Erdal Ergüler yazdı: Evrimin bize oynadığı komik oyunlar

Erdal Ergüler yazdı: Evrimin bize oynadığı komik oyunlar 2023-01-15 00:11:17 - 2023-02-04 13:02:53    
İnsanlık var olduğu andan itibaren yaşamak savaşmaktı, yaşamak için savaşmadı, ikisi aynı şeydi. Bugün bir ses duyduğunda diken üzerinde olan kedinin, bi köpek gördüğünde "bana bir şey yaparsan" diyerek diş gösteren köpeğin savunma mekanizması doğadaki insanın en bilinen özellikleriydi. Bu ilkel, kabileci davranışlar bazı insanlarda kaldı. Sokakta yürürken "bana baktı", "omuz attı" yaklaşımları aslında ilkel bir savunma mekanizmasının devamıdır. Evrim, adil ve eşit bir şekilde ilerlemedi.

İnsan doğduğu andan itibaren çevresiyle iletişim kurmaya, alışveriş yapmaya başlıyor. Bebek büyük bir şok duygusuyla dünyaya gelir, anne büyük acıyla bebeğini dünyaya getirir. Bugüne dek "olumsuz" olarak bilinen tüm hissiyatlar aslında biraz da onlara olan alışkanlığımızla ilgili. Örneğin sürekli diş ağrısı çekersek bir yerden sonra sinirler ölür ağrı duymamaya başlarız.
Ağrımızı gideren bir ilacı sürekli kullanmaya başlarsak ağrı geldiğinde ilaç ağrıyı durdurmamaya başlar.
"Olumsuzluk" onunla olan tanışıklığımıza oranla büyüyebilir ya da hiç yaşanmayabilir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu söyleyen alışkanlıklarımız, tanışıklığımız ve bedenimizdir. Alkol bir insanı kusturup komaya sokabilirken başka bir insanı mutluluktan göklere çıkarabilir. Bu da evrimsel psikolojinin, biyolojik evrimin insanlara eşit biçimde uğramadığının göstergesi.

ŞARTLANMALAR, KARŞI ÇIKANLAR

Feodal toplumlarda başlık parası denilen bir olay var, alan da satan da satılanın da bildiği, garipsemediği bir şey. Aile büyükleri yapar, çocuklarına kodlar, kimseye sıradışı gelmez.
Bir toplumun hakim dini inanışı neyse çocuklara aktarılır, çocuklar inandıkları kitabı okumadan o inanışa mensup olur, kriterlerini de ölesiye savunur. Afrika'da "Ben Kemalistim abi" diyen birini pek göremeyiz ama burada birileri bu sebeple ya sevilir, ya da dövülebilir. Müslüman toplumdan Hristiyan çıkması önce aileden tepkiyle karşılanır, sonra mahalleden sonra genelden, kişi direnç gösterirse yalnızlaşır, soyutlanmaya başlar. Sosyal oluşu ile bildiği doğruları arasında bir savaş başlar. Ya inandıkları ile beraber mahalleyi de reddedecektir ya da istenilen "adam" olacaktır ya da daha da ileri gidip mahalleyi de kendine benzetmeye çalışacaktır. Bu son kişi profili insanlık tarihinin ender görülen profilidir.
İnsan olmanın ya da mutlu olmanın bilinen reçetesi yok ama önümüze sürekli çeşitli reçeteler konulur. En bilinen reçete; evlenmek, çocuk yapmak, çift olmak, birisiyle ilişki yaşamak, bunu içselleştirmek, şarkılar da genelde ilişkiler üzerine yazılır. Üreme organlarımız da beynimiz de ilişki, iletişim kurduğumuzda bizi bu doğrultuda yönlendirmeye başlar.

EVRİMİN BİZE OYNADIĞI KOMİK OYUNLAR

Bağ kurmak ya da aşık olmak insanın üremesi için doğanın ona bu kişiye bağlan, sadakat geliştir, ondan çocuk yap ve neslini sürdür deme şeklidir. Finalde sadece üremek için aşık oluruz, üremek için sadakat geliştiririz. Bazı kişilerde bu gelişmez, örneğin sadakat geliştirmişken ya da aşık olmuşken terkedilebiliriz. Evrimsel açıdan yaşadığımız durum da aşk şarkıları da komiktir. Fakat o girdaptan, türbülanstan çıkmak hiç de kolay değil. Bu türbülans evrimsel eşitsizlikten doğar. Fakat bizi kusurlu  bir biçimde bir hataya düşüren biyolojimiz ve doğamız belli bir süre sonra farketmeden aynı şekilde geri çıkarır. Yani ister istemez doğanın bir parçası şeklinde hareket ederiz ve yine onun bir parçası olarak toprağa karışırız. Kedilerin çiftleşmediğinde bağırmaları, acı duymaları, kafa şişirmeleri de üremenin devamıdır. Doğanın bize yüklediği misyon maalesef üremek. Kadın cinayetleri de, aşk şarkıları da bu terane üzerine gelişir. Üreme dürtüsüyle kadına bağlanan ya da onu kendine ait hissetmeye başlayan erkek bir kopuş gerçekleştiğinde bu realitenin farkında değildir ve bazıları cinayetle sonuçlanır. Peki kedi gibi böğürmenin, aşk şarkısı yazmanın ötesine geçebilir miyiz? İşte bu kısım çok karmaşık ama bizi teslim almış, bizden bağımsız hareket eden doğamızı keşfetmek dahi bizi bir adım öteye taşıyabilir. En önemli eşik sosyal bir varlık olan insanın önce yalnız kalması.

YALNIZLIK VE MUTLULUK

Bize mutluluk reçetesi olarak sunulan "çiftleşme" yönlendirmesi kusurludur. Çünkü "çiftleşme" mutluluk için değil mutluluk sonrası alınacak bir karar. Toplumun bir çoğu da buna mental olarak hazır olmadığı için cinayetler, boşanmalar, doğurulup sokağa atılmış çocuklar vardır. Çünkü tamamı mutlu olmak için atılmış adımlardır. Ya kadının ekonomik gücü yoktur, kendini erkeğe baktırmak için yapmıştır, ya erkek ona barınak olmuştur vb. vb. Türkiye gibi evliliklerin ya da ilişkilerin erkeğin kadına bakması gibi algılandığı toplumlarda evlilik cinayetlerinin sonu gelmez. 2 insan birbirinden bağımsız mutlu olduğunda bir ilişki sürdürebilir ve çiftleşebilir. İki insan birbirinden bağımsız olarak bireysel anlamda ihtiyaçlarını karşılayabildiğinde sağlıklı ilişki yaşayabilir. İlişki bir barınma ihtiyacı değildir, ilişki bir ev ya da araba hayali değildir. Bu açıdan evlilik programları da toplumun dibine döşenmiş dinamittir.

Mutluluk, insana bir başkasından gelen, taşınan bir şey değil kişinin tek başına, herkesten bağımsız edinebildiği bir şey. Mutsuz insanların en büyük yanılgısı mutsuzdum da mutlu olayım diye bir ilişki yaşamaları. Sorunları olan insanların en büyük kaçışları sorunları varken bir ilişkiye girip sorunun ilişkiden kaynaklandığını öne sürmeleri. Sonsuz bir döngü halinde ilişkilerinde sorun olduğunu, ilişki yaşadıkları kişinin kötü olduğunu öne sürerler. Kendi başına kalamayan, yalnız başına hayatını sürdüremeyen, birilerine bağımlılık geliştiren, tek başına mutlu olamayan birininin başka biriyle mutlu olma şansı yoktur. Bağımlı kişilerin bir ilişkisi henüz bitmeden başka ilişkilere sıçradıkları, tüm ilişkilerinde de kendilerinin sebebini bilmedikleri dramlar, travmalar taşıdıkları gözlemlenir, içinde bulundukları ilişki de dramlarına yeni bir dram katar. Çünkü hiçbir sorun sorgulanmamış, o duygularla yüzleşilmemiş tüm bunlardan kaçarak yeni bir dala zıplanmıştır, İnsan ancak kendi başına mutlu olduğunda bir ilişki yaşayabilir, ilişki, sorunların giderildiği bir terapi biçimi değildir, daha kötüsü bu ilişki, hastalığın diğer insana da taşınmasına, daha korkunç bir travma doğmasına neden olur.

KENDİNE YATIRIM

11 kişilik futbol takımının içerisinde yer alan erkek, sosyal bir etkileşim içerisindedir. üstelik spor duygusal bir ilişki içerisinde salgılanan oksitosin, serotonin, endorfin,dopamin gibi hormonların salımını arttırır. İnsan sporla dahi mutlu olabilir. Duygusal ilişki ya da çiftleşme insan hayatının bir parçasıdır fakat kendisi ya da merkezi gibi algılanılır. Mutsuzluğu, çözümsüzlüğü kendimizle yüzleşmekten kaçarak sorunu başka yerlerde, başkalarında arayarak kendimiz yaratırız. İnsanın yaşadığı her şeyin tek sorumlusu kendisidir. Kimse kimseye mutluluk sunmaz, O insanın kendi iç meselesidir. Bunun bilincinde olan biri bir ilişkiden zarar görmeye başladığında kaç adım uzakta durması gerektiğinin de bilincindedir. Mutsuzluğuyla kalkıp herhangi birini yargılamaz, kabuğuna çekilir, sorunlarını gözden geçirir ve çözümler üretir. Mutluluğun başlangıcı; has, hakiki, iyi bir yalnızlıktır.

erdal ergüler