Marmaris’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kaldığı otele baskını yöneten Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş'in verdiği ifade ortaya çıktı. Hürriyet'ten Banu Şen'in haberine göre, Sönmezateş’in Muğla 2. Sulh Ceza Hâkimliği’nde verdiği 7 sayfalık ifade özetle şöyle:
“11 Temmuz’da Milsec adlı güvenli hattan, rutinde olduğu gibi Özel Kuvvetler’den Tuğgeneral Semih Terzi (15 Temmuz gecesi Ankara’da bir astsubay tarafından vurularak öldürüldü) beni aradı. Ancak bu sefer benimle PKK ile ilgili konuşmadı. Ülkenin zor günler geçirdiğini, rahatsızlık duyduğunu, benim de onun gibi düşünüp düşünmediğimi sordu. Bana ihtilalden bahsetmedi. Ancak bu jargon bizde ihtilali çağrıştırmaktadır. Ben onun gibi başka kimlerin düşündüğünü, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı Paşa’nın, Genelkurmay Komutanı’nın, diğer kuvvet komutanlarının da bu düşünceye destek verip vermediklerini sordum. Onların da bu şekilde düşündüklerini söyledi. 13 Temmuz’da aynı güvenli hat üzerinden Semih Paşa yeniden aradı. Bu kalkışmanın geçmiştekilere benzer olacağını, ancak çok hızlı gerçekleşeceğini, Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerinin öncelikle alınıp mahkemeye sevk edileceklerini, yargılama konularının da çözüm sürecindeki hatalar, rüşvet iddiaları, IŞİD’in her yere elini kolunu sallayarak gitmesi gibi iddialar olacağını söyledi. Görevimin ne olduğunu açık anlatmasını istedim. Kendisinden o tarihte Cumhurbaşkanı her nerede bulunuyorsa oradan alıp refakatçi olarak Ankara’ya getirmek olduğunu öğrendim.
Özel kuvvetler 22.00’de Çiğli'de
(15 Temmuz öğle saatlerinde İstanbul’dan İzmir Çiğli Ana Jet Üssü’ne geldikten sonra hareket anına kadar yaşananları anlatırken) Ramazan Elmas Albay’ın odasına gittim. Kendisine özel bir görev olduğunu, İstanbul’dan helikopterle Özel Kuvvetler personelinin geleceğini, buradaki MAK ekibiyle birlikte bir yere gideceğimizi söyledim. Ancak kendisine Cumhurbaşkanı’na ilişkin plandan bahsetmedim. Onun da böyle bir plandan haberi yoktu. Ramazan Elmas Albay’ın odasına MAK Komutanı Taner Berber binbaşıyı çağırdım. MAK ekibinin malzemelerinin hazırlanmasını istedim. Saat 22.00 civarında Özel Kuvvetler helikopterlerle indi. Bu helikopterler İstanbul’dan geliyordu. Tek tek saymadım, 2 SAT personeli de bu sayıya dahil mi bilmiyorum ancak pilotlar hariç MAK ekipleri ile birlikte 27-28 kişilik bir grup oluşturduk. Bu, beklentimin yarısı idi. Şükrü binbaşı, Cumhurbaşkanı’nın yanında 3-4 kişilik bir koruma ekibi olduğunu, tatil modunda olduklarını, Özel Kuvvetler’in operasyonu gerçekleştireceğini, MAK ekibinin ise geri emniyeti alacağını dolayısıyla sayının yeterli olduğunu söyledi.
(Belirtilen saatte TSK içerisindeki bir grubun kalkışma eylemine başladığına ilişkin sosyal medyada haberler çıkmaya başladığı hatırlatılınca) Hazırlık sırasında tüm personelin cep telefonlarını kapattırmıştık. Saat 22.30 civarı emir astsubayım gelerek, TSK’nın ülke bütününde yönetime el koyduğunun Genelkurmay sitesi üzerinden açıklandığını söyleyince ben işlerin doğal seyrinde gittiğini düşünmeye başladım. Operasyona katılacak MAK ekibi ile Özel Kuvvetler’i bir araya topladım. Bu sırada pilotlar ve uçuş ekibi pistte bekliyordu. Biz ise depodaydık. Her iki ekibe hitap ederek TSK’nın ülke bütününde yönetime el koyduğunu, bundan sonraki emirlerin Genelkurmay Başkanı tarafından verileceğini duyurdum. Hem Semih Paşa’nın telefondaki sözleri hem de Genelkurmay’ın internet sitesinde yapılan bu açıklama üzerine bende taşlar yerine oturdu ve bu girişimi Genelkurmay Başkanı ile birlikte tüm kuvvet komutanlarının desteklediği düşüncesine kapıldım. Ekibe Şükrü binbaşının emri altında olduklarını söyledim. Çünkü aşağıya inip operasyonu o gerçekleştirecekti. Benim helikopterde kalma sebebim şudur: Yukarıdan, aşağıda yaşanan olayları net bir şekilde görme imkânım olacaktı. Şükrü binbaşı ile telsizle irtibat kuracaktık. MAK personeline operasyonun mahremi yani hedef alınacak kişinin Cumhurbaşkanı olduğunu ben hiç deklare etmedim. Özel Kuvvetler’den de kimseye bu durumu söylemedim. Pilotlara dahi bu durumu söylemedim. Hatta helikopterdeki teknisyen uçuş sırasında olağan dışı bir durumun olduğunu fark ederek bana yanlış bir şey yapıp yapmadığımızı sordu. Ben de ona yanlış bir şey yapmadığımızı söyledim. Bizim öldürmek gibi bir amacımız yoktu, öyle olsa bomba atar ölümünü sağlardık. Tersine canlı olarak alıp Ankara Akıncı Üssü’ne nakletmek görevi edinmiştik. Cumhurbaşkanı’nı alıp helikopterle Dalaman’a indirip, oradan uçakla Ankara’ya götürüp Akıncı Hava Üssü’ne teslim edecektik. İsim olarak kime teslim edeceğimi bilmiyorum. Görevim uçuş sürecinde Cumhurbaşkanı’na refakat etmekti.
(Çiğli’de uzun süre talimat beklediklerini anlatarak) Operasyonun saat 01.00-01.30 civarında olduğu bilgisini Şükrü binbaşı cep telefonundan aldı. Operasyon yeri ile ilgili iki alternatif vardı. Biri Okluk Koyu’ndaki yazlık, diğeri Grand Yazıcı Oteli idi. Cumhurbaşkanı’nın otelde olduğunu öğrenince Google üzerinden edindiğimiz hava haritası üzerinde çalışma yaptık. Helikopterlere bindik. Helikopterler çalıştıktan sonra Şükrü binbaşı yanıma gelerek görevin iptal olduğunu söyledi. Hepimiz yeniden çalışır vaziyetteki helikopterde beklemeye başladık. O esnada göreve gelmek istemeyen iki pilot olduğunu ben sonradan öğrendim. Önemli olan personelin tamamının belirtilen noktaya nakledilebilmesiydi. 3 helikopter bu iş için yeterliydi. Helikopterde beklerken yaklaşık yarım saat kaybettik. Yakıt konusunda bizi sıkıntıya sokan ana sebep bu oldu. Yarım saat kadar sonra Şükrü binbaşı yeniden operasyona başlayacağımızı söyleyince havalandık. Şimdi düşündüğümde bir üst iradenin bizi orada kasıtlı olarak beklettiğini düşünüyorum. Zamanında yola çıksaydık hedefimizi bulacaktık. Bu sırada saat 02.15-02.30 civarı idi. 1 veya 1 saat 15 dakikalık uçuş süremiz oldu. 03.30-03.45 civarında otelin olduğu yere geldik. Plana göre önce biz iniş yapacaktık.
Ancak iniş aşamasında kalkan tozlar nedeniyle tekrar yükseldik. Arkamızdaki helikopter kabaca hesap ile 300 metre uzaklıkta bulunan otluk alana birer birer inmek suretiyle personellerini bıraktılar. Biz de üçüncü sırada personelimizi indirdik. Bu aşamada ne helikopterden ne de yere iniş eden personelden ateş eden olmadı. Bu operasyonu en fazla 30 dakikada bitirmeyi planlıyorduk. Ancak Cumhurbaşkanı’nın hangi villada olduğunu bilmediğimizden sürenin biraz daha uzayabileceğini de hesaba katmıştık. Yanında oğlu veya eşi veya diğer akrabaları olsaydı dahi hedefimiz sadece Cumhurbaşkanı’nı almaktı. Şükrü binbaşıya operasyon öncesinde mukavemet olması halinde ne yapacaklarını sorduğumda öncelikle “yat” komutu vereceklerini, uymama halinde önce belden aşağı ateş ederek yaralama yoluyla mukavemet edeni etkisiz hale getirmeyi planladıklarını söylemişti. Bizim sivillerle ilgili herhangi bir insanlık dışı planımız bulunmamaktaydı.”
(Askerleri Marmaris’te Erdoğan’ın kaldığı otelin olduğu bölgeye indirdikten sonra baskın sırasında neler yaşandığına ilişkin) Pilotumuz Dalaman’dan yakıt alamayacağımızı, yine Dalaman’da bizi beklemesi gereken uçağın da olmadığını söyledi. Tek alternatifin Imsık meydanına inmek olduğunu belirtti. Bu süreçte Şükrü binbaşı ile telsiz irtibatı kurmaya çalışıyordum. Kendisi bana villayı bulduklarını,Cumhurbaşkanlığı korumalarına ulaştıklarını, ancak Cumhurbaşkanı’nın oradan ayrılmış olduğunu söyleyince kendilerini indirdiğimiz yere iniş yaparak onları beklemeye başladık. Kısa süre bekledikten sonra aşağıdaki unsurlar helikoptere intikal edemedi. Pilotumuz da yakıtın çok kritik seviyede olduğunu, mutlaka kalkmamız gerektiğini söyledi. Başka çare olmadığından aşağıdaki unsurları beklemeden kalkış yaparak Imsık Meydanı’na indik.