetleri desteklemiş, ayrımcılık yapmış
(örn. Apartheid rejimi), bu da bir müddet sonra soykırımlara niçin olmuştur (örn. Ruanda soykırımı). Afrika ülkeleri
bağımsızlıklarını duyuru etmelerine karşın çoğu halk hala sömürüldükleri ülkenin dilini konuşmakta ve ekonomik olarak
onlara bağlı yaşamaktadır. Ayrıca, "yeni sömürgecilik" bu ülkeleri muhtelif yollarla emparyalist devletlere bağlı
tutmakta ve dış borçlarını IMF sayeinde artırmaktadır. Yoksulluk arasında yaşayan nüfusun yüzdesine nazaran ülkelerin
sıralaması Vikipedi, özgür ansiklopedi Günde 1,90 ABD Doları (2011 SAGP) ile çalışan nüfus oranının dünya haritası
(nüfusun yüzdesi). 1998 ile 2018 içinde değişen Dünya Bankası verilerine dayanmaktadır.[1] Günde 5,50 ABD doları (2011
SAGP) yoksulluk çalışan sayısı (nüfusun yüzdesi). 1998 ile 2018 içinde değişen Dünya Bankası verilerine dayanmaktadır.
Yoksulluk arasında yaşayan nüfusun yüzdesine gore ülkelerin sıralaması, yoksulluk içinde yaşayan nüfusun yüzdesine gore
ülkelerin gösterildiği, Dünya Bankası ve diğer kaynaklar tarafından hazırlanan listelerdir. İçindekiler 1
Metodoloji 2 Günde 1,90 Dolar, 3,20 Dolar ve 5,50 Dolar'dan daha azca gelirle yaşayan nüfusun yüzdesi 3 Ulusal
yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusun yüzdesi 4 Ayrıca bakınız 5 Kaynakça 6 Dış linkler Metodoloji
"Yoksulluk", başarıya ulaşmış bir şekilde yaşamak için lüzumlu olan yemek, su, kamu hizmetleri ve barınma benzer
biçimde hem paranın aynı zamanda temel gereksinimlerin eksikliğinden kaynaklanan ekonomik bir durum olarak tanımlanır.
"Yoksulluk" kavramının en iyi nasıl tanımlanacağına dair mühim tartışmalarla birlikte pek oldukca işe yarayan tanımı
vardır. İlk tablo, 2011 uluslararası SAGP (Satın Alma Gücü Paritesi) fiyatlarına nazaran günde 1,90 Amerika Doları
(aşırı fakirlik sınırı), 3,20 ABD Doları ve 5,50 Amerika Doları'ndan azca gelire haiz ülkeleri nüfuslarının yüzdesine
göre listeliyor. Veriler, Dünya Bankası API'sinden elde edilebilen son yıla aittir. İkinci tablo ise ülkeleri, milli
yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusun yüzdesine gore listeliyor. Ülkeler için uygun görülen fakirlik sınırları,
ülke yetkilileri tarafından gerçekleştirilen ulusal tahminler ve hane halkı anketlerinden elde edilmiş nüfus ağırlıklı
alt öbek tahminlerine dayanmaktadır. Yoksulluk sınırının tanımları ülkeler arasında önemli farklılıklar
göstermektedir. Örneğin, zengin uluslar çoğu zaman fakir uluslardan daha eli bol zaruret standartları kullanır. Zengin
uluslar içinde bile standartlar büyük farklılıklar gösterir. Bu nedenle, sayılar ülkeler arasında karşılaştırılamaz.
Uluslar aynı yöntemi kullandıklarında bile bazı problemler devam edebilir.[2] Yalnızca kaynaklı verilerin mevcut
olduğu ülkeler listelenir. Libya ve Suudi Arabistan dahil olmak suretiyle birtakım ülkeler için veriler mevcut
değildir. Libya ve Suudi Arabistan'daki nüfusun üçte birinden fazlasının (yüzde 33,3) zaruret sınırının altında
yaşadığı çoğu zaman kabul edilmektedir.[3][4] Günde 1,90 Dolar, 3,20 Dolar ve 5,50 Dolar'dan daha az gelirle yaşayan
nüfusun yüzdesi Dünya Bankası ve Dünya Yoksulluk Saati'ne gore günde 1,90 Dolar, 3,20 Dolar ve 5,50 Dolar,
internasyonal (SAGP) doların altında yaşayan nüfusun (yurttaş olmayanlar dahil) yüzdesi.[5][1][6][7] Ülke <
$1,90[8][1] < $3,20[6] < $5,50[7] Yıl Kıta Arnavutluk 1.3yüzde 8.2yüzde 33.8yüzde
2017 Avrupa Cezayir 0.4yüzde 3.7yüzde 28.6yüzde 2011 Afrika Angola 49.9yüzde
72.0yüzde 89.3yüzde 2018 Afrika Arjantin 1.5yüzde 5.0yüzde 14.0yüzde 2019 Güney
ABD Ermenistan 1.1yüzde 10.0yüzde 44.0yüzde 2019 Asya Avustralya 0.5yüzde
0.7yüzde 0.7yüzde 2014 Okyanusya Avusturya 0.6yüzde 1.0yüzde 1.0yüzde 2018
Avrupa Azerbaycan 0.0yüzde 0.0yüzde 7.0yüzde 2005 Asya Bangladeş 6.8yüzde
32.0yüzde 44.0yüzde 2016 Asya Belarus 0.0yüzde 0.0yüzde 0.2yüzde 2019 Avrupa
Belçika 0.1yüzde 0.2yüzde 0.3yüzde 2018 Avrupa Belize 18yüzde 43yüzde
51.0yüzde 2021 Kuzey Amerika Benin 49.6yüzde 76.2yüzde 90.6yüzde 2015 Afrika
Bhutan 1.5yüzde 12.0yüzde 38.6yüzde 2017 Asya Bolivya 3.2yüzde 8.0yüzde
20.0yüzde 2019 Güney ABD Bosna-Hersek 0.1yüzde 0.8yüzde 3.9yüzde 2011 Avrupa
Botswana 14.5yüzde 37.0yüzde 59.0yüzde 2015 Afrika Brazil 4.6yüzde 9.2yüzde
19.8yüzde 2019 Güney Amerika Bulgaria 0.9yüzde 2.0yüzde 7.5yüzde 2018 Avrupa Burkina
Faso 43.8yüzde 77.0yüzde 92.3yüzde 2014 Afrika Burundi 72.8yüzde 90.0yüzde
96.8yüzde 2013 Afrika Cameroon 26.0yüzde 47.0yüzde 71.0yüzde 2014 Afrika Canada
0.2yüzde 0.5yüzde 0.7yüzde 2017 Kuzey ABD Cape Verde 3.2yüzde 14.9yüzde
40.8yüzde 2015 Afrika Orta Afrika Cumhuriyeti 65.9yüzde 83.1yüzde 92.8yüzde 2008
Afrika Çad 38.1yüzde 66.5yüzde 86.2yüzde 2011 Afrika Şili 0.3yüzde 0.7yüzde
3.7yüzde 2017 Güney ABD Çin[9] 0.2yüzde 2.1yüzde 14.1yüzde 2019 Asya Kolombiya
4.9yüzde 13.0yüzde 29.0yüzde 2019 Güney ABD Komorlar 19.1yüzde 40.0yüzde
65.0yüzde 2014 Afrika Kongo Demokratik Cumhuriyeti 77.2yüzde 91.0yüzde 97.7yüzde 2012
Afrika Kongo Cumhuriyeti 39.6yüzde 64.0yüzde 84.0yüzde 2011 Afrika Kosta Rika
1.0yüzde 3.6yüzde 10.9yüzde 2019 Kuzey ABD Hırvatistan 0.4yüzde 1.2yüzde
2.0yüzde 2018 Avrupa Kıbrıs Cumhuriyeti 0.0yüzde 0.1yüzde 0.1yüzde 2018 Avrupa Çek
Cumhuriyeti 0.0yüzde 0.1yüzde 0.4yüzde 2018 Avrupa Danimarka 0.2yüzde 0.2yüzde
0.2yüzde 2018 Avrupa Cibuti 17.0yüzde 40.2yüzde 70.6yüzde 2017 Afrika Dominik
Cumhuriyeti 0.6yüzde 2.6yüzde 12.0yüzde 2019 Kuzey Amerika Doğu Timor 30.7yüzde
73.3yüzde 94.0yüzde 2021 Asya Ekvador 3.6yüzde 9.8yüzde 25.4yüzde 2019 Güney
Amerika Mısır 3.8yüzde 29.0yüzde 73.0yüzde 2017 Afrika El Salvador 1.3yüzde
6.0yüzde 22.0yüzde 2019 Kuzey Amerika Estonia 0.2yüzde 1.0yüzde 1.0yüzde 2018
Avrupa Esvatini 29.2yüzde 52.0yüzde 72.0yüzde 2016 Afrika Etiyopya 30.8yüzde
69.0yüzde 85.0yüzde 2015 Afrika Fiji 0.5yüzde 8.0yüzde 36.0yüzde 2013 Okyanusya
Finlandiya 0.1yüzde 0.1yüzde 0.1yüzde 2018 Avrupa Fransa 0.0yüzde 0.2yüzde
0.2yüzde 2018 Avrupa Gabon 3.4yüzde 11.2yüzde 32.2yüzde 2017 Afrika Gambia
10.1yüzde 37.8yüzde 72.5yüzde 2015 Afrika Gürcistan 3.8yüzde 15.7yüzde 42.9yüzde
2019 Avrupa Almanya 0.0yüzde 0.0yüzde 1.0yüzde 2016 Avrupa Gana 12.7yüzde
29.0yüzde 55.0yüzde 2016 Afrika Yunanistan 0.1yüzde 0.5yüzde 3.0yüzde 2018
Avrupa Guatemala 8.8yüzde 24.2yüzde 48.8yüzde 2014 Kuzey ABD Gine 36.1yüzde
71.0yüzde 93.0yüzde 2012 Afrika Gine-Bissau 68.4yüzde 84.5yüzde 94.0yüzde 2010
Afrika Guyana 4yüzde 24.0yüzde 43.4yüzde 2021 Güney Amerika Haiti 24.5yüzde
50.8yüzde 78.9yüzde 2012 Kuzey ABD Honduras 14.8yüzde 29.0yüzde 49.0yüzde 2019
Kuzey ABD Macaristan 0.2yüzde 0.6yüzde 2.0yüzde 2018 Avrupa İzlanda 0.0yüzde
0.0yüzde 0.2yüzde 2017 Avrupa Hindistan 5yüzde [10] 26.2yüzde [11] 60yüzde 2021
Asya Endonezya 2.7yüzde 20.0yüzde 42.0yüzde 2019 Asya İran 0.5yüzde 2.5yüzde
14.0yüzde 2018 Asya Irak 1.7yüzde 15.0yüzde 52.0yüzde 2012 Asya İrlanda
0.2yüzde 0.5yüzde 0.7yüzde 2017 Avrupa İsrail 0.2yüzde 0.7yüzde 2.7yüzde
2016 Asya İtalya 1.4yüzde 2.0yüzde 3.1yüzde 2017 Avrupa Fildişi Sahili 29.8yüzde
59.0yüzde 83.0yüzde 2015 Afrika Jamaika 1.7yüzde 9.1yüzde 29.7yüzde 2004 Kuzey
ABD Japonya 0.0yüzde 0.5yüzde 1.0yüzde 2013 Asya Ürdün 0.1yüzde 2.1yüzde
18.1yüzde 2010 Asya Kazakhstan 0.0yüzde 0.4yüzde 5.0yüzde 2018 Asya Kenya
37.1yüzde 67.0yüzde 87.0yüzde 2015 Afrika Kiribati 12.9yüzde 34.6yüzde 69.4yüzde
2006 Okyanusya Güney Kore 0.2yüzde 0.5yüzde 1.2yüzde 2016 Asya Kosova 0.4yüzde
4.0yüzde 24.0yüzde 2017 Avrupa Kırgızistan 0.6yüzde 10.0yüzde 53.0yüzde 2019
Asya Laos 10.0yüzde 37.0yüzde 70.0yüzde 2018 Asya Letonya 0.3yüzde 1.5yüzde
3.0yüzde 2018 Avrupa Lübnan 0.0yüzde 0.0yüzde 1.9yüzde 2011 Asya Lesotho
27.2yüzde 50.0yüzde 73.0yüzde 2017 Afrika Liberya 40.9yüzde 76.0yüzde 93.0yüzde
2016 Afrika Litvanya 0.9yüzde 1.0yüzde 2.0yüzde 2018 Avrupa Lüksemburg 0.3yüzde
0.5yüzde 0.5yüzde 2018 Avrupa Madagaskar 78.8yüzde 92.0yüzde 98.0yüzde 2012
Afrika Malavi 69.2yüzde 89.4yüzde 96.7yüzde 2016 Afrika Malezya 0.0yüzde
0.2yüzde 2.7yüzde 2015 Asya Maldivler 0.0yüzde 0.0yüzde 4.0yüzde 2016 Asya
Mali 50.3yüzde 80.0yüzde 94.9yüzde 2009 Afrika Malta 0.1yüzde 0.2yüzde
0.2yüzde 2018 Avrupa Moritanya 6.0yüzde 24.1yüzde 58.8yüzde 2014 Afrika Mauritius
0.2yüzde 2.0yüzde 12.7yüzde 2017 Afrika Meksika 1.7yüzde 6.6yüzde 23.0yüzde
2018 Kuzey ABD Mikronezya Federal Devletleri 15.4yüzde 38.7yüzde 69.1yüzde 2013 Okyanusya
Moldova 0.0yüzde 0.9yüzde 13.3yüzde 2018 Avrupa Moğolistan 0.5yüzde 5.6yüzde
27.0yüzde 2018 Asya Karadağ 2.5yüzde 6.0yüzde 16.0yüzde 2016 Avrupa Fas
0.9yüzde 7.7yüzde 30.0yüzde 2013 Afrika Mozambik 63.7yüzde 81.5yüzde 91.8yüzde
2014 Afrika Myanmar 1.4yüzde 15.0yüzde 54.0yüzde 2017 Asya Namibya 13.8yüzde
29.6yüzde 51.0yüzde 2015 Afrika Nepal 15.0yüzde 50.8yüzde 83.0yüzde 2010 Asya
Hollanda 0.1yüzde 0.2yüzde 0.5yüzde 2018 Avrupa Nikaragua 3.4yüzde 12.8yüzde
34.8yüzde 2014 Kuzey ABD Nijer 45.4yüzde 76.9yüzde 94.0yüzde 2014 Afrika Nijerya
39.1yüzde 71.0yüzde 92.0yüzde 2018 Afrika Kuzey Makedonya 3.4yüzde 7.0yüzde
18.0yüzde 2018 Avrupa Norveç 0.3yüzde 0.2yüzde 0.5yüzde 2018 Avrupa Pakistan
4.4yüzde 36.0yüzde 76.0yüzde 2018 Asya Filistin 1.0yüzde 3.4yüzde 23.6yüzde
2016 Asya Panama 1.2yüzde 5.2yüzde 12.7yüzde 2019 Kuzey ABD Papua Yeni Gine
38.0yüzde 65.6yüzde 86.9yüzde 2009 Okyanusya Paraguay 0.9yüzde 5.9yüzde
15.0yüzde 2019 Güney ABD Peru 2.2yüzde 8.3yüzde 21.0yüzde 2019 Güney ABD
Filipinler 2.7yüzde 17yüzde 46.9yüzde 2018 Asya Polonya 0.2yüzde 0.1yüzde
1.0yüzde 2018 Avrupa Portekiz 0.3yüzde 1.0yüzde 1.8yüzde 2018 Avrupa Romanya
2.4yüzde 5.0yüzde 11.0yüzde 2018 Avrupa Rusya 0.0yüzde 0.2yüzde 3.7yüzde
2018 Asya, Avrupa Ruanda 56.5yüzde 79.7yüzde 91.6yüzde 2016 Afrika Saint Lucia
4.6yüzde 10.6yüzde 20.3yüzde 2016 Kuzey Amerika Samoa 1.1yüzde 9.6yüzde
33.9yüzde 2013 Okyanusya São Tomé and Príncipe 35.6yüzde 65.0yüzde 86.0yüzde 2017
Afrika Senegal 38.5yüzde 67.5yüzde 88.1yüzde 2011 Afrika Sırbistan 5.4yüzde
9.0yüzde 19.0yüzde 2017 Avrupa Seyşeller 0.5yüzde 1.0yüzde 5.0yüzde 2018 Afrika
Sierra Leone 43.0yüzde 76.0yüzde 93.0yüzde 2018 Afrika Slovakya 0.2yüzde 1.3yüzde
2.0yüzde 2018 Avrupa Slovenya 0.0yüzde 0.0yüzde 0.1yüzde 2018 Avrupa Solomon
Adaları 24.7yüzde 58.8yüzde 84.7yüzde 2012 Okyanusya Güney Afrika 18.7yüzde
37.6yüzde 57.1yüzde 2014 Afrika Güney Sudan 76.4yüzde 92.0yüzde 98.0yüzde 2016
Afrika İspanya 0.9yüzde 0.7yüzde 2.2yüzde 2018 Avrupa Sri Lanka 0.9yüzde
10.9yüzde 42.0yüzde 2016 Asya Sudan 12.2yüzde 44.0yüzde 79.0yüzde 2014 Afrika
Surinam 20yüzde 34.0yüzde 47yüzde 2021 Güney ABD İsveç 0.7yüzde 1.0yüzde
1.0yüzde 2018 Avrupa İsviçre 0.0yüzde 0.0yüzde 0.0yüzde 2018 Avrupa Suriye
0.9yüzde 10.0yüzde 50.4yüzde 2003 Asya Tacikistan 4.1yüzde 18.0yüzde 51.0yüzde
2015 Asya Tanzanya 49.4yüzde 77.0yüzde 91.0yüzde 2018 Afrika Tayland 0.1yüzde
0.5yüzde 6.0yüzde 2019 Asya Togo 51.1yüzde 74.0yüzde 90.1yüzde 2015 Afrika
Tonga 1.0yüzde 7.5yüzde 27.5yüzde 2015 Asya Trinidad ve Tobago 3.2yüzde 13.1yüzde
32.9yüzde 1992 Güney ABD Tunus 0.2yüzde 3.2yüzde 18.3yüzde 2015 Afrika Türkiye
0.4yüzde 2.0yüzde 10.0yüzde 2019 Asya, Avrupa Türkmenistan 31yüzde 49.8yüzde
92.5yüzde 2021 Asya Tuvalu 3.3yüzde 17.6yüzde 46.7yüzde 2010 Okyanusya Uganda
41.3yüzde 69.9yüzde 87.8yüzde 2016 Afrika Ukrayna 0.0yüzde 0.4yüzde 3.0yüzde
2019 Avrupa Birleşik Krallık 0.3yüzde 1.0yüzde 1.0yüzde 2017 Avrupa Amerika Birleşik
Devletleri 1.0yüzde 5.8yüzde 10.6yüzde 2018 Kuzey Amerika Uruguay 0.1yüzde
1.0yüzde 2.9yüzde 2019 Güney ABD Özbekistan 7.3yüzde [12] 9.1yüzde 11yüzde 2019
Asya Vanuatu 13.2yüzde 39.2yüzde 72.3yüzde 2010 Okyanusya Venezuela 6.7yüzde
14.0yüzde 33.0yüzde 2006 Güney Amerika Vietnam 1.8yüzde 7.0yüzde 22.0yüzde 2018
Asya Yemen 18.3yüzde 51.0yüzde 81.6yüzde 2014 Asya Zambiya 58.7yüzde 75.0yüzde
88.0yüzde 2015 Afrika Zimbabve 39.5yüzde 64.0yüzde 83.0yüzde 2019 Afrika Ulusal
fakirlik sınırının altında yaşayan nüfusun yüzdesi Ulusal yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusun yüzdesi (yüzde )
– yetkilileri tarafınca bir ülke için müsait görülen yoksulluk sınırı (sadece fakirlik sınırının tanımları ülkeler
arasında önemli ölçüde farklılık gösterir). Ülke Dünya Bankası[13] Yıl CIA[14] Yıl Diğer
Yıl Kıta Afganistan 54,5yüzde 2016 54,5yüzde 2017 Yok Yok Asya Arnavutluk
14,3yüzde 2012 14,3yüzde 2012 Yok Yok Avrupa Cezayir 5,5yüzde 2011
5,5yüzde 2011 Yok Yok Afrika Angola 32,3yüzde 2018 32,3yüzde 2018 Yok
Yok Afrika Anguilla Yok Yok 23,0yüzde 2002 Yok Yok Kuzey Amerika Arjantin
35,5yüzde 2019 35,5yüzde 2019 40,6yüzde 2021[15] Güney ABD Ermenistan 26,4yüzde
2019 26,4yüzde 2019 Yok Yok Asya Avusturya Yok Yok 13,3yüzde 2018 Yok
Yok Avrupa Azerbaycan 6,0yüzde 2012 4,9yüzde 2015 Yok Yok Asya, Avrupa
Bahamalar Yok Yok 9,3yüzde 2010 Yok Yok Kuzey ABD Bangladeş 24,3yüzde 2016
24,3yüzde 2016 Yok Yok Asya Belarus 5,0yüzde 2019 5,0yüzde 2019 Yok Yok
Avrupa Belçika Yok Yok 14,8yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Belize Yok Yok
41,0yüzde 2013 Yok Yok Kuzey Amerika Benin 38,5yüzde 2019 38,5yüzde 2019
Yok Yok Afrika Bermuda Yok Yok 11,0yüzde 2008 Yok Yok Kuzey ABD Bhutan
8,2yüzde 2017 8,2yüzde 2017 Yok Yok Asya Bolivya 37,2yüzde 2019 37,2yüzde
2019 54,0yüzde 2007[16] Güney ABD Bosna-Hersek 16,9yüzde 2015 16,9yüzde 2015
Yok Yok Avrupa Botsvana 19,3yüzde 2009 19,3yüzde 2009 Yok Yok Afrika
Brezilya 26,5yüzde 2017 4,2yüzde 2016 12,1yüzde 2011[16] Güney Amerika Bulgaristan
23,8yüzde 2019 23,8yüzde 2019 Yok Yok Avrupa Burkina Faso 41,4yüzde 2018
41,4yüzde 2018 Yok Yok Afrika Burundi 64,9yüzde 2014 64,6yüzde 2014 Yok
Yok Afrika Kamboçya 17,7yüzde 2012 16,5yüzde 2016 Yok Yok Asya Kamerun
37,5yüzde 2014 37,5yüzde 2014 Yok Yok Afrika Kanada Yok Yok 9,4yüzde
2008 4,9yüzde 2004[17] Kuzey Amerika Yeşil Burun Adaları 35,0yüzde 2015 35,0yüzde
2015 Yok Yok Afrika Orta Afrika Cumhuriyeti 62,0yüzde 2008 Yok Yok Yok Yok
Afrika Çad 42,3yüzde 2018 42,4yüzde 2018 Yok Yok Afrika Şili 8,6yüzde 2017
8,6yüzde 2017 10,4yüzde 2011[18] Güney ABD Çin 0,6yüzde 2019 0,6yüzde 2019
Yok Yok Asya Kolombiya 35,7yüzde 2019 35,7yüzde 2019 45,5yüzde 2012[16] Güney
ABD Komorlar 42,4yüzde 2013 42,4yüzde 2013 Yok Yok Afrika Kongo DC 63,9yüzde
2012 63,0yüzde 2014 Yok Yok Afrika Kongo Cumhuriyeti 40,9yüzde 2011 40,9yüzde
2011 Yok Yok Afrika Kosta Rika 21,0yüzde 2019 21,0yüzde 2019 18,9yüzde
2009[16] Kuzey Amerika Hırvatistan 18,3yüzde 2018 18,3yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Çek
Cumhuriyeti 10,1yüzde 2018 10,1yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Danimarka Yok Yok
12,5yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Cibuti 21,1yüzde 2017 21,1yüzde 2017 Yok
Yok Afrika Dominika Yok Yok 29,0yüzde 2009 Yok Yok Kuzey Amerika Dominik
Cumhuriyeti 21,0yüzde 2019 21,0yüzde 2019 41,1yüzde 2009[16] Kuzey ABD Doğu Timor
41,8yüzde 2014 41,8yüzde 2014 Yok Yok Asya Ekvador 25,0yüzde 2019
25,0yüzde 2019 40,2yüzde 2009[16][19] Güney Amerika Mısır 32,5yüzde 2017 32,5yüzde
2017 Yok Yok Afrika El Salvador 22,8yüzde 2019 22,8yüzde 2019 47,9yüzde
2009[16] Güney Amerika Ekvator Ginesi 76,8yüzde 2006 44,0yüzde 2011 Yok Yok Afrika
Eritre 69,0yüzde 1993 50,0yüzde 2004 Yok Yok Afrika Estonya 21,7yüzde 2018
21,7yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Esvatini 58,9yüzde 2016 58,9yüzde 2016 Yok
Yok Afrika Etiyopya 23,5yüzde 2015 23,5yüzde 2015 Yok Yok Afrika Avrupa Birliği
Yok Yok 9,8yüzde 2013 17,3yüzde 2015[20] Avrupa Faroe Adaları Yok Yok
10,0yüzde 2015 Yok Yok Avrupa Fiji 29,9yüzde 2019 29,9yüzde 2019 Yok
Yok Okyanusya Finlandiya Yok Yok Yok Yok 13,7yüzde 2013[21] Avrupa Fransa
Yok Yok 13,6yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Fransız Polinezyası Yok Yok 19,7yüzde
2009 Yok Yok Okyanusya Gabon 33,4yüzde 2017 33,4yüzde 2017 Yok Yok Afrika
Gambiya 48,6yüzde 2015 48,6yüzde 2015 Yok Yok Afrika Gazze Şeridi Yok Yok
30,0yüzde 2011 Yok Yok Asya Gürcistan 19,5yüzde 2019 19,5yüzde 2019
21,9yüzde 2017[22] Asya, Avrupa Almanya Yok Yok 14,8yüzde 2018 Yok Yok Avrupa
Gana 23,4yüzde 2016 23,4yüzde 2016 Yok Yok Afrika Yunanistan Yok Yok
17,9yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Grönland Yok Yok 16,2yüzde 2015 Yok Yok
Kuzey ABD Grenada Yok Yok 38,0yüzde 2008 Yok Yok Kuzey ABD Guam Yok Yok
23,0yüzde 2001 Yok Yok Okyanusya Guatemala 59,3yüzde 2014 59,3yüzde 2014
54,8yüzde 2006[16] Kuzey Amerika Gine 43,7yüzde 2018 43,7yüzde 2018 Yok Yok
Afrika Gine-Bissau 69,3yüzde 2010 67,0yüzde 2015 Yok Yok Afrika Guyana Yok
Yok 35,0yüzde 2006 Yok Yok Güney ABD Haiti 58,5yüzde 2012 58,5yüzde 2012
Yok Yok Kuzey ABD Honduras 48,3yüzde 2018 48,3yüzde 2018 68,9yüzde 2007[16]
Kuzey ABD Hong Kong Yok Yok 19,9yüzde 2016 Yok Yok Asya Macaristan 12,3yüzde
2018 12,3yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Hindistan 21,9yüzde 2011 21,9yüzde 2011
17yüzde 2019 [23] Asya Endonezya 9,4yüzde 2019 9,4yüzde 2019 Yok Yok Asya
İran Yok Yok 18,7yüzde 2007 Yok Yok Asya Irak 18,9yüzde 2012 23,0yüzde
2014 Yok Yok Asya İrlanda Yok Yok 13,1yüzde 2018 6,8yüzde 2004[24] Avrupa
İsrail Yok Yok 22,0yüzde 2014 Yok Yok Asya İtalya Yok Yok 20,1yüzde
2018 10,3yüzde 2014[25] Avrupa Fildişi Sahili 46,3yüzde 2015 39,5yüzde 2018 Yok
Yok Afrika Jamaika 19,9yüzde 2012 17,1yüzde 2016 Yok Yok Kuzey ABD Japonya
Yok Yok 16,1yüzde 2013 Yok Yok Asya Ürdün 15,7yüzde 2018 15,7yüzde 2018
Yok Yok Asya Kazakistan 4,3yüzde 2018 4,3yüzde 2018 Yok Yok Asya, Avrupa
Kenya 36,1yüzde 2015 36,1yüzde 2015 Yok Yok Afrika Kiribati 21,8yüzde 2006
Yok Yok Yok Yok Okyanusya Güney Kore Yok Yok 14,4yüzde 2016 Yok Yok Asya
Kosova 17,6yüzde 2015 17,6yüzde 2015 Yok Yok Avrupa Kırgızistan 20,1yüzde
2019 20,1yüzde 2019 Yok Yok Asya Laos 18,3yüzde 2018 18,3yüzde 2018 Yok
Yok Asya Letonya 22,9yüzde 2018 22,9yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Lübnan
27,4yüzde 2011 27,4yüzde 2011 Yok Yok Asya Lesotho 49,7yüzde 2017
49,7yüzde 2017 Yok Yok Afrika Liberya 50,9yüzde 2016 50,9yüzde 2016 Yok
Yok Afrika Litvanya 20,6yüzde 2018 20,6yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Madagaskar
70,7yüzde 2012 70,7yüzde 2012 Yok Yok Afrika Malavi 51,5yüzde 2016
51,5yüzde 2016 Yok Yok Afrika Malezya 5,6yüzde 2018 5,6yüzde 2018 Yok
Yok Asya Maldivler 8,2yüzde 2016 8,2yüzde 2016 Yok Yok Asya Mali 42,1yüzde
2019 42,1yüzde 2019 Yok Yok Afrika Malta Yok Yok 17,1yüzde 2018 Yok
Yok Avrupa Moritanya 31,0yüzde 2014 31,0yüzde 2014 Yok Yok Afrika Mauritius
10,3yüzde 2017 10,3yüzde 2017 Yok Yok Afrika Meksika 41,9yüzde 2018
41,9yüzde 2018 48,0yüzde 2013[16] Kuzey Amerika Mikronezya Federal Devletleri 41,2yüzde
2013 41,2yüzde 2013 Yok Yok Okyanusya Moldova 7,3yüzde 2018 7,3yüzde 2018
Yok Yok Avrupa Moğolistan 28,4yüzde 2018 28,4yüzde 2018 Yok Yok Asya
Karadağ 24,5yüzde 2018 24,5yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Fas 4,8yüzde 2013
4,8yüzde 2013 Yok Yok Afrika Mozambik 46,1yüzde 2014 46,1yüzde 2014 Yok
Yok Afrika Myanmar 24,8yüzde 2017 24,8yüzde 2017 Yok Yok Asya Namibya
17,4yüzde 2015 17,4yüzde 2015 Yok Yok Afrika Nepal 25,2yüzde 2010
25,2yüzde 2011 Yok Yok Asya Hollanda Yok Yok 13,6yüzde 2019 Yok Yok
Avrupa Yeni Kaledonya Yok Yok 17,0yüzde 2008 Yok Yok Okyanusya Nikaragua
24,9yüzde 2016 24,9yüzde 2016 61,9yüzde 2005[16] Kuzey Amerika Nijer 40,8yüzde
2018 40,8yüzde 2018 Yok Yok Afrika Nijerya 40,1yüzde 2018 40,1yüzde 2018
Yok Yok Afrika Kuzey Makedonya 21,6yüzde 2018 21,6yüzde 2018 30,4yüzde 2011[26]
Avrupa Norveç Yok Yok Yok Yok 4,3yüzde 2007[27] Avrupa Pakistan 24,3yüzde
2015 24,3yüzde 2015 40,0yüzde 2012[28] Asya Palau 24,9yüzde 2006 Yok Yok
Yok Yok Okyanusya Filistin 29,2yüzde 2016 Yok Yok Yok Yok Asya Panama
22,1yüzde 2016 22,1yüzde 2016 26,4yüzde 2009[16] Kuzey ABD Papua Yeni Gine
39,9yüzde 2009 37,0yüzde 2002 Yok Yok Okyanusya Paraguay 23,5yüzde 2019
23,5yüzde 2019 56,0yüzde 2009[16] Güney ABD Peru 20,2yüzde 2019 20,2yüzde 2019
34,8yüzde 2009[16] Güney Amerika Filipinler 16,7yüzde 2018 16,7yüzde 2018 Yok
Yok Asya Polonya 15,4yüzde 2018 15,4yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Portekiz Yok
Yok 17,2yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Romanya 23,8yüzde 2018 23,8yüzde 2018
Yok Yok Avrupa Rusya 12,6yüzde 2018 12,6yüzde 2018 13,8yüzde 2017[29] Asya,
Avrupa Ruanda 38,2yüzde 2016 38,2yüzde 2016 Yok Yok Afrika Saint Lucia
25,0yüzde 2016 Yok Yok Yok Yok Kuzey ABD Samoa 20,3yüzde 2013 Yok Yok
Yok Yok Okyanusya São Tomé ve Príncipe 66,7yüzde 2017 66,7yüzde 2017 Yok Yok
Afrika Suudi Arabistan Yok Yok Yok Yok 12,7yüzde 2012 [30] Asya Senegal
46,7yüzde 2011 46,7yüzde 2011 Yok Yok Afrika Sırbistan 23,2yüzde 2018
23,2yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Seyşeller 25,3yüzde 2018 25,3yüzde 2018 Yok
Yok Afrika Sierra Leone 56,8yüzde 2018 56,8yüzde 2018 Yok Yok Afrika Slovakya
11,9yüzde 2018 11,9yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Slovenya 12,0yüzde 2018
12,0yüzde 2018 Yok Yok Avrupa Solomon Adaları 12,7yüzde 2013 Yok Yok Yok
Yok Okyanusya Güney Afrika 55,5yüzde 2014 55,5yüzde 2014 Yok Yok Afrika Güney
Sudan 76,4yüzde 2016 76,4yüzde 2016 Yok Yok Afrika İspanya Yok Yok
20,7yüzde 2018 21,1yüzde 2012[31] Avrupa Sri Lanka 4,1yüzde 2016 4,1yüzde 2016
Yok Yok Asya Sudan 46,5yüzde 2009 46,5yüzde 2009 Yok Yok Afrika Surinam
Yok Yok 70,0yüzde 2002 Yok Yok Güney Amerika İsveç Yok Yok 17,1yüzde
2018 Yok Yok Avrupa İsviçre Yok Yok 16,0yüzde 2018 Yok Yok Avrupa
Suriye 35,2yüzde 2007 82,5yüzde 2014 Yok Yok Asya Tayvan Yok Yok
1,5yüzde 2012 Yok Yok Asya Tacikistan 26,3yüzde 2019 26,3yüzde 2019 Yok
Yok Asya Tanzanya 26,4yüzde 2017 26,4yüzde 2017 Yok Yok Afrika Tayland
9,9yüzde 2018 9,9yüzde 2018 Yok Yok Asya Togo 55,1yüzde 2015 55,1yüzde
2015 Yok Yok Afrika Tonga 22,5yüzde 2009 22,5yüzde 2010 Yok Yok Okyanusya
Trinidad ve Tobago Yok Yok 20,0yüzde 2014 Yok Yok Kuzey Amerika Tunus 15,2yüzde
2015 15,2yüzde 2015 3,8yüzde 2005[32] Afrika Türkiye 14,4yüzde 2018 14,4yüzde
2018 20,5yüzde 2005[33] Asya, Avrupa Türkmenistan Yok Yok 0,2yüzde 2012 Yok
Yok Asya Tuvalu 26,3yüzde 2010 26,3yüzde 2010 Yok Yok Okyanusya Uganda
21,4yüzde 2016 21,4yüzde 2016 Yok Yok Afrika Ukrayna 1,1yüzde 2019
1,1yüzde 2019 Yok Yok Avrupa Birleşik Arap Emirlikleri Yok Yok 19,5yüzde 2003
Yok Yok Asya Birleşik Krallık Yok Yok 18,6yüzde 2017 Yok Yok Avrupa ABD
Yok Yok 15,1yüzde 2010 14,5yüzde 2013[34] Kuzey Amerika Uruguay 8,8yüzde 2019
8,8yüzde 2019 6,7yüzde 2012[35] Güney Amerika Özbekistan 14,1yüzde 2013 14,1yüzde
2013 Yok Yok Asya Vanuatu 12,7yüzde 2010 Yok Yok Yok Yok Okyanusya
Venezuela 33,1yüzde 2015 33,1yüzde 2015 27,6yüzde 2008[16] Güney ABD Vietnam
6,7yüzde 2018 6,7yüzde 2018 Yok Yok Asya Virgin Adaları Yok Yok 28,9yüzde
2002 Yok Yok Kuzey ABD Batı Şeria Yok Yok 18,0yüzde 2011 Yok Yok Asya
Yemen 48,6yüzde 2014 48,6yüzde 2014 Yok Yok Asya Zambiya 54,4yüzde 2015
54,4yüzde 2015 Yok Yok Afrika Zimbabve 38,3yüzde 2019 38,3yüzde 2019 Yok
Yok Afrika Ayrıca bakınız İnsani Gelişme Endeksi'ne bakılırsa ülkelerin listesi En zengin yüzde birin
gelir payına nazaran ülkelerin listesi Resmi Kalkınma Yardımı'na bakılırsa alınan ülkelerin sıralaması Ekonomik
eşitsizlik Gelir eşitsizliği Uluslararası eşitsizlik Yoksulluk veya yoksulluk, günlük temel ihtiyaçların
tamamını yada büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur. Özellikle, yiyecek, meşrubat,
barınma, giyim-kuşam benzer biçimde temel ihtiyaçlara zor erişmek yada erişememek zaruret olarak tanımlanabilmektedir.
Ancak kimi gelişmiş ülkelerde bu tanımın standartlarında değişiklik görülmektedir. İçindekiler 1 Nedenleri
1.1 Çevresel nedenler 1.2 Ekonomik nedenler 1.3 Siyasi nedenler 1.4 Toplumsal nedenler 2
Ayrıca bakınız 3 Kaynakça Nedenleri Yoksulluk, ülkeden ülkeye veya coğrafyadan coğrafyaya farklı nedenlerle
ortaya çıkabilir. Başlıca nedenler içinde çevresel nedenler, ekonomik nedenler, siyasi nedenler ve toplumsal nedenler
sayılabilmektedir. Çevresel nedenler Yoksullaşmanın en belirgin emarelerinden olan çevresel sebeplerin başında,
organik afetler, çölleşme, kuraklık gibi doğal etkenler gelebildiği benzer biçimde; aşırı otlatma, ormanların tahrip
edilmesi benzer biçimde insan tahribatı cevabında oluşan organik yıkımlar da yoksulluğa niçin olabilmektedir.[1] Bunun
yanında, yoksulluğa, coğrafik özellikler de niçin olabilmektedir. Örneğin; enerji üretimine veya tarıma elverişli
olmayan bir bölgede zaruret görülebilmektedir. Kimi zamanlarda, tarımın elverişli olduğu bölgelerde kullanılan yanlış
gübreleme, aşırı su israfı, bölgede kıtlığa ve yoksulluğa neden olabilmektedir. Zira, suyun ve besinin kifayetsiz
olduğu bölgelerde fakirlik kaçınılmazdır.[2] Ekonomik nedenler Hindistan'da fakir bir baba-oğul Yoksulluğun bariz
sebeplerinden olan ekonomik nedenler arasında işsizlik en başta yer almıştır. Koşulların yetersizliğinden seçilen
kalitesiz yakıtlar, oluşturduğu çevresel sıkıntı besin israfları, yoksulluğu tetiklemektedir.Ekonomik yetersizlikler
nedeniyle sulamada yapılan su israfları, açmış olduğu tahribat sonucunda yoksulluğu tetiklemektedir. Siyasi nedenler
Siyasi politikalar, büyük yoksulluklara niçin olabilmektedir. Özellikle izlenen yanlış politikalar, tarıma ve
ağaçlandırmaya yapılan düşük destek, sanayinin çarpıklaşması, kirlilik, yoksulluğu beslemektedir. Eğitime verilen
desteğin çok azca olması, fakir bir nesil yetişmesine niçin olmaktadır. Ülke yönetimlerindeki yozlaşmalar ve gayri
muayyen politikalar, Nijerya gibi ülkelerde yaşanan yoksulluğun baş sebepleri arasındadır.[3] Yolsuzluklar, yoksulluğun
temel nedenlerinden biri olduğu gibi sömürge devletlerinin bir ülkede varlığı, halkın var olduğu kaynakların da
sömürülmesine ve insanların bolluk arasında aç yaşamasına niçin olmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Toplumsal nedenler
Aşırı nüfus artışı yaşanmış olan ülkelerde yoksulluğun önemli bir sıkıntı olduğu tanınmaktadır. Özellikle doğum kontrol
konusunda bilinçsiz ve kifayetsiz bir ülke, aşırı nüfus artışlarına ve çarpık kentleşmeye yol açabilmektedir.[4] Beyin
göçleri ve tarihteki yönetim biçimleri insanları ve toplulukları yoksul bırakabilmektedir. Ayrıca savaşlar,
soykırımlar, toplumları uzun vakit muhtaç bırakabilmektedir. İktisat ya da iktisat,hakkında üretim, dağıtım, tüketim,
ticaret, değişiklik ve bölüşüm hakkında aktivitelerin tümü ile bu aktiviteleri inceleyen bir toplumsal bilim dalıdır.
Mevcut kaynakların sınırı olan, insan ihtiyaçlarının ise süresiz olması, ekonomi biliminin ortaya çıkma sebebidir.
İktisat bilimi kaynakların kıt olması nedeniyle insanların yaptıkları tercihler ve bu tercihler sebebiyle aralarındaki
ilişkiyi inceleyen bir bilimdir.daha çok Mikroekonomi ekonomide bulunan temel verileri; karar vericileri ve marketleri,
karar verici ve marketlerin birbiriyle olan etkileşimine ve bu etkileşimlerden çıkan sonuçları ele alarak
değerlendirir. Bir aktiviteler tümünü olarak iktisat veya ekonominin yapısı, medeniyet zamanı ve içtimai yapılanmalar
ile yakından ilişkilidir. Daha genel olarak ekonomi toplumların iyi mi zenginleşeceği ve refah seviyelerinin artacağı
sorusuna yanıt arar. Bu süreçte izlenecek politikalar, işsizlik, enflasyon, üretim düzeyi gibi kavramlar iktisadın
inceleme alanına girer. İçindekiler 1 Kelime Kökeni 2 İktisadın Dalları 3 Alt dalları 4 Kavramlar
5 İktisat Konusunda Araştırma Kuruluşları 6 Kaynakça Kelime Kökeni İktisat kelimesi Arapçadan gelmektedir.
"Ekonomi" kelimesi Eski Yunanca ve Fransızcadan gelmekte olup, "ev" ve "dağıtım (daha çokca, idare manasında)"
kelimelerinden gelen, "bir evi yöneten kimse" kelimesine kadar takip edilebilir. Ekonomi kelimesi "bir aile ya da hane
ile alakalı" manasına gelse de bununla birlikte "para yönetimi", "tutumluluk", "idare etme", "yönetim", "düzenleme" ve
"bir devletin amme yararı"nı da anlatım etmektedir. İktisadın Dalları Bir bilim dalı olarak iktisat ya da ekonomi,
yeryüzündeki kaynakların sınırlı, insan ihtiyaçlarının süresiz olması yüzünden, kaynakların daha verimli bir biçimde
kullanılabilmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. İktisat, incelemiş olduğu mevzulara ve kapsamlara göre dallara
ayrılır: Normatif İktisat - Bir durumu hedef olarak bulan, iktisadi düzenin nasıl bulunmasına dair fikirler üreten
ekonomi dalıdır. Normatif ekonomi belirlenen hedefler için neler yapılması icap ettiğini araştırır. İçtimai hakkaniyet,
üst seviye refah için neler yapılması gerektiğini araştırır. Pozitif İktisat - Sadece tutumsal düzeni neden-sonuç
ilişkisi arasında inceleyen, ekonomi içinde sürekli geçerli kanunları belirlemeya çalışan iktisat dalıdır. "Talep
artışı enflasyonu nasıl etkisinde bırakır?" benzer şekilde sorulara cevap arar. "Enflasyon hangi düzeyde tutulmalı?"
sorusu normatif iktisatın inceleyeceği bir konudur. Mikroekonomi - Tüketicilerin ve firmaların iktisadi
davranışlarını; ihtiyaç, yarar, kıymet, fiyat kavramları ile araştıran ekonomi dalıdır. Piyasa türlerini, piyasaların
işleyiş mekanizmasını ve farklı piyasa koşullarında şirket dengesinin nasıl oluştuğunu da araştırır. Daha basit bir
ifadeyle bir firmanın ya da tüketicinin kendi iş işleyişi ve dış iktisadi ilişkilerini bireysel olarak inceleyen
ekonomi dalıdır. Makroekonomi - Ülke iktisadı ve dünya iktisadını ilgilendiren konu başlıklarını inceleyen bir iktisat
dalıdır. İstihdam, enflasyon, kamu dengesi biçiminde mevzuları inceler. Alt dalları Mikroekonomi
Makroekonomi İktisat Tarihi İktisadi kanaat tarihi Uluslararası iktisat Türkiye Ekonomisi Kalkınma
iktisadı Kamu iktisadı Siyasi ekonomi Çevre iktisadı Sanayi iktisadı Çalışma iktisadı Tarım
iktisadı Yeni Ekonomi Turizm iktisadı Karma iktisat İşletme iktisadı Demokrasi Dünya iktisadı
Türkiye ekonomisi, Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından gelişmekte olan piyasa ekonomisi olarak tanımlanan bir
ekonomidir.[27] Türkiye, dünyanın yeni sanayileşen ülkeleri içinde görülür. The World Factbook'a bakılırsa Türkiye
büyük seviyede gelişmiş bir iktisada sahiptir.[28] Türkiye hem de ekonomistler ve politika bilimciler tarafınca
dünyanın en yeni sanayileşmiş ülkelerden biri olarak tanımlanır. Türkiye, nominal GSYİH'ya bakılırsa dünyanın 20. En
büyük ekonomisi[2] ve SAGP GSYİH[29]'ya gore 11. En büyük ekonomisidir.[2] Tarım ürünleri, tekstil, motorlu araçlar,
gemiler ve diğer ulaşım ekipmanları, inşaat malzemeleri, tüketici elektroniği ve beyaz eşya şeklinde. Devletin sanayi,
bankacılık, ulaşım ve iletişim iş kollarında hâlen mühim bir rol üstlenmesine rağmen son yıllarda hususi sektörde de
süratli bir inkişaf sağlanmıştır. Günümüzde Türkiye'nin pek fazlaca bölgesi endüstri topluluğu olarak nitelenebilir.
Türkiye endüstri toplumuna hızlı geçiş olgusunu Müslüman toplumlar içinde başarıyla gerçekleştirebilen az sayıdaki
ülkeden birisidir. Türkiye, 2016 yılı itibarıyla, nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkeler arasında Endonezya'dan
sonra ikinci büyük ekonomidir. Türkiye'yi Suudi Arabistan ve İran izler. Türk dünyasının da en gelişmiş iktisadı olan
Türkiye'yi Kazakistan izler. İçindekiler 1 Tarihi 1.1 1923-1938 2 İktisat Kongreleri 2.1 II.
Dünya Savaşı sonrası yıllar 2.2 24 Ocak kararları 3 Veri 4 Makro-ekonomik eğilimler 4.1 Yıllık
gelişme oranları 4.2 Tarım işkolu 4.3 Sanayi işkolu 4.3.1 Tüketici elektroniği ve ev
aletleri 4.3.2 Tekstil ve giyim 4.3.3 Motorlu taşıtlar ve otomotiv ürünleri 4.3.4
Çoklu birim trenler, lokomotifler ve vagonlar 4.3.5 Gemi yapımı 4.3.6 Savunma
sanayisi 4.3.7 Demir-Çelik sanayisi 4.3.8 Bilim ve Teknoloji 4.3.9 İnşaat ve
müteahhitlik işkolu 5 Hizmetler işkolu 5.1 Ulaştırma 5.2 Haberleşme 5.3 Turizm
işkolu 5.4 Finans işkolu 6 En büyük şirketler 7 Dış ticaret ve yatırım 8 Doğal kaynaklar
8.1 Enerji 8.1.1 Nükleer enerji 8.1.2 Jeotermal enerji 8.1.3 Enerji
güvenliği 8.1.4 Madenler 9 Çevre 10 Bölgesel eşitsizlikler 10.1 En varlıklı ve en yoksul
NUTS-2 bölgeleri (2017 GSYİH SGP) 10.2 En zengin ve en fakir NUTS-1 bölgeleri (2017 GSYİH SGP) 11 2006 yılı
bütçesi 12 2016 yılı Türkiye ekonomisinin basamak düşmesi 13 Ayrıca bakınız 14 Notlar 15 Kaynakça
Tarihi Ana madde: Türkiye iktisat zamanı 1923-1938 Kuruluş yıllarında Osmanlı'nın yıkılış döneminin harp yenilgileri
geçmişiyle başlayan Türkiye iktisadı 1923 sonrası yıllarda harap vaziyetteydi. İstanbul ve İzmir haricinde ne endüstri,
ne kapital sınıfı, ne altyapı, ne de eğitim mevcuttu. En basit mamüller dahi ithal edilmek zorundaydı. Anadolu'daki
büyük toprak sahipleri de sanayi burjuvazisini oluşturmaktan çok uzaktı. Cumhuriyetin ilk on beş yılında, kısaca
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’sinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk yıllarında uyguladığı tutumsal devrimlerle,
siyasal bağımsızlığının ardından tutumsal bağımsızlığını da kazanma yolunda önemli adımlar atmıştır. Mustafa Kemal
Atatürk Dönemi'nde ancak bürokratların değil tüm halkın mülkiyet hakkını tanımış, ve 1923-1938 yılları içinde Türkiye
ekonomisi yüzde 7,5 büyüyerek dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerden biri oldu. 1933 senesinde, Sümerbank'ın kurulması
ve Mevduatı Koruma Kanunu ile Ödünç Para Verme İşleri Kanunlarının kabul edilmeleri başlıca iktisadi olaylardır. Devlet
bu tarihte ilk kere ürem oranlarını belirlemeye başlamıştır. 1924-1929 arası yılda ortalama yüzde 10,9, sanayi üretim
ise yüzde 8,5 oranında artış kaydetmiştir. Bu netice, üretim kapasitesine meydana getirilen ilavelerden oldukça,
geçmişte olup biten kapasite boşluklarının kullanılmasının bir sonucudur. 29 Ekim 1929’da Amerika’de yaşanan iktisadi
krizden genç Türkiye Cumhuriyeti de etkilenmiş; devletçi, müdahaleci ve korumacı politikalar uygulanmaya başlanmıştır.
1923-1929 yılları içinde özel sektör girişimlerinin ülke kalkınmasında kifayetsiz kaldığını düşünen CHP, 1931 yılında
programına devletçiliği almıştır.[30] 1935'te Atatürk’ün devletçilik kavramı hakkında görüşleri şöyledir:
Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. Asırdan beri sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden
alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin gereksinimlerinden doğmuş Türkiye’ye özgü bir sistemdir.
Devletçiliğin bizde manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini esas tutmak, ama büyük bir milletin ve geniş bir
memleketin bütün gereksinimlerini ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket iktisadiyatını devletin
eline alması. İktisat Kongreleri 17 Şubat 1923 tarihinde düzenlenen I. İktisat Kongresi'deki tablo ile, Türk Kurtuluş
Savaşından galip çıkan Türkiye, Osmanlı'dan devralınan borç yükü ile yüz yüze, halkın büyük çoğunluğu fakir ve
eğitimsiz, sanayisi yok denecek kadar azca ve kapital birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Bu
Kongrenin ortaya konulan fikirler açısından o dönemin Türkiye iktisadını yeniden inşa etmede büyük katkıları olmuştur.
1981 senesinde düzenlenen II. İzmir İktisat Kongresi ise, iktisadi ve siyasal bunalımların gözlendiği, iktisadi olarak
içe dönük sanayileşmenin yarattığı bunalımların biriktiği ve hemen arkasından bu alanlarda büyük değişimlerin
gözlendiği bir dönemde düzenlenmiştir. 1992 senesinde düzenlenen III. İzmir İktisat Kongresi, bu değişim ortasında
olan ve coğrafi açıdan etrafında siyasal çalkalanmaların gözlendiği Türkiye için, tutumsal açıdan gelecek yüzyıla
hazırlanmada, hedefleri belirlemede, amme ve hususi kesimin fikirlerini ortaya koymada mühim bir yere haizdir. 1930
yılında Merkez Bankası kurulmuş ve Türk Parasını Koruma Kanunu TBMM'de kabul edilmiştir. Merkez Bankası özerk bir
yapıya sahiptir ve para politikalarının belirlenmesinde mühim rol oynar. II. Dünya Savaşı sonrası seneler 1950'li
yıllarda Demokrat Parti iktidarları, dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle daha aleni bir ekonomiyi desteklemiştir. DP
iktidarları, geçmiş yılların aksine özel sektöre ve tarıma ağırlık vermiştir. Marshall Yardımları ile tarımda
makineleşme hızlanmış yeni alanların tarıma açılmasıyla tarımsal üretim artışa geçmiştir. Ancak on senenin sonraki
aşamalarında fiyatların tarım işkolu aleyhine geçmesi ve DP'nin beklediği seviyelerin aksine düşük kalan sıcak para
akışı sebebiyle beklenen başarılar elde edilememiştir. Demokrat Parti on yılın ikinci yarısında zorda kalan tarım
işkolunu destekleme amacıyla Toprak Mahsulleri Ofisi'ni aktif bir halde kullanmıştır. Ancak bu kullanım ülkeye mali bir
yük oluşturmuştur. 1950'ler bununla beraber dış ticaretin serbetleştiği bilhassa mamul malların ithalatının
kolaylaştığı yıllar olmuştur.[31] II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet iktisadıyla yaşayan toplum, 1950'den sonra
Amerika'nin de etkisiyle büyük bir sanayi kalkınma sürecine girdi. Bugün de sürmekte olan bu kalkınma dönemi özellikle
büyük toprak sahiplerinin, hızla çağdaş sermaye sınıfına dönüşmesine yolaçtı. Anadolu'nun kalkınması ve alt yapısının
oluşması sürecinde 200 milyar Amerikan dolarından fazla borç oluştu. Güneydoğu Anadolu Projesi ile Doğu ve Güneydoğu
Anadolu teşvik programları hâlen sürmektedir. 1960'larda, Türkiye tarım işkolunu temel alan anlayıştan sanayileşmeye
ehemmiyet veren anlayışa geri döndü. Askeri yönetim tarafınca kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, 1950'lerde yaşanmış
olan seçmene yönelik popülist politikaların yerine daha planlı bir ekonomik siyaset yaratma çabasının en mühim
göstergesidir. Oluşturulan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, iç pazara yönelik sanayileşmeye ehemmiyet vermekte ve
tarım işkolunu dikkatsizlik etmekteydi. 1965 yılında tek başına iktidar olan Adalet Partisi DPT'nı özel sektörü
desteklemek için kullandı. Özellikle Turgut Özal'ın DPT müsteşarı olmasıyla hususi sektöre verilen önem terfi etti.
Ortalama yüzde 6'nın üstündeki iktisadi gelişme ile birlikte büyük bir değişim ve modernleşme başladı. Öncelikle
İstanbul, İzmir ve Batı yerleri, 1980'den sonrasında da tüm Anadolu illerinde büyük kapital ve endüstri oluştu. Bir
milyar Amerikan doları ve üstü ana paraya sahip holding sayısı 25'i geçti. Bunun altındaki yüzbinlerce büyük, orta ve
küçük ölçekteki şirket ve oluşan işçi sınıfı dinamik bir iktisadın taşıyıcıları oldular. Arap ülkelerinde petrol
yardımıyla oluşan refah, Türkiye'de topluluğun çalışmasıyla zor şartlarda oluştu. 24 Ocak kararları Ana madde: 24 Ocak
kararları 24 Ocak Kararları ile 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edilerek dışa aleni
büyüme stratejisi uygulamaya konulmuş ve gelişme stratejisi, temel olarak, verimlilikte artış sağlamayı ve iktisadın
rekabet gücünü artırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede, piyasa iktisadının kurumsallaşması yönünde adımlar atılmıştır.
Veri Aşağıdaki tablo 1980-2020 yılları içinde gösterge niteliğindeki temel ekonomik verileri göstermektedir. yüzde
5'in altındaki enflasyon yeşil renkle gösterilmiştir.[32][33] Yıl GSYİH (milyar Amerika doları, SAGP) GSYİH[34]
(bugünkü milyar ABD doları, World Bank) Kişi başına GSYİH (Amerika doları, SAGP) Kişi başına nominal (PPP)
GSMH[35] (bugünkü ABD doları, World Bank) GSYİH büyümesi (gerçek) Enflasyon oranı (Yüzde olarak) İşsizlik
(Yüzde olarak) Hükûmet borcu (GSYİH'nin yüzdesi olarak) 1980 155.4 n/a 3,491 1,860 azalışyüzde
−0.8 ▲yüzde 110.6 yüzde 7.2 n/a 1981 artış177.3 n/a artış3,896 Sabit1,860 artışyüzde
4.4 ▲yüzde 36.4 Sabityüzde 7.2 n/a 1982 artış194.8 n/a artış4,168 artış1,570 artışyüzde
3.4 ▲yüzde 31.1 ▲yüzde 7.6 n/a 1983 artış212.1 n/a artış4,278 azalış1,400 artışyüzde
0.3 ▲yüzde 31.3 ▼yüzde 7.5 n/a 1984 artış234.6 n/a artış4,624 azalış1,310 artışyüzde
6.8 ▲yüzde 48.4 ▼yüzde 7,4 n/a 1985 artış252.4 artış4,863 Sabit1,310 artışyüzde 4.3
▲yüzde 44.5 ▼yüzde 7.0 n/a 1986 artış275.4 n/a artış5,190 artış1,450 artışyüzde 6.9
▲yüzde 34.6 ▲yüzde 7.7 n/a 1987 artış310.7 n/a artış5,731 artış1,740 artışyüzde 10.0
▲yüzde 38.9 ▲yüzde 8.1 n/a 1988 artış328.4 n/a artış6,158 artış1,860 artışyüzde 2.1
▲yüzde 73.7 ▲yüzde 8.7 n/a 1989 artış342.1 n/a artış6,323 artış1,920 artışyüzde 0.3
▲yüzde 63.3 ▼yüzde 8.6 n/a 1990 artış387.5 n/a artış7,002 artış2,310 artışyüzde 9.3
▲yüzde 60.3 ▼yüzde 8.0 n/a 1991 artış404.1 n/a artış7,158 artış2,590 artışyüzde 0.9
▲yüzde 66.0 ▼yüzde 7.7 n/a 1992 artış438.1 n/a artış7,633 artış2,940 artışyüzde 6.0
▲yüzde 70.1 ▲yüzde 7.9 n/a 1993 artış484.6 n/a artış8,308 artış3,140 artışyüzde 8.0
▲yüzde 66.1 ▲yüzde 8.4 n/a 1994 azalış467.9 n/a azalış7,896 azalış2,680 azalışyüzde
−5.5 ▲yüzde 104.5 ▼yüzde 8.0 n/a 1995 artış512.0 n/a artış8,507 artış2,850 artışyüzde
7.2 ▲yüzde 89.6 ▼yüzde 7.1 n/a 1996 artış557.9 n/a artış9,130 artış2,920 artışyüzde
7.0 ▲yüzde 80.2 ▼yüzde 6.1 n/a 1997 artış610.1 n/a artış9,837 artış3,190 artışyüzde
7.5 ▲yüzde 85.7 ▲yüzde 6.3 n/a 1998 artış635.8 n/a artış10,106 artış3,440 artışyüzde
3.1 ▲yüzde 84.7 ▲yüzde 6.4 n/a 1999 azalış623.7 n/a azalış9,773 artış3,590 azalışyüzde
−3.4 ▲yüzde 64.9 ▲yüzde 7.2 n/a 2000 artış680.2 n/a artış10,509 artış4,320 artışyüzde
6.6 ▲yüzde 55.0 ▼yüzde 6.0 yüzde 51.6 2001 azalış654.3 n/a azalış9,973 azalış3,580
azalışyüzde −6.0 ▲yüzde 54.2 ▲yüzde 7.8 ▲yüzde 76.1 2002 artış707.0 240.2 artış10,648
artış3,590 artışyüzde 6.4 ▲yüzde 45.1 ▲yüzde 9.8 ▼yüzde 72.1 2003 artış761.6 artış314.6
artış11,335 artış3,950 artışyüzde 5.6 ▲yüzde 25.3 ▲yüzde 9.9 ▼yüzde 65.7 2004 artış858.0
artış408.9 artış12,615 artış5,270 artışyüzde 9.6 ▲yüzde 8.6 ▼yüzde 9.7 ▼yüzde 57.7 2005
artış965.4 artış506.3 artış14,018 artış6,820 artışyüzde 9.0 ▲yüzde 8.2 ▼yüzde 9.5 ▼yüzde
50.7 2006 artış1,065.8 artış557.1 artış15,284 artış7,880 artışyüzde 7.1 ▲yüzde 9.6 ▼yüzde
9.0 ▼yüzde 44.7 2007 artış1,149.2 artış681.3 artış16,280 artış8,950 artışyüzde 5.0 ▲yüzde
8.8 ▲yüzde 9.2 ▼yüzde 38.2 2008 artış1,181.6 artış770.4 artış16,522 artış9,850 artışyüzde
0.8 ▲yüzde 10.4 ▲yüzde 10.0 Sabityüzde 38.2 2009 azalış1,134.6 azalış649.3 azalış15,635
azalış9,640 azalışyüzde −4.7 ▲yüzde 6.2 ▲yüzde 13.1 ▲yüzde 43.9 2010 artış1,245.9 artış777
artış16,900 artış10,490 artışyüzde 8.5 ▲yüzde 8.6 ▼yüzde 11.1 ▼yüzde 40.1 2011 artış1,412.9
artış838.8 artış18,909 artış11,310 artışyüzde 11.1 ▲yüzde 6.5 ▼yüzde 9.1 ▼yüzde 36.5 2012
artış1,507.9 artış880.6 artış19,938 artış11,960 artışyüzde 4.8 ▲yüzde 8.9 ▼yüzde 8.4 ▼yüzde
32.7 2013 artış1,662.4 artış957.8 artış21,683 artış12,030 artışyüzde 8.5 ▲yüzde 7.5 ▲yüzde
9.0 ▼yüzde 31.4 2014 artış1,779.6 azalış938.9 artış22,905 artış12,630 artışyüzde 5.2 ▲yüzde
8.9 ▲yüzde 9.9 ▼yüzde 28.8 2015 artış1,908.4 azalış864.3 artış24,236 azalış12,030
artışyüzde 6.1 ▲yüzde 7.7 ▲yüzde 10.3 ▼yüzde 27.6 2016 artış1,994.0 artış869.7 artış24,982
azalış11,260 artışyüzde 3.2 ▲yüzde 7.8 ▲yüzde 10.9 ▲yüzde 28.3 2017 artış2,183.3
azalış858.9 artış27,017 azalış10,980 artışyüzde 7.4 ▲yüzde 11.1 Sabityüzde 10.9 ▼yüzde 28.2
2018 artış2,299.8 azalış778.4 artış28,044 azalış10,520 artışyüzde 2.8 ▲yüzde 16.3 ▲yüzde
11.0 ▲yüzde 30.2 2019 n/a azalış761.4 n/a azalış9,690 artışyüzde 0.8 ▲yüzde 11.8 ▲yüzde
13.4 2020 n/a azalış719.5 n/a n/a n/a ▲yüzde 14.6 n/a n/a Makro-ekonomik eğilimler
Türkiye OECD (1961) ve G20 büyük ekonomilerinin (1999) bir kurucu üyesidir. 31 Aralık 1995 yılından bu yana, Türkiye ek
olarak AB Gümrük Birliği'nin bir parçasıdır. Birçok ekonominin son küresel mali durgunlukta kurtarılabilirliği olası
olmakla birlikte, Türk ekonomisi, Avrupa'nın en süratli büyüyen ekonomisi olarak ayakta kalmış, 2010 yılında yüzde 9.2
ve 2011 yılında yüzde 8,5 oranında genişlemiş ve Dünya'nın en süratli büyüyen ekonomilerinden biri olmuştur. Bu
nedenle, Türkiye 2004 yılından bu yana "AB Maastricht kriterlerinde yüzde 60" amme borç stoku karşılama oranına
sahiptir. Benzer halde, 2002'den 2011'e bütçe dengesi AB Maastricht kriterlerinde bütçe açığı yüzde 3'ten daha azca,
yüzde 10'dan daha çok bir biçimde düşmüştür.[36] CIA gelişmiş bir ülke olarak Türkiye'yi sınıflandırılmıştır.[37]
Türkiye sık sık ekonomistler ve siyaset bilimciler tarafınca yeni sanayileşmiş ülke olarak
sınıflandırılmış;[38][39][40] Merrill Lynch, Dünya Bankası ve The Economist gelişmekte olan bir piyasa ekonomisi olarak
Türkiye'yi tarif etmiştir.[41][42][43] Dünya Bankası, 2007 yılında kişi başına düşen GSYİH açısından Türkiye'yi
üst-orta gelirli bir ülke olarak sınıflandırmıştır.[43] Lisans üzeri ödeme ortalama 2010 senesinde erkek-saat başına
10,02 dolar kadardır. Forbes dergisi tarafından meydana getirilen bir ankete göre, İstanbul, Türkiye'nin mali sermaye
başkentidir, 2013 senesinde toplam 37 milyarder bulunan kent Moskova (84 milyarder), New York (62 milyarder), Hong Kong
(43 milyarder) ve Londra'nın (43 milyarder) ardından dünyada 5'incidir.[44] 2009 yılında Türk hükûmeti geçici araba
vergi kesintileri, ev aletleri ve konut şeklinde 2007-2012 küresel finansal krizin etkilerini azaltmak için bazı
muhtelif ekonomik teşvik önlemlerini tanıtmıştır. Sonuç olarak, dayanıklı tüketim malları üretimi, otomotiv
üretimindeki azalmaya rağmen, yüzde 7,2 oranında artmıştır.[45] Türk Hisse Senedi Piyasası ve kredi derecelendirme
kuruluşları müspet cevap vermiştir. The Economist'e gore, Türkiye'de hisse senedi fiyatları neredeyse 2009 yılı
süresince iki katına çıkmıştır.[46] 8 Ocak 2010 tarihinde Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's
Türkiye'nin notunu bir kademe yükseltti.[47] 2012 yılında, Fitch 18 yıllık boşluk sonrası yatırım notunu (uzun vadeli
yabancı para cinsinden Temerrüt Derecelendirmesini (IDR) BBB-'den BB+'ya yükseltti ve IDR BB+'dan BBB'ye (uzun vadeli
yerel para birimi BBB'ye yükseltildi)) Türkiye'nin kredi notunu yükseltti.[48] bunu, Mayıs 2013'te Moody's'in bir
derecelendirme yükseltmesi izledi, düşük hizmet yatırım notu Baa3 ile Türkiye'nin devlet tahvili notunu yukarı çekti.
Karar Moody's'in iki yılda ilk yatırım dereceli Türkiye notunu ve puanını çoğaltmak için ülkenin "önemli ekonomik ve
amme maliyesi metriklerinde görüntülenen son olarak ve gelecekte beklenen gelişmeler" temelinde bulunduğunu resmî
tablosunda belirtmiştir.[49][50] Türk Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin finans kurumlarının küresel ekonomik krizin
olduğu bir dönemde, son üç yıl içinde kâr elde ettiğini ve Türkiye'nin bunu icra eden nadir ülkelerden biri bulunduğunu
söyledi. Türkiye dünyanın en büyük on beşinci, Avrupa'nın altıncı büyük ekonomisidir ve Türk ekonomisi 2010 yılının ilk
altı ayında yüzde 11 büyümüştür. Türkiye ekonomisi OECD arasında en büyük büyüme oranına haiz ülkedir. Uluslararası
Para Fonu'na nazaran (IMF) Türkiye millî gelir artışında Çin'i, ABD Birleşik Devletleri, Brezilya ve Japonya'yı
aşacaktır.[36] Türkiye'nin Dolar ve TL bazında GSMH'sı Yıl Milyar US-$ Milyar ₺ Büyüme yüzde 2005
361.500 488.100 7,6 2004 300.600 428.900 9,9 2003 239.800 356.700 5,9 2002
180.100 273.500 7,9 2001 146.100 176.500 -9,5 2000 201.500 125.600 6,3 Kaynak: DİE
Yıl Toplam İç Büyüme US Dolar Değişimi Enflasyon Endeksi (2000=100) 1980 5,000,000 71.300 TL
0.008 1985 35,000,000 521.49 TL 0.041 1990 393,000,000 2,634.10 TL 0.34 1995
7,762,000,000 46,634.58 TL 6.50 2000 124,583,000,000 628,477.02 TL 100 2005 487,202 1.34
YTL 327 Yıllık büyüme oranları Yıl 1. Çeyrek 2. Çeyrek 3. Çeyrek 4. Çeyrek Yıllık Büyüme
1999 -6,1 -2,1 -4,3 -1,2 azalış -3,4 2000 4,0 6,9 8,2 7,0 artış 6,6 2001
2,4 -7,2 -7,3 -10,0 azalış -6,0 2002 -1,1 7,9 7,1 11,2 artış 6,4 2003 6,6
3,4 5,8 6,6 artış 5,6 2004 10,8 11,6 8,3 8,5 artışyüzde 9.6 2005 9,6 7,9
8,1 10,5 artışyüzde 9.0 2006 6,7 9,6 6,1 6,3 artışyüzde 7.1 2007 8,3 3,2
3,6 5,5 artışyüzde 5.0 2008 7,2 2,3 1,0 -5,9 artışyüzde 0.8 2009 -14,4 -6,7
-1,5 3,1 azalışyüzde -4.7 2010 7,0 8,1 8,7 9,7 artışyüzde 8.5 2011 11,7 11,5
11,6 9,9 artışyüzde 11.1 2012 6,8 5,0 3,6 4,2 artışyüzde 4.8 2013 8,5 9,8
8,9 6,9 artışyüzde 8.5 2014 8,7 2,9 3,7 5,9 artışyüzde 5.2 2015 3,6 7,2 5,8
7,5 artışyüzde 6.1 2016 4,8 4,9 -0,8 4,2 artışyüzde 3.2 2017 5,3 5,3 11,5
7,3 artışyüzde 7.4 2018 artış2,406.2 artış28,044 artışyüzde 3.0 ▲yüzde 16.3 ▲yüzde 11.0
▲yüzde 30.2 2019 artış2,406.3 artış29,723 artışyüzde 0.9 ▲yüzde 15.2 ▲yüzde 13.7 ▲yüzde 32.6
2020 artış2,471.7 artış30,253 artışyüzde 1.8 ▲yüzde 12.3 ▼yüzde 13.1 ▲yüzde 36.8 Tarım işkolu
Ana madde: Türkiye'de ziraat Mustafa Kemal Atatürk Barajı, Güneydoğu Anadolu Projesi'ndeki 22 barajın en büyüğüdür.
Proje, 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1,82 milyon hektarlık arazinin sulamasını içermektedir. Projenin toplam
maliyetinin 32 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Santrallerin toplam kurulu gücü 7476 MW olup senelik enerji üretimi
27 TWh olarak tahmin edilmektedir. Türkiye topraklarının yüzde 24,5'i 1., 2. Ve 3. Derslik topraklardan kaynaklanır.
Tarım topraklarının yüzde 90'ı bu kalifiye topraklardan oluşur. 77,9 milyon hektar Türkiye arazisinin 26,3 milyon
hektarı tarımda kullanılır. Miras ve arazi hukuku nedeniyle devamlı parçalanarak küçülen tarla büyüklüğü ortalama 60
hektara inmiştir[51]. Tarımın 2002 senesinde millî gelire (230,5 milyar$) katkısı yüzde 10,3 (23,7 milyar$)
seviyesindedir. 2011 yılı millî gelir 772,3 milyar $, tarım geliri 62,7 milyar$ ile millî gelirin yüzde 8,1'idir. 2002
senesinde toplam istihdamın (21,3 milyon), yüzde 34,9'u (7,4 milyon) tarımda iş koşturmacasındadır. 2011 senesinde ise
24,1 milyonluk toplam çalışan sayısının 6,1 milyonu (yüzde 25,5) tarımda iş yapmaktadır. Tarımda çalışanların oransal
olarak mühim seviyede azalması gelişen ülkelere has bir özelliktir. Türkiye'de 1968 yılında tarımsal GSYİHnin
ekonomideki payı yüzde 33,5 iken 2010 yılında yüzde 9,1'e gerilemiştir.[52]. Tarım dışı sektörler (endüstri, hizmet,
gezim vb.) daha fazla büyüdüğü için tarımda çalışanlar ilerleyen yıllarda azalmaya devam edecektir. 2002 yılında millî
gelir 3.492 $ iken çiftçinin geliri 1.064 $'dır. 2011 yılında millî gelir 10.444 $, çiftçinin millî geliri 3.653 $'dır.
Tarımın ihracattaki payı oran olarak fazla değişmese de miktar olarak artmıştır: 2002 yılı; 36 milyar$ toplam ihracat,
4 milyar $ tarım ihracatı (yüzde 11,2). 2011 yılı; 134,9 milyar $ toplam ihracat, 15,3 milyar $ ziraat ihracatı (yüzde
11,3) yapılmıştır[51]. Sanayi işkolu Ana madde: Türkiye'de sanayi Circle frame.Svg Ekonomik sektörlerin istihdam
içerisindeki oranı (2014)[53] Tarım (yüzde 22.3) Sanayi (yüzde 20.1) Hizmet (yüzde 50.3) İnşaat (yüzde 7.4)
Circle frame.Svg Ekonomik sektörlerin GSYİH içerisindeki payı (2014)[53] Tarım (yüzde 6) Sanayi (yüzde 28.3)
Hizmet (yüzde 59.8) İnşaat (yüzde 6.0) Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet temel tüketim ve ara malları alanında
ithal ikamesi sağlamak amacıyla un, şeker, pamuk ile kömür, demir ve fuel oil üretimine bilhassa öncelik vermiş,
cumhuriyetin ilk on bir senesinde dört şeker fabrikası açılmıştır. Demokrat Parti iktidarları, geçmiş yılların aksine
hususi sektöre ve tarıma ağırlık vermiştir. Marshall Yardımları ile tarımda makineleşme hızlanmış yeni alanların tarıma
açılmasıyla tarımsal üretim artışa geçmiştir. Bu dönemde sanayileşmeye ağırlık verilmemiştir. Dışa açılmayla ile
beraber mamul malların ithalatı kolaylaşmış, bu da ithal ikamesi kanalıyla sanayileşme politikasının oluşturduğu
sanayiyi zora sokmuştur. 1960'larda Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulması ile beraber sanayileşme yine önem kazanmış
ve tekrar ithal ikamesi yolu benimsenmiştir. Özellikle Adalet Parti iktidarı ile birlikte iç pazara yönelik üretim
yapan endüstri kuruluşları bu örgüt aracılığıyla desteklenmiştir. Ancak teşkilatın özerk olmaması bir müddet sonra
etkisini azaltmış ve beklenen uzun vadeli sonuçlardansa, kısa vadeli ve tüketim mallarının üretimine önem veren bir
sanayi anlayışı ortaya çıkmıştır. 1980'lerde dışa açılmanın hız kazanması ile beraber ithal ikamesi yöntemiyle
sanayileşme politikası uygulanabilirliğini ve global konjonktür içinde geçerliliğini yitirmişti. Daha önceki on
yıllarda sanayisini ithal ikamesinden, katma değerli mamüller üreten bir sanayiye çeviremediği için Uzak Doğu'da
Japonya ve Güney Kore, Avrupa'da İtalya ve İspanya şeklinde örneklerde görülen ekonomik olağanüstü nimetleri
gerçekleştirememiştir. Bu dönüşümün gerçekleşmemesinin en mühim sebebi siyasal iktidarların lüzumlu iradeyi göstererek
uzun vadeli hedeflere odaklanmak yerine günü kurtarmayı tercih etmesidir. Global rekabet gücü cılız Türk sanayisi,
hızlı bir dışa açılma karşısında cılız kalmıştır. Bizim ülkemizde sanayinin GSYİH içindeki oranı 1980'lerin sonunda
yüzde 34'ten 2013'te yüzde 27'ye kadar düşmüştür. Bizim ülkemizde sanayinin 21. Yüzyılın başında aşması gereken en
önemli sorunlar, düşük tasarruf ve yatırım oranları, kadınların iş gücüne katılımının düşüklüğü, eğitim seviyesinin ve
kalitesinin düşüklüğü ile inceleme-geliştirme bütçelerinin azlığıdır. Bu eksilerle birlikte Türk sanayisi ucuz ve
görece nitelikli iş gücü ile özellikle otomotiv, dayanıklı tüketim mamulleri ve kıyafet işkolunda dış yatırımları
çekmektedir. Tüketici elektroniği ve ev aletleri Vestel ve Beko tüketici elektroniği ve ev aletlerinde Avrupa'da en
büyük üreticiler arasında yer alan Türk markalarıdır. Türkiye Vestel üretilen ve 2006 yılında kıtadaki satılan tüm
televizyonlar bir dörtte, Avrupa'nın en büyük televizyon üreticisi konumundadır.[54] Ocak 2005 itibarıyla, Vestel ve
onun rakibi Türk elektronik ve beyaz eşya markası Beko, Avrupa'da üretilen bütün televizyonların yarıdan fazlasını elde
etmiştir.[55] Başka bir Türk elektronik markası Profilo-Telra, 2005 senesinde Avrupa'nın en büyük üçüncü TV üreticisi
oldu.[56] Tüketici elektroniği alanındaki Türk kurumlarının AB pazar oranı, AB ile Türkiye içinde imzalanan Gümrük
Birliği anlaşması ile önemli seviyede artmıştır: bu artış dijital cihazlarda yüzde 3'ten yüzde 15'e 2005 senesinde
yüzde 50'den fazla, 1995 yılında yüzde 5 den fazla renkli TV, ve yüzde 3 den yüzde 18'e beyaz eşyada olmuştur. Tekstil
ve kıyafet Türk şirketleri, 2006 senesinde 13.98 milyar dolar değerinde giyim ihracatı yapmış; bunun 10.67 milyar
dolardan fazlası (yüzde 76.33) AB üyesi ülkelere yapılmıştır.[57] Motorlu taşıtlar ve otomotiv ürünleri Ana madde: Türk
otomotiv sanayisi TEMSA, Otokar ve BMC gibi Türk otomotiv kuruluşları dünyanın en büyük kamyonet, otobüs ve kamyon
üreticileri içinde yer verilmiştir. 2008 yılında Türkiye (Birleşik Krallık gerisinde ve İtalya'nın üstünde), Avrupa'da
beşinci büyük üretici olarak ve dünyanın on ikinci en büyük üreticisi olarak sıralamada yer aldı ve 1.225.400 motorlu
taşıt üretti.[58][59] Otomotiv sanayisi 1960'ların sonlarından bu yana ekonominin mühim bir parçasıdır. İşkolunda
faaliyet yayınlayan kuruluşlar ağırlıklı olarak Marmara Bölgesi'nde yer verilmiştir. Araba üreticileri ve parça
tedarikçilerinin bir kümelenmesi ile, Türk otomotiv işkolu, 2008 yılında motorlu taşıt ve bileşenlerinde 22.94 milyar
dolar kıymeti üzerinde ihracat ile üretim üslerinden küresel ağın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.[60][61] Çoklu
birim trenler, lokomotifler ve vagonlar TÜLOMSAŞ (1894), TÜVASAŞ (1951) ve EUROTEM (2006) yüksek hızda EMU ve DMU
modelleri içeren Türkiye'de oldukca üniteli tren, lokomotif ve vagonlarda büyük üreticiler içinde yer verilmiştir. Gemi
yapımı Türkiye dünyanın kabul edilen vapur uluslarından biridir; 2007 senesinde Türk tersaneleri rakam bakımından
(İtalya, Amerika ve Kanada'nın peşinde) Dünyada 4., sipariş edilen vapur ve sayısı bakımından (Çin, Güney Kore ve
Japonya'nın arkasında) mega yat siparişlerinde Dünyada 4'üncü sırada yer almaktadır.[62] Savunma sanayisi Ayrıca
bakınız: Savunma Sanayi Başkanlığı SOM seyir füzesi TÜBİTAK SAGE ve ROKETSAN tarafından Türk Hava Kuvvetleri için
geliştirilmiştir. Türkiye'de birçok gelişmiş silahlanma üreticileri vardır. Yıllık ihracat 2014 yılındaki değeriyle
1,6 milyar dolara ulaşmıştır.[63] MKEK, TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, FNSS, Nurol Makina, Otokar ve HAVELSAN büyük
üreticiler arasındadır. 11 Temmuz 2002 tarihinde, Türkiye F-35 Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) geliştirme programının
Seviye 3 ortağı olmuştur. TUSAŞ Türk Hava Kuvvetleri için F-16 Fighting Falcon şeklinde muhtelif tayyare türleri ve
modellerini üretmiştir.[64][65] Türkiye son zamanlarda yurt arasında 0.8m çözünürlüğünde olan bulgu uydusu (Göktürk-1
projesi) dahil olmak üzere yeni askerî /istihbarat uydularının yapımını başlatmış, Türk Millî İstihbarat Teşkilatı ve
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafınca kullanılmak suretiyle 2 metre çözünürlüklü bulgu uydusunu (Göktürk-2 projesi)
yapmıştır. Diğer önemli mamüller içinde Altay ana muharebe tankı, A400M, TUSAŞ T-FX, TF-2000 AAW sınıfı fırkateyn,
Milgem sınıfı korvet, Anka İHA, Aselsan İzci UGV, T-155 Fırtına kundağı motorlu obüsü, J-600T füzesi, T- 129 saldırı
helikopteri, Roketsan UMTAS tanksavar füzesi, Roketsan Cirit lazer güdümlü roket, Panter Obüsü, ACV-300, Otokar Cobra
ve Akrep, BMC Kirpi, FNSS Pars 6x6 ve 8x8 ZPT, Nurol Ejder 6x6 ZPT, TOROS topçu roket sistemi Bayraktar Mini İHA,
ASELPOD ve SOM seyir füzesi bulunmaktadır. Demir-Çelik sanayisi Türkiye çelik üretimi icra eden ülkeler sıralamasında
8. Sırada yer almıştır. 2013 yılında, toplam çelik üretimi 29 milyon ton olmuştur.[66] Türkiye'nin ham çelik üretimi,
2011 yılında 34,1 milyon ton benzer biçimde üstün dereceli bir seviyeye ulaşmıştır.[67] Kayda değer üreticiler (2
milyon ton üzeri üretim yapan) ve üst çelik üreten şirketler arasında: Erdemir (7.1 milyon ton) (47.) (Sadece
Erdemir-Türkiye; Erdemir-Romanya dahil değildir) Habaş (4.4 milyon ton) (72.) İçdaş (3.6 milyon ton) (76.)
Diler (2,3 milyon ton) (108.) Çolakoğlu (2,1 milyon ton) (110.) Bilim ve Teknoloji Ana madde: bizim ülkemizde
bilim ve teknoloji TÜBİTAK, bizim ülkemizde kalkınma, bilim, teknoloji ve yenilik politikaları için kabul edilen bir
devlet kuruluşudur.[68] TÜBA bizim ülkemizde bilimsel etkinliklerin teşviki için özerk bir ilmi kurumdur.[69] TAEK
Türkiye'nin resmî nükleer enerji kurumudur. Hedefleri arasında akademik nükleer enerji inceleme ve geliştirme ve
barışçıl nükleer araçların uygulanması bulunmaktadır.[70] Askeri teknolojilerde araştırma ve geliştirme için Türk
hükûmetinin ötekiler kuruluşları içinde TUSAŞ, Aselsan, Havelsan, Roketsan ve MKE vardır. Türk Uzay Sistemleri
Entegrasyon ve Test Merkezi Türk Havacılık ve Uzay Sanayii ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından işletilen bir uzay
aracı üretim ve sınama tesisidir. Türk Uzay Fırlatma Sistemi Türkiye'nin uzay aracı fırlatma yeteneğini geliştirmek
için bir projedir. Bir uzay limanı yapımı, uydu fırlatma araçlarının geliştirilmesi yanı sıra uzak yer istasyonlarının
kurulmasını ihtiva eder.[71][72][73] İnşaat ve müteahhitlik işkolu Ana madde: Türk İnşaat ve Müteahhitlik Sanayisi
Türk inşaat ve müteahhitlik işkolu dünyanın önde gelen, en rekabetçi ve dinamik inşaat/müteahhitlik işkollarından
biridir. 2009 yılında 33 Türk inşaat/müteahhitlik şirketi toplamda Türk inşaat/müteahhitlik işkolu için Engineering
News-Record tarafından hazırlanan bir araştırmada En Büyük Uluslararası Müteahhitler Listesinde Çin'in peşinden
Dünyanın en büyük ikinci kümelenmesi seçildi.[74][75][76] Hizmetler işkolu Ulaştırma Ana madde: Türkiye'de ulaşım
İstanbul Mustafa Kemal Atatürk Havalimanı Dünya'da 15. En işlek havaalanıdır. Türk Hava Yolları, Türkiye'nin bayrak
taşıyıcısı, arka arkaya (2011'den 2015'e) beş sene Avrupa'nın en iyi havayolu firması olarak Skytrax tarafından
seçilmiştir.[77][78] Dünya çapında 126 ülkede destinasyonları ile, Türk Hava Yolları 2016 senesinde uçtuğu ülke
sayısına bakılırsa dünyanın en büyük taşıyıcısıdır.[79] 2013 yılı itibarıyla Türkiye'de 55 sivil havaalanı[80]
bulunmaktadır ve bunların 22 tanesi internasyonal havalimanı statüsündedir. ACI verilerine göre Mart 2015 sonu
itibarıyla İstanbul Atatürk Havalimanı 15. En yoğun havalimanıdır.[81] İstanbul'un yeni (üçüncü) uluslararası
havalimanının yılda 150 milyon yolcuya hizmet verecek şekilde, dünyanın en büyük havalimanı olması umut
ediliyor.[82][83][84] Türk Hava Yolları, 1933 yılından bu yana Türkiye'nin bayrak taşıyıcısıdır.[78][85] Türk Hava
Yolları Dünya çapında 126 ülkede 435 noktaya uçuş gerçekleştirerek dünyanın en çok ülkesine uçan havayolu şirketi
olmuştur.[79] TCDD'nin TCDD HT80000 serisi Yüksek Hızlı Treni Demiryolu ağı toplam uzunluğu elektrikli hat olarak 2133
km olmak üzere, 2008 senesinde 10.991 km ile dünyada 22. Sıradadır.[86] TCDD 2003 yılında yüksek süratli demiryolu
hatları inşa etmeye başladı. Ankara'dan Eskişehir üzerinden İstanbul'a 533 km uzunluğa sahip ilk hat büyük oranda
yapılmıştır ve hizmete alınmıştır. Bu iki kent arasındaki 6-7 saatlik yolculuk süresini 3 saat 30 dakikaya indirmiştir.
İlk etapta 245 km'lik ve 65 dakikalık bir tahmini seyahat süresine haiz Ankara-Eskişehir hattı tamamlanmıştır.
Denemeler 23 Nisan 2007 tarihinde başlamış ve gelir hasılat hizmeti 13 Mart 2009 tarihinde başlamıştır. Hattın
Eskişehir-İstanbul bölümü 2012 senesinde hizmete girmiştir. Marmaray tüp geçit tüneli ile Avrupa ve Asya kıtası
arasındaki ilk doğrudan demiryolu bağlantısını kurulmuştur. Ankara-Konya içinde 212 km'lik uzunluğa sahip ikinci yüksek
süratli demiryolu hattı, 2011 yılında işletime geçmiştir.[87] Osmaneli-Bursa, Polatlı-İzmir ve Ankara-Sivas yüksek
hızlı demiryolu hatları inşa halindedir.[88] 2016 yılı itibarıyla, ülkede 2159 km otoban ve 20.825 km bölünmüş yol
olmak üzere, karayoları genel müdürlüğünün sorumluluğunda 66.437km'lik bir karayolu ağı vardır.[89] 2010 yılı
itibarıyla, Türk deniz tecim filosu dünyada 7. Sıradadır, 1199 gemi (kayıtlı 604 dâhil) bulundurmaktadır.[86]
Türkiye'nin kıyı şeridi gezilebilir su yolları 1.200 km'dir.[86] 2008 yılında ülkenin topraklarına yayılmış doğal gaz
boru hatları 7555 kilometre (4694 mil) ve petrol boru hatları 3636 kilometredir (2259 mil).[86] Haberleşme Ana madde:
bizim ülkemizde haberleşme Türksat, Türkiye'nin birincil kontakt uydusu operatörüdür, Türksat isimli bir takım uyduları
kontrol eder. TÜBİTAK ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, RASAT ve Göktürk-2 gibi ilmi gözlem uyduları ve bulgu
uydularını geliştirmiştir. 2008 yılı itibarıyla, dünyada 18. Sırada[86] yer edinen Türkiye, 17.502.000 işletimde
durağan telefona sahiptir; aynı yıl arasında dünyada 15. Sırada yer edinen ülkede 65,824,000 kayıtlı cep telefonu
bulunmaktadır.[86] En büyük durağan telefon operatörü olan TTNET ek olarak Türkiye'nin en büyük web servis
sağlayıcısıdır ve sahibi Türk Telekom olmaktadır. Ülkenin en büyük cep telefonu operatörleri içinde Turkcell, Vodafone
Türkiye, ve Türk Telekom bulunmaktadır. Telekomünikasyon Kurumunun kurulmasının arkasından 2004 senesinde başlayan
telekomünikasyon özelleşme dönemi hâlen devam etmektedir. Özel sektör şirketleri mobil telefon, şehirlerarası telefon
ve internet erişimi etkinliklerinde bulunmaktadır. Ek sayısal borsalara abonelikte hızlı bir artış vardır; teknolojik
açıdan gelişmiş şehirlerarası beden hatları ağı inşası, fiber optik kablo ve sayısal mikrodalga radyo rölesi şeklinde
her ikisini birden kullanarak, şehir merkezleri arasındaki iletişimi kolaylaştırmaktadır.[86] Mobil-hücresel telefon
servisine abone sayısı hızla büyürken, ülkenin uzak yerleri, bir yerel uydu sistemi ile ulaşılır olmaktadır.[86] Ana
hat uluslararası telefon hizmeti SEA-ME-WE 3 denizaltı haberleşme kablosu ile İtalya, Yunanistan, İsrail, Bulgaristan,
Romanya ve Rusya ile Türkiye'yi birbirine bağlar, Akdeniz'de ve Karadeniz'de denizaltında fiber optik kablo ağları
bulunmaktadır.[86] 2002 senesinde, 12 Intelsat uydu yer istasyonu vardı; ve Inmarsat ve Eutelsat sistemlerinde 328
mobil uydu terminalleri bulunmaktaydı.[86] Türksat A.Ş., Türksat serisi uyduları yöneten Türkiye'nin birincil uydu
yazışma işleticisidir. TÜBİTAK ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, RASAT ve Göktürk-2 gibi bilimsel gözlem uyduları ve
keşif uydularını geliştirmiştir. 2001 yılı itibarıyla, ülkede 16 AM, 107 FM ve 6 kısa dalga radyo istasyonu
vardır.[86] 2008 yılı itibarıyla, dünyada 15. Sırada yer edinen bizim ülkemizde, 24.483.000 web kullanıcısı vardır;
2009 yılı itibarıyla, dünyada 27. Sırada yer alan ülkede 2.961.000 internet barındırıcısı vardır.[86] Turizm işkolu Ana
madde: bizim ülkemizde turizm Sık sık dünyaca ünlü hem gezi bununla birlikte gezim dergileri tarafından dünyanın en iyi
5 plajı içinde gösterilen Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı tarafından resmî Mavi Bayrak ödüllü turkuvaz ve mavimsi yeşil
tonları ile meşhur Türkiye'nin Turkuvaz Kıyısı Ölüdeniz. Türkiye son yıllarda oldukça mühim bir gezim merkezi haline
gelmiş bulunmaktadır. 1980 senesinde ancak 326 milyon dolar olan gezim gelirleri, ortalama 24 kat artarak 2001 yılında
8,1 milyar dolar düzeyine terfi etmiştir. Turizm gelirlerindeki senelik ortalama artış oranı yüzde 16,5 olmuştur.[90] 1
Türk Lirası Kaliteli tıbbi hizmetleri ve yetenekli doktorları ile Türkiye, düşük fiyatları ve Avrupa ile Orta Doğu
arasındaki konumu ile önemli bir sıhhat turizmi bölgesi olmuştur. Yabancı gezgin sayısı 2002 ve 2005 yılları arasında
12.8 milyondan 21.2 milyona ulaşmıştır ki, bu rakam Türkiye'yi "Yabancı Ziyaretçiler için En İyi 10 Ülke" sıralamasına
sokmuştur. Finans işkolu Ana maddeler: Türk lirası ve Türk lirası simgesi Ayrıca bakınız: Türkiye'deki bankalar
sıralaması Bankalar Caddesi Osmanlı döneminde İstanbul'un finans merkezi oldu. 1892 senesinde tamamlanan, Osmanlı
Merkez Bankası merkezi sağdaki ilk binadır. Merkez Bankası 1930 senesinde kurulmuştur. Osmanlı Devleti zamanında
merkez bankası statüsü İngiliz-Fransız ortak sermayesi ile kurulmuş olan Bank-ı Osmani-i Şahane'ye aitti. Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye'de kâğıt para basma hakkını tek başına elinde bulundurmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti'nin para ve kredi politikasını yürüten banka bağımsız bir ekonomik kurum konumundadır.[91] Türkiye'de ilk
resmî borsa 1866 senesinde Dersaadet Tahvilat Borsası adıyla kurulmuştur. Günümüze kadar birçok isim ve adres
değişikliği yaşayan Türkiye borsaları istikrara 1985 yılında kurulup, 2 Aralık 1986 tarihinde ilk seansını açan
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ile kavuşmuştur. Bu borsa da 2013 yılında bir isim revizyonuna giderek Borsa İstanbul
adını ve BIST kısaltmasını almıştır. Borsa İstanbul'un ortaklık yapısı incelendiğinde en yüksek paya yüzde 49 ile
Hazine Müsteşarlığı'nın sahip olduğu, müsteşarlığı yüzde 36.6 payla Borsa İstanbul A.Ş'nin, yüzde 5 pay ile NASDAQ'ın,
yüzde 1.3 hisse ile Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği'nin takip etmiş olduğu görülmektedir. Geriye kalan yüzde 8.1'lik
hisse öteki ortaklara aittir.[92] İstanbul Altın Borsası 1995 senesinde kurulmuştur. Ankara içinde Söğütözü iş bölgesi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile devlet bankacılık işkolunu canlandırmak amacıyla devlet bankaları kurmuştur.
Devletçiliğin güçlendiği dünya savaşı öncesi 1929-1939 yılları içinde devlet bankalarının sayısı ve ağırlığı artmıştır.
1929 yılından sonrasında neredeyse 50 yıl yabancı sermayeli banka kurulmamıştır. İşkolu 1980 sonrası deregülasyonlarla
rahatlamış, 1990 yılından sonra ise son derece aktif hale gelmiştir. Ancak bu yıllarda devlet ile yakın ilişkileri olan
iş adamlarına tanınan imtiyazlar ve düzenlemelerdeki boşluklar sebebiyle birçok banka halk arasında "hortumlama" olarak
malum faaliyetlerde bulunmuş ve işkolu 1990'ların sonucunda bir çıkmaza girmiştir. Bu çıkmaz 2000 ve 2001 yıllarında
iki krizin patlak vermesine mühim seviyede sebep olmuştur. Krizler sonrasında Kemal Derviş'in katkılarıyla yeniden
düzenlenen bankacılık sistemi oldukça daha sıhhatli bir çerçeveye oturtulmuştur. Bugün Türkiye'nin en büyük şirketleri
bankalar olmuştur. Fortune dergisinin Global 2000 isminde dünyanın en büyük 2000 şirketinden oluşturulan listede
Türkiye'yi temsil eden 12 firmanın 5'i bankalardır.[93] En büyük şirketler Ana madde: Türkiye merkezli şirketler
listesi Türkiye İş Bankası merkezi Levent, İstanbul Forbes dergisi tarafından dünyanın en büyük 2000 amme şirketi
yıllık listesinde - 2014 yılında, 12 Türk şirketi Forbes Global 2000 listesinde yer almıştır.[94] Bankacılık işkolu
listesinde 2 şirket, takip eden telekomünikasyon işkolu listesinde 5 şirket yer aldı, ulaşım ve içecek işkollarından
birer şirketin peşinden 2 konglomerat yer aldı. Halka aleni şirketler şunlardır: Dünya Sıralaması Kuruluş İş
kolu Gelir (milyar $) Kârlar (milyar $) Varlıklar (milyar $) Piyasa değeri (milyar ₺) 274 Türkiye
İş Bankası Bankacılık 14.58 2.32 114.27 128.04[95] 288 Garanti Bankası Bankacılık
9.53 1.87 101.34 40,32[95] 321 Koç Holding Konglomerat 34.72 1.41 27.36 42,10[95]
343 Akbank Bankacılık 7.93 1.69 90.38 38,44[95] 414 Sabancı Holding Konglomerat
12.96 0.91 96.15 22,12[95] 534 Halk Bankası Bankacılık 6.42 1.57 61.1 16,50[95]
609 Vakıfbank Bankacılık 6.27 0.88 62.94 16,15[95] 666 Turkcell Telekomünikasyon
5.96 1.23 9.97 26,49[95] 683 Türk Telekom Telekomünikasyon 6.92 0.68 8.49 22,02[95]
934 Enka İnşaat İnşaat 6.54 0.65 8.47 25,16[95] 1507 Efes İçecek Grubu İçecek
4.83 1.37 10.41 12,33[95] 1872 Türk Hava Yolları Ulaştırma 9.87 0.36 11.82
10,24[95] Not: Yukarıdaki tabloda "Piyasa kıymeti" altında belirtilen sayısal veriler 12 Haziran 2017 tarihli BİST
verileri esas alınarak girilmiştir. (Ayrıca bakınız: Güncel hisse verileri 8 Aralık 2016 tarihinde Wayback Machine
sitesinde arşivlendi.) Dış ticaret ve yatırım Türkiye, 1995 senesinde Avrupa Birliği Gümrük Birliği'ne (ABGB) katıldı.
2006 senesinde Türk ihracatı Harvard Ekonomik Karmaşıklık Atlası 10 Kasım 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde
arşivlendi. Tarafından sağlanan Türkiye İhracat Hasıla ağacı haritası (2014) 2012 yılı itibarıyla, Türkiye'nin ana
ticaret ortakları arasında Almanya, Rusya ve Çin bulunmaktadır.[96] AB menşeli yabancı yatırımdan yararlanan Türkiye,
ülkeye ihracatta ve endüstri üretimini çoğaltmak için 1995 senesinde imzalanan Avrupa Birliği ile gümrük birliğinde
çıkar elde etmiştir.[97] Türkiye aynı zamanda Orta ve Doğu Avrupa ve BDT arasında 1.5 milyar dolardan fazla doğrudan
yabancı yatırımlarda kaynak elde etmiştir. Ülke olarak Rusya'da yüzde 32 oranında yatırım yapılma, birincil olarak
Karadeniz komşuları Bulgaristan ve Romanya'da naturel kaynaklar ve inşaat işkolunda yüzde 46 oranında yatırım
yapmıştır. Türk şirketlerinin yaklaşık 100 milyon dolar civarı Polonya'da büyükçe bir DYY sermayesi vardır. İnşaat ve
müteahhitlik şirketleri mühim aktörleri içinde Enka, Tekfen, Gama ve Üçgen İnşaat bulunur, yanı sıra üç endüstri
topluluğu içinde Anadolu Efes Grubu, Şişecam Grubu ve Vestel Grubu bulunur. Ülke dış satımı 2007 yılında 115.3 milyar
dolara ulaştı, ancak ithalat sıklıkla naturel gaz ve ham petrol şeklinde enerji kaynaklarında artan talep nedeniyle,
162.1 milyar dolara terfi etmiştir.[98] 2015 yılı itibarıyla Türkiye'nin ana dış satımı 153,6 milyar dolar ve ana dış
alımı 204,3 milyar dolardır. Son yirmi yılda ihracatta mühim bir değişiklik olmuştur. Doğal gazın payı 1980 senesinde
yüzde 74, 1990 yılında yüzde 30 ve 2005 senesinde yüzde 12 düşmüştür. Orta ve yüksek teknoloji ürünlerinin oranı,
1980'de yüzde 5'e, 1990'da yüzde 14'e ve 2005 yılında yüzde 43'e çıkmıştır. Doğal kaynaklar Ana madde: Türkiye'de
madencilik Türkiye'de, dünyada üretimi yapılan 90 madenden, 60 kadarının üretimi yapılmaktadır. MTA verilerine gore
dünyada 132 ülke arasından maden üretim kıymeti açısından 28. Sıradadır. Maden çeşitliliğinde 10. Sıradadır. Üretimi ve
ticareti dünya ölçeğinde meydana getirilen 90 madenden 13'ü Türkiye'de bulunmamaktadır. 50 madende ehil deposu
bulunurken 27 maden işletme açısından ekonomik değildir. Bu veriler ışığında Türkiye maden çeşitlilik ve miktarı
açısından kısmen kendine yeten bir ülke kabul edilir[99]. Türkiye'de ehil düzeyde bulunmayan madenler şunlardır;
bakır, grafit, manganez, boya toprakları, alüminyum, kurşun, maden kömürü, çinko, zirkon, arsenik, titan, talk, demir,
mika, kükürt, nikel, kil, fosfat. Türkiye'nin varlıklı madenleri şunlardır: Bor, barit, alçı taşı (jips), mermer,
lületaşı, diyatomit, manyezit, perlit, stronsiyum tuzları, fluorit, sepiyolit, kireçtaşı (mermer), ponza, zeolit,
sodyum sülfat, profilit, kuvarsit-kuvars, linyit, kayatuzu, feldspat, olivin, dolomit, altın, silis kumu, bentonit,
asbest, trona, kalsit, zımpara taşı[99]. Türkiye'de madenciliğin GSYH içerisindeki oranı 2009 senesinde yüzde 1,5 ile
gelişmiş ülkeler averajının (yüzde 4) fazlaca altındadır. Türkiye maden ihracatından elde ettiği gelir; 2004 yılında
0,65 milyar $, 2008'de 2,1 milyar $, 2009'da 1,58 milyar $ olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında 1,6 milyar $ olan
madenciliğin GSYHya katkısı, 2014 yılında 15,7 milyar $'a yükselmiştir[100]. Türkiye kaliteli ve bolca olan
madenlerini ihraç ederken, ülkede bulunmayan ve sanayinin gereksinim duyan madenleri ithal etmektedir. Türkiye mermer
(naturel taşlar), bor, krom, manyezit, sodyum feldspat, bakır, çinko, barit, alçı, ponza ihraç etmektedir. Kömür,
demir, fosfat, naturel taşlar ve mermer, bakır, manyezit, krom, potasyum feldspat, kükürt, grafit, silis kumu ithal
etmektedir[99]. Bor varlığı bakımından Dünyanın yüzde 72'lik rezervi ile ilk ülkesidir. Türkiye hayattaki endüstri
hammadde madenlerinin yüzde 2,5'ini, kömür madenlerinin yüzde 1'ini, jeotermal enerjinin yüzde 0,8'ini, mermerin yüzde
33'ünü, metalik madenlerin yüzde 0,4'ünü barındırmaktadır[100]. Ayrıca demir, bakır, alüminyum, magnezyum, mermer gibi
birçok doğal kaynak işlenerek tüketilmekte ve ihraç edilmektedir. Enerji Ana madde: Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru
Hattı Bakü Tiflis Ceyhan Petrol Boru Hattı Türkiye, enerji ihtiyacı olarak, petrol tüketiminin ortalama yüzde 90’ını
ithalat ile karşılıyor. 1990'lı yıllarda doğalgaz kullanımına son aşama yoğun bir halde geçiş yaşandı. Özellikle büyük
kentlerin ısınma sistemleri doğalgazla çalışır hale getirildi. Hidroelektrik üretim biçimi açısından elinde fazlaca
büyük fırsatlar olan bir ülke olmasına karşın Türkiye, doğalgazı elektrik üretiminde de kullanmaya başladı. Doğalgaz ve
petrol rezervi bulunan Türkiye petrol ve naturel gaz ihraç eder. Ancak OPEC'e üye değildir. Türkiye, kömür de ihraç
etmektedir,[kaynak belirtilmeli] ne var ki, kalitesiz ve öykünmek olan ayrıca Çernobil faciasına damgasını vuran ithal
Sibirya kömürü de pazarlarda daha çok yer kaplıyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı yahut özetlemek gerekirse BTC,
Azerbaycan petrolünü Gürcistan üstünden Türkiye’nin Akdeniz kıyılarına taşımayı amaçlayan bir petrol boru hattı
projesidir. Tüm Dünya'da ucuz ve istikrarlı enerji kaynaklarına haiz olabilmek için yoğun bir mücadelenin yaşandığı ve
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılının sonunda resmen dağılmasının peşinden Kafkaslar ve Hazar Denizi çevresinin bu
mücadelenin en çok hissedildiği bölge olduğu düşüldüğünde BTC Boru Hattı'nın stratejik bir öneme sahip olduğu
söylenebilir. Nükleer enerji Nüfusun artan enerji gereksinimlerini karşılamak ve yaşam standartlarında devamlı
yükseltmeyi sağlamak için, Türkiye birkaç nükleer santral inşa etmeyi planlamaktadır. Deneysel reaktör inşası
arkasından, büyük ölçekli nükleer santral inşa etme önerileri TAEK tarafınca erken 1950'lerde sunulmuş,[101] sadece
çabalar ve onlarca defa alakalı üreticiler tarafından üretilen teklifler, yüksek maliyetler ve güvenlik kaygıları
nedeniyle iptal edilmiştir. Türkiye her vakit mahalli ve çevrimiçi yakıt ikmali yapılabilir, ucuz ve kullanılabilir
naturel uranyum yakan Candu nükleer reaktörlerini seçmiştir. CANDU Reaktörleri nükleer silah sınıfı plütonyum üretmek
için idealdir ve bu Türkiye'nin komşuları arasında huzursuz duygulara niçin olmuştur. Türkiye'nin ilk nükleer güç
santrallerinin Akdeniz kıyısında Mersin'in Akkuyu bölgesinde (bakınız Akkuyu Nükleer Enerji Santrali) inşa edileceği
beklenmekte; Karadeniz kıyısında Sinop İnceburun bölgesinde (bakınız Sinop Nükleer Enerji Santrali); ve tekrar
Karadeniz kıyısında Kırklareli'nin İğneada bölgesinde de (bakınız İğneada Nükleer Enerji Santrali) birer santralin
yapımı beklenmektedir. Jeotermal enerji Bozcaada'da bir rüzgâr çiftliği Türkiye dünyanın beşinci en yüksek doğrudan
kullanımlı jeotermal enerji yeterliliğine sahiptir.[102] Enerji güvenliği Sürdürülebilir enerji gelişiminin
desteklenmesi ve enerji projeleri için yatırım çekme, arttırıcı enerji güvenliği mevzusunda ve AB iç enerji pazarı
ilkeleri temelinde üye devlet enerji piyasalarının yakınsaklığı şeklinde Türkiye'nin dört önemli konusu vardır: AB
INOGATE enerji programının, bir ortak ülkesi olmakta ve yaygın ve yöresel çıkarları bulunmaktadır.[103] Türkiye'nin
yenilenebilir enerji oranı yüzde 25-26 civarında olmakta, bu iki AB averajında bulunmaktadır. Türkiye 2023 yılına kadar
bunu yüzde 30'a yükseltmeyi planlamaktadır.[104] Madenler Türkiye çeşitlilik açısından dünya minerallerinde onuncu
sırada yer alan bir üreticidir. Yaklaşık 60 farklı maden Türkiye'de çıkarılmakta ve işlenmektedir. Ülkenin en varlıklı
maden yatakları içinde, bizim ülkemizde rezerv bakımından dünya toplamının yüzde 72'sini meydana getiren, bor tuzları
bulunmaktadır. CIA World Factbook'a bakılırsa, öteki naturel kaynaklar kömür, demir cevheri, bakır, krom, uranyum,
antimon, cıva, altın, barit, borat, celestine (stronsiyum), zımpara (mineral), feldspat, kalker, manyezit, mermer,
perlit, pomza dahil, pirit (ottaş), kil, tarıma elverişli arazi, hidroelektrik ve jeotermal enerjidir. Çevre Ayrıca
bakınız: bizim ülkemizde çevre sorunları 9 Ağustos 1991'de, Türk Çevre Bakanlığı'nın (şu anda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı) kurulmasıyla birlikte, Türkiye en mühim çevre sorunlarından bazılarını ele alarak mühim bir ilerleme
oluşturmaya adım atmıştır.[105][106] Bu bağlamda en etkileyici gelişmeler İstanbul ve Ankara'daki hava kirliliğinin
önemli oranda azalması olmuştur. En acil gereksinimler içinde su arıtma tesisleri, atık su arıtma tesisleri, katı atık
yönetimi ve biyoçeşitliliğin korunmasıdır. Bölgesel eşitsizlikler Doğu ve Güneydoğu'da yoksulluk, düşük ekonomik
üretim ve işsizlik yüksek düzeyde iken, ülkenin zenginliği, özellikle Kuzeybatı ve Batıda derişik olmaktadır.[107]
Ancak, son on yılda Türkiye'de devamlı ekonomik gelişme ile paralel olarak, Anadolu'nun bazı kısımlarında daha yüksek
bir ekonomik seviyeye erişme başlamıştır. Bu kentler Anadolu Kaplanları olarak bilinmektedir. En varlıklı ve en fakir
NUTS-2 bölgeleri (2017 GSYİH SGP) Bölge Kişi başına GSYİH 2017 avro cinsinden AB-28 averajı yüzde olarak
Avrupa Birliği 30,285 100.0yüzde Türkiye 19,600 66yüzde En zengin İstanbul 25,500 yüzde
82.5 Kocaeli 24,000 yüzde 79.5 Ankara 23,700 yüzde 78.5 Bursa 23,400 yüzde 78
Tekirdağ 23,200 yüzde 78 İzmir 22,700 yüzde 76 Antalya 20,900 yüzde 68
Balıkesir 19,500 yüzde 65 Aydın 18,600 yüzde 60 Zonguldak 17,000 yüzde 55
Manisa 16,600 yüzde 54 Adana 15,000 yüzde 44 Kırıkkale 14,700 yüzde 44 Konya
14,400 yüzde 42 Samsun 13,800 yüzde 42 Kayseri 12,700 yüzde 41 Trabzon 12,500
yüzde 41 Kastamonu 11,900 yüzde 38 Erzurum 10,200 yüzde 34 Hatay 10,000 yüzde
33 Malatya 9,900 yüzde 33 Gaziantep 9,000 yüzde 30 Mardin 8,000 yüzde 27
Şanlıurfa 7,300 yüzde 24 Ağrı 6,900 yüzde 22 En yoksul Van 6,700 yüzde 21 Kaynak:
Eurostat - ESA 95[108] En varlıklı ve en fakir NUTS-1 yerleri (2017 GSYİH SGP) Bölge Kişi başına GSYİH 2017
avro cinsinden AB-28 averajı yüzde olarak Avrupa Birliği 30,285 100.0yüzde Türkiye 19,600
66yüzde En zengin İstanbul 25,500 yüzde 82.5 Doğu Marmara 23,300 yüzde 77 Batı Anadolu
20,300 yüzde 67 Batı Marmara 19,600 yüzde 65 Ege 18,300 yüzde 60 Akdeniz 14,850
yüzde 49 Batı Karadeniz 13,000 yüzde 43 Orta Anadolu 12,400 yüzde 40 Doğu Karadeniz
11,700 yüzde 39 Kuzeydoğu Anadolu 9,100 yüzde 31 Güneydoğu Anadolu 8,500 yüzde 28 En
fakir Orta Doğu Anadolu 8,050 yüzde 26.5 Kaynak: Eurostat - ESA 95[109] 2006 yılı bütçesi Ana madde:
Türkiye ekonomisi - 2006 yılı bütçe tablosu Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü'nün 2006 yılı verilerine gore
Türkiye'de 19 il giderlerinden fazla gelir üreterek geri kalan bölgelerin kalkınmasına ve giderlerinin karşılanmasına
yardımcı oldular. Önceki yıllarda bu yeterlilik oranına ulaşan il sayısı 2004 ve 2005 yıllarında 13'te kalmıştı. 2016
yılı Türkiye ekonomisinin basamak düşmesi Center for Economics and Business Research'ın Dünya Ekonomi Ligi raporu
doğrultusunda 2013 yılı içerisinde dünyanın en büyük 17. Ekonomisi olan Türkiye, 2016 yılı sonu verileri cevabında iki
basamak düşerek Hollanda ve Suudi Arabistan'dan sonrasında 19. Sıraya gerilemiştir.[110] Ayrıca bakınız
Türkiye'deki bankalar sıralaması Türkiye merkezli şirketler listesi bizim ülkemizde ekonomik krizler
Türkiye'de dış borç zamanı Üretici fiyat endeksi (Türkiye) Tüketici fiyat endeksi (Türkiye) Türkiye'de
işsizlik Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı bizim ülkemizde yetiştirilen tarım ürünleri Kırılgan beşli
Mikroekonomi, ekonomiyi tüketiciler, firmalar ve endüstriler düzeyinde inceleyen disiplindir.aktivite Yunanca mikros
(μικρος) kelimesinden türetilen mikro iktisatta, iktisadi mesele ile aktivite üstünde durulur; ne üretilecek, iyi mi
üretilecek, kimler için üretilecek, dağılımda-üretimde-bölüşümde aktivite var mı soruları incelenmeye çalışılır.
Aslında gerek mikro iktisatta gerek makro iktisatta bir ekonomideki karar birimlerinin, tüketicilerin ve firmaların,
nasıl karar aldıkları ve piyasada birbirlerini iyi mi etkiledikleri çözümleme edilir. Fırsat maliyeti, arz ve talep,
esneklik biçiminde hususları inceler.aktivite Genelde kişinin ve firmanın davranışlarıni incelemekle birlikte bununla
birlikte da (birtakım ekonomi düşünürlerine nazaran) sağlam bir Makro İktisadi analizin yapılmasının da temelini
oluşturur. Birey ekonomik bir karar verirken iyi mi davranır? Sorusuna yanıtla adım atar ama bu cevap sanıldığı kadar
basit değildir. Karar vericilerin rasyonel davrandıkları ve Rasyonel bireylerin en doğru kararı vereceğini söylese de
bu karar verme döneminin incelemesi olan mikroekonomi biliminin sanıldığı kadar basit olmadığı malum bir gerçektir.
Girişimci karar verirken kendi çıkarlarını göz önünde bulundurur. Bu yüzden genel hatlarıyla ekonomi bilimi hep
varsayımlar üzerine kuruludur. Mikro iktisat bununla birlikte kaynakların rasyonel kullanması ile de ilgilidir. Fiyat
kuramsiyle ilgilenir. Makroekonomi, iktisat biliminin, toplam tüketim, toplam üretim, toplam tasarruf, toplam yatırım,
toplam gelir (millî gelir) ve istihdam gibi toplam büyüklüklerini inceleyen ve bunlar ile alakalı çözümleme ve
çıkarımlar icra eden alt dalı. Mikroekonomiden değişik olarak, ekonomiyi bir bütün olarak ele alarak, makro denge
çözümlemeleri üzerinde çalışır. İşsizlik, enflasyon, toplam üretim ve tüketim, gelir dağılımı makroekonominin ana
mevzuları olarak sayılabilir. Kurucusu John Maynard Keynes'dir. Keynes 1930 yılına kadar temel ekonomik karar birimleri
(tüketici, firma ve endüstri) seviyesinden bakılan iktisat bilimine yeni bir ebat kazandırmış, toplam istek kavramını
gündeme getirerek işsizlik ve toplam üretim mevzularını bununla açıklamaya çalışmıştır. Modern makroekonomideki düşünce
okullarından bazıları şunlardır: Keynesyen Ekonomi Monetarizm (Parasalcılık) Yeni Klasik Ekonomi Yeni
Keynesçi Ekonomi Arz Yanlı Ekonomi İçindekiler 1 Kökeni 2 Analitik değerlendirmeler 3 Makroekonomik
politikalar 4 Kaynakça 5 Dış linkler Kökeni Klasik ve neoklasik iktisatçılar, piyasada otomatik olarak
işleyen serbest rekabet ve fiyat mekanizmasının her şeyi görünmeyen bir el gibi kusursuz olarak düzenlediğine ve
böylece ekonominin devamlı olarak, üretim faktörlerinin tümünün istihdam edilmiş olduğu ve hiçbirinin atıl kalmadığı
tam istihdam niteliğinde dengede bulunacağına kabul ederler. Bu balans durumunun kimi zaman minik sarsıntılar
geçirebileceğine ve dengenin, bu mekanizmaların işlemesiyle kendiliğinden kısa sürede yeniden kurulacağına kabul
ettikleri için, ekonominin tümünü ilgilendiren konulara şu demek oluyor ki makro ekonomik analizler üstünde durmamışlar
ve daha oldukça ekonomiyi gerçekleştiren karar birimleri ile alakalı mikro ekonomik analizlere yer vermişlerdir.
Bununla birlikte, ilk iktisatçılardan sayılan fizyokratlar ve daha sonraları bir kısım klasik iktisatçılar azca da olsa
makro analizler yapmışlardır. Klasik iktisatçıların iddia ettikleri şeklinde ekonominın her zaman kendiliğinden tam
istihdamda dengeye gelmemesi ve yeniden klasiklerce önemsiz ve geçici olarak düşünülen krizlerin hiç de zannedildiği
şeklinde kolayca atlatılamaması, konunun önemini ortaya çıkarmıştır. Makro ekonomik emekler, İngiliz iktisatçısı John
Maynard Keynes'in 1936 yılında yayınladığı İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi (The General Theory of Employment,
Interest and Money) isimli eseri ile kısa zamanda yaygınlaşmıştır. Makro Ekonomi kavramı ilk kez 1933 yılında Ragnar
Frisch tarafından kullanılmıştır. Frisch 1933 yılında yayınlanan çalışmasında ekonominin devrevi hareketlerini
incelemiş ve makro ekonomi terimini ilk kere kullanmıştır. Frisch'in bu ve bunu izleyen yazıları ekonometrik model
kurmak bakımından öncülük yapmıştır.[1] Analitik değerlendirmeler Makroekonomide iki farklı temel teori vardır.
Bunlardan birincisi Keynesçi Ekonomi, öteki ise Yeni Klasik Ekonomidir. Keynesçi Ekonomi, ekonomideki hareketliliğin
talepler doğrultusunda gerçekleştiğini savunurken, Yeni Klasik Ekonomiye gore ekonomiyi değerlendirebilmek için
piyasadaki arz miktarını bilmek gerekmektedir. Yeni Ekonomi, yeni çıkan teknolojilerin başlamış olan ekonomiye
(endüstriyel/imalat tabanlı iktisat) etkisini tanım eden bir deyimdir. Tekstil ağırlıklı endüstriyel üretimin yaygın
olduğu 1800 'lü yılların sonlarında otomobil, elektrik enerjisi ve sonradan radyo, telefon ve TV gibi yeni icatların
çıkması ile başlamış olan dönemi tarif eder. Ekonomist Harry S. Dent'e gore yeni ekonomi belli bir devre süresince
etkisini gösteren bir çevrimdir ve son iki yüzyıl için bu çevrimin süresi 80 yıla tekabül etmektedir. Aynı ekonomist
tarafından tanım edilen 40 senelik "demografik" çevrimin tam 2 katı uzunluğunda sürmektedir.[1] İçindekiler 1
Tarihçe 2 Kritik 3 Ayrıca bakınız 4 Kaynakça Tarihçe 1800'li yılların sonunda araba ve elektrik
enerjisi kullanılmaya başlandıktan sonrasında 1960'ların sonuna kadar süren bir "Yeni Ekonomi" çevrimi söz konusu
olmuştur. 1885'te Almanya Mannheim'de Karl Benz adında bir mucidin 3 tekerli bir araba geliştirmesi, yeni bir
dönemin başlangıcını haber veriyordu. Patentini kaydettirdikten sonra Benz 1888'den itibaren araba üretmeye başladı ve
ardından arabalarda çeşitli yenilikler ve geliştirmeler dönemi başladı. 1907'de Henry Ford adında Amerikalı
sanayici, otomobilin üretim adetlerini yükseltmek suretiyle çok daha verimli imalat sistemleri düşünüp hayata geçirdi
ve sektör çok hızlı bir büyüme dönemine girdi. Bu gelişme 1929'da iktisat balonunun patlamasına kadar sürecekti.
1917 - 1930'lar arası otomobil sektörünün silkelenme ve konsolidasyonu zamanıdır. 1900 başından itibaren sektöre giren
firmaların 1917'de sayısı 100 'ü bulmuştu. 1930'lara gelindiğinde satın alma ve küçük araba firmalarının kapanması ile
toplam üretici sayısı 40'ın altına indi. 1940'lardan itibaren araba sektörü olgunluk dönemine girdi ve 1960'ların
sonucunda en olgun devresini de tamamlamış oldu. 1888 civarında süregelen Yeni Ekonomi çevrimi böylelikle 1968
civarında tamamlanarak yerini bir sonraki Yeni Ekonomi çevrimine bıraktı. 1968'de Gordon E. Moore ve Robert Noyce
isimli iki girişimci, yarı ilekten teknolojisinde birçok yenilik yapabilmek amacıyla Fairchild isminde elektronik
imalatçısı firmadaki görevlerinden ayrılarak Intel isminde yeni bir firma kurdular. Intel'in dünyaya kattığı mikro
işlemciler ile hesap yapma işlemi yeni bir boyut kazanmaya başlamış oldu. 1969 sonlarında kurulan MITS adlı teknoloji
firması yeni nesil mikro işlemcileri ile "masaüstü hesap makinası" üretip 1971'de piyasaya sürüyordu. MITS'ın 1975
başlangıcında ilk Personal Computer (PC) 'yi üretmesi sonrası oluşan ilgi odağına Microsoft ve Apple şeklinde firmalar
da katıldı ve 70'ler sonuna doğru sektör iyice hareketlendi. Ağustos 1981 'de IBM'in kendi versiyonu olan IBM PC
5150'yi piyasaya çıkardı ve sektör ilk ciddi büyüme dönemine girdi ve 2008'e kadar büyüme devam etti. IT kısaltması
ile de betimlenebilecek günümüz yeni ekonomisi 2008'den itibaren ilk ciddi silkelenme dönemine girdi. 2008 - 2010 arası
devre şirket kapanma yada satın alınmaları ile geçti. 2020 başlarına kadar süreceği tahmin edilen bu silkelenme
dönemi sonrası günümüz "yeni ekonomi" çevrimi olgunlaşma dönemine girecek ve 2048'de olgunluk periyodunun doruğundayken
filizlenmeye başlamış bir başka yeni ekonomiye yerini bırakacaktır. Kritik Günümüz yeni ekonomisi, bilgi topluluğu,
bilgi üretimi, yaratıcılık, bilişim benzer biçimde kavramlarla ilişkilendirilmektedir. Yeni iktisat hakikaten de
bilgiyi ve bilginin ürünü yeni teknolojileri kullanmakta ve bu yeni teknolojiler ekonominin her alanında verimi
artırmaktadır. Ancak bu birçok işin bir daha hiç dönmemecesine kapanmasına ve sosyal hayatta köklü değişikliklere de
yol açmaktadır. Bazı uzmanlar yeni iktisat terimini, küreselleşme ve düzensizleştirmeyi de içine alan geniş bir
çerçevede ele alırken bazıları da enformasyon ve iletişim teknolojilerine meydana getirilen yoğun yatırımların
bereketlilik ve büyümeye olan müspet etkisi olarak değerlendirmektedirler[2] Ayrıca, yeni ekonomi gelişmiş ülkelerin
avantajlı durumunu daha da geliştirmelerini kolaylaştırdığı için, gelişmekte olan ülkelere aynı miktarda katkı
sağlamadığı da düşünülmektedir. Türkiye iktisat tarihi Vikipedi, serbest ansiklopedi Günümüz için Türkiye ekonomisi
sayfasına bakınız. Türkiye tarihi W. & A.K. Johnston. Asia Minor. 1911 A.Jpg Selçuklular Osmanlı İmparatorluğu Türkiye
Cumhuriyeti Konuya gore gtd İçindekiler 1 1923-1929 1.1 İzmir İktisat Kongresi 1.2 Lozan
Antlaşması'nın kabulü 1.3 Aşarın kaldırılması 1.4 Sanayi Teşvik Kanunu 1.5 Toprak
reformu 1.6 Âli İktisat Meclisi 1.7 Büyük Buhran 2 1929–1945 periyodu 2.1 Devletçilik
politikası 2.2 Ekonomi Planlaması 2.3 Osmanlı borçları antlaşmaları 2.4 Savaş yılları
2.5 Savaş sonrası 3 1950-1980 3.1 Demokrat Parti periyodu 3.2 4 Ağustos 1958 kararları 3.3
Almanya'ya işçi göçü 3.4 Stand-by düzenlemeleri 3.5 Kalkınma planı 3.6 10 Ağustos 1970
kararları 3.7 Yeni tüketim alışkanlıkları 3.8 İşçi hareketleri 3.9 Kentleşme ve göç 4 1980
sonrası 4.1 24 Ocak 1980 kararları 4.2 Bankerler krizi ve bankacılık 4.3 5 Nisan
Kararları 4.4 Enflasyon hedeflemesi periyodu 4.5 2001 ekonomik krizi 4.6 Yeni Türk
lirası 4.7 2008 ekonomik krizi 5 Yapısal sorunlar 5.1 Yüksek enflasyon 5.2 Kayıt dışı
ekonomi ve vergi politikaları 5.3 İşsizlik 6 Kaynakça 1923-1929 Cumhuriyetin ilk yıllarında milli ekonomi
ilkesi çerçevesinde devletin destekleyeceği girişimci bir sınıfın oluşması ve kalkınmanın bu yolla sağlanacağı
öngörüldü.[1] Ulusal nitelikteki yerli sanayinin gelişimi ve gereken sermayeye yönelik 1924'te Türkiye İş Bankası
kuruldu.[1] Özel girişimciliği teşvik etmek için yasal düzenlemeler yapılmış oldu. 1926'da kabul edilen Türk Medeni
Kanunu ile özel mülkiyet garanti altına alındı. Büyük şehirlerde tecim borsaları kuruldu. 1927'de Sanayi Teşvik Kanunu
çıkarıldı. Sanayi ve Maadin Bankası, Emlak ve Eytam Bankası kuruldu. 1927'de Başbakanlık'a bağlı olarak Âli İktisat
Meclisi kurularak fiyat istikrarı, gümrük tarifeleri, vb. Devletin ekonomiye istikamet verecek politika tespit etmesi
amaçlandı.[2] 5 Aralık 1927'de ilk kâğıt paranın tedavülü gerçekleşip eski kâğıt paralar tedavülden çekildi.[3] Bu
dönemde Sanayi Teşvik kanunu kapsamında yapılan sayıma bakılırsa ülkedeki toplam işletme sayısı 65.245'tir.[4] Bu
işletmelerin yüzde 79'u minik işletme kategorisindedir.[4] Ülkede 100 ve daha çok işçi çalıştıran işletme sayısı 155
olup ülkedeki endüstri üretimi kapasitesi oldukca sınırlıdır.[4] Ekonomi esas olarak tarıma dayalıydı. 1923-1929
döneminde tarımın GSYİH içindeki payı yüzde 45'tir.[4] Bu dönemde yıllık büyüme hızı yüzde 8.6'dır.[4] İzmir İktisat
Kongresi Uşak Şeker Fabrikası, bizim ülkemizde kurulan ilk şeker fabrikasıdır. Özel teşebbüs ile kuruldu. Uşak'ta
19.4.1923 tarihinde 600.000 Türk lirası kapital ile kurulan yapınak 17.12.1926 tarihinde üretime geçti. 1933'e kadar
Türkiye'de şeker üretimi Alpullu Şeker Fabrikası ile beraber bu fabrikada yapılmış oldu. (bkz. Türkiye Şeker
Fabrikaları) Genellikle İzmir İktisat Kongresi olarak bilinen "Türkiye İktisat Kongresi", yeni kurulan Türkiye'nin
siyasal ve askeri alanda kazanılmış olduğu başarısının ekonomik alanda da sürdürülmesi amacıyla 17 Şubat 1923'te[5]
Atatürk başkanlığında 1135 kişinin alınması ile toplandı[6]. Mustafa Kemal Atatürk, kongrenin açılış konuşmasında
ekonominin önemini şu şekilde vurguladı. « Siyasi, askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi
muzafferiyetle tetviç edilmezse (taçlandırılmazsa) husule gelen zaferler payidar (kalıcı) olamaz. Yeni Türkiye’mizin
layık olduğu mertebeye isâl (ulaştırmak) için behemehâl (kesinlikle) iktisadiyatımıza birinci derecede önem vermek
mecburiyetindeyiz. » (Atatürk'ün kongrenin açılış konuşmasındaki bir sözü.[7]) Tüccar, ziraatçi, sanayici, meslek
ve işçi temsilcilerinin katılmış olduğu kongre sonucunda "Misak-i İktisadi" adı altında on iki maddeden oluşan bir
tebliğ duyuruldu. Özel girişimciliğin teşvik edildiği ulusal bir ekonomi oluşturulmasının gerekliliği vurgulanarak
mevcut imkanlar ile yeni ekonomik hedefler belirlendi. Kongre hemen sonra Türkiye ekonomisinin liberal bir döneme
girdiği ve bu sürecin 1929 Büyük Buhran'a kadar sürdüğü kabul edilir.[8] Özel teşebbüsün teşvik edilmesi, ihtiyaç
hâlinde kamu gücünün kullanılarak devletin lüzumlu alanlarda yatırım yapması esas alındı. Cumhuriyetin ilk yıllarında
da kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türk ekonomisine doğrultu verildi.[9] Lozan Antlaşması'nın kabulü Ankara
Hükûmeti, askeri ve siyasi zaferlerin kazanmış olduğu bir dönemde 16 Ekim 1923'te Düyûn-ı Umûmiye idaresine gönderdiği
bir tebligatta bütün gelir, masraf, sözleşme ve borçlanma mevzusunda yalnızca TBMM'nin yetkili bulunduğunu, aksine
meydana getirilen tüm işlemlerin hükümsüz olacağını bildirdi.[10] Böylece ülkeyi temsil eden kurumun Ankara Hükûmeti
olduğunu duyurmuş oldu. Başlıca ekonomik maddelerde anlaşılamaması üstüne bir kez kesintiye uğrayan İtilaf Devletleri
ile Türkiye arasındaki görüşmeler 24 Temmuz 1923 tarihinde sona erdi. Lozan Antlaşması 23 Ağustos 1923 tarihinde TBMM
tarafından onaylandı.[11] Antlaşmanın başlıca ekonomik sonuçları şunlardır: Yabancılara sağlanan bazı imtiyazları
sona erdirdi. Anlaşma çerçevesinde düzenlenen tecim sözleşmesi gereği, 1916 tarihli Osmanlı Devleti'nin gümrük
tarifelerinin 1929 yılına kadar uygulanması zorunluluğu getirildi.[12] Osmanlı İmparatorluğu kapitülasyonları her
bakımdan kaldırıldı. Denizlerde Türkiye'ye Kabotaj hakkı tanınması kabul edildi. İtilaf Devletleri ile Türkiye
karşılıklı olarak harp tazminatlarından vazgeçti. Osmanlı Devleti'nde ayrıcalık hakkı bulunan şirketlerin bu
haklarının devam etmesine, Türkiye'nin bu ayrıcalıkları tanımaması durumunda alakalı şirketlere tazminat ödemesine
karar verildi. II. Abdülhamid döneminde Muharrem kararnamesi ile kurulan Düyûn-ı Umûmiye idaresinin hukuki varlığı
son buldu ve Türkiye maliyesinin bağımsızlığına gölge düşüren kuruluş fiilen sona erdi.[13] 6 Ağustos 1924'te
yürürlüğe giren Lozan Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borcu 129.604.910 liraydı. Ödenmemiş taksitler ve
avanslar da dahil edilince borç miktarı 161.603.833 liraydı.[14] Lozan antlaşması kapsamında borçlar Osmanlı
İmparatorluğu'nun mirası üzerinde kurulan on dört devlet üzerinde paylaşıldı. Böylece 129.604.910 lira Osmanlı
borcundan Türkiye'ye düşen hisse 84.597.495 lira oldu.[15] Gecikmiş taksitler ve avanslar da dahil edilince Türkiye'nin
ödeyeceği borç tutarı 105.559.623 lira olarak kayda geçti.[15] Faiz oranları da yüzde 4 ile 8 arası belirlendi.[15]
Daha sonrasında 13 Haziran 1928 tarihinde Paris'te imzalanan kontrat sonrası TBMM'de kabul edilen 1 Aralık 1928
tarihindeki ve 1367 sayılı yasa ile Türkiye'nin ödemesi gereken borç miktarı 107.528.463 lira olarak kabullenildi.[15]
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu borçlarının yüzde 62.5'ini ödemek mecburiyetinde bırakıldı. Borçların
tamamen tasfiyesi 1954 senesinde kadar sürdü.[16] Aşarın kaldırılması Osmanlı'da devletin en mühim mali deposu olan
aşar ziraat ürünlerinden 1/10 oranında alınan şer'i bir vergidir. Aşar, 1850'de bütçe gelirlerinin yüzde 30,4'ünü,
1864'te yüzde 47,6'sını oluşturuyordu.[17] Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu hususi durumunu koruyarak 1924 yılı
bütçesinin 27,5 milyon lirası aşardan sağlandı.[17] İzmir İktisat Kongresi'nde alınan en mühim karar aşar vergisinin
kaldırılmasıdır.[18] Alınan bu karar 2 yıl sonra uygulandı. 5552 sayılı ve 17 Şubat 1925 tarihindeki kanun ile altı yüz
yıldan fazla bir süredir uygulanan aşar vergisi kaldırıldı.[18] Osmanlı'da olduğu gibi yeni kurulan Türkiye'nin
ekonomisi de büyük ölçüde tarıma dayalıydı ve devlet bütçesinin yüzde 80-85'i tarımdan sağlanan gelirlerden
oluşuyordu.[19] Aşarın kaldırılmasıyla devletin yaşamış olduğu gelir yitirilmesine yönelik öteki tarımsal vergilerden
olan ağnam ve arazi vergilerinin oranı artırıldı. Ancak tekrar de aşardan sağlanan geliri ulaşılamadı. Aşarın
kaldırılmasının ekonomik ve siyasi sonucu oldu. Birçok kaynakta, köylünün ve toprak sahiplerinin oldukça büyük bir
vergi yükünden atlattığı, halkın mültezimlerin baskısı altında artık ezilmeyeceği görüşü hakimdir.[20] Öte taraftan
aşarın kaldırılmasının 1920-23 yılları içinde TBMM'de birçok defa tartışılmasına karşın kanun teklifinin Şeyh Said
İsyanı esnasında TBMM gündemine getirilerek kabul edilmesinin bu kararın siyasi kaygılarla alındığı, bu yolla devlet
otoritenin güçlendirilmesinin amaçlandığı eleştirisi yapıldı.[21] Sanayi Teşvik Kanunu Osmanlı'da 1913 yılında
"Teşvik-i Sanayii Muvakkatı" ismi altında bir yasa çıkarılmıştı ancak Osmanlı endüstrisine yoğun bir biçimde yabancı
sermaye hakim olduğundan kanun kapsamında verilen kredilerin büyük kısmı yabancı sermaye tarafından kullanıldı. Ayrıca
Trablusgarp, Balkan ve ondan sonra I. Dünya Savaşı'nın tutumsal ve siyasi şartlarının getirmiş olduğu zorluklar içinde
kanun amacına ulaşamadı.[22] Cumhuriyet döneminde 1925'te Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu. 1927'de Sanayi
Teşvik Kanunu kabul edildi. Yasa kapsamında parasız arazi tahsisi, belirli ruhsat, harç ve vergilerden muaf olma,
devlet tarafınca prim desteği, belirli durumlarda gümrük vergisinden muaf olma, Türk vatandaşlarına imtiyaz tanınması,
vb. Uygulamalar[23] ile yerli kapital teşvik edilerek milli bir iktisat amaçlandı. Altyapı ve işgücü eksikliği, cenk
döneminin yeni sona ermesi, girişimci ve teknik eleman eksikliği benzer biçimde nedenlerle ekonomide istenilen
ilerlemeyi sağlayamadı.[23] Öte yandan ulusal iktisat ilkesinin savunulduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında, tam
bağımsızlığın amaçlandığı kurtuluş savaşı zaferinin ekonomik anlamda da desteklenmesi görüşünü yansıtması açısından
önemlidir.[24] Toprak reformu Ana madde: bizim ülkemizde toprak reformu Osmanlı'dan yeni Türkiye'ye geçişte toprak
rejiminde kayda kıymet değişimler yaşandı. İşgücü büyük seviyede tarımla uğraşan ve ekonomisi tarıma dayalı ülkenin
tarımsal kalkınmasının sağlanması amacıyla yasal düzenlemeler de yapılmış oldu. 1929 yılı TBMM açılış konuşmasında
Atatürk bu durumu şu laflarla vurgulamaktadır: "...çiftçiye arazi vermek de hükûmetin takip etmesi lâzım gelen bir
keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin üretimini zenginleştirecek
başlıca çarelerden biridir."[25] Daha ilkin 1921 senesinde bütçe kanununa eklenen bir madde ile Türkiye'ye gelen
muhtaç durumdaki göçmen ve muhacirlere verilmek üzere, bedeli on sene müddette ödeme imkanı bulunan ve büyüklüğü iki
yüz dekarı geçmemek şartıyla devlet arazilerinden toprak dağıtılmıştı.[26] Ülkedeki tek tarım okulu olan İstanbul
Halkalı Yüksek Ziraat Okulu 1928'de kapandı. 1930'da ihtiyaca yönelik 1930 yılında Ankara Ziraat Mektebi açıldı, üç yıl
sonrasında ise bu okul Yüksek Ziraat Enstitüsü'ne dönüştürüldü. Günümüzde hizmet veren Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi'nin kökenini bu okul oluşturur. Âli İktisat Meclisi 1927'de Başbakanlık'a bağlı olarak kurulan ve 1935'te
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı kadar[27] etkinlik gösteren Âli İktisat Meclisi, siyasetçi, asker ve meslek örgütü
temsilcileri olmak üzere 24 üyeden oluşuyordu.[28] Bir yaptırım gücü olmayan ve kararları öneri niteliği taşıyan
meclis, beklenildiği şeklinde iktisat politikaları üstünde müessir olamadı. Daha çok ülkenin ekonomik durumuna ilişkin
raporlar hazırladı. Âli İktisat Meclisi, 1960'lardan sonrasında kurulan Devlet Planlama Teşkilatının araştırma ve
danışma özelliğine benzer nitelik taşır ve Cumhuriyet periyodunun ilk Ekonomik Konsey tipi yapılanmasıdır.[2] Büyük
Buhran Ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı bizim ülkemizde Büyük Buhran'da en oldukça ziraat sektörü etkilendi.[29]
Tarımsal üretim geriledi, tarım ürünlerinin fiyatları terfi etti. Türk lirasının aşırı kıymet kaybetmesi karşısında
1930 yılında "Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun", dış tecim açığının artması karşısında "Ticarette
Tağşiş'in Men-i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun" ve ithalatın kontrol edilmesine yönelik kanun
çıkarıldı.[30] Ayrıca para piyasalarındaki sorunun çözümü için 1930'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu ve
Osmanlı Bankası'nın vazife ve yetkilerine son verildi. Türk lirasının kıymet kaybetmesinin sebebi dış tecim açığı
olarak görüldüğünden ithalatı kısıtlayıcı tedbirler alındı.[30] Bu amaca yönelik Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti de
kuruldu.[31] Paranın kıymet kaybetmesi karşısında halkın satın alma gücü azaldı. Büyük Buhran'ın başlıca sonuçları
şunlardır: Dış tecim açığı arttı Dünyada ziraat ürünü fiyatları düştüğünden ihracat gelirleri azaldı
İthalatı kısıtlayıcı tedbirler alındı ve dış borç ödemeleri ertelendi Dış borç bulmak zorlaştı 30 Kasım 1931'de
mucizevi vergi niteliği taşıyan İktisadi Buhran Vergisi yürürlüğe girdi. Önce ücretlilerin maaşlarından en az yüzde 10
olmak suretiyle artan miktarda alınmaya başlanan verginin kapsamı 1934'te genişledi ve gelir vergisi mükelleflerinden
de alınmaya başladı. Yine bu dönemde ücretlilerden Muvazene Vergisi alınmaya başlandı. Bu iki vergi 1950 yılına dek
yürürlükte kaldı. (bkz. Türk vergi sistemi) Büyük Buhran'ın en önemli sonucu Cumhuriyet'in ilk yıllarında öngörülen
hususi girişimciliği teşvik ederek kalkınma hedefini uygulayacak ekonomik imkanı ortadan kaldırmasıdır. Ayrıca hususi
kitleye dayalı kalkınmayı sağlayacak ülke içinde deneyim, bilgi ve birikimin olmayışı sebebiyle bu anlak terk edildi ve
1930'lu yıllarda devletçilik ilkesine dayalı bir ekonomi modeline geçildi.[32] 1929–1945 periyodu Cumhuriyet'in ilk
yıllarında ekonomik kalkınmanın sloganlarından birisi "üç beyazlar-üç karalar"dır. I. Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş
Savaşı'nda üç beyaz (un, şeker, pamuklu dokuma) ve üç kara (kömür, demir, petrol) ürünü yokluğunun yaşattığı sıkıntının
Cumhuriyetin kalkınma hedefi ile aşılacağını anlatım ediyordu. Bu nedenle kurulan her şeker fabrikası müjde ile
duyuruluyordu. İktisadi donanım amacıyla Türkiye 1930 yılında Amerika'den 10 milyon dolarlık bir borç alındı. 1934
yılında Sovyetler Birliği'nden alınan 8 milyon dolarlık borçla Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nda yer edinen
fabrikaların bir bölümü yapıldı. 1938 yılında İngiltere'den alınan 16 milyon sterlinin 10 milyonu ile dış ödeme
güçlükleri giderildi ve geri kalan para da askeri amaçlı kullanıldı.[33] 1939 yılı başlarında Türkiye'nin döviz olarak
ödenecek toplam dış borcu 236 milyon Amerika doları iken, 1940 senesinde İngiltere ve Fransa'dan topla 164 milyon
dolar, 1942 senesinde Almanya'dan 100 milyon mark kredi sağlandı. Bu konum 1945 yılı sonunda konsolide dış borç ücreti
439 milyon dolara çıktı. II. Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'de artan askeri harcamalar ve dış borç stoklarındaki
gelişmeler ile Türk lirasında yaşanan değerlenme hemen sonra ekonomik gelişme üzerinde olumsuz bir baskı oluşturdu ve
bunun sonucunda 1946 yılında devalüasyon yapıldığında dış borç TL cinsinden 707 milyon Türk lirasına ulaştı. 3 sene
sonra sterlin ve diğer dövizlerin devalüe edilmiş olması dış borçlarda 204 milyon TL'lik bir düşüşe yol açtı.[34]
Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında Kanun (1930) Ticarette Tahsisin Men'i ve İhracatın Murakabe ve
Korunması Hakkında Kanun (1930) Ticaret Mukavelesi ve Modus Vivendi Akdetmeyen Devletlerden Türkiye'ye Yapılacak
İthalata Memnuiyetler yada Tahdit veyahut Takyitler Tatbikine Dair Kanun (1931) Hükümetçe Ziraat Bankası'na Mubayaa
Ettirilecek Buğday Hakkında Kanun (1932) Çay, Şeker ve Kahve İthalatının Bir Elden İdaresi Hakkında Kanun
(1932) Ödünç Para Verme İşleri Kanunu (1933) Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi Kanunu (1934) Tarım Satış
Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun (1934) Endüstriyel Mamulatın Maliyet ve Satış Fiyatlarının Kontrolü ve
Tespiti Hakkında Kanun (1934) Milli Korunma Kanunu (1940) Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu (1945) Günümüze dek
ulaşan Kamu İktisadi Teşebbüsü niteliği taşıyan kuruluşlar bu dönemde kurulmaya başlandı. Devletçilik politikası
Türkiye’de GSYİH içindeki sektör payları (yüzde )[35] Yıl Tarım Sanayi Hizmet 1923 42,7 10,4
46,9 1924 47,4 8,5 44,1 1925 44,4 8,9 46,7 1926 49,6 8,6 41,8 1927 39,3
11,8 48,9 1928 42,2 10,6 47,2 1929 49,5 9 41,5 1930 46,5 9,9 43,6 1931
49,1 10,5 40,4 1932 39,1 13,8 47,1 1933 41,4 14,2 44,4 1934 40 15,2 44,8
1935 38,7 15,7 45,6 1936 48,5 12,3 39,2 1937 46,1 13,4 40,5 1938 44,1
14,1 41,5 1939 43,1 15,4 41,5 İktisat kongreleri ve sanayi kanunları ile istenilen sanayileşmenin
sağlanamaması ve Büyük Buhran'ın Türkiye'ye yansıması neticesinde halkın refahının ciddi anlamda düşmesi, gerekli
yatırımların amme gücü ile yapılmasına dair görüşlerin ağırlık kazanmasına yol açtı. Bizim ülkemizde tek partili
dönem'in yaşandığı bir süreçte CHP'nin 1931 senesinde düzenlenen kongresinde alınan kararla devletçilik ilkesi partinin
ana ilkelerinden biri hâline geldi. 1937 yılında da anayasa'ya eklendi. Devlet, ekonomide yol gösterici ve emredici bir
rol üstlendi. Devletçilik uygulamasına yol açan ekonomik koşullar başlıca şunlardır; 1929 ekonomik krizinin
negatif etkileri Sanayi Teşvik Kanunu'na rağmen ülkede istenilen gelişmenin olmaması Artan nüfusun istihdam
zorunluluğu Bürokrasinin kendini geliştirmek amacıyla devlete ilişik üretim araçlarını ve kurumları geliştirmek
istemesi Asker kökenli bürokratların müdafaa ihtiyacına yönelik tesis kurma isteği Devletçilik sadece sanayileşme
alanında sınırlı kalmayarak devletin her alandaki uygulamalarına yansıdı. Bu doğrultuda millîleştirme çalışmaları da
yapıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da millîleştirme yapılma olsa da 1930'lu yıllarda hız kazandı. Lozan Antlaşması
kapsamında faaliyet gösteren demiryolu, liman, elektrik, havagazı, su, tramvay vb. Altyapı hizmeti veren imtiyazlı
firmalar devlet tarafınca satın alındı. 1928'de Haydarpaşa Liman İşletmesi, 1934'te İstanbul Rıhtım İşletmesi, 1937'de
Ereğli Limanı, Zonguldak Çatalağzı Demiryolu ve Kömür Madeni İşletmeleri, 1938'de İstanbul Üsküdar-Kadıköy Tramvay
İşletmeleri satın alındı. 1936'da İstanbul Telefon Şirketi, 1938'de İzmir Telefon Şirketi devletleştirildi.
Ankara-İzmir, Ankara-Sivas, Zonguldak-Adana gibi tecim ve sanayinin yoğunlaştığı metropoller arasında ilk telefon
bağlantısı 1937'de kuruldu. 1933'te Ekonomi Bakanlığına bağlı olarak "Petrol Arama ve İşletme İdaresi" ve "Altın Arama
ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız müessese kuruldu. Daha sonra bu iki kuruluş 1935'te kurulan Maden Tetkik ve
Arama Enstitüsüne bağlandı. 1935'te Etibank kuruldu. 1937'de temeli atılan Kardemir Karabük Demir Çelik Fabrikası
1939'da hizmete girdi. 1937'de ilk kez demir madeni Divriği'de bulundu ve 1939'da işletmeye alındı. (bkz. Türkiye'de
madencilik) Ekonomi Planlaması 1930 senesinde düzenlenen Sanayi Kongresi'nde kalkınmanın gereğinin sanayileşme olduğu,
sanayileşmenin bir mecburiyet olduğu ve bu yolla iktisadi bağımsızlığın sağlanabileceği görüşü benimsendi. 1930'da
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 1932'de Başbakan İsmet İnönü başkanlığındaki bürokrasi kesiminden heyetlerin
Sovyetler Birliği ve İtalya'ya düzenlediği geziler Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve kültürel alanında etken oldu. Bu
dönemde Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği'nin uyguladığı planlama emekleri Türkiye'nin de ilgisini çekti. Avrupa'da
uygulanmakta olan politikaların kapitalizmin sorunlarına yönelik olduğu, çünkü Sovyetlerin uyguladığı (bkz. Birinci Beş
Yıllık Plan (Sovyetler Birliği)) merkezi planlama ile kalkınma modelinin Türkiye'nin ekonomik yapısına ve
gereksinimlerine daha yakın olduğu görüşü özellikle kadro hareketi arasında hakim oldu. Türkiye'de planlama
çalışmaları 1930'lu yıllarda devletçilik ilkesi kapsamında uygulamaya geçti. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı
çalışmalarına 1932'de Sovyetler Birliğinden Orlof başkanlığında gelen bir kurul ile başlandı. Plan, makro ekonomik bir
plan niteliği taşımamaktadır. Planın tek amacı sanayi sektörünün gelişmesini sağlayarak Türkiye'nin "kendine yeter" bir
ekonomi hâline gelmesidir. Plan kapsamında, dokuma (mensucat), madencilik (demir-çelik, bakır ve kükürt), kâğıt-karton
(selüloz), kimya-seramik (cam, çimento) olmak üzere beş temel alanda 23 yapınak kurulması hedeflendi. Planı tatbik rolü
1933'te kurulan Sümerbank'a verildi. Ayrıca Türkiye İş Bankası'da Şişecam ve Sömikok şeklinde yatırımların bir kısmını
üstlendi. Uygulamada olduğu 1934-38 yılları arasında planın başarıya ulaşmış olduğu görüşü hakimdir. "Üç beyaz" olarak
nitelenen dokuma, un ve şekerin üretimi için hafif endüstri gerçekleşti. 1929'da yüzde 9,6 olan sanayi sektörünün GSMH
içindeki oranı 1939'da yüzde 18'e yükseldi. Tarım sektörünün oranı yüzde 51,6'dan yüzde 39'a geriledi. Bu dönemde
sanayi kesiminin senelik büyüne hızı yüzde 6,87, ekonominin büyüme hızı yüzde 6 oldu. Birinci Beş Yıllık Kalkın
Planı'nda sağlanan başarıya istinaden İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarına 1936'da başlandı. İkinci planın
daha kapsamlı olması amaçlandı. Ara ve yatırım mallarının üretimine ehemmiyet verildi. Birinci plana ilave olarak
elektrik santralları, denizcilik gibi ek etkinlik alanlarına da planda yer verildi. Bu kez Sovyetler Birliği'nden değil
İngiltere'den borç alınması öngörüldü. II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla harp koşullarının Türkiye'yi de etkilemesi
nedeniyle ikinci beş yıllık plan kesintiye uğradı ve uygulanamadı. Osmanlı borçları antlaşmaları 22 Nisan 1933'de
Fransa ile "1933 Paris Borç İtilafnamesi" imzalandı. Savaş yılları Ana madde: II. Dünya Savaşı'nda Türkiye Türkiye II.
Dünya Savaşı'na girmemiş olsa da savaşın ağır koşullarını bilhassa ekonomik anlamda yaşadı.[36] Ekonominin daralması,
artan enflasyon, halkın alım gücünün düşmesi, ekmek benzer biçimde temel gereksinimlerin karneye bağlanması, vb.
Toplumsal yansımaları oldu. Genç nüfus tabanca dibine alındığından nüfusun büyük kısmı üreticilikten tüketici durumuna
geçti. Tarımsal üretim geriledi. Savaş koşullarında dış tecim geriledi. Ülkedeki üretim kapasitesini belli bir düzeyde
tutmaya gayret edildi. Refik Sayfam Hükûmeti döneminde mal kıtlığı ile savaşım ve haksız hasılatları engellemek
amacıyla 18 Ocak 1940 tarihindeki 3780 sayılı Millî Korunma Kanunu çıkarıldı.[37] Kanun ile Bakanlar Kuruluna geniş
yetkiler veriliyordu. Hükûmete, tarım ürümleri fiyatlarını atama, köylülere yaşadıkları yerim on beş km arasında olmak
kaydıyla amme yararına zorunlu emek verme mecburiyeti (bkz. Angarya), dört hektardan azca toprağı olan çiftçinin bir
çift öküzüne el koyma yetkisi, endüstri müesseselerinin neyi ve ne kadar üreteceğini tayin yetkisi benzer biçimde
yetkiler tanındı.[38] Kanuna uymayanlar ve haksız kazanç elde edenlerin yargılanması için ülke genelinde sekiz adet
Millî Konunma Mahkemesi açıldı. 1940'da fiyat artışları ve hububat kıtlığı nedeniyle kanunun tanımış olduğu imkanla
piyasayı denetleme uygulamasına geçildi. Fiyat artışları sebebiyle, çiftçinin ürününü piyasaya geç sürdüğü, tüccarın da
fiyat artışını bekleyerek mallarını depolarda beklettiği sebebi öne sürülerek 12 Şubat 1941 tarihinde çiftçinin mecbur
olarak elindeki hububat ürünlerini Toprak Mahsülleri Ofisi'ne satması kararı alındı. Buna karşın un sıkıntısının devam
etmesi nedeniyle 27 Kasım 1941 tarihindeki Resmi Gazete'de piyasaya çıkan karara bakılırsa buğday unundan pasta, kek,
poğaça, çörek, tatlı, vb. ürünlerin üretimi yasaklandı.[39] 18 Şubat 1941'de Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul,
Ankara ve İzmir'de ekmeğe yüzde 15 oranında arpa katılmasına geçildi. 6 Haziran 1941'de bu nispet yüzde 20 arpa ve
yüzde 30 çavdar olarak değiştirildi.[40] Ayrıca ekmeğe mısır unu ve patates katılması denemeleri de yapılmış oldu.[40]
11 Ocak 1942'de ilk olarak İstanbul'da, daha sonra Ankara olmak üzere ekmek karnesi uygulamasına geçildi. "Kara ekmek"
olarak tanımlanan ekmek miktarları, kişilerin yaşına ve yaptığı işe göre belirlendi. Günlük olarak, 7 yaşın altında
olan çocuklar için 187,5 gram, yedi yaş üzeri kişiler için 375 gram, ağır işlerde çalışanlar için 750 gram ekmek hakkı
tanındı.[41] Bu oranlar vakit içinde güncellendi. Ayrıca muhtaç kesimlerin parasız ekmek alabileceği karneler de
verildi[42] Kâzım Karabekir ondan sonra yayımlanan günlüklerinde ekmeğin karneye bağlanmasını şu laflarla aktarır:
« Erenköy'de ekmek derdi tekrar müthiş. Öğle vakti hâlâ fırının önü mahşer. Sebebi un gece yarısından sonrasında üçte
gelmiş. Ekmek de iğrenç. İçinde her şey var... Herkes işini gücünü bırakıp saatlerce fırının önünde ekmek alacağım diye
birbirini eziyor...[42] » (Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), Cilt 2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2009, s.
1252.) TMO'nun stoklarının artması ve fiyat istikrarının sağlanması neticesinde ekmek üretimi düzene girerek kıtlık
korkusu azalmaya başladı. 28 Mayıs 1946'da kısmen, 9 Eylül 1946'da ise tüm yurtta karne uygulaması kaldırıldı. Ekmek
satışının kısıtlama olmadan satışına izin verildi.[39] II. Dünya Savaşı yıllarında bir diğer uygulama 12 Kasım 1942
tarihindeki Resmi Gazete'te piyasaya çıkan Varlık Vergisi'dir.[43] 16 ay yürürlükte kalan tatbik ile 315 milyon lira
vergi öğrenim edildi. Bu tutarın yüzde 52'si gayrimüslimlere, yüzde 29'u müslümanlara, yüzde 19'u ecnebilere aitti.[44]
Varlık vergisi, günümüzde ekonomik değil, siyasal ve sosyal yönüyle tartışma mevzusudur. Kanunun uygulanması esnasında
durağan bir vergi oranı belirlenmemesi, bu nedenle gayrimüslimlerden daha yüksek miktarda vergi öğrenim edilmesi,
gerçekleşme eden verginin taksit olmaksızın tek seferde öğrenim edilmesi, peşin ödeyemeyen gayrimüslimlerin mallarını
satışa çıkarmasıyla bu malların piyasadan oldukça düşük değerde alıcı bulması, vergisini ödeyemeyen kişilerin
Erzurum'un Aşkale ilçesindeki Aşkale Çalışma Kampı'nda zorunlu çalışmaya tabi tutulması, başlıca eleştiri
konularıdır.[45] Öte yandan Varlık Vergisi, ekonomide hedeflenen başarıyı göstermedi. Ülkede karaborsanın azalmasını
sağlayamadı, enflasyon payı düşmedi, ek olarak ekonomik itimat ortamını zedeleyerek girişimciliği azalttı.
Gayrimüslimlerin yatırımlarını yurt dışına yöneltmesine neden oldu.[46] Savaş sonrası Savaş ondan sonra siyasal güç
ile ekonomik güç içinde tansiyon yaşandı. Hükûmet tarafından Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkarıldı ve topraksız
köylülerin toprak sahibi olması hedeflendi. Yasanın çıkmasına muhalif olan Adnan Menderes, Emin Sazak başta olmak
suretiyle bazı CHP üyeleri basın yöntemiyle hükûmete ağır eleştiriler getirince CHP yönetimi Adnan Menderes ve Fuat
Köprülü'yü partiden ihraç etti, bu karara karşı çıkan Celal Bayar ve Refik Koraltan istifa etti.[47] Bu dört isim
ülkedeki yoksulluğun ve kıtlığın nedenini yıllardır uygulanan devletçilik ilkesi olarak görüyordu.[47] 7 Ocak 1946'da
kurmuş oldukları Demokrat Parti 21 Temmuz 1946'da yapılan genel seçimlerde meclise girdi ve anti-devletçi ekonomi
modelini korumak için çaba sarfeden görüş TBMM'de temsil edilmeye başlandı. 1946 genel seçimleri sonrası dönem siyasal
istikrarsızlığın yaşandığı bir devre olarak bilinir. Dört yıllık bu zamanda kısa süreli dört hükûmet kuruldu. Siyasi
istikrarsızlık sebebiyle ekonomik sorunlara yönelme imkanı kalmıyordu.[48] Recep Peker hükûmeti en önce dış ekonomik
ilişilere yönelik realist bir döviz kuru politikasınını savundu. "7 Eylül Kararları" kararı 7 Eylül 1946'da Türkiye
tarihinde ilk kez yapılan devalüasyon sonucu ABD doları karşısında Türk lirası yüzde 50 devalüe edildi.[48] (bkz. Bizim
ülkemizde devalüasyon) Peker Hükûmeti'nin beklediği finansal yardım ABD'den gelmedi ve meydana getirilen devalüasyon
ekonomi çevrelerinden efkarı umumiye desteği bulamadı.[48] 1947 ve 1948'deki Cemal Saka hükûmetleri ve 1949'da
Şemsettin Günaltay Hükûmeti, muhalefetin ve İstanbul basınının anti-devletçi eleştirileri karşısında iş yapamaz hale
gelmişti.[48] 1940'lı yıllarda harp koşullarında meydana getirilen vergi düzenlemelerine rağmen toplanan vergilerin
kamu masraflarını karşılamaması sebebiyle çağdaş anlamda vergi düzenlemelerine gereksinim duyuldu. Buna yönelik 1949'da
ilk defa gelir vergisi kanunu, kurumlar vergisi kanunu ve vergi usul kanunu uygulamaları Türk vergi sistemine dahil
oldu. Türkiye, 45 ülkenin üyeliğiyle 27 Aralık 1945'te kurulan Uluslararası Para Fonu'na 1947'de üye oldu.[49] İlk
kredi 1947 yılının Nisan ayında 43 milyon dolar tutarında alındı.[50] 1950-1980 Demokrat Parti periyodu 1950'de CHP
seçimleri kaybedip iktidardan düştü ve daha liberal politikalar korumak için çaba sarfeden Demokrat Parti 1950'de
iktidara geldi. DP, siyaset karşıtı bir tutumla siyasette demokratikleşmeyi savunarak devletçilik karşıtı bir politika
izledi.[51] Demokrat Parti hükûmetinin ekonomideki başarısı sağlanan dış kaynaklarla tarımsal üretimin artması ve
ihracatın artışına dayanıyordu.[52] Altyapı yatırımları ve tarımda makineleşmenin artması, dış ticaret için dünyada
uygun konjonktürün olması ve artan ihracat, ekonominin hızla büyüyerek genişlemesini sağladı.[52] Siyasi anlamda ise DP
iktidarı bu durumu liberal ve hususi sektöre dayalı ekonominin başarısı olarak sunarak geçmişte devletçi politikaları
uygulayan CHP'yi eleştirme aracı olarak kullandı.[52] 1953'te ülkede döviz sıkıntısı yaşanmaya başladı. Krizin aslolan
nedeni dış borçlarla karşılanan ödemeler dengesinin artık sürdürülemez hale gelmesiydi.[53] Döviz sıkıntısı için dış
kredi kuruluşlarından kredi almak yerine "Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu", "Petrol Kanunu" gibi liberal yasalar ile
çözüm yolları arayan DP'nin bu çabası ehil dış kaynağı sağlamadı. Demokrat Parti iktidarının döviz sıkıntısı için bir
diğer hal çaresi ithal ikameci ekonomiye geçişi benimsemesiydi. Böylelikle 1953'ten 24 Ocak 1980 kararlarına kadar
ülkede uygulanacak olan ithal ikameci iktisat modeli başlamış oluyordu.[52] Devletçiliği eleştirerek iktidara gelen
Demokrat Parti KİT olarak malum Kamu İktisadi Teşekkülü kurarak "Demokrat Parti tarzı devletçilik" modeline geçti.[52]
Amerika tarafınca Türkiye'ye meydana getirilen ekonomik yardımlar 30 Haziran 1954 itibarıyla 495.848.000 dolar, 30
Haziran 1955 tarihi itibarıyla 601.025.000 dolara ulaştı.[54] Bunun dışında askeri yardımlar ise 1958 itibarıyla
1.700.000.000 dolara ulaştı.[54] Öte taraftan 1954'te Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın Amerika'ye yönelik yurt dışı
ziyaretinde 300 milyon dolarlık kredi talebi reddedildi.[54] Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarının aksine zaman
içinde dış kredi bulmak güçleşti. 1958 yılındaki borç krizi, dış finans kuruluşlarına bazı teminatlar verilerek borç
tecil anlaşması yapılmasıyla sonuçlandı.[55] IMF ile anlaşılan istikrar programı Türk ekonomi tarihinde 4 Ağustos
Kararları olarak bilinir. 1950-1960 yılları içinde Türkiye'nin dış borcu 227 milyon dolardan 1138 milyon dolara ulaştı
ve toplam dış borç miktarında dört kattan fazla bir yükseliş ortaya çıktı.[56] Bu dönemde daha ilkin etkinlik gösteren
kuruluşlar Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) kapsamına alındı ya da yeni KİT'ler kuruldu. PTT ve TCDD 1953'te KİT kapsamına
alındı. Toprak İskan İşleri Genel Müdürlüğü (1950), Denizcilik Bankası (1951), Et ve Süt Kurumu olan Et ve Balık Kurumu
(1952), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) (1954), Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) (1954), Devlet
Malzeme Ofisi (DMO) (1954), Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (bkz. Kardemir) (1955), Türkiye Selüloz ve
Kağıt Fabrikaları (SEKA) (1955), Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) (1957), Erdemir (1960) kuruldu.[57] 4 Ağustos
1958 kararları Ana madde: 4 Ağustos 1958 Kararları 1951'den itibaren Türkiye'nin borçlanma dönemi daha önce görülmemiş
bir hızla artmaya başladı.[58] 1952, 53,57, 58 yıllarında olmak suretiyle IMF'den 68,5 milyon dolar kredi
kullanıldı.[59] 1952-57 yılları arası Marshall planı kapsamında 81,2 milyon dolar,[60] Amerika EXIM Bank'tan 1954-60
yılları arası 56 milyon dolar,[60] ABD kaynaklı ajanslardan 1958-60 yıllarında alınan 43,5 milyon dolar,[59] IBRD'den
1952-53-57-58 yıllarında alınan 68,5 milyon dolar[59] kredi kullanıldı. 1950 sonunda 775 milyon Türk lirası olan amme
dış borç yükü 1960 sonucunda ortalama yüzde 800 oranında artarak 6 milyar 210 milyon Türk lirasına terfi etti.[61]
Borçların ödenemez hale gelmesiyle borç tecil yoluna gidildi ve cumhuriyet tarihinde ilk kere moratoryum ilan
edildi.[62] 4 Ağustos 1958'de açıklanan "Mali Islahat Kararları" adı verilen istikrar tedbirleri alındı. 20 Şubat
1959'daki bir meclis oturumunda karşıcılık partileri tarafından, enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrarı sağlamak
için alınan tedbirlerin memlekete oldukça pahalıya ve vatandaşa ağır fedakarlıklara, yeni külfetlere mal olduğu sadece
elde edilmiş neticelerin doygunluk edici olmadığı yorumu yapıldı.[63] Almanya'ya işçi göçü 31 Ekim 1961'de Türkiye ile
Batı Almanya içinde işgücü sözleşmesi imzalandı. Bu tarihten itibaren birçok Avrupa ülkesi ile ikili anlaşmalar
imzalandı: Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964, Fransa ile 1965 ve İsveç ile 1967’de ikili işgücü anlaşmaları
imzalandı. Sanayileşen Avrupa ülkelerinin iş gücü ihtiyacını karşılamaya yönelik imzalanan anlaşmaların Türkiye için
önemi ise ülkede devamlı yükselen işsizlikti. Göçlerin başladığı 1962'de bizim ülkemizde toplam işsiz sayısı
985.000'dir. Bu sayı 1967'de 1.440.000'e, 1971'de 1.562.000'e ve 1972'de 1.600.000'e çıkarak devamlı artış gösterdi.
İşsizliğin önemli bir sorun olduğu bu zamanda Millî Birlik Komitesi Almanya'da gelen teklifi cazip bularak kabul etti.
Stand-by düzenlemeleri Türkiye Uluslararası Para Fonu ile ilk stand-by düzenlemesini 1961'de imzaladı.[49] 1970'e
kadar bu anlaşmalar her sene yenilendi. 1970-78 yılları arasında bir anlaşma imzalanmadı. 1978-80 yıllarında birer
senelik anlaşmalar gerçekleşti.[49] Kalkınma planı Ana madde: Kalkınma planı 10 Ağustos 1970 kararları Ana madde: 10
Ağustos 1970 kararları Süleyman Demirel Hûkumeti, IMF'nin isteklerine daha fazla direnemeyerek 10 Ağustos 1970
kararlarını duyuru etti.[64] Adalat Partisi'nin uygulamaya koyduğu program, yüksek oranlı bir değer düşürme, (bkz.
Türkiye'de devalüasyon) ücretlerin yükseltilmemesi, ziraat fiyatlarının düşürülerek ziraat ürünlerinin
vergilendirilmesi, endüstri sektörünün desteklenmesi ile ihracatın artırılmasını hedefliyordu.[64] Programın
uygulanması toplumsal tepkiler ile karşılaştı.[65] Maaşların baskılanarak sendikal faaliyetlerin kısıtlanması işçi
kesiminin tepkisini çekti. Tarımsal desteklerin sermaye gruplarına yöneltilmesi ise toprak sahipleri ile zanaat-esnaf
kesiminin tepkisine neden oldu. Bu tepkiler en oldukca öğrenciler, meslek örgütleri, vb. Grupların yoğun alınması ile
gerçekleşen yürüyüşler olarak kamuoyuna yansıyordu. Ayrıca bu tepkilerin bir sonucu olarak da Adalet Partisi
içerisinden bir grup ayrılarak Millî Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu.[66] Yeni tüketim alışkanlıkları Demokrat Parti
dönemindeki liberal politikalar ile Amerikan şirketleri başta olmak üzere yabancı sermaye bizim ülkemizde yatırım
oluşturmaya başladı.[67] Ayrıca bazı Türk yatırımcılar yabancı firmaların temsilciliğini alarak Türkiye'de tecim ve
üretime geçti. Dönemin iş insanlarından Vehbi Koç, sahibi olduğu Otosan'ın Ford ile ortaklığı neticesinde 1960'da ilk
kamyon üretimini gerçekleştirdi.[67] 1966'da Anadol isminde otomobilin seri üretimine geçti. Yine Vehbi Koç tarafından
1955'te Arçelik kurularak Türkiye'de ilk defa 1959'da çamaşır makinesi, 1961'de buzdolabı üretimi gerçekleşti.[67] İşçi
hareketleri 1961 Anayasası hak ve özgürlükler açısından güçlüdür.[68] Çalışma hakkı, ücrette hakkaniyet sağlanması,
sendika kurma hakkı, toplu kontrat ve işbırakımı hakkı, toplumsal güvenlik hakkı, esenlik hakkı, öğrenim hakkı,
kooperatifçiliğin geliştirilmesi, tarımın ve çiftçinin korunması hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi temel
ilkeler anayasada yer buldu.[69] Siyasi özgürlüklerin getirdiği imkânlar işçi hareketlerinin toplum kesimlerinde
yayılmasını sağlamış oldu.[68] Türkiye İşçi Partisi'nin kurulmasıyla işçi hareketleri siyasal zemine de taşındı.[70]
Artan talebe eylemleri işçi hareketlerinin en mühim dinamiklerinden biri hâline geldi. 1963'te "Sendikalar Kanunu" ve
"Toplu İş Sözleşmesi ve Grev ve Lokavt Kanunu" yürürlüğe girdi.[68] Ancak işbırakımı sayısındaki artış, DİSK'in
kuruluşu ile sendikal rekabetin yaşanması, TÜRK-İŞ'in tek faal örgüt hâline getirmek ve diğer amaçlar nedeniyle 1970'te
Sendikalar Kanunu'nda değişikliğe gidilerek kanun hükümleri daraltıldı.[71] Bu kanunun görüşmeleri esnasında kanlı
çatışmalara dönüşen eylemler yapıldı.[71] (bkz. 15-16 Haziran Olayları) 1961-1963 şeklinde iki yıllık kısa bir sürede
yurt genelinde yoğun katılımlı işçi eylemleri yapılmış oldu: Beş bine yakın Sümerbank işçisinin yalınayak yürüyüşü (25
Kasım 1961), yüz binden fazla kişinin katıldığı Saraçhane Mitingi (31 Aralık 1961), Açların Yürüyüşü (3 Mayıs 1962),
Yapı-İş Sendikasının Zonguldak Ereğlisi'ndeki düzenlemiş olduğu miting ve işten atmalara karşı protestolar (12-13
Ağustos 1962) ve Kavel grevi (Ocak 1963).[72] Kentleşme ve göç 1950'li yıllara kadar köy ve şehir nüfusu oranında
ciddi bir değişim olmadı.[73] 1950-55 arası dönemde bizim ülkemizde ilk defa yüksek şehirleşme oranları görülmeye
başlandı.[73] Sanayileşme, tahsil, sıhhat ve altyapı hizmetlerinin yaygınlaşıp gelişmesi ve yüksek nüfus artış hızı
geleneksel ömür tarzlarının değişmesine ve kentleşmenin artmasına yol açtı.[74] 1960'da binde 28.5 ile Cumhuriyet
tarihinin en yüksek nüfus artış hızı gerçekleşti. Köylerden kentlere göçün de etkisiyle 1960'lı yıllarda ülke nüfusu
nicelik ve nitelik olarak değişmeye başladı.[75] (bkz. Türkiye demografisi) 1980 sonrası 24 Ocak 1980 kararları Ana
madde: 24 Ocak kararları Bankerler krizi ve bankacılık Bankerler krizi 5 Nisan Kararları Ana madde: 5 Nisan Kararları
Enflasyon hedeflemesi periyodu 2001 ekonomik krizi Ana madde: 2001 Türkiye ekonomik krizi Yeni Türk lirası 2008
ekonomik krizi 2008-2012 Küresel Ekonomik Kriz Yapısal sorunlar Yüksek enflasyon Kayıt dışı ekonomi ve vergi
politikaları İşsizlik Kapitalizm, üretim araçlarının hususi mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan
bir ekonomik sistemdir.[1][2][3] Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. Yüzyılda çıkmıştır. Kapitalizmin merkezindeki
özellikler hususi iyelik, sermaye birikimi, ücretli emek, gönüllü takas, bir fiyat sistemi ve rekabetçi pazarları
içerir.[4][5] Kapitalist piyasa ekonomisinde, karar verme ve yatırım finansal ve sermaye piyasalarındaki üretim
faktörleri sahipleri tarafınca belirlenir. Malların tutarları ve dağıtımı ağırlıklı olarak piyasadaki rekabet tarafınca
belirlenir.[6][7] Kapitalist ekonomi pratiği Avrupa'da 16. Ve 19. Yüzyıllar arasında kurumsallaşmıştır ama bazı
niteliklerine İlk Çağ'da da rastlanabilir, Orta Çağ döneminde de tüccar kapitalizminin erken biçimleri ortaya
çıkmıştır. Feodalizm sona erdiğinden beri kapitalizm Batı dünyasındaki egemen sistemdir, tüm dünyaya da İngiltere başta
olmak suretiyle Avrupa'dan yayılmıştır. Kapitalizm tanım özellikleri açısından iki farklı özelliktedir. Bunlardan
birincisi, üretimin salt kâr amacı güdümlenerek yapıldığı ve bu artı değerin de pazarda satıldığı büyük bir ekonomik
sistemin adıdır. Diğer tarif ise kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu
vurgulanır. İçindekiler 1 Kapitalizmin bakış açıları 1.1 Klasik politik ekonomi 1.2 Marksist
politik ekonomi 1.3 Weberci politik ekonomi 1.4 Alman Tarihçi Okulu ve Avusturya Okulu 2 Kaynakça
Kapitalizmin bakış açıları Klasik politik ekonomi Ekonomik düşüncedeki "klasik" anane Britanya'da 18. çağ nihayetinde
ortaya çıkmıştır. Adam Smith, David Ricardo ve John Stuart Mill benzer biçimde klasik politik ekonomistler paracı
ekonomide üretim, dağılım ve malların değişimi şeklinde konuların analizini yaparak yayımlamışlardır ve bu çalışmalar
günümüzdeki bir çok iktisadi çalışmanın da hâlen temelini oluşturmaktadır. Adam Smith Adam Smith'in Merkantalizmi
eleştiren ve "doğal özgürlüğün sistemi" mantığını açıkladığı Milletlerin Zenginliği kitabı klasik politik ekonominin
başlangıcı sayılır. Smith, bu meşhur kitabında geliştirdiği çeşitli kavramları açıklar ve bu kavramlar bugün de
kapitalizmle ciddi anlamda ilişkilendirilmektedir. Bu kavramların başlangıcında da piyasanın görünmez el metaforu
gelmektedir, şahsi çıkar tutkusunun istemsiz olarak toplum için de en üst düzeyde ortak bir fayda sağlayacağını
söylemektedir. Kendi zamanının tekellerini, gümrüklerini ve devletin getirdiği sınırlamaları eleştirmiştir ve piyasanın
en adil ve etkili yargıcı olacağını söylemiştir. Bu görüş, klasik politik ekonominin en önemli ikinci ve çağdaş çağı
etkileyen en mühim ekonomistlerden önde gelen David Ricardo tarafından da paylaşılmıştır. Ekonomi Politik ve Vergi
Prensipleri (1817) adlı kitabında, bir grubun bir malı göreceli olarak daha az maliyetle üretebildiği bir durumda
ticaretin ticaret yapan her iki taraf için de iyi mi yararlı olacağına dayanan Karşılaştırmalı üstünlükler kuramını
açıklar. Bu ilke serbest tecim anlayışını destek sunar. Ricardo, enflasyonun paranın ve kredinin niceliğindeki
değişmeyle yakından ilgili bulunduğunu da söylemiş, azalan verim kuramının da savunuculuğunu yapmıştır. Klasik politik
ekonomi anlayışı, hükûmetin ekonomiye müdahalesini en aza indirgemeyi savunan geleneksel liberalizm doktriniyle
yakından ilişkilidir. Marksist politik ekonomi Karl Marx, müstahsil güçler ve üretim ilişkilerinin belirli bir
tarihsel andaki ilişkileriyle üretim biçimini belirlediğini söyler, kapitalizm de üretim araçlarına ve sermayeye haiz
olan burjuva sınıfının çıkarına işleyen, onu meşru kılan bir sistemdir. Marx, metaların kullanım değeri ve piyasa
içindeki değişiklik kıymetini birbirinden ayırır. Marx'a bakılırsa sermaye, yeni bir meta üretmek amacıyla satın alınan
metanın yarattığı ekstra değişim değerinden oluşur. Emek gücünün kendisi kapitalizmde bir meta haline gelir, emek
gücünün değişim kıymeti ücret olarak yansır, fakat bu da paracı için ürettiği değerden daha azdır. Bu farklılık artı
değer yaratır ve kapitalistin kapital birikimini ve kârını oluşturur. Kapital adlı kitabında Marx, kapitalist üretim
biçiminin işçilerin yarattığı artı değere el koyma biçimiyle farklılaştığını yazar—bir önceki toplumlarda da artı
değere el konulurdu, fakat kapitalizm buna üretilen metaların satış kıymeti aracılığıyla el koyduğu için bir ilktir.
Sermaye sahibi veya burjuvanın çıkarına çalışan bu döngü de sınıf savaşının temelini oluşturur. Vladimir Lenin,
Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması (1916) çalışmasında Marksçı bakış açısını yenileyerek, kapitalizmin yeni
kaynaklar ve piyasalar bulmak amacıyla mecbur olarak tekelci kapitalizme - Lenin bu durumu buyuruculuk olarak da
tanımlıyordu - sebep olacağını, bunun da kapitalizmin son ve en yüksek aşamasını temsil ettiğini söylemiş oldu. Weberci
politik ekonomi Max Weber, 1917 Alman sosyolog Max Weber, kapitalizmin tanımlayıcı niteliklerinin anlaşılmasında büyük
bir etki yaratmıştır. Weber'e nazaran piyasa değişimi, üretime göre kapitalizmin daha belirleyici bir özelliğidir.
Kapitalist girişimler, önceki ekonomik sistemlerdeki faaliyetlerin aksine üretimi rasyonelleştirmişler, bu da
verimlilik ve üretkenliğin en üst seviyeye çıkarılması isteğidir. Weber, hemen hemen paracı ekonomiye geçilmediği
zamandaki çalışanların, loncadaki usta ile çırak benzer biçimde, şahsi ilişkilere dayanan emek harcamayı anladıklarını
söyler. Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu (1904-1905) adlı kitabında kapitalizmin, geleneksel ekonomik
hareketleri nasıl değiştirdiğinin izini arar. Rasyonel aktivitenin ruhu, paracı değişimi önleyen geleneksel
kısıtlamaları ortadan kaldırmış ve çağdaş kapitalizmin gelişmesini sağlamıştır. Bu ruh giderek tedavinin edilmiş bir
hukuka dayandırılmıştır, bunların içinde ücretli işçilerin alın terini yasal olarak satabilme "özgürlüğü", değişen
teknolojinin rasyonel ilkelere dayanan bir üretimin organizasyonunu sağlayabilmesi için desteklenmesi, işçilerin ev ve
iş yeri arasındaki hayatının kamusal ve özel ömür olarak ayrımının net olarak belirlenmesi sayılabilir. Bu yüzden Weber
kapitalizmi, Marx'ın aksine, üretim araçlarının değişmesinin birincil kararı olarak görmez. Onun yerine kapitalizmin
kökeni, politik ve kültürel dünyada ortaya çıkan yeni girişimcilik ruhunun yükselmesinde yatar. Protestan Ahlakı'nda,
bu ruhun doğuşunun da Protestanlığın, bilhassa Kalvinizmin yükselişiyle ilgili bulunduğunu söyler. Weber'e gore
kapitalizm, insanlık tarihinin en gelişmiş ve kompleks ekonomik sistemidir. İlerlemiş iş ortaklıkları, amme kredisi ve
uygar dünya bürokrasisi kapitalizmle yakından ilişkilidir. Yine de Weber kapitalizmin rasyonelleşmiş eğilimlerinin,
kültürel değerler ve kurumlar için potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ve insan özgürlüğünü bir "demir kafes
(stahlhartes Gehäuse)" içine sıkıştırabileceğini söyler. Alman Tarihçi Okulu ve Avusturya Okulu Alman Tarihçi Okulu'na
göre, kapitalizm esas olarak piyasalar için mevcud üretim teşkilatlarına dayanarak tanımlanır. Bu görüş Weber'le benzer
bir teorik temeli paylaşır ama para ve markete yapmış olduğu vurguyla ondan farklı bir yere konur. Alman Tarihçi Okulu
takipçilerine göre, geleneksel tutumsal hareket biçimlerinden kapitalizme geçiş, kredi ve para üzerindeki orta asır
engellemelerinin yerini kar güdüsüyle yakından ilişkili para ekonomisinin almasıyla ortaya menfaat. Ludwig von Mises
19. çağ sonlarına doğru Alman Tarihçi Okulu'ndan daha değişik bir yere oturtulan Carl Menger ile ortaya çıkan Avusturya
Okulu, sonraki jenerasyon takipçileriyle beraber 20. Yüzyılda da etkili olmuştur. Avusturya Okulu'nun öncülerinden
Joseph Schumpeter kapitalizmin "ister istemez her paracı teşebbüsün ergeç bu gelişime uymak zorunda olacağı" yaratıcı
yıkımına vurgu yapmıştır. Piyasa ekonomilerinin devamlı değişiklik geçireceği gerçeğine dayanan bu fikir, sürekli
yükselen ve düşen sanayilerin olacağını söyler. Schumpeter'in popülerleştirdiği bu düşünce, modern ekonomistleri
etkilemiştir ve ekonominin büyümesi için kaynağın küçülen sanayilerden gelişmiş sanayilere doğru akması gerektiği
sonucu çıkmıştır. Ama kaynağın düşen sanayilerden çekilmesinin, kurumsal direnmenin farklı biçimlerinden ötürü, güç ve
yavaş olacağını gerçeğini de belirtmişlerdir. Avusturyalı ekonomistler Ludwig von Mises ve Friedrich Hayek piyasa
ekonomisini 20. Yüzyıldaki planlı iktisat düşüncesine karşı savunmuşlardır. Sadece piyasa kapitalizminin karmaşık ve
çağdaş bir iktisat yaratacağını söylemişlerdir. Çünkü modern ekonomi, birbirinden fazlaca ayrı ve geniş bir mal ve
hizmetler düzeni, çok fazla tüketici ve şirket pozisyonu yaratır ve piyasa kapitalizmi dışındaki herhangi bir ekonomik
düzende malumat, o düzenin bilgiyi elinde tutabilme kapasitesini aşar ve bu da malumat ve iletişim problemi yaratır.
Arz ekonomisi düşünürleri Avusturya Okulu emekleri üstüne kurar ve "her arz kendi talebini yaratır" diyen Say Kanunu'nu
bilhassa vurgular. Türkiye'de yetiştirilen ziraat ürünleri, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'deki nüfusun büyük
çoğunluğu ziraat sektöründe çalışmaktaydı. Ancak bu dönemdeki tarım anlayışı daha fazlaca geleneksel yöntemler
eşliğinde yapılıyordu. Tarımın bu şeklide yapılmasında ülkenin yeni kurulmuş olması ve değişik dönemlerde değişik
devletlerle komple savaşlar yapmasından kaynaklanan ekonomik darlıktır. İlerleyen dönemlerde devletin ziraat
politikaları değişmiş ve daha değişik ziraat şekilleri uygulanmıştır. Bu değişik yöntemlerle beraber tarımda
makineleşme de artmıştır. Tarımda makineleşmenin artmasına paralel olarak da göçler yaşanmıştır. 1950-1960 yılları
içinde uygulanan ekonomi politikası ile çiftçiye verilen tarım kredileri artmıştır ve ziraat ürünleri için yüksek fiyat
politikası izlenmiştir. Genel olarak 1950'li yıllardan sonra Türkiye'de tarım arazilerinin genişletilmesi, makine
kullanımının artması ile sulama ve gübreleme gibi emekler hızlanmıştır. Türkiye'de tarımsal faaliyetler ve buna bağlı
olarak da yetiştirilen tarımsal mamüller bölgeden bölgeye göre farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların temel
nedenleri içinde Türkiye'nin eğimli ve yüksek bir arazi yapısına sahip olması başta gelmektedir. Türkiye'nin özel ve
matematik konumu tarımsal faaliyetleri kısıtlamasına sebep olduğu benzer biçimde muhtelif bulunmasına da katkı
sağlamaktadır. Türkiye'nin orta kuşakta bulunması ve dört mevsimi yaşaması da tarımsal çeşitliliği artıran
etmenlerdendir. Bizim ülkemizde aktif nüfusun 1/4'ü ziraat sektöründe çalışmakta ve ulusal gelirin yüzde 10'u tarımsal
faaliyetlerden sağlanmaktadır. Türkiye'de ekili dikili anlarda en fazlaca tahıllar, hemen sonra ise endüstri bitkileri
ile sebze ve baklagiller gelmektedir. Türkiye'de yetiştirilen fındık, fıstık, incir, üzüm, tütün ve çeşitli sebze
meyveler ihracatta pay sahibidir. Ayrıca Türk sanayisi de çoğunluklu olarak ham maddesi tarımsal faaliyetlere dayanan
ürünlerden oluşmaktadır. Bizim ülkemizde tarımı destekleyen kayda değer kuruluşlara Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Toprak Mahsulleri Ofisi ve Ziraat Bankası örnek verilebilir.[1][2][3][4][5] İçindekiler 1 Bölge özelliklerinin
tarıma etkisi 2 bizim ülkemizde tarımı etkileyen faktörler 2.1 İklim 2.2 Yerşekilleri 2.3
Sulama 2.4 Gübreleme 2.5 Makineleşme 2.6 Miras kavgaları 3 Türkiye'de yetiştirilen tahıl
ürünleri 3.1 Buğday 3.2 Arpa 3.3 Çavdar ve yulaf 3.4 Mısır 3.5 Pirinç
(çeltik) 3.6 Fotoğraf galerisi 4 bizim ülkemizde yetiştirilen endüstri (endüstri) bitkileri 4.1
Tütün 4.2 Pamuk 4.3 Şeker pancarı 4.4 Çay 4.5 Haşhaş 4.6 Keten ve
Kenevir 4.7 Fotoğraf galerisi 5 Türkiye'de yetiştirilen yağ bitkileri 5.1 Zeytin 5.2
Ayçiçeği 5.3 Soya fasulyesi 5.4 Yer fıstığı ve susam 5.5 Fotoğraf galerisi 6 Türkiye'de
yetiştirilen baklagiller 6.1 Mercimek 6.2 Nohut 6.3 Fasulye 6.4 Bezelye 6.5
Fotoğraf galerisi 7 bizim ülkemizde yetiştirilen meyveler 7.1 Fındık 7.2 Turunçgil 7.3
İncir 7.4 Elma 7.5 Üzüm 7.6 Kayısı 7.7 Ceviz 7.8 Kivi 7.9 Diğer
meyveler 7.10 Fotoğraf galerisi 8 Kaynakça 9 Dış linkler Bölge özelliklerinin tarıma etkisi Ana madde:
Türkiye coğrafyası Türkiye'nin şark kesimlerinin dağlık ve engebeli olmasından ötürü bu yörelerdeki tarım alanları
sınırı olan olmuştur. Erzurum, Kars ve Hakkâri benzer biçimde yerler bu tanıma örnek gösterilebilir. Bu bölgedeki
ziraat faaliyetleri çoğu zaman dağların içinde kalan alçak olan ovalarda yapılmaktadır. Yükseltinin fazla olması, yaz
mevsiminin kısa, kış mevsiminin uzun olması ve bunlara bağlı olarak yıllık güneşlenme süresinin kısa olması da tarımsal
faaliyetleri sınırlandırmıştır. Bu bölgelerde tarıma alternatif olarak hayvancılık sektörü gelişmiştir. Bu yörelerde
yaşayan insanoğlu, bozkırların geniş yer kapladığı alçak yerlerde küçükbaş; çayırların geniş yer kapladığı yerlerde ise
büyükbaş hayvancılıkla ilgilenmektedir. Genellikle mera hayvancılığı daha fazla görülür. Türkiye'nin güneyinde iklim
şartlarının elverişli olması çeşitliliği artırmıştır. Bu bölgelerde buğday hasadından sonrasında mısır ve soya
fasulyesi gibi ürünler ekilmektedir. Tarım yapmak için uygun olan bu bölgelerde hayvancılık faaliyetleri de
yapılmaktadır. Bu yörelerde hayvancılık faaliyetleri başta kıl keçisi olmak üzere küçükbaş hayvancılık üzerinedir.
Türkiye'nin güneydoğusunda ise GAP ile sulu tarıma geçilmiştir. Bu proje ile daha önce burada yetiştirilmeyen ürünlerin
de yetiştirilmesine olanak sağlamıştır. Bu proje öncesinde pamuk en çok Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetiştirilirken bu
proje hemen sonra en fazla Güneydoğu Anadolu bölgesinde yetiştirilmeye başlanmıştır. GAP'ın ulaşmadığı bölgelerde ise
nadas uygulaması yapılmaktadır. Orta Anadolu'da ise genel geçim deposu hayvancılık ve tahıl üretimi üzerinedir. Bu
bölgede yer yöntemleri mütevazı olduğu için makineli ziraat yapılmaktadır.[5][6] Türkiye'de tarımı etkileyen faktörler
Türkiye'nin özel ve matematik konumu muhtelif yönlerden tarımsal faaliyetleri etkilemektedir. Bunların haricinde yıkıcı
olan beşeri faaliyetler de tarımsal anlamda farklılıklara sebebiyet vermektedir.[4][5][7] İklim Ana madde: Türkiye'deki
iklim çeşitleri Türkiye orta dönem ülkesi olduğu için iklim özellikleri farklılıklar gösterir. Doğu Anadolu
Bölgesi'nde karasal iklim, İç Anadolu Bölgesi'nde step iklimi, ve bölge adına gore isimlendirilmiş Akdeniz iklimi ve
Karadeniz iklimi bölgelerde hakim olan organik faktörlerdir. Karadeniz bölgesi en oldukca yağış alan bölgedir.
Özellikle Doğu Karadeniz ayrımında olan Rize şehri, senelik ortalama yağış miktarında ilk sıradadır. Karadeniz
ikliminde her mevsimin yağışlı olmasında ötürü bu bölgenin yağış diyeti düzenlidir. Bu bölgede en fazla Fındık, çay,
mısır ve tütün yetişir. Ayrıca kışların ılık geçmesinden dolayı dağların bakı durumuna paralel olarak güney yamaçlarda
turunçgil de yetiştirilir. Akdeniz bölgesinde ise kışlar yağışlı yazlar ise sıcak ve nemli geçmektedir. Bu bölgenin
yağış rejimi düzensizdir. Genellikle kış ılıklığı isteyen zeytin ve turunçgiller bu bölgede yetiştirilmektedir. Türkiye
kuzeyden ve güneyden yüksek sıra dağlara sahip olduğu için dağların bakımı durumu da tarımı etkilemektedir. Türkiye'de
ve Kuzey Yarımküre'deki tüm dağların güney yamaçları bakı etkisindedir. Bakı etkisinde olan bölümlerde ısı ve rutubet
yüksektir. Bu yamaçlar, ziraat ürünleri yetiştirmek için şimal yamaçlara göre daha idealdir. İç Anadolu bölgesi ise nem
ve ısı açısından yetersizdir. Bu bölgedeki Tuz golü ve çevresindeki iller oldukça azca yağış almaktadır. En fazla
yağışı sonbaharda alan bu bölgenin yağış diyeti de düzensizdir. Düşük sıcaklara dayanıklı olan elma ve üzüm şeklinde
ürünler iç kesimlerde yetiştirilen tarımsal ürünlere misal verilebilir. Ayrıca İç kesimlerdeki tarımsal üretim alüvyal
ovalarda ve vadilerde yoğunlaşmıştır. Yerşekilleri Türkiye üçüncü jeolojik zamanda oluşmuş genç bir arazi yapısına
sahiptir. Türkiye'nin genç bir araziye sahip olmasından ötürü akarsular hemen hemen balans profiline ulaşmamıştır.
Ülkenin yükseltisi ise batıdan doğuya doğru artmaktadır. Akdeniz bölgesinde karstik araziler yaygındır. Bu bölgedeki
sıra dağlar, tıpkı Karadeniz'de olduğu şeklinde deniz etkisinin iç kesimlere ulaşmasını engellemektedir. Deniz etsinin
iç kesimlere ulaşmaması ve yükseltin fazla olmasından dolayı İç Anadolu'da tarımsal üretim dar bir alana sıkışmaktadır.
Bizim ülkemizde yerşekillerinin engebeli olması ve toprağın ince olması meydana getirilen tarımsal faaliyetleri düz
ovalarda ve vadilere sıkıştırmıştır. Akarsuların etken olduğu delta yerleri ise tarımsal üretim için yararlıdır. Ayrıca
tarım için mühim olan ulaşım ağları ise bu engebeli alanlardan dolayı farklılık göstermektedir. Tarımda sulama Sulama
Türkiye tarımını etkileyen en mühim sorun sulamadır. Türkiye genel hatlarıyla yarı kurak iklim şartlarının tesiri
altındadır. Ülke topraklarının büyük bir kısmının Asya'da olması da yazların sıcak ve kurak geçmesinde etken olmuştur.
Sıcaklık ortalamalarının fazla olması tarımdaki su ihtiyacını daha artırmıştır. Türkiye'de sulanabilen toprakların
oranı yüzde 25'e yakındır. Sulama imkânlarının fazla olduğu yerlerde, bu imkânın fazla kullanılması ise toprak verimini
düşürmektedir. Tarımda sulama sıkıntısı çeken bölgelerin başlangıcında İç Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi
gelir. Ege Bölgesi'ndeki Menteşe yöresi de sulama ihtiyacının fazla olduğu yerlerdendir. Sulamada sorun yaşamayan tek
bölge ise Karadeniz Bölgesi'dir. Tarımda sulama ihtiyacı kadar, mevcud suyun bilinçli bir halde kullanılması da öteki
faydalı etkenlerdendir. Gübreleme Tarımda gübreleme topraktaki eksik minerallerin giderilmesine yöneliktir. Genellikle
sulamadan sonra verimi artırabilmek için gübreleme yapılmaktadır. Gübreler doğal ve suni (suni) olmak üzere iki
çeşittir. Türkiye'de hayvancılığın gelişmesi ile gübreleme arasında rabıta vardır. Özellikle hayvan dışkıları naturel
gübre olarak kullanılmaktadır. Fakat hayvan dışkılarının (tezek) kurutularak yakılması, bu gübreleme olanığını
azaltmaktadır. Suni gübreler ise ekonomik anlamda çiftçiye daha masraflı gelmektedir. Ayrıca tarımda suni gübrelerinin
bilinçsiz bir şeklide kullanılması çevreye zarar vermektedir. Bizim ülkemizde gübre ihtiyacını çoğu zaman dışarıdan
ithal eden bir ülke konumundadır. Makineleşme Tarımda makineleşme Tarımda makineleşmenin temelleri sanayi devrimine
dayanmaktadır. Toprağın kısa sürülmesi ve hasadın yapılması makinelerle ile daha kolaydır. Bizim ülkemizde,
cumhuriyetin ilk yıllarında insan ve hayvan gücüne dayalı geleneksel bir ziraat sektörü oluşmuştur. 1950'li yıllardan
sonra ise makineleşme artmıştır. Makineleşmenin etkisiyle ekili alanların payı artmış ama buna ters olarak da
hayvanların otlak alanları azalmıştır. Bu sebeple tarımdaki makineleşme dolaylı olarak hayvancılığı da etkilemiştir.
Ayrıca tarımdaki makineleşme ile iş gücüne duyulan ihtiyaç azaldığından kırsal kesimden kentlere doğru göç hareketleri
yaşanmıştır. Türkiye tarımındaki makineleşme daha oldukça düz alanlarda gelişmiştir, dağlık ve engebeli olan bölgelerde
ise makineleşme oranı daha azca olmuştur. Miras kavgaları Türkiye'deki kırsal alanlarda toprağa bağlı olarak aile
bireyleri arasında anlaşmazlıklar olmaktadır. Bu anlaşmazlıklar sonucunda tarım toprakları gerçek sahibi aile fertleri
arasında paylaşılmaktadır. Bu paylaşım ile kişilere düşen minik topraklardan elde edilmiş gelir ile tarıma olan ilgi
azalmaktadır. Türkiye'de yetiştirilen tahıl ürünleri Buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır ve pirinç şeklinde ürünler
tahıllar grubuna girmektedir. Tahıllara "hubutat" da denmektedir. Bizim ülkemizde en çok ekim alanına sahip olan ve en
fazla üretilen ziraat ürünleri yüzde 56 ile tahıllardır. Tahılların temel besin deposu olması, Türkiye ikliminin tahıl
üretimine müsait olması ve nüfus artışına bağlı olarak tahıl ihtiyacının da artması, Türkiye'de tahıl üretimini artıran
etkenlerden olmuştur.[1][3][5][6] Buğday bizim ülkemizde en fazla üretilen tarım ürünüdür. Buğday, filizlenme
döneminde yağış, olgunlaşma döneminde ise sıcaklık ve kuru havaya ihtiyaç duymaktadır. Türkiye'deki yaz yağışları ve
yükseltiye bağlı olarak var olan düşük sıcaklıklar buğday üretimini kısıtlamaktadır. Türkiye'de her mevsim yağışlı olan
Doğu Karadeniz bölgesi ile düşük ısı ortalamasına haiz olan Kuzeydoğu Anadolu hariç her yerde buğday üretimi
yapılabilmektedir. Buğday üretimi en çok İç Anadolu Bölgesi'nde yapılmaktadır. Bu bölge haricinde Marmara, Akdeniz ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde de buğday üretimi yaygındır. Yetiştirilen buğdaylar, Akdeniz'de mayıs, İç Anadolu'da
temmuz ve Doğu Anadolu'da ise ağustos ayında hasat edilmektedir. Arpa bizim ülkemizde buğdaydan sonra en oldukça
üretilen tahıl türüdür. Arpanın yetiştirilme şartları buğday ile paralellik göstermektedir. Arpa, buğdaya gore daha
kısa bir vakit diliminde yetişir. Arpa üretimin yarıya yakını Türkiye'nin iç kesimlerde yapılmaktadır. Arpalar hayvan
yemi ve bira sanayisinde kullanılır. Arpa bitkilerinin boyu 35 ile 100 cm arasında değişmektedir. Türkiye, Gıda ve
Tarım Örgütü'nün (FAO) 2013 verilerine bakılırsa 7.9 milyon ton arpa üretimi ile dünyada 6. Sıradadır Çavdar ve yulaf
Tahıllar grubundan olan çavdar ve yulaflar hem hayvanlara yem olarak hem de bisküvi yapımında kullanılır. Çavdar ve
yulafın üretim miktarı öteki tahıllara göre daha azdır. Çavdarlar ve yulaflar soğuğa dayanıklıdır ve yüksek kesimlerde
daha fazla yetiştirilir. Çavdar, 1-2 metreye kadar uzanan boylarıyla arpalara çok benzemektedir. Türkiye çavdar
üretiminde dünyada 7. Sıradadır. Mısır Mısır sıcak ve nemli iklim bölgelerinde yetişmektedir. Son yıllarda Türkiye'de
gelişen sulama imkânlarıyla da yetiştirildiği alanlar genişlemiştir. Mısır üretimi Karadeniz ve Marmara bölgelerinde
organik olarak, diğer bölgelerde ise sulama ile yetiştirilmektedir. Bizim ülkemizde yağ sanayisinde de kullanımı ile
beraber Akdeniz Bölgesi'nin kıyı kesimlerinde daha oldukça yetiştirilmeye başlanmış ve üretimde ilk sırayı bu bölge
almıştır. Bizim ülkemizde 2015 senesinde 4,6 milyon ton üretilmiş, 2015 senesinde ise 5,9 milyon seviyesine
ulaşmıştır. Pirinç (çeltik) Kök sistemi bolca suya ihtiyaç duyan bu tahıl türü çoğu zaman su içerisinde yetişir. Kurak
yerlerde ise sulama ile üretimi yapılmaktadır. Bizim ülkemizde yeraltı suyunun yüzeye yakın olduğu bölgeler ile ova ve
akarsuların vadi tabanlarında yetiştirilmektedir. Başta Meriç havzası olmak üzere Bafra, Çarşamba ovaları, Çukurova'nın
alt kesimleri, Amik Ovası, Tosya Ovası ve GAP ile beraber Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde üretimi yapılmaktadır. Dünyada
en fazlaca pirinç üretimi Güneydoğu Asya'da, bilhassa de Muson Asyası'nda yapılmaktadır. Fotoğraf galerisi
Buğday Buğday taneleri Buğday tarlası Mısır Pirinç üretimi Türkiye'de yetiştirilen sanayi (sanayi)
bitkileri Üretilip hasat edildikten sonra direkt doğruya kullanılmayan ve değişik sanayi kurumlarında işlendikten
sonrasında ürün olarak kullanabilen bitkilere sanayi bitkileri denir. Endüstri bitkileri içinde bizim ülkemizde en
fazla ekili dikili alana sahip ürünler: pamuk, ayçiçeği, ve şeker pancarıdır.[1][3][4][5] Tütün Kıraç topraklarda daha
iyi yetişen ziraat ürünüdür. Tütün olgunlaşma döneminde rutubet ve sıcaklığa ihtiyaç duymaktadır. Sigara, puro ve kimya
sanayisinde ham madde olarak kullanılmaktadır. Yetiştirilen tütünler kurutularak işlenir. Türkiye'de iklim ve toprak
şartlarına göre farklı bölgelerde tütün üretimi yapılmaktadır. Ege Bölgesi'nde: Manisa, İzmir, Denizli, Aydın, Uşak
Muğla, Marmara Bölgesi'nde; Balıkesir, Bursa, Karadeniz Bölgesi'nde; Samsun, Doğu Anadolu Bölgesi'nde Bitlis, Muş,
Malatya, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Adıyaman, Akdeniz Bölgesi'nde; Hatay ve çevresi tütün üretimi yapılan başlıca
alanlardandır. Bizim ülkemizde tütün üretimi devletten alınan yasal izinle yapılmaktadır. Türkiye, Gıda ve Tarım
Örgütü'nün 2005 verilerine bakılırsa dünyada en fazlaca tütün eken 6. ülke konumundadır. Pamuk Yetişme döneminde bolca
su, olgunlaşma döneminde ise ısı ve kuru hava isteyen tarım ürünüdür. Pamuk alüvyal topraklarda daha basit
yetişmektedir. Hasat döneminde yağış olan iklim bölgelerinde erişmesi kısıtlı olmuştur. Buna örnek olarak Karadeniz
kıyıları verilebilir. Ayrıca uzun bir yaz dönemi isteyen pamuk, iç kesimlerde, özellikle de yükseltisi fazla olan
yerlerde üretimi yapılamaz. Türkiye'de pamuk üretimi en fazlaca Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapılmaktadır. Bu bölgeyi
Kıyı Ege, Akdeniz ve Doğu Anadolu yerleri takip etmektedir. Pamuktan elde edilen lif, tohum ve küspe, endüstri
faaliyetlerinde de kullanılır. Çekirdeğinden ise yağ üretimi yapılır. Türkiye, Gıda ve Tarım Örgütü'nin 2011 verilerine
gere dünyada en fazlaca pamuk üreten 7. ülke konumundadır. Şeker pancarı Şeker pancarı ilkbahar döneminde yağış, yaz
döneminde ise sıcak bir hava ve sulama ister. Şeker pancarının suyundan şeker elde edilirken posasından ise küspe elde
edilir. Şeker pancarı hasat edildikten derhal sonrasında işlenmesi gereken bir ziraat ürünüdür. Bizim ülkemizde 1926
senesinde Uşak ve Alpullu'da kurulan şeker fabrikaları ile beraber şeker üretimi de ivme kazanmıştır. Şeker pancarı
bizim ülkemizde en oldukca İç Anadolu Bölgesi'nde üretilmektedir. Yetiştirildiği öteki yerler ise: İç Batı Anadolu,
Orta ve Batı Karadeniz, Marmara ve Doğu Anadolu Bölgesi'dir. Yaz yağışlarının fazla olduğu Karadeniz Bölgesi'nde ve
sıcaklık ile buna paralel olarak da sulama ihtiyacının fazla olduğu Güneydoğu Anadolu bölgesindeki üretimi kısıtlıdır.
Ayrıca Ege Bölgesi'nin alt kesimlerinde daha fazla gelir sağlayan tarım ürünleri üretildiği için bu bölgede de şeker
pancarı üretimi azdır. Pancar atıkları hayvanlara yem olarak da verilmektedir, bu sebepten şeker fabrikalarının
çevresinde besicilik faaliyetleri gelişmiştir. Türkiye, Gıda ve Tarım Örgütü'nün 2013 verilerine gore dünyada en fazla
şeker pancarı üreten 5. ülke konumundadır. Çay Yaprakları için üretilen bitkidir. Çay bitkisi yıkanmış ve kireçsiz
topraklarda, ayrıca da bol yağışın olduğu, nemli, bulutlu ve serin iklim bölgelerinde yetişmektedir. Tarım için
üretilen çay bitkisinin boyu 1 ile 1,5 metre arasında değişmektedir. Bizim ülkemizde çay bitkisinin erişme alanı
kısıtlıdır. Doğu Karadeniz'de Rize şehri başta olmak suretiyle Trabzon, Giresun ve Artvin'de çay üretimi yapılmaktadır.
Rize şehrindeki fabrikalarda çay yaprakları fermante edilerek (kurutularak) işlenmektedir. Türkiye'de çay üretimi
1940'lı yıllardan sonra ivme kazanmış 1971 yılında ise çayın üretimini ve standardını test etme amacıyla Çay Kurumu
(Çay-Kur) kurulmuştur.[kaynak belirtilmeli] Haşhaş Haşhaş, yaz aylarının sıcak geçmiş olduğu ve orta derecede yağış
alan yerlerde yetişmektedir. Haşhaş kapsülünden afyon isminde uyuşturucu, tohumlarından yağ, küspesinden ise hayvan
yemi elde edilmektedir. Bizim ülkemizde haşhaş üretimi ise uzun yıllardır yapılmaktadır fakat bu üretim devlet iznine
bağlıdır. Üretilen haşhaşın yüzde 90'ı tıbbi amaçlı olarak ihraç edilmektedir. Bizim ülkemizde en fazla
Afyonkarahisar'da üretilmektedir. Keten ve Kenevir Keten tropikal iklim bölgelerinde yetişmektedir. Ketenin
liflerinden kumaş ve kot bezi yapılırken, tohumundan ise boya sanayisinde kullanılan bezir yağı elde edilir. Kenevir
lifleri ise sert bir yapıya sahip olduklarından çuval ve gemi halatı yapımında kullanılır. Türkiye'de keten ve kenevir
üretimi en fazlaca Batı Karadeniz'de Sinop, Kastamonu, Zonguldak çevresi ve Marmara'nın Kocaeli ilinde üretilmektedir.
Kenevir bitkisi uyuşturucu yapımında kullanıldığı için üretimi devlet iznine bağlıdır. Mayıs 2020'de Sakarya Büyükşehir
Belediyesi, Tarım AŞ bünyesinde Sakarya’da endüstriyel kenevir üretimine başlayacaklarını açıklamıştır.[8] Fotoğraf
galerisi Kurutulmaya bırakılmış tütün Pamuk Şeker pancarı Şeker pancarı Çay filizleri
Haşhaş tarlası Türkiye'de yetiştirilen yağ bitkileri Türkiye'de üretimi yapılan yağlı ve tohumlu bitkiler: Zeytin,
Ayçiçeği, Soya fasulyesi, Yer fıstığı, Anason, Gül ve Susam'dır. Bunlar arasında en fazla üretimi yapılanlar zeytin ve
ayçiçeğidir.[1][3][4][5] Zeytin Zeytin Akdeniz iklimine has bir nebat türüdür. Genellikle kışların ılık geçmiş olduğu
ve don olayının görülmediği kıyılarda üretimi yapılır. Meyvesi sofralık zeytin ve yağ olarak kullanılır. Türkiye'de,
Ege Bölgesi'nde yetiştirilenler daha çok yağlı zeytin üretimi olurken, Marmara'da yetiştirilenler ise sofralık zeytin
ayrımına girmektedir. Türkiye'de genel olarak bakıldığında ise en çok zeytin üretimi Ege Bölgesi'nde yapılmaktadır.
Güney Marmara, Akdeniz kıyıları, ve Kilis çevresi de zeytin üretiminin yaygın olduğu yerlerdir. Ayrıca mikroklima iklim
şartlarına bağlı olarak Çoruh-Kelkit vadisinde de yetişmektedir. Bizim ülkemizde zeytin üretimini negatif etkileyen
faktörlere: gübre yetersizliği, sırıkla çırpma yöntemiyle yapılan hasat ve budama hataları örnek verilebilir. Türkiye,
Gıda ve Tarım Örgütü'nün 2011 verilerine gore dünyada en çok zeytin üretimi meydana getirilen dördüncü ülke
konumundadır. Ayçiçeği Ayçiçeği ulaşma döneminde yağış, olgunlaşma döneminde ise sıcak hava koşulları talep eder.
Türkiye'de bitkisel yağ üretiminde en oldukça kullanılan ürün ayçiçeğidir. Ayçiçeği çerez (Ayçekirdeği) ve hayvan yemi
olarak da kullanılır. Türkiye'de bol yağış alan Doğu Karadeniz bölgesi hariç her yerde yetiştirilmektedir. Ayçiçeği
üretiminin yüzde 70'i Marmara Bölgesi'nde bulunan Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Bursa ve Balıkesir illerinde
yapılmaktadır. İç Anadolu ve ve Orta Karadeniz bölgesi ise ayçiçeği üretimi meydana getirilen diğer bölgelerdir.
Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Doğu Anadolu'da ise üretimi kısıtlıdır. Soya fasulyesi Soya fasulyesi protein bakımından
zengindir. Yağ üretiminde kullanılmasının dışında kuru ve yaş sebze olarak da kullanılır. Tavuklara yem olarak da
verilmektedir. Sanayide geniş kullanım alanına haizdir ve ekildiği bölgelerde azot miktarını artırarak toprak verimini
etkilemektedir. Türkiye'de organik yetiştirme alanları: Orta ve Doğu Karadeniz bölümüdür fakat bu bölgelerde daha
oldukça fındık ve çay üretimi yapıldığından, soya fasulyesinin buralardaki üretimi azalmıştır. Soya fasulyesinin ulaşma
süresi kısa olduğundan Çukurova, Antalya Ovası ve Ege kıyılarında ise tali ürün olarak yetiştirilmektedir. Yer fıstığı
ve susam Yer fıstığı sıcak ve nemli iklim bölgelerinin gevşek topraklarında yetişmektedir. Hem kuru yemiş bununla
beraber yağ sanayisinde kullanılmaktadır. Türkiye'de yer fıstığı üretiminin yüzde 90'ı Akdeniz Bölgesi'nde
yapılmaktadır. Osmaniye ve Adana yer fıstığı üretiminde öne çıkan şehirler arasındadır. Susam ise daha fazlaca Marmara,
Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'da üretilmektedir. Susamın tohumundan yağ elde edilirken ayı zamanda tahin, pasta,
bisküvi ve simit yapımında da kullanılır. Fotoğraf galerisi Zeytin ağacı Ağaç dalındaki olgunlaşmamış
zeytin Ayçiçeği Ay çekirdeği Susam Simit üzerindeki susamlar Susam hasım bizim ülkemizde
yetiştirilen baklagiller Fasulye, bakla, nohut, soya, mercimek, bezelye benzer biçimde ürünlerden doğar. Daha çok kuru
şeklide tüketilmekte olup Türkiye'nin iç ve dış ticaretinde pay sahibidirler. Türkiye 1980'li yıllardan itibaren
baklagil üretiminde ivme kazanmıştır. Bu ivmenin nedenler içinde nadas alanlarının kısıtlanması ve kırsal kesim
projelerinin desteklenmesi misal verilebilir. 2005 yılı istatistiklerine göre Türkiye'de bulunan 28.6 milyon hektarlık
ziraat arazisinin 18.7 milyonluk hektarında tarla ürünleri yetiştirilmektedir. 18.7 milyonluk alanın yüzde 6.2'sinde
yemeklik baklagiller yetiştirilmektedir. Bakliyat üretiminde nohut ilk sırada yer verilmiştir, arkasından da sırasıyla
mercimek, fasulye, börülce ve bezelye gelmektedirler.[1][3][4][5] Mercimek Mercimek yetişme döneminde yağış,
olgunlaşma döneminde ise sıcak ve kuru bir hava talep eder. Bizim ülkemizde kırmızı mercimek en fazlaca Güneydoğu
Anadolu'da, yeşil mercimek ise İç Anadolu'da üretilmektedir. Mercimekler yüksek protein içerdiklerinden insan gıdası
olarak çok fazla tüketilir. Harman edilen mercimekler selektörleme işlemiyle içerisindeki yabancı maddelerden
arındırılır. Bizim ülkemizde baklagiller arasından en fazla mercimek ve nohut üretilir. Nohut Nohut yarı kurak iklim
bölgelerinde yağmura bağlı olarak yetişir. Bizim ülkemizde baklagiller içinde en çok yetiştirilen üründür. Ani
soğuklara ve sert kışlara karşı hassastır. Türkiye'de nohut ekimi en erken ilkbahar mevsiminde yapılır. Nohut üretimi
en çok İç Anadolu, İç Ege ve Güneydoğu'da yapılır, ayrıca ihracatta hisse sahibidir. Fasulye Fasulye yükseltisi 1500
metreyi geçmeyen ve yazları sulanabilen bölgelerde yetiştirilir. Fasulye ılık iklim sebzesi olarak da bilinir.
Yetiştirildiği bölgelerde sıcaklığın 2 yada 3 dereceye kadar düşmesi fasulyeye zarar verir. Türkiye'nin kıyı
bölgelerinde sulanabilen alanlarda yetişirken, iç bölgelerde ise akarsu boylarında fasulye yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Fasulyeler de tıpkı mercimekler gibi protein bakımından zengindir ve insan gıdası olarak
kullanılmaktadır. Bezelye Bu alt antet 1 tarihinden beri geliştirilmeye gereksinim duyuyor. Bu alt başlığın
geliştirilmesi gerekiyor. Bezelye de tıpkı diğer baklagillerde olduğu gibi insan gıdası olarak kullanılır.
Protein,karbonhidrat, A, B ve D vitaminlerince zengindir ve birçok çeşidi vardır. Fotoğraf galerisi Kırmızı
mercimek Yeşil fasulye Beyaz fasulye Bezelye bizim ülkemizde yetiştirilen meyveler bizim ülkemizde
iklim çeşitliliğine bağlı olarak farklı meyve türleri yetişmektedir. Birçok meyvenin anavatanı olmakla birlikte
bazılarının da üretiminde dünyada ön sıralarda gelir. Bizim ülkemizde meyve bahçeleri ekili-dikili alanın sadece yüzde
3'üne muadil gelmektedir.[1][3][5] Fındık Bol yağış alan serin bölgelerde yetişmektedir. Yetiştiği iklim bölgelerinde
kış sıcaklığı 5 ile 6 aşama arasındayken, yaz sıcaklığı ise 20 ile 25 aşama arasında değişmektedir. 0 ile 500 metre
yükseklikler arasında yetişir. Bizim ülkemizde en çok yetiştirildiği bölge Orta ve Doğu Karadeniz'in kıyı kesimleridir.
Bu bölgelerde kış sıcaklığın düşmüş olduğu zamanlarda fındık üretimi de negatif etkilenmektedir. Doğu Karadeniz'de
bulunan Rize'de çay üretimi fazla olduğundan fındık üretimi sık tercih edilmez ama Ordu, Giresun ve Trabzon'daki fındık
üretimi fazladır. Türkiye'de fındık üretimi oransal olarak yüzde 80 ile Karadeniz ve yüzde 20 ile Marmara Bölgesi'nde
yetiştirilir. Türkiye fındık üretiminde dünyada ilk sırada gelir ve üretilen fındığın çoğu ihraç edilir. Türkiye fındık
üretim alanları üç ana gruba ayrılır. I. Standart bölge: Giresun, Ordu, Trabzon, Rize, Artvin. Eski fındık erişme
alanlarıdır. Bu alanlarda fındık ocakları yaşlı, verim çok düşük, yıllık üretim değişimleri fazladır. II. Standart
bölge:Samsun, Sinop, Sakarya, Düzce, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Kocaeli. Daha genç, derin topraklı, tekniğine müsait
dikilmiş fındık bahçeleri yer alır. Verim çok yüksektir. III. Çerezlik bölge: Yukarıda sayılan standart alanın
dışındaki illerimizde kapsar. Üretim ve verim fazla değildir, yakın çevresinde tüketilir, istatistiklere dahil
edilmez. Dünyanın en büyük fındık alımı yapan şirketleri, üretimin Türkiye'nin tekelinden çıkması ve daha ucuza fındık
temini için, Arjantin, Gürcistan, Ermenistan gibi ülkelerde fındık yetiştirilmesine teşvik ve inceleme yapmaktadır.
İL 2009 2010 2011 2012 2013[9] 2014[9] 2009 yılı yüzde 'si ! 2012 kilogram/dekar
Ordu 91.758 206.605 122.050 150.414 178.357 84.874 18,4 66 Sakarya 84.012
94.520 50.200 114.172 64.540 84.865 16,8 167 Giresun 76.273 51.657 51.600
102.456 81.342 25.327 15,3 87 Samsun 71.656 82.055 76.650 93.502 69.392
65.011 14,3 106 Düzce 75.485 67.427 50.450 76.838 48.295 56.306 15,1 123
Trabzon 39.308 42.861 32.820 59.046 44.537 31.065 7,9 92 Zonguldak 21.291
23.852 21.700 24.144 19.105 30.148 4,3 103 Kocaeli 13.581 11.438 8.402
13.699 8.531 7.323 2,7 162 Artvin 11.572 7.281 8.480 8.111 14.420 9.346
2,3 75 Bartın 3.455 3.195 2.250 6.760 5.684 6.688 0,7 113 Kastamonu 4.288
4.751 2.150 5.892 5.102 4.231 0,9 82 Rize 2.147 2.158 2.060 3.357 1.377
1.122 0,4 94 Sinop 1.847 1.656 572 1.046 1.112 1.078 0,4 63 Diğer 3.327
543 616 562 7.206 4.616 0,7 68 Toplam 500.000 600.000 430.000 660.000
549.000 412.000 100 96 Turunçgil Narenciye ismi öteki yaygın kullanımıdır. Mandalina, portakal, greyfurt,
limon ve turunçtan oluşur. Güneydoğu Asya ise anavatanıdır. Bol su isteyen bu meyveler kış sıcaklığının 0 derecenin
altına düşmediği yerlerde yetişebilmektedir. Bizim ülkemizde Rize ve çevresi hariç öteki yerlerdeki üretimi sulama ile
yapılır. En fazla Akdeniz Bölgesi kıyı kesiminde yetişir. Mersin, Adana, Antalya ve Hatay'da üretimi oldukça fazladır.
Ege kıyıları ve Doğu Karadeniz ise öteki üretim bölgeleridir. Üretilen turunçgillerin belirli bir bölümü ihraç edilir.
İncir Don vakası ile soğuk havalara duyarlıdır. Kış sıcaklığın 0 derecenin dibine düşmediği yerlerde
yetiştirilebilmektedir. Bu sebepten Türkiye'nin iç bölgelerindeki üretimi kısıtlıdır. Bizim ülkemizde Ege kıyıları
başta olmak üzere öteki kıyıya yakın yerlerde de yetişmektedir. Şehir bazındaki üretimi ise en fazlaca İzmir ve
Aydın'dır. İncir üretiminde Türkiye dünyada ön sıralarda gelmektedir. Elma Karasal iklim bölgelerinde yetişen meyve
türüdür. Üzümün peşinden en fazlaca yetiştirilen meyve türlerinden biridir. Çiçek açma dönemlerinde sıcaklığın düşmesi
üretimi olumsuz anlamda etkilemektedir. Türkiye'de en fazlaca İç Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmektedir. Şehir bazında
ise Niğde, Nevşehir ve Konya'daki üretimi fazladır. Orta Karadeniz'de Amasya şehri ön plana çıkarken, Gölller
Yöresi'nde ise Isparta ön plandadır. Yetiştirilen elmanın bir kısmı ihraç edilir. Üzüm Üzüm bitkisinin yetiştirildiği
alanlar bağlık olarak bilinir. Birçok çeşidi olan üzümün eksi 30 ve eksi 40 dereceye kadar dayanıklı olan türleri de
vardır. Yaz aylarında ise sıcaklığa ve kuraklığa dayanıkla olan üzüm bitkisi Türkiye'nin her bölgesinde
yetiştirilebilmektedir. Üzümün çeşidi kadar kullanım alanları da geniştir. Sofralık, meyve suyu, şaraplık, pekmezlik,
pestil ve sirke olarak kullanması yaygındır. Ayrıca kurutularak kuru yemiş şeklinde de tüketilir. Türkiye'de başta Ege
kıyıları olmak suretiyle İç Anadolu'da Nevşehir ve çevresi ile Güneydoğu Anadolu'da Gaziantep Yöresi'ndeki üretimi
yoğun şekildedir. Türkiye'de elma ile birlikte en oldukça üretilen meyve türüdür. Kayısı Kayısı meyvesi Türkiye'de
Doğu Anadolu Bölgesi ile Doğu Karadeniz Bölgesi'nin yüksek kesimleri hariç her bölgede yetiştirilebilmektedir. Malatya
ilindeki üretim, ülke genelindeki üretimin yarısına muadil gelmektedir. Ankara, Elazığ, Konya ve İzmir üretimin yoğun
olduğu diğer şehirlerdir. Kurutulmuş kayısı üretiminde Türkiye dünyada ön sıralarda gelmektedir. Ceviz Türkiye ceviz
üretimi yıllara gore dalgalanmalar gösterir; 2011: 180.000 ton, 2012: 203.000, 2013: 212.000, 2014: 180.000 ton.
Türkiye cevizin ana vatanlarından biri olması, ağaç varlığı fazla olmasına karşın ihtiyacını kendi karşılamakta
zorlanmaktadır. Son yıllarda desteklerle birlikte kaplama ceviz bahçeleri artmıştır. Türkiye 2000 yılında 108.000 ton
ceviz tüketirken bu rakam 2014 senesinde 217.000 tona ulaşmıştır. 1960'larda ceviz ihracatı meydana getiren Türkiye
ceviz ithal eder hale gelmiştir. 2011'de 46.000 ton olan ithalat, 2014 yılında 30.000 tona düşmüştür. Türkiye 2012
yılına nazaran üretimde dünya 4. Konumdadır; Çin: 1.700.000 ton, İran 450.000, ABD 425.000 ton, Türkiye 194.000 ton.
Türkiye'de Kaman, Şebinkarahisar, Kemah, Niksar, Erzincan, Göynük, Bitlis, Adilcevaz, Kahramanmaraş ve Ermenek benzer
biçimde bölgeler ürettikleri cevizle ön plana çıkmaktadır.[10] Kivi Türkiye'de 1987'de kivi yetiştirilmesi gündeme
alındı, 1998'de Yalova'da deneme ekimi yapıldı, 1995'te 9 ilde kivi hasadı gerçekleşti. Yerli kivi üretimi, başlangıçta
tüketimin yüzde 10'unu karşılarken, 2017'de yüzde 90'ını karşılar hale gelmiştir. Kivi Karadeniz Bölgesinin
fındık-çay-mısır üçlüsünün yanına dördüncü ana ürün olarak yerleşmiştir. Kivi ziraatının 30. Senesinde, 2017'de 56.164
tonluk üretimle dünya 8.Sidir[11]. Üretimde önemli iller şunlardır: Samsun (3.925 ton), Bursa (3.916 ton), Sakarya
(2.383 ton), Trabzon (2.046 ton), Giresun (2.021 ton), Mersin (1.468 ton), Kocaeli (1.392 ton). Bursa, Samsun ve
Sakarya illeri üretimin yüzde 65,7'tepsi karşılamaktadır[11]. Diğer meyveler Bu alt antet 1 tarihinden beri
geliştirilmeye gereksinim duyuyor. Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. Antep fıstığı: Yüksek ısı ve yaz
kuraklığına kırılgan olan bitkidir. Bizim ülkemizde en fazlaca Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmektedir.
Üretilen fıstığın çoğu ihraç edilir. Muz: Tropikal iklim bölgesinin ürünlerindendir. Türkiye'deki üretimi kış
sıcaklığı düşük olmayan Antalya & Mersin arasındadır. Türkiye'deki ekim alanı dar olduğu için üretim tüketimi
karşılamamakta ve diğer ülkelerden ithal edilmektedir. İktisadi düşünce tarihi ilk çağdan günümüze kadar siyasal
ekonomi ve ekonomi mevzusundaki değişik düşünürlerle ve teorilerle ilgilenir. İktisadi düşünce tarihi değişik birçok
İktisadi fikir okullarını kapsar. Yunan düşünür Aristoteles para kazanma sanatını ve mülkiyetin devlet tarafınca mı
yoksa hususi yoldan mı olması gerektiğini sorgulamıştır. Orta asır zamanlarında ise Thomas Aquinas ürünlerin adil bir
fiyata satılmasının etik bir mecburiyet olduğunu söylemiştir. İngiliz düşünür Adam Smith'in tezi The Wealth of Nations
(1776)'dan çoğu kez çağdaş iktisadın temeli olarak bahsetmiştir. Adam Smith'in fikirlerinin büyük bir kısmının temelini
özellikle 18. Yüzyıldaki Fizyokratlardan edindiği fiziksel güç oluşturur. The Wealth of Nations kitabında Sanayi
Devrimi zamanındaki büyük değişimlerin iktisat alanında olduğu görülür. Smith'den sonra Rev. Thomas Malthus,
Jean-Baptiste Say, David Ricardo ve John Stuart Mill Klasik iktisatçılar olarak devam ettiler. Onlar toprak sahibi,
kapitalist ve işçi sınıfına dahil olanların olanaklarını, millî gelir dağılımını ve bunların uluslararası ticarete ve
nüfusa etkisini incelediler. Londra'da Karl Marx kapitalist sistemi, insanları sömürücü ve yabancılaştırıcı olarak
tanımladı ve eleştirdi. 1870'lerde neoklasik ekonomi girişimleri tavan noktasına ulaştı, matematiksel ve ilmi tabanda
kaideci politikaların üzerine çıktı. Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'na
bağlı olarak çalışan, tecim işlerinden sorumlu bakanlık. 29 Haziran 2011 tarihinde önceki hükûmetlerde bulunan
Gümrükten Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı ile mülga Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iç ticaret ile
alakalı 4 Genel Müdürlüğün (İç Ticaret Genel Müdürlüğü, Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü,
Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü ve Esnaf ve Sanatkarlar Genel Müdürlüğü) birleştirilmesi sonucu kuruldu. Anayasada
meydana getirilen değişikliklere uyum sağlanması amacıyla bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik
yapılması ile alakalı 703 sayılı KHK ile bakanlığın adı Ticaret Bakanlığı olarak değiştirildi.[2] İçindekiler 1
Görevleri 2 Bağlı Birimler 2.1 Merkez Teşkilatı 2.2 Yurt Dışı Teşkilatı 2.3 Taşra
Teşkilatı 2.4 Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar 3 Ticaret bakanları 4 Kaynakça Görevleri T.C.
Ticaret Bakanlığı Binası Ticaret Bakanlığının vazife ve yetkileri şunlardır:[3] İç ve dış tecim hizmetlerine ait
ana hedef ve politikaların belirlenmesine destek olmak ve belirlenen dış tecim politikasını geliştirmek amacıyla
emekler yapmak ve gerekli koordinasyonu sağlamak. Ekonomik faaliyetlerin dış ticarete dönük yapılandırılması için
gerekli tedbirleri almak, yürütmek ve bu tedbirlerin ilgili amme ve özel kuruluş ve kuruluşlarca uygulanmasının ve
koordinasyonunun sağlanması mevzusunda emek harcamalar icra etmek. İç ve dış ticaretin ülke ekonomisi yararına
yapılması amacıyla ürün ve yurt dışı müteahhitlik dâhil milli ve internasyonal hizmet ticaretine ilişik lüzumlu her
türlü tedbiri almak. Kamu müessese ve kuruluşlarına muhtelif mevzuatla verilmiş yetki ve görevlerin kullanımında iç
ve dış ticarete dair politikaların uygulanmasına ait esasları düzenlemek ve koordine etmek. Gümrük politikasının
hazırlanmasına yardımcı olmak ve yürütmek; gümrük hizmetlerinin süratli, etkili, bereketli, belirlenmiş standartlara
müsait halde yürütülmesini sağlamak ve kontrol etmek. 27/10/1999 tarihindeki ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu, gümrük
işlemleriyle ilgili öteki mevzuat ve internasyonal sözleşmelerin uygulanmasını sağlamak; gümrükçe onaylanmış bir
muamele veya kullanıma ilişik iş ve işlemleri icra etmek; gümrük kontrolüne doğal olarak şahıs, eşya ve araçların
muayene ve kontrolünü yapmak. Gümrük tarifesini hazırlamak; gümrük vergileri ile gümrük idarelerince öğrenim
edilmesi gereken vergi, fon ve öteki malî yüklerin gerçekleşme, öğrenim, takip ve kontrolünü yapmak; ertelenmiş kontrol
ve sonradan kontrol hizmetlerini yürütmek; ihtilaflı durumlarda uzlaşmaya ilişkin işlemleri regüle etmek ve icra etmek;
gümrük işleriyle ilgili istatistikî bilgileri üretmek, toplamak, değerlendirmek ve açıklamak. Geçici depolama
yerleri, antrepolar, ambarlar, lojistik merkezleri, tasfiyelik eşya depoları, mağazalar ve satış reyonları açılması ve
işletilmesine izin vermek, işletmek, işlettirmek ve denetlemek; gümrük mevzuatına gore tasfiyelik hale gelen eşyanın
tasfiye işlemlerini icra etmek. Gümrüklü yer ve sahalarda münhasıran, Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesinde
gerektiğinde alakalı kuruluşlarla ortaklaşa iş yapmak üzere kaçakçılığı önlemek, kovuşturmak ve soruşturmak. Kara
ve demiryolu kapıları ile gümrük teşkilatı bulunan hava ve deniz limanlarında, özgür yerler, antrepolar ile gümrüklü
yer ve sahalarda ve Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesinde gümrük muhafaza görevlerini yerine getirmek. Gümrüklü yer
ve sahalarda koordinasyonu sağlamak ve kamu düzeninin bozulmasını önleyecek tedbirleri almak. Bakanlık hizmetlerine
ait olarak uluslararası kuruluşların ve Avrupa Birliğinin çalışmalarını kovuşturmak, Avrupa Birliğine uyum
çalışmalarını uygulamak ve bu mevzularda görüş oluşturmak. Bakanlığın sorumluluğunda bulunan tüketici ürünlerinin
piyasa nezareti ve denetimini yapmak yada yaptırmak. Ticaret odaları, sanayi odaları, tecim ve endüstri odaları,
deniz tecim odaları, ticaret borsaları, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, esnaf ve sanatkâr meslek kuruluşlarına
ilişkin hizmetleri, alakalı diğer bakanlıklarla işbirliği üzere uygulamak, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İhracatçı
Birliklerine ilişik çalışmaları yürütmek. Evrensel kabul görmüş tüketici haklarının sağlanması ve korunmasına
yönelik hukukî ve idarî tedbirleri almak, tüketicinin korunmasını sağlayıcı araştırma ve düzenlemeler yapmak. Esnaf
ve sanatkârlar ile kooperatifçiliğe ilişik siyaset, prensip ve hedeflerin alakalı kuruluşlarla işbirliği yapılarak
belirlenmesi ve stratejiler geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak. Şirketler, kooperatifler ve tecim sicili
memurlukları ile esnaf ve sanatkâr sicil kayıtlarıyla alakalı hizmetleri uygulamak ve bu tarz şeyleri kontrol
etmek. Bakanlığın vazife alanına giren konularda laboratuvarlar kurmak ve çalışmalarını uygulamak. Gümrük
müşaviri ve yardımcılarıyla yetkilendirilmiş gümrük müşavirlerine ait lüzumlu düzenlemeleri yapmak ve kontrol
etmek. Dünya ticaretinden alman payın artırılmasını ve sürdürülebilir ihracat artışını sağlamak üzere ihracatın
pazar ve ürün çeşitliliğini genişletmeye yönelik gerekli tedbirleri almak ve buna yönelik yardımcı yöntemlerini
geliştirmek ve uygulamak. İthalatın ülke ekonomisinin yararına gerçekleştirilmesi ve yerli sanayinin korunması ile
ilgili lüzumlu tedbirleri almak ve ticaret politikası müdafaa araçlarını icra etmek. Diğer kurum ve kuruluşların iç
ve dış ticaret politikasını etkileyen faaliyet, münasebet ve düzenlemelerinin, genel tecim politikasına uygunluğunu
sağlamak, ilgili müessese ve kuruluşlar ile ortaklaşa iş hâlinde laf mevzusu etkinlik, münasebet ve düzenlemelerin
koordinasyonunu ve yürütülmesini temin etmek. Türkiye Cumhuriyetinin yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlarla
olan ikili, yöresel ve oldukca taraflı ticarî ve ekonomik ilişkilerini regüle etmek, yürütmek ve bu konularda ilgili
mevzuatı çerçevesinde anlaşmalar yapmak, uluslararası kuruluşların Bakanlığın yetki ve görev alanına giren konulardaki
çalışmalarını kovuşturmak ve bu mevzularda görüş oluşturmak. Ülke kalkınmasında yabancı sermayeden beklenen
katkıları sağlamak ve yönlendirmek amacıyla lüzumlu tedbirleri almak. Dış ticarete konu mamüllerin güvenilir,
mevzuata ve standartlara müsait olmasını sağlamak, bu amaçla ithalatta ve ihracatta kontrol yapmak ve yaptırmak,
ticarette teknik engellerin önlenmesine ait emekler uygulamak. Kanunlarla yada Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle
verilen diğer görevleri yapmak. Bağlı Birimler Merkez Teşkilatı Gümrükler Genel Müdürlüğü Gümrükler Muhafaza
Genel Müdürlüğü İç Ticaret Genel Müdürlüğü Risk Yönetimi ve Kontrol Genel Müdürlüğü Tüketicinin Korunması
ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü Esnaf ve Sanatkârlar Genel Müdürlüğü Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü
Tasfiye Hizmetleri Genel Müdürlüğü İhracat Genel Müdürlüğü İthalat Genel Müdürlüğü Anlaşmalar Genel
Müdürlüğü Serbest Bölgeler, Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler Genel Müdürlüğü Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel
Müdürlüğü Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Strateji
Geliştirme Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Destek Hizmetleri
Dairesi Başkanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla
İlişkiler Müşavirliği Özel Kalem Müdürlüğü Yurt Dışı Teşkilatı Daimi Temsilcilikler Taşra Teşkilatı
Ticaret Bölge Müdürlükleri Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar Rekabet Kurumu Helal Akreditasyon Kurumu
bizim ülkemizde işsizlik, resmi olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından Uluslararası Çalışma Örgütünün
hesaplama yöntemini kullanılarak işgücü ve işsizlik istatistiklerinin araştırılıp raporlanmasıyla saptanır.[1] Türkiye
Ağustos 2021 tarihli Eurostat tutanağına göre Avrupa'da 32 ülke arasında İspanya ve Yunanistan'ın arkasından en yüksek
işsizlik oranına sahip 3. ülke konumundadır.[2] 2020 yılı OECD verileri Türkiye'nin Avrupa ülkeleri arasında ortalama
45,6 saat ile (ulusal yasal standart çalışma saati 45'tir) en yüksek emek harcama saatlerine sahip birinci ülke
niteliğinde bulunduğunu belirtmekte.[3][4] Çalışma saatlerinin azaltılması ve işsizlik arasındaki müspet korelasyona
karşın işsizlik ile mücadele kapsamında çalışma saatlerinin azaltılması bağlamında herhangi bir girişim yoktur.[5]
2018 yılına ilişkin Eurostat araştırmasına nazaran Yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranında Türkiye yüzde 9,8 ile
35 ülke arasında 5. Sırada yer almakta. 35 ülke arasında yükseköğretim ve ilköğretim mezunları arasında farkın eksi
olduğu tek ülke Türkiye'dir.[6] İçindekiler 1 İşgücü ve işsizlik istatistikleri 1.1 Güncel işgücü ve
işsizlik istatistikleri 1.2 Türkiye'de yıllara göre işsizlik oranları 2 İşsizliğin nedenleri 3 Sosyal
destekler 3.1 Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) 3.2 İşsizlik sigortası 4 İstihdamı artırıcı önlemler 5
Ayrıca bakınız 6 Kaynakça İşgücü ve işsizlik istatistikleri bizim ülkemizde yıllara gore işsizlik oranları (IMF
istatistiklerine gore) Güncel işgücü ve işsizlik istatistikleri 2021 yılı Ağustos ayı mevsim etkilerinden arındırılmış
verilere bakılırsa;[7] İşsizlik Verileri Oranlar İşsizlik oranı yüzde 12,1 Zamana bağlı noksan istihdam ve
işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,3 İşsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik payı yüzde 19,2 Atıl işgücü
payı yüzde 22 İstihdam payı yüzde 46,2 İşgücüne katılım oranı yüzde 52,5 bizim ülkemizde yıllara nazaran
işsizlik oranları Ekim 2019 verileriyle[8] Yıl İşgücü (bin kişi) İşsiz sayısı (bin kişi) İşsizlik
yüzde Yıl İşgücü (bin şahıs) İşsiz sayısı (bin kişi) İşsizlik yüzde Yıl İşgücü (bin
kişi) İşsiz sayısı (bin kişi) İşsizlik yüzde 1990 20.150 1.611 8,0 2000 23.078
1.497 azalış 6,5 2010 25.641 3.046 azalış 11,9 1991 21.010 1.722 artış 8,2 2001
23.491 1.967 artış 8,4 2011 26.725 2.615 azalış 9,8 1992 21.264 1.805 artış 8,5
2002 23.818 2.464 artış 10,3 2012 24.821 2.518 azalış 9,2 1993 20.314 1.814
artış 8,9 2003 23.818 2.493 artış 10,5 2013 25.524 2.747 artış 9,7 1994 21.876
1.870 azalış 8,5 2004 22.016 2.385 artış 10,8 2014 28.786 2.853 artış 9,9 1995
22.286 1.700 azalış 7,6 2005 22.454 2.388 azalış 10,6 2015 29.678 3.057 artış
10,3 1996 22.697 1.502 azalış 6,6 2006 22.751 2.328 azalış 10,2 2016 30.535
3.330 artış 10,9 1997 22.755 1.551 artış 6,8 2007 23.114 2.377 artış 10,3 2017
31.643 3.454 10,9 1998 23.385 1.606 artış 6,9 2008 23.805 2.611 artış 11,0
2018 32.274 3.537 artış 11,0 1999 23.878 1.829 artış 7,7 2009 24.748 3.471
artış 14,0 2019* 33.180 4.650 artış 13,4 İşsizliğin nedenleri Şirketlerin maliyet odaklı
yaklaşımları: Kalite odaklı yaklaşımda maliyetleri bir miktar artırmayı göze alarak ayrıntılı planlama ve üretim
yapılır. Türkiye'deki işletmeler ise standart bir işi yaparken maliyetleri olabildiğince düşürmeyi tercih etmekte, bu
da bir çok zaman nitelik ve işgücünden feragat ederek karşılanmaktadır. Bu konum da şahıs başına emek harcama
saatlerini yükseltirken, iş başına çalışan sayısını düşürmektedir. İşverenlerin çalışanlara dair vergi ve prim
yükünü yüksek bulması: Bazı ülkelerde çalışanların vergi ve primleri yine çalışanların kendisi tarafından hesaplanıp
karşılanmakta, işverenin mali olarak tek yükü maaş ödemeleri olmaktadır. Bizim ülkemizde ise bu konuda uygulanan
mevzuatlar bu tip ödemeleri işveren tarafında da oldukca yoğun şekilde uygulamakta, dolayısıyla işverenler bu tip
maliyetleri de göz önünde bulundurarak çalışan sayısında kısıntıya gitmektedir. Dezavantajlı grupların işgücüne
alınması: Kadın, engelli, vb. Cinsiyet ve toplumsal sınıfların işgücünde dezavantajlı olduğu dönemden eşit haklara
sahip olduğu döneme geçişin 2008 sonrasında hız kazanmasıyla, bu konuda emekler icra eden öteki ülkelerin daha uzun
zamana yaydığı süreç Türkiye'de dar bir vakit dilimine sıkışmıştır. Yüksek genç nüfus: Gelişmiş ülkelere oranla
yüksek sayıda genç nüfusa sahip olan Türkiye, aynı oranda üretim ve istihdam büyümesi sağlayamamaktadır. Eğitim
sistemi: Türkiye'de eğitim sisteminin kalifiye eleman yetiştirme odaklı olmaması, hayattaki aktüel gelişmelere yavaş
ayak uydurması benzer biçimde etkenler, milli çıktıları ve işgücünü dünyada daha azca rekabetçi hale getirmekte, bu da
istihdam ve üretim artışının ehil oranda sağlanamamasında başlıca nedeni teşkil etmektedir.[9][10] Sosyal destek sunar
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Ana madde: Türkiye İş Kurumu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı bir kurum olan
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), 21 Ocak 1946 tarihinde 4837 sayılı kanun ile “İş ve İşçi Bulma Kurumu” adıyla kurulmuştur.
Kurumun hizmetleri içinde iş ve meslek danışmanlığı, istihdam, işsizlik ödeneği, işgücü tahsil kursları ve girişimcilik
programları yer verilmiştir. İşsizlik sigortası Ana madde: İşsizlik sigortası bizim ülkemizde işsizlik sigortası 4447
sayılı kanunla Mart 2002 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için son üç
yıl içinde en az 600 gün, işten ayrılmadan önceki son 120 gün kesintisiz prim ödemiş olma şartı aranmaktadır. Hizmet
akdinin sona ermesinden sonra 30 gün içinde, işten ayrılma belgesiyle Türkiye İş Kurumuna şahsen başvurulması gerekir.
İşsizlik sigortası bağlanan kişiler, prim ödeme gün sayılarına bağlı olarak 180 ila 300 gün içinde işsizlik ödeneğinden
yararlanabilirler. İşsizlik ödeneğinin devam etmiş olduğu vakit süresince Genel Sağlık Sigortası primleri de ödenir ve
esenlik hizmetlerinden yararlanılabilir. Türkiye'de tüketici fiyat endeksi aylık ve senelik bazdaki artış oranları,
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından her ay düzenli olarak hesaplanmakta ve yayınlanmaktadır. Yıllık enflasyon
hesaplaması, aylık enflasyon hesaplamalarının senelik bazda genişletilmesiyle yapılırken, aylık enflasyon hesaplaması
aylık verilerin bileşkesinin verdiği toplam değişim dikkate alınarak yapılır.[1] İçindekiler 1 Enflasyon
sepeti 2 Yıllara bakılırsa Tüketici Fiyatları Endeksi 3 Ayrıca bakınız 4 Kaynakça Enflasyon sepeti TÜİK
tarafından TÜFE artışlarını hesaplamak için oluşturulan enflasyon sepetinde 418 madde ve 895 çeşit bulunmakta ve 28.711
işyeri ve 4.274 konuttan 544.256 fiyatlar dikkate alınmaktadır.[2] Yıllara bakılırsa Tüketici Fiyatları Endeksi Yıl
Enflasyon Oranı (yüzde ) Değişim Yıl Enflasyon Oranı (yüzde ) Değişim 1983 37,06 2002
29,75 azalış 38,78 1984 49,68 artış 12,62 2003 18,36 azalış 11,39 1985 44,19 azalış
5,49 2004 9,32 azalış 9,04 1986 30,67 azalış 13,52 2005 7,72 azalış 1,6 1987
55,05 artış 24,38 2006 9,65 artış 1,93 1988 75,21 artış 20,16 2007 8,39 azalış 1,26
1989 64,28 azalış 10,93 2008 10,06 artış 1,67 1990 60,41 azalış 3,87 2009 6,53
azalış 3,53 1991 71,14 artış 10,73 2010 6,4 azalış 0,13 1992 65,97 azalış 5,17 2011
10,45 artış 4,05 1993 71,08 artış 5,11 2012 6,16 azalış 4,29 1994 125,49 artış
54,41 2013 7,4 artış 1,24 1995 76,05 azalış 49,44 2014 8,17 artış 0,77 1996
79,76 artış 3,71 2015 8,81 artış 0,64 1997 99,09 artış 19,33 2016 8,53 azalış 0,28
1998 69,73 azalış 29,36 2017 11,92 artış 3,39 1999 68,79 azalış 0,94 2018 20,3
artış 8,38 2000 39,03 azalış 29,76 2019 11,84 azalış 8,46 2001 68,53 artış 29,5 2003 Temel
Yılı Tüketici Fiyat Endeksi Aylık Değişim Oranları (yüzde )[3] Yıllar Ocak Şubat Mart Nisan
Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 2003 1.53 1.96
0.99 0.96 0.08 -0.19 0.16 1.35 0.92 1.27 0.43 2004 0.66 0.52 0.96
0.49 0.44 -0.14 0.47 0.77 0.94 2.24 1.32 0.32 2005 0.55 0.02 0.26
0.71 0.92 0.10 -0.57 0.85 1.02 1.79 1.40 0.42 2006 0.75 0.22 0.27
1.34 1.88 0.34 0.85 -0.44 1.29 1.27 1.29 0.23 2007 1.00 0.43 0.92
1.21 0.50 -0.24 -0.73 0.02 1.03 1.81 1.95 0.22 2008 0.80 1.29 0.96
1.68 1.49 -0.36 0.58 -0.24 0.45 2.60 0.83 -0.41 2009 0.29 -0.34 1.10
0.02 0.64 0.11 0.25 -0.30 0.39 2.41 1.27 0.53 2010 1.85 1.45 0.58
0.60 -0,36 -0,56 -0,48 0,40 1,23 1,83 0,03 -0,30 2011 0,41 0,73 0,42
0,87 2,42 -1,43 -0,41 0,73 0,75 3,27 1,73 0,58 2012 0,56 0,56 0,41
1,52 -0,21 -0,90 -0,23 0,56 1,03 1,96 0,38 0,38 2013 1,65 0,30 0,66
0,42 0,15 0,76 0,31 -0,10 0,77 1,80 0,01 0,46 2014 1,98 0,43 1,13
1,34 0,40 0,31 0,45 0,09 0,14 1,90 0,18 0,44 2015 1,10 0,71 1,19
1,63 0,56 -0,51 0,09 0,40 0,89 1,55 0,67 0,21 2016 1,82 -0,02 -0,04
0,78 0,58 0,47 2003 Temel Yılı Tüketici Fiyat Endeksi Yıllık Değişim (Önceki Yılın Aynı Ayına Göre Değişim)
Oranları (yüzde )[3] Yıllar Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos
Eylül Ekim Kasım Aralık 2003 2004 10,59 9,48
8,40 7,87 7,31 7,08 7,79 8,45 8,01 9,43 9,47 9,35 2005 9,23 8,69
7,94 8,18 8,70 8,95 7,82 7,91 7,99 7,52 7,61 7,72 2006 7,93 8,15
8,16 8,83 9,86 10,12 11,69 10,26 10,55 9,98 9,86 9,65 2007 9,93 10,16
10,86 10,72 9,23 8,60 6,90 7,39 7,12 7,70 8,40 8,39 2008 8,17 9,10
9,15 9,66 10,74 10,61 12,06 11,77 11,13 11,99 10,76 10,06 2009 9,50
7,73 7,89 6,13 5,24 5,73 5,39 5,33 5,27 5,08 5,53 6,53 2010 8,19
10,13 9,56 10,19 9,10 8,37 7,58 8,33 9,24 8,62 7,29 6,40 2011 4,90
4,16 3,99 4,26 7,17 6,24 6,31 6,65 6,15 7,66 9,48 10,45 2012 10,61
10,43 10,43 11,14 8,28 8,87 9,07 8,88 9,19 7,80 6,37 6,16 2013 7,31
7,03 7,29 6,13 6,51 8,30 8,88 8,17 7,88 7,71 7,32 7,40 2014 7,75
7,89 8,39 9,38 9,66 9,16 9,32 9,54 8,86 8,96 9,15 8,17 2015 7,24
7,55 7,61 7,91 8,09 7,20 6,81 7,14 7,95 7,58 8,10 8,81 2016 9,58
8,78 7,64 6,57 6,58 7,64 Ayrıca bakınız Üretici fiyat endeksi
(Türkiye) Türkiye ekonomisi Türkiye'de ekonomik krizler Üretici fiyat endeksi, bizim ülkemizde Türkiye
İstatistik Kurumu tarafınca 2005 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Önceden kullanılan toptan eşya fiyat
endeksi (TEFE), yurt arasında üretimi yapılan maddelerin fiyatlarının, kısmen üreticiden kısmen de üretim yapmayan ve
toptan satışla uğraşan aracılardan elde edilmesi ile hesaplanan; fiyatlara, tüketiciye yansıyan vergiler ile toptancı
marjlarının dahil olduğu, karma bir fiyat endeksiydi. Gerek malların tüketim aşamasındaki fiyat değişimlerini ölçen
TÜFE'ye mukabil üretim aşamasındaki fiyat değişimlerini ölçen daha anlamlı bir endeks oluşturmak amacıyla müstahsil
fiyat endeksi hesaplamasına geçilmiştir. 1683 yılında Viyana Kuşatması'nın başarısızlıkla neticelenmesinden sonra
Osmanlı İmparatorluğu, Karlofça Antlaşması ile toprak kaybetmeye adım atmıştır. Osmanlı Devleti kaybetmiş olduğu
toprakları geri kazanma siyaseti izlemiş; başlayan İran Savaşı, Rusya'nın denizlere serbest geçmeye emek harcaması
Osmanlı'yı sürekli bir savaşın içinde tutmuştur. Bu esnada bütün tarım alanları ve madenler cenk bölgesi içinde
kaldığından devlet geliri düşmüştür. Devlet geliri düşünce vergiler artırılmıştır. Tarım ile uğraşan kesim vergiden
kurtulmak için tarımı bırakarak İstanbul, Edirne, Bursa benzer biçimde büyük şehirlere göç başlamıştır. Vergi
gelirinin düşmesi, Osmanlı Devleti'nin maaş ödeme sıkıntısına düşmesine neden olmuş. Bir yandan çalışanların tarımdan
devlete kayması, bir yandan kaybedilen topraklar nedeniyle vergi gelirlerinin düşmesi, sıkıntıları artırmıştır.
Sıkıntılar cevabında 19. Asır başlarında halktan altın ve gümüşler toplanarak, sikkeler yapılma ve yüzde 20 değer
fazlasıyla piyasaya sürülmüştür. 1839 senesinde bu tedbirler ehil gelmeyince kaime çıkarılmıştır. Kaime enflasyonist
bir tesir yaratmıştır. 1840 yılında mali bunalımın daha da artması ile tutum sahiplerinin belirli bir faiz karşılığı
elindeki tahvilleri toplamak için esham kavaimi çıkarılmıştır. İç borçlanma ilk olarak 1788 senesinde Cezayirli Hasan
Paşa'dan 600.000 kuruşluk borç alınmış, ardından sarraflardan ve zenginlerden borç istenmiştir. 1840 yılında, Galata
bankerlerinden Alleon ve Baltacı’nın kurmuş oldukları İstanbul (Dersaadet) Bankası’ndan yapıldığına dair bilgiler
mevcuttur. Bankanın kaynağının yabancı kapital piyasalarından olmaması sebebiyle iç borç niteliği taşımaktadır. Bütçe
açıkları: 1841'de 4.163.000 kuruş 1847'de 15.263.404 kuruş 1848'de 38.586.642 kuruş 1849'da da
88.998.000 kuruş 1854 yılında iç borç toplamı 15 milyon sterline ulaşmıştır. Dış borçlanma 1854 yılına kadar borç
istemenin haysiyet kırıcı olduğu düşünüldüğünden ve borç istenen ülkelerin Osmanlı yanlısı görünmek istememesinden borç
alınamamıştır. Bu dönemde 1783'te Fas, 1788'de ise Cezayir ve Tunus borç vermeyi kabul etmemiştir. 1854 yılında
Kırım Savaşı başlangıcı'nda İngiltere'den 200.000 sterlin alınmıştır. Bu Osmanlı İmparatorluğu'nun bilinen ilk
borcudur.[1] 1854-1875 döneminde 15 kontrat ile 127 milyon lira borç almıştır. Toplam borç 239 milyon lira
olmuştur. 1876 yılına dek aldığı borçları ödemede sıkıntıya düşen Osmanlı İmparatorluğu borç ve faizlerinin ödemesine,
1876 Nisan ayında son vermiştir. Muharrem Kararnamesi ile 20 Aralık 1881'de Osmanlı Hükûmeti'nin 219.938.559 Osmanlı
lirası olan dış borcu indirime gidilerek toplam dış borç 141.505.309 lira olarak tespit edilmiş,[2] ödeme koşulları
yeniden düzenlenmiştir. Muharrem Kararnamesi'nin 15. Maddesine göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarını
ödeyememesi sonucu, borç ödemelerini güvence altına alacak olan vergi kaynaklarının toplanması ve denetimi işlevini
yürütecek olan Düyun-u Umumiye'ye bırakılmıştır. 1914 senesinde savaş patlak verdiğinde Osmanlı Devleti'nin dış borcu
kısa vadeli borçlar hariç 156,4 milyon Osmanlı lirasıdır. (142 milyon sterlin). Dış borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten
sonrasında, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırılmış ve en büyük borç yükü Türkiye'ye
verilmiştir. 1925 yılında Osmanlı borçlarının yüzde 67’sinin Türkiye tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Türkiye'nin payına düşen 107,5 milyon altın Osmanlı lirası değerindeki borcun ödenmesi için Düyun-u Umumiye İdaresi ile
13 Haziran 1928 tarihinde Paris'te bir antak kalma imzalanmıştır. Türkiye Düyun-u Umumiye'ye olan borcunun son
taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonrasında, 25 Mayıs 1954'te ödemiştir. Osmanlı
İmparatorluğu'ndan kalan borçlar Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan borçları ödeyen ülkeler. Osmanlı İmparatorluğu
yıkıldıktan sonrasında dış borcu aşağıdaki listede yer edinen ülkelere dağıtılmıştır.[3] # Devlet Ödenecek borç
(₺) Paylaşım payı (yüzde ) 1 Türkiye 84,597,495 65,32 2 Yunanistan 11,054,534 8,5 3
Suriye - Lübnan 11,108,858 8,5 4 Irak 6,772,142 5,2 5 Yugoslavya 5,435,597 4,1 6
Filistin 3,284,429 2,5 7 Bulgaristan 1,776,354 1,4 8 Arnavutluk 1,633,233 1,3 9
Hicaz (S. Arabistan) 1,499,518 1,2 10 Yemen 1,182,104 0,9 11 Mavera-i Ürdün (Ürdün)
733,310 0,5 12 İtalya 243,200 0,15 13 Necit (S. Arabistan) 129,150 0,01 14 Ma'an
(Ürdün) 128,728 0,01 15 Asir (S. Arabistan) 26,138 0,02 Toplam 129.604.910 100,0
Cumhuriyet sonrası Türkiye ilk dış borcunu 1930 yılında Amerika'den 10 milyon dolar olarak almıştı. Borcu İnönü
hükümeti Türk Parasının Kıymetini koruma kanununu çıkardığı dönemde almıştı. Aynı yılın ağustos ayında muhalefet
partisi Serbest Fırka'nın kurdurulmasındaki amaçlardan biri liberal gözükerek dış yardım almaktı.[4] 1932 yılında
Sovyetler Birliği'nden 8 milyon dolar borç alan genç Cumhuriyet en son 1938'de İngiltere'den 16 milyon sterlin borç
almıştır. 1 Kasım 1938 tarihli TBMM raporuna gore genç Cumhuriyetin borcu bugünün parası ile yaklaşık 1.500.000.000/1
buçuk milyar euro olarak belirtilmiştir. 1980-1990 Dönemi Türkiye, 24 Ocak 1980 tarihinde Ekonomik İstikrar
Programı’nı uygulamaya koyarak, bu tarihe kadar izlediği temel ekonomi politikalarını tamamen değiştirmiş, daha liberal
ve dışa açık politikaları yürürlüğe koymuştur. Bu politikalardan birisi, dış borçlanma ile genel hatlarıyla
yatırımların arttırılmış olmasıdır. 2001-2014 Dönemi Türkiye'nin 2002-14 arası dış borç stoku Türkiye Dış Borç Stoku,
2001-2015 Türkiye'nin dış borcu bu devre içinde (2001 4. Çeyrek) 129 milyar dolardan 336 milyar dolara (2012 4.
Çeyrek) terfi etmiştir.[5] 2013 yılının üçüncü çeyreğinde Türkiye'nin brüt borcu 372.7, net dış borcu ise 214.4 milyar
dolar olarak belirlenmiştir. 14 Mayıs 2013 tarihinde Uluslararası Para Fonu'na (IMF) olan borcun son taksiti Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan'nın geçirme direktifiyle ödendi. Böylelikle Türkiye'nin uzun senelerdir geçindiren IMF borcu
sıfırlanmış oldu.[6] Notlar ^ "Arşivlenmiş kopya". 4 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27
Ağustos 2012. ^ http://tarihportali.Net/tarih-2/5-unite-en-uzun-yuzyil-1800-1922/muharrem-kararnamesi-kisaca/ ^
"Ato Dış Borçlar" (PDF). Ankara Ticaret Odası. 17 Mart 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 20
Ocak 2014. ^ NTV tarih dergisi rakam:2 sayfa:97 ^ http://www.Gömü.Gov.Tr/File/?Path=ROOTyüzde 2fDocumentsyüzde
2fKamu+Finansmanyüzde c4yüzde b1+yüzde c4yüzde b0statistiyüzde c4yüzde 9fiyüzde 2fTyüzde c3yüzde bcrkiye+Net+Dyüzde
c4yüzde b1yüzde c5yüzde 9f+Boryüzde c3yüzde a7+Stoku+(Aryüzde c5yüzde 9fiv).Xls 6 Haziran 2013 tarihinde
erişilmiştir ^ Erdoğan: Türkiye IMF'ye olan borcunu kapattı bizim ülkemizde finansal krizler veya ekonomik krizler
makro ekonomik yapının bozulmasıyla ortaya çıkan bunalım zamanıdır. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrası yaşanan
başlıca krizler; 1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2000-2001, 2008 ve 2018-2022 krizleridir.
İçindekiler 1 1946 krizi 2 1958 krizi 3 Petrol krizleri (1974 ve 1980) 4 1980 sonrası genel
manzara 5 1982 Bankerler Krizi 6 1990 Körfez Krizi 7 Nisan 1994 krizi 8 Kasım 2000 krizi 9 Şubat
2001 krizi 10 2008 krizi 11 2018-22 döviz ve borç krizi 12 Kaynakça 1946 krizi İkinci Dünya Savaşı
döneminde Türkiye'de üretim hızla gerilemiş, tarıma dayalı ekonomide genç nüfusun askere alınması ve teçhizat
yetersizliği sebebiyle 1945 yılı tarımsal hasılası önemli derecede gerilemiştir. Fiyatlar genel düzeyinin aşırı
yükselmesi üstüne, 18.01.1940 tarihinde yürürlüğe 3780 sayılı "Millî Korunma Kanunu" girmiş ve o devrin koşulları
altında hükûmete mucizevi yetkiler verilmiştir. Bu kanun, hükûmete, fabrikalarda üretilen malların kıymet fiyatını
ödemek şartıyla el koyup stok etme, fabrikalara el koyup işletme, işçilere zorunlu mükellefiyet yükleme, malların
fiyatlarını saptama, mamulleri belirli usullere tevzi etme, halkın gereksinimleriyle ilgili iktisadi ve ticari
faaliyette bulunmak suretiyle devlet müesseseleri oluşturmak gibi oldukça geniş yetkiler vermiştir. Bu dönemdeki ender
olumlu gelişme olarak göz alıcı ise, savaş koşullarında artan stratejik maden talebi sonucu madencilik, elektrik, gaz
ve su hasılalarında bir miktar artış olmasıdır.[1] Savaş süreci boyunca hasıla gerilemesine karşın tutum düzeyi önemli
ölçüde artmıştır. Yine bu tarihte Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ilk değer düşürme gerçekleşmiştir. 7 Eylül 1946
tarihli değer düşürme ile 1 dolar = 1,29 TL olan resmi dolar/TL paritesi; 1 dolar = 2,80 TL olarak değiştirilmiştir. Bu
değer düşürme ile ithalat üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmış ancak politika ithalatın ihracattaki gelişmeyi oldukça
aşan bir miktarda büyümesine yol açmıştır. 1946 devalüasyonunun yapıldığı sırada Türkiye'nin geleneksel ziraat ürünleri
fazlalarının, savaştan zor durumda çıkan Avrupa'ya kolaylıkla satılabileceği, bu nedenle devalüasyon kararının hatalı
bir karar olduğu öne sürülmüştür.[2] 1958 krizi 1930-1945 döneminde (1938 hariç) fazla veren dış tecim dengesi bu
dönemde önemli seviyede bozulmuştur. 1950-1960 yılları arasında, hususi kapital, ilk önce büyük tecim ve ziraat
burjuvazisinin elinde birikmeye başladı. Liberalizasyon politikası sonucu ithalatın devamlı artması ve ihracat
gelirlerindeki yetersizlik dış ticaret açıklarına sebep olmuş ve dış borçlar sürekli artmıştır. 1958 yılına
gelindiğinde, Türkiye artık dış borç sermaye ve ürem ödemelerinde zorluk çekmeye başlamış ve dış borçlarda moratoryuma
(borç erteleme) gitmek zorunda kalmıştır. Liberal politikalar bu zamanda ülkede sanılanın aksine yüksek enflasyon,
bütçe açıkları ve dış ticaret açıklarına yol açmıştır. Sabit kur politikası uygulamasının başarısız olması, ithalatın
artması, 1954'ten sonra tarımsal üretimin düşmesi, büyüme hızının yavaşlaması, enflasyon hızının yükselmesi, döviz
sıkıntısı ortaya çıkması ve ABD'nin dış yardımlarını kısması kararı Türkiye ilk kere ve en kapsamlı istikrar
kararlarını 1958 yılında yürürlüğe koymuştur.[2] 1958 istikrar kararları kararı: TL devalüe edilmiştir.
Merkez Bankası kaynakları sınırlandırılarak para arzı kontrol edilmeye çalışılmıştır. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin
(KİT) Merkez Bankası finansmanına sınırlama getirilmiştir. KİT ürünlerine zam yapılarak KİT'lerin zararları
azaltılmaya çalışılmıştır. Kamu masrafları kısılarak bütçe açıkları daraltılmıştır. İstikrar programıyla bütün
döviz alımlarında 1 dolar için 6,22 TL vergi alınırken; ithalat ve diğer döviz işlemlerine 1 dolar = 9,02 TL (2,80 TL +
6,22 TL Vergi) uygulaması benimsenmiştir. Dış tecim işlemlerinde getirilen liberalleşme kararı ithalat artmış ihracatta
beklenen büyüme yaşanmamıştır.[2] Petrol krizleri (1974 ve 1980) Küresel ölçekte 1974 senesinde meydana gelen petrol
fiyatlarında yaklaşık 4 kat artış (I. Petrol Krizi) ekonomileri olumsuz etkilemiş. Stagflasyon olgusu ortaya çıkmıştır.
Tarihte ilk kere enflasyon ile işsizliğin bir arada artması geçmiş yıllarda ekonomi politikalarında uygulanan
teorilerin terk edilmesine yol açmıştır.[3] Keynes teorileri on senenin sonundan itibaren yerini arza dayalı
politikalara bırakmasına yol açmıştır. 1974 senesinde yaşanmış olan bu ilk dalga krizler Kıbrıs Barış Harekâtı ve
Türkiye'ye uygulanan ambargonun da etkisiyle, ülke ekonomisinde başta altyapı olmak üzere ekonomik darboğazlara
girilmiştir. Bu dönemde ithal ikameci politikalar beklenenin aksine, ithal ikameci sanayileşmenin dışa bağımlılığı
kararı ithalat artışı ve az gelişmiş ülkelerin toptan ithal ikameci politika izlemesi sonucu azca gelişmiş ülkelerin
dış açıklarının genişlemesi laf konusu olmuştur. Bizim ülkemizde de dış açık genişlemiş ve ödemeler dengesi sürekli
aleni vermiştir. 1980 yılındaki II. Petrol Krizi küresel ölçekte petrol fiyatlarının yeniden, yaklaşık 2 kat,
artmasına yol açmıştır. Kriz sonrası işsizlik yüzde 20'lere enflasyon ise yüzde 65'lere kadar yükseldi.[3] Krizin
aşılması adına 24 Ocak Kararları yürürlüğe konuldu. Devalüasyona gidilmesi kararı Türk lirası ortalama yüzde 48
düzeyinde kıymet kaybına uğradı. Sabit kurdan kontrollü dalgalı kur politikasına geçildi, yabancı kapital girişi
özendirildi.[3] 1980 sonrası genel görünüm 1980’li yıllarda Türkiye’de ekonomi politikası, içe dönük ve ithal ikameci
büyüme stratejisinden dışa dönük ve özgür piyasa mekanizmasına dayanan sanayileşme politikasına kaymıştır. 1981 yılına
kadar durağan kur uygulanmış, 1988 yılından itibaren kurlar bankalar arası döviz ve efektif piyasası koşulları
tarafından belirlenmiştir. 1984 senesinde döviz tasarruflarına getirilen kolaylıklar, döviz tevdiyat hesaplarında
artışa neden olmuştur. 1989 yılında 32 Sayılı Kararname ile beraber finansal serbestleşmeye geçilmesi ve sermaye
hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, ülkeye yönelik sıcak para şeklindeki sermaye hareketlerine hız
kazandırmıştır. Finansal serbestleşme politikaları ve kamu kesimi borcu sonucu yükselen faiz oranları, sermayenin
spekülatif olarak gerçek sektörden finans sektörüne kaymasına neden olmuştur. Türkiye’de 1990’lardan sonrasında
yaşanmış olan krizler dışa aleni bir ekonomide yaşanmış olan krizlerdir. Sermaye hareketleri serbesttir ve kısa vadeli
yabancı kapital finansmanına dayanan yüksek faiz-düşük kur politikası uygulanmıştır. Büyüme dönemleri kısa vadeli
kapital girişleri ile desteklenmiştir. 1994 ve 2001 Krizleri’nde dikkat çeken faktör bu iki krizin kapital
hareketlerinin serbestleştirilmesinden sonra gerçekleştiğidir. Krizlerin derinleşmesinde uygulanan bu politikaların da
tesiri olduğu görülmüştür. Finansal piyasalardaki istikrarsızlıklar, beklentilerdeki kötümserlik ve itimat eksiklikleri
spekülatif atak oluşturarak, Merkez Bankası’nın rezervlerinin azalmasına neden olmaktadır. Yaşanan bu kriz dönemlerinde
TL’ye olan güven sarsılmış ve yabancı paralarla ikame seviyesinde mühim artışlar yaşanmıştır. Türkiye’de 1994 ve Şubat
2001 Krizleri’nde spekülatif saldırılar Merkez Bankası’nın rezervlerini azaltmış ve uygulanan kur sistemi terk edilerek
TL’nin devalüe edilmesine neden olmuştur.[4] 1982 Bankerler Krizi Ana madde: Bankerler krizi Banker ismi verilen
kuruluşlar arasında ortaya çıkan faiz yükseltmeleri, bir süre sonra bankerleri borç alınan paraların faizinin ödenmesi
için, sonradan daha yüksek faiz ile borçlanılmak zorunda bırakır. Böyle bir ortamda sürekli olarak ürem yükseltme
davranışı ortaya çıkmıştır. 1982 senesinde “Bankerler Krizi” özgür faiz politikasının ve banker iflaslarının, bireysel
bankaların uygulamaları ile yönetim tarzlarının birleşmesinin bir sonucu olarak yaşanmıştır.[5] 1990 Körfez Krizi Bu
alt antet 1 tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye
ekonomisinin dış etkilerle şekillenen ilk krizi 1990 yılındaki Körfez Krizi'dir. Birleşmiş Milletler'in Irak ve
Kuveyt'e müdahaleleri ile şekillenen Körfez Savaşı bu krizin önemli olaylarındandır. Nisan 1994 krizi Bu alt başlık 1
tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. Ana madde: 5 Nisan
Kararları Türkiye, 90'lı yıllardaki en derin krizini 1994 yılında yaşamıştır. 1994 öncesinde kamu kesimi faiz dışı
masrafları, kamu gelirlerinden daha çok açık vermiş,[6] Kamu kesimi kazandığından daha fazlasını harcamıştır. Kamu
borçlarının Merkez Bankası ile finanse edilmesi cevabında Türkiye ilk defa hiper enflasyonu yaşamış, peşinden meydana
getirilen kısmi; fakat yeterli olmayan iyileşmeler neticesinde Türkiye krizden çıkabilmiştir. Kasım 2000 krizi Türkiye
2000'li yılların sonlarına doğru küçük çapta bir kriz geçirmiştir. Bizim ülkemizde 2001-2011 arası dış borç Bu alt
başlık 1 tarihinden beri geliştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. Şubat 2001 krizi
Ana madde: 2001 Türkiye ekonomik krizi 2001 Türkiye ekonomik krizi, Kara Çarşamba olarak da bilinen, Türkiye tarihinin
en büyük ekonomik krizlerinden biridir. Millî Güvenlik Kurulu toplantısında cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile
başbakan Bülent Ecevit arasındaki siyasi kriz aniden bütün ülkeyi etkisi altına alan ekonomik bir krize dönüşmüştür.
Türkiye'nin Şubat 2001 finansal krizi, beklenmedik seviyede ekonomik daralmayla sonuçlanmanın ötesinde, ülkenin orta
vadeli perspektifini değiştiren yeni koşulları da beraberinde getirmiştir.[7] Ekonomik beklentilerin olumsuzlaştığı
bir ortamda, Hazine'nin yüklü bir borç itfası öncesinde 19 Şubat 2001'de beklenmedik siyasi gerginlikler yaşandı. Kriz,
Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışmayla
patlak verdi. 21 Şubat 2001 tarihindeki görüşmede Sezer'in Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatması vakasından derhal
sonrasında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 18,1 oranında düşüş yaşandı gecelik faizler yüzde 7500’e kadar
yükseldi. Daha sonra "dalgalı kur" sistemine geçilmesi yönünde karar alındı. Başbakan'ın "devlet yönetiminde kriz var"
açıklamasıyla birlikte mali piyasalarda panikle başlayan süreç, yerli parayı savunmak için gecelik faizlerin devasa
yükseklikte oranlara ulaşmasına karşın, yerleşiklerin yoğun döviz talebi nedeniyle Merkez Bankası'nın 5 milyar dolarlık
döviz satışıyla sonuçlandı. Kamu bankalarının likidite ihtiyacının karşılanamaması, ödemeler sistemini kilitleyecek
boyutlara ulaşmıştı. Banka sistemindeki büyük çöküşü önlemek için TL'nin yabancı para birimleri karşısındaki kıymeti
dalgalanmaya bırakıldı.[8] Bir gün ilkin 670 bin TL olan dolar 1 milyon TL'yi aştı. Bunun sonucunda yabancı bankalar
vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz yüzde
6200'e kadar çıktı.[9][10] Yapılan bu örtülü devalüasyon ile, TL’nin kıymeti yüzde 40 civarında düştü. Devletin borcu
da 29 katrilyon TL arttı.[kaynak belirtilmeli] Yapılan ayrıntılı inceleme sonucunda reel ekonomide arz ve talep yönlü
daralma meydana geldiği için, krizden çıkışın Türkiye'nin eski krizlerinin aksine birkaç haftada olmayacağı görüşü
yaygınlık kazanmıştır. 2008 krizi Ana madde: 2008-2012 Küresel Ekonomik Kriz İzlanda borsası indeksi OMX Iceland 15'te
2008 yılında gözlenen ani düşüş 2008 Ekonomik Krizi, 2008 yılının son aylarında ortaya çıkan ve dünyanın birçok
ülkelerini olumsuz yönde etkileyen ekonomik gelişmelerdir. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımıyla kıyaslanan bu kriz bilhassa
Eylül 2008 ayında gözle görülür hale gelmiştir. Amerika'deki taşınmaz mal piyasasının birden değer kaybetmesi ve bunun
sonucu olarak tutulu satışlardaki şahsi iflasların artmasının bu krizi tetiklediği sanılmaktadır.[11] 2018-22 döviz ve
borç krizi Ana madde: 2018-22 Türkiye döviz ve borç krizi 2018-22 Türkiye döviz ve borç krizi, bizim ülkemizde devam
eden ve finansal bulaşma yüzünden internasyonal yansımaları olan bir ekonomik kriz. Türk lirasının üstün dereceli
kıymet kaybı, gelir adaletsizliği, çok yüksek enflasyon, sürekli artan borç ve karşılık gelen kredi temerrütleriyle
karakterize olup krizin genel hatlarıyla, Türkiye ekonomisindeki en yüksek cari açık ve yabancı para borcunun, faiz
politikasına ilişik alışılmışın dışında atılımlar ile birleştiği düşünülmektedir.[12][13] Kriz, liranın dalgalanmalar
hâlinde oldukça büyük miktarda değer kaybetmesiyle görünür olmaya başladı ve sonraki aşamada ödenemeyen borçlar ve
ekonomik daralma ile daha derin bir boyuta ulaştı. Enflasyon oranı çift hanelerde takılıp kalın stagflasyon ortaya
çıktı. Kriz, basit kredi ve devlet bütçesiyle desteklenen inşaat sektörü patlamasının yarattığı geçici ekonomik gelişme
periyodunun sonunu getirdi.[14] 2016 yılı itibarıyla etkisini yayınlayan Türkiye döviz ve borç krizi, sosyal ve
ekonomik olarak en oldukça döviz kurları ve Merkez Bankasının döviz rezervleri üzerinde hissedilmiştir. Merkez
Bankası'nın verilerine bakılırsa, 1 Ocak 2018 tarihinde 3.78 seviyesinde bulunan dolar kuru, 20 Nisan 2020 zamanı
itibarıyla 6.95 seviyesine terfi etmiştir. Aynı dönemde Avrupa Para birimi Euro ise, 4.54 seviyesinden 7.53 lira
seviyesine terfi etmiştir.[15] Yine Merkez Bankasının piyasalar tarafınca önemle takip edilen döviz rezervleri de 2018
sonrası mühim düzeyde düştü. 2018 yılı Ocak ayında Merkez Bankasının net döviz rezervi 77.9 milyar dolar iken,[16] 2020
yılı Ocak ayı itibarıyla 33.9 milyar dolara gerilemiştir.[17] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası EVDS Çalışma Grubu
verisine nazaran 5 Ocak 2018 tarihindeki brüt döviz rezervi 87,466 milyar dolar, 23 Ekim 2020 tarihinde 45,086 milyar
dolardır.[18] Yükselen dolar kuru, 11 Ekim 2021 itibarıyla 9₺'yi aştı ve ilerleyen aylarda gelen faiz indirimlerinin
de etkisiyle 12 Kasım 2021 tarihinde 10₺ seviyesini ilk defa görmüş oldu.[19][20] Yükselen dolar kuru, 18 Kasım 2021
itibarıyla 11₺‘yi geçmiştir. 23.11.2021 zamanı itibarıyla dolar gün arasında yüzde 13 artarak 13,46 değerine
ulaştı.[21] 18.12.2021 tarihi itibarıyla dolar gün arasında yüzde 8 artarak 16.70 değerine ulaştı. Holdingler
Alarko Holding Borusan Holding Cengiz Holding Ciner Holding Çukurova Holding Demirören Holding
Doğan Holding Doğuş Holding Evyap Holding Arko Duru Fax Activex Koç
Grup Arçelik Aygaz Beko Elektronik OPET Otokar Otosan
Tofaş Tüpraş Sabancı Grup Akbank Temsa Uğur Şirketler Grubu Uğur Soğutma Zorlu
Grup Enerji Elektrik Üretim GAMA Enerji Endüstri Alarko Holding Aselsan Askam (tır) Başak
Traktör Enka İnşaat ve Sanayi A.Ş. Eurotem Kalyon Grup Limak Holding Makina ve Kimya Endüstrisi
Kurumu Nurol Holding Polimeks Şahinler Holding Şişecam STFA Grup TAI TAV Havalimanları
Holding Tekfen TÜLOMSAŞ TÜVASAŞ Uğur Soğutma Yapı Merkezi Finans Denizbank Fibabanka
Finansbank Garanti Bank Halk Bankası Şekerbank Türkiye İş Bankası Vakıflar Bankası Yapı ve
Kredi Bankası Ziraat Bankası Sağlık Abdi İbrahim Eczacıbaşı Grup Seyahat Türk Hava Yolları
Pegasus Hava Yolları Telekominikasyon Turkcell Türk Telekom Temel metaryeller Adana Çimento DYO
Boya Fabrikaları Erdemir İsdemir Kardemir Poliya Bolu Çimento Bursa Çimento OYAK Çimento
Tüketici ürünleri Anadolu Isuzu BMC Diardi Efes İçecek Grup Erdem Mimari Estap Etox
Geliyoo Karsan Kelebek Koton Kristal Kola LC Waikiki Lescon LittleBig Mavi Jeans
Oyak-Renault Paşabahçe Pınar Tabanlıoğlu Mimari Tekel Ülker Vakko Vestel Yakıt Aygaz
BOTAŞ Çalık Enerji OPET PETKİM Petrol Ofisi Solimpeks TPAO Tüpraş Yönetim iktisadı (diğer
bir adıyla işletme iktisadı), muayyen işletme kararlarına mikroekonomik analizin uygulanmış olduğu bir ekonomi dalıdır.
Yani, uygulamada tutumsal kuram ile iktisat arasındaki köprüdür. Yoğun bir halde regresyon ve korelasyon, (doğrusal)
Lagrange Analizi gibi nicel (matematiksel) teknikleri kullanır. İşletme iktisadı kıt kaynaklarla belirlenmiş kısıtlar
ve firma amaçlarının en iyilenmesi sağlayarak tek bir sonuca ulaşmayı sağlar. Genellikle herhangi bir işletme kararı
yönetim iktisadı teknikleri ile çözümleme edilebilir, ancak en genel uygulandığı alanlar: Risk analizi -
belirsizlik altında farklı modeller, karar kuralları, ve risk nicelleştirme teknikleri bir kararın risk analizinde
kullanılır. Üretim analizi- - mikroekonomik teknikler şirketin maliyet fonksiyonu tahminlenmesi ve üretim
etkinliği, en iyi unsur dağılımı, maliyetler, ölçüt iktisatları analizi için kullanılır. Fiyatlama analizi
-mikroekonomik teknikler, en iyi fiyatlama yönteminin tarzı ve fiyat esnekliğinin tahmini, aktarma fiyatlama,
birleştirilmiş ürün fiyatlama, fiyat ayrıştırma süreçlerini içeren fiyatlama kararları analizi için kullanılır.
Sermaye bütçeleme - Yatırım Teorisi firmanın sermaye satın alma kararları çıkartılmasında kullanılır. Üniversitelerde
bu konu ileri düzey lisans öğrencilerine öğretilmektedir. İşletme iktisadında bütünleşik konu olarak yaklaşılmaktadır.
Yani, ön koşulu olan geniş bir alandaki derslerin birçok terimi ile bütünleşiktir. İngiltere'de İşletme İktisadı'nda
derece için, sanayî ekonomi, finansal ekonomi ve idare iktisadını kapsayan bir okuma ihtimaller içindedir. Tarım
iktisadı, temel amacı iktisat biliminin temel ilkelerini kullanarak ziraat sektöründeki sorunlara çözümler üretmeye
çalışmak olan iktisat dalı. Bu iktisat dalı, tarımda verimi uygun toprak koşulları yaratarak olası olan en büyük
dereceye yükseltmeye odaklanır. Siyasi ekonomi aslen üretim, alım-satım ve bunların kanun, gümrük ve devlet ile
ilişkilerinin incelenmesine verilen addır. Siyasi ekonomi terimi ahlak felsefesinde ortaya çıkmıştır. 18. Yüzyılda
devletlerin ("polities") iktisatlarının çalışılması olarak gelişmiş dolayısıyla da "siyasi" iktisat (ekonomi) ismini
almıştır. 19. Yüzyılın sonlarında, "Siyasi iktisat" terimi genellikle iktisat çalışmalarını üretim ve tüketimin
yapılık ilişkilerinden ziyade matematiksel ve belitsel dizge temellerine dayandırmak isteyenler tarafından kullanılan
ekonomi terimi ile yer değiştirmiştir (bkz. Marjinalizm, Alfred Marshall). İçindekiler 1 Terimin Tarihi 2
Siyasi İktisada Güncel Yaklaşımlar 3 Siyasi İktisatla İlişkili Disiplinler 4 Ayrıca bakınız 5 Notlar 6
Kaynakça 7 Dış linkler Terimin Tarihi Başlangıçta, siyasal iktisat ulus devletlerde üretim yada tüketimin sınırı
olan parametrelerle teşkilatlandığı koşulların incelenmesi manasına gelmekteydi. Economie Politique deyimi ilk olarak
1615'te Fransa'da Antoine de Montchrétien'in çok iyi bilinen kitabı Traité de l’economie politique'de yer aldı. Fransız
fizyokratlar, Adam Smith, David Ricardo ve Karl Marx siyasi iktisadın birtakım temsilcileridir. 1805'te Thomas Malthus,
East India Company College, Haileybury, Hertfordshire'da İngiltere'nin ilk siyasi iktisat profesörü olmuştur. Dünyanın
ilk siyasal ekonomi kürsüsü 1763'te Viyana Üniversitesi'nde kurulmuştur. İlk tam zamanlı (tenured) profesör ise Joseph
von Sonnenfels olmuştur. Birleşik Devletlerde, siyasal ekonomi ilk defa 1784'te College of William and Mary'de
okutulmuş ve mecbur ders kitabı olarak Adam Smith'in Milletlerin Zenginliği kullanılmıştır.[1] Adam Smith'in Mantık ve
Ahlak Felsefesi profesörü olduğu Glasgow Üniversitesi, 1797–1798 akademik yılında Siyasi İktisat Bölümü'nün ismini
(sözde gelecekteki lisans öğrencilerinin kafa karışıklığını engellemek amacıyla) İktisat Bölümü olarak değiştirmiştir
ve 1798 yılı mezunları Siyasi İktisatta İskoç Yüksek Lisans derecesiyle mezun olan son mezunlar olmuştur. Siyasi
İktisada Güncel Yaklaşımlar Günümüzde siyasal ekonomi iktisadi ve siyasal davranışları çalışan, farklı ancak ilişkili,
iktisadı öteki alanlarla birleştiren yaklaşımlardan, ortodoks iktisadi varsayımlara meydan okuyan ve değişik temel
varsayımlar kullanan yaklaşımlara kadar olan akımları kastetmek içim kullanılmaktadır. Siyasi İktisat genellikle
siyasi kurumların, siyasal çevrenin ve tutumsal sistemin—kapitalist, toplumcu, karma— birbirlerini nasıl etkilediğini
ekonomi, hukuk ve politika bilimden yararlanarak araştıran disiplinler arası alanlar için kullanılır. Dar anlamda
tanımlanırsa, mesela tekel, piyasa korumacılığı, maliye politikası[2] ve kâr arayışı (rent seeking)[3] gibi amme
politikasını ilgilendiren uygulamalı ekonomi konuları olarak bilinebilir. Tarihçiler siyasi iktisadı, geçmişte
çıkarları için yararlı olabilecek değişimleri yaparken siyaseti kullanan ortak tutumsal çıkarlara sahip insanoğlu ve
grupların bunu yapma yollarını araştırırken kullanmışlardır.[4] "Uluslararası Politik İktisat" (IPE), uluslararası
ticaret ve finans, ve uluslararası ticareti etkileyen devlet politikalarına, örn. Para ve maliye politikaları,
yaklaşımlardan oluşan disiplinler arası bir alandır. Birleşik Devletlerde bu yaklaşımlar 1970'lerde Robert Keohane,
Peter J. Katzenstein ve Stephen Krasner'in editörlükleri altında internasyonal siyasi iktisadın en mühim dergisi haline
gelen Uluslararası Organizasyon (International Organization) ile ilişki içerisindedir. Bunun yanında bu yaklaşımlar
Uluslararası Politik İktisat Dergisi (The Review of International Political Economy) ile de ilişkidedir. Karl
Polanyi'nin çalışmalarından ilham alan ve önemli figürleri içinde Susan Strange ve Robert W. Cox'un da bulunmuş olduğu
daha eleştirel bir IPE okulu da mevcuttur.[5] İktisatçılar ve siyaset bilimciler çoğu zaman terimi iktisadın
standart mevzusunun ötesindeki vakaları açıklamada akılcı tercih teorisi varsayımlarını, özellikle oyun teorisi,
kullanan yaklaşımlarla ilişkilendirirler. Bu bağlamda "pozitif yönde siyasal iktisat" kavramının kullanımı daha
yaygındır.[6] Antropologlar, sosyologlar ve coğrafyacılar siyasi iktisat terimini André Gunder Frank ve Immanuel
Wallerstein tarafından ileri sürülen iktisadi kalkınmaya ve azgelişmişliğe Neo-Marksist yaklaşımlara atfen
kullanırlar. Güncel siyasal iktisatçılar Marksist siyasal iktisat geleneğinde olduğu üzere iktisadi ideolojileri
açıklanması gereken olaylar olarak değerlendirirler. Dolayısıyla, Charles S. Maier'e göre bir siyasal tutumsal yaklaşım
sosyolojik ve siyasal önermelerini açığa çıkartmak amacıyla tutumsal doktrinleri sorgular...Özetle, siyasi tutumsal
yaklaşım tutumsal fikirler ve davranışları analiz için çerçeve olarak ele almak yerine açıklanması ihtiyaç duyulan
inanışlar ve eylemler olarak ele alır.[7] Bu yaklaşım Andrew Gamble'ın Özgür Ekonomi ve Güçlü Devlet (The Free Economy
and the Strong State) (Palgrave Macmillan, 1988), ve Colin Hay'in Yeni İşgücünün Politik Ekonomisi (The Political
Economy of New Labour) (Manchester University Press, 1999) kitaplarının özünü oluşturur. Aynı zamanda 1996'da Sheffield
Üniversitesi akademisyenlerince kurulan uluslararası bir mecmua olan Yeni Politik Ekonomi (New Political Economy)'de
yayınlanan birçok çalışmanın da özünü oluşturmaktadır.[8] Siyasi İktisatla İlişkili Disiplinler Siyasi İktisat tek
bir disiplin olmadığından terimi konu bakımından örtüşen ancak mutaasıp halde farklı perspektiflerden kullanan emekler
mevcuttur. Sosyoloji kişilerin grup üyeleri olarak topluma dahil olmalarının etkilerini ve bunun kişilerin
yeteneklerinin işlev kazanmasını iyi mi değiştirdiğini çalışır. Çoğu sosyolog Karl Marx'dan hareketle üretim ilişkileri
perspektifinden vakaya yaklaşır. Siyaset Bilimi kurumlar ve insan davranışları arasındaki ilişkiye odaklanır ki
burada kurumların tercihleri, insan davranışlarının ise kurumsal yapıları nasıl değiştirdiği incelenir. İktisat ile
birlikte, Shepsle, Ostrom, Ordeshook, ve öteki yazarlar sayesinde en iyi çalışmaların yapılmasına olanak
tanımıştır. Antropoloji siyasi iktisadı, dünya paracı sistemi ve yerel kültürler arasındaki ilişkiyi inceleyerek
çalışır. Psikoloji ancak siyasi iktisadın karar verme (decision making) (ancak fiyatlarda değil) çalışırken gücünü
yasladığı dayanak noktası değil hem de varsayımlarının siyasi iktisadı belirlediği bilimdir. Tarih değişimi
belgeler ve bunu siyasal ekonomi tartışmakta kullanır, tarih çalışmalarında siyasal iktisat öykünün ana yapısını
oluşturur. İktisat siyasi hükümetleri, devletleri, yasal çerçeveleri veri olarak alır ve piyasaya odaklanır.
İktisat, siyasi sıfatını 19. Yüzyıl sonlarında atmıştır ama "İdeal Piyasa" tanımı yaparak ve hükümetleri bu ideale
yaklaşmak için siyaset uygulamaya ve yasa oluşturmaya sevk ederek geriye doğru iş yapmaktadır. İktisatçılar ve Siyasi
İktisatçılar genelde üretimin, piyasanın ve siyasal yapı teorilerinin geliştirilmesinde neyin egemen olduğu konusunda
anlaşmazlık içerisindedirler. Hukuk siyaset yaratımı ve politikaların muayyen sonuçları olan siyasal eylemler
vesilesiyle uzlaşımı ile ilgilenir. Hukuk politik iktisadı, siyasi kapital ve içtimai altyapı olarak ele alır.
Beşeri Coğrafya siyasal-tutumsal süreçlerle ilgilenir, mekan ve çevreye vurgu yapar Ekoloji siyasal iktisatla
ilgilenir zira insan eylemleri doğa üstünde en büyük etkiye sahiptir. Ekolojinin temel ilgisi doğanın insan eylemleri
için uygunluğudur. İktisadi eylemlerin ekolojik tesirleri piyasa iktisadı saiklerinin değiştirilmesi üstüne
araştırmaları kışkırtmaktadır. Uluslararası İlişkiler çoğu zaman siyasi ekonomi kavramını siyasi ve tutumsal
kalkınmayı çalışırken kullanır. Kültürel Çalışmalar içtimai sınıf, üretim, emek, ırk, içtimai cinsiyet ve cinsiyet
konularını çalışır. İletişim medyanın ve telekomünikasyon sistemlerinin kurumsal yönlerini, mülk sahibi, emekçi,
tüketici, reklamcı ve devlet arasındaki tarihi ilişkilere belirli bir ehemmiyet vererek inceler. Ayrıca bakınız
Kamu Tercihi EAEPE İktisadi Sistem İktisatçı İktisadi İdeoloji Kurumsal İktisat
Sosyoekonomi Sosyal Sermaye Kamu ekonomisi, kamusal malların üretimi ve finansmanı anlamına gelmekte olup, İktisat
biliminin spesifik bir alt dalıdır. Kamu ekonomisi, Pigou'nun (1920) senesinde yazıya döktüğü Refah Ekonomisi isminde
eserinden sonrasında ortaya çıkmış bir daldır. Bu dalın ülkemizdeki karşılığı Maliye bilimidir. Kamu ekonomisinde üç
temel akım vardır. Neoklasik paradigma, Kamu Tercihi Teorisi ve Keynesyen İktisat. Neoklasik paradigma ve Kamu Tercihi
Teorisi mikro konularla ilgilenirken, Keynesyen iktisat makro amme ekonomisi mevzularıyla ilgilenir. Neoklasik
paradigma, anaakım ekoldür. Kamu ekonomisinin ilgi alanı: 1. Kamu finansman kaynakları 2. Kamusal
harcamalar 3. Kamusal mal üretimi 4. Kamusal bütçe dengesi 5. Kamusal karar alma mekanizmaları Gelişme
iktisadı öteki adıyla kalkınma iktisadı 1950-60 yılları içinde fazlaca popüler olan bir teoridir.Ancak 1980'lere
gelindiğinde bu ilgiyi yitirmiştir. Soğuk Savaş döneminde sosyalist ve liberal bloklar haricinde 3. Dünya diye
adlandırlan ülkeler grubu vardı.'Batı kapitalizminin onları dışladıkları gibi bir düşünce başat olmaması zorunluluğu
ile Amerika ve Avrupa, kerhen de olsa, gelişme iktisadına ilgi göstermeye yönelmiştir.'[1] "Amaç, yeni bağımsızlığa
kavuşan ülke yöneticilerine akıl vermekti."[2] Soğuk Savaş'ta neo-liberal iktisatçıların kurucusu olduğu
büyüme-kalkınma-gelişme iktisadı emek harcamaları, II. Dünya Savaşı ondan sonra Paul Baran, Paul Marlor Sweezy, Andre
Gunder Frank ve Harry Magdoff şeklinde neo-marksist iktisatçıların bu konudaki eserleriyle eleştirel bir pozisyon
kazandı. Sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin iktisadi gelişmelerini doğrusal bir tarih çizgisi
olarak tanımlayan Walt Whitman Rostow, Arthur Lewis, D. Lerner gibi muhazakar geleneği benimsemiş teorisyenlere karşı,
neo-marksist kuramcılar ekonomik evrimi ülke içi sınıf mücadelelerinden oldukca uluslararası ticaret ilişkilerine
dayandırmaktadırlar. Gelişme iktisadı çalışmaları, 'sürdürülebilir kalkınma', 'mahalli-yöresel gelişim', 'ekolojik
kalkınma' ve 'kalkınmada kadın merkezli yorumsama' şeklinde bölümlere ayrılarak parçalanmış ve küreselleşme
tartışmaları sebebiyle de ekonominin dünya ölçeğinde değerlendirilmesi gerekliliğini destekleyen bir yapıya
bürünmüştür. Gelişme iktisadına olan eleştiriler ana konusu 'meta-merkezli tanımından insan-merkezli tanımına
geçilmesi gereği'[3] üzerinedir. Uluslararası İktisat, biliminin aşağı yukarı iki yüz yıllık bir geçmişi vardır ve bu
vakit zarfı içerisinde birçok insan bu bilimin gelişmesi için katkıda bulunmuştur. Bu gelişme sürecinde katkıda
bulunmuş birçok değerli iktisatçı vardır. Bunlardan en mühimleri: Adam Smith, John Stuart, Alfred Marshall, David
Ricardo, Jacop Viner, Paul Samuelson, Eli Hecksler, Bertil Ohlin'dir. İktisat'ın bir dalıdır ve iki altdisiplini
vardır. Uluslararası ilişkilerde önemlidir buna bağlı olarak da insanların ne kadar ülke dışı yapmış oldukları
ticaretler belirlenmiştir. Uluslararası tecim, ülkeler arasındaki mal ve hizmet ticaretini inceler.
Uluslararası finans, ülkeler arasındaki para ve kapital ticaretini inceler. Ekonomi tarihi veya iktisat tarihi,
geçmişte yaşanan ekonomik olguların nasıl geliştiği konusunda çalışan bilim dalı. Ekonomi tarihinin analizi; tarihsel
durumlara ekonomik teorilerin uygulanması, tarihsel yöntemler ve istatistiksel yöntemlerin bir kombinasyonu
kullanılarak ele alınır. Bu başlık, sosyal tarihin örtüşen birtakım alanları (demografik tarih gibi) ve işletme tarihi
mevzularını içerir. Ekonomi tarihinin kantitatif incelenmesine, cliometri de denmektedir. İçindekiler 1 Ekonomi ve
iktisat tarihi arasındaki ilişki 2 Nobel Ödülü kazanan ekonomi tarihçileri 3 Bazı ekonomi tarihçileri 4
Ayrıca bakınız 5 Kaynakça 5.1 İleri okumalar 6 Dış bağlantılar 6.1 Mesleki topluluklar
6.2 Tarihsel istatistikler 6.3 Ekonomi Tarihi Hizmetleri Ekonomi ve ekonomi zamanı arasındaki ilişki Yale
Üniversitesi'nden ekonomist Irving Fisher'ın, ekonomi ve ekonomi zamanı arasındaki ilişki 1933 tarihindeki
"Debt-Deflation Theory of Great Depressions"[1] çalışmasında ele alınmış ve bu çalışmasında 1873 yılındaki ekonomik
ürkü ele alınıp deflasyon ve diğer durumların, ekonomik buhranlardan iyi mi etkileneceğini çalışmıştır. Amerikalı
iktisat tarihçisi Charles P. Kindleberger 1990 tarihli Historical Economics: Art or Science?.[2] isimli kitabında
geçmişteki ekonomik olayların nasıl ele katılımı gerektiği konusunu ele almıştır. Tarihsel iktisat yaklaşımlarından
biri de cliometri'dir. Bu terimin anlamı, iktisat tarihinin incelenmesinde ekonomik teori ve ekonometri tekniklerinin
dizgesel kullanımıdır. Terim ilk kere 1960'ta Jonathan R.T. Hughes ve Stanley Reiter tarafından kullanılmış ve Yunan
mitolojisindeki esin perilerinden biri Clio'dan esinlenilmiştir. Cliometristler kendi yaklaşımlarının gereklilik arz
ettiğini, şundan dolayı sağlam iktisat teorilerini formulayonunda tarihsel olayların incelenmesinin yaşamsal
bulunduğunu savunurlar. Cliometri, karşıolgusal tarihin (counterfactual history) bir tipidir. Nobel Ödülü kazanan
ekonomi tarihçileri Milton Friedman, 1976 yılında "tüketim analizi, para tarihi ve teorisi alanlarındaki başarısı için
ve istikrar politikasının karmaşıklığını gösterdiği için"[3] Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülmüştür. Robert Fogel ve
Douglass North 1993 yılındaki Nobel Ödülü'nü "ekonomik ve kurumsal değişmeleri açıklamak için ekonomik teori ve
kantitatif yöntemler uygulayarak ekonomi zamanı mevzusundaki araştırmaları yeniledikleri için"[4] kazanmıştır. Akademik
kariyerine Londra Ekonomi Okulu mektebinde ekonomi tarihi konusunda okutmanlık yaparak başlayan Merton Miller, 1990
yılında Harry Markowitz ve William Sharpe ile birlikte Nobel Ödülü kazandı. Bazı iktisat tarihçileri Robert
Fogel Eli Heckscher Eric Hobsbawm Paul Krugman Douglass North Karl Polanyi Merton Miller
Ömer Lütfi Barkan Şevket Pamuk Carlo Maria Cipolla Ayrıca bakınız Büyük Buhran Antik Yunanistan'da
ekonomi Japonya'nın ekonomik zamanı 1948 Türkiye İktisat Kongresi Ücret endekslemesi veya Eşel mobil sistem,
ücretli ve maaşlıları, hayat pahalılığı karşısında korumak amacıyla fiyat artışlarıyla doğru orantılı olarak
gelirlerinin artmasının sağlanmasıdır. Diğer bir deyişle geçmiş devre enflasyon oranlarına gore ücretlilere otomatik
zam yapılmasıdır. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışını ifade eden bir durumdur.[1] Diğer
bir tanımı nominal millî gelirin, bu gelirle satın alınan mal miktarına (reel millî gelire) bakılırsa artması şu demek
oluyor ki şişmesi anlamına gelir. Deflasyonun tersidir. İlk tanımda iki durumdan bahsedilmektedir:[2] Birinci olarak
tek bir fiyat veya fiyat grubu değil, fiyatlar genel seviyesi gösterge alınmaktadır. İkinci olarak artışın bir kereye
ya da birkaç defaya mahsus olmadığı, sürekli olduğu vurgulanmaktadır. Fiyatların genel seviyesi, ekonomide seçilen
belli bir mal ve hizmet kümesinin (sepetinin) parasal karşılığıdır. Fiyatlar, mal ve hizmetlerle dolaşımdaki para
miktarı arasındaki dengeye gore oluşur. Para miktarındaki artış (emisyon), mal ve hizmet miktarındaki artış (gelişme)
ile dengeli olursa fiyatların genel seviyesi değişmez. Ama bunlardan biri diğerinden fazla üretilirse az üretilen
değerli hale gelir. İçindekiler 1 Avrupa'da ilk enflasyon 2 Talep ve maliyet enflasyonu 3 Enflasyonun hız
ve sertlik dereceleri 4 Etkileri 5 Ülkelere bakılırsa 5.1 Türkiye 6 Kaynakça 7 Dış kaynaklar
Avrupa'da ilk enflasyon Avrupa'nın enflasyonla ilk karşılaşması olan fiyat devrimi evvela tefecilerin
günahkarlıklarına bağlandı. 1550'den itibaren de, Salamanca Üniversitesinin araştırmaları yoluyla İspanyol altınının ve
gümüşünün kıta içine akmasına bağlandı. "İspanya'yı yoksul meydana getiren" diye yazıyor bir yorumcu "onun
zenginliğidir". Çağdaş tarihçilerin görüşü fiyatların vahşice dalgalanması ve hükümetlerin bununla başedebilmek için
madenî paralarındaki altın ve gümüş miktarını yine yine azaltma çabalarıyla bulansa da, on altıncı yüzyıldaki genel
eğilimin düzenli fiyat artışı olduğu tümüyle ortadadır. Örneğin madenî para deposu kısmen kısıtlı olan Fransa'daki
tahıl fiyatları 1600'de 1500'e göre yedi kat fazlaydı. Talep ve maliyet enflasyonu Enflasyon, genellikle talep
şişkinIiği ve maliyet masraflarının kabarmasından ileri gelebilir. Maliyet enflasyonu ile istek enflasyonu, tavukla
yumurta benzer biçimde, biri diğerinin sebebidir. Her ikisinin nedeni de ekonomide dengelerin bozulmasıdır. Talep
enflasyonu: (En oldukca rastlanan) Talep enflasyonu, para bolluğundan ötürü daha fazla mal ve hizmet talep edilmesine
ve fiyatların artmasına neden olan olaydır. Harcamalar ve ihracat toplamının üretim ve ithalat tutarını aşması, talep
enflasyonu meydana getirir. Bu çeşit enflasyon moneter (parasal) karakterli olabilir yada olmayabilir. Para ve kredi
hacminin genişlemesi masraflarda artışa ve fiyatlarda pahalılığa sebep olmuşsa, istek enflasyonu moneter
karekterIidir. Maliyet enflasyonu: Maliyet enflasyonu, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetinin sürekli artmasıdır.
Emek, kapital ve doğal kaynaklar gibi üretim faktörleri, üretilen mal ve hizmetlerin gerçek maliyetini oluşturur.
Dolayısıyla bunların piyasa fiyatlarının artması, kaçınılmaz olarak maliyetlerin artmasını gerektirir. Başlıca şu
sebeplerle ilgilidir: Dış ticaretin kısıtlanmış bir rejime bağlı bulunması ve gümrük vergilerinin aşırı
derecede yüksek olması, Gider - istihlak - istihsal vergilerinin ağırlığı, Mali tekeller ve eksik
rekabet koşulları, Faiz haddinin yüksekliği, Toplu sözleşmelerle ücretlere meydana getirilen
zamlar, Devalüasyon. Enflasyonun hız ve sertlik dereceleri Enflasyonlar, hız ve sertlik derecelerine gore bir
ekip sınıflara ayrılabilir: Aşırı (hiper) enflasyon: Daima moneter karakterli olan bir istek şişkinliğidir.
Emisyonun hızla kabarması, tüketime karşı talebi artırır. Bu, aşırı enflasyonun bir özelliğidir.Aylık enflasyon
haddinin bir yıl süresince minimum yüzde 50 arttığı ve böylece yıllık enflasyon haddinin yaklaşık 13000 olduğu
enflasyon türüdür.Bir enflasyon dolaşımındaki parayı tahrip etmekte, yabancı paraların yahut yabancı parayla mevduat
hesapların yerli paranın yerini almasına sebep olur (bu olguya para ikamesi denir). Kronik (müzmin) enflasyon:
Moneter karakterli olabilir veya olmayabilir. Bu tip enflasyonun özelliği, hızının düşük ama süresinin uzun
olmasıdır. Belirsiz enflasyon veya sürünen enflasyon: Özelliği fiyat yükselişlerinin yavaş bir tempo izlemesidir.
Bu çeşit enflasyonda, para kıymetinin bir yıldan diğerine kaydettiği düşüklüğü çok defa faiz haddi telafi edebilir.
Sürünen enflasyon, yüzde 3- yüzde 8 benzer biçimde tek haneli enflasyon haddine denir. Dört nala enflasyon: yüzde
25-yüzde 80 şeklinde iki haneli enflasyon haddine denir. Etkileri Enflasyon, iktisadî faaliyetin akışını etkisinde
bırakır. Para dağılımı enflasyondan negatif etkilenir. Halkın bir kısmının geliri enflasyon hızından fazla ve bir
kısmının geliri enflasyon hızından yavaş artar. Zengini daha zengin, fakiri daha yoksul yapan bir konum hasıl
olur. Satın alma gücünde kilo vermeler, toplumsal huzursuzluklara neden olur. Spekülasyon hasılatlar alınteri
hasılatlarına üstün gelir. Enflasyondan çoğu zaman dar ve durağan gelirliler (memurlar) çok zarar görür. Çünkü
gelirlerinin yükselen fiyat düzeyine intibak etmesi zordur. Ve tekrar enflasyondan en oldukca zarar görenler para
halinde tutum yapmış olanlarla alacaklı bulunanlardır. Para kıymetini gücü de zayıflar. Buna karşılık enflasyon
borçlular için avantajlıdır. Çünkü paranın değeri düşmüş olduğu için borçlarını daha rahatlıkla ödeyebilirler.
Enflasyon devam etmiş olduğu sürece hepimiz kıymeti günden güne düşmekte olan parayı elden çıkarıp mala yada
gayrimenkule yatırır. Bu yüzden her çeşit mala karşı istek artar. Böylece paranın geçerlilik sürati artarak para
değerinin düşmesine sebep olur. Enflasyon üretim ve nitelik üstünde zararı olan etkisinde bırakır yapar. İş bulma
kolaylığı ve kazançların rahatlığı, işçileri ve satıcıları kayıtsız, aldırış etmez davranışlara götürür. Kolay kazanan
ve pervasız harcayan bir zümrenin türemesi; her türlü malın sürülmesi fırsatını doğurur. Enflasyon, dış ödemeler
dengesini de sarsar. Sermayeler; para değerinin emin ve para kirasının yüksek olduğu yerlere aleni veya gizli yollardan
taşınır. Enflasyon hızı diğer ülkelerden azca ise ihracatın tıkandığı ve ithal mallarına rağbetin arttığı görülür.
Turizm gelirlerinin gelişme temposu yavaşlar ve vatandaşların dış seyahatlerdeki masrafları çoğalır. Bütün bu
vakalarda para (veya kredi) çokluğundan hareketlenen enflasyon hızlandıkça hızlanır ve artık bunun yanında para
miktarındaki artışın etkisi önemsiz kalır. Bizim ülkemizde enflasyon, Türkiye iktisat tarihinde devamlı yapısal
problemlerden birisidir. Yakın devre Türkiye tarihinde 1971'den başlayarak 34 sene devam eden çift haneli verilerin
görüldüğü enflasyonist bir süreç yaşandı. 2000'li yıllarda tek haneli oranlara düşse de 2010'lu yılların sonunda döviz
kuru ve fiyat pahalılığı nedeniyle enflasyon yine ciddi problemlerden biri halinde geldi. (bkz. (2018-22 Türkiye döviz
ve borç krizi) İçindekiler 1 Tarihçe 1.1 1923-1950 periyodu 1.2 Demokrat Parti süreci 1.3
60'lı seneler 1.4 70'li seneler 1.5 80'li yıllar 1.6 90'lı seneler 2 Enflasyon hedeflemesi
diyeti 2.1 Enflasyonla Mücadele Programı 2.2 2001 Türkiye ekonomik krizi 2.3 Örtük enflasyon
hedefleme dönemi 2.4 Açık enflasyon hedefleme periyodu 3 Enflasyonun hesaplanması 3.1 Tüketici
fiyat endeksi 3.2 Üretici fiyat endeksi 3.3 GSYH deflatörü 4 Senyoraj geliri 5 Etkileri
5.1 Enflasyon vergisi 5.2 Enflasyon belirsizliği 5.3 Maaş zammı beklentisi 5.4 Siyasi
söylem 5.5 Ekonomik neticeleri 5.5.1 Yatırım ve tasarruflara etkisi 5.6 Sosyal
neticeleri 6 Kaynakça 7 Dış bağlantılar Tarihçe Yıllar Tüketici Toptan 1965 5.8 10.8 1966
5.7 -1.7 1967 8.3 8.0 1968 3.7 6.0 1969 7.8 5.2 1970 8.1 6.1 1971 16.5 23.0
1972 13.7 14.9 1973 16.0 29.1 1974 18.6 19.1 1975 19.8 10.4 1976 16.4 19.1
1977 28.0 36.1 1978 47.2 48.8 1979 56.8 81.4 1980 115.6 94.7 1981 33.9 25.6
1982 21.9 24.8 1983 37.1 40.1 1984 49.7 53.5 1985 44.2 38.2 1986 30.7 24.5
1987 55.1 48.9 1988 75.2 69.7 1989 68.8 68.0 1990 60.6 49.3 1991 71.1 63.2
1992 67.9 65.7 1993 71.4 64.8 1994 125.5 146.5 1995 76.0 65.6 1996 79.8 84.9
1997 99.1 91.0 1998 69.7 54.3 1999 68.8 62.9 2000 39.0 32.7 2001 68.5 88.6
2002 29.7 30.8 2003 18.4 13.9 2004 9.3 13.8 2005 7,72 2,66 2006 9,65 11,58
2007 8,39 5, 94 2008 10,06 8,11 2009 6,53 5, 93 2010 6,4 8, 87 2011 10,45 13,33
2012 6,16 2,45 2013 7,4 6,97 2014 8,17 6,36 2015 8,81 5,71 2016 8,53 9,94
2017 11,92 15,47 2018 20,3 33,64 2019 11,84 7,36 2020 14,6 25,15 2021 36,08
79,89 1923-1950 periyodu Osmanlı döneminde yüksek miktarda emisyon artışı yapılmıştı. I. Dünya Savaşı'nın finansmanı
amacıyla Osmanlı Devleti tarafından dolaşımdaki para devamlı artırıldı. 1917 başlangıcında 50 milyon lira olan
dolaşımdaki kaime (kağıt para) aynı yılın sonunda 100 milyon liraya ulaşmıştı. Bu konum ise piyasadaki ürün
fiyatlarının 20 kata varan oranda artmasına ve şiddetli bir enflasyona neden oldu. Yüksek emisyon artışının getirdiği
enflasyon ortamının yine yaşanmaması için Cumhuriyetin ilk yıllarında para arzının artırılmamasına gayret edildi. II.
Dünya Savaşı koşullarına kadar bu politika izlenerek para arzı ciddi oranlarda artmadı. Cumhuriyetin ilk yıllarında
Türk lirasına yönelik bir siyaset belirleyecek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası henüz kurulmamıştı. Büyük Buhran'ın
tesirleri, ithal ürünlere yönelik aşırı istek, hammadde ve tarım ürünleri fiyatlarındaki gerileme sebebiyle Türk
lirasının değerinde aşırı düşüş yaşandı. Buna yönelik "Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu" çıkarıldı. 11 Haziran
1930'da Merkez Bankası kurularak Osmanlı Bankası'nın görev ve yetkilerine son verildi. Merkez Bankası, emisyon artışı
politikası izlemeyerek paranın değerinin koruyacak kararlar almıştır. Merkez Bankası kurulduktan sonra öteki ülke para
birimleri karşısına Türk lirası değerlenme sürecine girdi. II. Dünya Savaşı döneminde şiddetli bir enflasyon yaşandı.
1940-1945 yıllarındaki yüksek enflasyona yönelik piyasadaki paranın azaltılması amacıyla harp döneminde servetini
haksız olarak artırdığı kabul edilen tüccar, büyük çiftçi ve emlak sahiplerinden 11 Kasım 1942 tarihli mevcudiyet
vergisi alınmaya başlandı. Ayrıca kırsal kesimdeki halktan toprak mahsülleri vergisi alındı. Varlık vergisi 1 yıl
sonra, Toprak Mahsülleri vergisi harp nihayetinde kaldırılmasına rağmen piyasadan kayda değer miktarda para çekildi.
1943 yılı nihayetinde Varlık vergisinden elde edilmiş gelir 318 milyon liraya ulaşmıştı. Demokrat Parti süreci 1950
Türkiye genel seçimleri ile bizim ülkemizde 10 sene sürecek Demokrat Parti iktidarı başladı. Demokrat Parti, devlet
temelli bir ekonomi anlayışını terkederek daha liberal politikalar uyguladı. Bazı mamüller dışında ithalat büyük ölçüde
özgür bırakıldı. Ayrıca ABD kaynaklı düşük faizli krediler ile Marshall yardımları alındı ve piyasaya para arzı
artırılarak üretimin ve kalkınmanın artırılması hedeflendi. 1950'den itibaren uygulanan maliye ve para politikaları
ciddi enflasyon artışına yol açtı ve 1954'ten itibaren ise kalıcı bir enflasyona dönüştü. Enflasyonun kalıcı hale
gelmesi, karaborsacılığın artmasına yol açarak mallara erişmede uzun kuyrukların oluşmasına neden oldu. Tekel ürünleri,
kağıt, kömür, Sümerbank mamüllerin yüzde yüze varan oranlarda terfi etti. Ayrıca dış tecim dengesinin bozulması ülkede
döviz darlığına niçin oldu. Ekonomik istikrarsızlık Demokrat Parti iktidarına yeni bir ekonomik program uygulamaya
mecbur kıldı. 4 Aralık 1958'de alınan "İstikrar Kararları" ile ithalata sınırlamalar getirilerek ithal mallara olan
talebin azaltılarak döviz rezervinin artırılması hedeflendi. 60'lı yıllar 1960 darbesinden sonrasında libarel ekonomi
politikalarından vazgeçilip ve 1963 yılından itibaren yürürlüğe konulmuş olan kalkınma planı[1] yardımıyla planlı ve
düşük enflasyon dönemi yaşanmıştır. 70'li yıllar 10 Ağustos 1970'te Türk iktisat tarihinde üçüncü büyük devalüasyon
yaşandı. (bkz. 10 Ağustos 1970 kararları) 1970'li yıllarda dünyada yaşanan iki büyük petrol krizi sebebiyle istikrarsız
piyasa ortamında fiyatlar terfi etti. 1978-1983 döneminde 4. Beş yıllık kalkınma planı uygulamaya geçildi sadece
program ekonomide istenilen başarıyı sağlayamadı.[2] Özellikle ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve güvenlik problemleri
kamu yönetiminin etkinliğinin azalmasına ve bütçe açıklarının artmasına yol açtı. Bu amme açıklarının merkez bankası
kaynaklarından karşılanması, ülkede ithal esaslı sanayinin gelişmesiyle döviz ihtiyacının artması ve petrol krizleri
sebebiyle enflasyon ciddi oranlarda yükseldi. 1976'da yüzde 15 olan enflasyon 1979'da yüzde 81'e 1980'de yüzde 115'ye
kadar terfi etti.[2] 80'li yıllar 1978 ekonomik krizi sonrası alınan tedbirlerin yetersiz kalması 1980 yılında alınan
24 Ocak kararları'nın temelini oluşturur. 24 Ocak kararları ile Türk ekonomisinde köklü değişimler yapılmış oldu: Esnek
döviz kuru politikasına geçildi, fiyatlar üstündeki kontrol kaldırıldı ve Türk lirası devalüe edildi ve döviz karşısıda
Türk lirası yüzde 32.7 kıymet yitirdi. Bununla birlikte 24 Ocak kararları ile uygulanan disiplinli politikalar
neticesinde kamu maliyesinde önemli seviyede iyileşme gerçekleşti ve enflasyon gerileme sürecine girdi.[3] 1980
senesinde yüzde 115,6 düzeyindeki enflasyon 1982 yılı nihayetinde yüzde 21,9'a kadar geriledi. 1983 senesinde Turgut
Özal'ın başbakan olduğu 45. Türkiye Hükûmeti ile birlikte ihracata dayalı gelişme stratejisine yönelik Türk lirasının
değeri düşük tutularak ihracatın artması hedeflendi ve fiyatların piyasa tarafınca belirlendiği bir ortamda enflasyon
tekrar yükselişe geçti. 1988 yılında enflasyon yüzde 73,7 seviyesindeydi.[3] 90'lı yıllar 1994 yılında Türkiye iktisat
tarihindeki en büyük kamu açığı ve cari açık yaşandı. Bunun sonucunda piyasalarda oluşan değer düşürme beklentisiyle
dövize olan talebin artması ve kamunun borçlarını ödeyebilmesi amacıyla faizlerin yüzde 400'lere kadar yükselmesi, 5
Nisan Kararlarının katılımı ile sonuçlandı. Tansu Çiller başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyonunun oluşturduğu 50.
Türkiye Hükûmeti tarafınca "enflasyonu hızla düşürmek, TL'de istikrar sağlamak" hedefiyle açıklanan kararlar istenilen
istikrarı sağlayamadı. Türk lirası yüzde 38 devalüe edildi. ABD doları birkaç ay içinde 8 bin liradan 42 bin liraya
kadar yükseldi. 1994 yılı sonunda enflasyon üç basamaklı olarak yüzde 125,49'a yükseldi. Yıllık enflasyon 1997'de
yüzde 91'i bulmuştu. Enflasyonla mücadele amacıyla Merkez Bankası tarafından 1998 yılının başlangıcında "Enflasyonla
Mücadele Programı" uygulamaya konuldu.[4] Program kapsamında uygulanan politikalar neticesinde 1998 yılı sonucunda
yıllık enflasyon yüzde 54'e düşmüş olsa da enflasyonu tek haneye düşürme amacına ulaşılamadığı için programın başarılı
bulunduğunu söylemek güçtür. 18 Nisan 1999 genel seçimleri hemen sonra kurulan 56. Türkiye Hükûmeti, siyasi istikrar
ile yeniden enflasyonu düşürme politikası uyguladı. Merkez Bankası tarafınca Aralık 1999'da stant-by anlaşması
imzalanarak uygulanacak maliye politikaları ve yapısal reformlar belirlendi. Enflasyon hedeflemesi diyeti Enflasyonla
Mücadele Programı Dünyada enflasyon hedeflemesi rejimi öncelikle 1990'da Yeni Zelanda'da uygulanmıştır.[5] bizim
ülkemizde enflasyon hedeflemesi ilk defa 1999'da söz konusu edildi.[6] Merkez bankası başkanı Gazi Erçel ve hazineden
sorumlu devlet bakanı Recep Önal'ın imzası ile Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 9 Aralık 1999'da sunulan iyi niyet
mektubunda enflasyonun hedeflenen değerlere düşürüleceği ifade edildi.[7][8] Enflasyonun son 25 senedir Türkiye'nin
ekonomik performansını zayıflattığı, Türk lirasına itimatı sarsarak yüksek faize neden olduğu ve bu ekonomik durumdan
en fazlaca zarar görenlerin ücret karşılığı çalışan kesim olduğu anlatım edilerek enflasyonun düşürülmesinin ekonomik
kaynakların eşit ve faal dağıtılmasını sağlayacağı vurgulandı.[8] Enflasyonla mücadelede 2000 yılı sonu enflasyon
hedefinin tüketici fiyat endeksinde (TÜFE) yüzde 25, toptan eşya fiyat endeksinde (TEFE) yüzde 20; 2001 yılı sonu için
TÜFE'de yüzde 12, TEFE'de yüzde 10; 2002 sonunda ise tek haneye düşerek TÜFE'de 7, TEFE'de 5 olacağı hedeflendi.[8]
İmzalanan 17 Stand-By Anlaşmasına bakılırsa 2000-2002 yılları arasındaki üç senelik dönemin ilk 18 aylık müddette döviz
kuru çapası uygulanarak döviz kurunun durağan tutulacağı, ikinci 18 aylık müddette ise döviz kurlarının özgür
bırakılacağı kararlaştırıldı ve enflasyon hedeflemesine geçileceği açık bir halde anlatım edildi. Buna rağmen 2001 yılı
ekonomik krizi nedeniyle döviz kurları planlanandan önce özgür bırakılmış ve enflasyon hedefleme stratejisininin
uygulanabileceği ekonomik bir ortam kalmamıştır. 2001 Türkiye ekonomik krizi 14 Ocak 1970 tarihli Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası kanununa gore kamu açıklarını Banka kaynakları ile karşılama imkanı bulunmaktaydı. Enflasyon hedefleme
politikası uygulanabilmesinin ön koşullarından biri Merkez Bankası'nın bağımsız karar alabilme yeterliliğinin
olmasıdır.[9] 2001 senesinde Merkez Bankası kanununda değişikliğe gidildi ve Banka bağımsızlığı'nın sağlanmasında mühim
bir aşama olarak kabul kabul eden 25.04.2001 tarihli düzenleme yapıldı. "...Bankanın temel amacı fiyat istikrarını
sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası
araçlarını direkt kendisi belirler..." hükmü eklendi. 19 Şubat 2001 tarihinde beklenmedik bir şekilde Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında anayasa kitapçığı krizi meydana geldi ve kısa süre arasında 2001
Türkiye ekonomik krizi olarak malum ekonomik bir krize dönüştü. Çözüm olarak 13 Mart 2001 tarihinde Başbakan Bülent
Ecevit tarafından ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına Kemal Derviş getirildi ve Dünya Bankası gözetiminde hazırlanan
"Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" kamuoyuna duyuruldu. 3 Mayıs 2001 tarihinde IMF'ye yeni bir niyet mektubu sunuldu ve
17. Stand-by anlaşması revize edildi. Ekonomik Politikalar Bildirgesi'ne nazaran fiyat istikrarı politikasına devam
edileceği ve enflasyon hedeflemesi staratejisinin uygulanabileceği ekonomik koşulların en kısa müddette sağlanacağı
açıklandı. 2001 ekonomik krizinin etkilerinin devam etmesi ve 11 Eylül saldırıları ile dünya piyasalarındaki
olumsuzluklar sebebiyle mevcut stant-by anlaşmasının ihtiyaçlara cevap veremeyeceği düşüncesiyle yeni bir niyet mektubu
ile 18. Stant-by anlaşması talep edildi. Yeni programda 2002, 2003 ve 2004 yılları için yüzde 35, 20 ve 12 enflasyon
oranları hedeflenmiş olsa da fiili olarak enflasyon odaklı bir strateji uygulanamadı. Bu nedenle 2000-2004 yılları
arası devre Merkez Bankası tarafından örtük enflasyon hedefleme süreci olarak tanımlanır. Örtük enflasyon hedefleme
periyodu 1999 yılından itibaren enflasyon hedeflemesi sürekli gündemde kalmış olsa da fiili olarak uygulamaya
geçilmesi 2004 bulmuştur.[10] Bu nedenle 2002-2005 yılları arası dönemde uygulanan siyaset "Örtük Enflasyon Hedeflemesi
Stratejisi" olarak nitelendirilir.[5] Açık enflasyon hedefleme periyodu Enflasyon hedeflemesi diyeti resmi para
politikası olarak 2006'da uygulanmaya başlandı.[5] Bu tarihten itibaren enflasyon hedeflenen oranlara düşmemiş olsa da
1990'lı yıllardaki gibi aşırı dalgalı ve enflasyonist oranlar yaşanmadı ve yıllar itibarıyla muayyen bir düzeydeki
yerini korudu.[11] Enflasyonun hesaplanması Türkiye'de enflasyonun hesaplanması Türkiye İstatistik Kurumu tarafınca
yerine getirilir. Ayrıca 2001 yılı Ağustos ayından itibaren[12] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından resmi bir
nitelik taşımayan Beklenti Anketi yapılmaktadır. Enflasyon, döviz kuru, gelişme payı, vb. Makro göstergelere ilişik
finans, ticaret, iş dünyası çevrelerinden iştirakçilerin cevaplarıyla oluşan anket altı aylık periyotlar halinde
yayınlanmaktadır. Tüketici fiyat endeksi Ana madde: Tüketici fiyat endeksi (Türkiye) Tüketici fiyat endeksi veya
özetlemek gerekirse TÜFE, halkın kullandığı temel tüketim mamüllerindeki fiyat artışı üstünden hesaplanan endekstir.
Buzdolabı, televizyon benzer biçimde dayanıklı tüketim malları, ekmek, domates şeklinde dayanıksız mamüller ile tahsil,
ulaşım, mesken harcaması, vb. ürünlerden oluşan bir sepet üzerinden hesaplanır. Dünyada da en fazlaca kullanılan fiyat
endeksidir. Kullanımı yaygınlığı nedeniyle Avrupa ve ABD başta olmak üzere bizim ülkemizde de enflasyon oranı
denildiğinde bakılan ilk endeks Tüfe'ye nazaran hesaplanan enflasyon oranıdır. Üretici fiyat endeksi Ana madde: Üretici
fiyat endeksi (Türkiye) GSYH deflatörü Ana madde: GSYH deflatörü (Türkiye) Gayri safi yurt içi hasıla'yı meydana
getiren tüketim, yatırım, amme harcamaları, ihracat şeklinde tüm fiyat birimleri üstünden hesaplanır. GSYH enflasyon
sepeti ülke için üretim durumuna bağlı olarak devamlı güncellenir ve yalnızca yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin
fiyatlarını kapsar. Senyoraj geliri Devlet bizzat enflasyona yol açarak ya da mevcut bir enflasyon ortamından
faydalanarak gelir sağlayabilir. Özellikle bütçe açıklarının kapatılması olmak suretiyle devletin bu yolla kendi satın
alma enerjisini ve gelirlerini çoğaltmak mümkündür. Normal şartlarda para arzı piyasalar üstünde enflasyon baskısına
niçin olabilir. Türkiye benzer biçimde büyümekte olan ülkelerde ise bu para arzı, ekonominin gerçek olarak büyümesi
kararı oluşan para talebinden daha çok değilse ciddi bir enflasyonist baskı oluşturmaz. Bu sayede de devlet para
basarak senyoraj geliri olarak tanımlanan gelir elde edebilir. Öte yandan enflasyon oranındaki her düşme senyoraj
hasılatının artmasını sağlamaktadır. Etkileri Enflasyon vergisi Para arzı sonucunda oluşan enflasyon neticesinde
halkın satın alma gücü azalmakta, bu durum da devletin para basması kararı oluşan maliyeti halkın üstlendiği anlama
gelir. Literatürde enflasyon vergisi olarak tanımlanan bu durum Türkiye tarihinde 1990'lı yıllarda yaşandı. Enflasyon
belirsizliği Yüksek ve sürekli bir enflasyon geleceği öngörememe ve gelecekle ilgili endişelere sebep olmaktadır. Bu
konum da yatırım, istihdam, faiz oranları, ekonomik gelişme, vb. Birçok etkiye neden olur. Bizim ülkemizde sık hükûmet
değişikliklerinin yaşanmasına bağlı olarak ekonomi politikaları da kısa sürelerde değişikliğe uğramaktadır. Türkiye
iktisat zamanı'nde yaşanmış olan ekonomik krizler ve devalüasyonlar enflasyonun oranlarının gelecek için belirsizliğini
artırmakta ve tahmin edilebilirliğini azaltmaktadır. Beklenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın
açılması ise birtakım ekonomik sonuçlara yol açmaktadır. Maaş zammı beklentisi Türkiye'de işçiler için asgari ücretin
belirlenmesinde ve amme kesiminde çalışan işgören maaşlarına yapılacak zam oranının hesaplanmasında Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından açıklanan senelik enflasyon oranları önemlidir. Siyasi söylem İşçi, emekli ve işyar maaşlarına zam
yapılması bizim ülkemizde birçok seçim kampanyasında siyasal söylem olarak kullanıldı. "İşçiyi enflasyona
ezdirmedik",[13] "Emeklilere enflasyonun üzerinde zam yaptık", vb. Ifadeler siyasetçiler tarafınca çoğunlukla
kullanılmaktadır.[14] Öte taraftan muhalif partiler tarafından da işçi, emekli, memur maaşlarına meydana getirilen
zamları eleştirmek amacıyla fiyat pahalılığı ve geçim zorluğu çoğunlukla gündeme getirilir. Yakın tarihte besin
fiyatlarında yaşanmış olan yüksek enflasyon nedeniyle 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde bilhassa büyükşehirlerde
olmak üzere tanzim satış yerleri açıldı. Tüketicinin temel gıda tüketim ürünlerini müsait fiyat ile alabilmesinin
amaçlandığı tanzim satış yerleri seçimlerden sonrasında kapandı. Ekonomik sonuçları Yatırım ve tasarruflara etkisi
Enflasyonun yüksek olması Türk lirasının değerinin azalmasına neden olduğundan bilhassa ücretli kesim tasarruflarını
döviz ve altın şeklinde başka alanlarda tutmaktadır. Yüksek enflasyon ortamında yatırım maliyetlerini hesaplamak
güçleşeceğinden yatırımcılar riske girmek yerine daha güvenli yatırım araçlarına yönelmektedir. Sosyal neticeleri
Halkın bugünü ve geleceği için duyduğu itimat duygusunu zedeleyerek belirsizlik ortamı yaratır ve bütün camia
kesimlerini ve fertleri tahrip eder. Kişilerin çalışarak elde ettiği gelir ve tasarrufların beklenen satın alma
enerjisini sağlamadığını kabul eden insanlarda itimat duygusu azalır. "Alın teri" diye tanımlanarak yüceltilen çalışma
yerine kısa ve basit yoldan para kazanmaya ilgi artar. Bu vaziyet bütün toplumsal ve ekonomik ilişkileri etkileyerek
bireyler arasında ahlaki olmayan davranışların yaygınlaşmasına niçin olur. Gelir dağılımı üstündeki bozulmanın bir
kararı olarak özellikle kendini koruma şansı azca olan durağan gelirli çalışan kesim üzerindeki ekonomik baskı artar ve
bilhassa bu kesimin yoksullaşmasına neden olur. Hiperenflasyon, enflasyonun yılda yüzde 200 sınırını aştığı anlardaki
halidir. Dörtnala enflasyon olarak da adlandırılır. Paranın kıymetini yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir.[1]
İçindekiler 1 Hiperenflasyonun sebepleri 1.1 Enflasyon yaratmanın dayanılmaz cazibesi 2
Hiperenflasyona özgü gelişmeler 2.1 Para ikamesi 3 Hiperenflasyonun çözümleri 4 En yüksek
hiperenflasyonlar 5 Kaynakça Hiperenflasyonun sebepleri Hiperenflasyonun en önemli nedeni aşırı parasal
genişlemedir. Merkez Bankası bağımsız olmayan devletlerde para politikasını da hükûmet yönetir. İşte bu aşamada
hükûmetin maaşların ödenmesi, yatırım yahut bütçe açığının kapatılması için kontrolsüzce para basma kararı alması çok
yüksek enflasyona neden olur. İkincil olarak, ülkede siyasal istikrarın olmadığı, hükûmetlerin yaklaşık ömürlerinin
1-2 yıl olduğu durumlarda iktidar partisi, seçimlerin tekrarlanacağı ve halkın kendilerini cezalandırıp yine iktidara
taşımayacağı beklentisi taşımaları niteliğinde kendilerinden sonra gelecek partinin iktisadi planlarını bilerek ve
isteyerek bozacak kısa vadeli gayrı-tutumsal kararlar alabilirler. Özellikle gelişmemiş ve yeni gelişmekte olan
ülkelerde gözlemlenen bu vaziyet, ileride arz ve istek yönlü daralmalara yol açacak derin ekonomik krizlere sebep
olabilir. Enflasyon yaratmanın dayanılmaz cazibesi Yüksek enflasyonla boğuşan ülkelerin hiperenflasyon tuzağına
düşmelerinin sebeplerinden biri de bilerek ve isteyerek hedeflenenden daha yüksek bir enflasyon düzeyi yaratmaktır.
Enflasyonun yüzde 80 olduğu bir ülke düşünün. Böyle bir durumda ülkeden yerli para cinsinden alacağı olan kişiler
kendilerini enflasyonun yıpratma payına karşı kendilerini korumak (mesela işgören sendikalarının zam dışında enflasyon
farkı da istek etmesi) yerine belli bir para isterlerse hükûmet o parayı değersiz konuma düşürecek enflasyonu bilerek
veya isteyerek oluşturabilir. Hiperenflasyona has gelişmeler Hiperenflasyon durumlarında görülen bazı özel durumlar
vardır. Örneğin hiperenflasyon dönemlerinde kredi talebi mucizevi halde artar. Bunun da en temel sebebi kredi
taksitlerini ödemenin zorluğunun dönemler içinde enflasyon oranına bağlı olarak gitgide azalacak olmasıdır. Bunun yanı
sıra hiperenflasyon durumlarında elde para tutmanın fırsat maliyeti oldukça pahalıdır. Bu durumda ülkedeki finansal
okuryazarlık oranına bağlı olarak kişiler yerli parayı ya yüksek faizde değerlendirme veya bir an öncesinden ellerinden
çıkarma eğilimi gösterirler. İkinci durumun yoğun olduğu ülkelerde yüksek enflasyon düzeyine karşın ekonomide suni bir
canlılık görünebilir. Para ikamesi Hiperenflasyon döneminde kişiler kendilerini enflasyonun etkisinden korumak için
yabancı para tutmaya başlarlar. Hiperenflasyon periyodu ne kadar uzarsa, yabancı para cinsinden alışverişin niteliği de
o denli artar. Örneğin ev sahipleri kira ücretini yabancı para cinsinden istemeye başlarlar ya da kişiler maaşlarını
alır almaz yabancı paraya çevirirler. Yerli paraya olan güvenin bu derece sarsıldığı ortamda kişiler ülkedeki döviz
talebini inanılmaz şekilde arttırır. Bunun sonucunda piyasada gittikçe kıtlaşan dövizin kıymeti artar, döviz kuru
yükselir. İlginçtir ki bu durum belli bir sınıra kadar ülkenin makro politikalarını belirleyenler için katlanılabilir
bir maliyettir şundan dolayı döviz kurunun yükselmesi en önce reel kuru, peşinden da ihracatı yükseltip ülkenin makro
dengelerinde kısa süreli bir iyileşmeye neden olur. Ama orta vadede yabancı para cinsinden borçlu olan kesimlerin,
mesela devletin ve firmalar kesiminin, borçlarını katlayarak arttıracağı için ilkin bütçe açıklarına, önlem alınmaması
halinde ise ekonomik krizlere niçin olabilir. Hiperenflasyonun çözümleri Düşünülenin aksine kısa vadede yüzde 400'lük
enflasyonu düşürmek yüzde 40'lık enflasyonu düşürmekten daha kolaydır. Çünkü böyle durumlarda daha ilkin siyasal
maliyet yüzünden alınamamış tedbirler daha kolay alınabilmektedir. Üstelik yüzde 400'lük bir enflasyonu yüzde 200'e
indirmenin siyasal hasılatı, yüzde 40'lık enflasyonu yüzde 20'ye indirmekten daha fazla olabilir. İkincil olarak, çoğu
zaman hiperenflasyona neden olan aşırı parasal genişlemeyi kontrol dibine almak bile enflasyonu daha makul düzeylere
indirmek için ehil olabilmektedir. Uzun vadeli çözümler için bütçe disiplinini sağlayacak reformların yapılması ön
koşuldur. Bunun için de kararlı bir finansal istikrar programı uygulanmalıdır. Bu program dahilinde kurumsal açıdan
yapılanma, vergilendirilmeyen tabanı vergilendirmeye emek harcama, vergi idaresinin iyileştirilmesi ve harcama
önceliklerinin kesin olarak belirlendiği bir mali düzeltim önşarttır.[2] En yüksek hiperenflasyonlar Ülke Para
birimi En yüksek enflasyonlu ay Aylık en yüksek enflasyon Günlük enflasyon Fiyatın ikiye katlanması
için lüzumlu vakit Macaristan Macar pengősu Temmuz 1944 yüzde 4,19 × 1016 yüzde 207 15 saat
Zimbabve Zimbabwe doları Kasım 2008 yüzde 7,96 × 1010 yüzde 98 24,7 saat Yugoslavya Yugoslav
dinarı Ocak 1994 yüzde 3,13 × 108 yüzde 64,6 1,4 gün Almanya Alman Papiermarkı Ekim 1923
yüzde 29.500 yüzde 20,9 3,7 gün Yunanistan Drahmi Ekim 1944 yüzde 13.800 yüzde 17,9 4,3 gün
Tayvan Eski Tayvan doları Mayıs 1949 yüzde 2.178 yüzde 11 6,7 gün bizim ülkemizde asgari ücret,
bizim ülkemizde bir işçinin kanunca 30 gün üzerinden en az alması ihtiyaç duyulan brüt ücrettir. Asgari ücretin günlük
olarak belirlenmesi esastır. Günlük hesap üzerinden de “Aylık” ve “Saat” ücreti hesaplanmaktadır. Haftalık standart
çalışma saati 45'tir, bu zaman haftanın öteki günlerine ancak bigün izin yapıldığı varsayılarak eşit dağıtılması
niteliğinde günlük 7 saat 30 dakikadır. Kısmi zamanlı emek verme 30 saate kadar ve 30 saat dahil çalışmadır, bunun
üzerindeki 45 saate kadar olan haftalık emek harcama süresi içeren işler tam zamanlı çalışmadır.[1][2] Mesai günleri
içinde yapılan molalar emek verme süresine eklenmez. Yasal olarak kullandırılması zorunlu minimum bir günlük haftalık
izin, sanki işçi o gün çalışmış gibi ücretlendirilir. Devlete verilen vergiler kesilerek işçiye "net asgari ücret"
ödenir. Kısaca asgari ücret, iş yaşamının temel unsurlarından biridir ve uygulanması en düşük sınırı ifade eder.
İçindekiler 1 Tarihçe 2 Yıllara nazaran asgari ücret 2.1 Asgari ücretin saatlik karşılığı 3 Vergi
kesintileri 3.1 İşverene maliyeti 4 Asgari ücretin ihlali 5 Demografi 6 Ortalama tutara oranı 7
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 8 Ayrıca bakınız 9 Kaynakça Tarihçe Türkiye’de asgari ücret 1936 tarihindeki İş
Kanunu ile mevzuata girmesine karşın uygulaması 1951’e kadar gerçekleşmedi. 1951’den 1967’ye dek geçen vakit arasında
asgari ücret mahalli komisyonlar tarafınca belirlendi. Günümüze kadar birkaç değişiklikle varlığını sürdüren asgari
ücret tespit komisyonu uygulaması 1967’den sonrasında başlamıştır.[3] 2022 yılına kadar asgari ücretin gelir vergisi
matrahı üzerinden yüzde 15 oranında gelir vergisi, brüt ücret üzerinden ise yüzde 07,59 oranında damga vergisi
uygulanmaktaydı. 2021 yılı sonu alınan karar ile birlikte laf mevzusu vergiler kaldırılmış, gelir vergisinin
kalkmasının bir neticesi olarak da bütün kesintiler sonrası oluşan tutarın üzerine eklenen, çalışanın medeni duruma ve
çocuk sayısına gore değişim yayınlayan asgari geçim indirimi de kaldırılmıştır. [4] [5] [6] Yıllara gore asgari ücret
Altta haftada standart 45 saat çalışan bekar bir işçinin ay nihayetinde ödemesini alması gereken vergi öncesi (brüt) ve
sonrası (net) tutarlar listelenmiştir.[7] Üçüncü sütun yıl başı ve yıl sonucunda asgari ücretin Amerika doları
cinsinden haiz olduğu nominal kıymeti göstermektedir.[8] En sağda ise 2020 ABD doları sabit fiyatından satın alma gücü
paritesine gore asgari ücretler verilmiştir.[9] Yıl Brüt (TL) Net (TL) Brüt (dolar) Net (dolar)
Brüt (SAGP, 2020 doları) 2022 5.004,00 4.253,40 371,35 315,79 - 2021 3.577,50 2.825,90
481,80 228,27 - 2020 2.943,00 2.324,70 495,00 419,90 12.777,80 2019 2.558,00
2.020,59 485,90 450,90 12.466,40 2018 2.029,50 1.603,00 532,10 420,30 14.425,90
2017 1.777,00 1.404,00 502,80 487,20 14.698,20 2016 1.647,00 1.300,99 565,90
545,30 15.136,80 2016 yılı öncesinde asgari ücrete altı aylık aralıklar ile zam uygulanırken hemen sonra bu
vaziyet değişmiştir. Yıl 1. Dönem Brüt İlk 6 Ay, Net 2. Dönem Brüt Son 6 Ay, Net Asgari ücretin saatlik
karşılığı İşçinin saatlik tutarı aylık 30 iş günü üstünden hesaplanır. Haftada 1 gün yasal bağlamda zorunlu ücretli
izin ve 45 saatlik haftalık standart emek verme saati vardır. Haftalık emek harcama saati haftanın diğer günlerine
yayıldığında günlük mesai 7.50 saattir. İzin gününün tutarı saatlik ücretin 7.50 katıdır, ancak bu, haftalık emek
harcama saatine dahil değildir. Saatlik ücret, 30 iş günü 7.50 saat çalışıldığı varsayılarak, çıkan 225 sayısının
tutara bölünmesi yoluyla hesaplanır.[10] İşçi ve işveren arasındaki normal haftalık çalışma süresi 45 saatin altında
belirlenmişse (mesela 40 saat) bu zaman ile 45 saat içinde kalan emekler, fazla sürelerle emek verme olarak nitelenir
ve saat başı yüzde 25 zamlı, haftalık 45 saatin üstündeki çalışmalar ise fazla mesai olarak adlandırılır ve saat başına
yüzde 50 zamlı ücret ödenir.[11] Yıl Brüt Ücret 2022 22.24 2021 15,90 2020 13.08 2019 11.37
2018 9.02 2017 7.90 2016 7.32 Vergi kesintileri Emekli olmayan bir işçinin brüt minimum ücretinden yüzde
14 Sosyal güvenlik primi işçi oranı ve yüzde 1 işsizlik sigortası primi işçi payı kesilir. İşverene maliyeti İşveren
çalıştırdığı her işçi başına brüt ücret dışında brüt ücret üstünden yüzde 20,5 işveren sgk primi, yüzde 2 oranında ise
işveren işsizlik sigorta primi öder.[12] Bu oranlar yıllık bazda devletin sağlamış olduğu teşvikler neticesinde
değişiklik gösterebilir. Asgari ücretin ihlali Ayrıca bakınız: Ücret hırsızlığı Asgari ücretin ihlali direkt veya
endirekt yollardan muhtelif şekillerde gerçekleşebilmektedir: işçinin haftalık çalışma saatine gore tam zamanlı
olmasına rağmen kayıtlarda kısmi zamanlı gösterilmesi hatta ödemenin buna nazaran yapılması,[13] fazla mesai
ücretlerinin ödenmemesi, ay nihayetinde verilen ücretin belli bir bölümünün elden geri katılımı, asgari ücretin netinin
ödenip kesintilerin devlete ödenmemesi. [14] Demografi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2014 verilerine gore
Türkiye’deki 12,2 milyonu aşkın kayıtlı işçiden yaklaşık 5 milyonu, kısaca yüzde 40’tan fazlası, asgari ücretle iş
koşturmacasındadır. Bu verilere gore Türkiye Avrupa ülkeleri içerisinde en büyük asgari ücretle çalışan oranına
sahiptir. 3,5 milyonu “ücretli veya yevmiyeli”lerden oluşan 9,6 milyon kayıt dışı çalışan bu gruba eklendiğinde
Türkiye’deki oranın yüzde 40’tan daha yüksek olduğu düşünülmektedir, sadece hükümet ve Sosyal Güvenlik Kurumu güncel
asgari ücretle çalışan işçi sayısını TBMM'de talep edilmiş olmasına rağmen açıklamamıştır.[15] Ortalama ücrete payı
2006'da yaklaşık ücretin yarısı seviyesinde seyretmiş asgari ücret, pik yaptığı 2020 yılına kadar bu zaman aralığında
devamlı yaklaşık ücret seviyesine yaklaşmıştır. 2021 senesinde asgari ücretin enflasyona oranla artırılması halinde SGK
verilerine nazaran aylık ortalama maaşın yüzde 80,79’una, TÜİK verilerine bakılırsa ise ise yüzde 93’üne karşılık
edeceği öngörülmektedir.[16] Asgari Ücret Tespit Komisyonu bizim ülkemizde asgari ücret ile ilgili kararı Asgari Ücret
Tespit Komisyonu almaktadır. İlgili komisyonda işçi, işveren ve devlet temsilcilerini içeren; her biri bir oy hakkına
haiz 3 değişik taraf bulunmaktadır. Bizim ülkemizde asgari ücret ile alakalı net tespit bu komisyonda
gerçekleştirilmektedir. Komisyonda alakalı kararların kesinleşmesi için Oy Birliği yerine Oy Çokluğu aranmaktadır.
DİSK-AR tarafınca 2017’de yapılan bir araştırmaya bakılırsa, son 18 yılda ilgili komisyonun almış olduğu 18 karardan
13’ü işveren ve devlet temsilcilerinin verdiği 2 oy ile alındı. Sadece 3 yılda işveren temsilcileri ile beraber oy
birliği elde edilmiştir. İşveren temsilcileri asgari ücret tespit komisyonun ekseriyat yerine oy birliği kuralını
benimsemesi gerektiğini savunmaktadır.[17] Reel gelir, bir kişi yahut ülkenin enflasyon farkı düşüldükten sonrasında
kalan geliridir. Gelirin para ile anlatılan şekline ise nominal gelir denmektedir. Bu kavram satın alma gücünü
kapsamaz. Bunu gerçek gelir terimi karşılar. Eğer bir kişi aylık maaşı ile önceki aydan daha fazla ürün alabiliyorsa
reel geliri artmıştır. Eğer bir kişinin aylık maaşı zam ile artırılmış ama enflasyon da artmış ise görünüşte nominal
gelir artmış, reel gelir ise azalmıştır.