TİP Genel Başkanı’nın açıklamaları şöyle:
Her basın toplantımızda ekonomiden söz ediyoruz. Çünkü zam haberi almadığımız bir gün yok. İşçisi, köylüsü, emeklisi, esnafı sokakta, çarşıda, pazarda, otobüste hemen her yerde en çok ekonomik durum konuşulurken başka türlüsü de pek mümkün olmuyor.
Üstelik bu her geçen gün kötüye giden tablo insanlarımızın kaygılarını artırırken umutsuzluğu yaygınlaştırıyor. AKP’nin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük insanların umutlarını yok etmesidir.
Açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten ve pahalılıktan söz ediyoruz. Milyonlarca insan insanlık dışı koşullarda yaşamaya çalışıyor, en az bunun kadar önemli bir diğer başlık düne kadar görece bir gelecek hayali kurabilen örneğin üniversite mezunu, genç çalışanların her geçen gün artan zorluklar karşısında ciddi zorluklarla boğuşmak zorunda kalması.
Böyle devam ettiği sürece bugün görece iyi maaş aldığını ve gelecek için hayaller kuran milyonlarca insan çok kısa bir süre sonra açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayanlar kervanına katılacak. Tüm ülkeyi saracak büyük bir tehlikeden söz ettiğimizin özellikle altını çizmek istiyorum.
‘SARAY’DAKİ BİR AVUÇ İNSAN DIŞINDA HERKES YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA BİR HAYATA MAHKUM OLACAK’
Önce kimi rakamlarla başlayalım; 6 milyon hanenin sosyal yardımla ayakta kalmaya çalışıyor. 11 milyon yurttaş karnını gıda yardımı ile doyuruyor, 2 milyona yakın hanenin elektrik desteğine muhtaç olduğu bir ülke haline geldik. 4 kişilik ailenin aylık beslenme harcaması 4 bin 330 liraya dayanmış. Bu şu demek, ülkemizde 22.5 milyon kişinin açlık sınırının altında yaşıyor.
Yoksulluk sınırının ise 14 bin 288 liradan, 14 bin 978 liraya çıkmış olmasının 51 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşamasının toplam 76.5 milyon kişinin yani ülke nüfusunun yüzde 90’ının aç ya da yoksul olduğu anlamına gelir.
Bunun en önemli anlamı; Saray’daki bir avuç insan ve onların beslediği azgın azınlık dışında herkes böyle giderse kısa süre içinde açlık ve yoksulluk sınırının altında bir hayata mahkum olacak!
İşte AKP’nin yarattığı ve bizim kabul etmediğimiz, kabul etmeyeceğimiz Türkiye tablosu budur!
‘İNSANLIK NAMIMA BİR KIRINTI BİLE KALMADI’
Şimdi bir haber paylaşmak istiyorum; ülkede yoksulluk öyle bir düzeye gelmiş ki internette “Böbreğimi satmak istiyorum” ifadesini aratanların oranı son bir yılda yüzde 400 arttı. Ülkenin içinde bulunduğu duruma ilişkin tüm sözleri anlamsız kılan bu haber, ülkeyi yönetenlerde insanlık namına bir kırıntı kaldıysa insan içine çıkamamaları için yeterlidir.
Bakan Nebati de maşallah her ağzını açtığında yeni inciler döküyor. Diyor ki “Bu ülkede iş adamı, iş kadını olmak o kadar tatlı ki,o kadar güzel ki”… Cümleye bak! Onu bilmiyorum ama işçi olmak, köylü olmak emekli olmak, işsiz olmak ne demek sen onu biliyor musun?
KYK kredileri altında ezilen, iş bulamayan, asgari ücrete tabi çalışıp hayat pahalılığı altında ezilen öğrencilere, gençlere bu açıklamalar açık hakaret niteliği taşımaktadır! “Hepimizle dalga geçiyorsun” diye yurttaşların hakaret davası açması gerekiyor.
‘AKLİ MELEKELERİNİN YERİNDE OLMASI GEREKİYOR…’
Ama hakaret davası açmak için karşındakinin akli melekelerinin yerinde olması gerekir. Bakan Bey’in birkaç gündür yaptığı açıklamalardan birkaç cümle şöyle:
- “Türkiye ekonomi modeli bir gerçekliktir ve dünya bu modeli izlemeye almış durumda.”
- “20 yılda hangi problemi çözmedik? Ekonomiyi kurtardık! Millet TL’ye güvenmeye başladı.”
- “Türk Lirası en düşük durumda daha ineceği bir yer yok!”
- “Rahat olun, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var, mevzuatı da değiştiririz.”
Yabancı patronlara, tefecilere sesleniyor, utanç verici.
Birkaç aylık Bakan Nurettin Nebati şimdiden saçmalama kotasını doldurmuş durumda. Bakan Bey’in açıklamaları gerçeklerle taban tabana zıt. Her cümlesi baştan sona yalan ve tutarsızlık.
‘İŞTE SARAY DÜZENİ, İŞTE SOYGUN DÜZENİ’
Mesela geçenlerde Çanakkale köprüsünü açan Erdoğan, köprünün geçiş ücreti için “200 liracık” diyor. Sormak gerekir, asgari ücretin kaç lira olduğunu biliyor mı? Bunu, milyonlarca asgari ücretlinin günlük 141’TL ye çalıştığı ülkede utanmadan sıkılmadan müjde verir gibi söylüyor.
Yani asgari ücretle çalışan bir işçi sabahtan akşama kadar çalışsa bir köprüyü geçemiyor. Bununla övünen bir iktidar var İşte saray düzeni, işte soygun düzeni.
Yine ülkenin gerçekliğiyle alay eden kabineden diğer bir isim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin “Asgari ücret zammı olağanüstü koşullar olursa değerlendirilir” minvalinde bir açıklama yapmıştır. Hayatta kalabilmek için böbreğini satmak zorunda kalmasının “olağanüstü” bir durumdan ötesi olmadığı Bakan’ın açıklamalarına karşılık olarak kullanılabilir.
‘KAÇ YENİ EKONOMİ PAKETİ AÇILDI BİLMİYORUZ’
Memleket her gün daha kötü bir noktaya doğru giderken bu hafta Meclis gündeminde iki önemli kanun teklifi için komisyonlar çalışacak. Memleketin en önemli problemleri olarak ekonomik durum, adaletin ortadan kalkması var ve bu tabloda iktidar ne yapar? Bu iktidar döneminde kaç yeni ekonomik paket açıldı bilmiyoruz! Ekonominin hali ortada…
Bu hafta Meclis’e gelen yargı paketi “6. yargı paketi” olarak isimlendirilmiş durumda… Her seferinde sözde sorun çözülüyor ama esasta çözüm olmadığı için ‘mış’ gibi yapılmaya devam ediyor.
Seçim Kanunu da bu hafta Meclis komisyonlarında görüşülecek; Koltuk kurtarma kanunu!
Kadına yönelik şiddet yasasının da içinde yer aldığı yargı paketi ile başlayalım; hali hazırda var olan 6284 sayılı yasanın gereklerini uygulamayan TCK’da var olan ve fakat son dönemde Naci İnci dışında uygulandığına şahit olmadığımız ve çoktan unuttuğumuz TCK 96. “ısrarlı takip suçu” yeniden keşfediliyor ve piyasaya sürülüyor.
Gördüğü şiddet ve uğradığı tecavüz ile ilgili verdiği 23 suç duyurusuna rağmen Ayşe Tuba Aslan ve yüzlerce kadın için işletmedikleri ve neredeyse unuttuğumuz ısrarlı takip suçu şimdi bir kez daha AKP piyasasına sürülüyor.
‘NACİLER İÇİN DEĞİL, KADINLAR İÇİN UYGULA’
Neredeyse unuttuğumuz diyorum zira eril zihniyetin zorbalığının adeta vücut bulmuş hali olan kayyum rektörlerden Naci İnci için uygulanmıştı. Evet Naci İnci, erkek şiddeti türlerinden birisi olarak literatüre geçen ısrarlı takibin mağduru olmayı da başarmıştı!
Hatırlayacaksınız mağdur İnci, kendi öğrencilerinden korunması gerektiğini düşünerek Aile Mahkemesine başvurmuş ve 14 öğrenci hakkında uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Ayşe Tuba’nın 23 girişimde başaramadığını Naci bir hamleyle kapmıştı…
Tüm kadın örgütleri gibi biz de AKP’ye “YASALARA DOKUNMAİ UYGULA” diyoruz ama “NACİLER İÇİN DEĞİL KADINLAR İÇİN UYGULA!”
Yargı demişken dün Çağlayan Adliyesi’ndeydik. Hem Gezi Davası’nı, hem Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yargılandığı davayı izlemeye çalıştık. Hukuk bir iktidar sopası olarak kullanıldığında; hukuktan adalet, hak, liyakat ve vicdan çıkarıldığında geri kalan neyse Türkiye’de mevcut yargı pratiği bunu yansıtmaktadır.
Gezi Davası ortada. Aylarca yıllarca süren duruşmalar oldu. Bir sürü ayrılma birleştirme oldu. Keyfiyet esas. Cumhurbaşkanı diyor ki “Hamlemizi yaparız”… İşte Erdoğan’ın belirlediği yargı budur! Arkadaşlarımız hala yargılanıyor, müebbetle yargılanıyor. Gezi Davası derhal düşmelidir. Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır. Gezi Davası, bu ülke tarihinin en onurlu günlerinin yargılanmak istendiği bir davadır.
‘BÖYLE BÜYÜK BİR SKANDAL KABUL EDİLEMEZ’
Boğaziçi öğrencileri davası… Skandal ötesi bir duruşma yaşandı, anlatalım; rektörün şikayeti var. Öğrenciler yargılanıyorlar. Öğrencilerin avukatı diyor ki “Madem rektör şikayetçi, gelsin. Biz de kendisine sorular soralım.” Mahkeme başkanı bu talebi duymamazlıktan geliyor. Bu talebi değerlendirmesi istendiğinde de mahkeme salonunu terk ediyor. Ara falan vermeden, kalkıp gidiyor. İnanılmaz bir şey. Duruşma teknik olarak devam ediyor. Polis içeri girip avukatları çıkarmaya çalışıyor. Böyle büyük bir skandal kabul edilemez.
İktidar çürüyor. Halkın tepkisi artıyor. Bunu frenlemek için, halkı tehdit etmek için yargı sopasını eline almışlar. İkincisi Adana’daki örnek; orantısız güç kullanımı. Eğer bu iktidardan değilseniz her türü muameleyi hak ediyorsunuz! Bu kabul kabul edilemez. Görüşü ne olursa olsun Anayasal haklar vardır. Kimse sokak ortasında kimseye işkence yapamaz. Bu iktidarın kaybettiğinin göstergesidir.
‘SEÇİM KANUNU ÖNEMLİ’
Seçim kanunu önemli. Seçim kanunu için komisyonda tartışmalara başlayacağız. Yurttaşlarımızın dikkatle takip etmesini istiyoruz, gerek komisyon gerek genel kurul aşamasında muhalefetimizi sürdüreceğimiz gibi AKP’nin son dakika değişiklik girişimlerine karşı da tüm muhalefet partilerine etkin katılım çağrısı yapıyoruz. Partili hukukçularımızla yaptığımız incelemede bu kanun değişikliği ile AKP’nin yenilgisinin engellenemeyeceğini söyleyebiliriz.
Evet iktidar daha az oy alsa bile daha fazla vekillik kazanacağı bir model geliştirmiş durumda ancak ortaya çıkacak büyük fark ile bu hiçbir anlam ifade etmeyecek. Öte yandan seçim kurullarında yapılmak istenilen değişiklikler önemlidir. Seçmen listelerinde yapılmak istenilen değişiklikler önemlidir. Öte yandan, Türkiye’de seçim kanunun anti demokratik karakterini tartışmak gerekiyor. Türkiye’de seçimler eşit, adil ve demokratik bir yöntemle gerçekleşmemektedir. Partilerin aldığı Hazine yardımı eşitsizliği çok derindir, kamu kaynaklarının kullanımında iktidar lehine muazzam eşitsizlik vardır, barajsız-adil ve demokratik bir seçim sistemi talebine kulak tıkayıp kendi ihtiyaçlarına uygun düzenleme arayışı yapan anlayışın bu ülkeye katacağı hiçbir şey yoktur.
‘BU PARA YURTTAŞIN PARASI’
İşte dün akşam Saray’da verilen yemek, anlatmak istediğimizin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Parti Genel Başkanı sıfatıyla AKP’nin eski milletvekillerine ve il başkanlarına verilen yemek halkın parasıyla parti faaliyetlerinin nasıl finanse edildiğini göstermektedir. Tüm yurttaşlarımızın dikkatine sunuyoruz! Bu para yurttaşın parası!
'AKP KAYBETTİ, KENDİNİ KURTARMAYA ÇALIŞIYOR’
Bir seçim kanunuyla karşı karşıyayız. İktidar kaybetti. Kendini kurtarmaya çalışıyor. İstediğinin üzerine kolluk kuvvetlerini yollayarak, insanlık dışı işkence yöntemlerini kullanarak, halkı susturarak kazanmayı düşünüyor. Biz Genel Kurulda bizzat İçişleri Bakanının işkencecileri savunduğu konuşmaları dinledik.
İşte dün yayınlanan haber polis memurunun üzerinde 133 parça halinde 52,5 kilo patlayıcı yakalanmış! Şimdi düşünelim; 7 Haziran’da iktidarı kaybeden AKP’nin Suruç’ta, Ankara’da memleketi kan gölüne çeviren patlamaları izlediğini, bu patlamalarla oy artırdığını bilen insanlarız. Bir taraftan seçim kanunu değiştiriyorsun, bir taraftan sokağa çıkan insanları gazlıyorsun, copluyorsun; bir taraftan aynı İçişleri Bakanının sorumluluğundaki polis memuru 52 ,5 kilo patlayıcı taşıyor. Tablo çok açık; Saray’da halkın parasını harcayan kişi cumhurbaşkanlığına devam edecek, kolluk kuvvetlerinin başında Süleyman Soylu gibi biri olacak ama Türkiye’de demokratik seçimlerden söz edeceğiz! Buna karşı tüm halkı ve muhalefet güçlerini birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.
‘SEYHAN BELEDİYESİ İŞÇİLERİNİN YANINDAYIZ’
Seyhan Belediyesi işçilerine yer verelim, bizden destek açıklaması bekliyorlar. Seyhan Belediye işçileri belediye yönetiminin verdiği sefalet ücretine karşı mücadeleyi seçip grev kararı almıştır. Belediye yönetiminin vermiş olduğu teklif sosyal haklar çıkınca asgari ücretin biraz altında kalmaktadır. Grev kararı alındığı günden itibaren belediye yönetimi işçilere topyekün saldırı başlatmış grevin öncüsü olarak gördüğü işçileri sürgüne yollamış, birimleri değiştirilmiş. Sürecin başından sonuna kadar takipçisi olduğumuz Seyhan belediyesi işçilerinin haklı mücadelelerinde yanlarındayız, zira Seyhan işçisi sadaka değil hakkını istiyor.
ZEYTİN MİTİNGİ
Zeytinlik alanları talana açan maden yönetmeliği ile koruma alanlarını inşaata açan yönetmeliğe karşı, 190 milyon zeytin ağacını ve doğayı savunmak için Türkiye İşçi Partililer Hatay'dan ve Bursa'dan başlayarak Muğla'ya kadar yürüyecekler. 23 Mart'ta başlayan yürüyüş 27 Mart'ta Muğla'da sona erecek ve yürüyüşün sonunda, Muğla Emek-Demokrasi Güçleri ve ekoloji örgütlerinin katılacağı bir miting düzenlenecek. Buradan arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Zeytin üreticilerine de zeytinlik alanlara sahip çıkmaya çağırıyoruz.