Koronavirüs salgınına karşı alınan ekonomik tedbirleri eleştiren ve birçok işletmenin kapandığını hatırlatan Öztrak, "Bunların çalışanlarına en azından bir asgari ücret tutarında destek verin. İşletmelerin yitirdikleri kazancın belli bir oranını tazminat olarak ödeyin. 1000 lirayla bu insanlar faturalarını mı ödeyecekler, mutfak masraflarını mı karşılayacaklar, kiralarını mı yatıracaklar? Elinizi korkak alıştırmayın. Yandaşa ne kadar cömertseniz, millete de o kadar cömert olun" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Covid-19 salgını, unuttuğumuz veya görmek istemediğimiz gerçekleri bize gösterdi. İnsanoğlunun ne kadar kırılgan olduğunu bu salgında gördük. Mevcut sistemin, bir virüs karşısında kağıttan kaleye dönüşebildiğine hep beraber şahit olduk. İnsanların ve toplumların kaderinin, birbirine bağlı olduğunu hatırladık. İnsanoğlunun tabiatın efendisi değil, bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Büyük krizler, afet veya salgın gibi zor dönemler, insanoğlunun kendisiyle hesaplaşmasına vesile olur. Ramazan ayı da Müslümanların kendileriyle ve nefisleriyle hesaplaştığı aydır. Sabrın, metanetin, merhametin ve kardeşliğin güçlendiği, ilahi rahmete mazhar olmuş bu özel ayın kardeşliğimize, yardımlaşmaya ve dayanışmaya vesile olmasını diliyoruz. Alacaklı borçlusuna, mülk sahibi kiracısına, işveren işçisine, güçlü muhtaca bugünlerde daha çok destek olmalıdır. Ramazan ayında hepimiz iyilikte yarışmalıyız. Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise kurtuluş olan bu mübarek ayda, yapılacak ibadetlerin kabul olmasını diliyor, tüm İslam âleminin ramazan ayını tebrik ediyoruz.
Ramazan ayına sağlık cephesinde olumlu bir takım gelişmelerle başladık. Son bir kaç gündür Covid-19’dan iyileşerek kurtulanların sayısı, virüse yakalananların sayısını geçmeye başladı. Aktif hasta sayısındaki artış durdu. Hatta bir miktar gerilemede yaşandı. Salgının başından bu yana iki hususun önemini ifade ediyoruz. Katı tedbir ve sürekli ihtiyat… Danimarka’nın yaptığı gibi katı tedbirleri ilk günden uygulasaydık, salgının belini çok önceden kırmış olacaktık. Biz ve belediye başkanlarımız bu nedenle, yaygın ve katı tedbirlerin uygulanması konusunda iktidarı birçok kez uyardık. 31 şehrimizde zorunlu sokağa çıkmama tedbirleri, meyvelerini bugün vermeye başladı. Biz kurallara riayet eden, tedbirli davranan tüm yurttaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Bizler evdeyken dışarıda görev yapan tüm kamu görevlilerine, polislerimize, jandarmalarımıza, bekçilerimize, belediye zabıtalarımıza ve belediye çalışanlarımıza, fırıncı esnafımıza, basın mensuplarına, bu zor günlerde, evlerinde kalan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak için canla başla çalışan tüm apartman görevlilerine, kuryelere bu süreçte emek veren herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Cuma günü 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü… Bu vesileyle başta fabrikalarda sağlık tehlikesine rağmen iş durmasın diye çalıştırılan işçilerimiz olmak üzere tüm emekçilerimizin işçi bayramını kutluyoruz.
Elbette şükran duymamız gerekenlerin başında da sağlık çalışanlarımız var. Sağlık kadromuz, yaşadığımız son salgında, dünyadaki en iyiler arasında olduğunu ispat etti. Cerrahpaşa, Hacettepe gibi ülkemizin köklü sağlık kurumlarından yetişmiş bilim insanları, doktorlar, hemşireler, salgınla mücadelede çok önemli görevler üstlendiler. Bu salgında, kurumsallaşmanın, köklü kurumların korunmasının, bilimin ve liyakatin önemini bir defa daha gördük. Son yıllarda saray hükümetlerinin yaptığı gibi köklü kurumların genetiğiyle oynamak, bu kurumları bölüp, parçalamak ülkemize yarar değil, zarar verir bunu da açıkça gördük. Nitelikli sağlık personelimizi yetiştiren ve bugünlere getiren, tüm dünyaya parmak ısırtan bir sağlık devrimini gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetimizle ne kadar gurur duysak azdır. Bunu fedakâr sağlıkçılarımıza ve cumhuriyetimizin eğitim anlayışına borçluyuz.
Evet, sağlıklı günler için umudumuz arttı. Ancak bu hiçbir zaman gevşemeye neden olmamalıdır. Çünkü Türkiye, halen dünya üzerinde en fazla hastanın olduğu 7. ülkedir. Hastalığa yakalanan yurttaşlarımızın sayısı 110 bin 130’a hastalıktan kaybettiklerimizin sayısı ise 2 bin 805’e ulaşmıştır. Yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, kayıplarımızın sevenlerine ve ailelerine sabır, hastalarımıza ise acil şifalar diliyoruz.
Unutmamalıyız: Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur. Yarın bahane aramamak için bugün tedbiri sıkı tutmalıyız. Bunca çabanın boşa gitmesini önlemeliyiz. Bu nedenle sağlığımız için yaşamlarımızı kısıtlayan sosyal mesafe kurallarını gevşetirken, hastalığın yeniden hortlamasını önleyecek “sağlam bir çıkış stratejisi” izlemeliyiz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elbette hayatın bir an evvel normalleşmeye başlamasını arzuluyoruz. Ama salgının yavaşlamasının ve normalleşmenin konuşulmaya başladığı şu günlerde, ikinci bir dalgaya izin vermemek için, çok daha dikkatli, çok daha özenli olunması gerektiğini de düşünüyoruz. Şimdi izolasyon kurallarını gevşetip, toplumu ve ekonomiyi yeniden açma sürecinde, ya mevcut Bilim Kurulu yeni uzmanlıklarla takviye edilerek görevine devam etmeli, ya da salgından çıkış sürecini yönetmek üzere ayrı bir yapı oluşturulmalıdır. Diğer ülkelerin salgından çıkış sürecini planlamak ve yönetmek için ayrı uzman kadrolar oluşturduklarını görüyoruz.
Bizde de çıkış stratejileri yeni uzmanlıkları da içeren bir kurul tarafından hazırlanmalıdır. Hazırlanacak sektörel stratejiler bu kurulun denetim ve onayından geçmelidir. Uygulanacak strateji ve alınması gereken tedbirler kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmalıdır. Kamuoyu ve TBMM çıkış stratejisinin detayları konusunda mutlaka bilgilendirilmelidir. Saray hükümeti; bilim kurullarının önerdiği, atılan veya atılmayan adımlar konusunda kamuoyuna ve TBMM’ye karşı mutlaka sorumlu olmalıdır. Araba devrilince yol gösteren çok olur. Esas olan, araba devrilmeden, yapılması gerekenleri söylemektir. Bu nedenle, salgının başından beri yaptığımız gibi, arabayı devirmeden yol göstermek için canla başla uğraşıyoruz. Yol göstermeye de bundan sonra devam edeceğiz.
Atalarımızın güzel bir sözü var: Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın diyorlar. Ekonomide büyük bir işsizlik ve yoksulluk afeti yaklaşırken, Sarayın acul damadı ne yapıyor? Sağlıkçıların çabaları üzerinden, siyasi rant devşirmeye çalışıyor. Bir de her hafta bir kısa film çekip, internete yüklüyor. Son çektiği fragmanda da 200 milyar liralık bir destekten bahsediyordu. Borç vermenin, alacak ötelemenin, vergi yapılandırmalarının işçinin kendi parasını işçiye vermenin adına destek diyorlar. Aslında destek nedir? İşini ve gelirini kaybeden işçinin, dükkânını kapatan esnafın, çarkları nasıl döndüreceğini düşünen sanayicinin, tarlasına giremeyen çiftçinin bu krizde yitirdiği maaş, ücret, kazanç karşılığında belli bir nakdi cebine koymaktır. Vatandaşın krizde uğradığı zararın devlet tarafından çok açık ifade ediyorum telafi edilmesidir. Ama bakan, esnafa verilen kredi kartını, millete dağıtılan tüketici kredilerini, şirketlere verilen KGF kredilerini “destek” diye yutturmaya kalkıyor.
Şimdi 107 milyar TL KGF desteği… Yani aslında KGF kredisi vermiştir. 8,5 milyar TL’lik paraf ticari kart… Yani yeni borç imkanı sağlamışlar. 8 milyar TL esnaf destek paketi. Yani yeni borçlanma imkanı vermişler. 22 milyar TL temel ihtiyaç desteği… Yani tüketici kredisi vermişler. Yine borç, yine borç, yine borç. Bu paketteki 200 milyar denen desteğin yaklaşık 150 milyar lirası borç… kalanı İşsizlik Fonu’ndan yapılan ödemeler, bir de çok düşük bir miktar Hazine’den yapılan ödeme var. Millete faizle borç vermenin adı ya da vergisini faizle ertelemenin, ya da faturasını faizle ertelemenin adı ne zamandan beri destek oldu? Hiç zorluk görmemiş bakan bilmeyebilir. Ama borç yiyen kesesinden yer der atalarımız. Verdiğiniz borçlarla, gelirini kaybeden millete yarınki gelirini, bugünden harcatıyorsunuz.
Bu dağıttığınız borçların yarın ödeme zamanı geldiğinde ne yapılacak? Bu borçları ödemek durumunda kalan vatandaş bu borçları ödeyecek sonra ne yiyecek, ne içecek, nerede yatıp kalkacak. Siz hala mevcut duruma ahval-i adiyeden herhangi bir sıkıntı gibi bakıyorsunuz. Sarayın pencerelerinden vatandaşın üstüne gelen tsunamiyi görmüyorsunuz. Bir de söyleyin bakalım bu kredilere kimler ulaşabiliyor, kimler istediği kadar kredi alabiliyor? Verdiğiniz kredilerle övünüyorsunuz millet birde krediyi de alamıyor. Bakın açık söyleyeyim, partimiz kredi alamayanların ağlama duvarına döndü. Kamu bankalarına 10 bin lira tüketici kredisi için başvuran yurttaşlarımıza, ya ret cevabı veriliyor, ya da al şu 3 bin lirayı git deniyor. Pek çok esnaf ve KOBİ, kredilere ulaşamıyor. Anlaşılan burada da adil olamıyorsunuz, yandaşları kayırıyorsunuz. Özel bankalar ise tavsiye falan dinlemiyor. Krediler bildik tuzu kuru müşterilere gidiyor.
Emeklinin bayram ikramiyesini öne çektik diye duyurdunuz. Ama kredi borcu olan emeklilerin ikramiyesine bankalar el koyuyor. Bununla ilgili şikâyetler alıyoruz. Yine Mardin’de, çiftçilerimizin hesaplarına yatan desteklere, elektrik borcu karşılığında bloke konuyor. Ne anladık bu işten.
Bakanın çekip, internete yüklediği fragmanlarla, vatandaşların yaşadığı gerçekler arasında çok büyük bir uçurum var. Bakın, Bakan’ın bahsettiği 200 milyar liranın sağından bakıyoruz, solundan bakıyoruz millete karşılıksız verilen doğru dürüst telafi mahiyetinde bir destek yok. Bir tek “4,4 milyon aileye biner lira verilmiş”. Bir kere her şeyden önce şunu soralım, bir defaya mahsus vermiş olduğunuz bu 1000 liralarla bu insanlar nasıl geçinecek? Gelecek umudumuz olan çocuklarını nasıl besleyecekler? Çocuklarımız yeterli ölüde beslenemediği için bir nesli, büyük bir potansiyeli yitireceğiz. İleride Nobel ödülü almak, çok büyük bir devlet adamı olma potansiyeli olan çocuklar eksik beslenme nedeniyle bu yeteneklerini yitirecekler.
Bakın, şu verdiğiniz 1000 liralarla 4 milyon 400 bin kişiye toplam 4,4 milyar yapar. 200 milyar içinde 4,4 milyar yani yüzde 2,2. Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin diye söylenen desteklerin kaynağı ise işsizlik sigortası fonu. Yani işçinin kendi parasını işçiye veriyorsunuz. Sonrada bunu paketleyip destek diye sunuyorsunuz.
Şimdi yeni bir şey söyleniyor. “Gelirini ve işini kaybedenlere de bir seferlik bin liralık yardım yapacağız” diyorlar. Bin lira böyle bir dönemde evinde kalmaya zorladığınız, işletmesini kapattırdığınız insanları ve çalışanları ayakta tutmaya nasıl yetecek Allah aşkına. Bu krizi çalışanları, işletmeleri yok ederseniz bu krizi fırsata döndürmekten söz etme imkanınız kalmaz. Biz haftalardır söyleyip duruyoruz. Salgınla mücadele amacıyla; kahvehanesinden, berberine, düğün salonundan, tiyatrosuna 252 bin 690 işletmenin kapısına kilit vuruldu. Bunların çalışanlarına en azından bir asgari ücret tutarında destek verin. İşletmelerin yitirdikleri kazancın belli bir oranını tazminat olarak ödeyin. 1000 lirayla bu insanlar faturalarını mı ödeyecekler, mutfak masraflarını mı karşılayacaklar, kiralarını mı yatıracaklar? Elinizi korkak alıştırmayın. Yandaşa ne kadar cömertseniz, millete de o kadar cömert olun.
Bitirmeden önce geçtiğimiz haftalarda saray hükümetine sorduğumuz ancak cevap alamadığımız soruları bir kez daha tekrarlayalım.
1) Rusya’dan, 2,5 milyar dolar vererek aldığımız S-400 silah sistemlerinin Nisan ayında aktive edileceğini ifade etmiştiniz. Nisan ayının sonuna geldik. S-400’leri aktive ettiniz mi, etmediniz mi? Etmediyseniz bu boşa giden 2,5 milyar dolar ne olacak?
2) Peşkeş çekilen Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’na Katarlıların 50 milyon dolar yatırım yapacağını söylemiştiniz. Bu yatırım yapıldı mı, yapılmadı mı?
3) Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprüleri için; 2019 geçiş garantileri kapsamında, Hazine’den Nisan ayında 2 milyar 720 milyon TL ödenmesi yapılması gerekiyordu. Bu ödemeyi söz konusu müteahhitlere yaptınız mı, yapılmadınız mı?
Çok açık söyleyeyim, “Türkiye’de herkes fedakarlık yapmalı” diyorsunuz. Ama bence her şeyden önce dolarla ihale alanlar, devlet garantilerini, gelirlerini Hazine garantilerini dolara bağlamış olan yandaş müteahhitlerin bu fedakarlığı yapması suretiyle işe başlamanız gerekiyor.
Şimdi önce bize farklı mecralardan sorular göndermelerini istemiştik gazeteci arkadaşlarımızın. Ben Necati Bey’den bu soruları alayım.
Öztrak, "Diyanet İşleri Başkanının verdiği hutbe ve Ankara Barosunun açıklamaları gündemde. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da baronun açıklamasıyla ilgili resen soruşturma başlattı. Siz hem Diyanet İşleri Başkanının hutbesini, hem de baronun açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Bu ülkede inanç sahiplerinin inançlarını dile getirme hakkı vardır. Ancak bunu dile getirirken birilerinin yaşam tarzı üzerinden nefret dilini kullanarak, düşman yaratarak bunu yapmamaları gerekir. İçinden geçmekte olduğumuz bugünlerde en son ihtiyaç duyacağımız şey birilerini ötekileştirerek, düşmanlaştırarak toplumu bölmektir."