Yargıtay'ın, Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren AYM'nin tahliye kararını uygulamaması ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının yankıları sürerken, Atalay'ın avukatları yaptıkları açıklama ile itirazda bulunduklarını duyurdu.
İtirazları karşısında umutlu olmadıklarını belirten avukatlar, "Yargıtay 4. Ceza Dairesinden bir beklentimiz yoktur. Belki yine bir kişi bile olsa ilk itiraz incelemesinde karşı oy yazan bir 'yargıç' olabilir. Eğer karar verecek heyete alınırsa tabii!" açıklamasını yaptı.
Avukatlar Deniz Özen, Akçay Taşçı, Evren İşler ve Fikret İlkiz'in açıklaması şöyle:
"Yargıtay basın açıklamasında Anayasanın sadece 146. (Anayasa Mahkemesi) 154. (Yargıtay) ve 155 inci (Danıştay) maddelerinden bahsetmiştir. Anayasanın 153’üncü maddesini dikkate almamış ve bilinerek atlanmıştır. Sorunun özü Anayasa madde 153’tür.
Doğru bilgilendirme şudur: Anayasamızın 153. Maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır. Yasama yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri ve Yargıtayı bağlar. Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Yüksek dereceli yargı organları arasında üstünlük sıralaması yoktur. En üstün olan sadece Anayasadır.
Yargıtay Şerafettin Can Atalay hakkında inceleme yaparken savunma avukatlarının başvuru dilekçelerini yok saymış, hiçbir kararı tebliğ dahi etmemiştir. Böyle bir zihniyeti ve tavrı reddediyoruz.
Savunma, insanlığın tarihidir. Yargının olmazsa olmazıdır. İnsan haklarından hukuk yaratır.
Yargıtayın misyonu; adli uyuşmazlıkları, insan hakları, etik ilkeler ile evrensel hukuk değerleri ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının temel ilkeleri ışığında, toplumun güvenini ve hukuki güvenliği sağlayacak şekilde şeffaf, topluma karşı hesap verebilir, bağımsız ve insan onuruna uygun bir yaklaşımla; makul sürede sonuçlandırarak, ülke genelinde içtihat birliğini gerçekleştirmektir. Böyle yazmışlar, böyle söylüyorlar; ama yapmıyorlar!
Aksine davranan Yargıtay 3. Ceza Dairesi 25.10.2023 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına “uyulmaması” kararı vermiş, Anayasa Mahkemesini, kararını ve bireysel başvuru hakkını yok sayarak “yargıda kriz” yaratmıştır.
Anayasa ve yasa değişikliği için yargı krizi yaratmak, kişilerin hukuki güvenliğini ortadan kaldırmaktır. Temel hak ve özgürlüklerin korunması herkesin görevidir. Hak arama yolu olan bireysel başvuru hakkı politik çıkarlara feda edilmeyecek kadar kıymetlidir…
Anayasa Mahkemesinin Can Atalay hakkındaki Genel Kurul kararını yok sayarak “uygulanmaması” yönünde karar almakla ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmakla Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesini ve kararını işlevsiz bırakmıştır.
Anayasa Mahkemesinin ve üyelerinin hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez ve hukuka aykırı sonuçlar yaratan bu karar yüzünden yargı krizi derinleşmiştir. Bu yanlıştan dönülmelidir, temel insan hak ve özgürlükleri esastır, istisnalar dar özgürlükler geniş yorumlanır.
Yargıtay kendi kararı hakkında basın açıklaması yapmak zorunda kalmıştır. Sorun insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi sorunudur. Seçme ve seçilme hakkıdır. Siyasaldır ve yargıya olan güveni sağlamak için basın açıklaması yapmak zorunda kalan Yargıtay verdiği kararla hak ihlali yaratmış, kararı kriz doğurmuş ve kamuoyu vicdanını rahatsız etmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmak için verilir; kriz yaratmak için karar verilmez.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin benzer içtihatlarına ve Yargıtay Ceza Genel Kurul kararlarına aykırı davranmıştır. Bireysel başvuru kararlarıyla benzer ihlalleri önleme yükümlülüğü yargı organlarının hukuka ve adalete karşı sorumluluğudur. Başvurucu milletvekilinin anayasal haklarını daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle Şerafettin Can Atalay’ın temel insan hakları ihlal edilmiştir.
Yargıtay kararının doğurduğu sonuçlar gözetilmeksizin, Anayasa Mahkemesinin Anayasa ile verilmiş yargısal görev ve yetkisi kapsamında verdiği kararlara yönelik yüksek yargı kurumlarının saygınlığını zedeleyen ve eleştiri sınırlarını aşan haksız tepkiler endişe ve üzüntüyle karşılanmaktadır.
Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması şarttır.
Yasal haklarımızı kullanıyoruz, haklarımızı korumak için itiraz ediyoruz…
Anayasa’dan aldığımız yetki ve sorumlulukla Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesinin 25.10.2023 tarihli kararını uygulamamak üzere aldığı kararla ortaya çıkan sorunların çözümünde avukatları yok sayan yaklaşıma rağmen, Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararına itiraz ediyoruz.
Yargının sorunu ve çözümü yargı organlarına aittir. Hiç kimse yargı krizinin “çözümünde” “hakem” olamaz. Sorun yargının kendisi tarafından çözülür. Mahkemeler bunun için vardır.
Yüksek yargı organları birbirlerine karşı taraf değillerdir, olmamalıdırlar.
Hukuka olan inancımızla avukat olarak kanunlarda ve Anayasada yazılı olan haklarımızı kullanmakla yükümlü olduğumuzdan dolayı “itiraz” hakkımızı kullanıyoruz.
Belki 26.10.2022 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (Esas No: 2020/16-462, Karar No: 2022/671) kararında Anayasa Madde 83 ve Madde 14. Madde hakkında Anayasa Mahkemesi kararlarına referans verilerek bir milletvekili hakkında ortaya çıkan benzer sorunun çözümü için verilen kararı dikkate alan “yüksek dereceli” yargıçlar çıkabilir!
Belki, 26.10.2023 ve 27.10.2023 tarihli başvurularımızı dikkate alınan mahkeme olabilir!
Belki yüksek dereceli yargı organlarından birisi, verdiği kararı avukatlara tebliğ edebilir!
Umutlu değiliz. İtirazımızdan sonuç çıkar mı bilmiyoruz. Beklemiyoruz!
Yargı krizinin çözümünü etkiler mi, bilmiyoruz.
Yargıtay 4. Ceza Dairesinden bir beklentimiz yoktur. Belki yine bir kişi bile olsa ilk itiraz incelemesinde karşı oy yazan bir “yargıç” olabilir. Eğer karar verecek heyete alınırsa tabii!
İtirazımız; suya yazılan yazı gibi karşılansa bile,
Hukuka, adalete ve hukuk devletine olan inancımızı bütün yapılanlara rağmen yitirmediğimizden,
Hayatın muhalefet şerhi olan biz aşağıda imzası bulunan avukatlar olarak;
Anayasa Mahkemesinin 25.10.2023 tarihli Genel Kurul kararını uygulamak üzere karar verebilecek yüksek dereceli veya sadece bir mahkeme arıyoruz…"
Ne olmuştu?
Can Atalay, Gezi Parkı davasında 18 yıl hapse mahkum edildikten sonra 14 Mayıs'ta yapılan 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde TİP'ten milletvekili seçilmişti. Atalay'ın, "milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi" talebiyle yaptığı başvuru, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce reddedilmişti. Milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı kazandığı gerekçesiyle yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapılmıştı.
Sürecin devam ettiği sırada Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay'a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı. AYM de başvuruyu kabul ederek oy çokluğuyla 25 Ekim'de Can Atalay'ın "seçilme hakkı" ile "kişi hürriyeti ve güvenliği" haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti. AYM'nin kısa kararı Gezi davasına bakan ve hükmü veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye işçi Partisi (TİP) Milletvekili Can Atalay için “hak ihlali” kararı vererek, tahliyesinin gerektiğine hükmeden Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını değerlendirirken, tarihe geçecek bir hükme imza attı. Yargıtay, AYM kararına rağmen Atalay’ın tahliyesini reddederken, hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti. Yargıtay, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı da aldı.